19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURtYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER yeni yatınmlara gidilmesini, yeni işyerleri açılmasını saglayarak, adaletsizliği giderici bir güç de oluşturabilmektedir. Oysa enflasyon artışlarına göre vergi gelirlerinde büyük azalmalar kaydedilen Olkemizde kaçınlan ve alınamayan vergiler bir türlü yatınmlara (belki tasarrufa bile) dönüşememektedir. Gerçekten ülkemizde, kaçırdıklan vergilerle flnanse ettikleri görkemli yaşantılannı herkesin önünde fütursuzca sergileyebilenler giderek çoğalmakta ve yamlgrya kapılan gençlerimiz, ötekiler gibi bu köse dönücüleri de "dahi" diye örnek almaya başlamaktadır. Toplanamayan vergilerle enflasyon arasındaki ilişkinin ciddiye alınmasını acaba daha ne kadar bekleyeceğiz? Başka bir örnek, genişletilmiş bir liberasyonla donatılmış şimdiki ithalat politikasıdır. özellikle enflasyon dönemlerinde, bu tür politikanın, iç piyasada gereken ölçüde rekabet yaratılmasına, yerli sanayiin kendine çeki düzen vermesine yönelik, enflasyonla etkili bir mücadele aracı olarak kullanılması gerekir. Oysa ülkemizde uygulanan bicimiyle ithalat, gümrüklerde sağlanan yüksek korumayla birlikte, genel fıyat düzeyinde yükselmelere yol açarak enflasyonu körüklemekte, tekelleri ve rantlan pekiştirmektedir. Başka bir deyişle, bu uygulamada ekonomik amaç geriye itilerek, mali amaca ağırlık verilmiş, vergi kayıplannın adeta ithalat yoluyla giderilmesine calışılmıştır. Bu tutum, serbest piyasa ekonomisine dayalı olarak uygulanmak istenen antienflasyonist politikaya ters düşmemekte midir? KİT'ler konusu da iç açıcı bir yanay (profıl) vennemektedir. Üzerinde durulması gereken husus, politik etkiler yüzünden verimli çalışamayan ve sosyal sorunlar karşısmda bulunan KİT'leri politikadan anndırmak olduğu halde, işin bu yönü üzerinde durulmayarak, bunlar "aşın maliyet artı kâr eşit zam" formülüyle kâra geçirilmektedir. KlT'lerin, esaslı iyileştirme önlemleri alınmadan, işçi ve personel kadrolan büyük ölçüde hafifletilmeden, enflasyonu körükleyici göstermelik kâr yoluyla verimli kıLnmalan ve rekabete dayanıklı bir yapıya kavuşturulmalan olanaklı mıdır? Enflasyonun kol gezdiği, Türk Lirası'nın her gün değer kaybettiği, bankalara ve tahvillere yatınlan ve eklenen faizlerle çoğalmış görünen paralann, (gerçekte saün alma gücunü yitirerek) azaldığı bir ortamda acaba bunian kim satın almak isteyecektir? öte yandan KlT'ler böyle de, özel sektör sanayimizin büyükçe kısmı başka türlü, yani verimli ve rekabete acılabilecek durumda mıdır? tç piyasada katlanmış dünya fiyatlan uygulayarak panltıiı yaşamlannı sürdürebilen ve kale içinde korunma içgüdüsünden hâlâ kurtulamayan sanayimizin kulaklan çınlasın. Görüldüğü gibi sorun aynı noktada toplanmakta ve tüm Türk sanayiinin büyük kısmını kapsamaktadır. Yapılması gereken, önce enflasyona karşı tutarlı politikalarla savaşım vermek ve ekonomimizin rekabete açılmasını sağlayacak koşullann yaratılmasına, yazboz tahtasına çevrilen önlemlerle değil, bir plan vc program çerçevesinde bir an önce başlamaktır. Unutmamak gerekir ki, akılcı girişimciler sermayeyi, ister yerli ister yabana olsun, fal açarak yatınma dönüştürmek istemezler. Türk ulusu, bilim ve teknolojinin baş döndürücü ilerlemeler kaydettiği, dünyanın kabuk değiştirdiği, yerleşmiş değerlerin altüst olduğu bu dönemde, kapalı ekonominin üstüne dar gelen kabplarını elbette kırmak istemekte ve bunun disiplin gerektiren bir iş olduğunu deneyimleriyle öğrenmektedir. Dışa açılmayı ilk kez ve kendiliğinden işçilerimiz, köylülerimiz, müteahhitlerimiz gerçekleştirmedi mi? Ulusumuzun hızla büyüyen ve genç bir dokuya dayalı bugünkü dinamizmi ve dışa açılma özlemi büyük bir güç oluşturmaktadır. Ancak çığ gibi ve biraz başı boş büyüyen bu gücün, çarklan düzenli döndürmeye, yeni teknolojilere ve teknoloji yaratmaya yönlendirilmesi için devletin düzenlemeler getirmesi kaçınılmazdır. SONUÇ Gelir dağılımındaki ve bölgeler arasındaki dengesizlikleri normal öîçülere getiremediğimiz, tüketicileri enflasyon karşısında yazgılanyla başbaşa bıraktığımız, yasalarla konulan vergileri toplayamadığımız ve en önemlisi, iç pazarda rekabet koşullanm bir türlü sağlayamadığımız bu dönemde, ekonomimizde devletten boşalacak yeri acaba kimler dolduracaktır? Ülkemizin bugünkü koşullan, ekonomide, devleti küçültmek şöyle dursun, güçlendirmek gereğini ortaya koymaktadır. Gelir dağılımındaki ve bölgeler arasındaki dengesizlikleri normal öîçülere getiremediğimiz, tüketicileri enflasyon karşısmda yazgüarıyla başbaşa bıraktığımız, yasalarla konulan vergileri toplayamadığımız ve en önemlisi, iç pazarda rekabet koşullanm bir türlü sağlayamadığımız bu dönemde, ekonomimizde devletten boşalacak yeri acaba kimler dolduracaktır? Devleti Küçül t me PENCERE 19 HAZİRAN 1985 Kedi, Köpek, İnsan... Sabah erken kalkmışsın, tavşan kanı çayını içerken gazetelere göz atıyorsun; bir başlık göze çarpıyor: "Anneler, babalar dikkat!.." Nedir o? Okumayı sürdürüyorsun: "İstanbul'da bir günde altı çocuk tekertekier altında can verdi. Tatilin başlamasıyla birlikte sokaklara dökülen çocuklar için motoriu araçlar birer 'tekerlekli canavar' halini aldı. İstanbul'da son 24 saatte 6 küçük yavru çeşitli semtlerde otomobil ve kamyon altında yaşamlannı yitirdi. Son iki ayda trafik kazalarına kurban giden çocuksayısı 23, yaralı sayısı 250..."(Hürriyet 14 Haziran 1985) Çayından bir yudum daha alıyorsun; bir başka habere gözün takılıyor; sonra bir yudum daha... Çocuklan unutuyorsun. • Sokakta yürürken ya da araba sürerken kimi zaman gözüne bir köpek veya kedi ölüsü takılır; birkaç saniye için burkulur; sonra her şey eski durumuna dönüşür; içinden gelen bir savunma güdüsüyle unutkanhğın koyu siyah kuyusuna itiverirsin hayvanın leşini... Ülkemizde yaşam böyledir. Hepimiz uygar ülkelerin sokaklannda yollarında hayvanlann başıboş dolaşmadıklarını biliriz. En büyük kentimiz ve övünç kaynağımız İstanbul gecelerınde, köpek sürülerinin uluduktarını, dolaştıklarını, oraya buraya koşuştuklarını da biliriz. Sabah karanlığında çöp tenekelerıni öteye beriye savurup deviren hayvanlar, hayatımızın bir parçasıdır. Mart kedileri damlanmızda, bahçelerimizde kızgınlaşır, eğri büğrü sokaklarımızda araba tekerlekleri altında can verirler. Doğaldır bunlar; kanıksamışız, aldırmayız. Peki, ya çocuklar? Ya insanlar? • Türkiye Trafik Kazalan Yardım Vakfı Başkanı Prof. Dr. Rıdvan Ege'nin "Trafik Sorunlanmız" üzerine incelemesinden aktarıyorum: Yılda 8.000 kişi trafik kazalarından ölüyor, 80.000 kişi yaralanıyor, 13 milyar lira mal zararı oluşuyor. Son 10 yılda trafik kazalarında ölenlerin sayısı 60 yıllık cumhuriyet döneminde depremden ölenlerin sayısına eşit; her yıla düşen trafik kazası sayısı 43 bini aşkın. Günde ortalama 130 kaza oluyor, 100 kişi yaralanıyor, 12 kişi ölüyor. Bu sayılara bakılırsa dünyada birinciyiz; çünkü ülkemizde trafik kazaları bunca yüksek; ama taşıt sayısı gelişmiş ülkelere oranla düşük. Sayın Ege diyor ki: "...Bir yakınımızın kazaya uğraması veya 2030 kişinin ölümü, 8090 kişinin yaralanmasını duyuran TRT haberleri üzerine yvrekleri burkulan bizier, sanki bu beklenen bir doğal afetmiş gibi bir iki ateşli beyanat dışında olaylan kanıksar ve unutur gideriz. Doğal afetleri önlemek veya azaltmak için bile çaba sarfeden dünyamızda, kendi alınyazılarına bırakılanlan ve binlerce ölümü umursamayan bizier, acaba nüfus planlamasını trafik kazalanyla mı yapıyoruz diye sormak geliyor aklımıza..." • 12 Eylül'den önce ülkemizde insanlar öldürülüyordu. Ölenler trafik kazalarında yitirdiklerimizden çok değildi. Ne var ki toplumda kendini koruma güdüleri kıpırdanmaya başladı. Herkes cinayetlerin durdurulmasını istiyordu. Kamu vicdanında ortak ve güçlü bir isteğe dönüştü bu duygu ve ağır bastı. Peki, trafik kazalarına karşı neden kayıtsız kalıyoruz? İnsanların ötdürülmesi ancak toplumun siyasal statükosunu bozmaya dogru bir ağırlık yarattığı zaman mı bizi ürkütür? İçeriğinde politika olmayan her türlü cinayeti hoşgörüyle mi izleriz? Trafik kazalarında canını yitiren çocuk, kadın, erkek ölülerine, yollarda rastladığımız hayvan leşleri kadar kayıtsızca bakabiliyoruz. Bir toplum için gerilik göstergesidir bu; ne yazık ki bu göstergenin yakın zamanda uygarlığa doğru kıpırdayacağını gösteren bir işaret sezilmiyor. SAMİM TURGAY Ticaret Bakanlığı AET eski Genel Müdürü Serbest piyasa ekonomisi içinde devleti küçültmenin ya da devleti ekonomiden olabildiğince dışlamanın nurlu ufuklar açac^gınj» inanmak, artık yaygm bir moda oldu. Bu model, devletin geleneksel rol oynadığı alanlara (dış politika, ulusal sayunma, iç güvenük, yargılama gibi) girenler dışındaki tum hizmetlerin özel sektöre bırakılmasını hedef almaktadır. Bu modelin ortaya çıkardığı şemada, devletin halka götüreceği hızmetler azalacağı için harcamalan da azalacak ve böylece alacağı vergiler de asgari düzeyde tutukbilecektir. Model, fıili ve hukuki tekelleri, egemen konumlan, rantlan ve ekonomiye devletçe getirilen tüm duzenlemeleri kaldırarak tflketicilerin yaranna, tam rekabeti sağlamayı amaçlamaktadır. Uyulmak istenen modanın özü bu. Batı ülkelerinde yandaşlan gittikçe güçlenen ve başlıca uygulayıcüan ABD ve İngiltere olan bu akımın gerisinde, şuphesiz verimliliği olağanüstü arttıran yeni ve gelişmiş teknolojiler yatmaktadır. Nitekim Reagan modeli, sanayisi eski teknolojiye dayanan lngiltere'de işsizliği arttırarak teklemeye başlamıştır; ABD'de sergilediği sonuçlar ise olumlu gözükmektedir. Bu başan, bütçe açıklarını bugüne kadar eşi görülmemiş büyüklükte bir dış borçlanmayla kapatabilme konusunda ABD'nin sahip olduğu ekonomik ve teknolojik güce dayanmaktadır. Ancak bu borçlanmanın, uluslararası sermaye akımını, tek yönlü olması nedeniyle tehlikeli bir yola soktuğunu ve bu durumun uluslararası ekonomik düzen açısından büyük ve ciddi riskler taşıdığını beürtmek gerekir. Aynca bu modelin dayandığı "her şeyde, her şeye karşın verimlilik sağlama" ilkesinin, "insan" unsurunu kolaylıkla ikinci plana itebileceği de unutulmamalıdır. ORTAMA UYMAYAN CÜLÜNÇ MODA Modalar belirli ortamlarda doğmakta ve gerçekten bir işlev de görmektedir. Ancak ortama uymayan bir giysi modasını uygulamaya kalkışan gülünç olur; böyle bir ekonomik politika uygulayıcısı gülünç olmanın ötesinde, tehlikelerle karşüaşır. Bunun içindir ki, koşullann Keynes'in düşüncelerine uygun olduğu bir dönemde, Batı dünyası Reagan modelinin benzeri bir ekonomi poliükası uygulamaya kalkışmamıştır. Bir süreden beri Türkiye'de de devleti ekonomiden dışlama eğilimleri ve bu politikaya yandaş tutumlar güçlenmiştir. Ancak serbest piyasa kurallarının işlemediği, tekellerin, rantların cirit attıgı, tüketicilerin korunması alanında hiçbir ciddi önlemin getirilmediği, daha ziyade holdinglerin konınmaya alındığı bir ortamda bu moda akımın boş bir tutkudan ileri gidemeyeceği açıktır. Nitekim ülkemizin gerçekleri karşısmda bu yöndeki girişimler hep lafta kalmış ve bir kısım değerli devlet memuru yerlerini yitirmişse de, devlet ekonomide kapladığı yerden pek kımıldatılarnamıştır. Konu uzerindeki düşüncelerimizi ülkemizle ilgili bir iki örnek vererek açıklamaya çalışalım: Bilindiği gibi, ABD'de devlet, sosyal harcamalan kısmakta ve gelir vergilerini bir takvime bağlı olarak indinnektedir. Ancak ABD'de bu uygulama, sosyal adaletsizliği arttırmakla birlikte, EVET/HAYIR OKEff AKBAL Gençlik nasıl tanımlanır? Prof. Atalay Yörükoğlu'na göre "Ergenlik çağtnın bitimi ile 25 yaş arasını, 1415 ile 25 yaş arasını gençlik çağı olarak tanımlamak mümkün. Birleşmiş Milletler tanımına göre, genç, evi barkı olmayan, geçım kaynağı olmayan kişidir. Yani garip bir kişi! Ortalıkta!" "Saçak" dergisinin son sayısında bir forum: Prof. Atalay Yörukoğlu, Halil Berktay ve iki genç, Oeniz öğüt ve Haldun Çubukçu... İlgiyle okunan bir yazı... Hep duyarız, kuşak çatışmaları, kuşak aynlıklan, kuşaklann birbirini anlayamamaları... Sonra da bunun suçluları aranır, bulunur: Dil devrimi.degişik ilerici atılımlar, şu buLOysa kuşaktan kuşağa değişmeler olağan durumlardır. Hatta gerekli, kaçınılmaz olgulardır. Yörokoğlu şöyle diyor: "Kuşaklar çatışması hep var olmuştur. Çatışmadan zevk, görüş, duygu, amaç ayrılığını kastediyorum. Bu amaç ayrılığı aslında çok sağlıklı bir olgudur. Çünkü yeniliklerin kaynağıdır bu çatışma. Çatışmadan doguyor yeni sosyal düzenler, bilimde yenilik, sanatta yenilik. Bir kuşak önceki kuşağa tepki olarak yenilik yapıyor." 50 milyon nüfuslu bir ülkede 1425 yaş arasındaki nüfus 12 milyonsa, 50 milyonun 25 milyonu gençlerden ve çocuklardan oluşuyorsa, o ülkenin çözümlemek zorunda kaldığı sorunları pek çoktur. Bu sorunlar, gençleri dizginlemeye kalkışmakla or° tadan kalkmaz. Sokaklardan gençleri toplayıp karakollara götürmekle, oniann önüne türlü engeller dikmekle, zora çekmekle, nüfusumuzun yarısını horlamakla hiçbir başan kazanılmaz. Kuşaklar arasındc karşılıklı anlaşma, hoşgörü, kısacası diyalog gereklidir. Gençlere soz hakkı, örgütlenme hakkı, oy verme hakkı, kişiliğini serbestçe bulma hakkı tanımak... Bu ülkede yararlı, olumlu hangi eylem yapılmışsa, bu hiç unutmayalım, genç yaştaki insanların eliyle gerçekleştirilmiştir. Mustafa Kemal, ismet, Karabekir, Rauf 1920'lerde otuzbeş yaşlanndaydılar. Mustafa Kemal 1923'te cumhurbaşkanı secildiğinde 42'sindeydi. Anadolu'ya general olarak adım attığında ise 38... Devletimizin başına o günden bugüne genç sayılacak yaşta bir kişi gelemedi bir türlü. Oysa başbakanlar, bakanlar, hep gençti Atatürk cumhuriyetinin ilk yıllarında. M.Eğitim Bakanı Necati Bey otuzundaydı. ötekiler de hep genç, hep genç!.. Ne oldu, bir zarar mı geldi ulusumuza? Genç bir kadro Türk ulusunu aydınlığa çıkardı, yeni bir toplum yarattı, uygarlığa götürdü. Ne zaman yaşlı politikacılar ortalığa egemen oldu ise, her şey geriledi, her şey bozuldu, tutuculuk devrimciliğin; yerinde sayış ilertciliğin, atılımcılığın önüne geçti. Bunlar iyi bilinmesi gereken gerçekler... Nüfusumuzun yüzde ellisi 25 yaşından aşağı diye sevinmemiz gerekirken, gençliğimizedaha geniş olanaklar sağlamamız gerekirken, seçmen yaşını 18'e, seçilme yaşını 25'e indirmemiz gerekirken, nedir bu gençlik düşmanlığı, bu gençlik korkusu? "Saçak"ın formuna katılan gençlerden Haldun Çubukçu, "Biz gençler son zamanlarda hep dinlemeye alıştığımız için konuşmak biraz zor olacak" diye başlamış! Atalürk'ün bir sözünü anmış ardından: "Bugünün karanlıkları, ahlaksızlıklan, şarlatanlıklan içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ziya serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik vardır..." Çubukçu, gençliğin durumunu şöyle özetliyor: YOK önlerine dikilmiştir, partiier onlara kapalıdır, dernek kuramazlar, sadece disiplin, hiyerarşi, itaat itaat!.. Oysa Atatürk ne demişti gençliğe seslenişirv de: Siyasetle ilgilenin, toplumun yazgısıyia ilgilenin... öteki genç konuşmacı Deniz Oğüt, YOK üniversitelerinde Kemalist öğretinin yerini Türk İslam öğretisinin aldığını, üniversitelerde ders yerine vaaz verildiğini, eğitim fakültesinde Türkeş'in tahliyesinden sonra sevinç belirtisi olarak şeker dağrtıldığını söylüyor. Osmanlıyı aklamak, ilerici atılımları küçümsemek, laikliğe sırt çevirmek, Türk diline düşmanca davranmak, hepsi bugünün gençliğinin karşısındadır... Haldun Çubukçu üniversite rektörlerinden Prof. Sıddık Sami'nin demokrasi savaşımında gençlerie yanyana yer aldığını anımsatıyor: 'Umutsuzluğun Türkiye için bir lüks olduğunu' söytedikten sonra sözlerini şöyle brtiriyor: "Şöyle bir tarihe baktığımızda bizim gençliğin Erzurum, Sıvas kongrelerinden, Hürriyet meydanlarından geldiğini görüyoruz ve yine Hürriyet meydanlarında özgürlüğü yaşayacağımıza inanıyoruz." "Saçak" dergisinde 'Gençlik Yılında Gençlik' formunu okurken bunca karanlık, bunca kuşku, bunca umutsuzluk ortasında bir umut, bir aydınlık, bir inanç havasını duydum. Sizin de bu duyguyu tatmanız dileğiyle... OGRETMEN/OGRENa YÖNETEN MUAMMER TUNCER Gençlik Yılında Gençllğimiz Soru iptali haksızlıktır * Anadoln liscleri sınavıoda sorulan 35. sorunun iptal edildiğini gazetelerden ogrendik. Oysa bu sorunun içerdigi bilgiler, MEGSB ilkokul 4. sınıf "Din Kultürü ve Ahlak Bilgisi" kitabının 47. sayfasında çok açık bir şekilde anlaülmıştır. Bu kilap devlet kitabı olup Milli Eğitim Basımevi'nde basümıştır. Bu kitapta yer alan bilgOeri öğretmenler öğretmekle, öğrenciler de öfrenmekle sorumlu tutulmuşlardır. Sorunun laikliğe aykın oldugu için iptal edildiği belirtiliyor. Oykyse, aynı sınavda sorulan; a) "Bir giinde kılınan beş vakit namazda toplam kaç rekat farz oidugu", b) (2 dogru yanıtlı) kelimei tevhid konusundaki sorulann da aynı yorum içine girmesi gerekir. 35. sorunun iptali, adaletsizlige neden olmuştur. Böylece soruyu dogru >apan çocuk cezalandınlmakta, yanlış yapan ödüllendirilmektedir. Sonıİann, sınav yapılmadan önce incelenip itiraz kabul etmeyecek şekilde bazırlanması gerekirdi. Sonuç olarak, biz hak ve hukuka saygılı olan veliler, bu sorunun iptalinin haksızlık olduğana inanıyoruz. Sayın bakanın konu Üzerinde bir kez daha durmasını ve bu haksız uygulamayı durdurmasını diliyonız. 35. sorunun iptalinden çocuklan magdur olan veliler * Gazetemize gelerek sonına çözüm getirilmesini isteyen veliler, bu konuda aynca şu kanıtlan eklediler: "Sayın bakan, sorunun iptali ne gerekçe olarak 'gayn miislim' çocuklann durumunu gösteriyor. Öyleyse ya din bilgisi sorusu sorulmamalı, ya da 'gayn müslim' çocuklar için ayn sınav yapılmalıydı. Çünkü iptal edilen soru, tüm çocuklann zaranna neden olacak bir yanüşlık taşımıyor. Bu sorunun iptaliyle çocuklanmız yaklaşık 1,8 puan yitiriyor. Bu ise, çocuklanmızın iki üç okuldan yoksun bırakılması demektir." Sayın bakanın 200 kadar veli adına sorunu dile getiren velilerin dileği üzerinde önemle duracağını umalım. Ozetle * Tunceli'den bir öğretmen, rotasyon konusunda şöyle yaayor: Rotasyona tabi tutulan öğretmenlerin 4. bölgeden aynbnalanna, Tayin ve Nakil YönetmeU& 'ne göre olanak buhınmasına karşın, bakanhğımız, kendisinm yayımladığı yönetmeliğe uymamaktadır. Doğuda (4. bölge) üç ytltnı bitiren öğretmenler başka bölgeyt atanmamaktadır. Bunun nedenini anlamak güç. Bakanağın bizi daha ne kadar mağdur bırakacağını öğrenebilir misiniz?" üldız •• Suadiye'de süper lüx daire 244 m2 4 yatak odası, sömine, 2 banyo. Tel: 163 38 67 Adres: Suadiye Ayşe Çavuş Kitapçı Sokak. 10 Münevver Apt. Anantar kapıcıda Yıldız Universitesi'nden bir gnıp öğrenci, üniversite yetkililerinden öğrenci sorunlanna çözüm getirmelerini isteyerek şöyle yazıyorlar: "Bizier çeşitli kesimlerden gdmiş üniversite ögreacilerrviz. Yaşadıgımız olumsuzluklann başında, paralı eğitim, okuldan atılma gibi genel sonmlar ve yemek, kantin, dersük gibi okulu* Karadeniz Üniversitesi'nin çe muza özgtt sorunlar gebnektedir. şitli bölümlerinde okuyart bir Bu sorunlarm çözümii, bizier grup Oğrenci, oruç tutmayan öğ için yasamsal önemdedir. Ne var rencüere, gerek okul idaresince, ki, YÖK Yasası, sınav yönetmegerek çeşitli gruplarca baskı yaligi ve okul yöneticilerinin yanpıldığindan yakınarak şöyle yauş tutumlan yüzünden bu sorunzıyorlar: "Okul yöneticüeri, lalar çöztimlenemen kte, tersine, ikliğe, yasa ve yönetmeüklere ay her gün çığ gibi buyümektedir. ktrt davranışlara arka çuayorlar. Paralı eğitim uygulamasından Kendüeri de, çeşitli yöntemlerle saglanacak gelirle eğitimin kalibiziere baskı yapıyorlar. Durutesinin yiikseltilecefi açıkiandı. mumuzu yetkililere duyurmanıOysa bizim ttniversitede ilginç u diliyoruz." bir durom belirledik: Rektörlük, üniversitemize ayriaıı ödeneklen * K.Maraş, Afşin'den Mustafa 31 milyon lira artürarak geri Yergi, KuzeyKıbns Türk Cum göndermis. Rektörliigün bu tuhuriyeti'nin coğra/ya dtrsinin tumu, hiç kusknsuz, okolumuzmüfredat prograrmnda yer al da acil çözüm bekleyen sonıslamadığından yakınarak şöyle ya rın örnegin yemek sonınununZtyor: "Bu Türk devletinin baş çözttmsüz kalmasına neden olka ülkelerce tanınması için çaba du. Rektöriügün bu tutumuna harcadığımız halde, onu çocuk bir aniam veremedik. Aynca, ummıza tanıtmıyoruz. Yeniöğ sorunüuın çözümü için gerekli retim yılında bu konunun da ofauı kaynagm paralı ögretim > oprogramda gereği gibi yer alma luyla saglanması, zaten güç kosuu bekliyoruz." sullar altında öğrenimlerini sürdüren bizleri bunalıma süriiklemektedir." Universitesi'nde sorunlar SOYIAS DUYURU 1986'da devrelerinden istifade etmek isteyen Soytur A.Ş. ve Soytaş Holding A.Ş. den devremülk esaslarına göre yapılan tatil tesislerinden devre alıp henüz ek mukavete imzalamamış olan Sayın Müşterilerimizin 10 Temmuz 1985 Çarşamba günü akşamına kadar şirketimizin İstiklal Caddesi Beyoğlu İş Merkezi Kat: 5 Galatasaray/İst. adresindeki Müşteriler Servisi'ne müracaat etmeleri önemle rica olunur. Saygılarımızla, SOYTAŞ HOLDİNG A.Ş. x REKLAMLARINIZI, BAYRAMDA [>K OKUNAN GAZETEYE VERİN.. Tarkocjğı CaJ. No. 1 Cağ^abğlu • İstanbul Ba^ıam İSTANBUL 522 12 22 522 54 07 SS J 54 08 FEN BILIMLERI MERKEZİ Beşıktaş Çıragan Caddesi No:71 Teli16184 66 1619613 İSTANBUL Admar için Metin Yazan/ Müşteri Temsilcisi İngılizce bilen, bir reklam ajansında en az 23 yıl Metin Yazan ve/veya Müşteri Temsilcisi olarak çalışmış adayiarın görüşmeye gelmek üzere 166 31 95 numaralı telefondan randevu almaları rica olunur. DUYURU GÖNÇN ASLtYE HUKUK HAKİMLtĞİ'NDEN Esas No: 1982/220 Karar No: 1984/344 Davacı Kadnye Atay vekili Av. Ibrahim Kâhyaoğlu tarafmdan davalj Dursun Ali Akay aleyhine açılan boşanma davasııun davabnın yokluğunda yapılan açık yargüama sonu davanın kabulü ik Trabzon ili, Of ilçesi, Hayrat Cumhuriyet Mahallesi, Cilt: 06201, Sayfa: 40, Hane: 19'da nüfusa kayıth tarafların boşanmalarına, M.K. 142. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına, 5000. TL. avukatlık parası ile 19.970. TL. yargılama giderirun davalıdan aJınmasına karar verilmiş olup, iş bu karann yayın tarihınden itibaren 30 gıln içinde davalı tarafından temyız olunmadıgı lakdirde karann kesinleşecegi hususu tebliğ yerine geçerli olmak üzere duyurulur. Basm: 19144
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle