Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet ŞENAY KALKAN YURDAGÜL ERKOCA Yıl 1789, Fransada'yız. 1792'de yayınlanacak olan "Kadın Haklan Bildirgesi"nin (Wollstonecraft'ın Vindication'ı) ilk tohumlannı atıyoruz. Aym yıllarda bizlerden biri CMympe de Gouge kadın haklannı savunduğu gerekçesiyle giyotinde can veriyor. Yıl 1857, 8 Marl, New York'dayız: Sabah güneşi yükselirken biz 40 bin kadın dokuma tezgâhlarını bırakıp sokaklara dökülüyoruz. Şiarlarımız, "Hafta sonu talili. "Daha az iş saaü". "Daha çok ucrrt" ve "Sosyal güvence".. Yıl 1904, Dünya Kadınlar Birliği'ni kuruyoruz. Yıl 1910, 8 mart, Kopenhag'dayız: Arkadaşımız Clara Zetkin ilk grev gunümüz olan 8 martın "Dünya Kadınlar Gıiniı" olmasını öneriyor. Çoğunluk sağlandı, kabul ediyoruz. Yıl, 1914, Almanya'dayız, lngiltere'de, Fransa'da, halya'da, lspanya'da, Rusya'dayız: Bu kez dokuma tezgâhlannda defil, sılah fabrikalanndayız. Cephelere silah laşıyor, hastanelerde çocuklanmızın, kocalanmızın yaralannı sanyoruz. Mata Hari'yiz, Rosa'yız... Yıl 1918, Savaş bitti. Top sesleri duyulmuyor artık. Yine işlerimizin başmdayız. Savaşın yıkıntılannı dokuyoruz. Sesimizi duyurmak için yasa koyuculan etkilemek gerektiğini düşünüyor ve anık oy hakkımız için mücadele ediyoruz. Yıl 1920, Anadolu'dayız: Cephane taşıyan kağnılann önünde öküzlerden boşalan yerlerialıyoruz. Yine aynı yıl Cenevre Kongresi'nde 20'den fazla ülkede seçme hakkının kazandığımızı ilan ediyoruz. Yıl 1923, Banda bizlerin anayasalar ve yasalar önündeki durumumuzu ele alan ilk örgüt "Pan American Unk»n"un 5. UluslararasıKonferansında yasal haklanmızı elde eımek için ükelerimizi belirliyoruz. Yıl, 1935, Türkiye'deyiz: İstanbul'da Pera Palas Oteli'ndeki 12. kongremizdeyiz. Dünyaya "Kadın için hak berabertigi, insanlık için banş" "Çocuklanmıza, kocalanmıza iş" diye haykırıyoruz. Kongrede de Bulgar temsilcisi "Kadınlann askere alınması mı? Asla! Annelerin cocuklanm yok Hmelerine laraftar değiliz" diyor. Amerikalı arkadaşımız Miss Fast ise "Kadın asker olmaz. Biz harbin fenahklannı gidermekle miikellefiz. Sanayi erbabımn harp esnasında zengin olmasını men edecek kanunlar çıkarmahyu"diye ekliyor. Yıl 1949, arkadaşımızSiiDooe dc Bcauvoir yakın dönemlerdeki en buyük klasiğimiz haline gelecek olan "II. Cios"i yaymhyor. Yıl 1975, UNESCO tarafından ilan edilen "Kadınlar Yıh"nı kutluyoruz. BUtün bunlardan sonra "Kürtaj hakkı". "Eşit işe eşit ücrel yasası", "Yasalarda kadın eşitliğini zcddeyen maddelerin değişlirilmesi", "Boşanma hakkının lanınması,", "Siyasal haklann elde edilmesi"... gibi haklanmızı az da olsa kazanmaya başlıyoruz. Sahibi: Cumhuriyel Matbaacılık ve Gazelecilik Turk Anonim Şirketi adına Nadir Nadi. • Genel Yayın Mudürü: Hasan Cemal, Müessese Müdüru: Emine L şakhgil. Yazı İşleri Müdürü: Okay Gönensin, • Yazı İşleri Mudur Yardımcısı: Ahmet Korulsan, Haber Merke/ı Müdürü: Yalçın Bayer, Sayfa Düzeni Yönetmeni: Ali Acar. TAKVİM 8 Mart 1984 Imsak: 5.57 Güneş: 7.21 Temsilciler: ANKARA: Yalçın Dogan, İZMİR: Hikmel Çcliakaya, ADANA: Mehmel Mercan, # SenisŞefleri: tstanbu! Haberleri: Selahattin Güler, Dış Haberler: Ergun Balcı, Ekonomı: Osman L'lagay, Kültür: Aydın Enec, Magazin: Yalçın Pekşen, Spor Danışmanı: Abdülkadir Yucelman, Düzetıme: Refik Durbaş, Araştırma: Şahin Alpay. Ikindi: 16.33 Akşam: 19.09 Yatsu 20.28 Bürotar: • A«kar«: Konur Sokak No: 24/4 Yenişehir, Tel: 175825175866, İdare: 183335, • Izmir: HaJit Ziya Bulvan No: 65/3, Tel: 254709131230 • Adaaa: Atatürk Caddesi, T.H.K. Işhanı Kat 2/13, Tel: 1455019731 • Basan ve Yayan: Cumburiyel Matbaaalık ve Gazetecilik T.A.Ş. Turk Ocağı Cad. 39/41, Cağaloğlu, Ist. PK: 246îst. Tel: 5209703 Telex: 22246 ögle: 13.20 Dünyu Kadınlar Gününün 74. yılı kutlanıyor TURK KADINLAR1NDAN Bürodan: Hasta olduğum için ilk kocam beni bıraktı. Ikinci evliliğimi yaptım. Kira, odun, kömür, geçim gibi konular kocamın sorumluluğunda. Ben ise bulaşığı, çamaşırı, yemeği, ütüyü, temizliği yapıyorum. Üstelik kocamın benim parama ihtiyacı da yok. Ben şimdi paramı giysilerime, eve alacağım ufak tefek şeylere harcıyorum. Gecekondudan: Istemediğim adamla evlendirdiler. Dayımın oğluyla İstanbul'a kaçtım. Beraberce işe girdik. Çok mutluyum. Kocam beni iki defa Emirgan'a, bir kaç defa da Gülhane Parkı'na götürdü. Fabrikadau: Kocam çalışmıyor. Evin yükü benim omuzlarımda. Sabahtan akşama kadar işte, akşam da evde çalışıyorum. Tek isteğim çocuklarımı okutmak. Gezmeyok, eğlenceyok. Var da, bunları yapacak para bizdeyok. Bazen "Daha iyi olabilirdi ama kısmet" diyorum. Bir sanatçt: Çevrenin baskısıyla evlendim. 6 ay sonra da boşandım. Sekiz yıldır yalmz yaşıyorum. Çevrenin namus anlayışı beni rahatsız ediyor. Yalnız yaşayan bir kadın sanatçı olmak çok zor. Yaltdan: Bir hizmetçim, bir aşçım var, ama yine de ev işi yapıyorum. Avrupa'da ve Türkiye'de görmediğim yer kalmadı. Para BİZİDE ASKERE ALIN Çok değil 10ytl önce kocalannın asJcere abnmasma karşı çıkan sorunum olmadı. İyi bir evlilik yaptım. askere gidelim" diyorlar. Hatta doğurganhğı bile kocalarıyla paylaşmak istiyorlar. yolojik farklıhktan kurtulabileceğimizi savunuyoruz. Çağdaş insanlar olarak doğasal olan her şeye sahip çıkmak zorunda olmadığımızı düşünüyoruz. Hatta bereket tanrıçası "Kibele"yle simgeleşen doğurganlığımızı bile kocalanmızla paylaşabileceğimizi öneriyoruz. Çok değil on yıl önce kocalanmız askere alınmasın derken şimdi biz de askere alınalım ve kocalanmız da doğursun demeye başlıyoruz. Yıl 1984, dünyada yine sokaklarda, miting alanlarında cinsel özgürlüğümüz için mücadele ediyoruz. KADlNLARIMIZ"a bakıyoruz.. Bürolardayız: tşte bizden biri Gülderen Yurdakal... "Ben her sabah 6.30'da kalkanm. Kahvaltı için çayı ocaga koyar, sonra jimnastik yaparım. Evliyim, iki de kızım var. Yalnız kızlanm ilk kocamdan. Pek göstermem, ama ben 42 yaşındayım. İlk 17 yaşımda evlendim. Okumak, diş doktoru olmak isterdim, ama ailemin ekonomik durumu kötüydü. Üç kardeşin en büyüğü ve tek kızıydım. Ailemin seçtiği insanla evlenmek zorundaydım. Neyse ki kocam iyi çıktı. Benden altı yaş büyüktü, ama iyi anlaşıyorduk. Tek derdim evin çok kalabalık olmasıydı. Kaynanam, kaynatam, üç tane kayın ve bir görümcem. Onca insanın yemeği, bulaşığı, çamaşın; ortalıktı, ütüydü hepsine eyvallah dedim. Ama o görümcem yok mu, hayatı zindan etıi bana. Yine de kocamla aram bozulmadı. 17 yaşında onca iş, bir de huzursuzluk... Can mı dayanır? Sonunda çift taraflı verem olup Heybeliada'ya Senatoryum"a yattım. Doktor altı yıl cinsel ilişkiyi yasakladı. Kocamı seviyordum ama ne de olsa erkekti. Durumu ona anlattım boşanalım dedim. önce karşı çıktı, ama iki yıl sonra boşanmayı kabul etti. ilamını alınca hastane başıma yıkıldı zannettim. Sonunda hastaneden çıktım. Artık ailemin yanına dönemezdim. Evlenerek çıktığım eve dul olarak geri dönmek çok acı geldi bana. İstanbul'a yerleşıim. Üniversitede okuyan iki yeğenimle beraber yasamaya başladım. tşe girdim. Ama dertlerim bitmedi. Bir şey söylemeseler de, beni seviyor görünseler de çevrenin kötü bakışlannı, hep üstümde hissettim. Bu arada isteyenler çıkmca şimdiki kocamı beğendim ve evlendik. Ailem, kardeşlerim önce karşı çıktılar. Bir kadımn tek başına yaşamasımn ne kadar zor olduğunu onlar anlayamazdılar. Kira sorunu, odun, kömür derdi, geçim sıkıntısı hep benim omuzlarımdaydı. Şimdi bunlan kocam yapıyör. Benim sorumluluğumsa ev işleri ve ev kadınlığı... Bulaşık, çamaşır, yemek, ütü, temizlik... Üstelik kocamın benim parama ihtiyacı da yok. Ben şimdi paramı giysilerime, eve alacağım ufak tefek eşyalara, vazo, avize gibi şeylere harcıyorum. Şimdi çok mutluyum. " dik.tozduk. 2 yıllık evliydik, sanki iki günlük gibiydik. Ama şimdi kocam hapiste. Zina suçundan 4 ay hapis yattı. Yedi gün sonra çıkacak. On gün sonra da ben gireceğim hapse, 4 ay da ben yatacağıra. Kardeşlerim, anam, babam beni affetmedi. Olsunyine de ben mutluyum ya. Kocamın yokluğunda televizyondan okuma yazma öğreniyorum. Bizim oranın erkekleri kıskançtır, pek bir yere çıkmam. Köydeyken ah derdim İstanbul'u bir de ben görsem. Geldik işte. Önceleri çok şaşırıyordum. Münibüslerde erkek kadın yan yana tıkış tıkış. Sanki erkekler kadınlann sırtlarına binecekler. Sonralan alıştım tabii. Şimdi bütün İstanbul'u bana verseler; sadece sessiz bir yerinde bir ev isterim; bir de kocam yanımda olsun yeter." Fabrikadayız. Bizlerden birisi, Güler Koran, "Açim" bölümünde çalışıyorum, ama ben yerleri süpürüyorurn. Dökülen tütün yapraklarını topluyorum. 19 senedir bu işıeyim. Evlenince başladım çalışmaya. Maaş yetmiyordu. Niecbur kaldım. Ailem tstanbul'da oturuyordu. Orta okulu bitirdikten sonra da okumadım. Evde el işi, ev işi, nakış, örgü arkadaş, gezme, vakit geçiriyordum. İyi bir evlilik yapmak, ev kadını olmak isterdim o zamanlar. Kocam beni deanlasın, birbirimize destek olalım isterdim, ama olmadı. Çocuklar da olunca evliliği surdürdük. Beyim çalışmıyor. Evin bütün yükü benim omuzlarımda. Kiraydı, yakacaktı, çarşıydı, pazardı, çocukların masrafıydı hepsi benim üstümde. Sabah 6.30'da kalkarım çocukların kahvallılarını hazırlayıp 7.30'da evden çıkanm. Taa Küçükçekmece'den Cibali'ye geliyorum. Akşam işten çıkınca da çarşı pazar yapıp eve yemek, bulaşık başına. Bir senem kaldı emekli olmaya. Tek isteğim şimdi çocuklarımı okutmak, iyi yetiştirmek, iyi birer evlilik yapmalannı sağlamak. Gezme yok, eğlence yok. Var da bunlan yapacak para bizde yok. Bazen "Daha iyi olabilirdi, ama kısmet" diyorum. Biz sanatçıyız. Edebiyattan plas kadınlar, şimdi "Biz 15 yaşında evlendim Gecekondulardayız. Ayşe Güneş: "2 yıl önce İstanbul'a geldiğimde, şu ufak evleri gösterip, kocama "Bunlar ne, hayvan samanlıfı gibi" demiştim. Ordu'da biz bu iki göz oda evlere "hayvan samantagı" deriz. İşte şimdi içindeyiz. Oturuyoruz. 25 yaşındayım ben, 3 çocuğum var, en büyüğü 7 yaşmda, ikisi ilk, biri de şimdiki kocamdan. Ben onu bırakmazdım Avukatıma vekaletnâme vermiştim, ama yine de inanamıyordum beni bırakacağına, o hasta olsaydı ben onu bırakmazdım. Bir gün boşanma Kocam iyi çıktı, ama Yılyine 1984. 1984Türkiye'sindeyiz. "VE KAD1NLARA, BİZtM Daha 15 yaşındaydım. 32 yaşındaki bir adamla evlendirdiler beni. Anlaşamadım tabii. Adam yaşlı. Gençliğinde esrar filan içmiş kafadan sakat, senin anlayacağın. 5 yıl evli kaldık. Anlaşamıyoruz, hır gür derken anam babam haber saldı, gelsin bizle otursun diye. Adam peşimi bırakmaz dedim. O ara dayımın oğlu var. Birbirimizi tanıyoruz. Sonra sevdik de. Bir gün beraberce kaçtık Samsun'a, Ordan da İstanbul'a, Bu konduyu kiraladık beş bin liraya. Ama gel gör ki ilk kocam beni bırakmadı. Mahkemeleregelmedi, boşanamadık. İstanbul'a gelince bir işe girdik ikimiz de. Konfeksiyoncu yaruna. Çok mutluyduk. Hâlâ da mutluyuz. tki defa Emirgan'a gittik, birkaç defa kocam beni Gülhane Parkına götürdü. Gez Tbplu konut projesi ve kadudar ŞİRİN TEKELt Yeni hükümetin öncelikle ele aldığı toplu konut projesi kadınlan çok yakından ilgilendirmektedir. Büyük kentlerin küçük apartmanlannda yaşayan "ev kadını" kadınlar günlerinin büyük bölümünü "aydınhğa" bakan, bir baska deyişle gün ışığı aimayan, 2 x 2 m"lik hücrelerinde, mutfaklannda gecirir; akmayan su, kesilen elektrik, yetersiz havagazı ile kutsal görevlerini yerine getirmeye çalışırlar. Toplu konut projesiyle Türkiye'de vahim boyutlara varan konut sorununa bir çözüm aranacak. Konut sorunu denince akla ilkin konut açığı geliyor. Nüfusları hızla artan büyük kentlerde özellikle, gereksinimi karşılayacak sayıda konut üretümiyor. Bu yüzden kırsal kökenli insanlar konut sorununa kendi olanaklanyla bir çöztim arıyor; kentlerin çevresi çepeçevre gecekondularla sarılıyor. Gecekondu ise, dar olanaklı insanların kırsal kesime ozgü konut kültürü ve tekniklerini kente taşıması demek. Boylece, temel sağhk gereksinimlerini karşıtamaktan uzak, banyosuz, mutfaksız hatta helasız konutlar, kentlerde yaygınlaşıyor (1). Bütün bunlar konut sorununun en temel boyutları. Ama hiç değilse 1980'lerde bunlann vahametinin bilincine vanlmış; toplu konut projesi gibi önerilerle çözüm aranıyor. da düzenleyen bir ilişkiler bütünü olarak bakıldığından çok kuşkuluyum. Konut daha çok bir bannak, asgari konfonın sağlandığı bir barınak olarak görülüyor. Belki şimdi buna bir de, ekonomiyi durgunluktan çıkarabilecek etkileri olan bir sektörün, insaat sektörünun teşviki amacı eklenmiş. Bu yüzden de bu konutlarm yapımıru üstlenecek Fırmalar bunlan, üst üste konmuş sefertaslan gibi blok apartmanlar, tek tip ya da bilemediniz iki tip olan, L salon, iki yatak odası banyo mutfak heladan oluşan alanlar olarak tasarlayacaklar. Belki de alt katlara birer garaj yapılacak. "Perakende komşuluk, toptan konut" denilen bir şey üretilecek herhalde. (2) Oysa toplu konutlann öncelikle gündeme geleceği büyük kentlerde henüz adı konmamış. bir "sornn" olarak algılanmayan bir sürü başka zortukla boğuşuyor insanlar. Toplu konutlar, insanca düşünülse, belki de bu gibi sonınların yegâne çözümü olabilir. Ne gibi sorunlar? Örneğin, büyük kentlerde son yıllarda artan sayıda kadın çalışma hayatına girmiştir. Bir yandan toplumsal değerlerin değişmesi, bir yandan ekonomik koşullann dayatmasıyla kadınlar günde 8 saat bir işte çalışıyor, ev işine ayıracak zamanları kalmıyor. Çocuk bakımı ise başlı başına bir sorun haline gelmekte. Çalışan kadın sayısımn belirli bir orana ulaştığı işyerlerinde, kreşyuva açılması yasal bir zorunluluk. Ama, 20 yıllık deney, işyerlerinin bu gereği yerine ge.'irmek yerine, çalışan kadın sayısıru bir eşiğin altında tutmayı yeğlediklerini gösterdi. (3). O zaman özellikle beyaz yakalı (memur) kadınlar birey olarak çözümü kâr amacıyla kurulmuş özel kreşlerde aradılar. Çekirdek ailenin yaygınlaştığı, anneanne ya da babaannenin kentin öbür ucunda yaşadığı durumlarda, başka bir çözüm yoktu. Ama bu tür kreşyuvalar, istenilen hizmeti sunduklan bir yana, kadımn Ucretirün önemli bir bölUrnünü silip süpürmekte ve hatta, sabah işe giderken çocuğu yuvaya bırakma ve akşam alma gibi yeni yeni sorunlar yaratmakta. Ne de olsa her köse başında bir kreş yok... Bu durumda insan ister istemez, acaba toplu konut, bu soruna almaşık bir çözüm getiremez mi diye soruyor. Çünkü toplu konut, tanım gereği ortak gerek&inimlerin topluca karşılandığı bir biçimdir. Isınma gereksiniminin merkezi ısıtma sistemiyie karşılanmasında olduğu gibi. O zaman neden, bu konutlar yapılırken ortak sorunlan ısınma, çöp toplama, kaba apartman temizliği, kapıcılık hizmetleri gibi en ilkel düzeyle sınırlamalı? Daha üst düzey gereksinimler açısından da toplu konut değerlendirilemez mi? Gerçekten de diyelim, 30004000 kişinin yaşadığı, 10'ar katlı, her katta 4'er dairesi bulunan 20 bloktan oluşan bir site yapıldı. Bu toplu konut sitesinin ortalama bir yerine, yürüme uzaklığında kurulacak ve gereğinde 24 saat üzerinden 24 saat hizmet sunabilecek bir kreşyuva, site sakinlerinin ortak sorununa gerçek bir çözüm getirebilirdi. Hele, ev kadınlarının ya da kendi çocuklarını yetiştirmiş ve bir anlamda toplumsal yönden yararsızlık duygusuna kapılan yaşlılann, boş zamanlannda, dönüşümlu olarak bu tesisle ilgilenmesi, onu yürütmek ve geliştirmek için el vermesi halinde, kreş yalnız çocukların değil, başka insanların da yeni toplumsallık biçimleri denemelerine olanak verebilirdi. (Arkası 11. Sayfada) Ortak yaşam alanları Toplu konutlann, kira derdinden kurtulup, başlarım sokacak bir yer arayan insanlara kâr amacıyla satılacak mekânlar üretmek için değil, insan gereksinimlerine, özel yaşama mutlaka ve sonuna dek saygı gösterilerek çözüm getirecek ortak yasam alanlan yaratmak olarak düşünülmesi halinde, çocuk bakımından başka konularda da yeni olanaklar sunabileceği görülüyor. Yukanda varsayımsal boyutlannı verdiğim bir sitede, her eve bir çamaşır makinesı, bir elektrik süpürgesi ve bunlan kullanmayı asti görevi sayan bir ev kadını gerekmeyebilir. Bloklann alt katlannda, birkaç büyük boy çamaşır makinesi yerleştirilecek bir çamasırhane, tiım dairelerin, sırayla "biiyök temizligini" yapacak temizlik ekipteri, her akşam işten sonra alış veriş, yemek ve bulaşıkla zaman yitirmek istemeyip, o zamanı kendince daha anlamlı şekilde kullanmak isteyen kadınlara (ve erkeklere...) ucuz ve temiz yemek veren bir kafeterya ya da "aile lokantası" ilk akla gelen olanaklar. Eğer bugünün büyük apartmanlarından her birinin altında bir kasap, bir manav, bir bakkal açıhp kârlı biçimde çalışabiliyorsa, böyle bir kafeterya neden çahşmasın? Nokta Dergisi'nin "ev işiyle ilgiti soruşturmasında" kadınlar bu tür ortak Toplumsal olmayan farklılıklar 1970'li yıllarda çağımızdakı toplumsal eşitsizliğin, savaşların, açlığın, ideolojık ve politik çarpıkhklann temeline indiğimizde erkeklerle aramızda toplumsal olmayan farkhlıklar görüyoruz. Bizlerin aleyhirie olan bu biyolojik farklıhk giderilmedıkçe, toplumsal sorunlarımızdan annamıyacağımızı, dün bu farklılıklan giderebilecek değilken bugün bilim ve teknoloji sayesinde toplumsal eşitsizliğimizin kaynağı olan bu bi Konut mu barınak mı? Ne var ki, hazırlanan bu projelerde konut olgusuna, çeşiıli insan gereksinimlerini mekân (Arkası 11. Sayfada) Çarpık bacakh, kahn beUi çirkin bir kızdım Ajda Pekkan yaşamını anlatmaya başlamadan önce şöyle dedi: "Film gibi benim hayatım aslında... Tırnaklannı yiyip. ellerini koparacak kadar heyecanlı..." Sonra Etap Marmara Oteli'nin Kral Dairesındeki divana boylu boyunca uzanarak bir psikiyatri seansında imişçesine anlatmaya başladı: "Bana nakledildiğine göre 1946 yılında on iki şubat günii bir deniz binbaşısının kızı olarak İstanbul'da Kasımpaşa Deniz Hastanesi'nde dünyaya gelmişim. Annemin adı Gülten Nevin Dobruca... Babamın adı Rıdvan Hayri Pekkan. Benim asıl adım Ayşe Ajda Pekkan... Kardeşimin adı Semiramis. tki kız kardeş ismimiz çok güzei. Mücadelesiz aldığımız lek giizel şey... Sonrası zor oldu. Semiramis 'ailemtzin yaptığı en akıllıca iş adlanmız' demiştir." "Annem, babam evlenip Mersin'de oturmuşlar. Bana Mersin'de hamile kalmış. Sonra Heybeliada'ya taşmdık. Sonra Erenköy'de Böcekli Cami... Yine Erenköy'de Çamlık'ta oturduk... Babam devamlı gezilere gider gelir... Yirmişer günlük geziler... Biz evde, emireri, annem, ben ve kardeşim otunırduk. Hırsızlar falan gelirdi. Hatta bir kere kurşun babamın kulağım sıyırıp geçmiş. Küçükken ben çok korkaktım." Bir şarkıcının anatomisi; AJDA PEKKAN Onyedi buçuk yaşımda ailem beni yine Ankara'ya yolladu Ve Ankara'da başıma o olay geldi. "İlk defa" derler ya.. Kendisi şimdi tamnmış olduğu için adım söylemem. Bu duruma fena bozuldu. "Bir an evvel 18 yaşına girsen de kurtulsak" demeye başladı. Annem, Semiramis ve ben Şişli'de Midilli Apartmanına taşındık. Ev bomboş. Bir tek yatak vardu Bir ip gerdik. Eşyaları üzerine asıyoruz. Çok sinirliydim. Geceleri dördüncü kattan valizleri aşağı atardım. Hiç dengem yoktu. Erkeklerle olan arkadaşlığım, sonra cinsi münasebete dönüştil YIL 1962 YALÇIN PEKŞEU YIL 1970 "Dinlerim" dedi. Çatı'da randevu verdi. AJtmış iki, kasım... Gittik babamdan gizli... Babam anııemle yine ayrıydı. Halamızla oturuyorduk zebella gibi... Neyse İlham beğendi." "Çok güzel dedi. Çay saatlerinde gelin". İlk o show'lara çıktım. Cüzi bir şey alıyordum. Galiba para da vermiyordu veya veriyordu... Yol parası gibi... Buna rağmen Çatı'da her gece sabaha kadar otururdHm" YIL 1980 beş yüz liradan" "Çok para idi o zaman. Ama hayalırada o paralann haynnı görmedim. Senetler, sepetler... Bir adamcağız devamiı kırardı. Müzikten ise hiç para kazanamıyorum. Ama artık tanınıyorum yavaş yavaş. Dedikodular oluyor. Her şeyin dedikodusu oluyor. "Pekkan kardeşler" diye tanınıyonız. Semiramis de var. Ne yazsalar hoşuma gidiyor." "Ben mutluyum ama babam beni reddetti o sırada... Lafın gelişi tabii... Çok kızdı yani... Provokasyon oldu. Babama dedikodular ulaşıyor. Onsekiz yaşıma geldiğim zaman, çok güzel bir teybim vardı. Teybi aldım, evden kaçtım... Babam sarılık geçirdi... Sonra enfarktüs... Babam meğer ecelle pençeleşiyormuş... Annem o kadar ağiadı ki, ona ev tuttuk. Annem, Semiramis ve ben Şişli'de Midilli Apartmam'nda üçümüz bir arada oturuyoruz. E\ bomboş... Bir tek yatak vardı. Bir ip gerdik. Eşyalarımızı üzerine asıyoruz. Babam teybi bizden aldı diye onunla ölümüne bir sene kalana kadar konuşmadım. Altmış dörtten altmış dokuza kadar sürdü dargınlık. Yetmişte de öldü..." YIL 1984 bir kadındı. İlk istismar anababadan başlıyor. Herkesin annesini kıskanırdım. Annem hep mutsuzdu. Annemi en iyi şekilde yaşalmaya çalısıyoruz ama hep mutsuz... Önune dünyayı versen. saraylan koysan bütün meşgalesi nasıl mutsuz olabilirim? Kendimi eltim, çocuklarımı ve onlann elrafındaki insanlan nasıl mulsuz edebilirim?..." umurumda değildi aslında... Bir ara adım "yaramaz"a çıktı. "Merhaba" dediğim herkes "Ajda benim arkadaşım, şoyle oldu, boyle oldu..." Bu ilişkiler bir şey getinmedi. Altmış dokuz senesinde nişanlılık... Öbür ilişkiler, hiçbir şey getirmedi. Sadece götürdü... Vakit kaybettim. Çalışmayı daha çok seviyorum. Çalışma hayatımda duyduğum güveni hiçbir erkek vermedi..." "Ben yavaş yavaş meşhur oluyorum ama ortada bir şey yok. Kölü filmler.. Sıradan şarkıcılık. Yalnız bir hava var. Film çevirirken bir leklif geldi... "Adana'da şarkı soyler misiniz." Gecede bin lira. altı gece için altı bin lirayı peşin almıştım. Altı milyon gibi gelmişti. Ama Adana'yı bilmiyorum. Pavyonlar imajı var. "Yoksa pavyona mı düşuyorum" gibi düşünceler... "Medenidir" dediler. Gillim. hayran olup döndüm. Lise l'den terk... "bkokul birinci sınıfı Mustafa Kemal Paşa tlkokulu'nda, Altıyol'da okudum. İki. üç Gölcük'te... Dört, beş Çanakkale'de... Elli dokuzda lekrar tstanbal... Önce Kadıköy Ortaokuln, sonra Çamhca Lisesi... Lise l'i iki senc okuyup bıraktım." "Ders durumum hiç iyi olmadı. Hiçbir zaman derslere giremedim. Matematik sıfırdı... Şimdi daha iyi... Tarih, tabiat, coğrafya ilgi dışıydı. Lisan... çok özel dersler aJmama rağmen süper başansızdım. Bu dersleri esneye esneye bitirirdim. Ama mü zik ve resim süper... Ev işleri başarılı..." "Lise l'de şarkı soylemeyi kafama takmıştım. Devamlı şarkı söyliiyordum... Sınıfta... Heryerde... En büyük arzum büyük bir yıldız olmak..." "Konservatuvara yazıldım. Babamla annem süper geçimsizdiler. Devamlı barışıp ayrılıyorlardı. Bir daha aynldılar. Beni Ankara'ya yolladılar. Bilmiyorum neden... Ağlaya ağlaya gittim. Bir boyfrend'im vardı. Çok istiyordum evlenmek... Arkama dönüp baktığım zaman şimdi gülüyorum. Adını dahi anacak vakit yok. Ona gözyaşh, ıslatılmış mektuplar vardır ya, bir mektup bırakmıştım. Hâlâ saklıyormuş. Hâlâ görüşürüz... Şimdi evli... karısı ahbabım..." Gttzel degildim "kendimi hiç güzel bulınuyordum. Onbeş yaşına kadar çarpık ba caklı, şehla gözlü, kalın belli, hiç güzel olmayan bir kızdım. Ama onbeş yaşında degişti olay. Bacaklanm diizeldi. Çarpık değildi zaten ince idi. Kollanm ve bacaklanm çok inceydi. On yedi buçuk yaşımda yine Ankara'ya gittim. Yine bilmiyorum neden yolladılar... Ve Ankara'da başıma o olay geldi. "İlk defa" derler ya... Kendisi şimdi tamnmış olduğu için adını söylemem. Yaşım onsekizi bulmamıştı tabii... Bu duruma fena bozuldu. "Bir an evvel onsekiz yaşına girsen de kurtulsak..." gibi laflar ediyordu. Belki de hayalımda evlilik olayına bakış açımda bu olayın etkisi çok olmuşlur." "Yine İstanbul'a döndüm. Şarkıcı olmak için çıldırıyorum. Bilahare Site Sineması üstünde İlham Gençer çalışıyordu. Kendisine telefon ettim. Hatta ben o kadar heyecanlı idim ki Semiramis aradı \e benmişim gibi konuştu. "Ben şarkı söylemek istiyorum, dinler misiniz" dedi. Gençer Annem ve biz "Her şeye rağmen güzel günlerdi. Geceleri sinirlenir, dördüncü kattan valizleri aşağıya atardım. Çok sinirliydim. Anneme kızardım. Çok reaksiyonerdim. Korkaklık cesarete döndü. Tek başıma hayatla mücadele edeceğim hissi geldi. Hiç dengem yoktu. Neyi seviyorum, neyi sevmiyorum. neden hoşlanıyorum. Çok bilinçsi/dim. Annemin kendi icindeki bunahmlan bize yanlış aksettirmesinden dolayı üç, hatla bir sene öncesine kadar hep çarpık giımemin nedeni evdeki insaniarın yanlış lulumlandır. Ne maddi, ne manevi bi/i yalmz bıraktılar. Annem süt vermeyi ve doğurganhğı annelik sanan. çok hissi Yeşilçam'a giri^ "Böyle sürdü. Altmış üç senesi Ses mecmuası kapak yarışması açıyor. Ben birinci oluyorum. Erkek olarak Ediz Hun seçildi o yıl. Kazananlar film çeviriyordu. İlk filmimi Ayhan lşık'la çevirdim: "Şıpsevdi". Film setine bile iplidai pikaplar, plaklar getirir, şarkı dinlerdim. Film olayını sevmedim. Sıkıcı geliyordu bana. Üç sene zor bela yaptım. On iki film şirketi ile her ay bir film. On iki bin Erkekler... Erkekler... "Erkeklerle olan durum da, arkadaş olarak başladığım münasebetler önce "ne munasebef'e, sonra cinsi münasebete dönüştü. Her zaman gayet korekt ve ben istediğim zaman ve ardında hiçbir art niyet olmayan münasebetlerdir. Erkeklerle heparayış içinde geçti. Kendimi arıyordum. Herkesi testetabi tutuyordum. Seksüel değil, fizikset ama kafanın fiziki... Bilimsel lestler de değil.. Genel görüşler, uyuşup uyusamama... Çok (Arkası 11. Sayfada)