25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ğu, yoksa seçünlerde yargı denetiminin kaldırılması hedefinin güdülmediği belirtilmiştir. (1.12.1983, E. 1983/9265, K. 1983/10150). Nc var ki, Yargıtay bu kararında, yargısal denetimde görevli hâkimin iş hâkimi değil, seçim kurulu başkanı olan hâkimin gorevli olduğu sonucuna varmıştır. Karar, doktrinde isabetli bulunmakla birlikte yargı yerinin seçim hâkimi olacağına ilişkin noktası haklı olarak eleştirikniştir (Bak. Öner Eyrenci, Sendikalar Hukuku, tstanbul 1984, s. 73; K. Oğuzman, İHU, Sen.K. 10, No: 1 söz konusu karar hakkında inceleme; Şahlanan, s. 84). Zira 2882 sayılı kanunla şube genel kurullarına katılacak delegelerin seçiminde 14. maddeye vapılan yollama, sadece yargı gözetimini kaldırmıştır. O halde gozetimi için görevli olmadığı seçimlerin denetiminin soz konusu hâkim (seçim kurulu başkanı) tarafından yapılması çelişki yaratacağı gibi, bu sonuç, Sendikalar Kanunu'nun uygulanmasından doğan bütun u>Tişmazhkların iş davalarına bakmakla görevli mahkemelerde çözumleneceğine ilişkin madde 63/2 hükmüne de aykırı düşer. Ancak, Yargıtay 9. HD daha sonraki kararlarında da delege seçimlerindeki usulsüzlüklerin iş mahkemelerince değil, ilgili yer seçim kurulu başkanı olan hâkimin görevli olduğu yolundaki görüşünü yinelemiştir (Bak. 30.6.1986, E. 1986/5726, K. 1986/6788 ve 8.7.1986, E. 1986/6389, K. 1986/7179; Tuhis, İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Eylül Ekim 1986, sayı 5, s. 22 ve 28). Ne var ki, uygulamada ilçe seçim kurulu başkanlan ve il seçim kurulları da konunun sendika tüzüklerine bırakıldığı gerekçesiyle şube genel kuruluna delege seçimleriyle ilgili olarak yapılan iürazlan çözümlemeye kendilerinin görevli olmadıklarına karar vermektedirler. Bu göruş Yüksek Seçim Kurulu'nca da onaylanmıştır. Böylece, kanunun hatalı düzenlemesi sonucunda bu çok önemli meseleyi çozümleyecek bir yargı mercii bulunmamaktadır. Teknik deyimiyle ortaya bir olumsuz görev (ya da yargı yolu) uyuşmazlığı çıkmaktadır ki, çözümlenmesi gerekir. Fakat yargı yerini belirleyecek organ hangisidir? Bu da ayn bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki, söz konusu uyuşmazlığı çözümlemeye kendini yetkili gormeyen iki organdan biri iş mahkemesi, obüru ise ilgili yer seçim kunıludur. Seçim kurulu adli yargıya dahil bir organ olmadığından HUMK madde 25'e göre, "merci tayini" için Yargıtay'a başvurulması mümkun görülmemektedir. Başka bir anlatımla, delege seçimlerine itirazı çözüme bağlayacak organın hangisi olduğunu belirleyecek olan yüksek yargı organı Yargıtay değildir. O halde hangisidir? UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ ÇÖZEBİLtR Kanımızca, Uyuşmazhk Mahkemesidir. Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve tşleyişi Hakkında 2247 sayılı kanuna göre, Uyuşmazlık Mahkemesi adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazhklarını kesin olarak çözümlemeye yetkili bir yüksek yargı organıdır (madde 1). tş Mahkemesinin adli yargıya dahil olduğuna, il ya da ilçe seçim kurulunun da adli yargıya dahil olmadığına şuphe yok ise de, acaba seçim kurulları hangi yargı yoluna dahildir? Kanımızca bunlan idari yargıya dahil saymak uygun olur. Zira seçim kurulları idari mekanizmanın bir parçası olduklan gibi seçim konulanyla sınırlı özel yargı organları görünumundedirler. Nitekim Danıştay 12. Dairesi, Yüksek Seçim Kurulu'nu Danıştay ve Yargıtay hükümlerinden oluşan yargısal usul uygulayan bağımsız ve kendisine verilen görevin niteliği gereği özel bir yargı yeri olarak nitelendirmiş, doktrinde de Yüksek Seçim Kurulunun özel bir yüksek idare mahkemesi sayılabileceğine işaret edilmiştir (Bak. B. Kunı, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 4. bası, c. 1, Ankara 1979, s. 67). Seçimlerin Temel Hükumleri ve Seçmen Kütükleri Hakkmda 298 sayılı kanunun Yüksek Seçim Kurulunun, gorev ve yetkileri ile ilgili 14. maddesi, il seçim kurulunun görev ve yetkileri ile ilgili 16. maddesi ve ilçe seçim kurulunun gorev ve yetkileri ile ilgili 20. maddesi bu kurulların seçim konularıyla sınırh özel bir yargı yetkisine sahip olduğunu açıkça belirtmektedir. İdari alanda ozel yargı yetkisine sahip başka kurullar da vardır. Bunlar örneğin vergi itiraz ve prim itiraz komisyonları, il ve ilçe idare kurullarıdır. 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 6265. maddeleri, bu kurulların idari alanla ilgili bazı konularda yargılama yetkisine sahip olduklarını belirtmektedir. Nitekim Uyuşmazhk Mahkemesinin, ceza mahkemeleri ile yargı yetkisine sahip ilçe idare kurulu arasındaki olumsuz görev uyuşmazlığının Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümleneceğine dair muhtelif kararlan vardır (Bak. Kuru, s. 500). O halde, özel yargı yetkisine sahip ilçe idare kurullan ile ceza mahkemeleri arasındaki yargı yolu uyuşmazlığını çözümleyen Uyuşmazlık Mahkemesi'nin, özel yargı yetkisine sahip ilçe seçim kurulları ya da başkanı olan hâkimlerle iş mahkemeleri arasındaki sendika şubesi genel kuruluna delege seçimine yapılacak itirazlara ilişkin yargı yolu uyuşmazlığını da çözüme bağlaması beklenir. 26 KASIM 1986 Scndika Delege Seçimlerinde Yargı Y olıı llyuşmazlığı özel yargı yetkisine sahip ilçe idare kurulları ile ceza mahkemeleri arasındaki yargı yolu uyuşmazhğını çözümleyen Uyuşmazlık Mahkemesi'nin, özel yargı yetkisine sahip ilçe seçim kurulları ya da başkanı olan hâkimlerle iş mahkemeleri arasındaki sendika şubesi genel kurulu delege seçimine yapılacak itirazlara ilişkin yargı yolu uyuşmazhğını da çözüme bağlaması beklenir. PENCERE Büyük YalanL Gazetelerden öğrendiğimıze göre "Saçak" dergisinin Ankara1 da duzenlediğı "Sosyalist Partide Parti Içı Demokrasi" konulu açık oturumda konuşan Avukat Ali Kalan, kapatılan SDP Genel Başkanı Cenan Bıçakcı, gazeteci Halil Berktay ve gazeteci Sungur Savran tutuklanmışlardır. Yıl 1986... 21'inci yüzyıla şunun şurasında 14 yıl kalmıştır ve Türkiye'de tıkirleri yüzünden değerli yazarlar, gazeteciler, bilim adamları tutuklanabiliyor. Olayın acı yanı basınımızın da bu tür acı olaylara yeterince yer veımekten kaçınmasıdır; aklımız fikrimiz AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu) sorunundadır. Çunkü Turkiye ile AET arasında geçerlı "karma protokol"a göre "Türk işçüeri 1 Arakk 1986'dan başlayarak AET ulkeiennde serbestçe dolaşabilirierr Peki, Avrupa altna imza bastığı protokolün koşullarını "kabul" edecek mi? 1 arahğa bir hafta kaldı. Eğer AET ile anlaşma yürürlüğe girerse bizim yurttaşlarımız ellenni kollannı sallayarak Avrupa'nın tikir özgüriüğü bahçesinde serbestçe dolaşabilecekler; ama, kendi ülkelerinde fikir yasakları yüzünden tutuklanacaklar. * ikinci Dünya Savaşı'ndan önce Türkiye'de tek parti yönetimi geçerliydi. Devrimle kurulan ve tek partili rejimi benımseyen bir devlette çok partili demokrasi kuralları uygulanamaz. Bu bakımdan Atatürk'ün cumhuriyetindekı hukuk düzeninde tutarlılık vardı; rejıme ters düşen fikirler yasaklanmıştr, bir aldatmaca, tutarsızlık, ikıyüzlülük yoktu. Anayasa'nın temel altı ilkesmden birisi "dovletçtök" idi; bu nedenle "liberai" parti kurulamazdı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra sozde çok partili demokratik rejime geçitdi Ne var ki bu geçiş bir aldatmacayı da içeriyordu. Tek parti döneminden kalma tikir yasaklarınırj çok partili rejimde sürmesi ne anlam tasıyordu? Çarpıcı bir anıyla bu durumu saptamakta yarar var; 1962'de gazetemiz "Uberalizm mi, Sosyalizm mi?" başlıklı bir yazı yanşması açmıştı Yunus Nadı Armağanı, o yıl, bu yanşmayı kazanana verilecekti. Gönderilen yazılar dayayımlanıyordu. Bu arada Şadi Alkılıç'ın "Turkiye'nin Tek Kurtuluş Yb/u Sosyalizmdir" adli yazısı da 12 Aralık 1962 günü Cumhuriyefte çıktı. Bunun uzerine içişleri Bakanlığı'nın emri, istanbul Emniyet Müdurlüğü'nün bir yazısıyla istanbul Cumhuriyet Savcılığı harekete geçti, Alkılıç tutuklandı. Olay bundan sonra bir hukuk sorunsalı olarak yıllarca sürmüş; dosya Yargıtay 'la mahkemeler arasında gidıp gelmiş; karar birkaç kez bozulup yazılmış; dava, Şadi Alkılıç'ın bütün dünyada "Yılm Mahkumu" olarak odüllendirilmesine değin uzanmıştır. Eğer Şadi Alkılıç bugün çok yınelendiği gibi "Turkiye'nin tek kurtuluş yolu liberalizmdir" deseydı, tutuklanıp demır parmaklıklar arkasına atılacak mıydı? ı Hayır. Türkiye'de çok partili demokratik rejim o yıllarda yoktu; bugün de yoktur. Aradan tam 24 yıl geçmtştir. Yaklaşık çeyrek yüzyıl sonra bugün Turkiye'nin baştnda "sö'zde liberai" bir parti vardır; ama, değil bir sosyalist partinin kurulması, sosyalist partinin kurulması uzerine açık oturum yapılması bile insanların demir parmaklıklar arkasına atılması için yeterli sayılıyor. Eğer gerçek böyle olmasaydı, bugün Ali Kalan, Cenan Bıçakcı, Halil Berktay, Sungur Savran dört duvar arasında olmazlardı. • Çeyrek yüzyıl az buz zaman değil. O günlerde bu köşede Şadi. Alkılıç için yazıyordum; şimdi Ali Kalan, Cenan Bıçakcı, Halil Berktay, Sungur Savran için yazıyorum. Şadi Alkılıç ise mezarında yatıyor Ve bugün diyorlar kr Iktidarda liberai parti var. Her şey aldatmaca! .. Liberai parti aldatmaca, çok partili demokrası aldatmaca. demokrasi aldatmaca... Bu hır gur içınde büyük yalanların karanlığında ve uygarlıktan uzakta çırpınıyoruz. Doç. Dr. A. CAN TUNCAY îstanbul Hukuk Fakültesi 2821 sayılı Sendikalar Kanunu 5.5.1983'te kabul edüirken, hedeflediği amaçlardan biri de geçmiş donemde pek umursanmadığı için yakınmalara neden olan sendika içi demokrasiyi sağlamaku. Bu husus, kanun gerekçesinde açıkça belirtilmiştir. Bu amaçla, sendika genel kurulları eğer delege esasına gore yapılıyorsa, bu seçimler yargı gözetim ve denetimine bağlanmış, aynı önlem şube genel kurullan için de düşunülmüştü. Sendikalar Kanunu'nun seçirrüerde uyulacak esasları gösteren 14. maddesine göre, "Genel kurullarda zorunlu organlara delege veya uye seçimleri yargı gozetimi altında serbest, eşit, gizli oy, açık sayım ve dOküm esasına göre" ve maddede açıklanan usule uyularak yapılacak, (fıkra 2) seçimlere ve seçim sonuçlanna yapılacak itirazlar hâkim tarafından aynı gün incelenip kesin olarak karara bağlanacakur (fıkra 11). Eğer hâkim, 14. madde hükmüne aykırı bir tarzda seçim veya seçim sonuçlannı etkileyecek ölçüde bir usulsüzluk ya da kanuna aykırılık yapıldığj kanaatına varacak olursa, seçimlerin iptaline karar verecektir (madde 52). Seçimlerin gözetim ve denetimi ile yetkili olan hâkim ise, ilgili yerin seçim kurulu başkanı olan hâkimdir. 2821 sayılı kanunun işçi sendikası şube genel kurulunun nasıl oluşacağını düzenleyen 10. maddesinin 2. fıkrasının ilk şeklinde, şube genel kuruluna katılacak delegelerin "üyeler tarafından 14. maddede belirtilen esaslara ve sendika tvizuğündeki hukumlere göre" seçileceği öngörulmüşken, 10. maddenin 28.8.1983 tarih ve 2882 sayılı kanunla değiştirilmesi sonucu 14. maddeye yapılan yollama kaldırılmış ve delege seçimlerinin "üyeleı tarafından serbest, eşit, gizli oy, açık sayım ve döküm esasına ve sendika tüzüğündeki hukümlere göre" yapılacağı hukmu getirilmiştir. "Özellikle işçi sendikalanndan gelen itirazlar uzerine ve uygulamayı zorlaştıncı, geciktirici ve sendikalar için ağır mali külfet getirici olduğu gerekçesiyle yapılan bu degışiklik sonucu şube genel kuruluna katılacak delegelerin seçimi konusunda 14. maddede öngöriilen yargı gözeümine ilişkin esaslann uygulanabilmesi imkâru ortadan kaldırılarak, yargı denetimi konusunda bir belirsizlik yaratılmış ve sendika içi demokrasirun çıkış noktasını oluşturan şube genel kurulu oluşumundaki delegelerin seçimi eskiden olduğu giui maalesef sendika tuzuklerine bırakılmışur" (F. Şahlanan, Sendikalar Hukuku, tstanbul 1986, s. 82). 2882 sayılı kanunla getirilen değişikliği, şube delege seçimlerinde her türlü yargı denetiminin kaldınldığı şeklinde yorumlayan bazı kötü niyetli sendika yöneticilerinin koltuklarını yitirme endişesiyle, delege seçimlerine türlü usulsüzluk ve hileler karıştırdıkları bildirilmektedir. DELEGE SEÇİMtNE İTtRAZIN ÇÖZÜM YERİ Sendika içi demokrasiyi buyük Ölçüde yaralayan usulsüzlukler gerçekten yargı denetiminden muaf mıdır? Hiç sanmıyoruz. Nitekim Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 1983 yıhnda yapılan ilk sendika seçimleri zincirinde açılan bir dava dolayısıyla verdiği kararda, 2882 sayılı kanunla şube genel kurullannın oluşumuna ilişkin 14. maddeye yapılan atfm kaldırılmasındaki amacın, delege seçimlerinin yalnuca sendika tüzüğünde belirlenen usule göre yapılmasını sağlamak oldu ARADABIR MEHMET AYDEN Emekli Yazın Öğretmeni OKURLARDAN Öğretmenin çilesi Bu yıl da, ortaokul ve lisekrde ağretmen açığından dolayı, en önemli dersler bos geçmektedir. özellikle yabancı dil (İng.) öğretmenlerine çok ihtiyaç var. Sarıyer'deki ortaokulda öğrenim gören öğrenciler ve sımflan tıkhm tıkhm dolduran bu öğrencilerle yeterli diyalog kuramayan vefakâr öğretmenlerimiz çaresizlik içindeler. Bu kadar dolu smıflarda ders anlatmak, yazılı kâğıtlarım okumak öğretmenlerimizi çok hırpalamaktadır, Hukümetimizi tonlarca para ödeyip ithal oğretmen getirteceğine bizim oğretmenlerimize ucuz konut sağlayıp, daha fazla u'cret odesekr olmaz mı? Evleri olmayan ortadirek öğretmenlere lojman yaptınlsa, bu lojmanlar kıt kanaat geçinmeye çalışan oğretmenlerimize ucuza kiraya verilse hem öğretmenlerimiz yüksek kiralar karşmnda ezümeyecek, sıkmtıdan kurtulacak hem de oğrencilerin dersleri boş geçmeyecek. Ata'mızın güzel bir özdeyişi vardır, "En hakiki mürşid ilimdir" tttmi, irfam öğreten öğretmenlerimiz, konut stkınusı cekerse. aldıiı maaş kiraya, yakacağa denk olursa, öğretmenlerimiz devlet okullarında kaltr da çocuklanmıza ilim, irfan öğretebilmek için çırpınır mı? Hangi özel okul iyi maaş verirse, öğretmenlerimiz o okullara hakları olan ücreti kazanmak için çeker gider. Yabancı dil öğretmenini ele alalım. Yabanct dillerin geçerli olduğu bir devirdeyiz. Özel sektörler yabancı dilde öğrenim yapan özel okullar, özel lisan kursları vb. nice kuruluslar, yüksek maas vererek, yabancı dil bilen.j,.»..,., elemanları havada kapmaktadırlar. Bu gibi özel kumluslarda lîsanlarım icra eden öğretmenlerimiz. devlet okullarında kazandıklannm çok üstunde bir bedel almaktadır. Sanyer halkı, evlerini seneye Araplara kiraya vermek ü'zere saklıyorlardL Şimdi de Iranlılann evleri kiraladıklanm görüyoruz. Bu yüzden öğretmenlerimiz, kiralayacak konut bulamamakta, Sarıyer'den uzaklaşmaktadtrlar. Bu durumda oğretmen ve talebe ne yapsın? Milli Eğitim Bakanından Sanyer ortaokuluna acele olarak tngilizce, Fen ve Matematik öğretmenleri atamaunı bekUriz. " DERYA CYGVS/İSTANBUL Atatürk, utusun bütünleşmiş gücuyle yurdu düşmanlardan temizleyip siyasal bağımsızlığımızı sağladıktan sonra, hemen yeni bir devlet ve toplum tipi ile yeni Türk insanını oluşturmaya yöneldi. Bu amaçla ortaçağa özgü feodal kurumları yıkıp, yerine ulusalcı ve çağdaş kurumları getirmeye başladı. Ekonomi, düşünce, eğitim, hukuk, yaşayış ve kültür alanlannda köklü değişiklikler gerçekleştirdi. Eskiden, yeterli bir sanayi ve sermaye birikiminden yoksun olan Türkiye, dış ülkeler için açık birpazar durumundaydı. Atatürk 23 Şubat 1923 tarihinde Izmir Iktisat Kongresini toplayarak devlet eliyle ulusal bir sermaye ve sanayi yaratma olgusuna girişti. Düşüncede dinsel ve dogmatik anlayış yerine, laik ve akılcı düşünüş ilkelennı egemen kıldı. 5 Mart 1924 tarihinde çıkarılan öğretım birliği yasasıyla eğitime ulusal nitelikler kazandırdı. Bilglyi süs olarak değil de topluma ve yaşama yararlı bir araç durumuna getirmeyi istiyordu. Uluslaşma sürecini aralıksız sürdüren Atatürk, öğretim Birliği'nin yanı sıra toplumu tam bir aydınlığa kavuşturma ve tinsel olarak yüceltmek için dil, kürtür, sanat ve tarih alanlanna el attı. Bu etkinlikler arasında, en çok üzerinde durduğu konu ise dil devrimiydi. Çünkü dil bağımsızlığını, siyasal bağımsızlığın ayrılmaz bir öğesi kabul ediyordu. Büyük Söylev'inde belirttiği gibi "ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır" diyordu. O Türk ulusunun özlü cevtierine nasıl inanıyorsa, Türk diline de aynı üstün değeri vermeye çalışıyordu. Bu yönden, devlet adamlığı yanında yaşamının büyük bir bölümünü, Türkçe sorununun çözümü işlerine ayırdı. Bir ulusu oluşturan öğelerden en büyük dayanağtn dil olduğunu ileri sürüyor, bu arada dilin bütünüyle toplumdaki düşünce ve duygu birliğini sağladığına inanıyordu. Nitekim, bu gorüşlerini o dönemde şu sözlerie açıklamıştır. "Ulusal duygu ile dil arasındaki bağ çok güçlüdür. Dilin ulusal ve zengin olması ulusal duygunun gelişiminde başhca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil bilinçle işlensin." Atatürk bütün etkinliklerinde olduğu gibi dil çalışmalannı da belli bir zamanlamaya ve izlenceye bağlayarak yürütmüştür. ttkin 1 Kasım 1928'de abc deyrimini gerçekleştirmiş; arkadan Farsça ve Arapça'yı ortaöğretimden büsbütün kaldırtarak, yüzyıllardır okullarda üvey evlat işlemı gören Türkçeye gerçek değerine uygun haklı bir ağırlık kazandırmıştır. Atatürk, Türk ulusu gibi Türk dilinin de çok köklü bir tarihe ve yüceliğe sahip olduğu inancını tasıyordu. Bu görüşünü öne çıkarmak ve tanıtlamak amacıyla, arka arkaya birtakım tarih ve dil kurultayları toplattı. Böylece Türk dili ve tarihinin kökenlerine dek inip onlan bilimsel olarak inceletmek yöntemine basvurdu. ilk ağızda 12 Temmuz 1932'de Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulmuş, bu alanda gerekli tüzük ve çalışma izlenceleri hazırlanmıştı. Birinci Türk Dil Kurultayı'nda Türkçenin eskiliği, ikinci Kurultay'da Türk dilinin zenginliği, üçüncüsünde dilimizin gelişmesi konuları ele alınmıştı. Bu sırada ezan Türkçeleştirilip Türklerin eski adları da Türkçeleştirüdi. Kısa bir süre sonra Türk Dili Tetkik Cemiyeti, Türk Dil Kurumu adını aldı. Kurum yaptığı derteme, tarama ve Türkçe'nin kurallarma uygun turetmeleriyle dilimizi hızla yabancı diller boyunduruğundan kurtardı. Bu konuyu yaşamının sonuna dek hep yakından izleyen Atatürk, son yıllarında gelirinin bir bölüğünü vasiyet yoluyla TDK'ye bıraktı. Türk Dil Kurumu, Atatürk'ün başlattığı yolda büyük hizmetler verrniştir. Yazım kılavuzunun ana kurallarını saptamış, yayımladığt birçok söziük ve yaprtlarla söz kadrosunu büyük ölçüde çoğaltmıştır. Aslında Türk dilinin öz benliğine kavuşturulması çalışmalanna, yoğun bir biçimde yeni lisancılar döneminde başlanmıştı. Ne var ki, bu çalışmaiar, dile bütünsel olarak eğilinmedigi için yetersiz kalmıştı. Atatürk'ün sağlığında ve sonraki dönemlerde Türk dili düzenli çalışmalarla yaltnlık, özleşme ve arınma gibi değişik evrelerden geçti. Bunun sonucu olarak da aydınların yazı ve konuşma dilleriyle, halkın konuşma dili organik bir bütünlüğe ulaştı. Böylece dil devrimi, dilin halka bilinçli bir yönelişi ve yaklaşımı olarak kendini gösterdi. 1923'lü yıllardaki yazı dilinde, Türkçe sözcükler oranı yaklaşık yüzde 24 iken, bugün bu oran yüzde 8590 dolaylarına çıkmış bulunmaktadır Bu da Atatürk'ün başlattığı dil devrimi alanında, hangi noktadan kalkılıp hangi düzeylere gelindiğinin somut bir göstergesi sayılmalıdır. Dilimizin özleştirilmesi etkinlikleri, Türk Dil Kurumu eliyle 1983 yılına dek aralıksız olarak sürdürüldü. Sonunda bilind'ıği gibi 2876 sayılı yasa gereği kurumun mal varlığı ve yapıtları, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'na devredilmeksizin teslim edilmiş oldu. Dileğimiz bu kurumun eski düzenine kavuşturulması, yanlışiıktan, hukuka saygısızlıktan bir an önce dönülmesidir. Yanlışlığı Düzeltmek Erdemdir SUMERBANK'TAN TUM ÖĞRETMENLERE 300.000 LİRAUK ALIŞVERİS KREDİSİ! Karatahtayı ak eden, bizimle ağlayıp, bizimle gülen sevgili öğretmenierimiz... İlkokulundan Cıniversitesine, çalışan ya da emekli olmuş tüm hocalarımız. Sümerbank'ın, ülkenin dört bir yanındaki 466 mağazasında sizler için şimdi özel bir uygulama var: 300.000 liraya kadar alışveriş kredisi* • Üstelik peşin fiyatına taksitle. • Üstelik 12 ayvadeyle... Sevgili öğretmenim, bugün Sümerbank'ı onurlandırın. Bu özel uygulamadan bir an önce yararlanın. Saygılarımızla... SÜMERBANK *Bu özel uygulamaya, halı aışmdaki tüm Sümerbank ürünleri dah'Mır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle