23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26MAYIS 1985 EKONOMİ CUMHURİYET/9 EKONOMİDE DİYALOG Prof. Dr. MERİH CELASUN 1936'da doğdu. Yüksek öğrenimini ve doktora çalışmalarını ABD'de Columbia University'de tamamladı. 196570 döneminde DPT'de çeşitli kademelerde Pörev aldı. I970'li yıllarda bir siire Diinya Bankası'nda iktisatçı ve danışman olarak çalıştı ve bankanm bazı makro model çalışmalannı yüruttü. Son yıllarda araştırmalanm Türk ekonomisinin yapısal ve genel denge analizleri üzerinde yoğımlaştıran Celasun, halen ODTÜ Iktisat Bölümü'nde öğretim üyeliği görevini sürdüriıyor. Prof. Dr. Merih Celasun (sağda), Osman Ulagayhn sorulannı yamtladı CELASUN Şimdi örneğin tarım sektörü 197983 döneminde sabit fîyatlarla GSMH artış hızına yakın bir hızla büyümüş. Fakat cari fiyatlarla baktığımızda tanmın göreli olarak payının hızla azaldığını görüyoruz. 1980'de cari fiyatlarla GSMH içinde yuzde 25 olan tarımın payı 1983'te yüzde 20'nin altına inmiş. Buna karşılık ticaret sektörünün payı ise artmış. Şimdi bu ne demek? Tarımda bu dönemde 9.5 milyon insan istihdam edilmiş, ticaret sektöründe ise bu dönemde ortalama 660 bin kişi istihdam edilmiştir. 197983 arasında her iki sektörde de takriben 1.7 trilyon liralık katma değer artışı vardır. Yani 9.5 milyon kişinin istihdam edildiği tarım sektörüyle 660 bin kişinin istihdam edildiği ticaret sektörünün gelir artış miktarlan, katma değer artış miktarları aynıdır. Başka bir deyişie tarırnsal istihdamın ancak yüzde 7'si kadar istihdam yaratan ticaret sektörü 1978'de tarım sektörünün gelirinin ancak yüzde 55'i dü Geçen hafta Dünya borsalannda önce inen sonra da çıkan dolar, Türk Lirası karşısında değer kazandı ve bir haftada 5 lira yükseldi. Dolar haftaya sert bir şamar yiyerek girdi. ABD Merkez Bankası FED'in reeskont oranını indirmesiyle önceki hafta sonunda başlayan dolar satışı pazartesi günü hızlanarak sUrünce, dolar sert paralar karşısında değer yitirdi ve 3.03 Alman Markı, 2.55 Isviçre Frangı, 9.24 Fransız Frangı ve 249 Japon Yeni'ne geriledi. Bununla birlikte daha sonraki günler dolar ın belini doğrulttuğu gözlendi. Cuma gününe kadar hafif hafif yükselen dolar, haftayı şu değerlerden kapadı: 3.09 Alman Markı, 2.59 ısviçre Frangı, 9.42 Fransız Frangı ve 251 Japon Yeni. Ingiliz Sterlini de pazartesi günkü 1.28 dolarhk değerinden 1.25 dolara geriledi. Dolann borsalardaki hareketi Türk Lirasına aynen yansıdı. Pazartesi günü döviz alış kuru 519.85 lira olan dolar salı günü Dolar bankalarda 540 üra Dolar (TL) 51955 Ulagay sordu, Celasun yunıtladı: 1980 den sonra Türkiye'de planlama boyutu ihmal edildiği için gelir dağılımında büyük bozulmalar oldu. Dokuzbuçuk milyon kişinin istihdam edildiği tarım kesimiyle 660 bin kişinin çalıştığı ticaret kesimindeki gelir artışı 197983 döneminde birbihne eşitlendi. Ücret ve maaşlıların gelirindeki payları da büyük ölçüde azaldı. zeyinde bir katma değer oluştururken bu 1983'te yüzde 95'in üzerine çıkmıştır. Demek ki sektör bazındaki gelir kaymalan çok önemli olmuştur. Bunun yanında tarım dışı sektörlerdeki ücret payı da düşmüştur ve gelir dağılımının daha varlıklı kesimin lehine değişmesine rağmen özel tasarruflarda bir artış gözlemiyoruz, hatta son yıllarda bir azalma göruyoruz. Işte planlama unsurunun eksikliği bu noktalarda ortaya çıkıyor. Bir yandan piyasa düzenine işlerlik kazandırılırken diğer yandan kamusal planlamayla bu sorunlara çözüm aransa bu, ekonominin performansını önemli ölçüde arttırabilecekti... Bu anlayışın hiç değilse bundan sonra yerleşmesi için neler yapmak, konuya nasıl yaklaşmak gerek sizce? CELASUN Bu konuda önce bir toplumsal mutabakat sağlamak lazım. Bir kere 1984'u izleyecek beş altı yılda Türkiye'nin büyüme hızlarının çok fazla olmayacağını bümek zorundayız. önümüzdeki beş yılda ülke sathında yapılacak sermaye yoğun yatırım gerektiren çok işlerimiz var, yeni pazarlara girmek için fiyat kırarak ihracatımızı arttırmak zorundayız. Dolayısıyla yüksek büyüme hızları bekleyemeyiz. ikinci olarak 197883'te yürütülen istikrar sağlama ve dışa açılma cabalannın ortaya çıkardığı gelir bölüşum adaletsizlikleri konusunda da bir görüş birliği sağlamamız ve bundan sonra bölüşümün bozulmasını durduracak bir yolda birleşmemiz gerekiyor... Gelir bölüşümündeki bu bozulma sosyal sakıncalannın yani sıra ekonomideki hedeflerin tuttumlmasını da olanaksız kılıyor, örneğin talebin sınırlandınlmasını güçleştiriyor gaiiba, degil mi? CELASUN Evet, tespitlerimiz bir kere iç tasarrufların bundan olumlu etkilenmediğini gösteriyor. Elimizdeki ampirik veriler bunu kesin olarak ortaya koymamıza imkân vermiyor, ama ülkedeki iç tüketim düzeyinin korunması biraz da varlıklı kesimin eline geçen likit varlıkların, nakit varlıkların çoğalmasından kaynaklanıyor. Ayrıca bu talebin kompozisyonu da uzun vadede emek yoğun ve ihracata dönük tekniklerin kullanılmasını guçleştiren bir etki yapıyor ve bu da ekonominin geleceği için ek bir sakınca yaratıyor.. Peki, gelir bölüşümündeki bu bozulmayı dnrdurmak ve giderek düzeltmek için neler yapılabilir Sayın Celasun? CELASUN Gerçekçi olmak gerekirse onümüzdeki dört beş yılda bu bozulmanın durdurulması için yapılabilecek olanlar şunlardır. İlk etapta tarım fiyatlarının dunya fiyatlarına daha hızla intibakı sağlanarak tarım kesiminin geliri hiç olmazsa göreli yerini koruyabilir. Ayrıca brut olarak memur maaşlan ve tarım dışı ücret gelirlerinin GSYİH içindeki yerinin korunması ve bir ölçüde arttırılması düşunülebilir. Fakat asıl önemli olan bu tarım dışı maaş ve ucretlerin özel harcanabilir gelir içindeki payının arttırılmasıdır. Bunların vergi yuku düşürülebilir ve ücret dışı kesimlerin vergi yükü arttırılarak bu olanaklar ucret ve maaşlıların harcanabilir gelirini art Mayts 2 liraya yakın değer yitirdi. Daha sonraki günler toparlanan ve dört günde 7 lira alan dolar, hafta sonunda 524.65 liradan işlem gördü. Dolann Merkez Bankası efektif satış kuru 535 lirayı bulurken, bankalardaki satış kunınun 540 lira sınınna dayandıgı gözlendi. Alman Mark'ının döviz alış kuru ise, 170 liraya iyice yaklaştı. Markın efektif satış kuru da 173.35 liradan işlem gördü. Piyasa düzenine geçerken gelir bölüşümü ve planlama unutuldu Sayın Celasun; 1973'ten sonra gündeme gelen ve diinya ekooomisinde önemli degişikliklere yol açan petrol şoklan. özellikle Türkiye gibi "gelişmekte olan" ülkeleri nasıl etkiledi, ne gibi ekonomi politikası arayışlarına yol açlı, önce bunu lusaca özetler misiniz bize? CELASUN 1973'ten sonraki on yılda dünya ekonomisinde "dış şoklar" diye adlandınlan olay yaşandı. Çeşitli ülkelerin ödemeler dengesini olmumsuz yönde etkileyen bu dış şokların yarattığı olumsuz etkinin telafisi için pek çok ülkede ekonomilerden dış ekonomilere kaynak transferi zorunlu hale geldi ve çeşitli yollarla bu sağlandı. Bu yollara da "uyum süreçleri" adı verildi.. Burada uyum süreçleri derken birkaç farklı süreçten mi söz ediyorsunuz? CELASUN Uyum süreçlerinin bellibaşlı birkaç Öğesi var. Birincisi ihracaün veya ithal ikamesinin geliştirilmesi. lkinci olarak, bunu tamamlayıcı ölçüde kaynak mobilizasyonunun sağlanması, iç tüketimin kısıtlanması. Üçüncu olarak büyümenin yavaşlatılması ve yatınmların daha selektif biçimde yürütülmesi. Dördüncü olarak da, ki 1973'ten sonra pek çok ülke bunu seçmiştir, dış finansmana daha fazla başvurulması. Özellikle petrol ithal eden ve petrol ithaIatını azaltamayan ülkelerde bu dış şoklar nedeniyle gayet ciddi iç önlemler alınması gerekmiştir ve özellikle üretim ve tüketim yapısının dış ticaret ağırlıklı bir yapıya kavuşturulması önem kazanmıştır. Bu süreçte de göreli fiyatlann kaynaklan en iyi yansıtacak şekilde oluşması stratejik bir önem kazanmıştır.. Dış şoklann gündeme geldigi 1973 sonrasında dünya ekonomisinde belirsizliklerin artması, ekonomi politikası yaklaşımlarını ve özellikle planlama kavramını nasıl etkiledi? CELASUN Dış şoklar dünya ekonomisinde çok önemli niceliksel ve niteliksel değişmelere yol açtı; yeni güç merkezleri oluştu, dünyada gelir dağıhmı değişti. Bu ortamda orta ve uzun vadede göreli fiyatların nasıl gelişeceği, taleplerin hangi coğrafi bölgelerde yoğunlaşacağı yolunda güvenilir tahminler yapılması güçleştiğinden ekonomilerde esneklik çok önem kazandı. Ve piyasa mekanizmasının, hem göreli fiyatların sağlam biçimde oluşmasını sağiaması, hem de mikro dıizeyde ışletmelere ve ekonomik karar birimlerine esneklik sağiaması açısından önemi arttı ve Doğu Bloku ülkeleri dahil pek çok ülkede piyasa mekanizmasına daha fazla önem verilmeye başlandı. Bu süreçte kamusal planlamanın ekonomi içindeki işlevi de yeniden tartışma konusu haline geldi.. Bu konuya belki biraz sonra Türkiye baglamında tekrar deginebiliriz. Şimdi sözü Türkiye'ye getirerek ben size şunu sormak istiyorum: 1973'ten sonra petrol şoklarına maruz kaldığı noktada Türkiye ekonomisi neredeydi, ithal ikamesinin hangi noktasındaydı ve bu aşamada petrol şokJanna yakalanması ne gibi sonuçlar doğurdu? Bu uyum sürecinde planlamanın işlevi ne olabilirdi? Bu noktayı açabilir raiyiz biraz? CELASUN Burada once şunu söyleyeyim: Bir kere piyasa düzenine işlerlik kazandınlması olayını özel sektör mü, kamu sektörü mü tartışmasından ayırmak lazım. Burada bizim arzuladığımız şey ülkenin kaynaklarının kıtlık ya da bolluk derecelerini yansıtan fiyatların oluşmasıdır. Bir ekonomide mal çeşitliliği artmışsa ve belli bir gelişmişlik düzeyine gelinmişse, bütün bu mallann fiyatlarınınbir merkezi burodan belirlenmesi, izlenmesi, ayarlanması çok zordur. Piyasa mekanizmasından beklenen, ülkenin kaynaklarının kıtlık derecelerini yansıtan sinyalleri ekonominin karar birimlerine ulaş Türk ekonomisi tam ithal ikamesinin kolay aşamasını tamamlama noktasındayken petrol krizine yakalandı. Bu nedenle Türkiye'de sermaye ve teknoloji yoğunluğu fazla, olgunlaşma süreleri uzun sanayilerin ağırlık taşıdığı ithal ikamesinin ikinci ve zor aşamasına geçiş süreci yaşanamadı, 197377 döneminde ithal ikamesi negatif oldu. tırmasıdır. Burada piyasa mekanizmasının gerektiği gibi işlemesi için gerekli kurumsal düzenlemelerin yapılması ve ikinci olarak da ekonomi politikası araçlarının tutarlı bir kombinezon içinde kullanılmasını sağlayacak bir düzenin oluşturulması lazım. Işte bu ikinci boyutta, kamusal planlamanın önemli bir işlevi olabilir. Piyasa düzeni ile kamusal planlama, alt sistemler olarak ekonominin birbiriyle tutarlı onlemlerle, bir bütünlük içinde yönlendirilmesini sağlayabilir.. Burada 1980'den sonra Türkiye'de olduğu gibi planlama boyutu eksik kaldığı zaman bunun ne gibi sakıncalan ortaya çıktı? CELASUN Burada hemen iki önemli eksikliğe işaret edebiliriz. Birincisi, makro duzeyde göreli fiyatları ve gelir bölüşümundeki değişmeleri de içeren bir politika analizi Türkiye'de yapılamadı. tkincisi de ülkenin hem kısa vadede, hem orta vadede mukayeseli üstünlüklerini gösteren göstergelerin periyodik olarak tahmin edilmesi işlemlerine de gerekli ağırlık verilemedi. Ben bu iki noktada 1980 sonrası çalışmalannda bir eksiklik görüyorum.. 1980 sonrasında sektörler arasında ve toplum kesimleri arasında ne gibi gelir kaymalan oldu, bu konuda elimizde herhangi bir gösterge var mı? 322 dolardan açan bir ons altın, hafta boyunca sürekli olarak geriledi ve son gün 314 dolardan işlem gördü. Böylece altın, dünyada bir haftada yüzde 2.5 oranında değer yitirmiş oldu. Altın fiyatlanndaki düşüş dolann değer kazanmasına bağlanıyor. Kapalıçarşı piyasası ise, dünyadaki bu gelişmelerden etkilenmedi. Hafta başında ani bir atak yapan fiyatlar bu düzeyde tutunamayınca, hafta sonuna kadar biraz geriledi ve önceki haftanın kapanış değerine indi. Böylece pazartesi günü 37000 lira sınınna çıkan Cumhuriyet altını cuma günü 3675036900 liradan işlem gördü. Cumhuriyet altınında önceki haftanın kapanış fiyatı Altuı dünya borsalannda 8 dolar birden düştü Altın fiyatlan dünyada önemli Cumhuriyet bir gcrileme kaydederken, Kapa37.000 lıçarşı'dayerinde saydı. altını Diinya borsalannda haftayı 36.900 3670036900 liraydı. Pazartesi günü 5600 lira sınırını zorlayan külçe altın da hafta sonunda 55655575 liradan alınıp satıldı. llgililer, Kapalıçarşı'nın dünyadaki gelişmelerden etkilenmemesini dolann karaborsa fiyatındaki yükselmeye bağlıyorlar. NELER OLDU? Dıracat nıartta da geriledi Mart ayı ihracatmın 616.9 milyon dolar, ithalatının ise 928.3 milyon dolar olarak gerçekleştiği açıklandı. DİE Başkanı Nihat Güner'in yaptığı açıklamaya göre ihracat, martta geçen yılın eş ayına göre yüzde 13.5 oranında geriledi. Bilindiği gibi şubat ayında da ihracatta yüzde 17.5 oranında gerileme olmuştu. Böylece yılın ilk üç ayındaki ihracat toplamı l milyar 780 milyon dolarda kaldı. Bu, geçen yılın ilk çeyreğindeki 1 milyar 854 milyon dolarlık ihracata göre yüzde 4 oranında bir azalmaya işaret ediyor. Ithalat ise martta yüzde 13 oranında arttı ve yüın ilk çeyreğinde 2 milyar 436 milyon dolara ulaştı. Geçen yılın eş döneminde 2 milyar 180 milyon dolarlık ithalat yapılmıştı. Bu verüere göre, ilk üç ayda dış ticaret açığı 655 milyon doları buldu. Geçen yılın eş dönemindeki rakam ise 325 milyon dolardı. Böylece dış ticaretteki açık, yılın ilk çeyreğinde yüzde 100 oranında yükseldi. DlE'nin açıklamasına göre, ocak mart döneminde dış ticaret gerçekleşmeleri şöyle oldu (milyon dolar): thracat İthalat Dış Ticaret Açığ, Ocak Şubat Mart TOPLAM 667.8 495.4 616.9 1780.1 822.2 685.3 928.3 2435.8 154.4 189.9 311.4 655.7 Türkiye'de gelir bölüşümündeki bozulmanın durdurulması konusunda bir görüş birliği oluşturmak şaritır. Gelir bölüşümünü düzeltmeden enflasyonu önlemek ve ekonomiyi dışa açık bir yapıya kavuşturmak da zordur. tırmak için kullanılabilir. Ben ucret ve maaşlıların bu artacak olan harcanabilir gelirden tasarruf potansiyelinin çok düşuk olmadığını düşunüyorum. Bazı teşviklerle bu tasarrufların konuta ya da başka alanlara yönlendirilmesi mümkün olabilir gibi geliyor bana... Gelir bölüşümünün düzeltilmesi açısından başka alınabilecek önlemler var mı? CELASUN Ben bir de sermayenin tabana yayılmasırun bu açıdan önemli olabileceğini düşunüyorum. Ben tarım üreticilerinin kooperatifkşerek tarım ürünlerinin ticaretine ve tarıma dayalı sanayi kuruluşlarına ortak edilmelerinin bu kesimin gelirlerini arttırma açısından önemli bir rol oynayabileceğini düşunüyorum. Benzer şekilde tarım dışı sektörlerde de emekçiler çalıştıkları işyerlerine ortak edilerek bu işletmelerin kârından bir pay almaları sağlanabilir ve bu da gelir bölüşümünü bir ölçüde düzeltebilir. 1 9 7 3 petrol krizinden sonra özellikle Türkiye gibi petrol ithalatını kısamayan ülkelerde çok ciddi ekonomik önlemlerin alınması, ihracatın veya ithal ikamesinin geliştirilmesi, iç tüketimin kısıtlanması ve büyüme hızının sınırlandırılması zorunlu hale geldi. Ekonomilerde esnekliğin önem kazandığı bu ortamda planlamanın işlevi tartışılır oldu. CELASUN Bu aslında çok stratejik bir soru ve Türkiye'nin 1973 sonrası performansmı kavramak için bu soruyu cevaplamak gerekli. 1970'lere girerken Türk ekonomisi ithal ikamesi sürecinin ilk ve kolay asamalarını büyük ölçude tamamlamıştı. Petrol krizi olmasaydı bu aşamadan sonra Türkiye'nin sanayileşmesini sermaye ve teknoloji yoğunluğu fazla, olgunlaşma süreleri oldukça uzun projelere ve sanayilere doğru yönlendirmesi gerekecekti. Oysa petrol krizinin gündeme gelmesiyle birlikte enerjinin ithal ikamesi de önem kazandı ve enerji ithalini ikame edecek yatırımlar da çok sermaye yoğun olduğundan Türkiye ithal ikamesinin bu ileri aşamasına geçemedi. Hatta 197377 döneminde Türkiye'de ithal ikamesi negatif olmuştur, planlarda, programlarda ithal ikamesi hedeflenmesine karşılık fiilen ithal ikamesi negatif olmuştur... Bu noktada Türkiye'nin seçenekleri nelerdi? CELASUN Petrol ithalatını kısa dönemde ikame etme olanaklan olmayan Türkiye gibi ülkelerin bu durumda seçenekleri aslında pek fazla değildi. Ülkede dış ticarete konu olabilecek ya da ithalatı ikame edecek malların üretiminin toplam üretim içindeki payının arttırılması gerekiyordu. Ayrıca enerji gibi altyapı yatırımları gereksinmesinin de çoğalması dış ticaret malları üretimine ayrılacak sermayeyi desınırlıyordu. Dolayısıyla sermayenin fiyatının arttırılması, ücretin yani emeğin fiyatının ise düşürulmesi birçok ülkede kaçınılmaz hale geldi. Burada ihracata mı ağırlık verelim yoksa ithal ikamesine mi ağırlık verelim tartışması birçok ülkede yapıldı ve Brezilya ile Yugoslavya gibi ülkeler ithal ikamesine ağırlık vermek yolunu seçtiler. Polonya ise ithal ikamesine ağırlık verip başanlı olamayan bir ülke örneğidir.. Beyaz eşyada "birleşik cephe" Beyaz eşyada yerli üreticiler ithal mallara karşı "birleşik cephe" oluşturdu. Hükümetin buzdolabı ithalatında fon kesintisini 150 dolardan 1 dolara, şofbende 20 dolardan 1 dolara ve elektrik süpürgesinde 40 dolardan 1 dolara düşürmesi kararının ardından yerü üreticiler ithal mallara servis boykotu koyduklannı açıkladılar. Arçelik, Profilo ve Simtel firmalan adına bir açıklama yapan Istanbul Sanayi Odası Elektrikli Cihazlar Meslek Komitesi Başkanı Eyüp Karadayı, adı geçen fırmaların bundan böyle yerli üretilmeyen ithal malı cihazlara kendi servislerinde hizmet vermemeye kararh olduklannı açıkladı. Aynı konuda bir açıklama yapan Profilo Holding Beyaz Eşya Koordinatörü Nesim Levi de söz konusu kararla bu malları Turkiye'de üreten fırmaların yabancı mallar karşısında haksız rekabete maruz kalacağını belirtti ve şunlan söyle Istanbul da 1ogleden sonra ^ Uruna tenunat ^"" * ""^ ucaga Dinın...ve aksam yemegine yetisin. ANKARA, (a.a.) Libya ile Türkiye arasında Turk muteahhitlerinin alacaklanndan doğan sorunları çözumlemek, karşılıklı ödemeleri bir "banker anlaşması"na bağlamak amacıyla Libya'ya giden ve resmi temaslarını 3 gün boyunca surduren Türk heyeti, transferler konusunda "teminat" alarak döndu. Turk heyeti, iki teminat aldı. Buna gore Türk müteahhitlerinin bekleyen transferleri, bir an evvel yapılacak, ikinci teminat ise, Turk müteahhitlerinin mukavelelerinde de yazılı olan ve istihkaklarının yuzde 60'ını transfer edebilmelerine imkân tanıyan hükmun işletilmesini öngöruyor. Nesim Levi Yerli üreticinin ucuz hiçbir kaynağı kalmadı di: "İthal buzdolapları Türkiye standartlanna ve şartlanna hiçbir şekilde uymamaktadır. Alınan karar tüketiciyi zor durumda bırakacağı gibi dış rekabette yerli üreticinin durumunu zorlaşüracakür. Üreticinin ucuz hiçbir kaynagı kalmamıştır. Karar en kısa sürede düzeltilmelidir." Şirket kurtarma 1986'ya ertelendi Başbakanlık Başdanışmanı Adnan Kahveci, "Şirket kurtarma operasyonunun 1986 yıiına ertelendiğini" söyledi. Kahveci, "Şirket kurtarma sözünü duyan bazı finnalann vergi borçlanıu ödemediklerinin belirlendigini, bu yüzden rehabilitasyondan vazgeçtiklerini" bildirdi. UBA muhabirinin sorularım yanıtlayan Adnan Kahveci, şirket kurtarma deyiminin birçoklannca yanlış anlaşıldığını, temelde "rehabilitasyonun" anlaşılması gerektiğini söyledi. Uygulamaya konulacağı söylenen "Türk fonnülüne" de değinen Kahveci, şöyle devam etti: "Şirketkrin rehabilitasyonu sırasında, devletin kasasından 5 kuruş bile çıkmayacak, kimse umutlanmasın... Herhangi bir fondan para aktanlması da düşünülmüyor. Herkes, her firma, kuruluş, kendi başının çaresine bakacak." 4. Plan 'ın çok sağlıklı olmayan varsayımları Türkiye'de her şeyi piyasaya bırakma anlayışının egemen olmasına yardımcı olmuştur. Bence 1980'de yürürlüğe konan program tutarlı bir hesap düzeni ve plan anlayışıyla birlikte getirilseydi kaynak transferlerinin daha adil olması ve kaynakların daha verimli kullanılması sağlanabilirdi. Şimdi yanılmıyorsam Türkiye'nin bu uyum sürecine geçmesi epey gecikti, 1980 yıiına gelinip bu zorunlu hale gelince de bu kez gecikmenin faturası sanki planlı ekonomiye çıkartılarak her şeyi piyasaya bırakma hevesleri uyandı gaiiba. Bu olguyu nasıl değerlendiriyorsunuz? CELASUN Sanırım bu olayda 1978'de hazırlanıp 1979'da yürürlüğe konan 4. Plan'ın çok sağlıklı olmayan varsayımlan önemli rol oynamıştır. Burada bir uzman olarak belirteyim ki Türkiye'de uyum sürecinin aslında 1980'de değil 197879 yıllannda basladığını ve bu yıllarda gerçekleştirilen dış borç erteleme ve konsolidasyon operasyonunun Türkiye için çok hayırlı oluduğunu düşunüyorum. Fakat bu çalışmalar yetmedi ve arzulanan tasarruf mobilizasyonu sağlanamadı. 1980 başında Türkiye para arzını çok hızlı arttıracak bir karau finansman açığıyla karşı karşıya geldi. Kısa sürede vergilerde önemli bir artış da sağlanamayacağmdan KlT fıyatlarına büyük zamlar yapıldı. Bu arada ikili fiyatları önlemek için özel sektörün ürettiği bazı mallarda da fiyat kontrolları kaldınldı. Belki bu nedenle piyasa mekanizması konuşmalan Türkiye'de ağırlık kazanmıştır. Bence 1980'de yurürlüğe konan program çeşitli kalkınma boyutlarıru da içeren bir hesap duzeni içinde, bir model içinde, bir planlama anlayışı içinde getirilebüseydi yüklerin, kaynak transferlerinin daha adil şekilde oluşması kaynaklann belki biraz daha verimli kullanımına imkân sağiaması mümkün olabilirdi. Reklamevi, 5. kunıluş yıldönümünü kuduyor Haber Merkezi Reklamevi Reklam Şirketi, yann Sheraton'da kuruluşunun 5. yıldönümünü kutlayacak. Kuruluş yıldonümü dolayısıyla saat 14.00'te Sheraton Şalon u ' n d a , " K u r u m ve Ürün Kimliği" konulu bir seminer duzenlendi. Seminerde, Design Board Başkan ve Genel Yönetmeni Julien Behaegel, "Kurumsal kimliğin Saptanması" konulu bir tebliğ sunacak. Konuyla ilgili diğer yabancı konuklann da tebliğler sunacağı seminerde bazı örnekler de verilecek. Seminerde ayrıca "Ambalaj: Satış İçin Tasarım" konusunda başka bir tebliğ daha sunulacak. Bundan beş yıl önce kurulan Reklamevi'nin Yönetim Kurulu başkanlığını Atila Aksoy yapıyor. Yann kuruluş yıldönümünü kutlayacak şirket, Sheraton Havuzbaşı'nda, ayrıca bir kokteyl verecek. "Ekonomi Basını" sempozyumu yapıldı Ekonomide DiyaJog Dergisi ve Garanti Bankası'nca ortaklaşa düzenlenen, " 1 . Uluslararası Ekonomi Basını Sempozyumu" sona erdi. Yılmaz Karakoyunlu, son birbuçuk yıldır, enfiasyonun yüksek düzeyde kalmasında basının da etkisi bulunduğunu ileri sürdü. Sempozyumun kapamşı dolayısıyla bir değerlendirme yapan EYA Yönetim Kurulu Başkanı Yılmaz Karakoyunlu, Türkiye'de ekonomi basınınm olaylara farklı bakış açısı getirmek istediğini, bunu yaparken zaman zaman hatalara düştüğünü söyledi. Karakoyunlu, ekonomi basımmn deneyleri tekrarlama aşamasında bulunduğunu da belirtti. Euromoney Dergisi'nden David Shirreff de, 1975'ten bu yana Türk gazetelerini okuduğunu ve ekonomik haberlerde doğruluğunda önemli adımlar atıldığını söyledi. (a.a.) Defterdarlar, KDV'den şikâyetçi değil Her Çarçamta, P«5embe, Cuno, Cumaıtesj ve Pazar gılnlen tstanbul'dan saal 15 10 da lolkan lngıliz Havayollan uc^ına binerseniz, Londrayj dırekı ub«ır ve oıada beklemeksizın ucak değıştirerek aynı gün saaı 2100de New Yoıka varabilirsiniz. Bu yolculufcunuzda, yeni "Club" mevtoimızln, Loodra New York arasında. dumnnırı en genis ucak kolruklanndan birı ile donatılmış olan Super a u b ' a dıyıuştuğune unık obcaksınız Hele ısınu acele ise, hergun Londıa'dan ba^tuııı kuıabileceftınız •Conconfc" ucaftımız SIZJ NewYotk'a saaı 17.50 de uhstuaraktır. BRITISHAIRVVAYS Dünyanın gözdc havdv'Oİu. Maliye Bakanı Ahmet Kurtcebe Alptemoçin'in vergi gelirlerinin arttınlması ve Katma Değer Vergisi'nin uygulamasının sonuçları ile ilgili olarak düzenlediği, "Defterdarlar" toplantısı iki gün sürdü. Toplantıda, Katma Değer Vergisi konusunda defterdarlann, KDV ile ilgili bir iki aksaklık dışında fazla bir şey söylemedikleri, bunun yanında daha çok, eleman, bina sıkıntısı çektikleri belirlendi. Bazı defterdarlann da, "makam otosu" istedikleri dikkati çekti. Maliye Bakanı Ahmet Kurtcebe Alptemoçin de dert ve dilekleri dinledikten sonra yaptığı kısa konuşmada, vergi gelirlerinin arttırılması için defterdarlardan "gayret" göstermesini istedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle