Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER yaratamadığı için büyük bir üzüntüye kapıldığını yazmıstı Gogol. Bundan bir şeyler çıkarabiliriz belki. Bakalnı! Aristo, komedyayı, ortadan aşağı kişilerin ele alınması biçiminde tanımlar. Ortadan aşağı olan kişiler ise, eksiklikler, aşmhklar, ölçüsüzlüklerle doludurlar. O yüzden komedya bizde gülme uyandırır; hattâ kabasaba bir gülme. Komedya'nın halk oyunu olduğu söylenir, halkın içinde doğmuştur. Bir söylentiye göre "komos" köy anlamına gelen bir sözcüktür. Şimdi onu bir yana bırakalım... llkçağ komedyası günümüze dek sünip gelmemiştir. Aristo'nun tanımladığı komedyada, gülünen adam ortanın aşağısında olduğu için, ona gülmek de sakat bir davranıştı, Platon bu davranışı var gücü ile asağılamıştır. "Gülnıe"yi yeniden onurlu kılan, Lâtin komedyasının onca etkisinde kalmış olmasına karşın, Moliere'dir. Onun komedyalan bizi düşündürür; kısacası bir gözlem ve çözümlemedir Moliere'in yapıtı, sinirlerimizin bosalmasma müsaade etmez. Bilisiz usak tiplerini nerde>se her oyununda baş yere almasına karşın, ille de ortadan aşağı kişileri konu ediniyor değildir. Gerçi bu yazıda konumuz, "mizah gülmece" konusu idi, ama biz oradan kalkıp komedyaya, hatta tragedyaya dek geldik. tmdi komedya yazannı mizahçı sayabilir miyiz ve onun işi salt güldürmek midir? Bu soruyu ortaya atmak, beni yeniden tragedya komedya konusuna dönmeğe zorluyor. Çağımız, tragedya komedya aynmını ortadan kaldırdı. Yalnızca tiyatro yazınında olmadı bu iş, nıhbilim de "acı"ile "giilme"nin benzer duygular ve görünüşler yarattığını ileri sürdü. Bugün anık komedya da yazılmıyor, tragedya da. Çünkü ağlamanın gülmeğe, gülmenin ağlamaya benzediğini ve dönüştüğünü biliyoruz artık. Günümüzün yapıu böyle bir bölümlemenin üstüne çıkmıştır. Bu evrim, Antikten Modern'e, heroic'ten Romantik'e geçişle başlamıştır. Bir anlamda, iki maskenin (trajik ve komik maskelerin) birleşmesi demektir bu. Cervantes'ten ve Shakespeare'den başlayarak, mizah, sanatça bakışın içinde erimiştir. Gülelim diye okumuyoruz artık. Wylie Sypher "Komedya Anlayısımız" adlı incelemesinde şöyle diyor: "Artık yasamın trajik ve komik diye iki ayrı açıdan görülüşü pek de sürdürülemiyor, bunlar birbirlerine yaklaşıyorlar, birbirlerinden aynlmıyorlar. Belki de modern eleştirinin en önemli buluşu, komedya ile tragedyanın akraba olduklan ya da komedyanın, durumlarımız üstüne tragedyadan daha çok şeyler anlatabilmesi gerçeğidir. XIX yüzyıl ortasında Dostoyevski buldu bunu ve Kierkegaard sonsuzun saltık noktasında komik ile trajik'in birleştiklerini söylerken modern biri gibi konuşuyordu. Nitekim Paul Klee'nin saf sanatında, komik ile trajik birleşmişlerdir!' Bu sözlere "kara mizah", "kara komedi" anlayış ve kavramlannı da katarsak, güldürmenin ya da ağlatmanın ne denli anlamsız, ya da hiç olmazsa ne denli geride kaldığı kendiliğinden ortaya çıkar. Böylece mizaha, gülmeceye ayrı bir tür gibi bakma alışkanhğı ortadan kalkar. Bu açıdan, karikatürü "çizgi ile mizah" biçiminde tanımlayan anlayış da sanınm değisikliğe uğrayacaktır; ya da en azından, o tanımdaki "mizah" sözcüğünün anlamı yeniden gözden geçirilecektir. Ne o? Yoksa "gülme"yi yermeğe mi kalktım bu yazımda? Hayır, öyle bir işe girişmek aklımın ucundan geçmez. En azından "Kadınlar Okulunun Eleştirisi" ni ve "Yeni Bir Komedyanın Oynanmasından Sonra Tiyatrodan Çıkış"ı okumuş olmak buna olanak bırakmaz da ondan. Ama "gülme"nin anlamı değişti, ya da "gülme" yeniden yorumlandı ise ben ne yapabüirim! Salt güldürmek için... Salt güldürmek için yazılmış yazılan okudukça, nerdeyse o güzel "gühne"yi unutacak oluyorum. Bu yüzdendir "giilmece"yi benimseyemeyişim. PHIUPS 14 HAZİRAN 1985 Mizah Gâbneee MELtH CEVDET ANDAY Arapça'dan gelme sözcüklerin söylenişindeki belli başlı yanlışlıklar, uzun heceleri kısa okumaktan, ya da kimi heceleri gereksiz yere uzatmaktan kaynaklanıyor. örneğin "mizah" sözcüğü, eski yazımızı bilmeyenlerce "mîzah" diye, ilk hecesi uzun olarak okunup söyleniyor çoğun. Gerçekte o sözcüğe "i"ünlüsü Lâtin abecesi Ue kondu, eski yazımızda "m"den sonra "z"ye geçilirdi. Işte bu " i " aldattı gençlerimizi, sözcük Arapça'dır, demek ilk hece uzun okunacak diye düşünerek uzatıyorlar o ünlüyü. Oysa Arap, ünlü kullanmaz, Türk ise hangi abeceyi alırsa alsın, sekiz ünlüsünü araya katmadan edemez, Türkçe'nin temel özelliklerinden biridir bu. Nereye geleceğiın... Gösteri Dergisi mizah yazarlanmız arasında bir konuşma düzenlemişti; birçok ünlü mizah yazarımızuı katıldığı bu toplantıyı Haldun Taner yönetti; en başta bu tur yazına ne ad konması gerektiğini tartıştılar. lyi ettiler. Ben derim ki, ne ad takarlarsa taksınlar da o "mizah" sözcüğünu bir yana bıraksınlar, doğru söyleyemiyonız da ondan. Elbet anlamını da tam olarak bilmiyoruz. Doğrusu "müzalTmıs derler; şakayı, alayı, yergiyi hattâ sövüp saymayı da içine alan güldürücü söz. Bu güldürücülük özelliğinden ötürü olacak, bizim Cumhuriyet dönemi yazarlanmız ona "gülmece" adını taktılar. Ama benim o sözcüğe de gönlüm yatmıyor pek. Neden derseniz, bu tür yazının bizi mutlaka güldürmesi gerektiği savını taşıyor da ondan. Oysa dünyanın başyapıtlarının bir çoğunda içimizi şenlendiren sözler, durumlar, davranışlar vardır, büyuk sanatçılann belli başlı özelliklerindendir bu, ama gene de güldürme ile, gülme ile tam olarak bağlantılı değildir. Falstaff, bizi dehası ile parlatır, neşelendirir. Shakespeare'in kimi tragedyalannda da göriinür bu ışık; III. Richard'ı buna örnek getirebilirim. Eşi az bulunur bu canavarın zekâsından nerdeyse hoşlanınz. Uzatmayayım, gülmeğe varmadan da ruhumda hunour'un iyi huyluluğu, hoş mizacı uyanabilir. Daha ileri gideyim, çok başarılı bir komedya beni güldürmeyebilir. Hiç unutmam, birlikte böyle bir oyun seyrettiğimiz bir akşam, Orhan Veli'ye neden gülmediğini sormuştum da, "Giiliinecek yerleri içimden degerlendirdim" yarutını vermişti, "Bir diişüncedir mizab" demek istemişti, ille de sinirleri taşırtmaya varmayan bir yaklaşım. "Komedya" için "güldürü" karşılığını ortaya atanlar, "Tragedya"yı da, ona uydurarak "Aglaö" yapıp çıktılar. Tragedyanın ağlatmakla, ağlamakla ne ilintisi vardır ki! Hiç gördünüz mü, diyelim Kıral Oidipus'u seyrederken ağlayanı? Ya da siz böyle bir oyunda ağladınız mı hiç? Tragedya bir yücelik yaratır içimizde, bu da sessizlik ve ağırbaşlüık içinde doğar, derin düşünmenin yüze vurmasıdır sanki. Ağlatan oyunlar ise melodramlardır, bundan ötürü değersiz sayüırlar. Tragedyada, başına gelen korkunç olaya, kahramanın nasıl vekarla dayandığıru görür, bunu aklımla değerlendiririm, ama ağlamam. Peki, komedya karşısındaki dununum da buna benzeyemez mi? Neden benzemesin! Don Kişot'u okurken güldüğüm yerler olmadı değil, ama yapıt beni tümüyle acındırdı, hattâ korkuttu, trajik bir etki yaptı üzerimde. Gogol ile onca uğraştım, onca kaynaştım, ama mizahın belki de en büyuk ustası olan bu adamın, yazdıklanna bakıp çıldırmasma ne dersiniz? ölü canlar, gerçekte ölmüş köleler değildi, onun yarattığı kişilerdi, yasayan kişilerdi. Kendini öldürmeden önce, bir tek olumlu kişi PENCERE Parsa, Para ve Siyaset... "Mustafa Kemal Paşa'nın isteği üzerine Sıvas kongresinden sonra (Eylül 1919) Ruslann yardım olanaklannı araşurmak üzere Rusya'ya giden HalilPaşa, temmuz 192O'deyüzbinlira degerindeki altınla Moskova 'dan aynlmıştı. İlk Sovyet yardımı ile yola çıkan Halil Paşa, Türkiye ile Sovyet Rusya arasında kara bağlantısı olmadığından büyük güçlüklerte ve yolları kesen Ermeni çeteleriyle mücadele ederek Nahcivan'a varmıştı. Daha sonra Karaköse'ye geçerek külçe halindeki attnlan Karaköse'deki 7ümen Komutanı Cavit Beye teslim etti. Altınlar 8 Eylül 1920 günü Erzurum'a ulaştı. Hastanedeki kantarda tartılarak teslim alındı. iki yüz kilo kadarı Doğu Ordusu için alıkonularak, diğerleri Ankara'ya gönderildi." "Dışişleh Bakanı Bekir Sami Beyin başkanltğındaki Türk heyetinin Moskova daki görüşmeleri sonunda Sovyet yöneticileri para yardımının yanı sıra daha önemli olan silah ve cephane yardımını da prensip olarak kabul etmişler ve Karadeniz'in doğu kıyılanndaki Novorosiski ve Tuapse limanlanna depolamaya başlamışlardı. (...) İlk silah ve cephane yardımı kafilesi 1920 yılı eylül ayı sonlannda Trabzon'a varmış, bir ay içinde 3387 tüfek, 3623 sandık cephane ve 3000 dolayında süngü ulaştınlmıştı." • Yukarıdaki satıriar Alptekin Müderrisoğlu'nun "Kurtuluş Savaşı Mali Kaynakları" adlı kitabından alındı. "Maliye Bakanlığı Ellinci Yıl Yayınlan" arasında çıkan bu kitap, bıldiğımiz ama unuttuğumuz gerçekleri bize anımsatıyor. Ulusal Bağımsızlık Savaşımızda Amerikan güdümü isteyenler vardı. Mustafa Kemal "tam bağımsızlık"\a diretti; Sovyetler'den yardım da aldı; amacına ulaştı. Bu amacın, bir yabancı devletin buyruğu ya da güdümü altına girmek olmadığını söylemeye gerek yok. • Bir devlet, bir parti, bir sendika, bir şirket borçlanabilir. Kuşkusuz her borçlanmanın özel koşulları içinde degerlendirmesi yapılmalıdır. Ulusal Bağımsızlık Savaşı'nda Türkiye Sovyetler'den para ve silah yardımı aldı; bağımsızlığını korudu; çünkü Atatürk'ün şian "tam bağımsızlık"\\. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye, Amerikan yardımı aldı; ama bugün etkili çevrelerde geçerli dünya görüşü "tam bağımsızlık" değil, "karşılıklı bağımlılık" denen uyduluk felsefesidir. Demek ki para karşılığında değişen birşey var. 1961 Anayasası'ndan sonra Türkiye'de sendikacılık gelişirken Türkiş, Amerika'dan para yardımı aldı. Sonuç ne oldu? Türkiye'de "partilerüstü sendikacılık" denen Amerikan yöntemlerine bağlandık. Partilerüstü sendikacılık, ülkemizin koşullarında doğrudan doğruya sermayeye hizmetten başka bir anlam ve içerik taşıyamaz. Bir parti, iktidara yürümek için kurulur; varlık nedeni de budur. Siyasal parti parasal desteğini nasıl ve nereden sağlayacaktır? Eğer holdinglerden para geliyorsa, o parti holdinglere hizmet etmek zorunda değil midir? Emekçi kesimlerinden parasal destek nasıl sağlanabilir? Ekmek derdine düşmüş işçi, küçük memur, köytü, esnaf; emekçi haklarını ve çıkarlarını savunan partiye para yardımı yapabilir mi? Bir ülkede sendikal örgütlerle siyasal partiler arasındaki bağı koparıp sendikalara siyaseti yasaklamak emekçi partilerinin tüm soluğunu kesmek için etkili önlemdir; Türkiye'de bu yapılmıştır. • Başbakan Turgut Özal, International Herald Tribune gazetesine verdiği demeçte DİSK'İ suçladı: " DİSK'e komünistler mali yardım yaptı." Suudi zenginleri, Amerikalılar, yabancı şirketler, holdingler, kaçakçılar, Mafya, Arap şeyhlikleri, Türkiye'de kimlere mali yardım yapıyorlar? Hangi çevrelerle içli dışlı ilişkiler içindedirler? Komünistler DİSK'e parasal yardım yapmamışlardır; ama Özal yönetimince "gözetilen holdingler"e komünistlerle ticaretten en büyük "parsa" devlet Hazinesi'nin desteğiyle sağlanmaktadır. . EVET/HAYIR OKTflY AKBAL "Adın ne?", "Özgür", "Ne demek Özgür ulan? Biz esir miyiz? Kim koydu sana bu adı?" "Bilmiyorum efendim", "Nasıl bilmezsin? Çağır babanı buraya. Yartn gelsin görüşelim. Senin adın ne?". Yedi sekiz yaşındaki çocuk ağlamaya başladı. "Ne ağlıyorsun oğlum, adını sorduk", "Devrim, öğretmenim". "Hıh, Devrim. Sen de çağır babanı. Yarın okula gelsin." Talip Apaydın'ın yeni kitabı "Hem Uzak Hem Yakın"dak\ "Çocuklann Acfr"öyküsü böyle başlıyor... Çocuklar sonra kendi aralannda konuşuyorlar. "Eskiden böyle değildi. Herkes severdi benim adımı. Şimdi ne oldu anlamadım ki", "Benim de öyle tıpkı. Gece rüyama giriyor. Herkes Devrim Devrim diye üstüme saldh rıyor. Ben de kaçıyorum önlerinden." Okulun bayan öğretmeni müdüre sorar: "Nedirbuiş müdür bey. Mları içın çocuklan azariamışsınız, onlann ne suçu var?" Müdür, "Siz daha gençsiniz, bilmediğiniz çok şeyler var, dersinize girin lütfen" der. Bayan öğretmenle müdür arasında şu konuşma geçer. "Bilmediğim neymis söyleyin de öğreneyim? Bu adlar neden hoşunuza gitmiyor?", "Açıklamak zorunda değiiim. Sizinle tarüşmak da istemiyorum", "Peki tesekkür ederim. Ama bir şey söylemek zorvndayım, bu yıla kadar siz de kullanıyordunuz bu sözcükleri. Ya o zaman içtenlikli değildiniz, ya şimdi..." Öykü diyeceksiniz; değil öyle! Hepimizin yaşadığı bir gerçek bu. Özgür, Devrim, Barış gibi Türkçe adlar kimilerinin gözünde "kuşku"lu sözcükler oldu. Nüfus memurları arasında bile bu adlan tanımak istemeyenler çıkıyormuş... Türkçe düşmanlığı, daha doğrusu Atatürk devrimine karşıtlık o hale geldi işte!.. Bizlere düşen, bu tür olayları bir bir saptamak, kamuoyuna, tarihe sunmak... • Talip Apaydın'ın iki kitabı birden çıktı son günlerde: "Hem Uzak Hem Yakın"da çoğunıukla güncel gerçeklerle ilgili kısa öyküler yer alıyor. Apaydın, genış deneyimler edinmiş bir sanatçı. Köy enstitüleri, öğretmenlik, görevden uzaklaştınlmalar... Birkaç satırda geçiştirilen, ama yoğun biçimde yaşanan kırk yıilık bir yaşantı... Apaydın, bugüne dek değişik yapıtlarında bu yaşantının izlenimlerini, gözlemlerini yazdı. Yüzeysel olmayan, derinlere inen yazılardı bunlar... Hepsinde de sıcak, insancıl, anlayışlı, hoşgörülü olmayı her şeyin üstünde tutan kişiliği var. Yapıtları belki de bundan etkileyici. Apaydın, öğretmenlik anılannı da "Akan Sulara Karsı"6a sunmuş okurlara... Tokat dolaylarındaki ilk görevler, gezici başöğretmenlik, 1950 seçimleri, baskılar, gericilik olayları, Almus, Turhal izlenimleri, TÖS serüvenleri, bakanlık emrine alınma, Danıştay'lar, duruşmalar, Kayseri'deki gericilerin baskını, öğretmenler boykotu, Ankara'ya geliş, emeklilik, Necdet Uğur'un bakanlığı döneminde yeniden göreve dönüş, bakanlık müşaviri olarak iki yıl daha çalışma olanağı... Talip Apaydın, kitabına şu sözlerle giriyor: "Yaşlılar gençlere ve çocuklara anılannı aktarırken, bazı olumsuz durumlarla karşılaşabiliher. Yaşlılann önem verdiği şeyler gençlerce hafife alınabilir, onları ilgilendirmeyebilir. Bu biraz doğaldır. Çünkü yaşlı kişi geçmişiyle doludur, geçmişiyle yaşar. Gençler ise bugünü yaşarfar ve geleceğe bakarlar. Önların sorunları geçmişteki deneyimlerle ilgili değilse, gelecekteki yaşama bir ışık getirmiyorsa neden ilgilensinler. Boş gevezelik gibi gelir çoğu kez. Sıkılarak dinlerler ya da okurlar. Bunu gözden kaçırmamalı." Apaydın, "benmerkezci" birtutuma düşmekten kaçınmış. Gerçi kitap baştan başa "Talip" adlı bir öğretmenin, Atatürk devrimine bağlı bir aydın köy çocuğunun başından geçenleri anlatıyor, ama "benbenben" yanlışına düşmeden... "Anılann belli başlı özelliği, yaşanmış olmasıdır, bugüne nereden gelindiğinin saptanmasıdır. Yanlışlıkların yinetenmemesi, doğrulann onaylanıp pekiştirilmesi için anılara eğilmek gereklidir. Onlardan alınacak ders, yeni yolu belirleyebilir" diyor. PHILIPS Sular Tersine Akarsa!.. Babacığım, sana kucak dolusu scvai vebirde TEŞEKKÜR Op. Dr. GÜVEN SEVİN'e Dr. BURHAN TANYILDIZ'a Amerikan Hastanesi ameliyat ekibine; yardımlannı esirgemeyen değerli dostumuz Beni sağhğıma kavuşturan çok değerli Başhemşire AYDAN GÜLER'e, Philishave Cilt ve sakala göre kesme derinliği ayarlanan Philishave HP 1121 1. kat hemşire ve personeline, laboratuvar servisine, ilgisini esirgemeyen Dr. AZAD NAZAR'a ve aile dostumuz Dr. AHMET OKAY'a şükran borçluyum. BEDİA SEVDtK Philips alın.Geleceği yaşayın. CekocözümM.Süper cözüm îstanbul ve Ankara'da kaydını veya yenilemesini yaptıran ÜYELERIMİZ, YENİ GENEL KATALOG'lannı aşağıdaki temsilciliklerimizden alabilirler. KUDÜS GÜNÜ (14 Haziran 1985 Cuma) "Muslümanlar Kudüs Günü'nü yasatmabdırlar. Kudüs Günü, sadece Filistinlilerin değii, bütün Müslümanlann giinüdür." İMAM HUMEYNİ İslamın kutsal beldelerinden olan KUDÜS şehri, halen Siyonistlerin işgali altındadır. Bu acı gerçeğin unutulmaması ve dünya Müslümanlannın bu vesileyle uyanıp şuurlanmalan için, mübarek Ramazan'ın son Cuma'sı Kudüs günü ilan edilmiştir. Dünya Müslümanlannın fikir ve karar birliği ile başta Kudüs olmak üzere tüm İslam topraklarını kâfirlerin işgalinden kurtarmalarını Allah (cc)'dan niyaz ederiz. tRAN İSLAM ÇUMHURtYETJ ANKARA BÜYÜKELÇİLİĞİ VE tSTANBUL, ERZURUM, TRABZON BAŞKONSOLOSLUKLARI Bismihi Teâlâ Ailemizin büyükleri, Göynüklü Emiroğullarından Yemen Tüccarı Hacı Mustafa Efendı, eşi Berzek Beylerınden Hacı Münire Hanım, Erzurumlu Alayemini Hacı Ali Rıza Efendı eşi Sabiha Arıpınar, Hasankaleli Bayram Efendi eşi RasimeÇumak, P. Kd. Yarbay Müfid Arıpınar ( 34118) eşi Huriye Arıpınar, Acıpayam Yüregil köyünden Öğretmen M. Hulusı Ozgör ile. ARIPINAR,ÖZGÖR, ATİLLA. DEMOKAN. ÖLÇER.ŞERBETÇİOĞLU. KARAKELLE, ÇAĞLAR, ASLAN, GÜNERAY, TORAMAN, EMİRGİL, PEKYAMAN.TAŞKIN, DİKER, AYKUTailelerınin edebiyete ıntikal eden büyüklerinin ruhları ıçın 14 Haziran 1985 Cuma günü Edirnekapı Mihnmah Sultan Camii şerifinde namazdan önce. Hafız Halit Sevimli yonetiminde Mustafa Temiz.Ahmet Gül, Ferhat Dağlı, Hafız Ali'den kurulu hafızlar heyetı tarafından kuran Devir Hatim indirilecektir. Cümle dost ahbap ve Muslümanlar davetlidirler AileAdına Erdoğan ARIPINAR KURANDEVİRHATİM DAVETÎ HALK REASÜRANS A.Ş. ELEMAN ARIYOR Reasürans dabnda idareci olarak yetiştirümek üzere erkek memur alınacaktır. Adayların: Ekonomi branşında yüksek tahsilli, iyi derecede İngilizceye vakıf, Askerliğini yaprruş, Araştırmacı ve pazarlamacı niteliklerine sahip, 30 yaşını geçmemiş olmaları gerekmektedir. İlgililerin fotoğraflı özgeçmişleri ile birlikte aşağıdaki adrese müracaatı rica olunur. Adaylar arasında uygun görülenler aynca görüşme için çağnlacaktır. HALK REASÜRANS A.Ş. Meclisi Mebusan Cad. No: 487493 Kat: 4 Sahpazarı/İSTANBUL Telefon: 143 47 34 143 54 83 İstanbul / Merkez Türkocağı Cad. 3941 Cağaloğlu Ankara Ziya Gokalp Bulvarı Inkılâp Sok. No: 19/4 İSTANBUL Cumhuriyetr^ Kitap K u l ü b ü ^ ç GAZETESİ Doğum ve Kadın Hastalıklan Uzmanı BAŞBAYİLİK VERİLECEK Eskişehir'de gazete ve mecmua dağıtımı için başbayilik venlecektır. Taliplilerin aşağıdaki telefonlara müracaat ederek bılgı almalan rica olunur 522 35 68 528 50 12 527 28 36 Dr. İLDENİZ KURTULAN Hastalannı 9.0016.00 saatleri arasında MERTER TEŞHİS KLİNİCİNDE kabul etmektedir. Simitaş 4. Blok, giriş katı, Kınahtepe Sokak, Merter. 575 25 96 575 00 61 Bayram gunlerl yurdumuzun her yerlnde okuyabileceğlnlz gazete İSTANBUL BAYRAM CAZETESCdlr. Hân vererek yuksek tlrajından yararlanablleceğlnlz yegâne gazete, ofset baskılı ISTANBUL BAYRAM CAZETESIdlr. Adres: Gazeiecüer Cemıvetı Cağaloğlu İS TA XB UL Tel: 522 12 22522 54 08526 80 46