15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 17 ŞUBAT 1986 Ozetle GözlerigörmeyenVeysel, kızı eliyle yoklamış... 2 Türkiye bayrağımız gibi Dalga dalgadır; Türkiye bayrağımız gibi Dalga dalgadır; Sıvas kiliminden yolları, Gökte yıldız kadar köyleri vardır. YÖKHen iki atama Yükseköğretim Kurulu (YÖK) kunılduktan sonra atanan ve yasayla behrlenen 3 yıüık görev süreleri 31 ağustosta sona eren iki dekanın yerine yenileri atandı. YÖK eski Dekam Prof. Dr. Kâmil Mutluer'in YÖK üyehğine seçihnesinden sonra boşalan ve Prof. Dr. Ayhan Tan tarafindan vekâleten yönetilen A.Ü. Eczacılık Fakültesi Dekanlığına, Prof. Dr. Turgut Tan 'm getirilmesi kararlasnnldı. Eski Dekanı Prof. Dr. Kemal Gürüz'ün, Karadeniz Üniversitesi Rektörtiiğü'ne atandığı, H.Ü. tktisadi ldari Bilimler Fakültesi Dekanlığına ise Prof. Dr. Ural Akbulut atandı. H. Ü. 'ne bağlı bufakülteye Prof. Dr. Nevin Vural vekâleten dekanhk yapıyordu. Bir ozanın çizdiği portreler anırım Cevat Dursunoğlu'nun girişimiyle Cumhuriyet oluşumunun beşiği olan Sıvas'ta liseyi geliştirmek istemişler. Orta Anadolu'ya bir hizmet getirmişler. O güniin olanaklarının en üst düzeyinde, bugünse ne yazıkbenzerinc rastlanmayacak niteükte yöneticiler, öğretmenler seçip Sıvas'a göndermişler. 1931'de gönderilen bu yonetici ve öğretmenlerden büyük bir bölümünu, devletin Fransa'da okuttuğu, dönüşlerinde de yardımcı doçent olarak üniversitede çalıştırdığı seçkin bilim ve sanat adamlan oluşturuyordu. Sonradan öğrendiğitne göre, bu öğretmenlere, üniversitede aldıklarının birkaç katı ayhk ve ödenek veriyorlarmış. Bu öğretmenlerden biri de, bir dudağı yerde bir dudağı gökte, iri yarı, sarışın, ama alçak sesle konuşan Ahmet Kulsi idi. Sıvas'ı çok sevdiği için soyadı yasası çıkınca (Tecer Dağı'ndan) Tecer soyadını aldı. Mudür yardımcılığı görevini de üstlenmişti. Feisefe öğrenimi gördüğü halde edebiyat öğretmenliği yapıyor, feisefe derslerini ise Sorbonne çıkışlı sevgili öğretmenim ve dostum Orhan Horasanlı okutuyordu. Horasanlı o sırada yurttaşlık bilgisi öğretmenimdi. Orta ikinci sınıfta, on iki yaşında bir çocuğum. Sıvas'ta elektrik daha yok. Su getirilmemiş. Meyve olarak pürçekli (havuç), lahana, yazın da yuvarlak kıiçük hıyarlar var. Eskiden, çok zenginken yoksul düşmüş Galip adında bir arkadaşım (şimdi Amerika'da muhendis) kara bakla haşlamasını cebine doldurup geliyor, yiyoruz. Kutsi Tecer, herhaide ozanhğa heves ettiğimi bilmiyor. Olsa olsa kitap okuduğumu bilirdi. Gece çalışmalannda çoğunlukla sırada yanıma oturuyor. Bir çocukla nasıl konuşulursa, öyle konuşuyor, beni çocuk sayması ise hoşuma gjtmiyordu. Bir gün "Deniz SarhoşlarT'nı okurken, baktım, Ömer Bedrettin, "Deniz SarhoşlarT'ndaki şiirlerinden birinin başına "Ahmel Kutsi'ye" diye bir sunu koymuş. Öğretmeni, biz Kutsi Bey olarak biliyoruz. Ahmet'i yok. Kaldı ki, kitabı olan bir büyük ozan, bizim öğretmene hiç şiir adar mı? Gece çalışmasında kendisinden sordum. "Evet, o benim" gibilerden bir yanıt verdi. S Içi Sevda Dolu Yolculuk CAHİT KÜLEBİ Ahmet Kutsi Tecer, Sıvas'ta sanırım uç yıl kaldı. Öbür arkadaşlan gibi o da Ankara'da, Milli Eğitim Bakanlığı'nda görevler aldı. Içtenlikli bir halkçı olduğu halde, milletvekili olduktan sonra tutuculuk yanının belirdiğini söyleyebilirim. Örneğin, bir Cevat Dursunoglu, bir Hasan Âli Yiicel ile kıyaslandığında bu yanı açıkça görulebilirdi. Onunla sonraki yıllarda konservatuvarda birlikte çalıştık. Kişisel yakınlığımız surdü. Özellikle şiir yöntemim bakımından beni başka ölçülerle değerlendirebileceği halde, oğrencisi olduğumu unutmamasına, sevecenlik göstermesine karşın, benden biraz uzak ve soğuk durdu. Bunda Reşat Şemsettin Sirer'in, Muzaffer Sarısözen'in ters etkisi olmuştur diyebilirim. Sabahattin Eyüboğlu ve Nurullah Ataç'ta düşüp kalkmam da etkilemiş olabilir. Ankara'ya gelir gelmez, ortaokulda muzik oğretmenimiz Muzaffer Sansözen'i Devlet Konservatuvarı'na öğretmen ve arşiv şefi olarak atattırdı. Başta Bartok olmak üzere, Türk muzisyenlerine bir izlence ile butün Anadolu'yu taramak, turkuleri plağa almak işleminde Cevat Dursunoğlu ile Kutsi Tecer'in etkileri oldu. Bugünku radtır. Ardında "Samanyoiu gibi" aydınlık bir iz bırakmıştır. Kanımca Ziya Gökalp'ten daha önemli bir çığır açıcı olmuştur. Veysel, bir bakıma înönü'ye benzerdi. Onurlu, dengeli, yaptığı işi iyi bilen bir kişilikteydi. Ne para, ne şöhret onun kişiliğini etkilemedi. Veysel "Dağlar çiçek acar Veysel dert açar" ama, Veysel'i tanıdığım yıllarda henüz çiçek açmamıştı. Şaşılacak bir kişiliği vardı. Buna karşın çok saygındı. 19311932 yıllannda kendisinin bir şiirini duymadım. İlk kez Sıvas'taki Âşıklar Ba\Tamı'nda, kendisinin olmayan iki turküyü söylemekle un yaptı. Biri, "Bülbülün donlan s a n " diye başlayan türküydu. Kendine özgü biçem ve özgunlükle söylüyordu. Dinlencede Niksar'a gidince bu türküden soz açınca, kaymakamın İstanbuIIu eşi, "Ayol, bu tiirkii çocuklugumdan beri İstanbul'da söylenir," diye beni şaşırttı. Gerçekten bu türkünün sözlerini ezbere biliyordu. tkinci türkü ise, "Mecnunum Leylamı gördüm/Bir kerecik baktı gecti" dizeleriyle başlayan ve son dörtlukte tzzeti (Ali İzzet) adı bulunan eşsiz koşmasıydı. Ali tzzet, Veysel'in köyü Sivrialan'a çok yakın Hoyük köyünden ve ulusal birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı" yurda hizmet tertibinden kendisine aylık bağlandı. Veysel'in ilericiliğine, yapıcılığına bir ornek de, kıraç bir bölgede bulunan köyünde bir meyve bahçesi yapması ve halka örnek olmasıdır. Yaptırdığı ev de şimdi müze oldu. Başlangıçta gözleri görürken, sonradan kör olan, pek çok acı çeken Veysel, yaşamımn ilk kırk yılında şiir yazmayışı, ikinci kırk yılında ise birçok ozgün şiirier yazması bakımından da, tokgozlülüğü ve saygınlığı bakımlarından da kimseye benzemezdi. Dost ahbap canlısı, iyimser, yaratıcı bir büyük adamdı. tlk kansının kaçması üzerine acıları daha da artan Veysel, evlenmek istemiş. Bir kız göstermişler. Gözleri görmeyen Veysel Baba eliyle kızın yüzünü, gövdesıni yoklayınca, kız kızmış, " G e t , hınzır kör" demiş, Veysel'e varmamış. Bu yaşantının acı bir yanı. "Ya ne yapsaydı, yoklamadan mı alsaydı" diye anımsadıkça güler dururum. "Halufin Oyküsü" yurışması ödülleri Haliç Rotary Kulübü'nce düzenlenen "HaliçYn Öyküsü" yarışmasında başarılı olanlara ödüileri bugün Parmakkapı İş Sanat Galerisi'nde düzenhmecek törenle Anakent Belediye Başkanı Bedrettin Dalan tarafindan verilecek. Türk ve dünya kitaphğına Haliç'le ilgili bir kitap kazandırmak amacıyla düzenlenen yartşmada Cem Atabeyoğhı ve Cemal AnadoVun eserleri birinci seçilmişti. Ötekiler ve Talibî Coşkun Sıvas halkbilim ve halk sanatı alanlarında odaklaştığı sıralarda, birçoklarından daha başarılı, kişiliğini kazanmış olan Deliktaşlı Ruhsatî'nin çırağı Meslekî, yaşlıydı. Kalıbı değişmeyecek biçimde kemikleşmişti. Ne kentlerde un saldı, ne de yönteminde bir değişiklik oldu. Birkaç güzel şiiri arasında, "Dolanı dolanı gelir/Öliim YOLLARIN1 BEKLER OLMUŞTUM Külebi, lise yıüannda okuduğu şairlerden soz ederken, Fazıl Hüsnü Dağlarca için de, "Lise üçten beri de Fazıl Hüsnü 'nün şiirlerinin yayımlandığı 'Kültür Haftası'nın yoUannı bekler olmuştum'' diyor. Osmanlı paraları müzayedede satıldı Tedavülden kalkmış olan Osmanh ve cumhuriyet dönemi para ve madalyonhm, dün Sheraton Oteh'nde düzenlenen bir müzayedede satıldı. Hicri 1225 yıhna ait Osmanlı 20 kuruşu, 6 bin 300 liraya, cumhuriyet dönemine ait bir lira, 13 bin 500 liraya alıcı buldu. Hi~ri 1331 Osmanlı dönemine ait 5, 50 ve 100 lira speysimen takım, 500 bin. Osmanh dönemine ait l327Reşat 10 kuruş da 300 bin liraya açık artırmaya çıkarıldı. Ahmet Kutsi Tecer, Sıvas Lisesi'ne geldiğinde, Sıvas'ta bile duyulmamış ozanları topladı. Bir şölen haftası düzenledi. Şölene 2 de çoksesli müzik ustası çağırmıştı. Biri piyano, öbürü keman çaldı. Hiçbir şey anlamadım. Sonradan kendisinden öğrendim ki, biri Ulvi Cemal Erkin, öbürü de Ekrem Zeki imiş. Abmet Kulsi oğretmenimiz olmadığından, onun sınıflarındaki ağabeylerden nasıl ders yaptığını, şiirlerinin nasıl olduğunu sorardım. Bunlardan biri, "Bize sınıfta şiirlerini okudu", dedi. "Nasıldı şürleri?" Asun ağabey, "Faruk Nafiz'in şiirieri gibi ahenkli değil," dedi. Hem şiirlerinin beğenilmemesine hem de sınıfta kendisinin şiirlerini okumasına üzüldüm, kırgınlık duydum. Kısa bir süre sonra, "Şiirier" adıyla bir kitapta toplamış o şiirieri. Büyiik ölçüde ilgi gördii. Çok övdüler bu şiirieri. Bin tane bastırdığını, satışa çıkarmadığmı da üzüntüyle belirttiler. O yıllarda kitabını goremedim, ama şiirieri çok ünlenmişti. Dergilerde seçmelerde, ders kitaplarında okudum. Asım ağabeyin zevksızJiğine de şastım. Inanılmayacak, ama ben daha o yaşımda Faruk Nafiz'i hiç beğenmez, Yusuf Ziya'nın şiirlerini tatsız bulurdum. Orhan Seyfi, sadeliği ve rahathğıyla hoşuma giderdi. Nazım Hikmet'in butün kitapları sımf kitaplığımızda vardı. Bu kitapları döne döne okudum. Kimilerini ezberledim. Çok kızacaklar bulunabilir. Ama, ne yalan söyleyeyim "Salkım Söfüt", "Bahri Hazer", "Beaerci Kendini Neden Öldürdtt" vb. şiirlerinden fazla bir şey anlamadım. O yıllarda beni saran önce Necip Fazıl, sonra herhaide o da lise öğrencisi olan Ahmet Muhip oldu. Hamdi Tanpınar'ın pek az şiirini görmüştüm. Tecer'in şiirlerini de çok sevmiştim. Lise üçten beri de Fazıl Hüsnü'nün şiirlerinin yayımlandığı "Kültür Haftası" dergisinin yollannı bekler olmuştum. Kutsi Bey o tek şiir kitabını birlikte öğretmenlik yaptığınuz sırada bana armağan etti. Ahmet Kutsi Tecer, gerçejc bir halk adarru, gerçek bir ülkücüydü. Anadolu ekininin kapısını ilk kez o açtı. Yalnız yazın sanatında değil, bütün sanat dallarında etkisi oldu. Sıvas'a gelir gelmez, Halk Şairlerini Koruma Derneği adıyla bir dernek kurdu. O yıllarda değil Türkiye düzeyinde, Sıvas'ta bile yeterince duyulmamış ozanları topladı. Bir şölen haftası düzenledi. Şölene iki de çoksesli müzik ustası çağırmıştı. Bizi halk ozanlarının konserlerine götürmediler. Ama o iki sanatçıyı dinlettiler. Biri piyano, öbiiriı keman çaldı. Hiçbir şey anlamadım. Sonradan kendisinden öğrendim ki, biri UITİ Cemal Erkin, öbürü de Ekrem Zeki imiş. Ozanların çalıp çığırdıklan toplantılara gidebilme olanağı bulamamıştık, ama Kutsi Bey okulda onlara konser verdirdi. Daha da onemlisi, okulun bahçesinde taşlann üzerinde onlarla oturur, gunlerce konuşurduk. Kimi arkadaşlar da katılırlardı. Veysel, Ali tzzet, Talîbî, Mesleki, Ağa Da>ı. Gunlerce bana ışık saçtılar. İlk üçü Şarkıslalı, Meslekî ise samnm Deliktaşh'ydı. Ozanlar bizi küçümsemediler. Hatta ciddiye aldılar diyebilirim. Kanımca, o yılların Ahmet Kutsi'si, daha sonraki yılların Tecer'inden oldukçaayrımlıydı. Örneğin, Sıvas Lisesi'nde kurduğu derginin adı Toplantı idi. Oysa daha sonraki yıllarda bilemeyeceğim nedenlerle Turk Dil Kurumu uyesi olmamıştı. Ne var ki, aynı kuşaktan olan Sabahattin Eyüboğlu, Hikmet Birant, İsmail Hakkı Tonguç da Türk Dil Kurumu üyesi olmamışlardı. Belki de pek çok uğraşlan olduğundan girmemiş olabilirler. İnamlmayacak ,ama ben daha o yaşımda Faruk Nafiz'i hiç beğenmez, Yusuf Ziya'nın şiirlerini tatsız bulurdum. Orhan Seyfi, sadeliği ve rahathğıyla hoşuma giderdi. Nazım Hikmet 'in kitaplarını döne döne okudum. Kimilerini ezberledim. Ama, ne yalan söyleyeyim, Salkım Söğüt, Bahri Hazer, Benerci Kendini Neden Öldürdü vb. şiirlerinden fazla bir şey vnlamadım. yavaşca yavaşça" dizeleriyle başlayan şiirı, halk yazınımızın en ilginç koşmalanyla kıyaslanabilir. Meslekî denilince akla ilk gelen ozan olan ustası Ruhsatî de "Bir öyle devire irgördü zaman/Koyun belli degil kurt belli değil" dizeleriyle başlayan koşmasıyla yalnız o günlerin değil, bugunün de toplumsal değerlendirmesini yapmış bir büyük ozandı. Veysel gibi Şarkışla yöresinde, Höyük köyünde yetişmiş olan Ali İzzet, "İzzetî" mahlasını da kullarurdı. Çok güzel şiirieri vardır. Ama her zaman bu şiirlerin kendisinin olup olmadığı yolunda kuşku uyandırmıştı. Örneğin, "Mecnunum Leylamı gördüm" şürinde olduğu gibi. Ali tzzet'in şiirieri gibi kişiliği de kanşıktı. Ne Veysel gibi devlet ozanı olabimiş, ne de hemşerisi Talibî gibi yer yer başkaldırıcı bir tutum gösterebilmişti. Kendisiyle en az Veysel kadar yakmlaşmış olduğum halde anılanm azdır. Bir kez, Ülkü dergisinde Veysel, Cevlanî, Kemal Sadık Göğceli (Yaşar Kemal) ile oturmuş konuşurken, Karacaoğlan'ı andım. Ali İzzet, Karacaoğlan'a sövdu. "Bir Karacaoğlan tutturmuşsunuz," dedi. Talibî melon şapka gibi bir şapka giyen, yıpranmış urbası her zaman iri yarı bedenine dar gelen, gümuş saplı bastonla gezen, Kerem gibi, Ferhat gibi, Mecnun gibi bir destan kişisi gorünümündeydi. O da Veysel'in köyune yakın Tonos'ta doğmuştu. Başkaldıncılığına karşın saf yürek, hatta zaman zaman alaya alınabilecek bir kişilikteydi. Sıvas Lisesi'nin bahçesindeki taşlara oturup konuştuğumuz sıralarda, adını dilinden duşürmediği Keklik Emine'si için yazdıklarını okur, olaylar anlatırdı. Bu durumuyla çocuklar alay ederlerdi. O yine dalgın, başı havalarda dizeler söylerdi: "Sana ben neyledim Keklik Emine/Bize zehir oldun, ele bal oldun", "Ak gerdana san lira/Birer birer diz Emine" ya da "Karanlık mezara sokar/Seni bir top bez Emine" dizelerini içeren koşmalar. Daha o sıralarda' Atatiirk için en guzel şiiri o yazmıştı. "İstedi ki memleketin her tarafı bağ olsun/Tez biiyüsiin tepeleri yüce yiice dağ olsun" dizelerini içeren bir şiir söylemişti. "Bana neden Talip dersin/Ben kızların talibiyim/Karakaş altında oynar/O gözlerin talibiyim" gibi karşılıklı, rahat şiirier söylerdi. Ama bağlama çalmayı bilmezdi. Belk de gerek gormemişti. Çünku yapısı öbür ozanlardan ayrıydı. Talibî, Veysel gibi saygı görmez, Ali İzzet gibi işlerini yürütmezdi. 1933 sonrasında o da Ankara'ya gelmiş, bağlama çalmamasının ve etkisiz kişiliğinin, belki de az buçuk dengesiz oluşunun zarannı görmüştü. Sık sık halk öykusu Ve halk şiir kitapları gibi kitapçıklar çıkanrdı. Bunlardan birini Turgut Zaim resimlemişti. Resimler hep Talibî'yi konu almış, bir halk öyküsü kitabı gibi düzenlenmişti. Talibî'nin melon şapkaya benzer şapkalı, elinde baston, bir resmi vardı. Bunu köyüne gönderdiğinde ok ile bastonun sapını işaretlemiş, "Sapı gümüştiir" diye de ustüne yazmıştı. O resmi kitaplanndan birinde görmüştüm. Bu Sıvaslı ozanlar arasında dolaylı da olsa, Talibî'den etkilendiğimi söylemem doğru olur. Sovyvt heyvti Sovyetler Birliği Dış Ekonomik tlişkiler Devlet Komitesi Başkanı Konstantin Katuşev ve beraberindeki heyet üyeleri, dün Istanbul'un tarihi ve turistik yerlerüıi gezdiler. Sovyet heyeti bugün de bazı özel kuruluş yetkilileriyle görüşmelerde bulunacak. BÜTÜN KİTAPLARI VARDI Cahit Küiebi, Sıvas Lisesi'nde Naıun Hikmet'in bütün yapıtlannı okuma olanağı buldu. Çünkü o yıllarda Nazım'ın bütun kitapları stnıf kitaphğmda vardı. yodaki halk türküleri dağarı, ne turlu uygulama yapılmış olursa olsun, bu sayede oluştu. Veysel, Ali İzzet, Talibî ve Anadolu'nun çeşitli bölgelerinden gelen ozanlar 1933'ten sonra onun etkinliğinden yararlandılar. Muzaffer Sansözen, Sıvas'tayken bağlama çalmaz, derslerde bize şarkı, marş söyletirken kemanla eşlik ederdi. Ama halk esprisi içindeydi. Ankara'ya geldikten sonra, kendisinin de heves ve çabasıyla bu alanın en büyük uzman ve yöneticisi oldu. Veysel, Sıvas'a ilk geldiği yıl şiir söyleyemez, başkalarının yapıtlannı çalıp çığırırdı. Kutsi Tecer'in ardından Ankara'ya geldikten sonra, gittikçe gelişerek büyuk bir halk ozanı oidu. Talibî, Ali tzzet, Cevlanî gibi halk ozanları, toplumda derin izler yarattılar. Kimileri koy enstitulerinde öğretmenlik ettiler, konserler verdiler. Tecer'in halkevlerinde de büyük etkinliği olmuştur. Bu görevi iyi bir Batı kültüru almış olması dolayısıyla alaturkalığa, yozlaşmaya dönüştürmemiştir. Halkbilim çalışmalarına, şiirimize, roman ve tiyatromuza ulusallık ve gerçekçilik yonlerinden ışık tutmuştur. Bu ışıkla köy enstitulerimize buyük ölçude bir hazırlık dönemi sağlamış LİSEDE OKUDUKLARINDAN Necip Faul Ktsakürek KüUbi'nin Sıvas [LJsesi yıBannda ilgiyie okuduğu şairlerden. de olsa, bu koşmayı kendisi okuyacak yerde, Veysel'in okumasına izin vermesi anlaşılır gibi değildir. İşin öbür yanı, bugün bile bu şiirin başkasının olup olmadığı anlaşılamamıştır. Veysel'in dili açılraamıştı, ama daha o yıllarda Meslekî, Ali İzzet ve Talibî gibi ozanlar arasında seçkin bir durumu vardı. 1933'ten sonra gittikçe güzel şiirier yazmaya başlayan Veysel, Sabahattin Eyüboğlu'nun etkisiyle köy enstitülerinde gezici halkbilim öğretmenliği yaptı. Cumhuriyetimizin gelişmesine koşut bir gelişme gösterdi. Genellikle kötümser, eleştirici halk ozanlarımızın tersine, devlet ozanı denilecek bir nitelik gösterdi. Veysel bir bakıma tsmet İnönü'ye benzerdi. Onurlu, dengeli, yapuğı işi iyi bilen bir kişilikteydi. Çok saygındı. Ne para, ne şohret onun kişiliğini etkilemedi. Divan yazını geleneğine kapılıp yozlaşan son çağlar ozanlarından hiçbirine benzemeyen Veysel, bir bakıma çağcıl bir ozandı. O devlet ozanı idi, ama devlet de, kamuoyu da onu çok tuttu. 1952'de İstanbul'da onun için büyük bir kutlama yapıldı. 1965'te Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden özel bir yasa çıkarılarak "anadilimize KartaVda iş kasası: 1 ölii KartaVda bir çimento fabrikasmda çahşan 44 yaşındaki Arif Tomur, çimento torbalannın üzerine kayması sonucu öldü. Olayla ilgili soruşturmaya baslandu Alanya Alanya Müzesi'ndeki sergi salonlannın sayısı ikiden dörde çıkarılarak, sergilenen eser sayısı artınlacak. Müzede sergi salonlannın sayısınvn artınlması ile sergilenen eser sayısının 600'den 1500'e çıkarılması planlamyor. Yetkihler, Alanya Muzesinin depolannda halen 13 bine yakm arkeolojik ve etnografik eser bulunduğunu, bu yıl bunlardan Thnç Devrine ait ev eşyaları Ue kapların sergileneceğini sövlediler. Müzesi TOPLU KONUT KREDtSİYLE İLKEl Konut Yapı Kooperatiflerımiz tstanbul'un nadide semtlerinden Çamlıca'daki konutlanmıza mahtut sayıda üye kayıt edilecektir. Postane arasında Marmara tşhanı Kadıköy Tel: 338 41 14 NOT: Cumartesı pazar dahil hizmetınizdeyiz. Veysel evlenmek istemiş. Bir kız göstermişler. Gözleri görmeyen Veysel, eliyle kızın yüzünü, gövdesini yoklayınca, kız kızmış, "Get, hınzır kör" demiş. "Ya ne yapsaydı, yoklamadan mı alsaydı" diye anımsadıkça gülerim. SIVAS'TAKİ MÜZİK ÖĞRETMENİ KüUbi'nin Sıvas'taki müzik öğretmeni Muzaffer Sansözen (masada oturan), daha sonra Devlet Konservatuvarı'na öğretmen ve arşiv şefi olarak atandı. Halk müziği alanmın en buyük uzmanı oldu. StlRECEK ORTAOKUL 123 Fcn Bilgisi Çözümlu Kitapları ORHAN UĞURLUAY Toktaş Sok. 9/6 Üsküdar / İST Tel: 334 21 42 Tanıtım için 20 marta kadar % 50 indirimlidir. 2 ve 3 Bakanlıkça onayhdır. Yosta çeki 162515'e para yatırarak isteyiniz. Ödemeli gönderilmez. 600'er TL. DAZKIRI İCRA MEMURLUĞUNDAN Kambiyo Şenetlerine mahsus Örnek 163 . ODEME EMRirŞIlINJ ILANEN TEBLİGİ 1985/355 Alacaklı: Fevzi Yavuz (Ovacı köyunden) vek. Dava muakkibi Cevat Ceyhan Dazkırı. Borçlu: Hasan Alanlı, Ahmet oğlu, Konya Aydınlıkevler Sosyal Meskenler B.2 blok kat 4, No: 18 Borç: 1.016.000.00. lira ve masraflar. Yukanda adı geçen borçlunun iş bu borcundan dolayı hakkında yapılan icra takibinde: Adına gönderilen ödeme emirlerinin bila tebliğı gerı iade edilmesi ve emnıyel vasıtasıyla yapılan araştırmalarm da neticesiz kalması uzerine borçluya ödeme emrinın ilanen tebliğine karar verılmiştir. Yukanda yazılı bulunan borç ve masraflarını gazetede ilan edildikten sonra 30 gün içinde öderneniz, borca ya da imzaya kaışı bir itirazınız var ise yine ilan gununden sonra 23 gun içinde itiraz etmeniz, borç ödemediğiniz veya itiraz etmediğiniz takdirde yine 30 gun içinde mal beyamnda bulunmamz, mal beyamnda bulunmadığınız ya da yanlış bulunduğunuz takdirde hapisle cezalandınlacağınız, borcu ödemediğiniz veya itiraz da etmediğiniz takdirde hakkımzda cebri icraya devam olunacağı hususu tarafınıza teblığ olunur. Basın: 12141 TÜRKİYE HALK BANKASI A.Ş. GENEL MÜDÜRLÜGÜ'NDEN FAKSİMİLE CİHAZI SATIN ALINACAKTIR 1 Bankamız Genel MüdürlUk ve şubelerinde kullanılmak üzere en az 10 adet faksimile cihazı satın alınacaktır. 2 Soz konusu işe ait ihale 25 Şubat 1986 salı günü saat 11.00'de bankamız Satınalma, Satma ve İhale Komisyonumuzca yapılacağından teklif mektuplannın en geç aynı gün saat 10.00'a kadar Satınalma, Satma ve İhale Komisyonu Raportörluğü'ne (llkiz Sok. No: 1 Kat: 6 Sıhhiye / ANKARA) verilecektir. 3 Bu işe ait şartnameler Ankara'da Satınalma, Satma ve İhale Komisyonu Raportörlüğü'nden 2.000= TL. karşılığında temin edilebilir. 4 Işin geçici teminatı 1.750.000: TL. olup, teminat mektubu veya bankamız veznesine nakit yatırılmış ise makbuzu teklif zarfına konulacaktır. 5 Bankamız 2886 sayılı ihale kanunu hukümlerine tabi olmadığından ihaleyi yapıp yapmamakta veya dilediğine yapmakta tamamen serbesttir. (Basın: 12031) ANKARA SULAR İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜGÜ MÜHENDİS ALACAKTIR tdaremiz işyerlerinde görevlendirilmek uzere aşağıda gösterilen kadrolara eleman alınacaktır. ALINACAK KADRO ELEMAN DERECESt SINIFI ADEDİ Inşaat Muhendisi 8765 Tek.Hiz. 5 SINAVA KAT1LMAK İSTEYENLERİN: 1) 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 48'inci maddedeki genel şartlara sahip olmaları gerekmektedir. a. lmtihana, yaptırılacak işin durumu dikkate alınarak yalnız Erkekler katılabilecektir. E Adayların askerlik hizmetini fiilen yapmış olmaları şarttır. c. Mektupla başvurular kabul edilmeyecektir. d. Imtihan sonrası Ingilizce lisan bilenler tercih edilecektir. 2) Yarışma imtihanı, 6.3.1986 Perşembe günü saat 10.00'da idaremiz toplantı salonunda yapılacaktır. lmtihana katılacakların en geç 5.3.1986 Çarşamba günü saat 17.00'ye kadar Personel Dairesi Başkanlığı Personel Mudürlüğü'ne 1 resim, diploma aslı veya tasdikli fotokopisi ile özgeçmişlerini belirtir dilekçe ile başvurarak giriş belgesi almaları şartnr. DUYURULUR HslGlLİZCE ÖĞRENİN. TNTTÎT .f7ıTFNtZÎ ÎT F.RT F T t N İsterseniz Shakespeare'in anavatarunda, isterseniz burada. Shakespeare'in yurttaşları\la. İstanbul Türk İngiliz Kültür Demeği, bu yaz Haziran Eylül ayları arasında, birer aylık dönemlerde gençler için (917), yetişkinler için dil kursları düzenledi. İsterseniz, tngilizcenin anavatanında... Cambridge'de, Culford'da, Bath'de... İsterseniz, İstanbulda, İngilizceyi anadili bilenlerden.. İki seçenek de ITBA öğretmenlerinin sorumluluğunda. Bu yaz İngilizceyi öğrenin... İngilizcenizi ilerleıin. İstanbul Türk • İngiliz Kültür Derneği Suleyman Nazif Sokak, 10 Nisanta^ı İstanbul Tel.: H 8 34 12 1T 68 48
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle