28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/8 11 MAYIS 1984 FUTBOLUN IZLERI MEHMED KEM.4L oturmazsa tırnaklan düşer adamın. Pabuç boşluk yapmasın. Ayağın balık kuynıgu gibi olur. Topa bir balerin gibi vurursun. Hafıf, ince." Yün Mensucat'tan tzmirspor'a transfer olurken, beş bin lira transfer ücreti aiıyor, maaşı da beş yüz liraya yükseliyor. IzmirsporKarşıyaka maçında üç gol atıyor. Bu maçı, Gündüz Kılıç ve Necdet Çobanlı yönetici olarak seyrediyorlar. Metin'e ilk kez bu maçta göz koyuyorlar. Şımanr, çok transfer üçreti ister diye, "Seni Galalasaray'a alacagız" demiyorlar. Uzaktan uzağa, "Galatasaray'a gelir mi?" diye haber gönderiyorlar. MÜŞERREF HEKİMOĞLU ANKARA...ANKA Dantel ve çorap Banka dalında da bir banker olayı yaşanırsa ne olur diye düşünürüm kimi zaman, bir karabasan çöker yüreğime, bu karabasını dağıtmak kolay değil, ama Türk bankacılığında ilginç olayiar yaşanıyor bir süredir. Dışa açık girişimler giderek çoğalıyor. Garanti Bankası da bir temsilcilik açtı Londra'da. Bu nedenle düzenlenen seminerde ingiltere'nin eski Başbakanlanndan Edvvard Heath da konuştu. Bu İngiliz devlet adamını ilgiyle izlerim öteden beri. Çok yönlü bir politikacı olarak etkiter beni, önce müzikseverliği nedeniyle. Türkiye'de TurgutÖzaP ın, Bülend Ulusu'nun, ya da geçmiş yıllarda Ecevit ve Demirel'in bir orkestra yönettiğini düşünebilir misiniz? Ya da Ege Denizi'nde bir yat yarışına katıldığını? Bunu yapabilselerdi başka tür bir devlet adamı olurlardı belki de.. Edvvard Heath çok yönlü bir politikacı. Müziği, sporu, politikayı bir arada yürütüyor. Bir mahalle orkestrasında, ya da bir gençlik orkestrasının konserinde elinde değneğiyle Edvvard Heath karşınıza çıkıyor ya da Atlantik'te bir yat yanşında denizi köpürtüyor. Belki de iyi bir devlet adamı, dengeli bir politikacı olması burdan kaynaklanıyor. Garanti Bankası Genel Müdürü Halit Soydari] kutlamak istiyorum. Savoy Oteli'nin görkemli bir salonunda İngiltere'nin eski Başbakanını konuşturmak güzel bir başarı. Ben Halit Soydan'ı tanımaktan da hoşlandım doğrusu. Renkli yetenekli bir kişiliği var. Yetenekli kişiler bir toplantıya, bir tartışmaya başka boyutlar kazandırıyor. Her şeyden önce iyi bir diyalog oluşturuyor. Savoy Oteli'ndeki toplantıda bir şey daha saptadım. Londra'da yaşayan Türk bankacılan ya da ülkelerarasında mekik dokuyan genç işadamlarımızm belli bir düzeyi, birikimi var. Özel sektör yetenekli kişileri bir sünger gibi çekiyor, kamu sektörü de giderek düzeyini yitiriyor. Önlemleri alınamazsa devlet yönetiminde nereye varırız karar veremiyor insan. Garanti Bankası'nın seminerine katılan bilim adamlan arasında profesör Erol Manisalı da vardı. İngilizlerin sorularını yanrUarken Türkiye'nin turizm yatınmlarına öncelik verileceğini betirtti. Hafta sonunda İngiltere'nin güney kıyılarında yaptıgım yolculukta turizm konusuna hayli takıldım. Bir soruyu yanıtlamak gerekiyor galiba. Turizme milyonlar yatırsak, oteller açsak, yatak sayısını arttırsak, turizm gelişir, umutlarımız gerçekleşir mi acaba? Turizmi tek başına düşünmek imkânsız. Ingiltere'de "yatak ve kahvaltı" diye bir olay var. Hafta sonlannda kısa ya da uzun tatillerde bir yere gidip dinlenmek isteyenler, bir otele ödeyecek paraları yoksa tertemiz bir evde, rahat bir yatakta uyuyup nefis bir kahvaltı ediyorlar. Bu yatak ve kahvaltı olayını ben de yaşadım. Londra Elçiliğimizin genç müsteşarı Cem Duna, eşi ve iki çocuğuyla birlikte güney ve güneybatı kıyılarındabin millik biryolculukyaptıkYeşil bir dantel ördük denebilir. O kıyı kasabaiarı, balıkçı köylerini bir masal okur, kartpostal seyreder gibi dolaştım dersem yanlış olmaz. Gejeneksel çizgiler, renkler hiç değişmemiş. Eskiyi en güzel biçimde korumuşlar, havasını bozmamaya, bütünlüğünü korumaya özen göstermişler. Dart Nehrinin denize kavuştuğu Dortmouth kasabasında bir akşamı bir düş gibi anımsayacağım... Nehrin bir kıyısından karşıya geçerken yüzyıllar öncesine daldık birden. Daracık sokaklarda, çicekli pencerelerde yaşadığı çevreye, doğaya sevgiyi ve saygıyı hissediyor insan. Uygarlık bu galiba. Doğa sevgisi, kent sevgisi, insan sevgisi güzel bir uyum içinde bütünleşiyor. Çirkin bir katkıdan çekiniyor yaşayanlar. Yol boyunca kucakladığım güzellıkler sık sık çağırışımİar yaptı bende. Atlantikten Ege Denizine, Marmara'ya, Akdeniz'e uzandım. O güzelim kasabaların, koyların beton yığınlanna dönüşmesini anımsadım öfkeyle, tarihsel çizgilerini, yerel rengini yitiren evlerimizi düşündüm. Devon ve Cornvvelİ çay kültürünün çok geliştiği bölgeleri İngiltere'nin. Kremave çay denen bir olay var. Çayla birlikte nefis bir krema bir de ev ekmeği verrvoriar. Üzerine bir çilek marmelatı sürüyorsunuz. Çilekingiltere'deyetişen sayılı meyvelerden biri. Bölgesel bir gelenek bu. O sonsuz yeşillikleri, o yeşilliklerde memelerini taşımakta güçlük çeker gibi dolaşan inekleri gördükten sonra kremanın tadına şaşmıyor insan. Ancak çayın çok nefis olduğu söylenemez. İngilizler çay demlemeyi bilmiyor Belki de bu nedenle sütle içiyorlar. Bizde çay demlemeyi biliyoruz, ama turizmi demlemeyi başaramıyoruz galiba. Yabancı turistlere Türk mutfağının hangi gelenegini sunabiliyoruz soframızda? Oysa ne zengin olanaklarımız var. Güney kıyılanndan Londra'ya dönerken Bath kentinde durduk birkaç saat. Eski Roma hamamlarının kalıntıları üzerine kurulmuş bir kent. Uçuk san taştan tüm binalar. 1761 yılında bir belediye başkanı kenti Roma döneminin çizgilerine göre kurmuş. Hangi köşeden baksan sıcak bir uyum içinde, tüm sokaklar, alanlar birbiriyle kuçaklaşır gibi. O belediye başkanının yaşadığı evi de saygıyla seyrediyor turistler. Bir de Londra'nın belediye başkanı var şimdi. Londralılara güzel olanaklar sağlayan solcu bir başkan. Ama Margaret Thatcher ondan hoşlanmıyor. Ve de ne yapıyor biliyor musunuz? Yasa değiştiriyor ve oyları bölmek istiyor. Ben iktidardayken sen belediye başkanı olamazsın, diyor. Kimi politikacılar hiç değişmiyor. Londra'da ya da Ankara'da hep aynı dili kullanıyoriar, değil mi? Önümüzdeki günlerde Türkİngiliz ilişkilerinde yeni gelişmeler olursa şaşmamak gerekir. İktıdardaki kimi politikacılar arasında büyük bir benzerlik var. Hatta muhalefet partileri arasında da... Dönelim yine Atlantik kıyılarına, bir hafta sonunu, uçgünlük bir tatili, bir balıkçı köyünde geçirmek İngilizler için yaşamın gereği. Tatil hakkını en güzel şekilde kullanıyorlar. Uygar bir hak bu. Yatak ve kahvaltı olayını her bütçe rahatça kaldırabiliyor. Ama onların bütçesini İngiliz lirası oluşturuyor. Türk lirası ile ölçerseniz bir karabasan çöker kesenize. Paramızın pula dönüştüğünü her yolculukta biraz daha çok hissediyorum. Güzel kryılarda dantel örerken bile başınıza daha ne çoraplar örülecek diye düşünmekten de geri kalamıyorum... "Seyirciyi sevdim" Bana göz koyduklannı anladım" diyor. "Onun için ben de ağırdan aldım." Sonuç, onbir bin lira transferle Galatasaray'a geçiyor. Takımda Suatlar, Turgaylar, Kadriler var. O yıl gol kralı oluyor, bir yandan da yıldız. "Seyirci bir futbokuyu sev,4Cf.4fi/ DELEı\ GOL Mahalle aralarmda kuçuk çocuklaım birbirlerini kızdırzaten çürümüştu. Ne olursa olsun, fotoğrafım gördüğünüz gol, Turk futbol larihine mdi" diye söze başlıyor. "Seyirmalarından stadlarda koskoca adamlarm kargalanna kadar tarafıar çekişmelerinin "ağlartn delinişi", Metin Oktay da "agları delen golcu" olarak geçtiler. 10 haziran ci sevmeli ki, top ayağına geldiğinde seyirci coşmalı, futbolcu değişmeven konulanndan biri: Galatarasaylı Metin. Fener ağlannı deldi mi delınedi I959'da oynanan maçta Galatasaray Fenerbahçeyi 1Oyertmişti. (Fotoğraf, futbolalanile birlikte oynamalı. Seyirci beni mi? CS'lilere göre Kral Metin bir vurdu. Fener'in ağları yırtıldı. FB'liiere göre ağlar lannın emektarlanndan tsmet Gümüşdere'nin objeklifmden.) sevdi, ben de seyirciyi sevdim. Futbol yaşamımda baş ilkem sevgi oldu." "Kaç kez gol kralı oldun?" "Tam on kez." "Kaç gol attığını biliyor musun?" "Altı yüz sekiz gol attım. Bir kezinde, bir mevsim 62 gol attıgımı bilirim." "Gezdiğin ülkeler?" "Yedi kez Sovyetler BirliğP Metin Oktay, sahaların taçsız kralıydı "Dünyamın topla başlayıp, topla sona ereceğine inandım" 3 yor ama kolay değil. Mahallede bez toplarla oynarken, bir yandan da büyüyor. Büyüyor ama büyüklerin arasına kanşarriıyor ki! Çocukluğu tkinci Dünya Savaşı yıllannda geçiyor. Savaşın biitün sıkıntılarını, açlığı, yoksulluğu ekmek kamesini tadıyor. Alsancak Stadı evlerine yakındır. Kalenin ardında duruyor, antrenmanlarda kaçan toplan yakalayıp tanınmış futbolculann ayağına atıyor. Altınordulu Sait'i tanıyor, Altaylı Vahap'ı tanıyor. Hep onlar gibi olmak istiyor. Tarunsın, top oynasın. Bir yol göstereni yoktur. "Beynimi yakıyor bu futbokrular, beynimizin sultanı" dıyor. Sanat okulunda okurken, 16 yaşında, damlacık takımında oynamaya başlıyor. Topu çok seviyor. Karyolanın ucunda, karyolanın altında bireT top var. Topla yatıyor, topla kalkıyor. Her mesleğin bir tipi vardır. Adamı gördün mü şıp diye tanırsın. Bu doktor, bu mühendis, bu yazar, bu şair, bu kasap, bu bakkal dersin. Metin Oktay'ı görenler hemen bu "futbolcu" derler. Her tutum ve davranışıyla Metin Oktay futbolcudur. Bir İzmir sıcağında karşı karşıya oturuyoruz. "Ben topu sevdim" diye söze başladı. "Ben topu ilk gördügüm ve tanıdığımda sevdim. Dünyamın, topla başlayıp topla sona ereceğine inandım." Mitolojide mitler vardır ya, her gencin gönlünde de bir mit yatar. Metin Oktay'ın çocukluMETtN OKTAY Bir zaman ğunda gönlünde yatan mit Sait lann "Kral"ı şimdilerde ticaretle AHınordu'dur. Sait'in elinde çıuğraşıyor. rak, kalfa, patron oluyor. Olu Tekstil fabrikasında bir futbolcu Çok gençtir. Dahao yaşlarda çoğu kişinin dikkatini çekiyor. Adnan Suvari karştsına çıkıyor. Adnan Suvari tekstil mühendisi olarak lngiltere'den dönmüştür. Göztepe de futbol oynuyor. Elinden tutan, yeteneğini keşfeden, hocalık eden Adnan Suvari oluyor. Metin'i işçi kadrosunda üç yüz lira aylıkla tekstil fabrikasına yerleştiriyor. Kaytarma yok, bir yandan fabrikada çalışıyor, bir yandan futbol oynuyor. Zor gunler, ama güzel günler. Yün Mensucat takımında bir yıl kalıyor. Yıl sonuna doğru genç milli takıma aday gösterilivor. Genç milli takımı çalıştıranlar Orhan Şeref ve Clhat Arman'dır. Genç milliye seçiliyor, ama barajı aşamıyor, aday kalıyor. "Göz yaslan içinde Izmir'e döndüm" diyor. Yerine Hacettepeli Ercan'ı alıyorlar.Sait Altınordu, durmadan moral veriyor, "Aldırma, gelecek yıl nasıl olsa girersin!" Futbol pabucunun önemini Sait Altınordu'dan öğreniyor."Pabuç çok önemlidir" diyor. "Bugün bile nice iinlü futbolcumuz pabuç giymesini bilmez. Pabuç eldiven gibi olacak, ayagı eldiven gibi saracak. Yumuşacık, sıcacık. Pabuçu bir numara küçfik alacaksın, ilkin ayagını sıkacak, ayagın yavaş yavaş alışacak. Sonra oturacak. tki pabucun olacak, birini antrenmanda, otekini maçta giyeceksin. Pabuçlar birbirine karışmasın. Pabuç iyi Metin Oktay, Yün Mensucat'tan İzmirspor'a transfer olurken, beş bin lira transfer ücreti aiıyor, maaşı da beş yüz liraya yükseliyor. tzmirspor Karşıyaka maçında üç gol atıyor. Bu maçı, Gündüz Kılıç ve Necdet Çobanlı yönetici olarak seyrediyorlar. Metin'e ilk kez bu maçta göz koyuyorlar. ne gittim. Orta Avnıpa'yı birkaç kez doiaşüm. Bir kez Amerikaya gittim, bir ay kaldık. Kahireye gittim. Çin ve Japonya'yı görmedim." "Politika?" "Hiç ilgilenmedim." ''Sol açıkların büyüğti" Büyük Fikret artık maça gitmiyor "Hükümet kurar gibi yönetim kurulu kuruyorlar" Çok Fikretler vardır futbolumuzda ama, hepsi de iki Fikret'i anımsatır: Bıiyiik ve kiiçük!.. Huy benzerlikleri olmasa bile birbirlerini mi tamamlarlar? Büyuk Fikret'le yıllar sonrası karşılaşıyorum. Alın, burun, ağız, dar kiiçük çene, hiç değişmemiş. Bugünun unlu yıldızlan nasılsa, Fikret de bizim gençliğimizin güneşidir. Yaşını soruyorum: "Yetmiş iki," diyor. "Hiç göstermiyorsun" diye takılanlara, "Dognı soylüyorum. Altraış desem, amma ihtiyarlamış demezler mi? Keşke seksen olsam, seksen desem." Belleğimde, Sovyetler Birliği Halk Takımı ile Bizim Halkevi Takımının maçı var. Milli maç olmasın da, iki kuruluşun maçı olsun diye böyle düzenlemişler. Sonradan öğrendim elbette. Şimdiki Tandoğan Alanı'nın bulunduğu yer kırlıktı. Muhafız Alayı da buraya eyleşirdi. Onun da bir sahası vardı, Muhafız Gücü sahası derlerdi. İlk orada seyrettim Fikret'i, sol açık oynuyordu. Çalımlan ile karşısındakileri bezdirişi geliyor aklıma... Başka da bir şey yok! "Kaçta idi bu maç?" diye soruyorum: "Galiba 1932 olacak diyor. Elli iki yıl geçmiş aradan." KRAVATSIZ RESİM OLMAZ" Asena, resim çekecek oldu, hemen fırladı: "Resim çektirmem." dedi. "Kravatım vok. Kendimi, resmi çekilecek gibi hazırlamadım. Gorenler ne derler sonra? Evden çıkarken, kravat bağlayayım istedim. olmadı." "Hani bir portre çekse!." Cüzdanından bir vesikalık çıkarıp verdi, "Bunu basın." dedi. On üç yaşına kadar bırakın futbol oynamayı, ayağını topa değdirmemiş. Rumeli Hisan'nda otururlarmış, oradan Cevizli'ye gelmişler. Orada, çayırda futbol oynayanlaıı görmüş. "Zekiler, Alaattinler, daha başkalan vardı. Onlan oynarken gördiim. 1924 yılında Fenerbahçe'ye girdim. 26'da takımda oynadım. 1927'de Avusttırya'ya karşı oynadım." "Sol açık mı?" "Hayır, sol haftım. Sonra sol iç, sol bek, her yerde oynadım." Halit'i (Deringor) gosterdi. "Sonra onunla halefselef oldum. Zeki Rıza'nın nasıl bir futbolcu, nasıl bir yoneticı olduğunu soruyorum. Hemen uddileşti: "Nerede olursa olsun başa geçecek, baş olacak adamdı. Sagdururdu. Biraz geç kalalım, anahtan vermezdi. Bizim zamanımız için bir şey söylemek istemiyorum. Ama Metin Oktaylar, Naciler, Lefterler dönemi bizim futboiun alön devridh. Öyle fut"BELtNE KAYIŞ BAGLA" bolcular az gelir." Oğlunun futbol oynamasını Kulüplerin bugünkü yönetimiistememiş. Okusun, mektebe git ne geliyor söz. Kulüp yönetimisin. Nitekim okumuş, mühendis ni nasıl bulduğunu soruyorum: olmuş, şimdi Amerika'da imiş. "Siyasete dokunur. herşeyi Sözu bugünkü futbola getirdik. anlatmak olmaz. Laf aramızda. "Bugünkü futbol çok değişik. Bugün kulüplerin başında hep Çok süratli. Biz maç suresince zengin, paralı adamlar var. Bir futbolcu kulüp yönetimine gireZeki Rıza umumi kaptandı, ben de takım kaptanı. Takımda birini istemiyor mez ki. Hükümel kurar gibi, yömuyum, hemen söylerdim Zeki Rıza'ya. Öyle keyif için değil, takım başarı netim kurulu kuruyorlar, kimseyi almıyoıiar. Heie eskileri haürkazansın, yensin diye.. Bir maçta birini istemedim, oynamadı. Yenildik. ladıklan bile yok. Çok zengin Biz bir yandan futbol oynar, bir yandan da okula giderdik. Okula gitmeyen adamlar, hem biz onlara uyamaler ayıplanırdı, futbolcu gözüyle bakılmazdı. Zeki Rıza, baytar okulu mezu yız ki, Tarabya'da toplantı yapacağız diyorlar, otomobillerine nu idi. atlayıp gidiyorlar, biz nasıl gidecegiz? Dolmuşla. otobüsle erişilsöylerim olurdu. Öyle keyif için da... Biz bir yandan top oynar, beş kilometre koşardık, bunlar mez ki!.. Çogunluk sistemi diye degil, takım başarı saglasın, yenbir yandan okula giderdik. Oku 30 kilometre koşuyorlar. Biz bir şey var. Oya koyuyorlar hersin diye... Bir maçta birini istela gitmeyenler ayıplanırdı, fut 1520 yıl futbol oynayabilirdik. şey onlann dedikkri gibi oluyor. medim. Oynamadı, sonunda yebolcu gözüyle bakılmazdı. Zeki Bugün beş yıl ancak dayanabi Kulupleri şirket yapacaklarmış, nildik. Bana bir şey söylemedi. Rıza, baytar okulu mezunu idi. liyoriar. Çok başka bir futbol... bakalım nasıl olacak? Hep para Şimdiki kaptanlar Zeki gibi olÖteki arkadaşlar da hep oku Bir gün annemi maça götürdüm, dönecek ortada. ttalya'da, Amesunlar, bakın işler nasıl tıkırınmuşlardı. Yılda bir kez malzeme gördü, 'Oğlum bu deli oyunu' rika'da, şurda burda olduğu gida gider." alınırdı. Ayakkabı, çorap, tek dedi. Bir şey daha söyliyeyim, bi. Herkes sermayesine göre ko"Peki, Bekir nasıldı? Hani bir melik, dizlik. Onu bir yıl kulla kulüp müdüriı bir Galip Bey var nuşacak. Transferlerde, futbolşut atar, mandayı devirirmiş, fanacaksın, eskittin mi, kendin dı. Çok otoriter bir adamdı. cu lar büyük paralar aiıyor gibi lan filan?" alırdın. Herkesin çantası vardı, 'Oğlum beline kayış bağla,' de görünüyor. Alsalar da onların mişti. 'Neden bağlayacağım?' parasına yetişemezler ki..." Güldü, gözlerinin içiyle, ço maça gelirken onu yanında gecuksu gülüyordu, içten. tirir, giyer, kuşanır, maça çıkar Belimi sıkı tutarmış. Hatır için "Maçlara gidiyor musunuz?" birkaç defa bağladım, bıraktım. "Yok öyle şe>," dedi. "Boğa dı. Bugünkü gibi bol malzeme "Hiç gitmiyorum desem yalan Kulubün anahtarı Galip Bey değil." yı devirirmiş, mandayı devirir nerde!.. Hem kuliipler de bulam bir karakteri vardı. Bir kere çok az konuşurdu, dinlerdi. Herşeyi dinler, anlar sonra konuşurdu. Konuştu mu da onun dediği olurdu. Ben çok takıştım, çok kavga ettim onunla. Ama çok severim. Ağabeyim gibidir. Bizde büyüge saygı vardı. Kaptanın her şeyde sözü geçerdi, şimdiki gibi göstermelik değildi. Zeki, umumi kaptandı, ben takım kaptanı. Beni takım kaptanı o yapmıştı. Takımda birini islemiyor muyum, hemen Zeki'ye miş... Bunlar sonradan uydurulmuş efsaneler. Ama iyi futbolcu idi. Koşar, zıplar, atlet yapılıydı. Almanya'ya bir maça giltiğimizde bir Alman kadınla evlendi. Kadını Türkiye'ye getirdi. Kadın. burada dayanamadı, memleketini özledi. Onunla beraber gitmek zorunda kaldı." "Sizin zamanınızda profesyonellik var mıydı? Hani el altından futbolculara para versinler?" "Ö>le şeyler yoktu, olmazdı giinkü gibi zengin degildi. Futbol bir meslek degildi. Herkesin bir işi vardı. Antrenman haftada bir iki giindii. O da birkaç saat." "Banka gibi zengin olmasan..." "Spor kulüplerinin Yönetim Kurulları içinde senin gibi ünlü, tecrübeli kimseler yok, neden böyle oluyor?" "Banka meselesi..." "Ne demek?" "Parası olanlar, mangırı fazla olanlar Yönetim Kurulu'na giriyorlar. Onun için banka meselesi diyorum. Banka gibi zengin olmasan, hiç spor kulübünün başına gecirirler mi? Geçirmezler." "Kaç yılında futbolu bırakmıştın?" "1%9'da noktayı koyduk. Demek 14 yıl olmuş. Bizim futbolu bıraktığımız yılda on yaşında olan bir çocuk, şimdi yirmi dördündedir. Bizi nereden tanısın? Bir düğünde idik, gençler kendi aralannda egleniyorlardı. Ben yanlanndan geçiyordum, Metin oktay bize hava atıyor, dediler. Baküm çocuk yaşındalar, çok sevindim. l nutulmamışız." "Film de çevirmiştin, artistliğin de vardır." "Evet, eevirdim. Gene bir teklif aldım, bakalım düşünüyonım." "Hangi firma?" "Orasını yazma, daha karar vermedim, düşünüyorum." "Günlerin nasıl geçiyor?" SORULARl/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL ÇAUŞANLARIN T EK SINIRLI ŞORUMLU İÇ ANADOLU ELEKTRİK DAĞITIM MÜESSESE MÜDÜRLÜĞÜ ANKARA İL İŞLETME MÜDÜRLÜĞÜ 1 Müessesemizce, 26 kalem akım transformatörü teklif alrna yoluyla satın alınacaktır. Bu işle ilgili liste Ticaret Müdürlüfü'nden alınabilir. NOT: I Malzemeler TSE620'e uygun olacaktır. Uymayan malzemeler teslim alınmayacaktır. 2 Firmalar önerdikleri malzemelerin kalite, marka ve menseini belirteceklerdir. 3 Ihaleye iştirak edeceklerin hazırlayacakları teklifi 11984'ŞT referansı ile en geç 21.51984 gunü saat 14.00'e kadar Toros Sok. No: 12 Sıhhiye ANKARA adresindeki Genel Evrak Şefliği'nde bu lunacak şekilde göndermeleri şarttır. 4 Bu iş için 167.400. TL. geçici teminat yatırılacaktır. 5 Firma sahiplerınin ihaleye iştirak edebilmeleri için, a) Hüviyet, b) Vekil olanlar vekaletname, c) Ticaret Odası kayıt belgesi (1984 >ılı) d) Sanayicı ise Sanayi Odası kayıt belgesini (1984 yılı) tekliflerine ekliyeceklerdir. 6 Müessesemiz 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'na tabi değildir. (Basın: 16010) İLAN SÜMERBANK KAYSERt PAMUKLU SANAYİI MÜESSESESİ'NDEN Malın Cinsi: Muhammen Bedet: 15 Geçici Teminal: 1 Tekstil makinası yedek parçaları Kaymalı yatak, Toz emme cihazının boru ve civataları 4.369.161 TL. 655.375 TL. 2 Sac kenet makinası 2.000.000 TL. 300.000 TL. 3 Otomobil üst yıkama makinası 2.000.000 TL. 300.000 TL. 4 Muhtelif gıimruk malları 18 kalem 212.814 TL. 1 Yukarda yazılı Gumruk Mallan 21.5.1984 pazartesi gunu saat 10.00'da açık pazarlık sureıiyle şartnamesi esaslan dahilınde Müessese ihale salonunda satışa arzedilecektir. 2 Satış ile ilgili şartname, liste ve mufassal bilgi Müessesemiz Ticaret Scrvisinden temin edilebilir. 3 Pazarlığa iştirak edebilmek için teminatın pazarlığa başlamadan evvel Komisyon Başkanlığına yatırılmış olması sardır. 4 Satışa arzedilen mallar mesaı saatleri dahilinde Müessesemiz Gümrük Ambarlarında görülebilir. 5 Müessesemu satışı yapıp yapmamakta veya dilediğine yapmakta serbesttir. SÜMERBANK Kayseri Pamuklu Sanayii Muessesesi DÜZELTME KARTAL 2. İCRA MKMl RLDĞU'NUN 4.5.1984 tarıhındegazeiemizdeçıkan BaMn 5459 No.lu ilanda, dosya numarası 224 olarak vanlış <;ıkmi!>ıır. 1983/2445 olarak du/eltir. ö/ür dilerız. DUYURU I. sayısında Danışma Kurulu'nda ismim geçen KARAGOZ Ansiklopedisi ile hiçbir ilişkim olmamıştır. Duyurulur. DOÇ. DR. HALÛK YAVUZER "tşlerim var, ticaret yapıyorum. Içkiyi severim, arada bir kafa da çekiyorum. Efes'in yüzme havuzu var, oraya giderim. Gel istersen seni de götüreyim. Orası serindir, birer kadeh içeriz." "Tesekkür ederim." Bizim lzmir bürosunda karşılıklı konuşuyoruz. Bir cin tonik söylemişlerdi, Metin onu içiyor. Ben çay içiyorum. "Senin için iyi içer derlerdi, bakıyorum hiçbir şey gölürmüyorsun?" diye sordu. "Vallahi hava çok sıcak" dedim. "Bir de içersem dayanamam. "Sıcak, soğuk biz götüriiriiz." "Arada bir fstanbul'a gelirdin?" "Ben tzmiriiyim. tzmir'i de çok severim. Top oynamayı noktaladıktan sonra. Izmir'e gelip yerleştim. Dışarı çıkmayı canım pek istemiyor." "Bir şeyler yazıyor musun?" "Anılanmı yazıyonım, bitirince yayınlayacağım. Daha önce bir kısmını yazmıştım." "Başarılar." "Cümlemize." 'İçki sevenm ıvı "Yaşım ileri, sorunum sosyal güvence" SORU: Ben dört yıl bağımsız, bir yıl da istege bağlı BagKur sigortalısı olarak beş yıl prim ödedim. On yıl da geriye dönük borçlanma yaptım. Emeklilik isteginde bulunduğumda öğrendim ki, dosyam ilgili memur tarafından yanlış tanzim edildiğinden, emekü olma hakkımı yilirdim. Dosyam iptal oldu. Bir yıl sonra yeniden BağKur sigortalısı oldum ve istege bağlı olarak. On yıllık borçlanmamı da ödedim. Şimdi ise 2,5 yıllık sigortahyım. Acaba yeni çıkan yanlış affı ile hizmetin ihyası kanunundan yararlanıp, geçmiş beş yılunı da borçlanarak, bugünkü sigortalılığıma ekleyip emeldi olabilir miyim? Yaşım ileri, sonınum sosyal güvence. YANIT: Arkadaşımız Işık Kansu'nun 8 mayıs 1984 günü Cumhuriyet Gazetesi'nde çıkan Çahşma ve Sosyal Güvenlik bakanı sayın Mnstafa Kalemli ile yaptığı söyleşide sizin durumunuzda olanların sorunlan ile ilgili olarak sayın Kalemli şu yanıtı vermiştir: "BağKur'la ilgili diğer önemli gelişmeyi BagKur Kanununnn değiştirilmesi hakkında Bakanlığımızca hazırlanarak, Başbakanhga sonulan kanun tasansı teşkil etmektedir. Tasan ile BağKurun geçmişten kaynaklanan meselelerine çözüm getirilmekte, yüzbinlerce vatandaşın sosyal güvenlik hakları korunmaktadır. Tasarıya gore, BağKur'a kayıt ve tescili yapılmakla birlikte kanunun öngorduğu şartlan taşımadıkları için sigortalı sayılmayanların kuruma kayıtlı süreleri, sigortalılık süresi olarak degerlendirilecektir. BagKur üyeleri 1 ekim 1972 20 nisan 1982 tarihleri arasında bağımsız çalışarak vergi mükellefi olduklan süreleri borçlanabileceklerdir. İstege bağlı sigortalılık yeniden düzenlenerek, mevcut uygularaadan dolayı magdur olanlara yeni bir hak tanınacaktır." Dansı, kamu ve özel sektörde çalışmış ancak çeşitli nedenlerle Sosyal Sigortalar Ya&asmın getirdiği sosyal güvenliğin kanadı altına giremeyenlerin başına. YARIN: Cemil Turan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle