24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER tadırlar. Çünkü temel bilimler için gerekli araştırma araçlarından ülkemiz yoksun bulunmaktadır. Ancak ne yazıktır ki 1015 yıldan beri sosyal bilimlerde de durum temel bilimlerdekine benzemeye başlamıştır. Döviz darboğazma girdiğimizden beri, yani aşağı yukarı 15 yıldan bu yana yabancı ülkelerden kitap getirtmek olanaklan tamamen ortadan kalkmıştır. Kitap olmayınca ilim yapmak, dünyanın gidişine, ilerleyişine ayak uydurmak mümkün değildir. Bugün için hâlâ bilimsel araştırma yapanlar dışanya gidip oralarda çalışabilenlerdir. Bazılan da eksikleri fotokopilerle giderme çabasındadırlar. Tarih, arkeoloji, sanat tarihi konularında çalışanlar ise yurdumuzdaki Alman, tngiliz ve Fransız arkeoloji ve tarih enstitülerinden yararlanmak şansına sahiptirler. Eğer bu durum, yani bilimsel kuruluşlann kitap satın alamamalan hali sürüp giderse 3040 yıl boyunca Batı düzeyinde araştırmalar yapmış olan Türkiye'de bilimsel inceleme tamamiyle yok olacaktır. BİR ÖNLEM VE ÖNERİ Bu korkunç duruma düşmemek için, başkentte 50 kadar bilim dalının yüzde yüz mevcutlu kitaplıklannı bir kurum içinde toplamak zorundayız. Sayıları 27'yi bulan üniversitelerimizin hepsini yüzde yüz mevcutlu kitaplıklarla donatmaya hiç olmazsa bu yıllarda oîanak yoktur. Çünkü bu uğurda bugünkü rayiç ile en azmdan 200 milyara ihtiyaç vardır. Oysa bütün bilim dallarının birer kitaphğı bir tek kummda toplanırsa, bu iş 810 milyar lira ile gerçekleşebilir. Kuruluş 56 yıl süreceğine göre mali yükümlülük yılda bir iki milyardan ibaret olacaktır. Bugün Türk üniversitelerinde çalışan, kısmen de aynlmış olan Türk öğretim üyelerinin yüzde ellisi 23 yabancı dil bilen birinci sınıf araştırmacılardır. Bu değerlerden yeterince yararlanmak ve 30 yıl boyunca çağdaş düzeyde gerçekleştirilmiş olan bilimsel çalışma olanaklannın ortadan kalkmarnası için bir bilim kurumunun ya da Türk llimler Akademisi'nin oluşturulması gerekmektedir. Şüphesiz daha başka çözüm yollan da mevcuttur. Söz gelimi Federal Almanya'da bilim dallan yörelere göre taksim edilmekte ve her yörede bir başka bilim kolunun en yoğun bir biçimde ele alınması sağlanmaktadır. Devletin bu konulan iyi ve yakından bilen uzmanları toplayıp onlann çeşitli önerilerini dinlemesi şarttır. Ne var ki bir çok önemli kararlar sadece belirli kuruluşlar tarafından alınmakta, devletin büyük paralar sarfederek yetiştirdiği daha başka bilen kişilere hiç danışılmamaktadır. Bir başka önemli sorun da dış ülkelere yapılan beyin göçünün önienmesidir. Bu sağlanmadığı takdirde, bugüne değin gerçekleştirilen güçlü kadro da yitirilmiş olacaktır. SONUÇ Kültür ve bilim çalışmalarma karşı gösterdiğimiz umursamazlık anlaşılır gibi değildir. Oysa Ibni Sina, Farabî ve Birunî ile başlayan ve o dönemlerde dünyaya bilim yönünden doğrultu veren Türkler, bin yıldan bu yana, Fatih ve Kanuni cağlan dahil bilimsel araştırmalar bakımından tarihlerinen en parlak günlerini yaşamaktadırlar. Ulaştığımız düzeyden düşmek çok hazin olacaktır. Yitirileni yerine getirmek için en aşağı yarım yüzyıl belki de daha çok zaman gerekecektir. Buna karşın eriştiğimiz çağdaş düzeyi sürdürerek yakın bir gelecekte dünyada birinci sırada yer almamız olasıdır. Ekonomik örüemlerin almdığı şu sıralarda bilimsel çalışmalann da ilgi göreceği ümidindeyiz. 27 AĞUSTOS 1984 lllaştığıımz; Düzeyi Geriletmeyelim Kültür ve bilim çalışmalarma karşı gösterdiğimiz umursamazhk anlaşılır gibi değildir. Bilimsel araştırmalar bakımmdan tarihimizdeki en ileri nokîaya ulaşmış düzeydeyken, bu düzeyden düşmek çok hazin olacaktır. Ekonomik önlemler alınırken, bilimsel çalışmalann da ilgi görmesini diliyoruz. Ord. Prof. Dr. EKREM AKURGAL Türkiye, Atatürk döneminden bu yana iş hayatı ve ticaret yönünden olduğu gibi sanat, bilim ve genellikle kültür bakımından büyük aşamalar yapmıştır. Gerçekten son 50 yıl içinde ülkemiz, edebiyat, müzik, resim, mimarlık, raühendislik ve ticaret alanlarında başarılı atılımlarda bulunmuştur. Romancılarımıan ve yazarlarımızın eserleri, Batı ülkelerinde, milyonlarca yabana tarafından okunmaktadır. Bestecilerimizin eserleri dünyanın her bir yerinde çalınmakta.icracılanmız Avrupa'nın ve Amerika'nın en ünlü operalarında ve müzik salonlannda alkışlanmaktadır. Şimdi ressamlanmızın tablolan Avrupa'da satılmakta, karikatürcülerimiz çeşitli ülkelerde büyük ödüller almaktadır. Tiyatro yazarlarımız ve oyunculanmız milli bir Türk temaşa sanatı yaratmış olmanın mutluluğuna ulaşmışlardır. İşadamlarımız, mühendis ve mimarlanmız uluslararası projeler gerçekleştirmekte, Türkiye biraz geç de olsa dünyada layık olduğu yeri almaktadır. BtLİMDE ATILIM Türkiye bilim alanında da büyük ilerlemeler kaydetmiş, Türk ilmi üniversitelerimizin kurulduğu 1933 tarihinden bu yana altın çağını yaşamıştır. Türk bilimi son 4050 yıl içinde özellikle sosyal bilimlerin önemli bir bölümünde gerçekten Atatürk'ün öngördüğü çağdaş düzeye ulaşmıştır. Çünkü birçok sosyal bilim dalında 1970 tarihlerine değin üniversitelerde yüzde yüz mevcutlu kitaplıklar vardı. Bunun yanı sıra aynı tarihlerde üniversitelerimiz sosyal bilimler için gerekli araştırma araçlarını da sağlama olanağına sahiptiler. Nitekim üniversitelerimiz sözünü ettiğimiz sosyal bilim dallarında uluslararası rakabette hâlâ önemli bir yer almaktadır. KÎTAPSIZLIK YÜZÜNDEN Türkler bugün fizik, kimya, matematik gibi konularda da uluslararası değerde bilim adamlarına sahiptir. Ancak bu alanlardaki araştırmacılanmız bilimsel incelemelerini Türkiye'de değil, yabancı ülkelerde yapmak CUMHURIYET'ren OKURLARA. OKAY İyi Haber, Kötü Haber G EVET/HAYIR OKTAY AKBAL OKURLARDAN Orman yangınları ve yitirilen tarlalar Yaz mevsimi gelince orman yangınları konusunda haklı olarak hepimiz tedirginlik duyuyoruz. Çünkü ulusal servetlerimizin en önemlilerinden biri olan ormanlarımızın değeri gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadv. Ancak orman yangınları konusunda gösterdiğimiz bu duyarlığı ne yazık ki güzelim tarla arazilerine ev yaparken, sanayi tesisleri kurarken, yol yaparken dikkate almadığımız acı bir gerçektir. Oysa orman yangınları sonrası geç de olsa aynı yerde yeniden ağaçlar bitmekte ve toprak bakımmdan bir kaybımız olmamak tadır. Fakat, beton altında kalan tarlalarunızm bir daha eski haline getirilmesi olanak dışıdır. Öyleyse özellikle günümüzde nüfusun gittikçe artması karşısında dünyamızın her geçen gün açlık tehükesiyle karşı karşıya kaldığı haberleri radyo ve basında yer aldığına göre tarlalanmızın her kanşını değerlendirip yok olmamasma çalışmalıyız. ILYAS SABİT ANKARA kırdınp bankaya yatıran 104 bin lira ahyor" şeklindeki beyanları biz emekliler için, gerçekleri yansıtmayan acı sözlerdir. 1982 yıhnda emekli olduğum zaman şahsıma 13 bin 843 lira maaş bağlandı. 1.7.1984 tarihinde yapılan zam ile emekli maasım 23 bin 512 lira oldu. Bu miktarlara yakacak yardımı katılmamıştır. Aynca, emeklinin bakacak eşi ve okutacağı çocukları olamayacağı için de bizlere aile ve çocuk yardımı da ödenmezÇalışırken uygulanan maaş göstergesi ile, emeklilik maaş göstergesi arasındaki büyük uçurumun ve ayrıcahğm haksızhğı ve nedeni halen çözülebilmiş değildir. Emeklilik çok daha az parayla geçinmenin sihirli bir formülüdür herhalde. Unutulmaması gerekir ki, bu devlete yıllarca hizmet vermiş olan bir emekli, bir sonraki dönemlerin üç ayltğım, bir banka şubesinde ezilerek, ulanarak kırdırma zilletine katlamyorsa, bu ancak ve ancak aç olduğu içindir. Aldığı 30 bin lira emekli ayuğınm yalnızca 20 bin lirasmı ev kirasma vermek zorunda olduğundandır. Yoksa banka faizinden yararlanmak için değil. Unutmamak gerekir ki, toplumun bir kesimi devamlı yokluğa ve açtığa mahkum edilirse, "Sefiüer"i oynamaya başlar. Emekliyi 4 bin lira faiz almak için maaş kırdırmakla itham eden düşünce, yarın emekli olduğu zaman aynı sıkıntılan çekeceğini aklından çıkarmamalıdır. OKTA Y SEVtNÇ BAKIRKÖY/tSTANBUL azetelerin okuyucu kaybetmeleri tartışılırken kimilerince savunulan bir görüş de bu kaybın genellikle kötü, kötümser, umutsuzluk saçan haberlerin daha geniş yer almasından kaynaklandığı biçiminde. Kimse kötü haber verilmesini istemez. Kötü haber sevmeyen iktidarların ilk örneğini belki de Kleopatra vermiş ve kendisine Antonius'un ölüm haberini getiren haberciyi öldürtmüştür. Aynı haberci Kleopatra ya daha mutlu bir haber de verebilirdi. Her iki durumda da haberci görevini yerine getirmiştir, getirmek zorundadır. Gazeteler de işler kötü gidiyorsa bunu yazmak, yansıtmak, uyarmakla yükümlüdürler. İşlerin kötü gitmesinin ise genel okuyucu ve yurttaş için anlamı başkadır, yönetici için başka. Dünyanın her yanında sabah gazeteleri açtığında içinden Kleopatra'laşmak geçen kimbilir kaç yönetici vardır? Habercilerin boyunlannın vurdurulmasıyla işlerin düzelmeyeceğini, gerçeğin değişmeyeceğini bilen iktidar sahipleri çok mudur? Çeşitli nedenlerle Kleopatra 'laşamayan yöneticiler için ise hiç değişmeyen bir tema vardır, hemen onu tuttururlar: "Basın tarafsız değil!" Bunun anlamı da "Basın benden yana tarafsız olsun"dur. O zaman basının istenen yönde "tarafsızlaşması" için Kleopatra'nınkı kadar kaba olmayan yöntemler bulunuı. Mevzuata mevzuat eklenir. basının her " k ö t ü " haber vermeye kalktığında ellerin iyice titremesi için önlemler alınır. K İzmir'deki Kitap Şenliği... Şu İzmir Fuan'nı doğru dürüst görebilmem birtürlü gerçekleşemeyecek! Bir kaç yıl önce de T. Yazarlar Sendikası'nın kitap şenliğine katılmıştım. Saat sekizden geceyarısına kadar okurlarla konuştuk, tartıştık, kitaplar imzaladık. Şöyle beşon dakika fırsat bulup da bir iki pavyon gezememiştim. Bu kez, bir gün erken gideyim de şu fuarı iyice dolaşayım, diyordu'n. Yine olmadı. 'Cumhuriyet' Kitap Kulübü, beni Uğur Mumcu ve Muzaffer İzgü ile birlikte bir masanın başına oturttu, kitapları önümüze dizdi, geceyansını bulduk böyiece... Ertesi gece de öyte, sonra da... Yalnızca kalabalığını, gürüttüsünü, tşıklannı gördüm fuarın. Şu imza günleri nerdeyse geleneklerimiz arasına girdi! Oturuyoruz, okurlar kitaplân getiriyor, bir iki söz, bir imza! Bir yakınlık, bir kısa dostluk, bir bakışma, hepsi bu. Yetiyor da... Bir şeyler alıp veriyoruz karşılıklı. Nice çabaların, üzüntülerin pek de bosa aitmediâini duvuvor insan. Uzaklardan gelenler var. Öğretmen, memur, subay, astsubay, işçi, serbest meslek sahıbı, ögrenci, işsiz, herkes var. llk gece Uğur Mumcu, Muzatfer İzgü ile, sonraki iki gece de Melih Cevdet Anday, Recep Bilginer, İsmet Özel'le birlikte... Doğrusu ben, böyle okurla yazarı karşı karşıya getiren İmza Günleri'nden yanayım. Sık sık olmamak koşuluyla.... Batı ülkelerinde de böyle imza günleri var. Yazarlar Birliği yılda bir kez düzenler. Her tanınmış yazar, bir ünlü kadın ya da erkek tiyatro sanatçısıyla birlikte masa başına oturur, okurlarına kitapiannı imzalar. Yalnız onlar okurun adını yazmazlar çoğunlukla, yalnızca imzalarlar. İmza, bir anıdır, bir değerdir, bir geleceğe kalıcı simgedir. 1959'da Türk Edebiyatçılar Birliği olarak Beyoğlu'nda bir kitap sergisi düzenlemiştik. Abdülhak Şinasi Hisar da gelmiş kitaplarını imzalamıştı. O kitaplar krtaplığımda durur, değeri günden güne artan bir anıdır onlar... Yarın, öbür gün, elli yıl, yüz yıl sonra o imzalı kitaplar da daha üstün bir deger kazanacak, kimbilir! 'Cumhuriyet' Kitap Kulübünün izmir Fuan'ndakisergisi bir ay sürecek. Kulüp üyesi okurlar sevdikleri yazarların kitaplarını indirimli olarak alabilecekler, satıştaki kitapların tümünü görebilecekler, yazarlarla, şairlerle tanışabilecekler. Bizim ilk gençlik çağımızda yaşayamadığımız bir güzel duygu bu! Nerde, Yahya Kemal, Yakup Kadri, Halide Edip vb. ünlü 'edip'lere yaklaşabilmek, ellerinden imza alabilmek, seslerini duyabilmek, hele onlaria tartışmaya kalkışabilmek! Kimin haddineydi bunlar! O ünlü kişiler ancak uzaktan hayranlıkla seyredilirdi. Ya büyükelçi; ya profesör, ya milletvekili idiler. Bakıyorum da, yazın yani edebiyat, iyiden iyiye halka inmiş, okurla yazar kaynaşmış; Sait Faik bunu ta o zaman yazmıştı 'okurla bir gibiyiz' demişti. En iyi okur kimdir zaten? Yazardır. Ûnce okur olunur, sonra yine okur kalınır. Bu arada olunabilirse yazar olunur! Nerden nereye! Geçenlerde bir şair dostumla ilgili oturuma katıldım; bir eleştirmeci, bir de 'okur' gerekliydi. Memet Fuat eleştirmeci oldu, ben de 'okur'... Hiç yüksünmedim 'okur' olmaktan! Çünkü gerçek bir okuruyum çağımın yazarlannın, daha da eski yazartarımızın... Bu sırada bir başka ünlü yazarımız girdi içeri, ona da 'sen de okur olarak bir şeyler sor' dediğimde ne yanıt verdi bilseniz: "Ben okur değil, yazanm!" Ne demeli buna bilmem. Yazar olunca, okur sayılınmaz demek! Eskiden de duymuştum bunu, Refik Halit Bey de 'Neler okuyorsunuz?' sorusuna 'Ben yazarım, okumam, yazarım' demişti. Neyse!.. Evet, sayın okurlar, İzmir'de bir kitap şenliği var bugünlerde. Binlerce kitap, onlarca yazar, şair... Kulübe üye olmak, kitapları ucuza almak, ünlü yazarları görmek, tanımak, konuşmak olanağı elinizde... Ben sıramı savdım. Saat sekizden on ikiye dek yazar arkadaşlar orada, İzmirFuarf nda.Sümerbank pavyonunun yanında biraz zor bulunur bir yer, ama isteyen buluyor! sizleri bekleyecek... Son gece İsmet Özel de vardı. Daha önce bir kez görmüştüm bu genç şimdi olgunluk çağına yaklaşan şairi... 1969'da 'Evet, İsyan' kitabıyla dikkatleri toplamıştı. Baş kaldıran bir gençti. Umut verici yönleri olan bir şairdi. Sonra yıllar içinde bu genç şairlerin başından birtakım tatsız olaylar geçti. Bir gün, bir de baktık ismet Özel 'bambaşka' bir kişiliğe, bir niteliğe bürünmüş. Ben hiçbir sanatçının kendine çizdiği yola karışmak istemem. Ama şaşırtmıştı bu hızlı değişim. Fuardaki sergide "Şiir Okuma Kılavuzu" adlı yeni kitabını aldım, imzalattım. Yararlanarak okuyorum, Özel'in şair ve düşünür kişiliğindeki bu beklenmez değişimi anlamaya çalışıyorum. O gece bambaşka bir okur yığını vardı Özel'in başında, yok ayakları dibinde! Bize kitap imzalatanlar karşımızda dimdik duruyorlar, onunkiler ise yere diz çöküyoriar saygıyla.... Şu da var: Bizlere kitap imzalatanlar, aydın okurların bir bölümü Özel'i de ihmal etmiyor, ama Özel'in.sarıklı. başı bereli ya da başörtülü yandaşları bizim yanımıza yaklaşmıyor! Evet, kitap şenliği İzmir'de sizi bekliyor. leopatra 'lar bazen de kafa değil para kesmeye kalkarlar. Örneğin ünlü Wall Street Journal da bir keresinde dev General Motors'u çok kızdıran bir araştırma yaymlamış ve geniş bir ilan boykotuna hedet olmuştur. Wall Street Journal bunun üzerine en usta muhabirlerini dev kuruluşun üstüne salar, artık her gün herkes General Motors 'da neler olup bittiğine, ne hazırlıklar yapıldığına ilişkin geniş haberleri gazetede okumaya başlarlar, tabii General Motors'un rakipleri de. Ve boykot sonunda çözülür, taraflar banşır. Bir emekliden banka yetkililerine 26.7.1984 tarihli bir gazetenin birinci safyasında "Emekliler Şaşkın" başlıklı bir yazı okudum. Bu yazıda bazj banka yetkililerinin: "Emekliler ucuz faizle çek kırdınp kâr ediyorlar" ve "Çekini kırdırmayıp üç ay bekleyen 100 bin lira alırken. A ntonius'un öldüğünü Kleopatra duymak A l istememektedir, ama tebası da öyle mi? Yani kötü, kötümser, olumsuz haberlerin çoğalması okuyuculann gazetelerden uzaklaşmasına yol açabilir mi? Bu soruya olumlu yanıt verenler, gerçek olmasa da güldürebilen, sulu haberlerle dolu gazetelerin yüksek satış grafiklerini göstermektedirler. Bu görüşün genelleştirilemeyeceğini Califomia'da bir gazete göstermiştir: "The Good News Paper" adından da anlaşıldığı gibi, sadece iyi haberler yayınlamaya karar vermiş, ancak bir süre sonra iflah olmaz bir duruma gelmiştir. Okurların Kleopatra olmaması da basının, habercilerin en büyük güvencesidir. TEŞEKKÜR Ani tansiyon yükselmesi ve beyin kanaması sonucu vefat eden, çevresinde herkesin sevgi ve saygısını kazanan (Hüseyin Ağa) lakabıyla tanınan, Zcrfer Cekilislnde zafer sizin olsun/ HÜSEYİN ARABAOLAR'ın Üç günlük rahatsuLğı süresince gece ve gttndüz olağanüstü gayret sarfeden Keşan Devlet Hastanesi Doktorlanndan Dahiliye Mütehassısı Sn. NAZIM YlLMAZ'a teşekkürü borç biliriz. Evlatlan: Naim, Hüseyin, Nasuh ARABACILAR HÜRAYBEDRİ EREL Kdz. Ereğli 23.8.1984 Evlendik NURAY KARAKOÇ (YILMAZ) ile KENAN KARAKOÇ evlendiler 26 Ağustos 1984 ANKARA İIY20 Partiter MDP'nin 24 saati ANAP: Dört görüşten tek görüşe Mustala TAŞAR: "ANAP dört akımın koalisyonu değildir." DYP'de taze kan harekâtı Gökberk ERGENEKON: "ANAP ve MDP 6 Kasım partileridir." Mükerrem TAŞÇIOĞLU: "Artık turizmde milyar lâfı edebileceğiz" NIXON: "Siyasî lıderlerin çoğu birer aktördur" BAŞINDAN HABERLER: AA Genel MüdurO Hüsamettin ÇELEBİ: "AA'nm en zayıf yörtu yurt dışı varlıöıdır." CİNSEL HAYAT: Eğer kadın isteksizse REŞİDE ÖZTAŞKIN ıle TUNÇ GURLE 25.8.1984 evlendiler Yozgat LEYLA ERSİN ı!e YILDIRIM EKMEKÇILER Bugün (27 Ağustos 1984) evleni\orlar Istanbul, Besiktas (Saaı 11.30) Belki de sıra sizde,.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle