Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER lanmamışız. tirilince onlar saygı ve minnetle " H u k u k " kavramı için de du anılacaklardır. • * • rum böyle. Oysa bu Arapça söz"Dilimizin özleştirilmesine ne cuğun karşıhğı Türkçemizdeki "tuz" (düz) sözcüğunden üremiş gerek var? İşte 'hukuk' gibi yer" t ü z e " olarak var. " D ü z " , bi leşmiş olan yabancı sözcükler lindiği gibi sağa sola, iki yana kullanılıp gidiyor" diye düşüsapmayan tek doğrultuda giden, nenler olabilir. "Romencedeyeyani "doğru" olan demektir. di bin Turkçe sözcük varmış, buFransızcada "droit", Almanca nun ne zaran \ a r ? " denildi. Doda "recht", İtalyancada "dirit ğaldır, elbette olacak. Turkçe to", İngilizcede "right" sözcük sözcükler yalnız Romencede deleri de "düz, doğru" anlamına ğil, bütün Balkan ülkelerinde yagelmektedir, ama bunun dışında şıyor, çünkü onlar yüzyıllar bobir de " t u z e " (hukuk) anlamıns yunca Türklerin egemenliğinde taşımaktadırlar. Ne dersiniz bu yaşadı. Bizim durumumuz farkişe? Bizim dilimizde " t ü z e " hu lı: Biz hiçbir ulusun egemenliği kuk, " t ö r e " ise örf \e âdet te altında yaşamadık, hep bağımrimlerinin yerini pekâlâ tutabi sız olduk yüzyıllar boyunca. lir ve tutmalıdır. Ben kullanıyoBuna karşılık din yoluyla rum. Ne yazık ki destekleyen hu Arapların kültur egemenliğine kukçuya pek rastlamıyorum. Yi girdik. Siyasal egemenliğimiz alne ne yazık ki bu yüzden vazıla tında bulunan bir ulusun kültur nmda zaman zaman " t ü z e " ye boyunduruğuna takılmak bizim rine sadece " h u k u k " terimini için ayıp değil midir? Bu boyunkullanıyorum ve böylece kimi duruğun temel öğesi dil ve din ilerici eleştirmenlere gore olmuştur. Eğer vaktiyle din re" ö d ü n " vermiş durumuna düşü formu yapılıp ibadet Türkçeleşyorum. tirilseydi, bu boyunduruğa girmeyecektik. İşte Atatürk, gerçek "Medeni Kanun" karşılığı bir Türk milliyetçisi olarak, diolarak "Yurttaşlar Yasası" teri limizi Arapça ve Farsçanın egemini bulan benim, ama uydur menliğinden kurtarmak için dil madım, Almanca "Bürgerliches devrimini bu amaçla gerçekleşRecht" terimini Türkçeye çevi tirdi ve biz de onun izinde bu rerek buldum. Onlar medeni hu amaçla yürüyor ve onun ilkelekuka"Yurttaş.lar Tüzesi", yasaya rini yıllardan beri bu amaçla sada "Yurttaşlar Yasası" diyorlar. vunuyoruz. Biz niçin demeyelim? Çünkü bu Mümtaz Arıkan tarafından yasa doğumlarından ölümlerine hazırlanıp Cumhuriyet Gazetesideğin ve malvarlıkları bakımın nin besinci sayfasında alt alta yadan ölümlerinden sonra bile bü yımlanan "Tarihte Bugün" ve tün yurttaşların kişi, aile, miras, "50 Yıl Önce Cumhuriyet" çereşya ve borç ilişkilerini düzenle çevelerindeki seçmeleri bilmem yen yasadır. izliyor musunuz? Ben hiç kaçırBir de "yasa" terimini yalnız madan birincisini merak ve bir birlesik sözcük olan "anaya ze\ kle, ikincisini de dikkat ve ibsa"da kullanıyoruz da baska ya retle izlerim. Gazetenin 13 Ocak 1985 gunlü sayısında, tam 50 yıl salara aynı zamanda bir çalgı adı olan " k a n u n " diyoruz ve önce aynı gün yayımlanmış olan bunu kullanmakta direniyoruz. kısa haberi de yine dikkatle gozMantık bunun neresinde? Eski den geçirdim. "Dil Komisyonu" Yargıtay Başkanı (ve sonra Ana başlığını taşıyan haber şöyle: yasa Mahkemesi üyesi) rahmet"Dil Kurumu Tetkik Komisli Recai Seçkin, Yargıtay üyele yonu, bugün de içtimaına devam rinden Sayın Ali Rıza Önder, ya etmiştir. Atatürk saat beşte Anasa dilimizin Türkçeleştirilmesi dolu Kulübu'ne giderek bu topiçin büyük emek ve çaba harca lantıya başkanlık etmiştir. Atayan tüzecilerimizdendir. Bir gün lürk'ün İstanbul'u şereflendirtüze dilimiz tumüyle Türkçeleş mesinin geri>e kalması. bu Komisyon faali\etinin neticesini beklemesinden ileri geldiği söyleniyor (...) Bu çalışma sonunda elde edilecek olan sözlerin mayıs ayında bir sözlük kılavuzu haline getirilmesine gayret edilmektedir." 50 yıl onceki bu haberi, devrimci ruh ve coşku ile karışık gozlemci bir öfke ve üzüntü içinde okuduktan sonra. gazetenin öteki sayfalarına geçtim. Bir de ne göreyim: Yedinci sayfanın sonunda "Uşak Valisi emir verdi, şehirde öz Türkçe isim kalmasın" başlıklı Uşak'tan verilmiş bir haber. Sayın vali "Barış İlkokulu"nun başındaki " b a r ı ş " sözcüğunü bile "maksatlı ve manâsız" bularak öz Türkçe sokak ve alan adlarımn da değiştirilmesi için belediye başkanlarına buyruk vermiş. TRT'nin yerleşmiş öz Türkçe sözcukleri \e ekleri yasaklama girişiminin bir nedeni var: "Sel", "sal" ekleri Arapça sözcüklere uyum sağlamadığı için, onlan yasaklamakla, yerleşmiş öz Türkçe sözcukleri ortadan kaldırma amacı güduluyor. Örneğin "cemiyetsel" denilemediğinden "toplumsal" yerleşmiştir. Bu sözcükteki "sal"ı kaldırın yerine " î " ekiyle "toplumî" yapılamayacağına göre akıllarınca zorunlu olarak "içtimaî" kullanılacak. Gerek TRT'nin girişimi, gerek bir il valisinin öz Türkçe "barış" sözcuğünü bile diline dolaması beni uzun uzun duşündürdü: Bir yanda uretilen yeni Turkçe sozcükleri incelemek için toplanan Turk Dil Kurumu Tetkik Komisyonu'na başkanlık etmek için lstanbul gezisıni erteleyen Türk ulusunun, Turk devriminin ve Türk dilinin yüceliğine inanmışdev insan Atatürk, öte yanda, onun devrimlerini ötesinden berisinden kemirmeye ve devrim oncesini geri getirmeye çabalayan birtakım cüceler... Bu ulusun yazgısı hep devlerle cücelerin savaşımı sonucuna mı bağlı kalacak? Eğer oyleyse. ki oyledir, Ataturkçülük her zaman üstün gelecektir, arada bir tökezletilse de. Yasaklar Ökesi Türkiye HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Son yülarda gerçekten yasaklar ülkesi olduk. Silahü Kuvvetlerin 12 Eylül müdahalesini gerektiren olaylar yüzünden müdahalenin ilk aylarında sokağa çıkma yasağı gibi yasaklar elbette olacaktı. lçsavaşa doğru giden büyük bir tehlike geçirdik. Bu toplumsal tehlikenin gerektirdiği sıkı, hatta zaman zaman şiddetli önlemleri anlayışla karşılamamak, ülkesini seven kişiler için elbette elde değil. Ancak yasaklar yıllarca sürüp gider ve yaygınlaşırsa, o zaman da bunun tehlikesi üzerinde durup düşünmek gerekir. "Yasak" kavramı haklılar için değil haksızlar için, namuslular için değil namussuzlar için, masumlar için değil, hainler için vardır. Bu sınır içinde kaldıkça toplum için gerekli ve yararlıdır. Bu sınırı aşarsa, hele bu sınırdan sonra uzun mesafeler alarak yayılırsa, o zaman öyle bir an gelir ki, kimin haklı kimin haksız kimin namuslu kimin namussuz, kimin masum, kimin hain olduğu anlasılıp seçilmez olur. Herkes herkesi, yasağa karşı gelmekle suçlar. Devleti yönetenler, eğer namuslu iseler, şaşınrlar. Yok eğer dürüstlükten, vicdan temizliğinden, insanhk ve acıma duygusundan yoksun iseler, bu kavram kargaşası ortamında kendilerine sevimli gelenleri, baş eğip dalkavukluk edenleri kayınrlar, sevimsiz bulduklarını, hele icraatına karşı gelen ve eleştiri yapanları, devlet kuvvetini kullanarak ezerler. Yasak kavramı ayağa düştüğü. Osmanlıca severlerin deyişi ile "müptezel" olduğu zamanlarda böyle kayırma veya ezme eylemleri, karanlık bir sis perdesi arkasında yiter gider. Çünkü bu sis perdesini delip ötesini görecek gözlük pek az kimsede kalmıştır. Dinsel yasakları bir yana bırakahm. Müslümanlığa göre içki yasaktır; araa bu ülkede içkiye düşkün, dahası genç yaşında içkiden ölen nice halife tarihe geçmiştir. "Halife" imam, yani görev bakımından peygamberin yerini tutan, halk deyişi ile "Peygamber postunda o t u r a n " devlet başkanıdır. Onun davranışı halka örnektir. Türk atasözleri arasında "İmam yellenirse, cemaat yestehler" sözunün de geçmesi boşuna değildir ve yukanda sözünü ettiğim kavram kargaşasına ışık tutmaktadır. Hele kadınlar için konulmuş olan dinsel yasaklar yüzyıllardan beri Türk ulusunun ilerlemesini engelleyen nedenlerin başında gelir. • • * Düşünce yasağı, siyaset yasağı falan derken şimdi bir de "dil yasağı" çıktı başımıza. îki haftadan beri gazetelerde okuyorsunuzdur: TRT iki yüzden fazla oz Türkçe sözcüğü yasaklamış. Bir göz gezdirdim; bunların hemen hepsi yıllardan beri dilimizde yerleşmiş olan ve Turkçe kökenli sözcükler. Aralarında " u l u s " sözcüğü bile var. Oysa Atatürk Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında kurmuş olduğu "Hakimiyeti Milliye" gazetesinin adını yıllar sonra " U l u s " koymuştu. Çünkü ulus, millet demekti. Hakimiyeti milliye ise " u l u s a l egemenlik" anlamına geliyordu. Atatürk buna kısaca " u l u s " dedi. Ama TRT'dekilerin Atatürk'ü tanıdıkları yok anlaşılan. Onlar için sadeçe Mustafa Kemal Paşa var. Ne oluyoruz? "Sel", "sal" ekleri de kalkacakmış. Artık TRT'de "kumsal" sözcüğü kullanılamayacak. "Ulusal", "toplumsal", ilkel" gibi yıllar yılı yerleşmiş sözcükler de duyulmayacak. İlle Türk halkını " m i l l î " , "içtimaî". "iptidaî" gibi Arapçada "yâyı", nisbî" denilen " î " ekiyle konuşturmak mı istiyorlar? Dilimizde bulunan "kumsal", "uysal" gibi sözcüklere dilleri dönmeyen Arap kökenli kişiler midir nedir. bu yasağı koyanlar. Birinci Dünya Savaşı sırasında Yozgat Ortaokulu'nda Bahattin Efendi adında beyaz sarıklı bir Arapça öğretmenimiz vardı. Kendi adını "Bahaüddin" olarak söylerdi. Dahası, bir gün derste: "Bahattin, Türk uydurmasıdır" demişti. Türkü aşağı görmesine sınıfça çok öfkeleniyorduk. Bir gün yine "Türk, diye medeni bir kavim yoktur, lisanı iptidâîdir. Lisanı Arabî ve Farisî, imdadına yetişmiştir. Kavm i necibi Arab. dünyada en üstün kavimdir" demesi bardağı taşıran damla oldu. Altmış kişilik sınıfça uzun uzun yuhaladık kendisini. Bir daha derse gelemedi. Dilimizi aşağı gormesi kanımıza dokunmuştu. Baksamza, Amerika Buyukelçisi Bay Spain de bir konuşmasında: "Türkçede, 'politika' sozcuğunün karşıhğının olmadığını söylemiş. Bunun için kullandığınız 'siyaset' Arapça, 'politika' ise Fransızcadan gelrniş dilinize" demiş. Yalan değil. Öz Türkçede "devlet" terimi de yok. Ama bu ülkede yüzlerce yıldan beri devlet var olmuş. Devlet olan yerde elbette politika da vardır, olmaması olanaksızdır. Kavramı belirten sözcüğü unutmuşuz, çünkü aramamışız. Ümmetlikten çıkıp ulus, ummetçilik bilincinden çıkıp ulusçuluk bilincine erişememişiz. "Yeryiizünde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmava devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" yüzyıllardan beri özdeyiş niteliği kazanan ve "devlet" sözcüğünün, hem örgütlü toplumsal kuruluş, hem de "mutluluk" anlamlarını iki dize içinde usta bir incelikle belirten padişahlar yetistirmişiz, ama ne yazık ki bu sözcüğün Türkçesini bulup kul PENCERE Adaletin Saati? 20 OCAK 1985 Zaman her vakit, her yerde, her insan için bir değildir; saatlerin kimi zaman yavaş, kimi zaman hızlı işlediğini insan yaşadıkça öğrenir. Sevdiğin kişi ameliyathaneye alınmış, kapıda bekliyorsun. Zaman uzadıkça uzar, kirli bir ciklet gibi beynine yapışır, soluğunu daraltır, sinirlerini gerer, yüreğini burdukça burar. Evlenme çağına girmiş kızın durumu kapalı çevrede zordur. Ortahkta kaç kişi var damat adayı olacak? İlk yıllar umutla geçer, kızcağız yirmilerin yarısını bitirip otuzuna doğru tırmanmaya başladı mı zaman daralır; beklenti baskıya dönüşür; bir fısıltı dolanıp durur: Evde mi kalacak? Kızcağız sabahtan akşama dek evde kısmet beklerken zamanla didlşir. Futbol maçının son dakikaları. Bir gol atsan beraberliği sağlayacak, finaie kalacaksın. Karşı takım topu oyalıyor. Tribünlerdeki onbinlerce yandaş saniyeieri sayıyor; ama zaman öylesine hızlı geçiyor ki saniyeler gemi azıya almış bir ata dönmüş, dörtnala, dolu dizgin. Hakem düdüğü ha çaldı, haçalacak. Tüm benliğinle zamana asılıyorsun durdurmak için... Körolası yavaşlayacağına hızlanıyor. Tutuklusun. Yargıç seni hapis cezasına çarptırmış, kararı yüzüne karşı söylemiş; dosyanın Yargıtaya gitmesi için gerekçeli kararın yazılmasını bekliyorsun. Yargıç gerekçeli kararı yazmıyor. Ya işi çok elini dosyaya atamıyor, ya da özellikle yazmıyor ki tutukiuluk cezaya dönüşsün de acı çekesin. Günler geçiyor, haftalar geçiyor, aylar geçiyor, yargıç dosyayı eline almıyor. Tutuklu, dört duvar arasında bir aşağı bir yukarı volta atıyor, düşünüyor. Saat gecenin dokuzu. Yargıç nerededir? Ya evinde çoluk çocuğu arasındadır, ya bir dostuyla iki tek atmak için dışarı çıkmıştır. Saatin geçtiğini yargıç nasıl bilecek? Ya karısı anımsatır: Yatma zamanı geldi, yarın erken kalkacaksın, çocukların okulu var. Ya ahbabı anımsatır: Ooooo.. saat 12'ye geliyor, zaman nasıl da geçmiş! Evden merak ederler. Vakit gece yarısı. Yargıç uykuya dalmıştır. Tutuklunun dosyası da mahkeme kaleminin dolabında derin uykudadır. Ama tutuklunun gözleri açıktır.. Yalnız tutuklunun değil, annesinin, eşinin, çocuklarının da gözleri açıktır. Yargıç zamandan habersiz uyuyor. Tutuklu saatin tiktaklarını dinliyor ve istiyor ki yargıç bir gün önce gerekçeli kararı yazsın, dosya Yargıtaya gitsin, yüksek kurulun incelemesine sunulsun, adalet çarkı dönsün, ne olacaksa olsun. • Demek ki yargıcın zamanıyla tutuklunun zamanı bir değildir. Saatler ikisi için ayrı hızda çalışıyor. Zaman kavramını eşitlemek için yargıcı da tutuklu gibi dört duvar arasına kapatıp dosyayı eline vermek mi gerekir: Görevini yapıncaya dek dışarı çıkmak yasak! Böyle bir şey yapılamayacağına göre yasalarda önlem alınmış, yöntem benimsenmiş, yargıç ve tutuklu için geçerli süreler konmuş, adaletin saati böyle kurulmuş. Adaletin saati vardır. Bu saat yargıç ve tutuklu için eşit hızda çalışır. Ama bir ülkede adaletin saati, yargıç için ayrı, tutuklu için ayrı çalışırsa ne olacak? Yok mu bununla ilgilenecek bir yetkili, bir sorumlu, bir insan, bir vicdan? OKT4Y AKBAL EVET/HAYIR OKURLARDAN Belediye rıiye denetlemiyor? Benim sorunum kömür nakliyesi ile ilgili. Bu yıl Kuruçeşme kömur tevzi Odedim parayı, aldım faturayı. Buraya kadar her şey iyi. Ancak beni üzen olay, işin nakliyesinde. Bundan iki üç yıl öncesine kadar nakliye işi iyiydi. Orada görevli beledive i taşınırdı. Şimdi ise belediye oradan kalkınca kömürü eve nakletmek bir hayli yük olmaya başladı. Önce oradaki derneğe gittiğimde bir ton için araba bulunmaz, 34 binden Yıldız 'a araba gitmez ". Çevremi saran diğer ?rce, KDV dahil 5 bin kadar fiyat istendi. Bir ;ı ise ben 25OO'e rüm deyince diğerleri ona oldu. Bu olaya kızarak fta kömürü almadım. sonra 2 bin liraya bir götürmeyi kabul edince. rü eve genrebildik. Şunu k istiyorum: Belediye Camus'yü Anarken... BEŞİKTAŞ/İSTANBUL burayı denetlemiyor mu? BÜLE.VTATEŞ "Gerçek sanatçılar politika şampiyonu olamazlar. Çünkü onlar, bilirim hem de nasıl, rakiplerinin ölümüne duygusuz kala mazlar. Sanatçılar, yaşamdan yanadırlar, ölümden yana değu Etin kemiğin adamlarıdır onlar, yasanın değil! Sanatçı olduklaı için düşmanlarını bile anlamak zorundadıriar. Ama bu, hiç dı demek değildir ki, iyi ile kötüyü ayırt etmek gücünden yoksun durlar. Başkalarının yaşamını yaşamak güçleri olduğu için e/ azılı suçluyu bile temize çıkaran yani, aayı görebilirler. işte onut için bizler hiçbir zaman mutlak bir yargı veremeyiz ve giderei mutlak cezayı da kabul edemeyiz. Ölüm cezasını kabul eder dünyamızda sanatçılar insanın ölümü reddeden yanını tutariaı Yalnız cellâtlann düşmanlarıdırlar, başka hiç kimsenin değil." Albert Camus'nün ölümünün 25. yılı... Tam bu konuda bir yazı yazayım derken, "Sanat Dergisi" çıkageldi... Camus'ye ayrılan sayfaları okurken, aldım elirne kalemi, orasını burasını çizdim. Vedat Günyol'un çevirdiği "Denemeler"den yaşam, sanat ve sanatçı konusundaki düşünceler... Camus 20. yüzyılın en büyük birkaç yazarından biridir. Korkmasam belki de en büyüğü odur diyeceğim ama Gide'i, Proust'u düşünüyorum, en iyisi en büyük yazarlanndan biri demek... Yirmi beş yıl önce bir taşıt kazasında yaşamını yitirdi. Saçma'yia uğraşıyordu yazılarında, yaşam "saçma" bir şeydi, saçma bir ölüme kurban oldu sonunda... Birtatil dönüşü bindiği otomobil Paris yolunda bir ağaca çarptı, şotörün yanında oturan Albert Camus o anda öldü. Daha 47 yaşındaydı. 1957'de Nobel Ödülünü kazanmıştı. "Yabancı", "Veba", "Düşüş" gibi romanları, "Caligula", "Sıkı Yönetim" gibi oyunlan ile "Güncel" başlığı altında topladığı denemeleriyle, "Sysphos Söylencesi", "Başkaldıran İnsan" gibi felsefi araştırmalarıyta dünyaca tanınmıstı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yetişen kuşağın "klasik" sayılan bir yazarıydı. Yaşasa, daha neler verecekti? Ama "saçma" bir ölümle çekip gitti dünyamızdan... Albert Camus'nün başyapıtı sayılan romanı, "Veba"dır. Ben bu romanı 1954'te çevirdim. Varlık Yayınlan'nda 1955'te çıktı. O gün bu gün tam beş kez basıldı. Sanırım yakınlarda altıncı kez basılacak. Bu. şunu gösteriyor: Camus yüzyılımın klasik bir yazandır. "Veba" ve "Yabancı" gibi romanları çağımızdan geleceğe kalacak birkaç önemli yapıttan biridir. "Bir insanın tek başına mutlu olması, utanılacak bir şeydir" der bu romanın başkişilerinden biri. Camus yaşam, mutluluk, sorumluluk üstünde en çok düşünen bir yazardır. "Sanat Dergisi" Günyol'un çevirdıği parçaların en ilginç 50.000 iira olan bonolar olanlarını son sayısında yayım100.000 İira olan bonolar lıyor. Ben de bu parçaiardan birkaç bölüm aldım, sizlere 500.000 üra olan bonoiar sunmak istiyorum. Yalnız bunlar bile Camus'nün önemini, t.000.000 İira olan bonolar büyüklüğünü bize duyurmaya yetiyor. ' 5.000.000 İira o!an bonoiar Caınus diyor ki: "Hiç kimsenin suçsuz olma10.000.000 İira olan bonolar dığı, yargıçsız bir dünyada, benım hakkımda karar vermeye kim cesaret edebılir." (Arkası II. Sayfada) Kitap bağışı için çağrı Istanbul Çapa Ortaokulumuz hamiyetsever bir vatandasımız adına yaptırılan büyük bir kütüphaneye kavuştu. Şimdi sıra genç kuşağı yüceltecek, yol gösterip aydınlatacak kitaplarda. Türkiye'de her kuruluştan eğitime ve Atatürk ilkelerine uygun kitap bağışı bekliyoruz. ÇAPA ORTAOKULU ÇAPA/İSTANBÜL Halkımız Hazine Bonolarını "degerlendirivor,, r h Devletten halkımıza bir imkân! Hiç vergisiz, %50 net kazanç. 40.000 liraya 80.000 liraya 400.000 liraya 800.000 liraya 4.000.000 liraya 8.000.000 liraya Bunca ilgi görmesi bence doğal.Derslerimde hep vurgulamışımdır... Tasarruf iki şey ister. Yüksek kazanç ve güvence... , Hazine Bonoları işte bunu sağlıyor." Biz bütün apartmanca alabildiğimiz kadar aldık. En iyi yatırım diye düşünüyoruz." Hamiline yazılı oluşu bir imkan. Vadesi de iyi. Tabii en iyi yani hiç vergisiz olması. Net % 50 kazanç. Daha ne olsun?" Kızın evliliği için ayırdığımız 400.000 lirayı yatırdık. 500.000 liralık bono aldık. Çok işe yarayacak." Hazine bonolarımn satışına T.C. Merkez Bankası, T.C. Ziraat, T. Vakıflar ve T. Emlak Kredi Bankalannın tüm şubelerinde devam edilmektedir.