Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER \elleri hakkında >otkilî makamlara se Türki>e Bu>uk Millel Meclisi'ne ba.>vurma hakkıru sahiptir. Kendileriyle ilgili başMirnıaların sonıiııı. dilekçe sahiplerine >azılı olarak hildirilir." Bıı hak 2"7 Mayı* 1961 Anavasası'nın 62. \e 1924 Anayasası'nın 82. maddelerinde de tanınmıs, dahası, dılekçe hakkının kullanılması yöntemine ilişkin olarak 26 12 1962 larih ve 140 sayılı bir de >asa kabul edılmiv li. Demokrasi olmayan ulkelerde böy le bir haktan elbette soz edilemez. Bugun Şili'de. Sovyetler Birliği'nde \e öteki komunist lilkelerde "dilekçe hakkı" diye Anayasal bir hak yoktur. Hitler Almanyası'nda ve Mussolinı İtalyası'nda da yoktu. Bizde ise. hem 1924 ve 1961, hem de 1982 Anayasalarında vardır. 1982 Anayasası'nın yukarıya aktardığım 74. maddesinin bir de üçuncü fıkrası var. onda soyle deniliyor: "Dilekçe hakkının kullanılma biçimi kanunla diızenlenir." Boyle bir yasa zaten var. Eğer yeni bir yasa çıkarılıp ""Dilekçe hakkının kullanılma biçimi" gereksiz sınırlamalara bağlanırsa, o zaman 74. maddenın tanıdığı Anayasal hak. benzin borusu tıkanmış otomobil gibi, işlemez duruma gelir ve Anayasa'nın 150. maddesine göre Anayasa Mahkemesi'ne baş\urma zorunluğu doğar. Bu ise kolay bir yol değildir. Gorüluyor ki, bir hakkın Anayasada yer almış bulunması her zaman. ulkede demokrasirıin butün koşullanyla kurıılmıış bulunduğuna kanıt olamaz. Bunun için Anayasa'ya aykırı yasalann \e uygalamalann ortadan kaikması gerekir. Bu duruma gore bugiin lek basına iktidarda bulunaıı ANAP'a gerçek dcmokrasinin kurulması doğrultusunda çok iş ve sorumluluk dusınckiedir. • • • 27 Mayıs ve Fikîr Namusu ttfin Vddet VEÜDEDEOĞLU Türk demokrasisinin çok önernli ve tarihsel bir aşamasını oluşturan 27 Mayıs 1960 Devrimi'nin üzerinden, günü gününe 24 yıl geçti. Atatürkçiı ordu ile Türk halkının el ve işbirliğiyle gerçekleşen bu 'devrimin ruhu' bilimde, sanatta, teknikte, çağdaş uygarlık dıizeyine ulaşmayı, dahası, bu düzeyin üstüne çıkmayı amaçhyordu. Bunun en büyük ve yadsınmaz kanıtı, bu devrimin oluşturduğu 27 Mayıs 1961 Anayasası'dır. Bu Anayasanın hazırlanmasında başlangıcından sonuna değin, aralıksız çalışmış bir kişi olarak belirtmek isterim ki, 27 Mayıs Anayasası'nın temel hedefı, gereksiz ve olumsuz baskılardan uzak, özgür düşünceli insan kafasının her alandaki uretici gücünü beslemek ve çoğaltmaktı; böylece, geleceğin yöneticileri, olusacak ve Atatürk'ün çizdiği çağdaş doğrultuda, her tür düşünceyi tartıp ölçebilen, ülkemizi tehdit edici her tehlikeyi çok önceden sezebilen aydın insanlar yetişecekti. Atatürk, "Bir ordunun değeri, komutan ve subaylannın değeriyle ölçülür" demişti. (Bu yargı ordunun yiğit erlerini yoksama anlamına gelmez. Bir ordunun erleri ne denli kahraman ve yiğit olsa da savaş planlarını bilim ve tekniğin en son verilerine göre hazırlamak ve uygulamak yeteneğinden yoksun kalırsa, savaşın sonu yenilgi olur. İşte Atatürk bunu beünmiştir.) Tıpkı bunun gibi bir gerçek daha vardır ki o da, bir ülkenin değerinin, aydınlarının değeriyle ölçüleceğidir. Özgurluk savaşımcısı olarak çok uzun yıllar ülkesinin dışında yaşamak zorunda kalmış olan Viclor Hugo, bu gerçeği, yaklaşık yüzyıl önce yazdığı şu satırlarla çok güzel belirtmiştir: "Şairler, yazarlar, toplumun temel kurucularıdır. Devletler. hükümetler, ordular gelir, geçer, gider, hiçbirinin izi kalmaz. Ama şairlerin, yazarlann vapıtları dimdik ayakta durur. İnsanlığı aydınlatan bu yapıtlardır. Eski Yun&n deyince karşımıza Eschylus çıkar. İngillere'ye seslenirseniz Shakespeare'i duyarsınız. Fransa'yı ararsantz Voltaire'de, Moliere'de bulursunuz. Diinyayı aydınlatan ve elleri birer meşale gibi yanan bu yazarlardır. Uygarlık dediğimiz işte bu yapıtlardır. Uluslararası değerde yazar yetiştiraıeyen milletler, dilsiz çocuklara, ciice sakatlara benzerler. Asıl utanılacak geri kalmışlık, maddede yoksunluk değil, kafa ürünlerinde verimsizlik, kısırlıktır." * * * Atatürk Türkiyesi, çok şükür, uluslararası değerde yazarlar, sanatçılar, bilim adamları yetiştirmeğe başladı. Bu durum, kültür larihımizde vi'k ıleri ve oğunülecek bir asamadır. Ama ne yazık ki, siyasal tarihimiz bu aydınlık aşamaya bir turlu ayak uyduramadı. 27 Mayıs Devrimi'nin Anayasası, şimdiye kadar ulaşılan siyasal aşamaların doruk belgesiydi. Ne var ki, onu uygulamayan politikacılar yiızunden "Sil yeni baştan'" dönemine girdik ve anarşinin sorumluluğunu 27 Mayıs Anavasasfna yükledik. Bu, tıpkı eline verilen. en son tekniğin ürünü bir otomobilin şarampola yuvarlanmasında, kusuru sürucüye değil, otomobile yüklemeye benziyor. İçlerinden uluslararası değerler yetiştiren Türk aydınlannın özlemi, 27 Mayıs 1961 Anayasası'nın da amaçladığı kultürel, ekonomik ve siyasal gelişme surecidir. * • • Sayın Başbakan Turgut Özal, geçen haftaki basın toplantısında bir vesileyle, Anayasal haklardan olan dilekçe hakkından söz edcrek: "Bugiin iilkemizde demokrasi vardır. Eğer olmasaydı yüksek katlara dilekçeler sunulamazdı" dedi. Çok doğru. Eğer 1982 Anayasası'nın 74. maddesi olmasa, yüksek katlara dilekçe sunulamaz. "Dilekçe Hakkı" yan başlığınt taşıyan bu madde şöyledir: "Vatandaşlar, kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikâ 12 Eylul 1980 harekâtından sonra 27 Mayıs Devrimi'ni ve onun Anayasası'nı ovmek, tutucu basinda, adeta suç sayıldı \e o\enler için, "12 E>lül 1980'den önceki anarsik durumu nzleyen \e bundan kendileri için çıkar sağlamak isteyenlerdir" denildi. Prof. Bedri Karafakioğlu, Prof. Lmit Doğana>, Prof. Cavil Orhan Tıitengil, Doçent Bedrettin Cömert gibi, siyasal eylemlerle hiç ilgisi olmayan çok değerli bilim ve kültur adamları, 12 Eylul öncesindeki anarşik ortamda yok edildiler. Kara gözluk takıp kılık değiştirerek yine de çekine çekine sokağa çıktığımız gunlerin geri gelmesini ozlemek için deli ya da, "vatan haini" olmak gerekir. Bu ortamı yok edip, huzuru ve demokratik rejim ortamını getirenlere şükran boreumuzu kaç kez açıkladık. Ama Ataturkçüluğun ileri bir a^aması olarak kabul eltiğimiz 2"1 Mayıs Anayasası'nı savunduğumuz için "12 Eylül 1980'den onceki durumun geri gelmesini isteyen ve bundan çıkar sağlamayı uman sapık ideoloji sahibi kişi" olmakla suçlanmaya katlanamayız. Fikir namusu taşıyan a>dın kişi, dikta rejimlerini savunmaz. "Sapık ide oloji" soyut ve yııvarlak bir so/ dür. Bununla kasıedilcn sc> komünizm vc fa^iznı ise, biz yıllaıdan beri böyle yabancı aynakh dikta rejimlerine karşı olduğumuzu belirttik. insan aklı cendereye sokulamayacağına vo toplumsal huzurun bızce en onemli koşullanndan biri olan sosyal adalet kavramı da yok edılemeyeceğine gore. dunyanın geleceğinin ya insancı ve özgurlukçü bir sosyalizmde, ya da sosyalist karakterli. ama toğulcu, özgürlukçu ve insancı bir demokraside karar kılacağını yıllardan beri yazdık durduk ve kendılerine "halk demokrasisi" nitemini yakıştıran ülkeler için "insan hak ve özgürlüklerinin bulunmadığı yerde demokrasi olmaz" yargısını belirttik. 39 yıl önce, 27 Ekim 1945'te, yine bu sutunlarda çıkan bir yazımız, "Sos>al Adalet Asn" başlığını taşıyordu. Çünkü biz öteden beri gerçek milliyetçiliğin anlam ve özünü, bir yandan tam bagımsı/lık ve vatan bülünluğu. ote yandan da ülke içinde sosyal adaletin gerçekleşmesi ilkelerinde göruyoruz. 27 Mayıs Anayasası'na bunun gerçekleşmesine hizmel edeceği inancıyla imza koyduk. Gerçek aydın kişiler için öyle manevi değerler vardır ki, bunlar, yaşamdan da üstundür. Bu değerlerden biri de akılcı ve çağdaş doğrultudaki tutarlılık ve fikir namusudur. 27 Mayıs Anayasası, 27 Mayıs Devrimindeki tutarlılığın ve fikir namusunun hukuk ve kültür tarihimizde aydınlık yerini alacak olan bir ürünudür. PENCERE 27 MA YIS f984 İyimserlik ve Umut.. Yaşadığımız dönemin toplumsal ekonomik düzenini eleştirmek ya da yermek, kimi çevreleri tedirgin ediyor. Diyorlar ki: Biraz da iyimser şeyler yazsana!.. • İçinde yaşadığı koşullarla yetinmek, insanın doğasına aykırıdır. Eğer insanda çevresini eleştirmek ve değiştirmek yeteneği olmasaydı; uygarlık doğmaz, oluşmaz, ilerlemezdi. Biryazarın sürekli aranışı, daha iyiyi özlemesı, insan özgürlüğüne yönelik yolları zorlaması gerekmez mi? Toplumsal değişime karşı durmak isteyen kurulu düzenden yana çevrelerin bir yazardan tedirgin olmaları doğaldır. Bu kapsamda iyimser olmak ya da olmamak diye bir şey söz konusu olamaz. Temelde ben hep iyimserimdir. Kötümser olsam, "bu toplum böyle gelmiş, böyle gider" diyerek yazmaktan vazgeçerim. • "YazkoÇeviri" dergisinin 18'inci (MartNisan 1984) sayısında Ünsal Oskay'm ilginç yazısını okurken kimi satırların altını çizdim. Bu yazının uzun bir adı var: "Kahraman ve Tragedya Açısından Lukacs, Brecht ve Benjamin" İçeriği bakımından kuramsal bir yaklaşımı belirleyen yazıda üstünde durduğum bölümün ara başlığı şöyle: Bürokratik/hiyerarşik iyimserlik karşısında stratejik kötümseriik." Okumayı sürdürelim: "Benjamin'in ve Brecht'in en büyük özelliği, tıpkı Gramsci gibi, 1930'ların resmi görüşünün dışında oluşları ve çok derin bir tarihsel kötümsehiğe sahip olmalanydı. Ama kötümserlik, Romain Rolland'ın deyişiyle "düşünmeye dayanan bir kötümserlik, iradeye dayanan bir iyimserlik" biçiminide ikili bir yapılanma içindeydi. Umutiuydular bu sayede. Umut kaynaklan resmi görüştekilerin dayanak aldığı bürokratik/hiyerarşik değeriendirmeler ve direktifler değil; 'geçmiş'i ve 'gelecek'i diyalektik bir kavrayışla anlayabilme konusunda geliştirdikleri yöntembilime dayanıyordu. (...) Umut, Brecht ve Benjamin için, yakın bir gelecekte yaşanması gereken zafetiere ihtiyaç duymayacak kadar, uzun sürecek karanlıklar karşısında zayıflamayacak kadar, zorluklara hazırtanmış bir umut olmak zorundaydı." İçinde yaşadığımız dönemde Türkiye basınında "bürokratik/hiyerarşik iyimserlik" salgını yaygındır. Çünkü böyle bir iyimserliğm bedeli güdümlü yazarlara büyük paralarla ödenmektedir. Babıâli'nin holdingleşerek büyük sermayeyle bütünleşmesi, bu parasal ödemeyi çok kolaylaştırmıştır. Kimi "zayrf iradeli" yazarlar da umutsuzluğun yarattığı yılgınlıkla, ya da egemen çevrelerin saldmsı karşısında ezilerek "resmi görüş"ü kabullenmişlerdir. Böyle bir iyimserlikte ben yokum. Böylesine iyimserlik propagandası karşısında gerçeği dile getirmek, kuşkusuz kötümserlikle damgalanacaktır; ama bugünkü gerçeklik içinde en sağlıkh iyimserlik, egemen güçlerin çıkmazda olduklarını görebilmektir. Umut, tarihsel bilincin "geçmişgelecek" kavramlannı özümsemişse gerçekçi umut olabifir. Yüzeysel umutlara bağlananlar bir engele çarptıklarında yıkılırlar. • Yaşadığımız toplumda "resmi görüş"ün dışında kalan iyimserliği defterime yazıyorum; kötümserliği Türkiye'ye deli gömleği giydirmeye çabalayanlar için kullanıyorum. Böyle bir yöntemde umut, artık umut olmaktan çıkar; bilinç ve istenç olur. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL OKURLARDAN Anneler Günü Ağlatısı Anneler günü ağlatısım bu yıl da sahneledik. Okul yöneticilerinden çeşitli kuruluşlara, basmdan radyo ve televizyon yayınlanna dek, anasız yavrulann küçücük yüreklerinde işleyen öksüzlük yarasını tımakladık durduk. Analı babalı çocukların, içleri acılarla dolu boynu bükük öksüzler karşısındaki mutluluk gösterileri programlarla uygulandı. Sordu örneğin öğretmen derslikte: "Söyle bakalım Ayla, annene ne aldın?" diye. yarlıklı aileler, kendılerine ve bayan öğretmenlere sunulmak üzere satın aldıkları pahalı armağanlan çocuklarının eüerine vererek, onları; okulun anasını en çok seven öğrencisi payesiyle onurlandırma hevesine duştüler. "Ah paramız olsaydı da biz de anamıza böyle güzel armağanlar alabilseydik" diye burkulan yoksul yüreklerini "solculuk olur" diye hadi düşünmeyelim. Ya armağan alacak anaları olmayan yavrular?... Onları nasıl düşünmez, toprak altındaki anactklannın kemiklerini sızlatan bu nisbet verme duygusuzluğunu nasıl onaylayabiliriz. Siz hiç; anası ya da babası ölmüş küçücük çocuklara dikkat ettiniz mi? Sonsuz ayrıltğm bilinçten daha keskin sezgilerle avutucu yalanlara karşı sanki aldanmış, adlarım bile anmayacak denli unutmus havalarında, dayanıimaz acılarmdan nasıl kaçmaya çalıstıklarmı bihnem farkettiniz mi? Bu çocukların yıkılmış dünyalannı onlara her yıl nisbet vererek, ana sevecenliğinin imrendirici tablolarım karsılarmda sergileyerek mi onaracağız? İnsanlık erdemi adma, eğitim adma; analık duygusu ile böylesine bağdaşmaz bir uğrasıyı övünülecek bir beceriymiş gibi sürdürmekte ne anlam ve yarar umduklannı bu işi yönetenlerden sormak gerek. Her Anneler Gününde on binlerce öksüzün gece vakti yataklannda gizlice doktükleri gözyaşlarının yastıklarından süzülerek oluk oluk içime aktığını duyar gibi olurum. RIFAT VERDtCtL/ÇORLU gençleştirilmesine çare bulunabilir. AT/l.LA GÖKSLLLI BOSTA NC1/İSTA S'BVL Dünya Kimin Olacak? Bir ilkokul müdürü yazıyor: "Müsteşar Vekili Atıf Özmen imzası ile tüm ilkokullara gönderilen ve gerekçesi de "görülen lüzum üzerine" olan bir yazı ile aşağıda sunduğum şiir ilkokul 5. sınıf Türkçe kitaplarından çıkarılmıştır Bizim de, adı geçen şiir yapraklarını kıtaptan koparmamız istenmektedir. Bir yandan 23 Nisan günü, Dünya Çocuk Günü olarak ülkemizde kutlanmakta, öteki ülkelerin çocukları ülkemize konuk olarak çağrılmakta, öte yandan 'Dünya Çocukların Olacak' şiiri her ne amaçla olursa olsun, kitaplardan kopanlıp atılmaktadır. Bu ikiyüzlülüktür." Muazzez Menemencioğlu'nun bir şiiri bu: "Dünya Çocuklann Olacak..." Millı Eğitim Bakanlığı Müsteşar Vekili Bay Atıf Özmen'in 'sakıncah' bulduğu, tüm okul kitaplarından çıkartma buyruğu verdiği şiiri olduğu gibi okurlarıma sunuyorum: "Ananın yürağine ektiği sevgi Serpilip açacak I Gelincik tarlası gibi I Babanın yüreğine ektiği umut I Kucaklayacak evreni / Dağılacak seni ürküten kara bulut/ Öğretmenin yüreğine ektiği bilinç / Amacını bulacak / Dünya çocukların olacak." "Okuduğumuzu Anladık mı?" bölümünde de ögrencilere bu şiirie ilgili şu sorular yöneltilmiş. Analar yüreğimize ne ekiyorlar? İnsanlan seversek, onlarla ilişkilerimiz nasıl olur? Babalar bize ne aşılıyor? 'Kara bulutların dağılması' ne demektir? Öğretmenler bize yalnız bilgi mi veriyor? Sevgı, umut, bilinç taşıyan insanlar neler yapabilirier? İşte size 'sakıncah' şiir.... Muazzez Menemencioğlu tanınmtş bir şairimizdir. Bir anadır, bu toplumun sorunlarını bilen, yaşamında, sanatında bu sorunların çözümlenmesi için uğraş veren bir kişidir. Millı Eğitim Bakanhğı'nın ilkokullann 5. sınıflarında okutulması için hazırlattığı kitaba bu şiiri alınmış, iyi de olmuş; çocuğun yetiştirilmesinin önemi, değeri birkaç dizede başarıyla anlatılmış. Dünya elbette çocuklarındır. Çocuklar büyürter bu dünyaya sahip oluriar. Bundan kaçınılmaz. Hem bu dünya çocukların olmayıp da kimin olacak? Bu sorı;yu sayın müsteşar vekilinin yanıtlamasını isterdim. Düşündüm durdum, Menemencioğlu'nun bu güzel şiirinde ne gibi bir kusur, bir sakınca buldular diye! Ananın çocuğunun yüreğine ektiği sevgi bir gelincik tarlası gibi açacak, diyor. Yanlış mı? Çocuk, sevgi denen dünya değerini annesinden almaz mı? Yoksa 'sevgi'den yoksun mu yetişmeli, sevgi nedir bilmemeli mi? İstenen 'sevgi'den yoksun insanlarla doldurmak mı toplumu? 'Babanın yüreğine ektiği umut' mu tehlikeli görünen? 'Kara bulutları' dağıtmak ancak insanın umutla yarınlara yürümesiyle gerçekleşecektir? Peki 'kara bulutlar' ne demek? Yılgınlıklar, bezginlikler, yenilgiler... Bütün bunları yenmek, alt etmek. kısacası 'evreni kucaklamak' için çocuğun (Arkasıl5. Sayfada) Tütün ekicilerimiz tarlalarına ne ekeeekler Sıska, kuru, saman tadlı yerli muzu halka 700800 liradan satan muzcular, dunyanın en ucuz ve lezzetli Çikita muzu (ki Almanya'da kilosu 200 liradan satılır) ithal edilince kazan kaldırdılar ve engel oldular. L'ygar ulkelerde sigara içimi azalınca, çokuluslu şirketler tütün stoklarım eritebilmek için Hindistan, Arabistan ve Türkiye gibi geri kalmış ülkeleri gözlerine kestirdiler. V'irginia ve diğer tanmmıs tütün cinsleri yavaş yavaş Türk lütününün yerini alıyor. Böyle devam ederse bizim tütün ekicilerimiz tarlalarında başka şeyler yetiştirecekler, herhalde. Sigara içmeyen biri olarak bu durum beni ziyadesiyle memnun edecek. Ama anlamadığım nokta, işin içinde bilmediğimiz gerçekler mi var? KAZIM ERGİS Başimam Sokak 17/4 FATİH/tSTANBUL Memurlarm hizmet sürelerinin borçtandırılması sağlanmolı Memurlarm çeşitli kurumlarda herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olmaksızm geçen hizmetlerin borçlandırılarak memuriyet sürelerinin arttınlması sağlanmalıdır. Son olarak çıkarılan 5434 sayılı kanun borçlanma kapsanıını çok dar tutmustur. Halen 657 sayılı yasaya göre devlet memuru olarak çalışırken geçmişteki çeşitli hizmetler borçlandırılmamaktadır. Mesela serbest avukatlıkta geçen hizmetler borçlanma kapsamına alımrken, Adalet Bakanlığına bağlı noterliklerde geçen sigortasız süreler borçlandırılamamak tadır. bu misallerde olduğu gibi borçlanma kapsamını memurun lehine genişleterek erken emekliliğin sağlanması suretiyle işsizUğe ve devlet kadrolarımn Trafik anarşisi nasıl yx)k edilecek? Yedi yıllık bir aradan sonra yurda dönünce, tstanbul trafik anarşisinin giderek artan bir biçimde sürüp gittiğine tanık oldum. Anadolu yakasında yollar yarım metreye yaklaşan çukurlarla bozulrnuş. Yaya kaldırımlan değil sakatların, sağlıkh insanlann bile yürüyemeyeceği şekilde inişli çıkışlı, dar ve pis. Toz ve toprağm yanı sıra çöpler, asfalt yollann "süsu" olmuş. Halk otobüsleri, minibüsler, taksiler her yerde yolcu indirip bindiriyor. Birbirleriyle yarış ederek yolcu toplamaya çalışıyor ve 10 kişilik minibüslere 20 kişi ahnıyor. Anlamsız ve kulaklan rahatsız eden korna sesleri ile hem yayaların hem de yolculann yaşamları tehlikeye sokularak ilerieniyor. Şoförler, yolculara karşı saygısız ve traşsız. Meslektaşları ve önlerine gelenle ağza alınmayacak küfürlerie konuşuyorlar. ı\'e sağ ne de sol şeritleri belli olmayan yollarda gelişigüzel seyrediliyor. Yol trafik işaretleri yetersiz. tşaretlere bakarak yön saptamaya olanak yok. Sfahalle arası yollarda, yol ortasma oturup oyun oynayan çocuklar. Sağ şerit yerine soldan seyreden kamyonlar, arka yerine yandan çıkmalı ve zehir saçan egsozlar, pislikten plakası görünmeyen özel ve resmi araçlar, 20 kişiyi çekiciye yerleştirip otobana çıkan traktörler "Trafik AnarşisV'nin görüntülerinden birini olusturuyor. Demiryollan bu trafik anarşisinin dışında kalacak değil ya. Daha duraklara varmadan kapıları açılan ve açık kapılarla hareket ederek, trafik kurallannın dışma çıkmada adeta diğerleri ile yarışıyorlar. Demiryolu boyunca, yayalar için alt ve üst geçitler hemen hemen hiç yok. Peki, bu denli sorunlar karşısında, "Trafik Anarşisı" nasıl yok edilecek? DR. ZEKİ ÇAVUŞOĞLU KÜÇÜKYALItSTANBVL DORTLER DERSANESI ÖYS KURSLARI 1 Haziran Kayıtları Devam Ediyor. 522 24 60 Cağaloğlu NURTEN GULDEŞ ıle arkadaşımız DERVİŞ AKYILDIZ Nişanlandılar. Mutluluklar dileriz. 26'5. 1984 Istanbul Cumhuriyet Çalışanları Samatya'da çahşır durumda DİŞ MUAYENEHANESİ mulkuyle birlikte satılıktır. Müracaat: 9.30 12.00 arası 164 57 25 15.00 18.00 arası 585 94 39 Pamukbank'tanL Net gelir. Net selir. Net eelir. Bu hesapta hesap ortada! İnceleyin! Net gelirinizi seçin! 3 ayhk \ct dclır Mcsahı 3 ay sonunda elınıze gcçecck net gchr I i Pamukbank Nct Oclır Hesabuu bugtin yatracagını2 para n 6 ayhk* Net dclır Hcsahı 6 zv M>nunda cünıic gcçecck nct getır <T1' Pamukb^nk Nct Gclır Hcsjhın^ bu^un \^lırucjgınız parj > I 2Ü1HÖ(J 9 aylık* \ct dclir Hcsabı 9 a> *)nunda dımzc gcçecck nct getır 11 Pamukbank \et Oclir Hcsahııu bugun >aiıracağıntz panı ll ı 50.000 100.000. 150.000 200 000 250 000 300 000 350 000. 400 000. 450 000500 000 550 000 600 000 650 000 ' 0 0 000 "50 000800 000 42.35O 854.00 1.2H2.O51. 1^09 401 2 136^52 2.564 102. 2 991 452 34İHH03 3 846 1534 2~3 5 M C 4 ^00 854 5 128 205 5 555 555 5 982 905 6.410.256 6.83606. .264.95" ".692.30" 8.119.658 8 54.008 =*ooo 100 000. 50000 100.000150.000. 200.000. 250.000 300.000 350.000 400.000. 450.000. 500.000. 550.000. 600 (XX) 650000. 00.000. 50.000. 800.000. 850 0O0 900 000 950 000 1 000 000 12010 254 020 »03.32 605.598 80464. 1 009 330. 1 211 196 1 413062 ] Öİ4 928 1 81694 2 018 6t>0 2 220 526 2 422 392 2 624 258 2 826 124 3 02" 990 3 229 856 3431 "22 3 633 588 3 835 454 4 0 3 " 320 ı^oooo 200 000 250 000 300 000 350 000 4UO0OO 450 000 500 000 550 000 600000 650000 381030 508.040 635 050 "62 060 889 0"0 1016 080 1 İ43 090 \.ru ıoo1 39" 11(1 1 524.120 1 651 130 Pamukbank, Türkiye'nin kazanan ve kazandıran bankasıdır! Pamukbank, 1984'ün ilk üç ayında tasarnıf sahibine tam 6.6 milyar TL kazandırmıştır. Pamukbank, 1984'ün ilk üç ayında ülkesine tam 336.8 milyon dolar kazandırmıştır. Ve Pamukbank, 1984'ün ilk üç ayında tam 675.5 milyon TL kgr etmiştir. ooooo 5 0 0O0 800.000 850 000. 900 000. 950 000 1 UOO.UOO. 1 ~~8 İ4() 1905.150 2 032 160 *6 ayhk ve 9 aylık Net Gelir Hesabında gosterilen net gelirler, feiz oraniannın artması ya da azalması halinde veniden belirlenır. 850.000900.000. 950.000 1.000.000 2 119.rO 2 286 180 2413 190 2 540 200 Pamukbank iyı bankadır