19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER renden toplusözleşme farkı olarak eksik ödenen bir milyardan fazla alacak haklan ile ilgili bir karar, Yargıtay'ın Hukuk Genel Kurulu'nun gündemindedir. İstanbul Belediyesi'ndeki bu sayıya İzmir, Ankara ve öbur illerdeki çoğunluğu Genellş üyesi olan işçileri de kattığımızda, Türkiye genelinde 80 bine yükseldiğini söyiemek mümkündür. Anılan karara konu olan İstanbul Belediye işçisi, iki yıl süreh' toplusözleşmenin süre bitim tarihinden hemen sonra dilekçe vererek işverenle Belediyetş arasında imzalanacak olan yeni toplusözleşmeden dayanışma aidatı ödeyerek, yürürlük tarihinden itibaren yararlanma talebinde bulunmuştur. lşveren toplusözleşmenin yürürlük tarihinden 9 ay 14 gün sonra sözleşmeyi imzalavarak, sendikalı işçilere geriye dönük olarak 9 ay 14 günlük süreye ait toplusözleşme ücret farkını ödemiş, ancak davacı işçi ile birlikte dilekçe veren binlerce işçiye, toplusözleşmenin 4. maddesinde yer alan "dayanışma talebi toplu sözleşmenin ünza tarihinden sonra mümkündür" hükmüne dayanarak, söz konusu süreye ait ödeme yapmamıştır. Davacı olan işçinin İstanbul İş Mahkemesi'nde açmış olduğu davada, mahkeme yasanın "yararlanma, talep tarihinden geçerlidir" açık hükmüne dayanarak, yasada "dayanışma talebini içeren dilekçenin verilmesinin toplusözleşmenin imzasından sonra mümkun olacağına dair" bir kısıtlama bulunmaması nedeniyle davayı kabul etmiş ve davacının 9 ay 10 günlük toplu sözleşme ücret ve sosyal haklar farklannın ödenmesine hükmetmiştir. Daha sonra Yargıtay 9. Hukuk Dairesi kararı, "sendika üyelerinin toplusözleşmeden yararlanmalarının sendikaya bağlılık ilkesinin sonucu olduğunu, sendikasız işçinin dayanışma aidatı ödeyerek yararlandınlmalarında daha avantajlı ve imtiyazlı bir yol seçilmiş olduğunu... bunun da kolektif iş hukukunun yerleşmesi ve gelişmesi ilkelerine ters düşeceği" gerekçesi ile reddetmiştir. İstanbul îş Mahkemesi'nin kararında ısrar etmesi üzerine dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun gündeminde beklemektedir. Çahşma hayatımızda ve özellikle işçi örgütlenmesinde rolü yadsmamayacak kadar önemli ve etkili olacak olan hakça bir kararın yüksek yargı organınca verileceğinden asla kuşkumuz olamaz. Ancak bu kararın zamanlama yönünden de önemi büyüktür. özellikle belediyelerde 1 Mart 1986'da başlayacak olan yeni toplusözleşme döneminden önce kararın alınmaması halinde, binlerce işçinin toplusözleşme farklarından yine önemli ölçüde yararlanamamalan kuşkusu ile taraf sendikalara üye olmaya zorlanmaları gibi bir durum ortaya çıkacaktır. Faaliyeti askıya alınan Devrimci İşçi Sendikalan Konfederasyonu'nun (DİSK) şu anda bağımsız olan sendika ve üyeleri, yeni örgütlenmelerinde etkili olabilecek söz konusu karann sonucunu beklemektedirler. Anılan kararın yaklaşık 500 bin işçinin çıkannı ve özgürlüğünü etkileyeceği umulmaktadır. Yüksek mahkemenin ülkemizde kolektif iş hukukunun bu nedenle gelişmesi hususundaki kuşkusuna katılmak olanakh görülmemektedir. Çünkü ülkemizde sendikacıhk geleneğinin yirmi yıldan beri yerleşmiş olduğu bilinmektedir. Kolektif iş hukukunun sağlıkh gelişmesi önemli olmahdır. Güçlü ve hür sendikacılığın başka nedenlerle, Özellikle yasalann pek çok maddelerindeki hükümlerle amaçlı olarak engellenmesi son yıllarda çahşma hayatımızın en kuşku verici olaylarındandır. Dayanışma aidatı kurumunu sınırlamak sendikacıhğı değil, bugünkü toplusözleşmelerde taraf olan sendikalan güçlendirmek amacına hizmet eder. Oysa amaç, sağlıkh sendikacılığın yerleşmesi ve güçlenmesi olmalıdır. SONUÇ İş yasalannda genel ilke, işçi lehine yorumdur. Yargıtay karannda yer alan "dayanışma talebinin ancak imza tarihinden sonra geçerli olabileceği" savını kabul etmek, yasa hükümlerini zorlayarak işçi aleyhine yorumlamaktır. Yüksek Hakem Kurulu da bir karannda, 'Toplu sözleşmenin yürürlük tarihine kadar geriye doğnı olan dayanışma aidatını ödemek kaydıyla sözleşmeden yararlanmanın olanakh olduğunu' kabul etmişti. Yasanın ilgili maddesinin yeniden düzenlenerek açıklık getirilmemesi halinde, yargı organlarının işçi aleyhine yorum yapmalan durumunda, işverenin kasıtlı veya kasıtsız olarak toplu görüşmeleri uzatarak imza tarihini geciktirmesi, işçileri büyük maddi zararlara uğratacak ve aynca işçileri baskı altında tutması söz konusu olacaktır. Sonuç olarak diyebiliriz ki, dayanışma aidatı ile ilgili maddenin işçi aleyhine yorumu ile, özellikle bugün için önemi her zamankinden daha büyük olan işçinin örgütlenme özgürlüğünün olumsuz etkilenmesi, işçi hak ve özgürlükleri açısından uluslararası ilkelerden geriye gidişin birini daha oluşturacaktır. 27 KASIM 1985 Dayaıuşma Aidatı ve Örgütlenme Özgürlüğü Dayanışma aidatı kurumunu sınırlamak sendikacıhğı değil, bugünkü toplusözleşmelerde taraf olan sendikaları güçlendirmek amacına hizmet eder. Oysa amaç, sağlıkh sendikacılığın yerleşmesi ve güçlenmesi olmahdır. Dr. SABİHA ÇAYCI Ankara Barosu Avukatlarından Bugünlerde geçiş dönemini yaşayan siyasal hayatımıza koşut olarak çahşma hayatımız da, savaşımh geçiş dönemini yaşamaktadır. Sendikalara Çahşma Bakanlığı'nca yetki dağıtımı ve onunla ilgili olarak sendika uyeliği bir keşmekeş içindeyken, bağımsız sendikalar ve sendikasız işçiler de kendi görüşleri doğrultusundaki sendika ve üst kuruluşların arayışı içindedirler. Özellikle işçinin sendika dışında kalabilmesi, kendi sendikasını kurabilmesi ve istediği sendikaya üye olabilmesi şeklinde özetleyebileceğimiz sendika özgürlüğünün gerek yasa maddeleri, gerek onları yorumlayan yargı kararları ile büyük ölçüde kısıtlandığı ve konunun ön plana çıktığı görulmektedir. Oysa işçinin sendika özgürlüğü, uluslararası düzeyde ILO'nun 87 sayıh sözlcşmesinde güvence altına alınmış, ulusal düzeyde de anayasa ve iş yasalanmızda ilke olarak kabul edilmiştir. Anayasa, 51. maddesi ile "sendika özgürlüğü" temel ilkesini benimsemiştir. Daha sonra hazırlanan ve yürürlüğe giren iş yasaları sendika Özgürlüğünün sınırlarını daraltmıştır. Orneğin 2822 sayılı yasa ile getirilen işyeri ve işkolu düzeyindeki yetki barajları, 2821 sayılı yasanın kabul ettiği sendika üyeliği için sekil koşulları bu özgürlüğü önemli ölçüde sınırlamıştır. Sendika özgürlüğünün en önemli sonuçlanndan birisi, işçiyi işverene ve san sendikaya karşı koruyabilmektir. Sendikalar Yasası 22. maddesi ile, işverenin sendikalısendikasız işçi ayrımı yapmasmı yasaklayarak, işçiyi korumak amacını taşımaktadır. Ancak uygulamada görüldüğü gibi, yasanın bu amaca ulaştığı söylenemez. Sendikalar Yasası, 9. maddesi ile dayanışma aidatı kurumunu kabul ederek, işçinin sendika dışında kalabilmesi anlamına gelen "negatif sendika özgürlüğü"nü korumayı amaçlamıştır. Anılan madde sendikasız işçilerin de toplusözleşmeden yararlanması için sözleşmenin tarafı işçi sendikasma dayanışma aidatı ödemeleri koşulunu getirirken bu hususta işçi sendikasının izninin aranmayacağını hükme bağlamıştır. Aynca dayanışma aidatı ödemek suretiyle toplu sözleşmeden yararlanmanın talep tarihinden geçerli olabileceğine hükmetmiştir. Sendikasız işçinin dayanışma aidatı ödeyerek toplusözleşmeden yararlanması ile ilgili hükmün sorun yaratması doğaldır. Çünkü dayanışma aidatı kurumu hem işçiyi ve sendikayı hem de işvereni ilgilendirmektedir. Geçmiş uygulamalar bize, işçinin sendika özgürlüğü ilkesi ile güçlü sendikacıhk ilkesinin hassas dengeler üzerinde durduğunu, her iki ilkenin de mutlak kabul edilemeyeceğini, aksi halde doğal olmayan sonuçlar doğabileceğini, örneğin işçinin kendi isteği ile güçlü sendikalar kurmasının zorlaşacağım göstermiştir. Batı ülkelerindeki uygulamalarda işçilerin toplusözleşmelerin kapsamı dışında kalmalan genellikle söz konusu olmadığmdan, işçilerin sendikalannı serbestçe seçebilmeleri, güçlü sendikalar kurabilmeleri daha kolay olmaktadır. DAYANIŞMA ÖDENTtSİNİN ÖNEMİ Güçlü sendikacıhk kavramı bugün tam olarak anlaşılamamaktadır. Güçlü sendikacıhk, yasa zoru ile üyeleri artırılmış sendikalann çokluğu mudur? Yoksa aynı görüşte olan işçilerin kurdukları sendikaların çoğun olması mıdır? Sendikalann güçlenmelerine engel olduğu iddia edilen dayanışma ödentisi (aidatı) kurumu, çahşma hayatımızda oldukça önemli yeri olan bir kurumdur. Bugün bu konuda geniş işçi kitlelerinin çıkariannı ilgilendiren önemli sorunlar doğmakta ve yargı organlarının önünde çözümlenmeyi beklemektedir. Örneğin İstanbul Belediyesi'nde yaklaşık 15000 işçinin, işve PENCERE Sakıncalı ilişkiler... Çeyrek yüzyıl öncesinde, ABD Türkiye ilişkileri tartışılmaz; "devlet sırn" sayılırdı; kamuoyu da ilgilenmezdi. 1950'ler Türkiye'sine Amerika'nın kolayca yerleşmesj bu "kapalılık" ve "bilinçsizlik" nedeniyle kolaylaşmıştır. 1962 Küba bunalımında gezegenimiz bir atom savaştnın eşiğine dek girti geldi. Böyle bir savaşta kapısı vurulacak ilk ülke bizdik; amaöylesine umursamazdık ki, şaşarsınız. Bir meraklısı o günlerin gazete koleksiyonlannı tarasa, ilg'ınç bir görüntü ortaya çıkacaktır. Hiç unutmam, bir gazetemiz sekiz sütunluk manşet atmıştı: Türkiye'de Amerikan üsleri bulunduğu iddia ediliyor!.." 1962 bunalımını aşmak için Amerika ile Sovyetler pazarlığa oturdular; ülkemizdeki Jüpiter füzeleri böylece söküldü. Kennedy ile Kruşçev, Anadolu'daki nükleer silahlar üzerine üç aşağı beş yukarı tartışırlarken, olaydan ne Türk halkının haberi vardı, ne de Ankara'daki yöneticiler işin içyüzünü biliyorlardı. Bunlar 'üst kattaki'lerın yetkilerine bırakılmıştı. • 1960'larda az çok bilinçlendik? 27 Mayıs'ın getirdiği özgürlük havası içinde ııyanış başlamıştı. ABD'nin ülkemizdeki üslerine, tesislerine, bir nükleer savaşın tehlikelerine ilişkin yayımlar çoğaldı. Böyle bir savaşta "ileri karato/"duk, "kurbanlık koyun"dük, "topun ağzında"yti\k; bizim "irademiz" dışında yaşanacaktı her şey... Ne var ki o dönemde bir Başbakan Meclis kürsüsüne çıktı ve Amerika'yı savundu: ' Türkiye'de Amerikan üssü yoktur, Amerikan tesisleri bulunmaktadır." Başladı bir tartışma: Üs var mı, yok mu? Aylar ve yıllar boyu gerçeklerin saptırılması üzerine bir çeşitleme basınımızı sardı. Türkiye'de Amerikan üsleri olduğunu solcular ileri sürüyorlardı; yoktu öyle şey... • İnsan ömrüne göre uzun, tarihsel zamana göre kısa sayılabilecek bir sürede durum değişti. Anlaşıldı ki Türkiye'de Amerikan üsleri ve tesisleri çoktu; bunlar için yapılan sözleşmeleri bilen yoktu. Devlet kesiminde bir çalışma başladı. Amerikalılarla yapılan sözlü ve yazılı anlaşmaları aramak, bulmak, toplamak, düzenlemek bile sorun oldu; bütün bunları bir çerçeve anlaşması içine toplamak da epey zaman aldı. "Amerikandan çok Amerikancılar" devleti öylesine sarmışlardı ki, her atılacak adım zorlaşıyordu. 1974 Kıbrıs çıkarmasından sonra ABD, Türkiye'ye silah ambargosu uygulayınca, gerçekler kör kör parmağım gözüne ortaya çıktı, ama bu olay bile gözleri tam açamadı. Bir Başbakan yakın lyordu: " Sadakat cezalandırılır mı? Amerika, Türkiye'nin sadakatini cezalandınyor." Biz Amerika'ya "sadıfc'tık; Amerika bize "sadık" olabilir miydi? Bir hükümet adamının ağzından böyle söz çıkabilir miydi? Geldik 1985'e... Türkiye Amerika arasındaki "Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması" gündemdedir. Bu işi yönlendirenler, 12 Eylül'ün "olağanüstü" koşullarında Amerikan desteğini arkalarına alarak seçimleri kazanan ANAP yöneticileridir. Aynca ANAP kurmayının, Avrupa'yı dışlayarak Türkiye'yi Ortadoğu'da "ABDSuud/"eksenine bağlamak istedikleri konusunda ciddi kuşkular vardır. Bu bakımdan kamuoyunun her zamankinden daha uyanık bulunması, muhalefetin de Meclis'te gelişmeleri yakından izlemesi gerekiyor. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL OKURLARDAN Adatepe semti ve sorunları Emekli memurum. İstanbul MaltepeAdatepe Çelik Sokak 'ta oturmaktayun. Adatepe semtimiz, Süreyya Plajı ile tdealtepe Plajı arasında, doğanın seçkin yerlerinden biridir. Gelin görün ki, yol yoktur, su hiç yoktur, genel aydınlatma lambalan, ilgililer uyanlmazsa, günlerce çalifmaz, semt karanlıktadır. Y'eşil saha yapılacak diye vatandaşın arsası boş bırakılmış, yıllarca bir şey yapılmamış. Yeşil alandan vazgeçtik, sararmış ot ve makiler var. Geçen yıl kaymakamlık ve belediyeye yazdım. Buralar yanar diye, felakeı olur diye. Sitekim sözünü ettiğim yerde bu yaz yangın çıktı. Bir ilkokulumuz var. Bahçesinde kırma taşlar, kanalizasyon çukurlan mevcut. Yetkililerin ilgilenmesini bekliyoruz. ALİ RECAÎ DtZDAR Siallepe/îstanbul verdilerdi? Telefon faturalan şiştikçe şişiyor.. Büyüklerimize, basın mensuplanna yüksek tenzilatlar ve kolayuklar! Onlardan ses ve şikâyet çıkmayınca halkımızın sorunlanna ve haklı şikâyetlerine kim kulak verir ki... Telefonlar, özellikle 31, 32, 33, 38, 39 no 'lu telefonlar en az 23 kere açıp kapamadıkça çalısmıyor. Aldıran yok. Şikâyet edince tersleniyoruz! Telefon çağımtzın en uygar iletisim aracı değil, taşınması çok zor yük oldu. Ankara Sular Idaresi, ilan ettiği günaşırı saatlerde de su veremiyor. Ama siz, 500 lira su borcunuzu emrettikleri uzak semt banka şubesine paramzı o gün yatırmazsanız, Su Genel Müdürlüğu 'nün Soğukkuyu merkezini arayıp sıraya girersiniz... Işler çok güzel bitirüdi! PTT hizmetleri vatandaşa yük! Suelektrik işkenceli yaşamın birer etkin aracı. Şairin dediği gibi: "Tannm, madem insanca yaşayamam, beni niye yarattın?" V. TOPÇİY ANKARA Öğretmenler Neyi Kutluyor? "Mustafa Kemal Paşa 1928'de gırişilen okumayazma seferberliğinde Başöğretmenliği kabul ettiği zaman, Türkıye öğretmenlerinin dernekleri ve birlikleri vardı. Bu örgütlenme geleneği 1908'den beri 20 yıldır da devam ediyordu. Atatürk'ün Başöğretmenhğinden 58 yıl sonra 24 Kasım Öğretmenler Günunü beş yıldır olduğu gibi örgütsüz olarak kutluyoruz." 'Öğretmenler Dünyası' dergisinin 'Örgütümüz Hani?' başlıklı yazısı bu satırlarla başlıyor. 24 Kasım Öğretmenler Günü olarak anıldı. Kutlandı mı? Orası kuşkulu! Neyi, niçin kutlayacaksınız? Öğretmenler, Türk toplumunun en bilinçli kesimi olan, olması gereken öğretmenlerimiz ağır baskılar, kuşkular, gözdağlan altındadır. Bir yandan gerici akımlar, bir yandan yanlı, maksatlı yöneticiler, bir yandan ağır geçim sıkıntısı. daha doğrusu yaşama olanaksızlığı, bir yandan da kendini yetiştirmek, aydınlatmak, çağını anlamak çabası... Geçen gün bindiğim taksinin şoförü ile kpnuşurken anladım ki gerçek mesleği bu değil. Öğretmenmiş! İlkokul öğretmeni... Dersten çıkar çıkmaz bir tanıdığının arabasında şoförlük yapıyormuş. Akşamdan gece yarısına! 'Yorgun argın eve gidiyorum. Sabah altıda kalkıp, okula... Hazırlıksız, uykusuz. Benden ne yarar gelir çocuklara? Kendime bile yararım yok. Ama her akşam beşaltı saat taksicilik bana öğretmen aylığımın iki katı kazanç sağlıyor da ailemi geçindirebiliyor, kiramı ödeyebiliyorum.' Ayda 50 bin lira alıyormuş. Otuz beş bin lira kira... Gerisini hiç hesaplamaya kalkmayalım! Kimi şoförlük, kimi seyyar satıcılık, kimi ayakkabı boyacılığı, kimi esnaflıkla geçim parasını kazanma savaşı verecek! 24 Kasım'ı geçirdik. Birtakım demeçler, söylevlerle, işe yaramaz sözlerle! "Öğretmenler Dünyası" şrjyle sürdürmüş: "Sosyal savaşımlar tarihinin gösterdiği gibi kitie örgütleri dayandıkları kitlelerin hak ve çıkariannı korumak amacıyla kurulur. Bu örgütler, devlet tarafından kurulmazlar ve yöneticileri hükümet tarafından atanmaz. ilkokul öğrencilerinın de bileceği gibi, devlet ile yurttaşlar aynı şey değildir. Devletin birtakım hak ve görevlerine karşılık, vatandaşlann da haklan vardır." Yurttaşların, çalışan insanlarımızın hak ve özgürlüklerini savunan ne dernekleri, ne birlikleri. ne sendikaları var şu anda... Bir de 'demokrasi' sözü ediyoruz durmadan! işlev yüklenmiş sendikalar, federasyonlar, dernekler 'askıya' alınmış durumda. Kimileri de kapatılmış, siyasa dışı sayılmış. Nedir siyasa? Yaşamın ta kendisi! Bir derneğin siyasaya karışıp kanşmadığı nasıl saptanabilir? İstendiği zaman her şey siyasa sayılamaz mı? Gerçekten de hak aramak, daha iyi bir yaşama ulaşmayı istemek, daha üstün bir düzeyin özlemıni çekmek, bir anlamda siyasa yapmak değil midir? Neden korkuyoruz çalışan. okuyan. düşünen insanlarımızın birleşmesinden, bir araya gelmesiriden? Öğretmenlerin ta 1908'den bu yana dernekleri, birlikleri vardı. 1961 Anayasası'nın verdiği hak ve olanaklarla TÖS'ler, daha sonra TÖBDER'ler oluşturuldu. 1961 Anayasası'na dayanarak bağımsız işçi sendikalan, federasyonları, konfederasyonları kuruldu. Yükseköğrenim gençliğinin birlikleri, dernekleri, federasyonları ortaya çıktı. Türlü meslek ve zenaat alanlarında birlıkler, dernekler... Şimdi hangisi var eski gücüyle, önemiyle? Denecek ki işte Aydınlar Ocağı, yetmez mi? Hepsi bu ocağa yazıisın olsun bitsin! Ama bilinçli yurttaşlerımız bu ocağın nasıl bir ocak olduğunu btliyor! Âtatürk devrimine bağh olanlar bu tür ocaklann yanından bile geçmez, geçemez. 'Öğretmenler Dünyası'nın başyazısından bir parça daha sunuyorum: "Meslek mensupları hak ve çıkariannı; gerek devlete •karşı, gerekse öteki zümrelere karşı korumak için sendikalarda, birliklerde, demeklerde, kooperatifierde örgütlenirler. Batı tipi demokrasilerde, bu örgütler, biidiriler yayımlayarak, yürüyüş ve mitingler yaparak, greve giderek seslerini yükseltirler. Haita, kitle örgütleri, Avrupa'nın ve dünyanın birçok ülkesinde çıkarlarına yakın gördükleri partileri açıkça destekleyebilir ve onlarla işbirliği yapabilirler. Böylece sınıflar arasında, devletle yurttaşların Çıkarlan arasında. bunlarm güçleri oramnda az çok bir denge oluşur." Demokrasi, bir denge düzenidir. Çalışanla çalıştıran, devletle yurttaş bu dengenin ölçütleridir. Anayasal düzende haklar, özgürlükler, uygarca tartışmalar, görüşmeler. anlaşmalarla kazamlır. Oysa şimdi görülen terazinin bir'kefesinın ağır bastığı, öteki kefesinin boşlukta kaldığıdır. Yani çalışan kesimın haklarını savunacak örgütler yoktur. Bu örgütler ağır dille suçlanmıştır, türlü yöllarla cezalandırılmıştır. Dört yüz oin öğretmen var. Bu öğretmenlerin haklarını savunan örgütleri ise kapatılmıştır. Milyonlarca emekçi var. Bu emekçilerin haklarını savunan sendikaların, federasyonların çalışmaları askıya alınmıştır. Görüyoruz, Yunanistan'da öğretmenlerden, hek'.mlere, tüm emekçilere dek yaygınlaşan bir 'karşı koyma, direnme' olayı var. Bireyler haklarını alıyor, her zaman da arayacak. Bu özlemi sürgit önlemeye olanak yoktur. Türkiye halkı da uygar dünyanın bir bölümünü oluşturuyor. Atatürk bize haklarımızı aramayı, savunmayı, gerekirse bu haklar için savaşım vermeyi öğütlemedi mi? "Öğretmenler Dünyası" şöyle bitirmiş o yazıyı: 'Öğretmenlerin örgütlenmesi önündeki yasal engeilen kaldırmak, sanıyoruz ki, milletvekillerinin parti değiştirmeleri icin gereken düzenlemeyi yapmaktan daha önemlidir. Öğretmenlerin örgütlenme gibi en temel haklarının tanınması iktidan ve muhalefetıyle parlamentomuzun omuzunda bir vebal olarak durmaktadır" Telefon ve su paral an İş bitirenler nelere söz TEŞEKKÜR 8 Kasım 1985 Cuma günü toprağa verdiğimiz değerli varlığımız, sevgili annemiz AYŞE ŞAZİYE ÖKTEN'in cenaze törenine iştirak eden, çelenk gonderen, Türk Eğitim Vakfı'na bağışta bulunan, evimize gelerek veya mektup, telgraf ve telefonla taziyetlerini bildirerek büyük acımızı paylaşan ve yakın ilgilerini esirgemeyen, Cumhurbaşkanhğı Konseyi Üyesi Sayın NEJAT TÜMER ve sayın eşine Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Sayın ZAHİT ATAKAN a M.G.K. Genel Sekreteri Oramiral Sayın ORHAN KARABULUT'a Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Sayın İRFAN TINAZ'a Deniz Kuvvetleri camiasının sayın amiral ve subaylarına, Cumhurbaşkanhğı Genel Sekreterliği personeline, ayrıca yoğun işleri arasında bize zaman ayırarak yardımcı olan, Kuzev Deniz Saha Komutanlığı Kurmay Başkanı Tuğamiral Sa>ın ORHUN ÖZDEMİR ve komutanlığın vefakâr subay, astsubay ve erlerine, İstanbul Deniz Hastanesi Baştabibi Tueamiral Sayın ve hastane personeline, TEMSA A.Ş.'ye ve Genel Mudüru Sayın ÜLKÜ TULGAR SACİT KEYMAN?a Unilever İş Ltd. Şirketi'ne ve Genel Müdür Yrd. Sayın DEMİR TİRYAKİOĞLU'na. DESAS A.Ş.'ye ve Genel Mudür Sayın Nemutlubizerkeklere! PlaymenTurldye'de. KAMURAN TORUNLARa Cunıluırba^kanhğı liaırı Mü«a\iri Sayın ALİ BARANSEL'e, Bakırköy Sosval Kulübu ve Ataköy Deniz Kulübü üyelerine, sınıf arkadaşlarımıza, Mezarhklar Vludürlüğu ve din görevlilerine, annemizin son nefesini verdiği andan itibaren hatim duasının bitimine kadar öz evlat sevgisi ve ilgisi gösteren ve kendilerine hayat boyu şukran borçlu olacağımız vefakâr komşumuz Sayın BİRCAN DELİÇAY ve saygıdeğer yengemiz MUZAFFER ARKUN'a, Özgür Apartmanının kadirşinas sakinlerine, tum akraba, dost ve arkadaşlarımıza sonsuz teşekkür ve şukranlanmızı arzederiz. HALUK ÖKTEN TUĞRUL ÖKTEN EMEL ÖKTEN BILSAK'ta BUGÜN Konser Saat 21.00 TURHAN YÜKSELER CafeFoyer Saat 10.00 yerliyabancı basın, fotokopi, çay, kahve, kek, kahvaltı Lokanta Saat 22.00 CengizBülentTurguı (gitar) Onceden yer ayırtmak için: BİLSAK 143 28 79 / 143 28 99 ibranosu Her l^rde 1 Numara. GERÇEĞİN MASALI Muzlkll çactık oyumı PLAYMEN Sennur Sezer'in $iirieıinden Yöneten: Nedim Saban Her CtMJ, Paıar HJJO Kadıkdy Tiyatro öge Bahariye Cad. Ekjl Pasaiı Tel.: 338 61 05
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle