Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 STOCKHOLM'DEN (Baştarafı 1. Sayfada) da davuldüdük göbek atan, gökkuşağı giysili, kahkaha maskeli Avrupaklara, 'ne güzel şenlendiriyorlar nıhlannı, aferin be," diye bakmaz. Olsa olsa, •Brezilyalılara, Karayiplilere özeniyorlar. Hayırhsı,' denir. Gillüp geçilir. Ama öyle olmuyor. Gönüller arzu edip, "canlar bir olunca', 5 Kopenhag gibi bir kuzey Avruj pa şehri, geleneksel 'mayıs karnavalı'nda 600 bin kişiyi zorlanmadan bir araya getirebiliyor. 1982'de küçük bir derneğin girişiminden doğan Kopenhag karnavalı, tarihinin tazeliğine karşın "Avrnpa'nın en görkemli karnavalı' sayılmakta; yanm milyonu aşkın Kopenhaglı, kış boyunca hazırladıkları en albenili giysileriyle her yıl mayıs ayının sonlannda bir hafta sonunu, yanı iki gün iki geceyi 'dansa doyarak' geçirirken, tonlarca birayı da Danimarka geleneklerine uygun olarak tüketiyor. Bugiin 1985 mayıs karnavalının ikinci günü. Avrupa'nın diğer karnaval kentleri arasında, Venedik, Viareggio, Bonn, Luzern bulunuyor. Bu kentlerin sayısı gün geçtikçe artmakta. Zincirin yeni halkası, 'güney komşustT Kopenhag'ı izleyen ve dün ilk karnavalını yaşayan Stockholm oldu. Kent yaşamtnın durgunluğundan, cansızlığından yakınan çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu birçok Stockholmlu, uzunca bir süredir, Kopenhag deneyinin verdiği cesaretle, 'biiyük bir ilkyaz şenliğinin şart oldugunu ° söylemekteydi. Gerçi Stockholmlular, Kopenhag'dakiler kadar 'beynelmiler ve 'delidolu' değildiler, ama onlar da kendi çaplarında, 'kannca kararınca' eğlenceyi bunca yıl doğrusu hak etmişlerdi. Hazırlıklan başlatan 'zımba ça ça' adlı bir Latin dans grubu oldu. Küba karnavalından 'esintiler' getirmek üzere bir müzik ve dans grubu çağrıldı. Karnavalı 'ithalat'la besleme gereksinimi, Stockholm'de yeterli sayıda 'tecrübeli' ve 'bilgili' sanaıçının ya da sanat elçisinin olmayışından doğmuştu. 'İthat malı' Küba gmbunun yanına, bir bölümünü Brezilyalı, Kolombiyalı ve Uruguayh mültecilerin oluşturduğu 37 'yerli' dans ve müzik gnıbu eklendi. Böylece binlerce Stockholmlu ilk kez Latin danslarıyla tanışırken, Stockholm de 'karnavallı şehirler' kervanına katılmış oldu. Şenlik yapmak için gerekli potansiyelin olmadığını, 'aryan' ve 'kartezyen' kuzeylilere Latin ritmlerinin bile 'para etmeyecegiru" öne sürenler, dünkü kutlama sonunda yarulnuş olduklannı gördüler. Potansiyelin varlığı, Stockholm'un 'hammarby' futbol takımının 4 yıllık sambabandolu amigolanndan, aynca son iki yılda meyvesini veren "terle ve kendine dön' felsefesinin çığ gibi arian 'tapınak'lanndan (Workout'lar, vücut geliştirme salonları, dans stüdyoları) belliydi. 80'li yılların 'dünya göruşü vücut güzelligi ile doğnı orantılıdır," sloganını benımseyen birçok Stockholmlu, dansı, hareketi içeren karnavalı kabullenmede, görülen o ki, hiç güçlük çekmeyecek. HABERLERİN DEVAMI DÜSSELDORFTAN (Baştarafı 1. Sayfada) mağazalannda yoğun alış veriş. arada kalabahğı yararak çıkış kapısına doğru bir koşuşturma... Insanlar bir yıllık çalışma döneminin son "stress"ini yaşıyoriar. Uçağın havalanmasıyla birlikte herkes rahatlayacak. 12 hafta için de olsa yorucu günluk yaşam geride kalacak, güneşli mavi kıyılarda ilikleri ısınacak, bedenleri. kafalan dinlenecek. Kendilerini buradaki hızlı çalışma lemposunun izin vermediği eğlencelere ya da tembelliğe kaptıracaklar. Almanya'da izin mevsimi başladı. Şimdilik okulda çocuğu olmayan ailelerin akınını yaşıyoruz. l2haftaya kadar 17 milyonluk Kuzey Ren NV'estfalya eyaletinde yaz latiii başlayacak. Havaalanlan ve otobanlar daha bir dolacak, turist akını, adeta kavimler göçü gibi. öteki eyaletlerin ve komşu ülkelerin okul tatilleriyle birlikte birkaç koldan beslenecek. Sonra ilk hedef Akdeniz'dir ileri. Algarve, Mallorca, Ibıza, Montenegro, Korsika, Elva Amalfi ve daha neıeler... Akdeniz'deki hedeflerden biri biz. Avrupa'nın en gezgin ulusıı da Almanlar. Paralan var ama güneş ve deniz özlemini giderebilecek kıyıları yok, iklimleri de pek elverişsiz. Yazın bile an arda birkaç gün güneş çıksa. neredeyse tarih düşecekler. Onun için 60 milyonluk F. Almanya nüfusunun yaklaşık 30 milyonu yıllık iznini başka ülkelerde, çoğunlukla da Akdeniz ülkelerinde geçiriyor. Bu 30 milyondan Türkiye'ye düşen pay henüz çok az. Geçen yıl ilk sıçrama belirtileri kaydedilmiş. Türkiye'ye gelen Alman turist sayısı ^o 38 artarak 250 bine yaklaşmış. Ancak bu sayıya günübirlik gelen turistler dahil. Starnberg'deki turizm araştırma enstitüsüne göre en az beş gün Türkiye'de kalan Alman turist sayısı yüz binin altında olmuş. Enstitü istatistiklerinde Türkiye hâlâ ayrı kayıt gerektirmeyen "öteki turizm ulkeleri" altında yer alıyor. Buna rağmen Türkiye'nin bir taıil ülkesi olarak yıldızının parlamaya başladığı kesin. Türkiye ile ilgili turistik yayınlar bu yıl birdenbire artıı. Bir iki yıl öncesine kadar Istanbul'dan başka yer adına dili dönmeyen Almanlar artık birçok kentimizin adını rahatça, doğru vurguyla söylüyor, özelliklerini de çoğumuzdan iyi biliyor. Yayınlara paralel olarak Türkiye'yi programına alan turizm şirketleri de çoğaldı. Alman turizm piyasasının devi TUİ (payı ^o 40 kadar) Çamyuva'da mayıs başında açtığı 'RobinsonCİub' tatil kövünün tüm sezon için dolduğunu bildiriyor. Piyasanın yaklaşık dörtte birini elinde tutan "NurTouristic" Side yakımna kuracağı "Clup Aldiana"nın gelecek yıla yetişeceğini ilan ediyor. Yıllardır Kuzey Ren Westfalya'dan Türkiye'ye turist taşımak için çırpınan Türk yönetimli turizm şirketi 'Sonnenreisen' çalışmalannın bu yıl yavaş yavaş meyve vermeye başladığını belirtiyor. 1986'da öteki eyaletlerden de sefer yapmaya hazırlanıyor. Şirketlerden biri Türkiye için yaptğı reklamda 'sıradan bir turist değilseniz. sıradan olmayan bir iilkeye gidin' diyor. Sıradan biri olmak kim ister. Turizm araştırma enstitüsünün uzmanlanna bakılırsa ilgi artıyor. Bu yıl Türkiye turizmi için önemli bir yıl olabilir. Altyapı eksikliklerine karşın büyük aksaklıklar çıkmaz, çoğunluk hoşnut kalırsa, Türkiye'de tatil "macera meraklılarına özgü' imajından artık çıkacak, her yıl Orta Avrupa'dan güneye akan milyonların bir kısmını çekebilecek. Enstitü geçen ocak ayında yaptığı ankette 'önümüzdeki yıllarda mullaka tatil geçirmek islediğiniz ülke hangisi' sorusuna 14 yaşın üstünde yanm milyon Almanın 'Türkiye' diye yanıt verdiğini vurguluyor. 26 MA YIS 1985 ATtVA'DAN (Baştarafı 1. Sayfada) Yanımdaki bayan Marianna Kuçi ile koyu bir sohbete dalmışız. Marianna, Yunanistan hükümet sözcüsü Dimitris Marudasın kızkardeşi, Papandreu'nun seçim konvoyunun değişmez yetkililerinden. Karşı kıyı, yani bizim Anadolu, onların Mikras Asias dedikleri Küçük Asya üzerine konuşuyoruz. Marianna Kuçi, Küçük Asyadan özlemle söz ediyor. Türklere Küçük Asya'ya "sonradan gelenler" gibisinden bakıyor. "Ama" diyorum, "biz Küçük Asya'ya geleli 1000 yıl oldu. Artık ev sahibiyiz. 1000 yıl sonra 'sonradan gelmiş' gibi bakılır mı hiç? Bayan Kuçi üstelemiyor, "biliyorum" diyor, "Küçük Asya'da gözümUz yok. Fakat psikolojimizi anlamaya çalışın. Orası Helen uygarlığının ve kültürünün beşiğidir." İnsanlar birbirlerine karşı barışçı duygular taşıyorlarsa, bu duyguyu anlamak ve sempatiyle karşılamamak elden gelmiyor. Peki, biz, niye yüzlerce yıllık tarihimize kazınmış, atalarımızın yaşadığı, izler bıraktığı, şu anda Türkiye'de yaşarken köklerimizin bulunduğunu hissetmemiz gereken topraklara manevi bağlarla bağlanmayalım? O topraklarda başka bir ulusla ulusal devletin vatandaşları olarak yaşayan soydaşlarımıza ilgi duymayahm? Batı Trakya'yı ve 1922'de Türk nüfusu boşaltılan Midilli'yi arkamızda bıraktık. Türk varlığının derin izler kazıdığı Yunanistan1 ın bir başka köşesine giderayak, Yanya yollarına düşmeden hemen önce Helen devletinin başkentinde tarih ve soyaçekimin başdöndürücülüğünü yaşıyoruz. Şimdi sadece Batı Trakya1 da ve onu Bulgaristan'dan ayıran Radopların ötesinde isimleri değiştirilse de, bizim insanlarımızla yine varız. Batı Trakya'da ova köylerinde Türkler arasında mal alımsatımına engeller çıkartılıyor. Tarımla uğraşan Türkler için traktör ehliyeti alabilmek başlı başına sorun. Amaç: Göçe zorlamak. Camilerin onarımı köstekleniyor. Daha önemlisi, özellikle İskeçe'nin dağ köylerinde Türkçe eğitim fiilen ortadan kaldırılıyor. Ve en önemlisi resmi politika, 120 bin kişiden "Yunan Müslümanlan" olarak söz ediyor; dağlarda yaşayanlara "siz, Türk değil Pomaksınız" telkinini yaparak Hıristiyanlaştırmaya çalışıyor. Amaç: Kimligi kaybettirmek ve eritmek. Bu insanların tümü, ne imkânları varsa onları kullanarak, ayakta kalmaya çalışıyorlar. Onların kimlik mücadelesi, Türkiye'nin de kişilik ve kimlik sorunudur.Türkiye'de yaşayan insanlar, kendileri ile aynı dili konuştuğu, aynı soya bağlı olduğu, aynı dini inancı taşıdığı için sınırların ötesindeki insanlar baskılara uğruyorsa, kendilerini kişilik ve kimliklerine dokunulmamış sayabilirler mi? Bu yönde sınır ötesi her baskı, Türkiye insanına da hakaret olmaz mı? Türk olmanın, Türkçenin onurunu korumak Diderot'yu, Marquez'i, Dürrenmatt'ı Türkçeye çevirmek kadar insanlık ailesiyle bütünleşmek değil midir? Kıbns Rum Kültür Bakanı Andreas Hristasides Yunan Kültür Bakanı Melina Mercouri'nin davetlisi olarak ve "Kıbns: Tahrip Edilen 9 Bin Yıllık Kültür Mirası" sergisinin açılışına katılmak için Atina'da bulunuyor. Ve biz, aynı Atina'da Helen ulusunun kimliğine sahip çıkma kararlılığını bu konuda ortak davranma yeteneğine saygı duyarak Küçük Asya'ya onu bağlayan psikolojiyi meşru sayarak; Batı Trakya ve Midilli'yi arkamızda bırakıp, Türk yoksa da Türk izi kazınmış, Tepedenli Ali Paşa ile türkülerimizi, ağıtlarımıza geçmiş, yani kültürümüze kaynamış hiç görmediğimiz Yanya'ya doğru özlemle yola çıkıyoruz. LONDRA'DAN (Raştarafı 1. Sayfada) bunlar Türkiye'yi ilgilendiren konular. Başbakandan, çelik konstrüksiyonda çalışan ve ihaleyi alamadıkları için işsiz kaldıkları söylenen 900 işçinin bulunduğu fabrika kentinin milletvekiline kadar, resmi ve özel sektör yetkilileri bir sızlanmaya başladılar ki sormayın... Şimdi milletvekilleri gazetelere makale yazıyor, "Financial Times" gelişmeleri manşetten duyuruyor. İngilizlerin bütün dileği "Aman ne olur, şu köprii yapımının hiç olmazsa bir parçasını bize verin." Açıkçası bu sızlanma, yalvarma derecesine ulaştı. Öyle ki, kafamı dinleyebilmek için, yetkim olsa, "Peki peki... Al, bütün köprii yapımını sana verdim... thale sonuçlannı iptal ettim... Hepsini sen yapacaksın... Hatta üçüncü ve dördiincü köprülerin yapımını da şimdiden sana verdim. Yeter ki sızlanma... Sus... Ne olur sus" diyeceğim. Gelelim Ağca olayına. Dünya çapında meşhur teröristimiz televizyonda, temsili olarak, kumral, açık renk gözlü ve "cockney" şivesiyle konuşan bir Ingiliz aktör tarafından canlandırıhyor. Martella'nın hazırladığı sorgu dosyası senaryo haline getirilmiş, akşamları televizyonda "Ağca tiyatrosu" izliyoruz. Çoğu bildiğimiz, daha önce yayımlanmış bilgilerden oluşuyor program, ama İngilizler için ilginç tabii. Ağca programlannın ana fikri şu: "Bu işi Bulgarlar tezgâhladı" Türk gazeteleri >abancı başında, Türkiye'nin "t"si geçse hemen birinci sayfadan patlatır haberi. Daha doğrusu haberin haberini yayımlar. Bir iktibas hastalığı sarmış etrafı. Neden mi? Kimilerine göre, Türkiye'de yayımlanamayan haberleri dış basına atfen yayımlamak olası. Bu sav doğru değil ama... Çünkü, bizim gazeteler, buralarda Türkiye ile ilgili olarak çıkan her haberi yayımlamıyorlar ki... Ayrıca bu hastalığın geçmişi 5 yıldan fazla. Bence diğer alanlarda olduğu gibi, habercilikte de dışa bağımlıyız. Yurtdışındaki muhabir arkadaşlarımızın haberlerinin büyük bir çoğunluğu " L e Monde", " T i m e s " , "VVashington P o s t " ya da "Frankfurter Allgemeine"den alınmış çeviri yazılarsa, iki nedeni olabilir: Babıali'deki yöneticilerin isteği ve / ya da arkadaşlarımızın özgün haber yaratma konusundaki üşengeçlikleri... Yayımlanmış haberi çevirmek, özgün haber üretmekten çok daha kolaydır, aynca sayfaya girme olasıhğı da daha yüksektir. Anlaşılan bazı gazete yöneticileri, kendi muhabirlerinden çok "Batı'nın ünlü gazetelerine" güveniyor. Yabancı basını, ek bilgi edinmek, "onlar ne diyor", "onlar soruna nasıl yaklaşmış" gözüyle okumadıkça, yabancı gazetelerde yayımlanan yazılar temel haber kaynağımız olmaya devam edecek. Oysa ki Türkiye gözlüğü gerekli değil mi Türk gazetecisine? Yurtdışına çevirmenlik yapsın diye mi atanıyor muhabirler? Bizde bağımsız ve özgün habercilik pek gelişmediği için, hem okura ikinci elden haber ulaştırılıyor hem de uluslararası çapta gazeteci yetişmiyor. NEW YORKTAN (Baştarafı 1. Sayfada) bir daha gazete sayfalanndan aynlmamıştı... Köşeli çenesi, karga burnu, başından hiç çıkarmadığı kenarları eğik şapkasıyla aynı dedektif Türkiye'de "Gaddar Davut" adı altında tanınmıştı... Chester Gould, 8 yıldır "Gaddar Davut"u çizmeyi bırakmış, ama 54 yıl önce ilk kez sayfalannda yer veren New York'un ünlü "Daily News" gazetesi hâlâ Gaddar Davut'un serüvenlerini yayımlıyor... Elbette Gould'un fırçası tarafından terk edilen Gaddar Davut'un eski güncel canlıhğı yok... Bundan sonra artık hiç olmayacak... Gaddar Davut'un özelliği, Amerikan çizgi romanında güldürü öğesine yer vermeyen ilk tipi olması... Davut, gangsterlerle zaınan zaman sadizmin sınırlarını zorlayıcı biçimde dövüşen, görünüşte hiç mizah yanı olmayan bir dedektif olarak başta yadırganmış... Yoğun bir şiddetin çizgilere dökülmesi, sabah gazetesini açtığında resimli romanlar köşesinde kendisini güldürecek bir şey arayan bir bolüm okuyucunun oldukça tepkisini çekmiş... Gazetelere epey protesto mektubu yağmış... O zamanlar Gaddar Davut, yaratıcısının ağzından kendisini şöyle savunmuş: "Şiddet ve kan dökülmesi gerçek yaşamda var... Ben yalnızca bunu çizgilerde tekrerlıyorum..." Gaddar Davut, büyük üne İkinci Dünya Savaşı sonrası ulaşmış... O kadar ki o yıllarda yapılan bir kamuoyu araştırmasında gençler arasında en çok tanınan Amerikalı olarak ikinci sırayı Gaddar Davut almış... Birinci Bing Crosby. üçüncü başkan Truman olmuş... 1950'lerin sonlarına doğru Gaddar Davut dunyada yaklaşık bin gazetede basılır ve günde 65 milyon kişi tarafından okunur hale gelmiş... O yılların bir başka ünlü çizgi romanı "Hoş Memo" bile Gaddar Davut'a serüvenlerinde yer vererek bir tür rakibe saygı jestinde bulunmuş... Geçenlerde Sekizinci Cadde'de devriye gezen bir polis memuru üstü bol yazılı tişört giymiş bir kadına rastlamış... Kadının tişörtünün bir yüzünde şöyle yazılıymış: "Eger birini seviyorsan, gitmesine izin ver. Eger geri dönmezse ara. yakala ve öldür onu..." Tişörtün öteki yüzünde ne yazılı olduğu sorulduğunda polis esprili bir itirafta bulunuyor: "Valla, öleki yüzüne bakmaya cesaret edemedim artık." Gaddar Davut olsa herhalde bakardı... Sonra belki kadınt tutuklardı. Karşı koyarsa vurabilirdi de... Bazı toplum kesitlerinin anılarında ve gönüllerinde Gaddar Davut özlemi kuşkusuz sürüyor, ama Gaddar Davut'un resimli roman karelerinden gerçek yaşama bıraktığı miras başka... Davut, dünyadaki ilk kapalı devre televizyonun, kol saati şeklinde telsiz radyonun sahibi olmanın övüncünü taşıyor. 1946 yılında Gaddar Davut'un ilk kez insanlığa tanıttığı telsiz radyolar, kapalı devre televizyonlar bugun farklı biçimlerde de olsa günlük yaşamda kullanılmakta... Çünkü New Yorkluların hâlâ okuduğu Gaddar Davut gibi resimli de olsa hiçbir yaşamöyküsünden şiddet, uygarlığa dönük bir miras olarak kalmıyor... MADRtD'DEN (Baştarafı 1. Sayfada) cephesi ile ilgi çeken ve eskiden boğa güreşçilerinin güreşten önce kaldıkları bir otel olarak tanınan "Holel Victoria"nın bulunduğu meydan Santa Ana. Işte turistik Madrid'in bu iki yöresini birleştiren " H u e r t a s " sokağı şimdilerde, yeni açılan kahveleri, publan, galerileri ve gencleri çeken canlıhğı ile tanınıyor. Bir de asırlar önce ünlü yazar Cervantes'i barındırmış olmakla. Şimdi punk saçh gençlerin d o laştığı bu sokakta, Cervantes'in meteliksiz, iki büklüm, yaşlı ve hasta olarak yaşamının son yıllannı geçirdiği söyleniyor. Yaşarnı boyunca şan ve şöhretten nasibini alamamış bir yazar olan Cervantes, bir anlamda ünlü kahramaru "Don Kişot'un" trajedisini yaşıyor kendinde. ldeallere inanan ve bu uğurda taa Ispanya'lardan yola çıkıp Hıristiyanlığın bize karşı kazandığı ve Batıda hâlâ unutulmayan "biiyük zafer" tnebahtı'da bir kolunu kaybeden Cervantes, bu savaş dönüşünde bir de Cezayir'de 5 yıl esir düşüyor. Fakat gene de zafer düşleri ve idealleri ile 1572'de Madrid'e dönen Cervantes'e o sıralar da yeni Ispanya'nın başkenti haline gelmiş bu kentte dilenciler, hayat kadınları ve körlere rehberlik eden işsizlere dek hep marjinalleşmis insanlarla kader birliği yapmak düşüyor. "Don Kişot" gibi ideallerin evreninde yaşayan Cervantes'e gerçeklerin evrenine inmek çok güç geliyor. Saray ressamlannın lüks içinde yaşadığı, her aristokratın arkasında 200 hizmetkâıla dolaştığı, doruğunu yaşayan bir imparatorluğun tüm yönetimini barındıran bir Madrid'te Cervantes'e, dünya edebiyat tarihine geçecek "Don Kişof'u yazarken, hayat kadını olan iki kız kardeşinin geliriyle geçinmek kalıyor. Şimdi punk gençliğiyle dolan " H u e r t a s " sokağının taşları, bunları anlatıyor oradan geçenlere. İdealleri ve düşleri uğruna bize bir kolunu feda eden bu tspanyol yazarı bugün hâlâ öylesine canlı ki, sanki "Huertas" ın loş bir köşesinden çıkıverecekmiş gibi geliyor. genç tutuklandı. Gerekçenin, bakkal ve eczanelerde hırsızlık oldugu ifade edüdi. Samklann kimligi açıklanmadı." "Volvendael parkı yakınlannda, avukat Jean Paul Dumont'un Honda marka arabası çalındı. Otomobilin içinde çok önemli adli ve siyasi belgeler bulunmaktaydı. Bay avukat, hırsız ya da hırsızların en azından dosyaları iade etmesi için çagrıda bulundu." "bceiles 3 postanesinden dün emekli maaşını alan 81 yaşındaki bay an A. Vanderkelen iki genç adamın saldınsına uğradı. Failler yaşlı bayanın çantasınj alarak kaçtılar. Olayın elkisinden dolayı semt hastanesine kaldırılan bayan A. Vanderkelen, saldırganlann Kuzey Afrikalı tipinde oldugunu söyledi. Çantadaki emekli maaşı 17.870 frank tutanndaydı." "Şehir merkezindeki İnce İmbik kahvesinden dün gece geç saatlerde sarboş olarak çıkan Bay Z... yoldan geçmekte olan Bayan Evelyne K...'ye elle sarkıntılık yaptığı gerekçesiyle tutuklandı. Bayan K.. davacı oldugunu polise bildirdi.' "Dataa önce hiçbir sabıka kaydı olmadığı bildirilen ve adı açıklanmayan bir şabıs, dün sabah erken saatlerde "Beaulieu" metro istasyonunda Bayan Paulette L...'nin çantasını kapmak isterken, devriye gezen polis memunı Jaan Boscbten Urafından suçüstü yakalandı." Büyük şehirlerin küçük vakai adiyeleri önemlidir. Ateş düştüğü yeri yakar ve ateş hep acı verir. "Şehir Işıklan"nda Chaplin, uğruna göz yaşı dökmeye değen bir aşk hikâyesinden başka büyük şehri de anlatır. Chaplin mahir bir sihirbazdır. Vakai adiyeleri sihirbazlar, küçük puntolu şehir haberlerinden büyük başyapıtlara dönüştüriirler. Çağdaş sihirbazlar daha çok sehirlerden çıkarlar. AMSTERDAM^DAN (Baştarafı 1. Sayfada) sıl, şu anda güneşte mi gölgede misiniz bilmiyorum. Ama Amsterdam'da yaşıyor olsanız, hava da açıksa, bakın ne yapabilirsiniz. Önce gölgeden hemen kaçıp ışıkla kucaklaşırsımz. Güneşe öyle hasret kalmışsınızdır ki, bir yerde timsah gibi durup sıcaklığını derinizde hissetmek bile mutluluk verebilir. Hollanda kıyılarının her santimi size açıktır. Deniz kenarlarının işini bitirmek kimsenin aklına gelmemiştir burada. Denize gitmeye üşenirseniz Leidseplein'de bir açık hava kahvesinde oturur, cambazlara, pantomimcilere bakarak eğlenirsiniz. Uzak ülkelerin gezgin âşıkları, getirdikleri ezgilerle hoşça vakit geçirtirler size. Gözlerinizi kapatıp uzak diyarları düşlemek çok kolaydır burada. Yüzyılların biçimlendirdiği mimariye baka baka, her köşebaşında karşınıza çıkan değişik tablolara şaşarak kanallar boyunca dolaştıktan sonra, canınız yeşillikler içinde bir göl başında uzanmak isteyebilir. Asırlık ağaçlar ve göllerle dolu geniş Vondelpark kentin hemen içindedir. Çocuğunuz varsa parkın öbür ucundaki sığ havuza götürebilirsiniz. Yüzlerce çocuk, ırk, ulus, dil aynmı nedir bilmeden birbirleriyle çok guzel anlaşırlar. Birbirlerinin rengine bu kadar erken aşina oldukları için çoğu, bu gibi ayrımların olumsuz etkisinin dışında büyüyecektir. Bunu düşünmek gelecek için umut ve iyimserlik verir insana. Havuz kenannda, torunlarına bakıp aynı parkta geçen kendi çocukluklarını düşünen yaşlı Hollandalılar da vardır. Gelişmenin bedelinin ne oldugunu, ne getirip ne götürdüğünü yaşamlarında gördükleri için, doğadan kalan güzelliklerin üzerine titrerler. Doğal güzellikleri kendilerine kaldığı gibi, kirletmeden torunlarına devretme sorumluluğunun bilincine, geç de olsa varmışlardır. Çünkü Hollanda'da kimyasal artıklardan, asitli yağmurlardan kuruyan ağaçların olduğu bölgeler, içinde bahkların öldüğü gölcükler, yok olmaya yüz tutan kır çiçekleri de var. Kirlettikleri doğayı yeniden kazanmak için çırpınan Batılılara bakarken, siz de çocukluğunuzun, şimdi yerlerinde çirkin yapılar duran yeşilliklerini düşünür, bir burukluk duyarsınız. Güneşli bir günde Voldelpark'ta aklınıza birdenbire Sevda Tepesi, Gökova Körfezi, Marmara, Boğaziçi ve Haliç gelir de, doğacak çocuklara vereceğimiz hesabın derdine düşerseniz, sıkıntınızı güneş de dağııamaz. BRUKSEL'DEN (Baştarafı 1. Sayfada) le yanarak sancıdan kıvranamayaıüann, büyük şehirlerin büyük ve de küçük acüan karşısında tarafsız bir seyirci olarak kalacaklan söylenebilir. Büyük acılar, ya gazetelerin birinci sayfalannda yer alır, ya da iç sayfalarda manşet olurlar. En azından iki sütun girerler. Küçük acılar ise küçük haber olarak kalırlar. Belçika gazetelerinde yalnız bu tür acılardan söz eden bir bölüm vardır. Küçük puntolarla dizilirler. Ateş düştüğü yeri yaktığı için, bu yaraların melhemi de ucuzdur. Kocakarı ilaçlan gdbi el altından satılır, fazla reklâm edilmezler. Her ne kadar adli olgulan içerirse de, bu vakalar için gazetelerin ayn bölümü olduğundan ve küçük acılan yansıtan haberler şehrin nefes alışverişini duyururduğundan bunlara " Ş e b i r haberleri" demek daha uygundur. Ama bence en uygunu, sıradan olaylar anlamına gelen vakai adiye deyimini kullanmaktır. Işte cuma günün " L e Soir"ı. tşte perşembe gününün Brüksel vakai adiyesi. "Anderlecht beiediye suurlan içinde ikâmet eden 78 yaşındaki Rene C... Dün saat 15.30 sıralannda, bisikletle De May caddesine giderken, Willemyns Bulvarı kavşagında Renault marka bir otomobille çarpıştı. Bay C... aldıgı yaralardan kurtalanuyarak belediye bastanesinde vefat etti." "New Vanden Borre firmasında şoförlük yapan Bay Cupels'in kamyoDu dün sabab çalındı. Kamyon akşama doğnı tstasyon caddesinde bulundu. Ancak, polis araçta bulunan televizyon ve videoların kayıp oldugunu bildirdi. Çalınan mallann bir milyon frank değerinde olduğu sanıhyor." "Molenbeek semtinde, yaşktn 12 ile 15 arasında degişen altı BILDÎRÎLERİ • Büyüme • Dış borçlanma • Kamu finansmanı • İstihdam ve gelir dağılımı • Ihracatın performansı ve ekonomiye maliyeti • İthalatın liberasyonu Akbank Taksim Şb. 4700 No.lu hesaba 950 TL. vatınlarak isteme adresi: Reklamcılar Derneği'nin ulusal ve uluslararası düzeyde mesleki faaliyetlerinde sorumluluk taşıyacak olgunlukta "Genel Sekreter" aranıyor. Bu aktif görevin emanet edilecegi kişi, muhtemelen, özel sektörde veya devlet sektöründe üst düzeyde yöneticilik yapmış biri: İ.C. İKTİSAT FAKÜLTESİ MEZUNLAR1 CEMİYETI GENEL MERKEZİ Cumhuriyet Cad. Ceylan Apt. No: 27/6 Tel: 150 50 34 150 16 42 Başanlı bir meslek hayatı yaşamış ama "yaşlanmamış' belki emekliye aynlmış ama "emekli" olmamış, çalışmayı sevdiği kadar "çalıştırmayı" bilen, özellikle İngilizceyi her tür haberleşmede çok çok iyi kullanabilen... ITBA . İstanbul Törklngiliz Kültür Derneği İNGİLİZCE YAZ KURSLARI Bılgisayar numarası olanların ve kurslarla ilgılenenlerın kayıt bürosuna başvurmaları rica olunur. Devreler Kayıt bürosu 27 Mayıs 25 Haziran çalışma saatleri: 10 Haziran 1 Temmuz Hafta içi 11:0020:00 24 Haziran 24 Temmuz Cumartesi 9:0013:00 Adres : Süleyman Nazıf SokakiO. Nişantaşı. İstanbul Telefon: 148 34 12 147 68 48 Yönetim Kurulu'na sunulmadan önce yapılacak elemeyi geçeceğinden enıin olan adaylann, auıntılı mektuplannı en geç İŞ Haziran 1985 e kadar P.K. 58 Teş\ikiye İstanbul adresine '"Genel Sekreter" rumuzuyla göndermelerini rica ederiz. REKLAMCILAR DERNEĞİ E.Ü. BILGİSAYAR ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ DÖNER SERMAYE İŞLETMESİ MÜDÜRLÜĞÜNDEN Merkezimizde kullanılmak üzere aşağıda belirtilen bılgisayar formlan açık eksiltme usulü ile satın alınacaktır. İhale 7.6.1985 tarihinde, saat 14.00'te merkezimizde yapılacaktır. Şartname ve ekleri merkezimizden ücretsiz temin edilebilir. Işin muhammen bedeli 24.258.000. TL.'sı, geçici teminatı 727.740. TL.'sıdır. İsteklilerin şannamede belirtilen belgelerle birlikte belirlenen gün, saatte hazır bulunmaları duyurulur. CtNSİ Elektrik Tahsilat Bordrosu Sayaç Okuma Formu St. Fatura Formu Föy (yeşil) Föy (mavi) Düz Form (baskısız) Düz Form (baskısız) Sigorta Bordrosu Su Faturası Öğrenci Kimlik Kartı Öğrenci Askerlik Durum Belgesi NİTELİKLERt 2 Nüs. 3 8 x 1 1 " 60gr/m 2 1 Nüs. 3 8 x 1 1 " 6 0 g r / m : 1 Nüs. 3 8 x 1 2 " 75 gr/m : 1 Nüs. 2 6 x 1 2 " 9 0 g r / m ! 1 Nüs. 2 6 x 1 2 " 9Ogr/m 2 1 Nüs. 3 8 x 1 1 " 60 gr/m J 1 Nüs. 2 8 x 1 1 " 60gr/m J 2 Nüs. 3 2 x 8 " 60 gr/m : 1 Nüs. 3 8 x 1 2 " 75 gr/ın : 1 Nüs. 2 8 x 8 " 120gr/m ; 1 Nüs. 3 8 x 8 " 75 gr/m 2 Basın: 17437 11263 MİKTAR1 500.000 Tk. 400.000 Sf. 2.000.000. Sf. 100.000 Sf. 100.000 Sf. 200.000 Sf. 300.000 Sf. 10.000 Tk. 10.000 Sf. 3.500 Sf. 10.000 Sf. m 50 TON TOZ GRAİT SATIN ALINACAKTIR Şartnamesi, bedelsiz olarak aşağıdaki adreslerden alınabilir. 1 KARABÜK'te: Demir ve Çelik Fabrikaları Müessesesi Tedarik ve lkmal Müdürlüğümüz. 2 ANKARA'da: Dışkapı, Çankırı Caddesi No: 57'deki Genel Müdürlüğümüz. lSTEKLİ'lerin şartnamemiz esaslarına göre hazırlayacakları kapalı teklif mektuplannı, geçici teminatlarıyla bırlikte en geç 5 Haziran 1985 Çarşamba günü saat: 14.00'e kadar Karabük'te Müessesemiz Haberleşme ve Arşiv Müdürlüğü'nde bulundurmaları ilan olunur. Basın: 17571 T.C. LÜLEBURGAZ ASLİYE HUKUK MAHKEMESI İLAN Esas No: 1982/138 Karar No: 1984/891 Davacı Üzbey Buluk tarafından, davalılar Malive Hazinesı, Ayşe Baran Hasan Çaıan, İsmail Çaıan ve Tapu Sicil Müdürlüğü aleyhine avli|ı tapuda, so>adı lashihi davası 9.11.1985 tarihinde karara bağlanmış ijbu karar lenıyız edilmii olmakla Yargnay 14. Hukuk Dairesi'nin 12.4.1985 tarih, 1985/460.1084 sayılı ilamı ile ONANMAS1NA karar verilmiş olup; İşbu Yargnay ilamı adresi meçhul olan davalı İsmail Çatan'a ılanen yapılmasına karar verilmiş olmakla; İsmail Çatan'ın leblığ tanhiııden itibaren 15 gün içinde tashihi karar ralebinde bulunması, aksi halde hükmün kesinleşeceği hususu ilan olunur. 29.4.1985 Basın: 17895