15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER düzalp bakıyor. Ömrü boyunca Fuat Hocaya, öğrencilik, eşlik, sekreterlik, arkadaşlık eden Hüsniye Ana, baba ve oğul Gündüzalp'Iar için yaşlanmaktan vazgeçmiştir. BİLGİ PINARI Bazı bilge kişiler vardır; beyinlerindeki tüm bilgilerin bu dünyaya kalmasını istersiniz. Fuat Gündüzalp bu tip insanlardan biridir. Eğitimcilerimiz arasında da birkaç taneden birisidir. Yazıp yayınlayamadıklan, yayınladığı eserlerden daha az değildir. Aynca, dergi sayfalan arasında, bugün yararlanılması güç olan yazılannın büyük bir çoğunluğu derlenmeye değer. Gündüzalp'ın çok genç yaşta başladığı yazarlık yaşamında, Temmuz 1921 'de yapılan Eğitim Kurultayı (Maarif Kongresi) bir dönüm noktası olmuştur. Bu toplantıda, Cumhuriyeti kurmaya çalışan pek çok aydın insanı, genç ve enerjik eğitimciyi tanımıştır. O zaman yaptığı konuşmalar, Bakanlık Özel Kalem Müdürü (daha sonra Milli Eğitim Bakanı) olan Vasıf Çınar tarafından yazılı olarak istenilmiştir. Gündüzalp hem bir rapor hazırlayıp Bakanlığa vermiş, hem de görüşlerini Sivas Muallimler Birliği'nin "Biriik" dergisinde ayrıntılarıyla yazmıştır. Cumhuriyetin kuruluşu, yeni önerilerine ortam hazırlamış, bu önerilerini bir kitap haline getirmiştir. (Fuat Gündüzalp, Talim ve Terbiye Teşkilâtınıızda Buhran, Sivas Vilayet Matbaası, 1924/1340, 98 s. "Büyük Millet Meclisi, Maarif Encümeni Azai Muhteremesine İthaP'). Bu kitapta, köyler için ayrı tip öğretmen yetiştirilmesi önerilmektedir. Bu kitabı ile Fuat Gündüzalp, Köy Enstitülerine varan duşünce akımının babaları arasında da yer almaktadır. Gündüzalp'ın ölmez eserleri, beş cilt halinde yayımlanan Öğretmen Meslek Kitaplan Kılavuzu (19281958)'dur. Bu kitaplarda, Türkçe basılan 476 kitap yeniden okunmuş, özetlenerek ve yargılanarak tanıtılmıştır. Ülkemizde bu tür çalışmayı, Milli Kütüphane de dahil hiçbir kurum, henüz yapmamıştır. (Kendi alanında benzerini, yine Gazi Eğitim Enstitüsü'nden aynı yıllarda emekli olan Mustafa Nihat Özön yapmıştır). Bu eseriyle Fuat Gündüzalp bir kurumdur. Bu "kurum kişi" 1958'den sonra yayımlanan kitapların da benzeri bir kaynakçasını hazırlamış, önce Milli Eğitim Bakanlığı bu kitabı almış, sonra da "tahsisat yetersizliğinden iade" etmiştir. Hoca bu engellerden yılmamış, gücünü, enerjisini ve tüm sağlığını yitirinceye kadar çalışarak, 1928 öncesinde, eski yazı olarak basılan eğitimle ilgili kitapların, imparatorluk dönemini de kapsayacak biçimde bir kaynakçasını yapmıştır. Bu kaynakça da UNESCO Türkiye Milli Komisyonu tarafından satın alınmış, fakat bugüne kadar basılmamıştır. Türk eğitimcilerinin zorunlu gereksinmesi olan bu kitaplar kaybolabilir. tvedilikle basılması için ilgilileri göreve çağırmak eğitimcilerin görevidir. DEĞERBtLtR MİYİZ? Fuat Gündüzalp, öğretmenlere karşı değerbilirliliğini, ilk gençlik yıllanndan beri davranışlarıyla, yazılarıyla ortaya koymuştur. Bu konuda benzeri az bir insandır. Torunu yaşındaki genç öğretmenleri tanıtan, yazılarını tanıtıp yüreklendiren gerçek bir "Hoca"dır. Ziyaretim sırasında bana anlattığı olayın heyecanını bugün biie yaşamaktadır. Cumhuriyetin ilk yılı, Fual Hoca, Sivas Muallimler Birliği Başkanıdır. Öğretmenler on aydır aylık alamamaktadırlar. Tüm iyi niyetli girişimleri bürokrasi hazretleri geri püskürtmektedir. Çoğu, para yokluğundan değildir. Bir öğretmen, özel idare memuruna dert yanar, aylığının ne zaman ödeneceğini sorar. Memur, öğretmeni kovar. Fuat Gündüzalp bunu öğrenir öğrenmez ilgili memuru bulur, kafasına bastonu indirir. " O yıllarda Mustafa Kemal âşığı idik. Onun gibi baston taşırdık" diyor. Mustafa Kemal Atatürk'ün öğretmenlerin yanında olduğu bir dönemdir o yıllar, kimse Fuat Hocanın kılına dokunamaz. Gündüzalp bir yazısında, "... bugün tekrar genç olsaydım, bütün sıkıntılı durumlarına rağmen, meslek olarak kendime öğretmenliği seçerdim." diyor (Birlik Dergisi. Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu Yayın Organı, S. 39, Mart 1%2). Hocamız, aradan yirmi küsur yıl geçtikten sonra, dostları, öğrencileri tarafından unutulacağını da düşünmüş müydu, bilemiyorum. Ama gerçek şu ki, çoğu öğrencileri onun yaşadığını bilebilmiyor. Yank!... Birde "Öğretmenler Günü" icat ettik. Başkentte, bunca bakanlık örgütlerinin, derneklerin, eğitimciIerin yoğun olduğu bir kentte gösterdiğimiz bu değerbilmezlik örneği, kuş uçmaz kervan geçmez yerlerdeki gariban köy öğretmenine ne verebilir ki? Böyle dedim ama onu unutmayan Türk Eğitim Derneği'ne şükranlar sunuyorum. Aıtımsaııan Büyîik Eğitinıei Türk Eğitim Derneği'nin ödiil verdiği biiyiik eğitimci Fuat Gündüzalp; Hıfzırrahman Raşit, İsmail Hakkı Tonguç... gibi Cumhuriyet dönemine de ışık tutmuş olan seçkin eğitimciler kuşağındandır. Yann kendisine törenle ödiil verilmesini şükranla karşılıyoruz. NİYAZİ ALTUNYA Eğitimci Büyük eğitimcilerimizden Fuat Gündüzalp da nihayet anımsandı ve kendisine Türk Eğitim Demeği'nin ödülü verildi. Yann da töreni var. önemli günler için tarih düşmek ne güzeldir. Atatürk Yılı.. Kitap Haftası.. Öğretmenler Günü... Anlamh ve güzel. Böyle gilnlerde ödüller konması da güzel. Ancak böyle günler risklidir de. önemli yanlışlar yaparsanız başkalan da sizin için tarih düşer. Örneğin, Atatürk'ün Ulus Okullan Başöğretmenliğini kabul ettiği günü (24 Kasım 1928) Ögretmenler Gönii olarak kabul eder, onun en yakın silah arkadaşı ve en güç işler için görevlendirdiği Milli Eğitim Bakanı Saffet Ankan'ı (193539), ölen öbür bakanlan andığınız programa almazsanız, böyle bir riski yüklenmiş olursunuz. Gene çoğu Ankara'da ömrünün son demlerini yaşayan, Cumhuriyetin kurucu öğretmenlerini anmazsanız böyle bir riski yüklenmiş olursunuz. Ben bu yazjda, böyle bir değerbilmezlik örneğine tanık olmanın üzüntüsünü, en yaşlı eğitimcimiz Mehmet Fuat Gündüzalp'ı tanıtarak dile getiraıek istedim. Ama nihayet anımsandıjb.ni yukarıda da belirttim. Fuat Gündüzalp, okul arkadaslan tsmail Hakkı Tonguç. Hıfzırrahman Raşit öymen, Hayri Ardıç, Nizamettin Kırşan ve niceleri gibi, Ikinci Meşrutiyet aydınlanmasının, Cumhuriyet dönemine armağanıdır. Bu kuşak, 1918 tstanbul Öğretmen Okulu çıkışlı, diri Cumhuriyet eğdtimcisi kuşaktır... ÖZYAŞAMI Mehmet Fuat Gündüzalp, 31 Temmuz 1897'de Selanik'in bir kasabasında doğmuştur (resmi doğumtarihi 1899'dur). 1914 yıIında liseye (sultaniye) yatılı olarak girmişse de ailecek işgal sonucu oradan göç etmişler ve öğrenimi yarım kalmıştır. lstanbul'daki bir tarudıklan onlan Izmir'e göndermiş, okuma hakkını oraya aktartacağına söz vermiştir. Nalbant olan baba, Mehmet Fuat'ını okutmak için yanıp tutuşmaktadır. Her gün İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü'nde "yazı" beklemeye başlar. Okuması konusundaki yazı bir türlü gelmez. Günlerden bir gün Milli Eğitim Müdürü'nün yanında oturan bir genç adam: "Oğlum ben İzmir öğretmen Okulu Müdürü Ethem Nejat'ım, sen fakir bir göçmen çocuğusun, seni bızim okula yazahm" der. Baba da razı olunca Mehmet Fuat okula kaydolur. Mehmet Fuat'ın çağdaş eğitim hayatı tstanbul öğretmen Okulu'nda sürer, 1918 yıhnda öğretmen olduklan gün, yeni bir müjde ile karşılaşırlar: Yirmi arkadaşı ile birlikte pedagoji öğrenimi görmek üzere Almanya'ya gönderilirler. lttihatçılann Almanlarla dostluğunun bir ürünü olan bu yaşam çok sürmez, Sevr Antlaşması ile okuma hakları, daha bir yıl dolmadan sona erer. Mehmet Fuat ve kuşakdaşlan kendi kozalarını kendileri örmeğe başlarlar. Gündüzalp, kırk iki yılı öğretmen yetiştiren kurumlarda olmak üzere uzun bir meslek yaşamı geçirmiştir. Bu dikkafa yiğit Cumhuriyet aydını tüm siyasal dönemlerde gadre uğramıştır. Emeklilik yıllarında ancak Ankara'ya yaklaşabilmiş ve ondan sonra ürünlerini yazılı hale getirebilmiştir. 1947 yıhnda Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü Eğitimbilim öğretmenliğine atanmışsa da bu görev iki ay kadar sürmüş, Yüksek Köy Enstitüsü'nün bir gece ansızın kapatılmasıyla gene ortada kalmıştır. Her nasılsa atandığı Gazi Eğitim Enstitüsü öğretmenliğinden 1964 yılında yaş haddinden emekli olmuştur. O tarihten, bel kireçlenmesi sonucu yatağa düştüğü ve gözlerini kaybettiği on yıl öncesine kadar yazarlık yaşamını sürdürmüştür. Doğuştan hasta olan bir oğulla Fuat Gündüzalp'a, şimdi saygıdeğer eşi emekli öğretmenimiz Sayın Hüsniye Gün PENCERE 30 MA YIS 1984 Kitapsız toplum?... Sessiz, gürültüsüz, içerikli, dengeli, ne yaptığını ve yapacağını bilen bir dergi var: Yeni Boyut. Plastik Sanatlar dergisi. Baskısıyla, dizgisiyle, çizgisiyle, sayfa düzeniyle içeriği bütünleşmiş Yeni Boyut'un mayıs sayısındaÖnder Şenyapılı'nın bir yazısını okudum. Diyor ki Şenyapılı: " İlk Türk basımevinin kuruluşundan sonra, Latin alfabesinin benimsendiği 1928 yılına değin geçen iki yüzyıllık dönem içinde 3035 bin dolayında kitap başlığının dökümü yapılabili yor. Yeni harflerin benimsenmesinden sonraki 50 yıllık dönem içinde bu sayı 185 bine ulasabiliyor. 1978'den günümüze değin toplam sayının 220230 bine çıktığı kestihliyor." (...) "Gelgelelim, bugünün Türidye'sinde en çağdaş basım araçlan var olduğu halde, kitap basımı, bırakınız dışsatımı, iç pazarda bile yeterii alıcı bulamadığından ötürü, bir türlü gelişemiyor. Üstelik hangi aydına sorsanız, zamanı yetmediği için yeterince okuyamadığından yakınıyor." * Şenyapılı'nın saptaması doğrudur. Bugün Türkiye'de hangi yayıncı ile konuşsanız aşağı yukan vereceği yanıt birdir: Kitap satılmıyor! İşin daha kötü yanı şu ki her gün gazetelerde yazılanlardan tutun da devlet ve hükümet adamlarının konuşmalarına değin her yanda dış alımsatım birincil sorundur; parasal konular "yaman bir tüccar" mantığıyla didik didik edilir; ama kitap alanındaki tehlikeli boşluk üzerinde kimse durmaz; kültür sorunu 50 milyonluk Türkiye'de hiçlenir Ne var ki her zaman böyle değildi; Cumhuriyet devleti de bu anlayışla kurulmadı. 1930'larda ülkedeki okumayazma oranını bir düşünün!.. 1928'de yazı devrimi yapılmış; sonra bir seferberliktir gidiyor; Milli Eğitim Bakanlığı dünya klasiklerinin Türkçeye çevrilmesinde öncülüğü üstleniyor. Dilimizde uygarlık dünyasının başucu kitaplan yok. Devlet, Kültür Devrimi'nin önemini kavrıyor; çağdaşlaşmanın kütüphanesiz bir toplumda olanaksızlığını biliyor. Yazı devriminden önce Türkiye'nin kitaplığında 3035 bin basılı yapıt var. Bu sayı neredeyse büyük bir ev ya da küçük bir okul kitaplığını dolduracak kadardır. Yazı devrimine değin hem kendi tarihinden, hem dünya uygarlığından kopuk bir toplum olduğumuz böylece ortaya çıkmıyor mu? Bu boşluğu bugün bile doldurabilmiş değiliz. Üstelik bu alanda gerileme dönemi diyebileceğimiz bir sürece de girdik; 50 milyonluk bir ülke için gülünç sayılabilecek bir yayın yaşamımız var. * Kuşkusuz kitap konusunda söylenecek çok şey bulunabilir. Kimi kitapların tehlikeli sayılması; fikir özgüıiüğünden yoksunluk; yasaklanan krtaplardan duyulan tedirginlik; köşeyı dönmek için kitap okumak gerekmediği inancının yaygınlaşması ve benzeri nedenleri art arda sıralamak kolaydır. Bu arada devlet tekelinde bulunan kâğıda üst üste zam yapılmakia, posta ücretleri alabildiğine artırılmaktadır. Dışsatım da "teşvik tedbiri" ve "vergi iadesi" yoluyla milyarlarca lira işadamına aktarıhrken kültür, bilim, sanat adamlarına en küçük bir "feşw'fr"düşünülüyor mu? Çağdaşlaşmayı, kalkınmayı, uygarlık düzeyine yetişmeyi yalnız parasal siyasette gören bir toplumda kitap ne anlam taşıyor? * Bugün istanbul'da basılmış 300 liralık bir kitabı Anadoludaki okura ödemeli olarak iletmek için yaklaşık 250 lira, ödemesiz 125 lira tutarında posta masrafı gerekıyor. "Türkiye'de insanlar kitap okumasınlar" diye özel önlemler. alınmış gibidir. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL OGRENO/OGRETMEN YÖNETEN MUAMMER TUNCER ir Kurtuluş Yolu... "Bir kurtuluş yolu bulunabiteceğine inanıyor musunuz?" diye sormuş 'Vartık' 1978'e girerken... Yaşar Nabi, gönderdiği uzun bir mektupta şöyle bir soru yöneltmiş yazarlara, aydınlara... "Gençliğimizin Ataturkçu çağdaş bir ortak ülkuye yöneltilecek yerde kasten karşıt görüştere bölünerek tarihimizde eşi görulmemiş korkunçlukta bir kardeş savaşına sürüklenişiyle; bu yüzden tümüyle aksayan eğitimi ile; Meclis'te yıllardır görüşulmeyen trafik yasasının bir türtu çıkanlmayışı yüzünden inanılmaz oranlara ulaşan trafik kazalannın kanlı görüntüsuyle; işçisî, memuru, dar gelirlisi, köylüsüyle halkımızı, içinden zor çıkılır bir duruma duşuren kontrolsuz bir ortamtn vurdum duymazlığıyla; üstüste soyulan bankaları ve devlet daireleriyle; bütün bu birbirinden ağtr ve tehlikeli çıkmazlara çareler bulması, önleyici yasalar çıkarması gereken TBMM'nin grevde olduğu izlenimini veren hareketsizliğiyle; açık gözlerin, mafialann halk ve devlet servetleh üzerinden el çabukluğuyle yağma etmelerryte; doruk ölçüsüne erişmiş bir enerji yetersizliğiyie ve bütün ulusu uçuruma sürükleyen gidişe karşı en kesin önlemleri almaları gerekenler hükümetin, yalnız muhalefet partisiyle değil kendi aralannda da durmadan çekişen ve tam bir umursamazlık içinde bulunan bakanlan ve baskanlanyle; yurdumuzun yakın gefeceğini nasıl görüyor ve bu koşuttar içinde bir kurtuluş yolu bulunabileceğine inanıyor musunuz?" Rahmetli Yaşar Nabi öyle karamsar bir tablo çizmiş, bir takım acı gerçekleri art arda dizmiş ki, sizin kalkıp 'çıkış yolu şudur' diyebilmenize olanak yok! Vartık Yıllığı 1978'de bu uzun ve karmaşık soruya verdiğim yanıtı zamanında gönderememişim. Eski kağrtlan, defterleri kanştırırken bu yanıtı buldum. Acı acı düşündüm bunu okurken... Kısaca şöyle demişim Yaşar beyin sorusuna: "Bir kurtuluş yolu... Hep aranan o. Yıllardır. O kadar çok ki bu yolu gösteren! BeJki de yol çokluğundan gerçek yolu bulanvyoruz bir turlü! 'Böl ve Yönet'. Bu, emperyalizmin şaşmaz kuralıdır. Bir Atatürk döneminde uygulayamadriar bu kuralı. Ama yıllardır bölündük, böiündük. Bu yüzden de kendimizi dış güçlerin etkilerine teslim ettik. Kim yönetiyor toplumu? Sizi, bizi, hepimizi? Kendimiz yönetsek herhalde bu kadar kötü bu kadar kendi öz çıkanmıza, yaranmıza aykın işler yapmak zonırtda kalmazdık. Yönetiliyoruz, ama kendimizi yönettiğimizi sanıyoruzl Tek umut Atatürk devrimine bağlı bir güçlü örgütün iş başma geimesi. Tam bağımstziık iikesinin her şeyin üstünde tutulması..." Mehmet Başaran'ın 'Yıllık'taki yanıtı da ikjinç; "Kurtuluşumuz, kendimize gelmemize, bilimin yol göstericiliğiyle sömürü çemberini kırmamıza, sömürüye yataklık eden iç odakları ortadan kaldırmamıza bağlı elbet. Dökme suyla, kökü dışarda enerflyle değirmen döndürmeye çalışmak yerine kendi kaynaklanmıza, emeğimize dayalı sağlıklı bir ekonomi. Ve çalışanlann ekonomiye katkıları arasında ulusal gelirden pay almalannı sağlayıcı hakça bir tutum..." Talip Apaydın da aşağı yukan bizler gibi düşünüyor: "Bir karabasandır son yıllarda yaşanan olaylar Türkiye'de. Kökeninde yabancı çıkarlan vardır, yerii işbihikçılen'n yaran vardır. Bunlar sagı solu parçalaytp ulusal bütünlüğü bozup sömürüyü sürdürmek istemektedirler. Ve buna gözü kapalı yatmaktadır Türk halkı. Hiçbir dönemde, bu kadar karanlık, kanşık değikji Türkiye... Umutbitmez. Kurtuluş olanaklan hâlâ var. Bütün ilerici demokrat güçler, bUinçü aydınlar derlenip toplanmalı, aynı doğruttuda birleşmeliyiz." Biriki yıl sonra terör kurbanı olacak bugüne dek katilleri de bulunmayan yazar Ümit Kaftancıoğlu da 1977 yılı brtiminde bu konuda şunları söylemiş: "Elbette bu ülke böyle gitmeyecektir, gidemeyecektir. Ûç ortaklar değil, kırk haramiler bile götüremez, yürütemez. Çağ en büyük gerçek, herkesi ezer." Ceyhun Atuf Kansu'nun yanıtına sözcüğü sözcüğüne katılmamak olanaksız, diyor ki: "Bilime inanan kurtuluşa da inanır, ben inanıyorum. Kurtuluş, temel ilkelerin işlediği bir halk yönetimindedir. Evet bu bir demokrasidir, ama parababalarının değil, tüm halkın, ulusun yarariandığı bir devrimci demokrasidir... Yakın tarihinde ulusal kurtuluş savaşı yaşamış ve bir devrim dönemi geçirmiş Türkiye, ulusal savaşı ansır ve devrim deneyini unutmazsa, kurtulmamış olamaz, Mustafa Kemal'in öğretisine kulak vermeli. Söylev'de söyter, öğretir, başta genç kuşaklara: Çağdaş uygarlığın yöntemlerini uygulayınız ve toplumu değiştiriniz, diyor." "Variık Yıllığı 1978"öe sorulan soru: "Nasıl bir kurtuluş yolu bulunabilir?"... Bugün de gündemde, hem de o günkünden daha da önemli, yaşamsal bir sorun olarak... Günden güne acısı, katılığı artarak... Bir yıhmızı yitiriyoruz cikmiş olacak. Rektorlüge >~apılan itiraz iizerine ders bırakma zonınluğunun olmadığı anlaşıldı. Ancak bizim kaybımız giderilmedi. Ne yapabiliriz? DENİZLÎ EĞİTİM YÜKSEKOK VLU'SDA N BİR GRUP ÖĞRES'Cİ * Okul yönetiminin yanlış uygulaması yüzünden bir yılınızı yitirmeniz üzücü. Ancak 9 Eylül Üniversitesi Rektörlüğü'nün bu yanlış uygulamadan doğan zaran giderebileceği, aynı okulun, aynı dönemin öğrencileri arasında bu uygulama sonucu ortaya çıkan ayrıma son verebileceği kanısındayız. * Denizli Eğitim Yüksekokulu ögrenrileriyiz. Birinci yıl birinci dönem yabancı dil dersinden kaldık. Bu yıl ikinci sınıfa (iiçiincii yanyıl) devam ederken birinci sınıflarla bu dersi alma zorunluğumuz var. "Her öğrencinin haftada aJdığı ders sayısmın 26 saati geçemeyeceği"ne ilişkin hiikmün yanı sıra. geçen yıl haftada iki saal olan yabancı dil, bu yıl dört saata çıkarıldı. Yabancı dilin fazladan konan iki saati için iki saatlik başka bir dersi bırakmaya zortandık. Bıraklığımız dersi gelecek yıl aynı dönemde almak zorundayız. Yani iki saat yüzünden okul iki buçuk yıla çıkacak, alanmamız da bir yıl ge Ozetle * MEGSB'nin duyurusu iizerine 525 Kasım 1983 arasında basvuruda bulunan öğretmen adaylan bugüne değin atanmalartm beklediklerini, ancak bir türlü sonuç alamadıklannı belirterek şöyle yazıyorlar: "Her an atanmayı beklediğimiz için doğru dürüst bir iş tutamıyor, maddi zorluklar içinde kıvranıyoruz." * Atatürk Eğitim Fakültesinden Durmuş Çelik, bugün zorunlu duruma getirilmis bulunan beden eğitimi dersinin yeniden isteğe bağlı yapılması gerektiğini, bunun yerine ikinci yabancı dil konulmasında büyük yararlar olduğunu anlatarak şöyle diyor: "Zaten tüm bölümlerin birlikte ve tek öğretmenle yaptıkları beden eğitimiyle amaçlanan sonuca varılamaz." * tsianbul, Kadıköy'den C. Kurt'a: Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü çıkışlılan da, yabancı dil bilmek gibi bazı nitelikleri taşımak koşuluyk Dışişleri'nde görev alabilirler, * Manisa'dan H.B'ye: Aldığımız bilgiye göre, belintiğiniz durumun öğrencilik hakkınızı ortadan kaldırmaması gerekir. * Mecitözü'nden bir öğretmen, devlet tarafından parastz yatıh okutulan öğrencüere Bütçe Yasası 'nda öngörülen harçhklann heı ay verilmesi gerektiğini, oysa kimi okullarda dinlenme tatüinder, bu yana çocuklara harçlık ödemeü yapılmadığım belirterek bunun nedenini soruyor. * tstanbul, Güngören'den Saltanat Çakmak'a: Yeniden göreve alınmak için Kars'taki uygulamayı örnek göstererek bir kez daha basvuruda bulunmamzda yarar olduğu kanısındayız. * İstanbul, Zeyünburnu, thsar, Mermerci Lisesi'nden bir öğrenciye: Dayak elbette yasal bir disiplin cezası değildir. Durumu kanrtlanyla İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü 'ne yansıtabilirsiniz. Cinsel eğitim ne zaman başlar? İki ile beş yaş arası, çocuğun cinsellik konusunda kendiliğinden soru sorma dönemidir. İlk sorular genellikle bebeğin dünyaya gelişi üstünedir. Çocuğun bu konudaki sorularına açıkça ve anlaşılır bir dille yanıt vermeliyiz. Gerçi doğru bilgiler verdiğimiz çocuklann da on, on iki yaşlarına gelince, bu konuda "lahana ve leylek" masallarından başka bir şey duymamış çocuklar kadar bilgisiz oldukları sıkça görülür. Ancak gerçeği dinleyerek büyüyen çocuklar, anlattıklarımız akıllarında kalmasa bile, ana babalarına güvenmeyi ve onlarla işbirliği yapmayı öğrenirler. Deneyimlerden çıkarılan sonuçlara göre, ilk yaşlardaki cinsel eğitimde en iyi tutum, çocuğun sorularına yanıt vermekle yetinmektir. Kendiliğimizden birtakım ayrıntılara girmemiz doğru değildir. Ne var ki, çocuğa cinsellik konusunda gereksinme duyduğu bilgiyi her zaman sevinerek vereceğimizi sezdirmemiz de yerinde olur. Yedi ve daha yukan yaşlardaki çocuklar cinsel konulara duydukları ilgiyi açığa vurmaktan çekinirler. Bu nedenle onlara kendi düzeylerindeki kitaplarla da yardımcı olabiliriz. Şurası bir gerçek ki, her çocuk cinsel konulan merak eder, düşünür ve açık seçik olmasa da, kendiliğinden birtakım kanılara varır. Onun için, çocuğun gizlice ve çirkin biçimde öbür çocuklardan elde edeceği bilgilerle merakını gidermesi tehlikesini göze almaktansa, ilk yaşlardan başlayarak her şeyi sağlıklı yoldan öğrenmesine yardımcı olmak ana babaların başta gelen görevleri arasında ver almalıdır. tl içi atamada eş durumu * Denizli ili nterkez ilçesine baglı bir ilkokulda öğretmenim. Eş durumu özrüyle buraya başka bir ilden atandım. Ne var ki atandığım yöreden gidip gelmek olanaksız. Hafta sonlannda bile evimde sınııiı saat kalabiliyorom. MEGSB, eş durumu özrüne önem verildigini belirtiyor. Böyle bir yer değiştirme ataması, eş durumu özrüne uygun bir atama sayılabilir mi? DENİZLİ'DEN BİR ÖĞRETMEN * Bizler, Selctık Üniversitesinde 19831984 ögretim yılında açılan Hukuk Fakültesi'nin ilk ögrencileriyiz. Bu ilk ögretim yılının birinci dönemini dekandan ve Roma hukuku ve medeni hukuk gibi temel derslerin ögretim üyelerinden yoksun olarak gecirdlk İkinci dönemde dekanımız atandı ve medeni hukuk dersleri ne ginneye başladı. Dekanı derste iki saat görebildik. Ondan sonra bu önemli derse Ankaradan akademik kariyeri olmayan bir avukat girmeye başladı. Birinci dönemin boş gecmesi biz* Atama ve Yerdeğiştirme Yönetmeliği'nde yer alan eş durumu özrü maddesi, eşleri bir okulda ya da birbirine yakın okullarda çalıştırmak yoluyla aile bütünlüğünü korumayı amaçlar. Eş öğretmenleri aynı il sınırları içine atamakla eş durumu özrü ortadan kalkmaz. Valinin il içinde öğretmeni hafta sonlannda bile evine güçlükle gidebileceği bir yere ataması yönetmelikle bağdaşmaz. Durumunuzun düzeltilmesini resmi kanaldan isteyebilirsiniz. ÇIGDEM TALU Bir yıl oldu Seni çok seviyoruz. AYŞEUMUR TALU TE^EKKUR Babamızın hastahğına teşhis koyan Kartal SSK Meslek Hastanesi Acil Servis Doktoru Bir hukuk fakültesinin zaten büyük kayıptı. durumu ler için İkinci dönemde de böyle bir durumla karşılaşınca büsbütün hayal kırıklığına ugradık. Şu anda Anayasa hukuku dışında tüm dersleriraize akademik kariyeri olmayanlar giriyor. Dekanımızdan sorumuza çözum getirmesini istedik. Sonuç alamadık. Ne yapabiliriz? SELÇVK ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİ * Durumu YÖK'ün bilgisine ve ilgisine sunmaktan başka ne gelir elimizden? AYŞE AZMİOĞLU'na Dahiliye Servisi Dr. İLHAN NURAL ALPASLAN'a ve ayrıca servis hemşirelerine başta S E Y H A N BAYIR olmak üzere kat personeline teşekkürü borç biliriz. ÖZAKBULLT AİLESİ 8 E Y M E N KARMA YAZ SERGİSİ ÜMİT YAŞAR 0 SANAT GALERİSİ ÖZEL Salı, (arşamba, Perşembe, Cuma günleri YAZ BOYUNCA rtur AgufubuiOOI turizm sumır € MARMARİS martı hotel45.700.i IVIARMARİS IOgun9gece HER CUMA KESİN HAREKET Özel o(otxısterle 9K*ş donus AJANYA IHSAN CEMAL KARABURÇAK 18971970 ! : atlant:ik hotel 32.700.MARIVIARIS alaaddin ! 27.700j FETHIYE Paşabahçe Yanı, Terkos Çıkmazı Yapıkur Hanı Kat 1 (î ..orkide vT hotel 29.700EOREMİT . seketur m o t e l 27.700. 28 Mayıs 23 Havran '84 KÜLTÜR KOLEJİ 1984/85 ÖGRETİM YILI İÇİN Kızılay139ANKARA BOĞAZ'DA Anadolu Hisarı'nda koru içinde eşsiz deniz manzaraiı satılık daire. Mür: Akşamları 332 08 18 cavuşoğlu YJZVf m o t e l 38.700. f ^ KUSADASI ÖĞRETMENLER ARANIYOR ORTA KISIM İNGİLİZCE HAZIRLIK SINIFINDA GÖREV • İNGİLİZCE BÖLÜM ŞEFİ • HAZIRLIK SINIFI İNGİLİZCE ÖĞRETMENLERİ • İNGİÜZCC MATEMATİK ÖĞRETMENLERİ YAPACAK TAM PANSrVON KONAKLAMA Tesıslerde 8 gun 7 gece Barbaros Bulvarı. 35 Beşıktaş • IST. Tel 16110 74 161 82 26 16122 81 SATILIK DAİRE Acıbadem Dörtyol mevkiinde üç oda bir salon kaloriferli daire satılıktır. Tel: 337 96 46 tüm mezunlarım 3 Haziran 1984 Pazar günü, saat 15.00'ten itibaren okul saionlarında kutlanacak olan geleneksel Özel istanbul Alman Lisesi SOSİS GÜNÜ' davet eder. yazılı veya kişisel başvurular için: ÖZEL KÜLTÜR İLKOKULU SIRINEVLER İSTANBUL DORTLER DERSAINESI ÖYS KURSLARI 1 Haziran Kayıtları Devam Ediyor. 522 24 60 Cağaloğlu KMCTÖ8 ÇİÇEÖİ MOTEL KIRALIK Bodrum Turgutreis Soytaş Tatil Köyünde 22 Temmuz ile 11 Ağustos dönemi 20 gün için kiralık müstakil Villa. Telefon: 358 28 67 357 02 24. KARŞIYAKA'DA Satacağınız alacağınız daıreler için ara>iruz, yazınız. BURCU OFİS Bcledive Sok. Tuncalı lşhanı No: 104 KARŞ1YAKA/İZMİR Td.: 23 01 13 GÖLKÖYBODRUM Tel.: Gölköy 20
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle