24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Atatürk Sağ Olsa vclı! HIFZI VELDET VELIDEDEOGLU Ankara Anakent Belediye Meclisi'ndeki ANAP'lı çoğunluk, birtakım yersiz, gereksiz kararlar vererek ve sonra bunlardan bir bölümunu geri alıp, bir bölumünu de değiştirerek hiç yoktan birtakım sorunlar çıkardı ortaya. Oysa gittikçe azgınlaşan ve yoksul halkı adeta açlığa mahkum eden hayat pahalılığı konusu var ortada. Türk halkımn fizik ve moral sağlığı ve varlığı ile ilgili koskocaman bir konu. Buna karşı yalnız hukümetler değil, belediyeler de bütün güçleriyle önlem almaya çalışmalıdırlar. Ama onlar ne yapıyor? Istanbul Anakent Belediyesı ilk iş olarak, Belediye Tanzim Satış Mağazaları'nı kapatıp, yıllardan beri oralardan azçok ucuz yiyecek sağlayan dar gelirli ve yoksul halkın elini böğründe bırakıyor. Sözde ANAP "orta direği" sağlamlaştıracaktı!.. Söz konusu halk kesimi "orta direk" değilse, kimlerdir orta direği oluşturanlar? 1520 holding mi? ANAP iktidarının ipliği pek çabuk pazara çıktı. Geçenlerde Sayın Cumhurbaşkanı bile, meydan konuşmalarından birinde, "Bugünkü hukümet sizin oylannızla iktidara geldi. Ben onlann icraatına karışmam. Demokrasinin gereği budur" biçiminde konuştu. Doğrusu da bu. Anlaşılan Türk halkı "Bir de bunları sınayalım" diyerek, bugunku sıkıntılı durumunun harcını kendi oylanyla yoğurdu. Gelecek seçimlerde bütun bunları unutmayıp, daha titiz bir yetkinlikle oy kullanır. Umalım... Ankara Anakent Beledıyesi ne yaptı? Once "Lozan Alanf'nın adını "Malazgirt Alanı" olarak değiştirdi. Malazgirt savaşı Turkluk bakımından elbette çok onemli bir kahramanlık destanı oluşturmaktadır. Kırk bin kişilik bir orduyla ikı yuz bin kişilik Doğu Roma Imparatorluğu (yani Bizans) ordusunu dağıtıp yok etmek, biz Turkler için elbette övünulecek bir utku. Bu nedenle onun adını başkentımizin bir alanına vermek çok yerinde olur. Ama koskoca Ankara'da Malazgirt adı verilecek bir alan mı yok? "Lozan" ve "Abdi Ipekçi" konusuna başka bir yazımda belki yeniden dönerim. Burada sadece bir noktayı not edeyim, kararı öğrenen ANAP Başkanı ve Başbakan gazetecilere: "Telefon ettim, kararı duzelttiler. Meydanın ismi değişmeyecek" demiş. Ama açılan yara bu geri dönuşle kapanmış mıdır? Zihniyet yerinde duruyor. Üstelık ANAP Başkanının bu davranışı demokratik midir? Bir parti başkanı belediyelere olumlu yolda da olsa buyruk verme yetkisine sahip midir? Eğer sahip ise, ANAP Başkanı neden ANAP'h İstanbul Belediyesi'ne telefon edip tanzim satış mağazalannın kapatılması kararını geri aldırtmıvor? • • * Kamuoyunu birkaç gün uğraştıran Ankara Anakent Belediye Meclisi bütün kararlannı geri alırken, "Hitit Anıtı" konusundaki kararını yerine getirecekmiş ve onu kaldırıp yerine Cumhurbaşkanlığı forsundaki Turk de\letlerini sımgeleyen yeni bir anıı diktirecekmiş. Yukarıda Malazgirt ıçin söylediğimi burada da yeniden dıle getireceğim: Başkentimızin böyle onemli bir amiını içine alacak daha geniş bir alanı vok mu? Elbette var, ama asıl amaç Cumhurbaşkanlığı forsundaki Turk devletlerini simgeleyecek bir yontu yaptırmak değil, onu bahane ederek, binlerce vıl önce bugunku topraklanmızda yaşamış olan Hitit İmparatorluğunu sımgeleyen anıtın goz onunden kaldırılmasıdır. Bugun artık bilımsel olarak kanıtlanmış bir gerçektir ki, birçok Türk boylan Islamlıktan çok önceleri turlu yollardan Anadolu'ya girmiş, oradaki halklarla kaynaşmıştır. Orta Asya Türklerinin yüzyıllar boyunca Batıya doğru yonelen göçlerini goz önüne alan ve kendi şaşmaz sezgisiyle değerlendiren Büyuk Ataturk, Turklerin çok önceki zamanlarda Anadolu'ya gelmiş ve orada yerleşmiş olabileceklerini guçlu bir varsayım olarak kabul etmiş \e "Anadolu'nun tapusunu isti>onım" demişti yeni yetişen Türk bilginlerıne. Bu doğrultuda yerli ve yabancı bilginlerin her noktayı dikkatle inceleyen uzun süreli araştırmaiarı, Ataturk'ün varsayımının birçok noktada gerçek olduğunu ortaya koydu. Yukarıda sözünu ettiğim değerli Turk bilginlerinden bıri olan Sayın Profesör Dr. Vecihe HatipoğID 19 Mayıs 1984'te bu sütun CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER larda >a>ınladığı bılimsel yazısıyla az önce değındiğim gerçekleri kanıtlarıyla ortaya koydu ve kaynaklarını da belirtti. Bu durum karşısında gerçek Turk mıllıyetcilerinin sevinmesi gerekiı. Çunku bu topraklar sadece 1071 Malazgııt zaferınden beri, yani yaklaşık dokuz yuzyıldan bu yana değil, binlerce yıldan beri eski Turklere yurt olmuş topraklardır. Bunu benımsemeli ve Ataturk'ün "Anadolu'nun tapusunu istKorum" ozlemi doğrultusundaki çalışmalariyle o tapunun belgelerinı ortaya çıkaran bılginlerimizle ovunmeliyiz. Durum bu olunca Sıhhiye'deki "Hitit Anıtı"nı örf ve adetlerimize aykırı gormemek, tersine tarihimizin derinliklerıne bakan bir sanat eseri olarak kabul etmek gerekir. Ünlu yontucularımızdan Zühtii Muridoğlu'nun bu konudaki gorüşünü aşağıya aktarmak istiyorum: "Nusret Suman gıbı ünlü bir sanatçımızın bu heykelini kaldırmak, yok etmek kelimenin tam anlamıyla bir sanat duşmanlığıdır, yobazlıktır. Cerekçesı nedır anlamadım. Hitit uygarlığı da bizımdir. Bu topraklarda gelişmış bir uygarlıktır. Bizden olması ıçin ılle de Osmanlt mı olması gerek? Hitit uygarlığı bu topraklarda yeşermiştır, biz de bu toprakların çocuğuyuz. Tum oıeki uygarlıklara ait yapıüar gibi o da bizimdir." Mimar Sinan Üniversitesi Guzel Sanatlar Fakultesi Heykel Bölumu Başkanı Prof. Hiıseyin Gezer de pek haklı olarak ozetle şöyle demiş: "...Bu topraklardaki btilun küttur mirası Turk mılletınindir. Ve Türk külturu bunlarm sentezmden olıışan en yoğun, en giiçlü bir kullur olmak nileliğini bu ortamdan alır. (...) Şoven bir kullur anlayışı Ataturk Turkiyesı 'ntn ku'ltür anlaytşının yabancısıdır.'' Değerli bilim ve kültur adamlanmızdan Prof. Ali Teoman Germaner, Prof. Tamer Başoğlu, Prof. Ma/har Şevket İpşiroğlu da temelde yukarıkı goruşlerde bırleşmişler. TCumhuriyet, 2 Haziran 1984). Ankara'nın eski Belediye Başkanlarından değerli dostum Yuksek Mımar Vedat Dalokay ve Sayın Suleyman Öndcr de verdikleri demeçlerde, sanat duşmanlığı niteliği taşıyan bu girişime karsı çıkmışlardır. (Cumhuriyet, 3 Haziran 1984). • • * Kimı parti kararlarını, kimi devlet hükumet icraatını gazetelerde okuduktan, ya da TV'de izledikten sonra duşünceye dalarım; "Atatürk hayatta olsaydı bunlar yapılabilir miydi. soylenebilir miydi, hatta önerilebilir miydi?" diye. Bunu, daha yerinde ve somut olarak şöyle çevirebiliriz: "Atalürk'ün ölümünden sonra onun çağdaş uygarlık dogrultusundaki ilkeleri zedelenmeseydi, şurasından burasından kemirilmeseydi, Atatiirkçiı kurumlar yıkılmasaydı ve en kotiisü, Atatürk ve Atatürkçulük düşmanı bir kuşak yetiştirilmeseydi şovenlige, gericiliğe yönelik bir ortam oluşabilir miydi?" Gerçek Ataturkçuluğu savunmak, gunümuzde, neredeyse, bir cesaret işi oluyor. Çünku, Atatürkçülüğü savunan sesleri boğmak için Ataturk duşmanlan kuçuklü buyuklü bulun orgutlcrıylc, yayınlarıyla hemen harekete geçebilmektedirler. Hele bazı çevreler, Ataturk ne yaptıysa bozmak, ne koyduysa yıkmak ve Onun kurmuş olduğu Turkiye Cumhuriyeti'nı dınsel kurallar ve fetvalarla yonetilen bir orıaçağ devletı durumuna getirmek istiyorlar. Vaktiyle çiftlik ağa.sı olan bir Başbakanın TBMM karşısında konuşurken: "Si? isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz" demesı, hiçbır zaman unutulmamalıdır. Özellikle devletı yoneten yetkililer bunu hiç hatırdan çıkarmamalıdırlar. Çünku Turkiye'yi rahat bir somurü alanı ve tatlı bir pazar olarak elde tutmak isteyen dış duşmanlanmızın da uzak, hatta yakın gelecekteki siyasal ve ekonomik hesaplarında "Ataturk milliyetçiliği" yerine "îslam ümmetçiliği"ni yerleştirmek vardır. Yakın tarihimizdeki çoküş nedenlerini bilmeyen milliyetçı gençlerimizi de ırkçılık ve mukaddesatçılık oltalanyla avlamak kolay olacaktır. Bu yazdıklarım hayal ve evham urünü olmayıp, toplumsai alandaki belirtilere dayanan bir tanı (teşhis)tir. Nasıl kı, insan vucudunda yer yer lekeler, yaralar çıkması veya şişkinlikler gorülmesi, o insanın iç orgenlerinde hastalık bulunduğunun belirtisi ise, sıyasal ve toplumsal organizmada gorülen birtakım belırtiler de sağlıksız bir ortama doğru yol ahndığının şaşmaz göstergeleridir. O halde bir an once kendimizı toparlamak, Ataturk ilkeleri yoresinde birleşip, gericiliğe karşı, uyarıcı savaşımı hiç yılmadan surdurmek gerekmektedir. PENCERE 10 HAZİRAN 1984 Server'in Dünyası... Cok kuçuktum. Bir gece uşuyerek uyandım Soğuk, uykunun bılınçsızlığını durterek ıçguduye donuşturmuş. cevremle benliğim arasındakı uyumun eksıldığını oana duyurmuştu Yan uykulu bedenım urperırken, duyumsadım kı bir el yorganımı ortuyor Annemın elı olduğunu sezdım Sokuldum yorganın altına, tenımle bırlıkte yureğım ısındı yıne uykunun derınlığıne daldjm Yaşamda nıce onemli sayılan anlar unutulur da onemsız gorunenler unutulmaz Belleğımden sılınmeyen bu olayı sonradan çok kez anımsadım. Kımı zaman dalar gıderım Sırtıma güneş vurduğunda, golgede urperdığımde, los odaya bir ışın sızdığında duşuncem kayıverır. Bir andır bu O anda yalnız olmadığımı duşünurüm Birısı vardır, bırlıkte duyarız Doğada hıcbır yaratık yalnız değıldır Kıyıdakı kayanın gölgesınde dınlenen kuçuk bahğa baktığımda butunleştığımızı duşunurum Kucuk balık bunu ya bılır, ya bılmez. Yeşıl yaprağa konmuş yusufçuğu ızlerım O, saydam kanatlarım oynatırken. bırlıkte yaşadığımızı kım yadsıyabılır! Sıcak kayanın üstünde düsünen cekırge benım kendisını gozledığımı duyumsamaz mı° Enk ağacının yaprağı bile kendisını okşayan ruzgârın getırdıklerını gözeneklerıne geçırıp ozumsuyor. * İkı gun once telefon çaldı, bağladılar Strasbourg'tan Server Tanıllı anyor Konuşurken Server'ın soyledıklennı değil. sesını dınledım. Güneşın ışıkları bırdenbıre odama serpıldı Yaprağa vuran ruzgârı, kayanın gölgesınde kımıldanan kuçuk baiığı. dalda gerınen yusufçuğu. uşüyen bedenımı orten annemı duşundum Bir anın sıcaklığında bütün zamanları kapsayan varlık duygusunda erımesi, ınsana mutluluk verır Son günlerde Server'ın "Yuzyıilann Gerçeğı ve Mirası" adındakı yeni kıtabını okuyor; okurken çok eski zamanları yaşadığımız çağmış gıbı duyumsuyordum Elımdekı kıtap caniıydı; kendisını okuduğumu bilıyor, doğa ile ınsanın ortak seruvenını bana betımlıyordu. (Arkası 11. Sayfada) 1 KONSER OKTAY AKBAL EVET/HAYIR İstanbul yok edilirken... Burhan Arpad'ın "fokedilen Istanbul'unu okuyooım. Önce şunu söyleyeyim, bu kitabı İstanbul Belediye Başkanı Dalan'ın ve bütün ılçe Belediye Başkanlan'nın da okumalan gerek... "fokedilen Istanbut'dan hepsının bir tane edınmelerinı öğütlerim. İstanbul'u seven, bilen, anlayan, tanıyan bir yazarın, bir gazetecinin acı cığlıkfarı bunlar, ortadan kalkan bir kentin kurtarılması ıçin son çağrılar. "Battaya, buldozere.parababalanna karşı kalem savaşı.Umut kaldı mı? Kaldı. Kalemi kullananlar duşunce sağlamhğını koruyabildiği sürece." Arpad, yılların gazetecısıdir, yazarıdır, öykücüsüdür. İlk oykü kitabı 'Şehir" adını taşır. Büyük kent ınsanıdır o İstanbul'da doğup büyümüş, bu kentı gazeteci olarak en qızlı, en karmaşık yerlerine, sorunlarına kadar öğrenmıs; sonra da en az elli ytldır İstanbul'u, insanları, sorunları, güzellikleri. çırkinlikleri ile yazmış, anlatmış... Son birkaç yıldır 'Cumhuriyette her salı günü İstanbul sooınlarını durmadan sergiliyor, çözüm yolları önerıyor, 'düşünce sağlamlığı' ile 'kalem savaşı' verıyor. "Otelci Mister Conrad Hilton, Taksim Gezisinden Maçka'ya kadar uzanan iki numaralt parkı Beyoğlu yakast ınsanlarının en son sağlıklı alanını DP yöneticilerinın çıftlık ağası hovardalığıyla ele geçırdikten sonra Vıyana'ya da uğramtş ve otelı ıçın şehır parkını ıstemıştı Başta Şehir Meclisi olmak üzere butun Viyana ayağa kalktı, sehnn malı, hepimizın sağlık kaynağı parkımızı vermeyiz dıye. Fakat Viyanalılara özgu uzlaşma anlayışıyla bir yer gösterdıler; Şehır Parkı'nın hemen yanında boş duran patinaj alanını. Mister Hilton beğenmeyıp gıtti, ama yıllar sonra döndü ve otelını o alana yaptırdı." Ben de, 1971'de "Bir Agaç Kavgası" başlıklı bir yazımda böyle bir olaydan söz etmıştım: Stockholm'de, Demırbaş Şarl heykelinin bulunduğu alandaki yüzyıllık ağaçları ortadan kaldırma kararı, o yörede oturan Stockholm'lulerce beğenılmemiş, ağaçları kesmeye gelenler nöbet bekleyen kent halkının sert tepkısıyle karşılaşmışlardı. Yıllar sonra o alanı, o ağaçları gordüm; kentını, ağaçlanna varıncaya dek benimseyen Stockholm halkı bu savaşımdan üstün çıkmıştı. Demirbaş Şarl alanının ağaçları yerli yerındeydı, oraya bir metro istasyonu yapmayı tasarlayan belediye meclisi bu kararından vazgeçmışti. Kentıne, haklarına sahip çıkmak buydu ışte. Burhan Arpad'ın kitabında İstanbul'la ilgili birçok yazı var. Hepsinde de sorunlar önde yer alıyor. Arpad, romantik bir kentli değil, kentıni seven, korumak ısteyen, özelliklennı yaşatmak ıçin kalemle savaşan bir kışi.. Hatta bu alanda 'tek' kişı dıyebilirım. Zaman zaman bızler de bu konulara değinıyoruz, ama üstünde fazla âuramıyoruz. Sorunlar çok, yığınla!. Arpad ise, İstanbul güzellığının, uygarlığının tek başına savunınasını yapıyor. Bir kent, parklarla, ağaçlarla güzellik kazanır. İnsanlann yeşıllik içinde yaşamaları gerekir. Oysa bütün yeşıl alanlar, apartman, otel, han, mağaza, çarşı halıne getırilıyor Kent ınsanına soluk alacak yer kalmıyor. Bu konuda şöyle yazıyor Arpad: "Atatürk Bulvarı, Barbaros Bulvarı, Vatan ve Mıllet Caddeleri, Beyazıt Topkapı, Beyazıt Edırnekapı anayolları 2030 yıldır çalıştırılmaktadır. Fakat hicbir yetkilı. sorumlu, görevlı buralann ağaçlandınlması gerektığini akıl etmemış, bunu gerçekleştırmek için tatlı canını üzmemıştır. Ne var kı yine o beledıyecıler, söz konusu anayollann ikı yanında iki katlı yapılann önce dört, sonra altı, sonra on kata çıkarılması planlarını el çabukluğuyle çızip uygulamışlardır" Burhan Arpad'ın yayınladığı öyku kıtaplarının adiarına bakmak bile yazarın "kent" olayına ne denli onem verdiğını gosterir: 'Şehır 9 Tablo' (1940); Taşı Toprağı Altun (1966), Yedıtepe Olayları (1974). Arpad'ın ")fokedilen /stenbu/'undakı yazıların çoğu 'Hesaplaşma' sütununda yayınlandı. Hepsinı ardı ardına okuyunca acı bir görüntü ortaya çıkıyor. Türkiye'nın incisı, tarih kenti İstanbul, özellikle 1945'ten bu yana 'yağma' edılmektedir, yani ortadan kaldırılmaktadır. Bunu kım önleyecek, hangi guç? Her şeyden önce kent insanlarının bılınçlı savaşımı gerekir bu sonucu elde etmek ıçin. 'Yokedılen İstanbul'u bütün İstanbul sevenlerin önemle, dıkkatle okumaları, sonra da butün bu anlatılanlardan bir şeyler oğrenmeleri gerekır. Mavi Çek...ve seçkin müşteri edinmek! o Bir işyeri için müşteri, müşteridir... x Ve her biri velinimetOtir. & Ama, bazıları vardır ki, onlara hizmet etmek ayrı bir zevktir. Vitrininize, bir Mavi Çek simgesi Kenter Tiyatrosu T«<: 146 35 N 171819 haziran saat 20.00 MÜZİK TOPLULUĞU ŞİŞLİ 4. ASLİYE HUKLK MAHKEMESİNDEN İLAN I983'871 Davacı Aram Eseyan tarafından davalı Artın Hıdır aleyhine açılan lpolek Fekki davasımn yapılmakta olan duruşmasında: Da\ah Artin Hıdır adma Şişlı, Bozkurt Mahallesı Kurtuluş caddesı No 25 Kat. 4'de tavetıye tebliğ edılemedi|ınden 4.6 1984 tanhli celse için ilanen davetıye tebliğ edilmiş olup, duruşmaya gelmediğınden ilanen gıyap kararı tebliğıne karar verildiğinden, duruşmanın bırakıldığı S.I0 1984 gunu saat 10.00'da Hâkımliğimizde hazır bulunması, gelmedıği takdırde H.U.M.K.'nun 405. maddesi gereğince gıyabında devam olunacagı hususu gıyap karan yerine kaım olmak uzere ilanen tebliğ olunur. 7 6.1984 Basın: 7323 yapıştırın. Yeni müşteriler edineceksiniz: Harcama isteği, cebindeki parayla sınırlı olmayan müşteriler... ...Mavi Çekliler! Ceplerinde, para yerine Mavi Çek taşıyan. İş Bankası'nda hesabı olan. Çağdaş yaşama uygun... ...Müşteriden öte saygın dostlar. Güvenli ve itibarlı çek... Mavi Çek'in her bir yaprağı, 10.000 liraya kadar İş Bankasf nın "ödeme guvencesi"ni taşır. Herhangi bir îş Bankası şubesine getirildiğinde, karşıhğı "anında" (provizyonsuz) ödenir. Her Mavi Çek sahibinin, bir de İş Bankası "Banka Kartı" vardır. Banka Kartı, Mavi Çek sahibinin Iş Bankası'ndaki saygınlığının belgesidir. Mavi Çekliler'in "özel" kimliğidir. İLAN BEYOĞLU 1. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİNDEN Dosya No: 983/1190 Davacı Güfsen Bağcağız larafından mahkememize açılan vası tayinı davasımn yapılan açık duruşması sonunda: Mahkemeraızın 10 5. 984 tarıh 983 1190 esas 984 607 karar sayılı ilamı ile Ismaıl Öncu'ye kardeşı Gulsen Bağcağız \ası olarak ta>inıne karar verilmıştır. llan olunur. 7'6984 Basın: 7311 TÜRKtYE İŞ BANKASt A.Ş. İLAN KADIKÖY İKİNCİ ŞLLH HLKUK HÂKİMLİĞİNDEN 1984'214 vesayet Kadıkov Selamiçeşme M.Mazharbey caddesı Yol sokak No: 7 / U Akaı Apt 'da ikamet eden Şeref Cengizler, aynı adreste ikamet eden annesı Rahıme Cengizler'e vasi tavın edilmıştır. Keyfiyet ilan olunur. Basın: 7 332 IIENKA M İ JNŞMT VE SANAYİ A.Ş. Balmumcu merkez santralının 166 22 15 ve 172 88 60 numaralı telefonları 16.6.1984 tarıhınden rtıbaren Yağlı saçlara vitamlnll şampuan. • Sıvas, Zara ilçesinden aldığım nufus hıniyetimi kaybettim. Hukumsuzdur. HASA* LAFCl • Ordu Ulube> ilçesı nufus memurluğundan aldığım niıfus hu\iyetimi kaybettim. Hukumsüzdur. BASU EMEKStZ 172 2540 • Nufus cuzdanımı kaybettım. Hükumsüzdür. BİRSEN ENÇETtN (20 Hat) olarak değışecektır. Lütfien not edınız • İ.Ü SBF'den aldığım kımlik ve pasomu kaybettım. Hukumsuzdür. A YLA ABLAK hesaplı" yaşayanlar için.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle