18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER sanayisiyle, mimarisiyie, barajları, köprüleriyle, hekimüği, kimyacısı, iktisatçısı, teknoloğu, hukukçusu, sanat ve düşünce hayatının her alan ve dalındaki "tepe değerleriyle" gözlenen eserler, işler, kişiler ve fikirler geniş ölçude bu "üniversite reformu" ile maddi ve manevi temelleri atılan sağlam. bilinçli ve rasyonalist yaklaşımlı bilim ve bilgi transferinin sonucudur. BİLİM ÜRETME AŞAMASI Bilim üretme (prodüksiyon) aşamasına gelince: Bu bizim gelecekteki hedefimizdir. Bilim uretme, •'URETINIZ" demekle olmaz. Bunun da doğal gelişme koşulları vardjr ve soyut bir konu olmadığı gibi güdümlü bir bilim üretimi de düşünulemez. Bu, bir ülkenin ekonomik, teknolojik. kültürel ve moral kalkınmasıvla paralel giden ve gelişen, birbirleriye karşılıklı etkileşme içinde bulunan bir konudur. A>rıca, bir bilgi ve araştırmacı birikimi sorunudur. Üniversitelerini ve bilim üretme alışkanlıklarım yıllarca önce tesis etmiş Batı ülkelerinin bazıları dahi, zamana uygun "birikim eksikliği" sıkıntısının etkilerini belirtmektedirler (3). Öte yandan bilgi üretimi her şeyden önce yaratma tutkusu oluşmuş, huzur içinde çahşacak insan yetiştirme konusudur. Dolayısıyla bu koşullar oluşup gelişmeden doyurucu bir bilim üretimi aşamasını beklemek aşırı iyimserliktir. Önemli olan bu koşulların tesisine ve gelenekleşmesine yardımcı olmak ve fakal onu zorlaştırmamak ya da zorlaştırıcı >öntentler, kurallar getirmemeklir. Esasen akademik hayatın ve üniversitelerin gelişmeleri bakımından dünyanın çeşitli ulkelerinde yıllar suren denemelerin sonuçları da bunu gosterir (4). Hutün bu sorunlara karşı bana göre Türkiye'de 1933 reformundan sonraki dönemde, mutevazi ölçude de olsa, "bilim iirelme" ya da en azından "bilime kalkıda bulunma" vardır. Bunun aynntıh analizine ne ben girebilirim ne de bu tür yazılar müsaittir. Ancak: Eğer bir ülkenin bilimle uğrasanlan ve üniversitelerindeki bilim adamlan her yıl dünyanın saygın dergileri ile araştırma şeklindeki çalışmalarını yayınlayabiliyorlarsa, az da olsa bazı bilim adamlarımızın adları uluslararası itibar ve mevki kazanmışsa, Fürk araştırıcılannın çalışmalan yabancı bazi değerli kitapların referanslarında yer alabiliyorsa, Türk bilim adamlan uluslararası bilim kuruluşlarının yönetici üyeleri arasına girebiliyorlarsa, bilim adamlarımızın itibar ve bilgilerini kanıtlamalan nedeniyle her yıl, bazen binleri aşan yabancının iştirak ettiği yükseİc düzeydeki kongreler ülkemizde toplanabiliyorsa, uluslararası bilim kongrelerinde Türk araştırıcı ve bilim adamlarının değerli ve orijinal çalışmaları programlara alınıp bildiriye ve yayınlamaya değer bulunuyorsa, Türkiye'de bilimle uğraşanlann bilime katkısı veya ureticiüği yoktur denilemez. Bunlar bilim üretme gelenek, hareket ve tutkusunu yansıtmaktadırlar (S). İstisnasız tüm kurum ve kuruluşlannın çağına uygun (modern) biiim ve teknolojiyle ilgili hususlar bakımından transfer aşamasında bulunduğu ülkemizde, 50 yılhk kısa bir dönemde yine de üretme, yapma aşamasına adımını atmış bulunan üniversitelerimizi kutlamalıyız. Ve Atatürk'ün "Öğretmenler, Cumhuriyet sizlerden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister" deyişini unutmamahyız. (1) Pour Saııver l'Lniversile, Laurenl Sch»arlz. Editions du Seuil, 1983. (2) Cumhuriyetin 50. yılında İslanbul Lniversitesi 1973. Sayfa 116 (Prof. Malche'ın raporu) İstanbul Darulfiınunu hali bazınnın lelkik ve lahlili. (3) Conslruire l.'a\enir, Lhre blanc sur la recherche presente a Monsîeur le Presiden» de la Republique. Seplembre 1980. La Docnmentalion Francaise Paris 1980. (4) Reform on C'ampus, Changing studenls, changing academic programs. The Carnegie Commision on Higher Education 1972. Mc Gnı»Hill. (5) t Ikemizde ust duzeyde bilim ve tıp araşbrmalannın niceiigine genel bir bakış. Prof. Dr. Altan Onal. Cerrahpaşa Tıp Faküllrsi Dergisi, CUt 13, Sayı 2, 1982. 1933 Reformunıuı Getirdikleri "Bilginin kapsamlı ve kaliteli şekildeki transferi ve stokıı" aşaması, 1933 iıniversile reformundan sonra gerçekleşmiştir. Bilim üretme aşaması isc «elecekleki hedefimizdir. PENCERE Kerteriz?.. 14 HAZİRAN 1984 Prof. Dr. KEMAL ÖNEN îstanbul Üniversitesi 1933 üniversite reformundan bu yana elli yıl geçti. Bu döneme iîişkin geniş analizlerin, özellikle üniversitelerce yapılması reformun sonuçları bakımından hem bir borç hem de bir görevdir. Aynntıh inceiemeleri beklerken kısa da olsa genel bir değerlendirme ve muhasebe yapmayı düşündük. Bu geçen dönemin zaman zaman kötülendiği ve "üniversiteler görevlerini yeterince yapmamışlardır" şeklindeki suçlamaların ileri sürüldüğü hâlâ görülmektedir. Bu tür suçlamalar sadece bizde, üniversitelere yönelik bir eleştiri değildir. "Profesörler bir kaç saat ders verip bunun dışında bir şey yapmazlar" şeklindeki sözlere başka ülkelerde de zaman zaman raslanır (I). Bu genel olarak üniversitelerin ve fonksiyonlannın yanlış ve eksik tanınmış olmasının bir sonucudur. Her şeyden önce bunların bilinmesinde zorunluk vardır. Üniversitelerin görevlerinden birisi "bilimin transferi" (aktanlması) olup başlıca öğrenciler, asistanİar, uzmanlar olmak üzere toplumun bazı kesimlerine yönelik bir öğretimdir. Bunu "bilimin üretirni" ikinci bir görev olarak izler. Üniversite hayatına yeni başlayan her ülkede yıllar süren bir "transfer aşamasını", çok defa uzunca sürelerden sonra, "iiretim aşaması" izlemiştir. Önemli olan bu bilgi transferinin, o gıinün bilgisinin sadece hocanın anladığı ya da anlatabildiği şekil ve hudutta. kaynaklarına ve geüşmelerine yeterince girmeden dogmatik karakterli ders takrirlerinden ibaret olmayıp genişleyen, gelişen, değişen ve daima tartışmaya açık bir oğreti şeklinde anlaşılmasıdır. Nitekim 1933 üniversite reformu için gerekli tasarıyı hazırlayan Albert Malche'ın raporunun çeşitli yerlerinde Darülfunundaki mevcut öğretim ve bilgi transferinin yetersizliğini, yüzeyselliğini ve kapalılığını vurgulayan ifadeler yer almakıadır. (2). Dolayısıyla üniversite reformundan onceki dönemin asıl eksikliği, öğretimdeki, genellikle dogmatik karakter ve yetersizliktir. İşte üniversite reformu ile, ana üniversite olan İstanbul Üniversitesi ve bunun geliştirdiği ya da gelişmelerinde büyük katkıları olan öbür üniversitelerde "bilginin kapsamlı ve kaliteli şekildeki transferi ve sloku aşarnası" gerçekleşmiştir. 1933 reformunda bu hedefe varmak için izlenen yöntemler arasında, çok değerli ve kapasiteli yabancı bilim adamlarıyla üniversiteye bir maya çalınTiış bulunmasının yeri ve değeri özellikle belirlenmelidir. Nitekim bu maya tutmuştur. Saglanan başarıyı ispatlayan gerçekler de ortadadır. Bu ana üniversiteden 20 yılhk dönem içerisinde İstanbul, Ankara ve Izmir'de yeni ve bilim düzeyi gittikçe yükselen üniversiteler doğmuştur. Ülkede bugün hepimizin gördüğü gelişmeler; ANAPçılar son gunlerde ilginç eğılımlerını dışa vuruyorlardı. Baskentte Lozan Meydant'ntn adı değıştırilmelı Malazgirt Meytfanf'nadönuşturülmeliydi; meydanı süsleyen "HititGüneşi"heykelı ortadan kaldırılmalıydı. ANAPçılar 19 Mayıs'taspor gösterileri yapan kızlara pacalı don gıydırmekle yetinmezlerdi. Bir aydın okurum, olan bitenlere karşı tepkisini şöyle dile getiriyordu: ' Dışardakı düşmanlarımız (Ermenı terörcüleri, Yunanlılar Rumlar) Lozan Anlaşmasını parçalamak tçın fırsat gözlerken Lozan Meydanı'nın adını değıştirmeye yoneimenin anlamı nedir?" •k OKTAY AKBAL EVET/HAYIR Tutucu olmak, olmamak... Bir okur 'Nokta'nın okur mektupları bölümünde bana sestenmiş: 'Muhafazakâr solcu yok mu? Attila İlhan 'dan biraz ders alsın'.. Bir sayı sonra da başka bir okur 'muhafazakârlığa neden karşı olduğumu' durmaksızın anlattığımı anımsatmış önceki okura!.. Böyle suçlamalar, tartışmalar sürüp gider. Gitmelidir de, kişiler kuşkulannı, düşünceterini, kafalanna taktlan birtakım soruları, sorunlan açıkça hiç çekinmeden sergileyebilmelidirler. Kavram kargaşası alabildiğine egemen. Kim nedir, ne değildir, belii değil. Dinsel duyguları güçlü kişilerle yobazlar; halktan yana kişilerle bağnaz doktrinciler birbirine karıştınlmakta, işin inceliğine, perde arkasındaki gizlere akıl erdiremeyenler şaşkınlık içinde kalmakta... Şu 'muhafazakâr' sözcüğü ne anlama geliyor? Sözlüklere göre 'tutucu'dur, bir anlamda da 'gertci'dir muhafazakâr kişi... Geçmişin alışkanlıklarını, 'iyi ve güzel' sayılan duygulannı, düşünüşlerini korumak, bugün de sürdürmek yaşatmak ister. Olur mu, olabilir mi? diye düşünmez. Babasından, atasından gördüğü gibi, duyduğu gibi bir yaşam, bir dünya görüşünü ayakta tutmak çabasındadır. Değişimler, ilerlemeler, atılımlar onu ürkütür, elindeki eski değeriere sarılarak savunmak eğilimindedir. Böylelerine neden kızmalı? Onları anlamak gerekir. Sonra da uyarmak, gerçekleri gözler önüne sererek aydınlatmak... Atatürk "Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile ala(Arkası II. Sayfada) OKURLARDAN Köylülerin Malkara kaymakamından ricası Bizler, 84 parça köy ile en fazla köye sahip olan Malkara tlçesinin Demircili köyü sakinleriyiı. Geçmiş yülarda, ilçe kaymakamı, köylere bir tamim göndererek, tüm gübreliklerin baharla birlikte köy dışına çıkanlmasını, buna uymayanlar hakkında cezai müeyyide uygutanacağını duyurarak köyleri, koku ve sinek yuvası olmaktan anndırdt. Eskiden kalma bu alışkanhkla bazı köylüler, baharla birlikte gübrelikleri köy dışına çtkarıyor. Ancak, bazıları böyle bir zorunluluk olmadığından buna uymayarak gübre yığınlanm köy içinde ve ana yol üzerinde yığılmış bekletiyor. Bu hem köyün temiz havasını bozuyor, hem de kara sinek üretme merkezi durumuna geliyor. tlçe kaymakamımızdan ricamız, doğanın cömertçe sunduğu temiz köy havasmın bozulmamast ve her tarafımızt kara sinekler sarmadan, köy muhtarlanna bir tamim göndererek, tüm gübreliklerin köy dışına çıkanlmasını zorunlu kılmasıdır. Kendi sağlığımtz için çevre temizliğini topyekün benimsediğimizde, yöneticiler de, ciddi işler arasında bu tür tamimlerden kurtularak rahatlayacaklar. Ancak, köylerin pırıl pınl olup, yapısı gereği yaşanılabilir bir yerleşim alanı durumuna getirilmesi için bir süre daha, bizi uyarıcı yönetici tamimlerine ihtiyacımız olacak. Kendi sağlığı için çevre lemizliği bilincine en kısa zamanda topyekün ulaşmamız dileğiyle.. DEMtRCİLİ KÖYÜ HALKl ADINA BtR GRUP KÖY SAKİNİ Bakanlığı emirleri uyarınca Kapalı Cezaevimiz Kütüphanesi 'nin güçlendirilmesi için, bölgemiz ve yurt çapında kitap toplama kampanyası açılmıştır. Bağışlanacak kitaplar, ideolojik ve müstehcen yönü ile yasaklanmış olmamalıdır. Bağışlanacak kitaplar, Dinar Cezaevi Kitap Toplama Kampanyası Cumhuriyet Savcılığt / Dinar adresine postayla gönderilmeli veya elden Dinar Cumhuriyet Savcılığma iletilmelidir. Kampanyamıza ilgi gösterilmesini bekliyoruz. ÖMER DİNAR POYRAZOĞLÜ CUMHURtYET SA VCIS1 değerlendirilememek tedir. Oysa başta Mersin, Antalya, Adana gibi iller olmak üzere özelde Güney Anadolu, genelde ise Türkiye'nin birçok bölgesinde bu enerjiden uzun süre yararlanılabilir. Günümüzde mutfaklarda ve banyolarda kullanılan sıcak su genelinde sıvı petrol gazı ile sağlanmaktadır. Bilindiği gibi "tüp gaz" adı verilen bu petrol türevi yabancı ülkelerden güçlükle sağlanmaktadır. Ülkenin elinde doğal olanaklar varken bu kullamlmamakta, dahası zengin bir ülkeymişiz gibi dışanya para akıtumaktadır. Güneş enerjisinden elde edilecek sıcak su sisteminin geliştirilmesi, küçük fakat anlamlı bir örnek olmalıdır. Bu sistemin uygulanması sonucu guneş ısmnın yerini alacağı yüz binlerce gaz tüpü ülke için döviz tasarrufu demek olacağı gibi, bağımhlık zincirinden bir halkanın kopması anlamına da gelecektir kuşkusuz. ABDULLAH ANTAL YA TEKİN Çağdaş infaz sisteminin bir gereği olarak cezaevimizde bulunan hükümlülerin eğitilmesi amacıyla Adalet Cezaevinde kitap toplama kampanyası Anadolu, aynı zamanda dört mevsimin beraber yaşandığı ilginç ve bereketli bir ülkedir. Güneş bazı bölgelerde yılın on iki aymda da cömertçe tsı ve ayduılık verir. Ne var ki akıl atmaz bir tutumla bu cömert "sunu" gereğince ve yeterince Enerji bağımhlık zincirinden bir halka koparnıak Aydınlar gidışata kaygıyla bakarlarken ANAP'çılar baltayı taşa vurdular; bir yasa çıkarmak için gırişıme geçtiler; buna göre bıra artık alkollu içkı sayılacak: bıra satışı da ötekı alkollü içkilerın satış koşullarına bağlanacaktı. llk bakışta ginşimın gerekçesı kolayca savunulabılırdi; çünku bıra gerçekten alkollu ıçkıydı; hem sağlık bakımından hem de gencliğin yetişmesı açısından her yerde serbestçe satışının sakıncaları vardı. Ne var ki ANAPçılar da hem partinın serbestpiyasa" ekonomisi siyasetine ters duşmüşler, hem seçımlerde kendilerine büyük parasal destek sağlayan holdinglerin çıkarlarına aykın davranmışlardı. Bu yüzden kıyamet koptu. kopuyor; bıra şirketleri ortalığı birbirine kattılar. siyasette paranın ne demek olduğunu bir kez daha kanıtladılar: ekonomıyle politikanın içıçelığini pek güzel vurguladılar. Ve ANAP'çılar şaşırdılar * Yalnız TEKEL üretirken b;ra; rakı, şarap, votka gibi belirli koşullar altında satılırdı. 1960'h yıllarda yabancı markalı biralar Türkiyede özel ortaklıklar eliyle tüketilmeye başlanınca. piyasa genişletıldı; bira, gazoz ya da meyve suyu gibi her yerde satılmaya başlandı. Devlet birayı kendi kuruluşunda üretirken kendi kendisme satış yasakları koyuyordu; ama bira uretımini özel şirkete verirken yasağı kaldırıyordu. Neden' Çünkü devlet ne olduğu bilınmeyen "Anka Kusu"değildi; siyasal ıktıdarı elıne geçıren buyük sermaye gucü, devlet örgütünün özel çıkarlan için kullanılmasını biliyor. devletcıliği baltalıyor; büyük özel sektöre ic pıyasayı buldozer gibi açıyordu. KİT'ler boyle baltalanıyor, sandık siyasetinin kuluçkalıklan gibi kullanılıyor. halkın dinsel duyguları sömürülüyor. devlet eliyle kişiler zengin edilıyordu. • Ne var ki 1950'ler ve 1960larda tek büyük sermaye partisinin denetlediği dinsel akımlar, yıllar geçtikçe güçlenip bağımsızlık kazanmaya başladılar; özgün siyasal partılennı kurdular; 1970'lerde iktidara ortak oldular. Artık Türkiye'de Amerikancı büyük sermaye. Islamcı siyasal eğilimlerı çatısı altında tümuyle banndıramıyor denetlıyemiyordu. Bu olgu Ortadoğu'da uluslararası planda da yaşanıyordu. Amerika. bölgede Islam ülkelerini tümuyle kontrol etmekte zorluk çekmeye başladı. Yeni bir sürece gırilmışti Türkıye'dekı bira savaşının kökenınde elbette çıkar kavgası vardır; ama olayın siyasal aynaya yansıyan yüzü bizı yanıltabılir Gerçek şudur kı ANAP'ın yapısındakı dort eğılim partiyi bir yamalı bohçaya benzetecektir; belkı de pek yaKinda yeni ayrışımlar ızleyeceğiz. • Ülkemizdeki siyasal yaşam. karmaşıklaşmıştır. Bu yüzden gelişmeleri özenle ızlemek gerekiyor Karmaşık (karışık değil) politık örgü içinde eleştırılere yönelirken, kerterizi gözden kaçırmamak gerekir. Çünkü hızla dönuşen olaylar Türkıye'nın yakın geleceğinde yeni bir köklü oluşumıın habercisıdirler Babalar Günü için, özel bir kravat. (Bazıları tek; kupon) Gene Babalar Günü özel ambalajıyla, şık, gözde bir armağan: Vakko Superfine Çikolatası, Ya da bir Vakko Gömleği... Bir mayo. Bir fular, kemer, ayakkabı... Ve, dilerseniz, bir 'Vakko Armağan Çeki' Değerli babanız için, Vakko'da. 'Armağ; VoÂAc "Moda Vakko'dur' era
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle