22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER YüzJerini bir hayret ifadesi alıyor ve bana, çeşitli şivelerle de olsa, aynı soruyla karşılık veriyorlardı: "Kitapçı mı dediniz?" İçlerinden birkaçı, bilgili çıktı. Ama bana, daba yukandaki kitapçı madamı tarif etti. Yanı başlaruıdaki asıl sorduğum kendi komşularını bilemiyorlar, tanımıyorlardı. Çok geçmedi, durum daha da garipleşti: Deminden beri dolanıp durduğum yerin az ötesinde, aradığım dukkânı bulmayayım mı? El değistirmiş, hatta tuhafı, eski köhne görünümü bir anda gitmiş, içi halı kaplı, ahşap bir masaya dikine kitaplan istifli, enikonu alımlı bir ev olmuş. Paris'in St.Michel semtinin küçük ve tipik kitapçılanna benziyor. Bu güzeldi de, karşılaştığımız ortamı açıklamaya, daha doğrusu, bir dramı hafifletmeye yetmiyordu: Çünkü çevre, tarihe kanşmış bir baba kızı hatırlamayışı şöyle dursun, daha diin açılmış bir kitapçıyı da bilememiş oluyordu. ACI İLE ~ FARKEDİLEN GERÇEK O zatnan acı ile, bir gerçeği farkettim. Yokuşu düşüne düşüne çıkarken anlıyordum ki, yaşlı arkeolog da, onun, saygılı kızı da, meğer burada kendi başlarına, çevTeden ne kadar kopuk bir hayat yaşamjşlar. Yanlannda, her sabah dükkânlannı açan, gün boyu para alan, para veren, işlerine bakan insanlar, kendilerinin hiç mi hiç farkında olmamışlar. Bu insanların gözlerinin etrafını, demek ki bir cins sis tabakası kaplamış. Sadece kendileri için gerekli olan şeyleri görmüşler de, onun dışında kalan her varlık, yoğun bir beyazlığın içinde kaybolmuş. Bir eski zaman Londra'sının kalın ve ağır sisleri içerisinde, en yakın planların gözüküp, ötelerinin belirsizleşmesi gibi herkes, elinin akındaki bir dünya ile yetinmiş, daha uzağı ile ilgilenmemiş. Arkeolog ve mahçup gülüşlü kız, bu Beyoğlu yokuşunda hiç yaşamamış gibi, birbiri ardınca belki elli yılı, altmış yılı, bir hayal gibi, gölgeler halinde geri planda geçirdikten sonra, bütün bütüne yitip gitmişler. Yeni dükkânı işleten aydınlık gençler de, sislerin içerisinde o figürlerin yerini almaktan başka bir şey yapmış olmuyorlar. Eğri büğrü kaldırımlı, çamurlu yokuşu çıkarken, anladığım asıl büyük gerçek de, insanların sade bu iki baba kızı ve yeni gençleri değil, onların sattıklan mal olan kitaplan da, hiç görmemiş, tarumamış olduklarıydı. Onun için kendi gezegenlerinin ötesine ait bir şeyle karşılaşmış olan kişilerin saf hayreti ile soruyorlardı: Kitapçı mı dediniz? Ben de, kendi ömrümüzü yine film gibi gözlerimden geçirerek, kendimle konuşuyordum: Evet, biz, hep kitapçı demiştik, kitap demiştik, okumak ve yazmak demiştik. Çünkü onların ılgilerinin konusu olan bütün şeyler nelerse, bu çamurlu yokuşta bile, alınıp satılmakta olan her şeyin, eskiden plaklann, gramofonların, kasketler ve fötrlerin, şimdilerde kontrplaklann, metal kupaJann, kap kacağın, daha çeşitlisi, daha iyisi, daha renklisi, özellikle de, daha doğrusu, bu birbiri üstüne kapanan, sıra sıra yazılı basılı, adına kitap denilen nesnelerde bulunurdu. Onsuz hiçbir yere varılamıyordu. Dünya bunu böyle bilmiş ve bellemiş, onun için de, o mallann hepsini bize satacak, bizi kendilerine ömür boyu borçlandıracak, ve sonra ahp sürükleyecek duruma geçmişti. O cumartesi sabahım, bu düşüncelerle geçti. Sonraki günlerimde de, aklımı yakan bu düşünceler, zihnimin boşaldığı her an, gelip gelip gitti. Ama hepsini kâğıda, bir kaç cumartesi sonrasında, bu akşam televizyonda Grimm kardeşlerin yaşamma ait filmi gördükten sonra döküyorum. KAÇ KLŞAK BOYUNCA O kuçümencik tarihi kasabanın, soylu taş bir yapısının içinde, Bay Stossel'in açtığı ve kimbilir kaç kuşak boyunca, oğullarının sürdürdüğü, kapılan ve kepenkleri cilalı tahtadan kitapçı mağazasını, içerde duvarlar boyunca yükselen raflarını baştan başa dolduran, boy boy kitaplar dunyasını, uzun uzun seyrettikten sonra. Yarı karanlık mekânda, cilalı domuz derisinden ciltleri, sırtlan kırmızı yeşil etiketleri, yaldızla suslü sırtlan ile, anlayanlanna ve bilenlerine, blok altın kalıplan, ya da kesme, yakut ve zümrüt taşları gibi görünen kitaplarla, ve onlarla hiç değilse 34 yüzyıldır, haşır neşir, onlarla aydınlanmış, onlarla yükselmiş insanlarla, bir kez daha, iki saatliğine beraber olduktan sonra, oturup kâğıda döktüm, bu duyguları. 9 MART 1985 Kitapçı mı öediniz?" 1950*li yılların İstanbul'u... Asmalımescit'te bir basımevinin işine düşkün, yaptığı işe saygılı insanları... Kiîapçı dükkânını kutsal bir yermiş gibi sayan sahipler. O saygı, o renk, o koku... O çevreyi bir daha görmek, o dönemi bir daha yaşamak istedim: Heyhat, iç burukluğuyla aynldım. PENCERE 12 Yıl Önce Yayımlanmış Yazı., 23 Kasım 1973'te bu köşede "Yine Enerji Üstüne" başlıklı biryazı yayımlanmış. Bugün okumak insanı değişik düşüncelerr sürüklüyor * "Türkiye'de enerji politikasının saptırılması nasıl oldu? 1) Önce milli petroi davası baltalandı. Petrol konusunda dışa bağ/mlılık arttınldı. 2) Akarsulardan enerji üretimi tesislerinin yapımı çeşitli nedenlerie geciktirildi. 3) Petrolden enerji üreten tesislere gidilmesi için hükümetlere baskı yapıldı. Üçüncü Beş Yıllık Planlama kitabının Enerji Sektörü bölümünde şu yargılara rastlanıyor: 61Tnci sayfa: "Ham petrol üretiminin, Birinci Plan dönemindeki önemli artışa rağmen, İkinci Planlama döneminde duraklaması nedeniyle enerji talebinin karşılanmasında dış kaynaklara bağlılık artmıştır." 619'uncu sayfa: "Havagazı üretimindeki artış sınırtı kalmış, buna karşılık petrol kaynaklı fueloil ve LPG kullanımı büyük ölçüde artmıştır. Elektrik enerjisinin üretim kaynaklanna göre dağılımı yıldan yıla büyük değişmeler göstermiş, ancak toplam üretim payı içindeki hidrolik enerji payı, planlı dönemin başında ve sonunda aynı kalmış, bu alandaki plan hedefleri gerçekleşememiştir. Enerji sektöründe üretim tesisleri zamanında bitirilememiş ve bu durum plan dönemi başında dikkate alınmayan pahalı, dışa bağlı üretim kaynaklannı kullanan nispeten kısa ömüriü bazı yeni tesislerin ele alınmasını gerektirmiştir. Durum, Üçüncü Beş Yıllık Planlama kitabtnda bile apaçıkgözler önüne serilidir" * On iki yıl önce yayımlanan yazının bundan sonraki bölümü daha ilginçtir: "Oysa enerji politikası ülkenin yalnız kalkınmasını değil, dış politikasını, bağımsızJık ilkesıni biçimlendiren değerler taşımaktadtr. Son Ortadoğu olaylarında bunun kanıtlan görülmüştür. Türkiye enerjide bağımlı kaldıkça hem yabancı ıstemlerine boyun eğmek, hem de tehlikenin göbeğine sürüklenmek çaresizliğinde kalacaktır. (...) Türkrye 80 milyar kilovatsaatlik bir hidrolik potansıyelle Avrupa'da ön sıradadır. Bunun anlamı şudur: Ülkemiz akarsuları da saklı enerjiyi kullanabildiği gün, dünyada söz sahibi oiacaktır. Oysa bu potansiyelden elektrik alanında yararlanma oranı 1972 yılında yüzde 4'ten aşağıdadır. İşin daha acı yanı da vardır. Türkiye'nin Elbistan dolaylanndakı linyitlerden elektrik enerjisi üretecek bir tasarı bulunmaktadır. 78 milyar kilovatsaat enerji üretecek Elbistan projesi Üçüncü Beş Yıllık Plana alınmamıştır. Dördüncü Beş Yıllık Plana alınması için Dünya Bankası'nın vereceği kredi tehlikeye düşürülmüştür. Oysa linyit yataklan ulusal kaynaktır. Buna karşılık enerji üretiminde petrole dayanan yatırımlar arttınlmıştır. 19621972 arasında linyitlerimizden enerji uretimi yüzde 16'dan yüzde 13'e düşerken, petrolün enerjide kullanılma oranı yüzde Tden yüzde 40'a çıkarılmıştır. Görüldüğü gibi hem petrol politikamızı gayrı milli niteliğe dönüştürmüşüz, hem de enerji politikamızı petrole bağımlı bir yola sokmuşuz. Dünya petrol fiyatlan arttıkça bu yoldan ağır yükler altında kalacağımız açıktır. Bunun adına sömürülme denir Aynı zamanda bir ulusal tehlike anında dışarıya bağımlı enerji çarkının felce uğratılması kolayfaşmaktadır." • 12 yıl önce yazılmış bu yazıdan 10 yıl önce de enerji sorunu üzerine çok yazıldı çizildi. Ama dinleyen olmadı. Bugün Bulgaristan ve Sovyetler'den elektrik alıyoruz. Akaryakıt, ıthalatımızın 3'te 1'ini götürüyor Ayrıca akaryakıtı Amerikan dolarına bağlamışız. Her aybaşı akaryakıta zam yaptıktan sonra "elimizden ne gelir. Amerikan dolarının mahkumuyuz" diyenlerin arkasında çeyrek yüzyıllık bir vebal yatıyor. ÇELİK GÜLERSOY Dostum Prof. Selçuk Erez, ilginç yazılarından birinde, emeklilik hazırhklanna geçen yaşlı bir bayan kitapçıya, okuryazar takıraının teşekkür duygulannı dile getirmekteydi. Yazıyı okurken, gözümde, 1950'li yülanm canlandı. Biz Asmahmescit'teki büromuzdayken, Paris'in kenar semtlerini andıran binamızın alt katı, bu kitapçı madamın kocası Mösyö Apostol'un matbaasıydı. Basılacak bir kâğıt olduğunda, bizim balkondan ona aşağıya atar, ya da önemli bir şeyse, sepetie sallandırırdık. O kendi balkonundan bunu karşılar ve süresi sonunda, bir beyzade bebeğini, ya da bir kahramanın cenazesinde madalya kutusunu taşır gibi, buyük bir özenle, bastığı kâğıtları getirirdi. Bu hukukumuzun bir sonucu olarak da, madamın kitapçı dükkânına gittiğimde, özel bir itibanm olurdu. O sıralar Hukuk Fakültesinde okuyordum. Biz bir avuç hevesliye, eski eğitimin yerleştirdiji yanlış bir alışkanlığı sürdürerek, ders kitaplan dışında, yabancı eserleri aramak merakımdı... Kitapçı madam, bana Türkiye'de gün ışığı görmemiş bu Jsviçre ve Alman kaynakJannı bulur, indirilmiş fîyatlarla verir ve Beyoğlu akşamlarında, ilk ışıklar değişik vitrinleri aydınlatmağa başlar ve insanlar yerlerine yetişmek için acele ederlerken, Avrupa işi özenli ciltlerle kaplı, iyi kâğttlara basılmış bu ağır kitaplan koltuğuna sıkıştıran ve kalabaJığa karışan genç hukuk öğrencisinin sevincini paylaşarak, dükkânının çıngıraklı kapısını kapatır ve perdesini indirirdi. Akıp giden bu 1950'li yılların havası, Prof. Erez'in yazısı ile, gözümün önünden bir film gibi geçti. O çevreyi rekrar görmek ve kısa bir siire de olsa, yaşamak istedim. Kitapçı madam hâlâ diıkkânındaydı, ama epeyce yaşlanmıştı. Kitap dağları arasında kaybolmuş gibiydi. Kendisine bundan sonraki yaşamında sağlıklar dileyerek, ömrilmün bir kesitini ellerimle kapamanın burukluğu içinde, ayrıldım. BİR KİTAPÇI DAHA... Sonra aklıma geldi: Aynı yokuşta, aşağı doğru, bir kitapçı daha vardı. Garip bir benzerlik, o da bir hanımdı, ve bütün ömrünü, kitapçıhkla geçirmişti. Ayrıca babası da kitapçıydı. Hem kitapçı, hem bilgin derecesinde. bir arkeolog. Aynı sırada bir dükkânda, tipik ahşap masasında gözlükleri arkasından herkesi süzerek, son günlerine kadar burada merakhlanna kitap satmış, biJgi vermiş ve ahbapian ile sohbetler etmişti. Sonra yine uzun yıllar kızı, babasmın işini devam ettirmişti. Doğrusunu söylemek gerekirse hanım, üst baştaki meslektaşı madam kadar çeşit bulunduramasa da, ondan biraz daha güleryüzlü de sayılabilirdi. Bu cumartesi sabahı gezintimde, epeyce yaşlanmış bu madamın da gönlünü almak isteöim. Ama garip şey, elimle koymuş gibi bildiğim bu yeri bulamadım. Dükkân belli ki kapanmıştı. Komşulanna ve çevreye sormağa başladım. Bu defa daha garip bir şey, kimse kendisini tamrruyordu. Evet, hiç kimse hem onu bilemiyor, hem (daha fenası) burada bir kitapçı dükkânı bulunduğundan haberli bulunmuyordu. Beyoğlu'nun "yeni sakinleri" olan bu vatandaşlanmızdan umudumu kesip, bu kez, eskilere yöneldim. İçlerinde 3040 yıldır burada buiunanlar vardı. Fakat sonuç, hepsinde, başansızdı. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Nadir Nadi Cumhuriyet Kitap Kulübü Şenliğinde Bugün kitaplarını imzalıyor. (17.0019.00 arası) Istanbul Reklam Sitesi Kat: 4 Cağaloğlu ISTANBUL Joplumsal Barışı Kurmak Içın... 27 Mayıs 1960'ta Silahlı Kuvvetler yönetime el koydu. Cumhurbaşkanını, Başbakanı, bütün bakanları, pek çok yüksek yöneticiyi, TBMM'nin iktidar partisi üyelerini gözaltına aldı. Yassıada'da Yüksek Adalet Divanı bu kişilen yargıladı. Üçünü idama mahkum etti. Cumhurbaşkanı başta olmak üzere bakanlar, sayısı yüzleri aşan milletvekilleri önce Yassıada'da, daha sonra Kayseri'de birkaç yıl tutuklu kaldılar... 195060 arasında sorumluluk yüklenen polıtikacıların büyük bölümü; özellikte 195760 dönemi iktidar partisi milletvekilleri 'siyasal haklar'dan yıllarca yoksun bırakıldı... Birkaç yıl sonra, ismet İnönü'nün Başbakanlığı döneminde 'kuyudan adam çıkarma' eyiemi başladı. Önce eski iktidar yanlıları, milletvekilleri bir 'af yasası ile hapisten çıkanldılar. Hepsi eski işlerine döndüler. Birkaç yıl daha geçti. Bu kez de 'siyasal haklar' yeniden tanındı bu eski politikacılara... Seçilme yolu açıldı... 1977 seçimlerınde Yassıada sanıklarından birkaçı yeniden TBMM'ye girdi. Hatta içlerinden bakan olan bıle çıktı (Hayrettin Erkmen)... Bugün 27 Mayıs eyleminin suçladığı kişiler, başta Bayar olmak üzere yeniden saygınlığa kavuşmuşlardır. O kadar kı Çankaya'ya bile çağrılmakta, etkin roller oynamakta, yeni siyasal eylemlerde bile güçlerini duyurmaktadıriar. Zamanla her şey geçer, her şey unutulur. öfkeler, kinler, acımasızlıklar, hepsi hepsi yitip gider. Toplum yaşamında bu türlü işler sık sık görülür. 12 Eylül'den sonra da 197781 arasında TBMM'de bulunan bütün senatör ve milletveklerine 5 yıl siyasa dışında kalmak cezası verildi. Bu kişiler milletvekili, belediye meclisi üyesi, parti üyesi olabilirler, ama partilerin kurucusu ve yöneticisi olamazlar.. 12 Eylül öncesinde Mecliste temsilcisi bulunan partilerin başkanları, yöneticileri ise 10 yıl süreli bir yasaklama altındadır. Bu kişiler ne seçilebilıyorfar, ne de politika yaşamına kanşabiliyorlar.. Bir zamanlar ulusumuzun yazgısına egemen olmuş liderler, köşelerinde beklernekteler! Halkçı Parti Milletvekili Cüneyt Canver Meclisteki konuşmasında 'eski siyaset adamlarının yasaklanması konusunda ciddi çahşmalar yapmak' gereğini belirtiyor, diyor ki: ^Syaser yapmalan yasaklanan eski politikactlan gündeme almanın bence özel bir nedeni var. Kısacık parlamenter yaşamım bana şunu öğrettı. Bu ülkede poiitikacı kolay yetişmiyor. Kuşkusuz geçmişte suçlu olan potitikacılar olabilir. Gelecekte de bizler arasından çıkabilecekler gibi... Doğru yanlış demokrasi mücadelesi vermiş tüm eski politikacılar için yapabileceğimiz tek şey TBMM önünde onlara cenaze töreni düzenlemek olmasın!" Görüyorsunuz, ülkede yeni kurulan ama şimdilik Mecliste temsilcisi olmayan güçlü siyasal kuruluşlar var. Bunlar tarihsel temellere dayanıyor. Ülkede bunca yıldır etkin olmuş, iktidara gelip gitmiş, hizmet vermiş, övülmüş, eleştirilmiş, ama (Arkası II. Sayfada) Bülent Dikmener Haber Ödülü Yarışması Cazeteci Bülent Dikmener'in anısını yaşatmak ve Türk gazeteciliğine olan katkjlannı manevi yönden sürdürmeyi sağlamak amacıyla adına 1980 yılında konulan "Haber Ödülü" 1985 yılında da sürdürulmektedir. Ödıil koşullan şöyledir: J Ödule her Türk gazetecisi aday olabilir. 2 Adaylık gazetecinin kendi onerisi veya ödül Komitesinin önerisi ile gerçekleşir. 3 Ödule aday gösterilecek haberlerin 1 Nisan 1984 ile 31 Mart 1985 günleri arasında günlük gazetelerden birinde yayımlanmtş olması gereklidir. 4 ödiile aday olabilmek için nitelikleri 3. maddede belirtilen haberlerin yayımlandığı gazeıelerin bir sayısının 10 Nisan 1985 giinü akşamına kadar. 5 Seçici Kurul'un değerlendirmesî sonunda birinciliği kazanan haberin yazanna 30 bin lira ödül ve bir plaket verilecektir. Haberin bir ekip tarafmdan oluşturulması halinde ödül tutarı yazarlar arasında esit olarak paylaştınlır. Kişisel başvurularda, imzasız yayımlanan haberler için yazann kimliğinin, sorumlu yazı işleri müdiırü tarafmdan onaylanmış olması zorunludur. Bülent Dikmener Haber Ödülü PK: 246 ISTANBUL adresine ulaşacak biçimde taahhütlü olarak gönderilmesi zorunludur. Oktay Akbal Atilla Dorsay Mücap Ofluoğlu Cumhuriyet Kitap Kulübü Şenliğinde Bugün kitaplarını imzalıyorlar (15.00 19.00 arası) tstanbul Reklam Sitesi Kat: 4 Cağaloğlu tSTANBUL ULUS ŞUBEMIZ PEK YAKINDA HİZMETİNİZDE TEŞEKKÜR Birkaç yerden kırılan sağ bilegimi büyük ılgi, tıtizlik ve beceri ile işimi de aksatmada/ı kısa surede eski haline getıren gerçek dost, iyi ve güvenilir insan, SSK Ankara Hastanesi ORTOPEDI TRAVMATOLOJt Mütehassısı OPERATÖR TEPE VIDEO Etiler, Çamlık, No: 3'te hizmetinizdedir. Tel: 165 19 50 Gelen dostlann tanıklığı ile EVLENDİK Gelemeyen dostlara duyururuz. 8 Mart 1985 Beşiktaş HÜSEVİN AY ITIR SAYIN ANKARA PAZARL ARI DERY4 TAN'm doğumunu dostlarımıza duyururuz. 63.1985 Kadıköy Şifa Yurdu NİLGÜN NAMIK BOYA ÖMER ÇELİKER'e Candan ceşekkur ederim. AVUKAT H.AVNİ LSLLOGUJ K.Çekmece Gölü'nun kenarında, uzerinde tek katlı ev bulunan arsa acele sahibinden satılıktır. Mur: 11.00 17.00 arası Tel: 586 42 47 ACELE SATILIK ARSA t I arlboro Dünyanın en çok saüJan sigarası. İOQ' ferüa r ES
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle