Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER mak gibi bir etkiyi esinler sanıyorum, ya da böyle olmasını diliyorum. Çağ ve geniş bölge birliği tarihin aniaşılmasında en buyük etmendir. Diyeceğim, Ismail Gümüş'ün nın evrensel niteliği olduğunu soylemeliyim. Kıtaptaki "Kitap öykulerini, bir "şive" ya da "ağız" sevgisi ve tadından yalara Sığmaz ki Ayşe'nin Yureği" adlı öykünun, (Boşnak ağzı ile rarlanma biçiminde yorumlayazılmamış tek oykünun) de bu mak tümden yanlış olacaktır. İşte benim, öykülerin geçtiği yeri kanıya uygun düşmesi, sanımın ve zamanı aramam bu anlayıştan doğruluğunu tanıtlar kanısındakaynaklandı. "Ateş Böcekkri ve yım. İstanbul'daki, Müslüman ya da değil, halklann özgun di Mico" adlı öyküdeki, "Mico idi gelen, babamın yakın arkadaşı İini kullanması, Sait Faik'in deMico. Oralardan, Saraybosna1hasının bir zayıf yani sayılabilir dan arkadaştılar babamla." mi? Ataç, Türkçe'yi her "ağız'"Biidin BoşnakJar gibi karşı ma'da güzel bulduğunu soylemekhalledeki göçmenler ona sadece le yerden göğe haklıydı. UnutMico derierdi" tümceleri ve Mimayalım ki, Panait Strati'nin, Meşa Selimoviç'in (Boşnak ro co'nun soylediği şu türkü, "Yasamu svaki zaman mlogo sam" mancısı Mehmet Selim), lvo (Ben butün zamanlar içinde çok Andriç'in, hatta Kazancakis'in yalnızım); Torlukçular adlı öyöykü ve romanlannda Turkçe sözcüklerle karşılaşmak, bu ya küdeki, "Kiiciik bir köydür Velika. Velika Boşnak dilinde büzarlann şive taklidinden yararyük anlamına gelir. Istrancalalandıklan yargısına varmaktan rın doruklarına yakın, meşe orçok, Balkan halklannın ortak manlarının arasına sıkışmış duygu ve düşünüş özelliğini göskalmışCır" tumcesi; sonra Matermekle, bizde, bolgesel dilin mo'nun şu turküsü, "Gori dan bilinç olanaklannı, yersel dile gori noç/ Çırna zemla kaji megöre, insana ilişkin üstün bir ni / Hoyro moy u yedan dan / kavramlar yaşamı bütünlüğüne Hoceli doç, hoçeli d o ç . " (Yanıerdirmiş olduğu izlenimini uyanyor gunduz, yanıyor gece / Kadırır. Dahası, dilin yerselden bölgesele sıçraması, özellikle Ba Ta toprak söyle bana / Hayrim benim, bir gun bana / Döner mi tının resim, yonut ve müziğinde dersin, doner mi dersin.); Magözlemlediğimiz bölge biçemledalya'nın Üçuncu Yuzü adlı öyrine benzer bir yaklaşım biçemiküdeki, "Cuşlerica derierdi banin yazında da var olabileceğine na çocuklar. Boşnakça kertenkeilişkin kimi uslamalara da yol açle anlamında."; Deli Nezir öyküsündeki, "Yugoslavya'nın Senica'sından ilk geldiği günü anımsıyorum." ya da "Raşitov kuça deyince çocuklann bakışlan benim uzeriroe kavdı, Reşit'in evi demiş" ya da, "Jenu i malu Zlatku su u harp zaklali di>ebildi ağlamaklı bir sesle" (Karısını da, küçük kızı Zlatka'yı da savaşta kestiler) tümceleri; Kasabada İsyan adlı oykudeki, "Bunışuk muşmula mübarek, ekmek olmuştu. Alman harbinde kızanlara" ve " O zaman kasaba küçucük, osursan Bulgar mahallesi duyacak, haber >ayılmış bemencecik" tümceleri... Alıntılan burada keselim. Boşnak Turküsü adlı kitabın öykülerindeki olaylar, Boşnaklardan, Pomaklardan.Bulgarlardan kurulu bir köyde geçmektedir. Bu köyün, Trakya'nın kuzeydoğusunda Karadeniz kıyıları ile Ergene havzası arasında, Kırklareli'ne, Tunca çayı boğazına yakm bir yerde olduğunu kestirebiliriz. Ama tkinci Dünya Savaşı'nda Almanların küçük kız Zlatka'yı kesükleri yer burası olamaz. Öyleyse, Istrancalann öbur yanını, Bulgarya'yı, ya da Yugoslavya'nın Bulgarya sınırındaki bir köyünu düşünebiliriz. Bu köyde Boşnak goçmenlerinden iki, hatta uç kuşak bir aradadır. Türkçe'yi az buçuk konuşanlarla, Boşnak şivesi ile konuşanlardır bunlar. Bosna'da onbeş gün kadar kaldığım için görgume dayanarak söyleyeyim, Boşnaklar Turkçe bilmezler. Müslüman olmuş bu Slav (Sırp) halkını lvo Andriç'ten başka, en iyi anlatanlardan biri Meşa Selımoviç oldu. Ama İsmail Gumuş'un öykülerinde, Boşnakhğa bir de göçmenlik eklenmektedir ki, yapıtın dramatik ögesıni yüklenen belli başlı izleklerden biridir bu. Ama kimi eleştirmenlerimizin dediği gibi, buyük öykücumuz İsmail Gumuş, dramatik ögeyi yüreğimizi burkmak için kullanmıyor, hatta hiç kullanmıyor, biçeminde öylesine ağırbaşlı ve temkinli ki, eğer biraz iistümuze düsse bütün etki bir anda yok olacaktır. Bunun gibi, İsmail Gümüş'ün biçemini şiirli diye nitelemek de yanlış bence; yazarımız, daha çok klasik bir yazarın, ya da bir tregedya yazarının soğukkanlı ve hesaplı anlatımı içinde kalmaya dikkat etmektedir. Yüreğimizin burkulması ve şiir tadı, işte bu tutumun ve dikkatin sanki istenmeden ortaya çıkmış bir yan ürunüdur. "Gazete yazmış abi" diye başlayan "Ayşe'nin Yureği Kitaplara Sığmaz k i " adlı öyküdeki genç mahpusun, başından geçenleri, yerli film artistlerimize belli başlı rolleri oynatarak anlatmasında kullanılan teknik ise, yazınımızın, uzerinde ayrıca durulması gereken bir olayı sayılsa yeridir. İsmail Gümüş'ü kutlanm. 22 HAZÎRAN 1984 Büyük Bir Öykü Yazarı MELİH CEVDET ANDAY İsmai! Gümuş adlı büyük bir öykücümüzün bulunduğunu yemin ederim bilmiyordum. Onun Hacan yayınlarında basılan BOŞNAK TÜRKÜSÜ adlı kitabım hayranlıkla okudum, dostlarıma övdüm ve okumalarını salık verdim. Kiıabın bastaki sunu bölumünde, İsmaıl Gümüş, özyaşamına ilişkin şu kısa bilgiyi vermekle yetinmiş: "Bin dokuz yüz otuz sekizde kiiçiik bir hudut kasabasının yoksul bir sokagında anamın babamın açlıgına ortak oldum. Kasabanın lek fıçı ustası babam, yine de ekmek buldu, öldiirmedi bizi açlık yıll a r ı n d a . " Ama bu " h u d u l kasabası" nerededir, orası bilinmez kaJıyor. Gerçi bir öykü kicabını, genellikle bir sanat yapıtını anlamak için, sanatçının yaşam öykusünu bilmek ille de gerekli değildir, hatta çoğu zaman bu tür bilgileı, dikkatimizi daha çok yazarın hangi koşullar içinde yetiştiğine çekmekle, asıl yapıtın oz niteliğini anlamamıza engel bile olur; başka bir deyişle, yapıtı bir urün durumuna sokmakla, açıklamalan hiç de gereksemeyen söylemin özgünlüğunü gözden kaçırtır. Tarihsel eleştiri, okuru buna altştırmıştır çünkü. Ancak benim bu konudaki merakımı uyandıran, Boşnak Öyküleri adb kitapta dile getirilmiş kişilerin ve olaylann özgül niteliği oldu. Bu kişilerin neredeyse tümü, başlanna gelen olayları göçmen ağzı ile anlatmakla kalmıyorlar, aralannda Boşnakça, ya da yanm yamalak Türkçe konuşanlar da var. Demek ben bir " d i l " ile karşı karşıyaydım. Öykücumüzün kişiliğini yapan en büyük etmenlerden biri olduğuna inandığırn bir " d i l " ile. Şöyle de diyebilirim, yazarın yaşamöyküsünü bilme merakını işte bu " d i l " uyandırdı bende. Genellikle şive taklidine yatkın olmamama karşın, buradaki Boşnak ağzının öykülerde canlandmlan olayla iç içe bulunduğunu, onlardan ayn düşünülemeyeceğini anlamakla, yer ve zaman öğelerini kafamda aydınlığa kavuşturma çabasının hiç de söylemi arkaya atma sayılamayacagı sonucuna vardım. Dil anlatım olup çıkmıştı, her şeydi o. Az rastlanılır böylesine. Etle kemik gibi değil, " c a n " gibi. Bölünemedikçe var olan bir yapı. Bunu söylemekle, öykücumüzün başarısını bu "ağız" yolu ile kazandığını ileri sürmüyorum, kesinlikle sürmüyorum. Hatta bu "ağız"a karşın, İsmail Gümüş'ün asıl başan kaynağının ondaki insana bakış açısı PENCERE Kamaşan Gözler Dış politika konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin HP önergesi Mecliste reddedildi. Dışişlerı Bakanı sayın Vahit Halefoğlu19'uncuyüzyılda"fcapalı kapılar ardında" yürütülen "gızli diplomasi"n\n bugünün koşullarmda geçerlı olmayacağını söylemış, ama Halkçı Partinin önergesine ANAP oylarıyla "hayır" dendiğinden son günlerde ilginç yönelışler gösteren dış politika konuları Büyük Millet Meclisi'nde tartışılamamış. Yazık... Ülke yönetiminde demokrasi parlamentonun saygınlığı ve işlerliğiyle orantılı değil midir? ANAP dış polıtikayı sadece Meclis dışında üretilecek bir "diplomasi" mi sayıyor? * Tuhaf rastlantı... Dış politika görüşmesi Mecliste ANAP'ın oylanyla engellenirken (19 Haziran 1984) Başbakan basın toplantısı yaptı ve "burokrasi operasyonu" ile "Beşinci Beş Yıllık Planı" açıkladı. Arkadaşımız Yalçın Doğan toplantının havasını 20 Haziran 1984 günlü gazetemizde yayınlanan yazısında şöyle çizdi: "Basın toplantısında ve sorulara verdiği yanıtlarda Başbakanı oldukça durgun gördük Bununla birlikte bir soru üzerine verdiği karştiık basın toplantısını izleyen gazetecileri hareketlendirdi. Bir gazeteci, yapılan ekonomikve idarı düzenlemelere değinerek, bu yolda bir soru yöneltti. Özal kimsenin beklemedıği bir anda şu karşılığı verdi: "Bütün bu düzenlemeler demokrasi içinde olmalıdır Bütün bunlara halk karar vermeli, halk seçmelidir. Başka güçler değil". Belki sorulan soru ile doğrudan bir ilgisi yoktu, ama bununla birlikte Başbakan nedense bırdenbire böyle bir yanıt verdı." Son günlerde demokrasinin "lafı" gerek basında gerek siyasal yaşamda çok edıliyor. Başbakan da anlaşılıyor ki bu fikri vurgulamak ıstemış. İyi de etmiş... Ancak içinde bulunduğumuz siyasal yaşamın sorulan ve sorunları, ANAP'a demokrasıye geçiş surecinde bir dizi görev yüklüyor. Acaba Başbakan tarihsel işlevınin bilıncinde midir? Yoksa dar bir çerçeve içinde şöyle mi düşünüyor: Ben 6 Kasım 1983'te olağanüstü koşullarda da olsa büyük çoğunlukla parlamentoya girdim. 1989 a değın Başbakanım. 24 Ocak 1980'den beri ekonomiyi yönlendıren benim, daha 4.5 yıl IMF reçetesini uygularım. Böylece IMF'nin Türkiye programı 1980den 1989'atam dokuz yıl kesintisizyürütülmüş olur. Sayın Özal'ın tutum ve davranışlarına bakarsanız "demokrasi" diye bir kaygısı olmadığını sanırsınız. Oysa ANAP'ın ve kendisinin geleceğı Türkıye'de çok partili demokrasinin işlerlik kazanmasıyla yakından ilgilidir. ANAP'ta yerını bulmuş olan çoğu polıtıkacının da demokrasıyle yakından uzaktan ilişkileri olduğunu söylemek doğru olabilir mi? Bu partıdeki "üç eğilim" üç ayrı partinin koalisyonu izlenimini yaratıyor. Bir eğilim, 19 mayısta kızlara paçalı don giydirmek ya da heykellerle uğraşmaktadır. İkinci eğilim sokak ve meydan adlarını değiştirerek titreyip kendine dönme peşindedir. Üçüncü eğilim ıse devleti bir "ticaret şırketi" gibi görmekte ve "gözetilen holdingler"\e ülkeyı yönetmeyi yeğlemektedir. ANAP mozaiğınin renkleri geçmışin ünlü bir ortaklığını anımsatıyor. Bu mozaikte demokratik sorumluluğu ara ki bulasın... Oysa soruyu bin kez yinelemekte yarar vardır: ANAP'ın ömrü kurulmaya çalışılan çok partili demokrasinin ömrüyle bağıntılı değil midir? Polıtıkada çoğu zaman sağduyu yitıp gidiyor. Lafla, öğütle, uyarıyla bir şey değışmiyor. Bu yüzden Turgut Özal'ın, yakın kadrosunun, partısinin sürüklendikleri yoldan gerı dönebilmeleri çok zordur. Sayın Özal bir "kuyrukluyıldız" gibi pariadı. Kendı ışığıyla kendi gözleri kamaşmıştır. "Ekonomide ihtilal" ve "bürokraside reform" yapıyor, "gözetilen holdıngler"\r\ ünlü işadamlarını uça(Arkası ll.Sayfada) ARADA Bffi BEHZAT AY OKURLARDAN BizUr E5 karayolu uzerinde Çorhı yakmlannda kurulu TÜPKO A.Ş'de çalışan işçüerit. Televizyon tüpii ve kondansatör üreten bir fabrikada, 1982 yılutın başından beri maaşlanmıu doğru dürüst alamıyoruz. Bazı aylar maaşlanmızın yuz.de 10'u ya da yüzde 20'si verilebiliyor, tam bir ay geçiyor ikinci ay maaşunız tamamumabiliyor. Zaten çoğumuz da asgari ücretten çahfiyoruz. Bugüne kadar yazlık ayakkabı, havlu ve temiztik malzemelerimizi de alamadık. Geçen nisanda ahnamız gereken ikramiyemiz de henüz ödenmedi. Bu tesislerin verimli çabşamaması nedeniyle bizler perişan durumdayız. Mühendisinden odacısına kadar düzenimiz altüst olmuj durumda. Fabrika yöneticilerine, "bizbn halimiz ne olacak?" diyoruz, "başınızın çaresine bakm" diyorlar. Fabrikadan da bazı günler bugün gelmeyin, öbürgün gelin diyorlar, yani iş olduğu zaman.. Böyle ifçilik olur mu? Ya bizbn TÜPKO işçileri Amasya Genelgesi Mustafa Kemal Samsun'a çıktığında bilindiği gibi durum hiç iç açıcı değildir. Resmi bir karşılama bile yapılmamıştır. Samsun Sancağmın yöneticisi, yetkili bir askeri komutanı yoktur. Kentte 200 kişilik ingilizlerin işgal kuvvetleriyie, bunlardan cesaret alan ve izmir işgaliyle şımaran Rum Pontus çeteleri kol geziyor. Mustafa Kemal, kaldığı Mıntıka Palas Oteli'nde tedirgindir. Hemen beraberinde getirdiği 3. Kolordu Komutanı Albay Refet BeyiSamsun Mutasarrıflığına atar. 15. Kolordu Komutanı K.Karabekir Paşa'ya, 20. Kolordu Komutanı A.Fuat Paşa'ya, 1 Kolordu Komutanı Cafer Tayyar ve Konya'da bulunan Mersinli Cemal Paşa'ya telgrafla Samsun'a geldiğini bildirir. Ve Samsun'dan 28 mayısta yola çıkar. Kavak Bucak Müdürlüğü'nde, ancak birkaç saat dinlendikten sonra yoluna devam ederek Havza'ya ulaşır. Mesudiye Oteli'ne yerleşir. Zaman geçirmeden ilceyi kolaçan eder. Görür ki halk bezgin ve bitkin. Birinci Dünya Savaşı'nın doğurduğu yorgunluk ve yoksulluk içinde halk. Yine de O'nun umudu, bu bezgin, bitkin, yoksul halktadır. Bunun için 30 mayıs cuma namazında Yörgüç Camii'nde halkın içine girer. Çanakkale utkusunun komutanının adını duyanlar vardır. Saygılıdıriar. M.Kemal, vatanın, İstanbul'un, padişahın, birkaç gün önce geldiği Samsun'un durumunu açıklar. Yani yavaştan halkla ilk ilişki girişimini yapar. Ve gece kaldığı otelde ilk genelgesini yazıp, Havza Telgrafhanesi'nde kendi bölgesindeki vali ve mutasamflara açık, kolordu komutanlarıyla Konya'daki ordu müfettişliğine de kapah tel yazısıyla bildirir: Yunan işgalinin tehlikesini belirtir. Buna karşı halkın aydınlatılması, uyanlması, ulusal gösterilerin düzenlenmesini ister. Bir süre böbrek ağrılarını gidermek için Havza kaplıcaların' dan yarariandıktan sonra 12 haziran günü karargâhıyla Amasya'ya gider. Yanında, daha önce Amasya'dan Havza'ya gelenler de vardır. Amasya Belediyesi'nin balkonundan M.Kemal ilk olarak halk karşısında konuşmayı, bir çeşit başkaldınyı yapar: "Amasyalılar! Padişah ve hükümet itilaf devletlerinin elinde tutsaktır! Memleket elden gitmek üzeredir. Bu kötü duruma çare bulmak için sizierle işbirliği yapmaya geldim... (...) Çarıklarımızı çekecek, dağlara çekilecek, yurdumuzu en son kayasına kadar savunacağız... Hep birlikte ant içelim ki..." İşte M.Kemal'in ilk kez açıkhava toplantısında, halkın içinde konuşması, bir çeşit İstanbul'a başkaldırışı, halkı ayaklandırması başlar. Ve önderliği de bu konuşmayla başlamış olur. Bununla da yetinmez Saraydüzü Kışalası'nda çevre ileri gelenlerine durumu daha da ayrıntılı olarak açıklar. Ve halkı temsil ede 22 kişinin imzasıyla İstanbul'a çekilen bir telgrafla, Amasyalıların bağımsızlık ve özgürlük için M.Kemal'in yanında çalışacakları bildirilir. Ulusal Kurtuluş Hareketinin, dahadoğrusu Ulusal Kurtuluş Savaşımının ve savaşının ilk çekirdeği Amasya'da halk toprağına atılmış olur. Amasya Genelgesi'ne gelince, bu genelge, direnme, savunma, savaşım ve savaşın ilk yazılı ilkeler belgesidir. Bu belgeyi, daha dogrusu genelgeyi 21 haziranı 22 hazirana bağlayan gece M.Kemal, yaveri Cevat Abbas'a yazdınr. Genelgenin önemli bir bölümünü yinelemekte yarar var: 1 Yurdun bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir. 2 İstanbul'daki hükümet, üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum ulusumuzu yok olmuş gibi gösteriyor. 3 Ulusun bağımsızlığını yine ulusun kesin kararı ve direnişi kurtaracaktır. 4 Anadolu'nun her yönden en güvenli yeri olan Sivas'ta ulusal bir kongrenin tezelden toplanması kararlaştırılmıştır. Genelge daha uzuncadır. Yukanda belirttiğim gibi bir bölümünü alıntılıyorum. Genelgeyi M.Kemal'in yanındakiler, Kurmay Başkanı Albay Kâzım, görevli Hüsrev Bey, yazıyı şifreye çeviren Muzaffer Bey ve daha birkaç yurtsever imzalamışlardır. Sıra, yanına gelmiş bulunan sınıf ve silah arkadaşlanna gelmiştir. Ve ılginç, üzünç bir durumla karşılaşır M. Kemal: "Rauf Bey, konuk otduğundan bu müsveddeye imza koymak için kfindinde bir ilgi ve yetki görmediğini, incelikle söytedi. Bunun tarihsel bir anı değerinde olduğunu ileri surerek, imza etmesini söyledim. Bunun üzerine imza etti. Refet Bey imzadan çekindi ve böyle bir kongre toplamaktaki amaç ve yararı anlayamadiğını söyledi. İstanbul'dan beri yanımda getirdiğim bu arkadasıntuttuğumuz yola göre anlaşılması pek kolay olan bir işte böyle düşünüş ve duyuşu bana çok acı geldi. Fuat Paşa 'yı çağırttım. Paşa, düşüncemi anlayınca hemen imza etti. Fuat Paşa 'ya, Refet Bey "m çekinmesi nedenini anlayamadığımı söyledim. Fuat Paşa, Refet Bey'i biraz sıkıştınnca, Refet Bey müsveddeyi eline alarak kendine özgü bir işaret koydu." (Söylev C.1.S.23) En sonunda 22 Haziran 1919 sabahı (65 yıl önce bugün) yeni bir sesi, ulusal bir çağnyı, haklı bir haykırıyı, yani Amasya Genelgesi'ni Amasya telgrafhanesi yaymaya başlar, bir sis çanı gibi... Yaşlı gemiler seferden alınıyor tazminatlanmızı verip çıkarsınlar, ya da adam gibi çahştınp maaşlanmızt tam ödesinler. Yazıktır bu tesise. Sahipleri arasında Jak Kasnhi, Sabancı ve Koç da bulunmaktadır. Niye bu tesis, adam gibi çahştınbnaz? Herkes şimdi bunu soruyor. Nevzat Kumlu TÜPKO işçisi suretiyle eski ve yaşlı gemiler kadrodan çıkanldıkça okuyucunun haklı şikâyeti giderilecektir. Türkiye Denizcilik Kurumu Genel Mudürlüğü Gazetenizin 24.5.1984 günlü nüshasının ikinci sahi/esinde okuyucu Sayın Fikret Yelkencioğlu 'nun (Boğaz 'da Çalifan Vapurlar) yazıst incelenmiftir. Şehirhatları işletmemiz, kadrosundaki mevcut gemilerle iskelelerin yolcu kapasitelerini nazan dikkate almak ü'zere tarifeli seferlerte taşımacılık hizmetini devam ettirmektedir. Kadroda mevcut yaşlı gemiler, yerine yeniUrinin sefere girmesiyle hizmetten almmaktadır. 4.6.1984 gününden itibaren şehirhatları işletmemiz yaz tarifesini uygulamaya başlamıştır. Bundan sonra da, yeni gemiler sefere konulmak Dini yayınlara ağırlık veren bir gazete tarafmdan, geçen mayıs ayınm soniarmda Sultanahmet Camii'nde Kur'anı Kerim yanşması düzenlendi. 7 bölgeden 300'ün uzerinde yarışmacı katıldı. Gazete, Diyanet tşleri Başkanlığı ve lstanbul Müftuluğü 'nün bu yanşmaya karşı olduğunu da belirtmekten geri kalmadı. Sonra anlaşıldı ki, lstanbul Müftuluğü haklıymış. Zira ehliyetleri belirlenmemiş bir takım jüri namı altında temin edilen özel kişiler, yanşma sonuçlannı belirlemiştir. Hem Hıfz (ezber) hem de tilâvet (Kur 'anı güzel okuma) dahnda birinci geldiği daha önce belirtilen ama Hafız Hidayet Akgül'ün yerine, bu kez gazetede hıfz dahnda Süleyman Gönen'in, tilâvet dahnda da Bahattin Islamoğlu 'nun birinci geldiği açıklandı. Bu tür ve hele Hıfz ve Tilâvet Yarışmast Telefon nakli kaç ayda yapıhr? Kur'an gibi kutsal bir yarışmada yapılan kayıncı durum gayet üzücü olmuştur. Yapılan bu haksızlık, jüride en ehliyetli bilinen tlhan Tok tarafmdan bile tepkiyle karşılanmıştır. Kaybedenler kazandırümış, kazananlar ise kavbettirilmiştir. "GALİPTtR BL< YOLDA MAĞLUP OLANLAR" atasözü bir kere daha tahakkuk etmiştir. Şunu demek istiyoruz, bu tür yanşmalann özel kuruluşlarca değil de Diyanet tşleri Başkanlığı 'nca yapılması çok isabetli olacak ve haksızlıklan ortadan kaldıracaktır. Adı saklı ÜSKÜDAR 25 03 83 nolu basın tercihli telefonun sahibiyim. Bir yıl önce taşındığım evden 200 metre mesafede bir eve taşmdım. PTT'ye müracaat ederek telefonumun yeni evime naklini istedim. Aradan bir yıl geçmiş olmasına rağmen telefonum bağlanmıyor. Yetkililere sayısını hatırlayamadığım kadar yaptığım müracaatlardan hiçbir sonuç alamadım. Daha ne kadar bekleyeceğim? Bir gazeteci *AL yeni bir hizmet sunuyor Bayramda ya Gelin, Alışveriş Yapın, Kazançlı Çıkın. CARSIn/n Bu Hizmetınden Yalnızca Bayram Süresince Yararlanılabılecek. Flasla bebeginizin gözlerini rahatsız etmeyin... Kodacolor \R 4OO Film Güneş ışığı ile içeride veya gölgede, flaş kullanmadan hareketi parlak, canlı renklerle durduran harikulade bir film. K'asik, Mevsımlık, Spor, Abiye Espanet, Espadril, Babet Esem Jr., Vepa Kadm/Erkek Turbotoplen Davis Cup 3. KAT • AYAKKABI Bayram alışverişi daha da hesaplı, daha da kazançlı... Bayram süresince belirli bir miktar alışveriş yapanların Bayram şekeri (Hacıbekir lokumu) GARSJdan... Etek. Bluz, Pardesu. Oopıyes T Shirt, Triko, Elbıse Mayo. fç Çamaşır 2. KAT • KAOiN BEKÂR GAZETECİ Cihangir, Galatasaray, Taksim ve Beşıktaş'ra 25.000 TL.'ye ılatasaray, Taksijn Beşıkta: kadar KİRALIK DAİRE anyor. Tel.: 169 54 lO'dan Dursun HATKO (mesai saailennde) Hovveia Belmoreana cinsi son derece sıhhatli 1.5 m boyunda dekoratif Kentia Palme satılıktır. Mür. 359 98 20 Beymen Sen Sonu Takım Efbisefer Pantofon, Gomtek, Kravat, Çorap 1. KAT» ERKEK İ GİRİŞ KATI EJ Afcsesuan. Seramık Mayo. T Shirt. Tnko, Piaj Havfusu Kozmetik. Parfumen Ve Komple Sunnet Ktyafetferı . Kodacolor \R Filmleri ASFALTI Omur KARŞISI \ Kodacolor VR Filmlerini \ satıcınızdan isteyiniz