23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
?7 HAZİRAN 1985 • * * * HABERLERİN DEVAMI CUMHVRtYET/Ü ABD ile Savunma İşbirliği... (Baştarafı 1. Sayfada) askeri kolaylıklar sağlamaktadır. 1980'li yıllarda TürkAmerikan ilişkilerinin geçmişe göre bu denli yakınlaşabilmesinin temelinde özellikle iki bölgesel gelişme yatmaktadır. Biri, Afganistan'ınSovyetler'ceişgal edilmesi, ikincisi İran'da Şah rejiminin devrilmesidir. Anlaşmanın imzalanmasından altı yedi ay sonra patlayan İranlrak savaşı ise kuşkusuz bunlara eklenen üçüncü bir belirleyici gelişme olmuştur. Körfez güvenliğinin Batı ve Amerika açısından yaşamsal önemi, ister istemez Türkiye'yi ve onun coğrafyasını bir kat daha "değerli" kılmıştır. Türkiye'nin askeri bakımdan daha güçlendirilmesi ve "siyasal istikran" ön plana çıkarken, VVashington özellikle bir noktanın altını çiziyordu: Körfez'de bir "olağanüstü durum"a karşı yapılabilecek askeri müdahale için Anadolu'da bir "altyapı"run oluşturulması... Yeni, modernleştirilmiş havaalanları ve güçlendirilmiş Amerikan üsleriyle... Bu altyapı önce kurulur, kullanımı ise tabii Ankara'nın "onayt"r\a bağlı kılınır... Anlaşma yapılırken VVashington'da geçerli mantık buydu. Bunun karşılığında Amerikan yönetimi Türkiye'ye her yıl 1.2 milyar dolar askeri yardım taahhüdünde bulundu. Gerçi askeri yardım 1980'li yıllarda iki katına çıktı, ama ortalama 700 milyon civarında kaldı. Yardımın yetersizliğinin yanı sıra niteliği ile Kongre'de Kıbrıs gibi önkoşullara bağlanması da Anke ra'da haklı tepkilere yol açıyordu. Türkiye'ye yardımın Yunanistan karşısında yediye on oranına tabi kılınması bir başka rahatsızlık kaynağı idi. Deniz ve havada Yunanistan'ın askeri gücünü bir hayli geliştirmiş olması da Ankara'da tedirginlik yaratıyordu. ABD ile savunma işbirliğine Ankara karşı değildi, fakat askeri yardımın da arttırılması gerekiyordu. Ankara böyle düşünüyordu. Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması'nın aralık ayında süresinin doluyor olması, Ankara'nın "daha çok askeri yardım" istediğini bir bakıma daha da anlamlı kılmaktadır. Türkiye'nin anlaşmayı feshetmek niyeti yoktur; ancak yardım arzulanan düzeyde olmaz ise anlaşmada bazı değişikliklere yönelip Amerika ile savunma işbirliğinin kapsamını kısıtlayabilecektir. Buna karşılık VVashington, anlaşmanın değiştirilmesine karşı çıkıyor; şu ya da bu yolla askeri yardımı arttırabileceğini, anlaşmaya dokunulmamasını istiyor. Sonuç ne olur? Ankara'nın elinde birçok kozun olduğu açıktır. Ama bunları kullanabilir mi?.. Bilemiyoruz. Çünkü Türk dış politikasında Ankara'nın manevra alanı çok daralmış gözükmektedir. Bu yüzden, bazı kartlan kullanabileceğini belli etmesi, karşı taraf açısından ne ölçüde etkili veya inandırıcı olur, gerçeklen pek bilemiyoruz. (liaştarafı I. Sayfada) ^nce kaçırılun iki Fransızı da aynı büyükelçiliğe teslim edeceklerini söyledi. Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada, Palmer'ın serbest bırakılmasının memnunluk yarattığı bildirilirk.cn. Berri'nin rehinelerin Beyrut'ıa yabancı bir büyükelçiliğe götürülme önerisine karşılık Washington'un, rehinelerin derhal serbest bırakılması konusunda ısrar ettiği belirtildi. ABD, Sovyetlerden arabuluculuk istedi ı Beyaz Saray Sözcüsü Larry Speaks, VVashington'un hava korsanlanna karşı uygulamayı düşündüğü yeni önlemleri (l.übnan'a mal ve hizmet akımının cngellenmesi ve Beyrut Havaalanı'nın kapatılması) bir kaç gün için erteledigini ve bu süre içinde diplomatik girişimleri yoğunlaşüracağını açıkladı. Israil Dışişleri Bakanı ve Likud Partisi lideri tzak Şamir, ül Sıkı pazarhk (Baştarafı 1. Sayfada) kaldıramayız" dedi. Pentagon yetkilisi, ayrıca anlaşmanın her iki tarafa da askeri işbirliğinin geliştirilmesi için gerekli esnekliği sağladığını belirterek, dolaylı yollardan yapılan yardımların da önem taşıdığını vurguladı. Perle, anlaşmanın imzalandığı 1980 yıbndan bu yana ABD askeri yardımlarının iki katına çıktığını, buna karşılık dolaylı yoldan yapılan katkılar hesaba alındığında yardım miktarının gerçekte 3 kat arttığını belirtti. Perle'nin basın toplantısındaki en ilginç açıklamalanndan biri de Yunanistan'daki üslerin fonksiyonlarının başka ülkelere taşınabileceği oldu. Perle, Pa. pandreu'nun Yunanistan'daki Uslerin geleceği konusunda nasıl bir karar alacağını bilmediklerini belirttikten sonra "Ancak önemli olan üsler degil, bu üslerin fonksiyonlurıdır, bu iisleri başka ülkelere taşımanız gerekmez. Buna karşılık bu üslerin l'onksiyonlarını başka ülkelere taşıyabilirsiniz. Bunun için yeni üslerin inşası gerekmeyebilir d e " dedi. Perle, Uslerin fonksiyonlarının taşınabileceği ülke konusunda isim vermedi. TÜRKİYE'DEKt NÜKLEER BAŞLIKLARIN DURUMU Perle'nin basın toplantısındaki bir başka önemli açıklaması da, Türkiye'deki demode olmuş Honest John tipi nükleer başlıkların durumu konusunda Türk tarafı ile anlaşmaya varıldığını açıklaması oldu. ABD Savunma Bakan Yardımcısı, konunun cözüme kavuşturulduğunu bildirdi. Ancak bulunan çözümUn ne olduğu konusunda açıklık getirmedi. ABD Savunma Bakan Yardımcısı soruları yanıtlarken nükleer depoların modernleştirileceği NATO ülkeleri arasında Türkiye'nin de yer aldığım açıkladı. Bir başka soru üzerine Türkiye'deki havaalanlarının modernizasyonu çalışmalarının sürdüğünü anlatan Perle, "Inşa edilecek iki yeni havaalanı (Muş ve Batman) için kongreden belli bir tahsisat saglanmışfı. Şimdi NATO altyapı fonlanndan da yararlanılması düşünülüyor. Türkiye'nin Briik.sel'de bu konuda yaplığı girişimleri deslekliyoruz" dedi. HAVAALANLARININ MODERNİZASYONU Perle, havaalanlarının savaş anında ortaklaşa kullanımına ilişkin mutabakat belgesi çerçevesinde yapılacak tamamlayıcı teknik uygulama anlaşmalarıyla ilgili müzakerelerin sürdüğünü de belirtti ve bu müzakereleri "rutin bir I ş " olarak nitelendirdi. ÂBD'nin lncirlik üssünün statüsünü geliştirmek isteyip istemediği yolundaki bir soruyu yanıtlarken de Perle, "Mevcut statüden herhangi bir sorııııumıı/ yok. Yürütülen büliin faaliyetler karşılıklı anlaşmayla oluyor" şeklinde konuştu. ABD'nin geçen dönemde Türkiye'ye 15 fantom uçağı verdiğini de açıklayan Perle, Mısır'dan alınacak 40 fantom konusunda da "Bildiğim kadanyla bu konudaki müzakereler kesilmiş bulunuyor. Mısır hükümelinin bu uçakları Türkiye'ye salmak isteyip istemediği konusunda bir karara varması gerekiyor" dedi. Basın toplantısında Perle'ye üsler anlaşmasının geleceği konusunda yöneltilen sorular ve Pentagon yetkilisinin yanıtlan şöyle: Türk tarafı sizden Savunma İşbirliği Anlaşmasının yeniden müzakeresini istedi mi? PERLE Böyle bir talep getirilmedi. Şöyle söylemek daha doğru olur: Anlaşma çok geniş bir şekilde kaleme alınmış bir metindir. Aslında yaptığımız işler işbirliğini tanımlayan bu belgeden çok daha önemlidir. Benim görüşüme göre, mevcut anlaşma askeri işbirliğimizin daha da güçlendirilmesi için gerekli esnekliği her iki tarafa da vermektedir. Ancak Türk tarafı anlaşmanın bazı yünlerinin işleyişinden memnun olmadığını birçok kez açıkladı. Bu konuda ne diyorsunuz? PERLE Bu noktaların ne olduğunu ben bilmiyorum. Türk yetkililer, yönetimin istediği yardım miktarlannın Kongre'de kcsilmesini önleyecek bazı garantiler istiyorlar... PEKLE Herhangi bir Amerikan hükümetinin, imzaladığı bir savunma işbirliği anlaşmasıyla önceden Kongreyi bağlayacak bir düzenlemeye girmesi mümkün değildir. Anlaşmayı revizyona tabi tutarak Kongredeki güçlükleri giderebilmek anayasamız açısından mümkün değildir. Bunu düşünmek temel bir yanlış anlan.adan kaynaklanmaktadır. Anlaşma bize işbirliğimizi genişletip derinleştirebileceğimiz bir çerçeve sağlamaktadır. Ne şimdiki anlaşmada ne de bir başka anlaşmada bizim anayasal sistemimizi değiştirecek bir düzenlcme geürilemez. Bu gerçekçi değildir. Anlaşmada yer alacak olan sözlerden daha önemlisi, Amerikan yönetiminin Türk Ordusunun modernizasyonuna mümkün olan en iyi şekilde katkıda bulunmak arzu ve iyiniyetini taşımasıdır. Biz yönetim olarak bu konuda bütün gayretlerimizi sarfetmeye devam edeceğiz. Hangi anlaşma yürürlükte olursa olsun anlaşmada yer alan ifadeleri değiştirmek, bizim yardım tasarılarını Kongreye götürmek zorunda olduğumuz gerçeğini değiştiremez. Kongre'nin onayı olmadan ne Türkiye'ye ne de bir başka ülkeye yardım sağlayamayız.. O zaman, anlaşmanın eski haliyle devamını tercih ediyorsunuz. PERLE Kanımca, önemli iş l'ürkiye'ye ek destek sağlamaktır. Mevcut anlaşma bize bu olanağı vermektedir. Yeni bir anlaşma da verecektir. Ancak asıl hedef bu olmamalıdır (Yeni anlaşma). Zaten yapılmış olan bir taahhüdü teyit etmek için yeni bir müzakereye gidersek, enerjimizi boşa sarfetmiş olabiliriz. Türkiye'nin isteklerini karşılamak üzere anlaşmada degişiklige gilıneden bir formül geliştirilebilir mi? PERLE Türkiye'nin taleplerini karşılamak üzere zaten bütün çabamızı sarfediyoruz. Yardım düzeyi iki katına çıkmıştır. Ayrıca anlaşma imzalandığında Türkiye'ye hibe yardım veremiyorduk. Şimdi veriyoruz. Ayrıca düşük faizli krediler de sağlıyoruz. Bütün bu iyileştirmeler mevcut anlaşma çerçevesinde gerçckleşmiştir. Yeni bir anlaşma Kongreyle ilgili temel sorunumuzu ortadan kaldırmayacaktır. Türkiye'den daha fazla yardım alan iki ülke vardır (Mısır ve Israil). MEKTUP VERİLEBİLİR Mİ? Yunanistan'a yaptığınız gibi Türkiye'ye de, yardım konusundaki taahhüdünüzü belirteceğiniz bir mektup verebilir misinlz? PERLE Yunanistan'a mektup verdik, ancak bu ülkeye sağlanan yardım miktarlan Türkiye'nin aldığırun çok altındadır. Türkiye'ye mektup verdik diyelim. Ancak Kongre'nin onayı açısından belirsizlik sürecektir. Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu, savunma anlaşmasının artık bir denge yansılınadığını söylemişti. Bu açıklamayı nasıl karşılıyorsunuz? PERLK Bunu bana söylemedi. Tam olarak ne söylcdiğini bilmiyorum. O nedenle yorumda bulunmayacağım. Ancak şu kadarını da söyleyeyim; Türkiye'nin icsislcrden sağladığımız kolaylıklara ilişkin ev sahipliğinden yararlanmaya devam ediyoruz. Anlaşmayı imzaladığımızda yararlanmaya başladığımız tesisler bugün de aynıdır. Ancak bu süre içinde size yaptığımız yardımların düzeyi iki katına çıkmıştır. İşbirliğinin kalitesinin bir kâğıt parçasıyla değişeceğini sanmak hatadır. Her iki tarafta da birçok yanlış anlamalardan söz edilebilir. Türkler Kongre'yi anlamıyorlar, Kongre de Türkleri... Richard Perle, basın toplantısında Ermeni soykırım iddialarına ilişkin tasarının Kongre'de reddedilmesini çok önemli bir gelişme olarak nitclcndirdi, "Bu, toplantıda dile getirilmedi, ancak konuştugıını bazı Türklerin bu tasarıya Kongre'de "evet" oyu verilmesine tepki göstermeleri bende hayal kırıklıgı yarattı. Tabii, evet diyen Kongre üyeleri çıkacak, çünkü onların Ermeni seçmenleri var" şeklinde konuştu. BERRÎ VE REHİNE PALMER #7 lider Neblh Berri, ABD'li rehinelerden Jimtny Del Palmer'ın kalp hastahğı nedeniyle serbest bırakıldığını açıklarken, Palmer da (solda) basırt toplantısını izliyordu. Halen 39 rehine ŞU korsanların elinde bulunuyor. Kıbrıs'a ABD baskısı (Baştarafı 1. Sayfada) Dışişlerinde Kıbrıs işinı üstlenen ekip dağılıyor. Bu ekibin patronu sayılan Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Burt Bonn Büyükelçiliğine atandı. ABD Dışişleri Bakanlığı Kıbrıs Masası Şefi Sherman başka bir göreve tayin olarak kısa bir süre önce NVashington'dan ayrıldı. Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs'ın bağlı bulunduğu Güney Avrupa Masası Şefi William Rope'un da başka bir göreve atanması söz konusu. Dolayısıyla Haas'ın şu sırada bir "yalnız a d a m " durumunda olduğu ve KKTC üzerinde işletmeyi tasarladığı baskı mekanizmasının, biraz da ABD yönetimi içindeki iç dengelerle ilişkili bulunduğu ve "zayıflıktan dogdugu" anlaşılıyor. Her ne olursa olsun, Kıbrıs Türk tarafı, 17 Ocak New York zirvesi öncesine oranla baskılar karşısında çok daha güçlü konumda. Türk tarafının Rum tarafıyla masaya oturması eğer yeniden gerçekleşebilecekse bunun, yeni KKTC parlamentosunun toplanmasından, hükümetin kurularak çalışmaya başlamasından ve Rumlarla görüşme konusunu ele alıp bir karara bağlamasından önce söz konusu olması mümkün değil. Bu da iyimser tahminlere göre ekim ayından önce olamaz. Yeni KKTC Anayasası'na göre Cumhurbaşkanı, yürütmenin tek sorumlusu değil. Anayasa hükümete de esaslı bir rol tanıyor. Ayrıca yürütme ile yasama arasında da bir denge kuruyor. Ve denetim mekanizması getiriyor. Bu yüzden ABD baskıları ne boyutlarda olursa olsun, KKTC organlarının işleyişi Rumlarla görüşme olasılığına en azından birkaç aylık bir süre gerektiriyor. Kaldı ki, Kıbrıs Türk tarafının sürekli altını çizdiği bir husus, Rum tarafında şu andaki siyasal bunalım nedeniyle bir muhatap bulunmadığı. Yani Rum tarafında yetki sorunu hallolmadan Türk tarafının Rumlarla bir araya gelmeye "evet" demesi gerçekçi değil. kesinin Beyrut Havaalam'nın kapatılması konusunda ABD'ye askeri yardım yapmaya hazır olduğunu söyledi. Şamir, lsrail'de 'Hadaskot' ve Jenısalem P o s t " gazetelerinde yer alan açıklamasında, VVashington'un bu konuda kendilerine başvuruda bulunmadığmı, ancak böyle bir isteğin iletilmesi halinde gerekli girişimleri yapacaklarını söyledi. Beyrut bunalımına ilişkin diğer bir gelişmede ABD, sorunun çözümlenmesi için Sovyetler Birliği'nin araya girmesini istedi. AP'nin NVashington kaynaklı haberine göre, Beyaz Saray, Sovyetler Birliği ile Suriye'nin ağırlıklarını koyarak Şiilerin rehineleri serbest bırakmalarını sağlamalannı istedi. ABD Dışişleri Bakanlığı ise VVashington'un rehineler bunalımını bahane ederek Lübnan'a müdahale etmeye hazırlandığı yolundaki Sovyet suçlamasını "gülünç bir Iddia" diye niteleyerek reddetti. Siyasal gözlemciler, Moskova'nın bunalımın çözUmünde etkili bir rol oynayabileceğini sanmadıklarını belirtiyorlar. Ancak Reagan yönetiminin Moskova'nın yardımını istemesi yine de ilginç bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Uluslararası Kızılhaç örgütü üyelerinin önceki gece Beyrut'ta rehin tutulan Amerikalıları ziyaret ettikleri açıklandı. örgütün bir sözcüsü "Kızılhaç üyeleri, rehinelerin tümü ile özel gorüşmeler yaptı." dedi. KAVRAM KARIŞIKLlGl öte yandan Reagan yönetiminin hava korsanlanna karşı almayı düşündüğü yeni önlemler (Lübnan'a mal ve hizmet akımının durdurulması ve Beyrut Havaalam'nın kapıtılması) konusunda ayrıntılı bilgi vermemesi kavram karışıklığına yol açtı. Kimi çevreler bu önlemleri 'abluka' olarak nitelediler. Ancak BBC, önceki gece haberi verirken, alınması düşünülen önlemleri " k ı s m i ekonomik ambargo" olarak tanımladı. OLASI BOYKOT ABD Temsilciler Meclisi Dış llişkiler Komisyonu, havaalanlarında güvenlik önlemleri Amerikan ölçülerine ulaşmayan ülkelere uçak seferlerinin durdurulmasını öngören yasa tasarısım kabul etti. Yasa tasarısı bir liste halinde saptanacak havaalanlarında 4 ay içinde gerekli güvenlik önlemleri alınmaması halinde Amerikan havayollarının seferlerinin durdurulması için ABD başkanına yetki tanıyor. GOZLEM UĞUU MÜMCU (Baştarafı I. Sayfada) Doçent Günday'ın atama işlemi geri çevrildiği ve ayrıca şu ana kadar "araştırma görevlisi" olarak sözleşmesi de yenilenmediği için, Ankara Hukuk Fakültesi idare Hukuku sınavını yapacak tek bir kişi kalmamıştır. YÖK'ün, Ankara Hukuk Fakültesi'ne son armağanı da budur. idare Hukuku gibi önemli bir hukuk dersini okutacak ve sınav yapacak bir tek "araştırma görevlisi" bile kalmamıştır. Fakülte Yönetim Kurulu, sözleşmeleri yenilenecek "araştırma görevlileri" için rektörlüğe öneri yazılarını yazmış, ancak Doç. Kılıçoğlu, Doç. Günday ve Doç. Ahmet Kumrulu için gereken başvurular yapılmamış; "lisanı münasip ilv" bu öğretim üyelerine "rektörün kendilerini istemediği" söylenmiştir. Daha sonra, bu öğretim üyelerine, "Gerçi doçent olarak atanmıyorsunuz, ama gelin sizi yine araştırma görevlisi olarak atayalım, rektör böyle istiyor" yollu önerilerde bulunulmuş ve ıektörlüğe de bu üç doçentin "araştırma görevlisi" olarak atanmalarının yapılması için gerekli yazılar yazılmıştır. Akademik sınavlan başarı ile geçen bir doçentin hak ettiği kadroya atanması sakıncalı görülüyorsa, niçin "araştırma görevlisi" olarak atanmaktadır? Araştırma görevlisi olarak atanıyorsa, "doçentlik kadrosu"na atanması niçin sakıncalı görülmektedir? Bunu anlamaya, anlatmaya ve hele hele hukuki terazilerde tartmaya hiç olanak yoktur. Doçent Günday, Ankara Hukuk Fakültesi'ni 196465 ders yılında pekiyi derecede ve birinci olarak bitirmiş; fakülteyi birincilikle bitiren öğrencilere Federal Almanya hükümetince verilen burs ile Heidelberg Üniversitesi'nde doktora yapmıştır. Daha sonra Giessen Üniversitesi'nde asistanlık yapan Günday, 1975 yılında yurda dönmüş; 1978 yılında da Ankara Hukuk Fakültesi'ne asistan olarak atanmıştır. Yüksek Öğretim Yasası gereğince, 1982 yılında "yardımc/ doçent" kadrosuna atanan Günday, 1983 yılında doçentlik sınavını başarı ile vererek doçentlik unvan ve yetkisine sahip oldu. Konu da işte bu noktada düğümlendi. Yükseköğretim kurumları öğretim elemanları hakkındaki yasa gücündeki kararname gereğince, öğretim elemanları ile ilgili kadroların fakültelere dağıtılması gerekmekteydi. Günday, gerçi doçent olmuştu; ancak kadro dağılımı yapılmadığı için akademik unvanına uygun bir kadroya atanamıyordu. Bu yüzden "araştırma görevlisi" olarak atandı. Bu statü, bir öğretim elemanı için oldukça güvensizdi. Rektörlük, dilerse sözleşmeyi uzatır, dilemezse uzatmazdı Daha önce aynı fakülteden Doç. Dr. Cahit Can, Doç. Dr. Yıldırım Uler ile araştırma görevlileri Cüneyt Ozansoy ve Serdar Turgut'un sözleşmeleri yenilenmemiş, kıyılan öğretim elemanlarının davalarını alan Doç. Dr. Avukat Yahya Zabunoğlu da, aynı yolla kadro dışı bırakılmıştı. Şimdi sıra, Kılıçoğlu'na, Günday'a, Ahmet Kumrulu'ya gelmişti. Yasa gücünde kararname gereğince kadrolar dağıtıldı. Doçent Günday, öteki iki arkadaşı gibi bu kadrolara atanmalarının yapılması için başvurdular. Ancak atama işlemleri yapılmadı. Üniversitelerde büyük bir kıyım var. Gören gözler bunu görüyor. Bu kıyım bir "sağ sol" kavgası" değildir, aldanmayın. Bu yolla üniversitenin en nitelikli elemanları birer birer üniversiteden uzaklaştırılıyor. Bir kısım öğretim üyesi de bu baskılara karşı "/sf/fa"yoluna başvurup, üniversiteden ayrılıyor. Sonuç olarak, bundan toplum zarar görüyor, üniversite zarâr görüyor, öğrenciler zarar görüyor. Fakülteyi birincilikle bitir, her sınavı başarı ile geç, sonra seni birileri gelip kürsünden koparıp alsınlar! Doçent Günday'ın suçu, 12 Mart öncesinde devrimci öğrencilerin önünde cübbe ile yürümemek ve profesörler kurulu toplantılarında "Böbrek kanserinden öleceğime faşist kurşunu ile öleyim" diye devrimci söylevler vermemek midir? Öyle ya; böyieleri şu YÖK düzeninde rektör yardımcısı oluyorlar, dekan oluyorlar... ilerde hukuk fakültelerinde bu konular birer ders sorusu olarak sorulacaktır. ilerde öğrencilere sorulacak bu soruları bugün vicdanlarında yanıtlayabilecek olan hukuk profesörlerini şimdiden kutlamak isterdik! T.C. Z İ T BA ÇÖCUK TÎYATR0SU YAŞASM.L Sevgili Çocuklar T.C.ZİRAAT BANKASI ÇOCUK TİYATROSU Anadolu Turnesinde sizlerle ANKARA'dan (Baştarafı 1. Sayfada) YALÇIN DOĞAN olarak gösterebilecek. Meclisteki muhalefet gücüyle masaya oturucak. Zaten, Calp ile Gürkan 'm ayrıldıkları, birbirleriyle anlaşamadıkları noktalardan biri de işte bufarktan kaynaklanıyor. Gürkan ve ekibi, "demokratik sol bir partide olması gereken kimliğin HP'nin bugünkü yönetimi tarafından iğdiş edildiği" görüşünü savunuyorlar. Günümüzdeki siyasal otoriteyle uzlaşmış bulunmasınt, Gürkan vi arkadaşlan Calp'e karşı, "muhalefttin başlangıcı ve kaynağı" olarak görüyorlar. Aslında sözti edilen "başlangıç ve kaynak", Gürkan ekibinin yaklaşık biryılt dır yürüttüğü parti içi muhaiefetin özünü oluşturuyor. SORUMLULUK HP Kongresi'ne böyle yakldşıldığında, "Soldaki birleşmenin kaderini çizmesi" açısından sorumluluğun, delegelerin sandığının da ötesine uzandığı görülüyor. Kongreden hangi sonuç çıkarsa çıksın, Türk solu için ger~ çekten önemli sonuçlar yaratacağı ortada. Bu nedenle SODEP'in de HP'ye ilişkin değerlendirmelerini kongre sonrasında bir kez daha gözden geçirmesinde büyük yarar olduğuna inanıyoruz. TÜZÜK TARTIŞMALARI... DANS EDEN 2 Perde Yazan : Yöneten: Müzik ; Danslar: Dekor . Erik Vos Köksal Engür Diler Ebeperi Tufan Kaytmaz Hüseyin Mumcu Müzikli Danslı Çocuk Oyunu Erzurum Trabzon Rize Giresun Ordu Samsun Sinop Kastamonu 1 Temmuz 5 Temmuz 6 Temmuz 7 Temmuz 8 Temmuz 10 Temmuz 12 Temmuz 14 Temmuz Yozgat Sivas Erzincan 27 Haziran 28 Haziran 30 Haziran nin iddiasına ya da yaptığı delege hesabma göre, "Kurultayın çoğunluğu Cürkan ve ekibinden yana oy kullanacak. " Calp ekibine sorarsantz, "Kurultay havasını sayısal olarak değerlendtrmek yanlıştır, kaldı ki büyük iller genel merkezden yana bir tavır içindedir." Halkçı Parti Kongresi iki genel başkan adayımn çekişmesine sahne olacak. Necdet Calp, genel başkanlıktaki iddiasını sürdürmeye çalışırken, Calp ve yönetimiyle büyük anlaşmazlığa düşen Aydın Güven Gürkan, genel başkanlığa seçilme şansını arayacak. Ancak HP Kongresi'nde iş bu ölçüde basit değil. Çünkü ister Calp kazansın, ister Gürkan, Halkçı Parti'nin kongre sonrasında artık bugünkü konumu kesinlikle korunnıayacak. Bu nedenle olay, "bir kislnin genel başkanlığa"seçilmesinin çok öıesinde, Türkiye'dekisolungelişimini etkileyecek boyutlar taşıyor. Calp, seçilirse solda bir başka gelişme, Gürkan seçilirse daha başka bir gelişmeye tanık olunacak. Hatta, Calp seçilirse "SODEP'le işbirliği" olanağı artar, Gürkan seçilirse HP'nin kurulacak olan "Demokratik Sol Parti (DSP) ile ilişkileri yoğunlaşır" gibi bir değerlendirmeye gitrnek de, bize göre oldukça yüzeysel. Halkçı Parti Kongresi'rıden nasıl bir sonuç çıkarsa çıksın, genel haşkunlığa kiııı seçilirse seçilsin, Türkiye'deki solun kaderi bu yeni durumdan etkilenecek. Calp kazanırsa, diğer ekip genel merkezi, "Siyasal otorite ile işbirliğine gitmek ve soldaki stratejiyi, özellikle solun bütünleşmesini siyasal otoritenin verdiği işaret doğrultusunda geliştirmek" yönünde eleştirecek. A YDIN GÜVEN SEÇİLİRSE... GÜRKAN Davetiyeler Şubelerimizde T.C. ZİRAAT BANKASI "Gücüne erişilmez" Buna karşı Aydın Güven Gürkan Genel Başkan seçilirse, solun bütünleşmesi açısından belki bir başka sırateji izleyecek. Halkçı Parti'nin solda bir yeri olduğunu. "SODEP'e ve DSP'ye göstermeye, bunu kanıtlamaya çalışacak. " "Kendi varlığını" karııtladıktan sonra da, "solun bütünlüğü için" masaya oturabilecek. Soldaki bütünleşmeyi Mecliste yürüteceği etkin ınuhalefetle destekleyecek. Bir başka deyişie, Meclisteki etkin muhulefeti kendi varlığma kanıt Böyle önemli sonuçlara yol açacak bir kongrenin daha ilk' gününde, "tüzük tartışmala, rına" boğulup kalmaması da en büyük dileğimiz. Yok, tüzüğe göre Aydın Güven Gürkan Genel Başkanlığa adaylığını koyamazmış, yok Siyasal Partiler Yasası 'na aykınymış gibi görüşler HPKongresi'nin hem tüm ağırlığını ortadan kaldırır, hem kongreye gölge düşürür, hem de soldaki gelişmeler bu tür siyasal içerikten yoksun tartışmalarla önemli yara alır. Kongrenin tüzük tartışmalarına boğulmamasında en büyük güvence kuşkusuz ki, Necdet Calp'in dün gazelemize verdiği demeçte kendini gösteriyor. Calp, çok açık bir biçimde, "Baskalarının genel başkan adaylığını önleyecek formüllerde kendisinin olmadığını" söylüyor. Bir partinin genel başkanı böyle düşünüyor ve bunu açıkça söylüyorsa, kongrenin de bu doğrultudaki ayak oyunlarına haşvıırmuması gerek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle