22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/10 10 OCAK 1986 Zindrbozartda 121 gün METtN TÜZÜN Hukuki durumumuzla ilgili başvurulann bir kısmı yapümış bir kısmı henüz yapümamış olmasına karşm 10 Ağustos 1983 günü Boğaz komutanı ve sıkıyönetim komutan yardımcısı amiral, Zincirbozan'a geldi. Bizlerle normal sohbetin dışında bir yeni durum olduğunu söyledi. London Times dergisinde adını bile şimdi hatırlayamadığım bir yazar Zincirbozan'da 16 kişinin topluca yönetime " m u h t ı r a " verdiğini yazmış. Bu nedenle 16 kişi hakkında sonışturma açılmış olduğunu ve ne diyeceğimizi sordu. Ben, "Hangi yan ? Ne yazmış? Neyi söytedifimi veya söylemediğimi açıklay acagım" diye konuyu açtığımda amiral "Zatenbuişbenimdefil, bir savcı gelecek, soruşturmayı o yünıtecek" Atalay rahatsızlanınca herkes tahliyeyi unuttu Demirel, Çağlayangil ve bütün arkadaşlar, yalnız Atalay'la ilgileniyorduk. Çanakkale'den ambülans geldi. Bütün arkadaşlann içten dua ve dileklerini unutmayacağım. Serbest kalacağımızı öğrendiğimiz akşam yemeğiııi, söylediğim görevlilerle birlikte yedık. Yemek anında Sım Atalay'ın kalkıp odasına çekildığini fark ettim.Süleyman Genç, Celal Doğan, Ferhat Arslantaş'la hemen odasına giuik. Arkadan Deniz ve Yüksel de koştular. Sırrı Atalay rahatsızlanmıştı. Kampın pratisyen doktoru ve Dr. Sadettin Bilgjç hemen ilk müdahaleyi yapıyorlardı. Demirel, Çağlayangil ve bütün arkadaşlar yalnız Atalay'la ilgüeniyorduk. Çanakkale'den ambulansla 2uzman hekim ve cihazlar getirildi. Gözümiiz hiçbir şey görmüyordu. Ne tahliye, ne bir şey, yeter ki Sırn Atalay'a bir şey olmasın. O andaki dayanışma ve duygu birlikteliği her türlu anlatımın ustündedir. Sırrı Atalay'ı sedyeye yatınp herbirimiz bir köşesinden ambülansa taşırken hissettiklerimizi sanınm yalnız o anı yaşayanlar ve görenler değerlendirebilir. Çağlayangil ve Demirel'in gerçekten duygulu, bütün arkadaşlann içten dua ve dileklerini hiç unutmayacağım. Gece yarısı Sım Ağabey'i Çanakkale Askeri Hastanesi'ne yolcu ettik. Hiç tadımız yok. London Times dergisinde. Zincirbozan'daki 16 siyasinin yönetime "muhtıra" verdiğine dair bir haber çıkmış. Askeri savcı bizi sorguya çekiyor: Bu dergiye böyle bir demeç verdiniz mi? Yanıtlıyoruz: Vermedik. Ancak hemen belirtiyoruz: Buradaki insanlar düşüncelerini kendileri hakkında karar alan MGK'ya yazacak kadar yüreklidir... ATALAY'IN İKİ 9 EYLÜLÜ Cumhurbaskanı Vekili Stm Atalay, 1978 ağustosunda Hava Harp Okuhı 'ndaki diploma töreninde. 1983 yılı 9 eylülünde Zincirbozan 'da partisinin kunılufunu kutlayan Sım Atalay, daha sonra 9 Eylül 1985'te yaşama gözlerinl yumdu. Böyle insanlarla demokrasi ölmez cevabını verdi. Sevinmiştik. Hiç ilgimiz olmamasına rağmen, Ugisiz bir konu nedeniyle bile olsa bir savcıyla karşılaşacak olmak sevindirdi bizi. Çünkü geldiğimizden beri çeşitli sözlü istemlerimize karşın bir sava veya başka yetkili ile konuşamadık. Dahası var, bazı arkadaşlann başka mahkemelerde davalan var. O davalarda bulunmak için başvurulanna da cevap verilmedi. Avukatlanyla görüşmek istemleri de cevapsız kaldı. 10 ağustostan beri uygulanan ziyaret yasağı 18 ağustos perşembe günü ikindi vakti kaldırıldı. Ama kısıntılı olarak. Haftada 3 gün. Cumartesi, sah ve perşembe günleri. İlk olarak Celal'in eşi ve çocuklan geldi. El kadar yavrular hepimizi özlemişler. Geünce kucağımıza atladılar. Bundan böyle telefonlar da kısıtlandı. Ama o kadar önemli sorun de 9 Eylül 1983. Zincirbozan'daki CHP'liler partinin kuruluşunu kutlayınca Demirel duygulanıyor: ifademizi alıyor Biraz da şaşırdık. Çünku toplu hiçbir başvuru yapmadığımız gibi yabancı veya yerli basınla hiçbir temasırruz yoktu. Zaten nasıl olabilirdi. Ceza ve tutukevi hükümleri, ama uygar ölçulerde uygularuyordu. Bu uygar ölçülerin içine basınla konuşma girmiyordu. Daha savcı gelmeden ilk kez 3'üncü derece bile olsa bütün ziyaretçilerin bizimle görüş A s k e r i savcı Gece yansı sohbetleri çok tath oluyor. Bir sohbette Süleyman Genç, "Ben Türkiye'de proletarya diktatörlugünün geçerli olmayacağını ve hep karşı oldugnmu söyledim" dedi. Çağlayangil, "Ey Süleyman Genç, sen daba ne işe yararsın, oysa ki benim sana saygım ona inandıgını sandıgun içindi, şimdi ne olacak?" diye tath bir espri yaptı. 24 ağustosta göreve yeni atanan amiral tanışmaya geldi. Yine 24 Ağustos 1983, seçimin başlangıç günü idi. Yülardn seçim denince akla gelen isimler şimdi tamamen seçim dışında, yalnız seyirci durumunda. «a defteri getirdiğini çok zarif bir nükte ile açıkladı. "Nasıl olsa buradan çıkınca hepiniz adres ve telefon defterterinizi yeniden gozden geçireceksiniz. Bir kısımını çizecek, yeni telefon ve adresleri ilave edeceksiniz. Onun için bu ihtiyacı karşıladım" dedi. Çok doğru, hiç değilse 16 kişi yeni adres ve telefon ilaveleri yaptılar, eskileri silmeseler bile. Bazen telefonu olmayıp da insamn gönlune yazılan adres ve isimler de var. Bunlann başında Metris Askeri Ceza ve Tutukevi'nden, Başturk'ten, Mıhlacı'dan gelen kartlar var. Metris ile Zincirbozan'dan kartlaşıyorduk. Ve de okuma ve yazmayı zor becerdiği yazısından anlaşılan ve herhalde doğru dürust adresi olmadıgı için Gaziosmanpaşa'da bir kahvenin adresini verip "Metin Bey yaşlı gözlerie bayramını kutlanm" mesajını gönderen tanımadığım yurttaşımın ve onun gibi nicelerinin gönlümde derin yeri var. Beni etkileyen bütün olaylardan unutamadığım şu da var: Bazen izinli giden askerlerin ailelerinin gönderdiği selam. Dünyalara, evet dünyalara değer. YÖK Yasası'nm çıktığı günlerde Demirel bazı Demirerden profesörlere: Olur, profesörlerle sohbet etmiş. Profesörler bu yasadan köylüleri gönderirim şikayet ederek, perişan olacaklannı söylemişler. Yıllardır ülke sorunlan içinde Demirel onlan şöyle yamtlamış: Siz hiç merak etmeyin, görev de bulunmuş insanlann bu şu veya bu iki gün sonra Ankara'ya dönuyorum. Oradan köylülere bile etkilerinin olacagını duşünenkoşullarda kimselerden bazen dertli dertli mektuplar alıyorduk. haber gönderirim. Gefir sizi kurtanrlar. meleri yasaklandı. Tam bir tecrit uygulaması başladı. öğleden sonra askeri sava geldi. Teker teker ifadelerimizi aldı. Ama savcmın dosyasında da London Times yoktu. Çünkü bize sorduğu soru çok yüzeysel ve "Böyle bir demeç verdiniz mi, vermediniz nıi?" tarnndaydı. Vermemiştik ve onu söyledik. Ama "Zincirbozan ve 79 sayüı karar var oldukça" böyle yorum ve yaklaşımların var olabileceğini anlatmaya çalıştık. Buradaki insanlann yurt dışında yayın organları veya başka organlardan beklediği bir şey yoktu. Ve kendi düşüncelerini kendileri için karar alan Milli Güvenlik Konseyi'ne açıkça yazacak kadar ytirekleri vardı. Bize yapılan yakıştırmalarda bizim kusurumuz yoktu. Olayın özü ve özelliğinden doğuyordu bunlar. Askeri savcı bir günde ifadelerimizi aldı ve gitti. Ama ziyaretçi yasağı 18 ağustos perşembe gününe kadar sürdü. Bu ifadelerden ne çıktı bilmiyoruz. Bizi sonradan bu konuda ne arayan oldu, ne soran. Hangi koşulda olursa olsun toplumdan ve normal yaşarrundan kopanlmış her insan için en sevindirici ve avutucu olay dışandan içeriye gösterilen ilgidir ve içeridekilerin bunu bilmesidir. Bize gelen mektup, telgraf ve mesajlardan gerçekten rahatlıyor, mutlu oluyorduk. Gelen mektup ve mesajların çoğu 16 kişiye geliyordu veya öyle değüse bile herkese iletilmesini istiyor, selam gönderiyordu. Bu, Zincirbozan'ın kutlanacak mantığından önemli birisidir sanıyorum. VE ÖZGÜRLÜK 30 eylül günü Zincirbozan'daküerin serbest bırakılacağı haberi geliyor. Zincirbozan birden otolann hücumuna uğruyor. Görevliler ve içerdekilerin yakını ve basın mensuplan bu terk edilmis radar tesisinin tozlu yollannı dolduruyor. Ve hükümlü mü, tutuklu mu olduklan konusu kesinliğe kavuşmayan 16 siyasi, taraftarlanmn ve yakmlannın sevgi gösterilen arasında "tahliye" oluyor. rel'in bu nazik ziyarette söylediği takdirkâr sözleri hiç unutmuyorum. "Sizi yürekten takdir ve tebrik ediyorum. Bir bü>ük partinin önemli mensuplan olduğunuzu gösterdiniz. tçinde bulundugunuz şartlara rağmen partisinin 60'ıncı kuruluş yılını kutlayanları varsa o parti de ölmez, böyle kişiler varken demokrasi de ölmez". O gün 16 kişi sanki bir bayram günü yaşadık. Çağlayangil, rahmetli Inönu ile ilgili anılannı aktardı, S. Demirel anlattı. Bilmıyorum nedendir, Zincirbozan deyince aklıma ilk gelen resim 9 e>lül gunündeki renklı resimdir. 9 eylul aynı zamanda Izmir'in kurtuluş günu, bizim de Zincirbozan'da geçirdiğimiz 100. gündu. gun. öğle vakti amiral geldi. Bilgiç için çıkan izni haber verdi. Kısa bir sohbet yaptık. tkindi vakti çoğu arkadaşlar odalarında idi, askerler top oynuyor, Celal Doğan hakemlik yapıyor, ben de onlan seyrediyordum. labalıklaştı. Dışarıdan aramalan yasakladılar. Yalnız biz ailelerimize telefon açıp bizi almaya gelmelerini söyleyebiliyorduk. Yeni bir telefon rehberi, yenî isimler Tabii bu arada hiç ilgi duymayan (duyması gereken) kimseler de vardı. Sağolsunlar, ama vardı. Bu olayı en iyi dile getirecek olay galiba çok nazik insan Doğan Ersoy'un bir davraruşı idi. Sık sık geldiği ziyaretlerinin birinde bize cep telefon ve adres defteri armağan getirdi. 16 adet. Niçin adres ve telefon Kendilerine yardımcı olmamızı isteyenler de vardı. Ne yapabilirdik ki? Bu konu ile ilgili Süleyman Demirel 'in anlattığı olay ılginç. YÖK Yasası'nın çıktığı günlerde Demirel galiba tstanbul'da imiş. Kendisıni bazı profesörler ziyaret edip bu yasa ile perişan olduklannı, çok kötu uygulamalara tabi olacaklannı söylemişler, dert yanmışlar. Demirel onlan rahatlatacak bir yanıt vermiş. "Siz hiç merak edip üzülmeyin. Ben iki gün sonra Ankara'ya dönuyorum. Oradan köylülere haber gönderirim, gelir sizi kurtanrlar..." Bunu şuphesiz tüm universite kesimi için aktarmıyorum. Ama bir haylisi için açıktan ders almalan için yazıyorum. Biline. Hey gidi üniversitelerimiz. Siz sağolun emi... 8 eylül perşembe gunu Sırrı Atalay, ben ve Süleyman Genç ytıruyor ve de konuşuyoruz. Yarın 9 eylul CHP'nin kuruluşunun 60. yıldönümü ve 9 eylulu Zincirbozan'da da olsa kutlamaya karar verdik. CHP'li arkadaşlara düşuncemizi açtık, hepsi sevindiler ve heyecanlandılar. Peki ne yapabilirdik. Zincirbozan'da ne hakkımız veya imkânımız vardı ki? Mehmet Gölhan. koşarak geliyor: Serbest bırakılıyoruz Kaldığımız binadan Mehmet Gölhan heyecanla ve koşarak yanıma geldi. O hızla anlatabildiği kadanyla radyo, haberlerinin ozetinde serbest bırakılma kararını açıklamış. O da ana haberleri izleyelim diye bize koşmuş. önce bir şaşkınlıkoldu,sonra özellikle yaşlı olanlarda sevinç. Doğrusu ben ve ba Taahhütname imzalamayı reddettik O gece bir taahhütname imzalatmak istediler, iürazımız oldu. Sonra sabahleyin vazgeçtiler. Tebliğ imzalattılar. Gece saat 02.00'de yattım. Askerlerden bazıları odama kadar geldiler. Bir kısa sohbetimiz oldu. Sabah erken kalktık. Eşyalarımızı topladık. Bizi almaya gelenler Zincirbozan'a varmışlardı. Çok sayıda trafik otosu ve görevlisı karayolunu tamamen boşalttılar. Gazelecileri ve çevreden gelenleri kesinlikle yaklaştırmıyorlardı. Beni almaya kardeşim gelmişti. Hep birlikte kahvaltı ettik. Sonra kim nereye, hangi istikametten hangi arabayla, hangi adrese gidecekse imzalarımızla beyan ahndı. 3 ayrı ekip oluştu. tstanbul, Ankara, Izmir istikametine. Bir arkadaşımız telefon ve adres defteri armağan ediyor. "Nasıl olsa buradan çıkınca telefon defterlerinizi gö'zden geçireceksiniz. Bazılanm silip yeni aaresler ilave edeceksiniz" diyor. Çok doğru, yeni adres ve telefon ilaveleri yapıyoruz. Eskileri silmesek bile. 15 eylül gece yansı Süleyman Demirel, ben ve Süleyman Genç yurüyoruz. Ilginç değerlendirmeler oluyor. Örneğin, "Türkiye sağının lideri sizdiniz. ABD'nin yeni rejirae yaklaşımı ve size adeta ters davranışını nasıl yorumluyorsunuz?" sorusuna, "Ben haikoyu Ue geldim ve sosyal haklara da angajeyim. ABD beni ve benim politikamı hazmedemedi" diyor. Konuyu uzun uzun konuştuk. Eylülün son haftasındayız. Genel olarak herkeste sinirlilik ve kendi içine kapanma gözleniyor. Artık havalar da serinlemeye başladığına göre ailelerimize kahn giysiler ısmarladık. En az 23 ay daha orada kalacağımıza kendimizi ahştırıyoruz. 30 eylül cuma her günku gibi normal bir zı arkadaşlar da pek bir şey değişmedi. Bir kısım arkadaşlanmız hemen eşyalarını toplamaya başladılar. Herkes birbirine sarılıyordu. Ama ne olacagını da kimse bilmiyordu. Kampkomutanı binbaşı daha o gün izin almış, yeTİne bir yuzbaşı gelmişti. Bize amiralin Çanakkale'den hareket ettiğini ve durumu onun tebliğ edeceğini söyledi. Daha önceyazmıştım. Uzaktan Zincirbozan'a sapmadan karayollan asfaltı geçiyor. Akşam alacakaranhğında o yolun otolarla dolduğunu ve bir bekleme, yığılma başladığım göruyorduk. Yavaş yavaş daha once hiç görmediğimiz askeri görevliler ve hiç muhatap olmadığımız sivil ve resmi emniyet görevlileri Zincirbozan'a gelmeye başladılar. Zincirbozan ka Çağlayangilden bir anı. bir fıkra 'Silistre'de ne halt edeceksin be adam, Silivri'ye gitsene* Çağlayangil, sohbet sırasında amiralin isteği üzerine ilk kez dışişleri bakanı oluşunu şöyle anlatıyor: Ben diplomat değilim diye mazeret belirtince Demirel şöyle dedi: Dışişlerini yönetme yetkisi başbakamndır, başbakan da benim. Eylül ayına girdik. Bugün 2 eylül. Zincirbozan kışlasına gireli tam 3 ay oldu. Boğaz komutanı amiral ziyaretimize geldi. Epeyi sohbet ettik. özellikle Çağlayangil'e sorular soruyor amiral. örneğin bugünkü sohbetin b i r b ö l ü m ü $öyle; amiral Çağlayangil'den ilk dışişleri ba^•am oluşunu anlatmasını istediği zaman Çağlayangil şu şekilde anlattı: "Beyefendi {hemen yanında oturan Süleyman Demirel) bendenizi emretmişler, derfaal gittim, kabul buyurdular ve thsan Sabri Bey dışişleri bskanlığını almanızı istiyorum dediler. Ben beyefendiye dışişleri bakankgını bir diplomatın almasının daba uygun olacagını soyledim ve ben idareciyim, diplomat degilim diye mazeret beyan Çağlayangil, fıkralan ve esprileri ile Zincirbozan edince Beyefendi (Süleyman Degünlerinin "daha kolay"geçmesine katkıda bumırel) 'Ihsan Sabri Bey bu ülkelunanların başında geliyor. de dışişlerini kimin yöneiecegi yetkisi başbakamndır ve başbakan da benim' diye cevap verdiler ve dışişleri bakanLgım böyle başladı." Düşünüyorum da her ne şekilde olursa olsun tutukluluk hoş, arzulanan bir yaşam değil, ama eğer kaderde varsa, bu hayatı Ihsan Sabri Çağlayangil'le yaşamak kolay oluyor. Bir başka anlattığı: "Politika ağır iş ama bizim gibi ulkelerde riskleri de var" diyor ve arkasından şunu anlatıyor: "Osmanlı döneminde bir bolgeden bir başka bölgeye gitmek isteyen, zabıU amirinden izin almak zonında imiş. Adamın birinin Istanbul'dan ber ne sebeple bilemiyorum Silistre'ye gitmesi gerekmiş, işi Silistre'de imiş. Kurallar geregi muracaat etmiş ve Silitstre'ye gitmek istediğini, izin verilmesini arzetmiş. İzin çıkmış, çıkmış ama Silistre'ye degil, SUivri'>e gitmesi için çıkmış. Adam dikilecek olmuş, 'Efendim benim işim Silistre'de oraya gitmem gerekli, oysaki siz Silivri'ye gitmem için izin düzenlemişsiniz1 deyince, amir sertieşmiş, 'Ne halt edeceksin Silistre'de, gitsene Silivri'ye. Silistre imlaya gelmiyor' diye adamı bir güzel haşlamış." CHP'nin kuruluşunu kutluyoruz 9 eylül gunü gundelik yaşantımızdan değişik olsun. Örneğin günlük keten pantolonlan, yazlık gömlekleri çıkarahm, yerine sanki bayram gunüymüş gibi kostumlerimizi giyelim ve o gun hiç üzerimizden çıkarmayahm. Bahçedeki Ataturk büstü önunde saygı dunışunda bulunalım, sonra oturup kendi aramızda sohbet edelim, dedik. AP'li arkadaşlara onlan meşgul etmeyelim diye haber vermedik. O gece tath, ama buruk bir heyecanla geçti. Sabah erken, yani 9 eylul cuma sabahı erkenden kalktık. Sabah yüruyuşüne bizler kostümlu bir tarzda başladık. Süleyman Demirel, "Nedir bu haliniz, sanki yabancılar gelmiş, ne için kostüm giydiniz" diye sorunca, ben bu gunun bizim için önemli bir gun olduğunu,CHP'nin kuruluşunun 60'ıncı yılını Zincirbozan'da kutladığımızı, onlan meşgul etmemek ıçın haber vermediğimızi soyledim. Bir an durdu, "Öyle mi, tebrik ederim" dedi. Dudaklarını sıkıp hafif hafif başını salladı. Biz sabah yurüyüşunu surdürurken birden aklıma geldi. Arkadaşlardan aynldım yol kenarındaki kır çiçeklerinden 3 tane kopanp Atatürk'ün bustüne koydum. Sonra Sırrı Atalay'a "Üzülme ağabey, biiste çiçek de koyduk" dedim ve yaptığımı anlattım. Acı acı güldu "Sen sağol emi" dedi. Sonra kahvaltıya girdik yanmız kostümlu, haberleri olmadığı için yanmız günlük kıyafetleriyle. Kahvaltvdan sonra saat 10.00'da Sım Atalay, Deniz Baykal, Süleyman Genç, Celal Doğan. Ferhat Arslantaş, Yüksel Çakmur ve ben Ataturk'un bustu onunde saygı duruşunda bulunduk. Çevremizdeki görev liler şaşkın şaşkın bize bakıyorlardı. Saygı duruşundan sonra kaldığımız binanın arkasına geçtik, bir masayı hazırlayıp, etrafına CHP'li yedi arkadaş oturduk, birbirimizi tebrik ederek sarıldık. En gencimizden başlayarak partiye nasıl girdik, o gunleri sırayla anlatarak o günu yaşamaya devam ettik. Zincirbozan'a veda Zincirbozan'da birlikte yaşadığımız herkesle sanlıp iyilikler dileyerek arabalara bindik. O anda subay.astsubayve er olarak tam 4 ay birlikte olduğumuz herkesin çok duygulu ve hassas olduğunu söyleyebüirim. Saat tam 11 .OO'de en onde bir polis otosu arkasında lstanbul'a gidecekler, beni, Sadettin Bilgiç'i, Deniz Baykal'ı, Husamettin Cindoruk'u, Süleyman Genç'i, Celal Doğan'ı taşıyan otolar ve en arkada yine polis otosu Zincirbozan'dan ayrıldık. Son bir defa döndum baktım ağzımdan mırıltı halınde "Salve Esclave" sözcügu çıktı. BlTTt Yaşlı bir kadın Isparta'dan kalkıp geldi ve Demirel'e 3 şeftali getirdi Asarlarsa assınlar, onu gorecegım Nizamiyeden geçmeyi başaran yaşlı kadın, Demirel 'i görünce kendini yere atıyor: "Vah yiğidim, seni bu halde mi görecektim?" Kadın giderken Demirel, "Ulanmasam ağlayacağım" diyor. DUYGULU ANLAR Zincirbozan'da, halktan gelen destek ve dayamsma mektuplan ile armağanlar, siyasi kişilerin yasamında en duygulu anlar oluyor. ruiı^c ka^.1 u,)inuu kcnüiru >cre auı. "Vah yiğidim seni bu dunımda mı görecektim" diye ağhyor. Donup kaldık. Kapıdaki astsubay a rica ettik. Kadıncağızı nizamiyenin arkasına aldılar Demirel'le biz de geçtik. Kadıncağız sarıldı öptü. "Sizi buraya niye getirdikr" diyor kadıncağız, "Aç mısuuz, ne yiyip iciyorsunuz. neler olu>or?". Devam ediyor köylu kadın "Gitme sakın, seni de, onlan da asarlar dediler, olsun assınlar, giderim dedim" diyor kadıncağız. Ve kadıncağız Isparta'nın köylerinden yuruyerek geliyor. Bir vasıta acıyıp da yolda alırsa ne ala, yoksa yüruyor geliyor. Kendısini rahatlattık, iyi olduğumuzu, rahat olduğumuzu anlattık. Bir çıkın açtı, 3 şeftali ve küçük bir teneke kutu bal getirmiş. Çok duygulandık. Kadıncağız nihayet dua ede ede aynldı. Süleyman Bey kapıdan dönerken "Metin Bey, utanmasam ağlayacağım, fevkalade duygulandım" dedi. Ben de o haldevdim. Konuşmadan geriye yuruduk ve sessizce odalarımıza çekıldik. Birçok dostumuz Çanakkale'ye kadar gelip orada bizimle konuşmak için çaba göstermişler. Bir kısmı Zincirbozan'a kadar gelip goruşme denemesi yapmışlar ama bu olamıyordu. Bunu yapanlar da yok değıldi. Bunlardan unutamadığım bir tanesini anlatayım. Yalnız olarak yüruyuş yapıyordum. Saat 11.00 veya 11.30 idi. Kırmızı çizgi ile kıyı tellen arasında "volta" atıyordum. Lumbarağzındakı nöbetçi astsubay bir yaşlı, garip köylu kadmcağızın geldiğinı, Süleyman Demirel'le görüşmek istedığinı söyledi. Aslında uzaktan karayollan sapağında deniz piyadelen kimseyi bırakmıyorlar, ama kadıncağız askerlere dil dökmuş, acımışlar ve git aşağıda kapıda bır çare bulsunlar diye bırakmışlar. Ben kadıncağızı 50 metreden gördum. Kapının dışında bukuk belli, yaşlıca, fakir köylu bir kadıncağız. Geri döndum, Süleyman Demirel'e haber verdim, geldi Arkadan Yiğit Köker de geldi. Kadıncağız Demirel'i uzaktan gö Demirel ve AP'liler kutlamaya katılıyor Biz anılarımızı bırbırımize anlatırken diğer arkadaşlanrruz, başta Süleyman Demirel, Ihsan Sabri Çağlayangil, Sadettin Bilgiç, A. Naili Erdem, Yiğit Koker, Nahit Menteşe, Ekrem Ceyhun, Husamettin Cindonık, Mehmet Gölhan giysılerinı değiştirmışler, kostümlerinı gıymişler, guzel bir kutu ile bizi kutlamaya geldiler. Çok sevindik ve duygulandık, gözlenmiz yaşardı. Süleyman Demi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle