22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER nılır. Neymiş; yokluk, sıkıntı, sefalet, yaratıcılığı beslermiş... Bu >üzden olacak, kimi varlıklı sanat heveslileri de bohemliğe özenmişlerdir. Oysa bu tür yaşamın nice genç sanatçıyı, felaketlere, hatta ölume sürüklediği pek bilinmez, ya da unutulur. Çünkü kalanlardır, başarıya erenlerdir bizim gözlerimizi kamaştıran. Modem çağda nerdeyse bütün batı ülkelerinde yaşanmış olan sanatçı boheminin ilginç bir örneği, 19. yüzyılın sonundan, 20. yüzyılın başlanna doğru Paris'te biraraya gelmiş bir küme ressam, ozan ve yonutçunun başından geçenler ele alınarak "Yaşayan Monmartre" adlı kitapta, ibretle okunacak bir biçim ve ustalıkla dile getirilmiş. J.P. Crespelle'in kitabı bu, dilimize Gürhan Tümer çevirmiş: Picasso, Apollinaire, zavalh Max Jacob, hırsız Manolo, ToulouseLautrec, Modigliani, Degas, Matisse, Utrillo... Sonra MoulinRouge, Pigal, Tertre meydanı, BateauLavoir, Chat Noir... Açlıkla, yoksullukla didişe didişe yaratılan yapıtlar; bu koşullara katlanmayı göze alan sevgilüer ve adlan unutulmuş kurbanlar... Olayların çoğu, Monmartre'da, bu gözüpek sanatçıların küçük, yoksul odalarını paylaştıklan "BaleauLavoir" adı verilmiş acaip evde geçiyor. Fransızcayı kem küm konuşan, beş parasız Picasso da oraya yerleşmiştir. Evet, bugün o sanatçıların çoğu ünlü ve zengin olarak yaşamlarını tamamlamışlardır. Ama J . P . Crespelle'in şu sözlerini de birlikte okuyalım: "Şans, burada oturan sanatçıların tümünün yüzüne gülmedi. Aralarından pek çoğu sefalet, umutsuzluk içinde yaşadılar, çıldırdılar, ya da kendilerini öldürdüler. İlk kurban, atelyesinin camına ağırlık yapan karı süpürmek için bir kış akşamı çatıya çıkan bir Alman ressamdı. Dördüncü kattan, havalandırma bacasının içine düşerek parçalandı. İkinci kurbanın sonu daha acıklı oldu. Pigeard'ın verdiği esrarın çıldırttığı Vigels adında başka bir Alman ressam, kendini atelyesindeH bir direğe astı. Bu intihar, Tepe'de, onu seven bütün ressamları çok uzdu. Picasso bu olaydan o kadar etkilendi ki, daha sonralan tablo alım satımına başlayan, ama o zamanlar ressam olan Bing, zavailı Almanın atelyesine yerleştiği halde, uzun süre buraya girmedi... BateauLavoir'in kulsal canavarlarmm burayı bırakıp gitmelerinden çok sonra, Van Dongen'in atelyesini kiralayan Jacques Vaillant da, gençlik arkadaşlarının üne kavuşmalan, kendisinin ise sıradan bir ressam olarak kalmasından uzüntüve kapılarak intihar etti. BateauLavoir'in başka bir kurbanı da, ressam Pierre Dumont olmuştur. Dumont, Altın Kesit'in üyelerinden biriydi. Başlarda belirli bir ün ve para kazanmış, sonra delirmiş, akıl hastanesine kapatılmıştı. Yapılan tedaviden sonra, görünüşte normal bir yaşam sürmeye başlamıştı. Ama yavaş yavaş sağ eline felç geldi. Kansının yardımı ile sol elle resim yapmayı öğrenmeye çalıştı. Ama sonuç içler acısı oldu: Resimlerini ancak ona yardım olsun diye alıyorlardı. Sefalete düşünce, yeniden aklını oynattı..." Bugün kalkıp Paris'e gitsek, Montmartre'a çıksak, yıkılmadıysa BateauLavoir'i bulup karşısına geçsek, bir zamanlar bu evde yoksulluk içinde yaşamış, ama sonra üne ve zenginliğe kavuşmuş dehalan ansıyacağız kuşkusuz, çünkü kurbanların adı çoktan unutuldu. Nice eğlenceler ve acılarla geçen BateauLavoir'deki yaşamı, Picasso, yaşhlığında hep tatlı tath anar, "Orada mutluyduk" dermiş. Mutluluk sonradan gelir, başarıya erdikten sonra. M. CEVDET ANDAY Bizim "çaçaron" nitemini adından türettiğimiz Latin söylevcisi Marcus Tullius Cicero, "Dünjaya bir fılozof gelmiştir, üsl yanı onun yonımcularıdır" dediği Platon'a göre, sanatçı, üçüncü basamaktan bir taklitçidîr. Her şeyin önce bir idea'sı vardır, bunlan tanrılar yaratır; sonra, diyelim marangoz, masa ideasına göre bir masa yapar. Demek zenaatçı ikinci basamaktan bir taklitçidir. Ama masanın resmini yapan ressamın yeri, ondan bir basamak daha aşağıdadır. "Hiç gerçeğini yapabilseydi, taklidine kalkışır mıydı?" diye küçümser sanatçıyı Platon. Bu bakış açısına göre, marangoz, ressamdan üstün değerdedir: Bir şeyin kendisi dururken, benzetmesini ne yapayım! Ancak masa da, masa ideasının taklidi olduğuna göre, Platon'un mantığına uyarak, "masayı ne yapayım!" dememiz gerekirken diyemiyoruz, çünkü kullanıyoruz onu, işimize yarıyor masa. Sanat yapıtı ise kimin işine yarar ki! Yararsız işlerle uğraşanlar, toplumun aşağı gördüğü başıboş kişilerdir. Gerçekten de sa Mııtlıüuk ve Kurbanlar natçılara tarih boyunca saygı duvulmamıştır bundan ötürü. İskender, daha prensliğinde, babası Kral Filip'in karşısında flüt çalmış da, iyi de çalarmış, kral kızmış, "Utanmıyor rausun böyle güzel çalmaya!" demiş. Soylular sanatla uğraşmazlardı, sanatçıları korurlardı sadece. Ama nasıl? Ahçıbaşıyı korur gibi. Bir sarayda, ahçıbaşının yeri ile mızıkacıbaşının yeri eşittir* Eski Atina'da Phidias'a gösterilen saygı, Perikles'in dostu olmasından geliyordu. Toplumca yüceltilen ilk sanatçı Giotta'ya gelince, Floransa halkı onun bir resmini üç boyutlu sanmıştı da şaşkınhktan saygı dunışuna geçmişti. Sarayların, kentlerin büyük sanatçılara sahip olma yarışına girmeleri ondan sonradır Batıda. Demek yaratıcı, verdiği ürünün değerini bilmeden geçinip gidiyordu. Çünkü, bu değeri belirleyecek bir ölçek yoktu ortada. Bu ölçek, sanatsal ürün bir satış mah (meta) olunca bulundu. Ama nasıl? Böyle bir işte tartı ya da çalışma saati, değer biçmeye yararlı olamayacakti elbet; bir sanat yapıtını, meraklı zenginlere satabileceklerini düşünen koleksiyoncuların insafına kahyordu sanatçının emeğini değerlendirmek. O zenginler ki, paraları vardı, fakat soyluluklan yoktu. İşte o zaman sanatçının açhğı, yoksulluğu göze alması gerekti. Kaç para edeceği belli olmayan bir sanat yapıtı için yan aç, yarı tok, ama coşku ile, aşkla çahşmak ise delilik, ya da serserilikten başka türlü adlandırılamazdı. Buna "Bohem yaşarnı" denildi. Sanatçılara artık "Bohera" deniyordu. Bohemyalı çingenelerin başıboş yaşamını sürdüren adam. Bu nitem ilk kez, Fransa'da, Gerafd de Nerval'in başını çektiği topluluk için kullanıldı. Ünlü ozanın "Bohem Galante" adlı yapıtı, bohem yaşamını dile getirir. Bizde Fikret Âdil, Cumhuriyet'ten sonra yetişmiş bir küme ressam, yazar ve ozanın bohemliğini "Asmalı Mescit 74" adlı kitabında anlatmıştır. Dışardan bakıldığında, böylesi başıboş bir yaşam çoğu okura tatlı gelir; dahası, sanatçı olabilmek için bohem yaşamından geçmenin gerekli olduğu sa PENCERE 23 MART 1984 Din ve Siyaset... Çankırı'da köylüler üzerinde Arap harfleriyle "La İlahe illatlah" yazılı bayraklarla Turgut Özal'ın seçim kampanyasına katılrruşlar; 15 mart günlü Hürriyet bu karşılamanın fotoğrafını koymuş; arkadaşımız Uğur Mumcu da dinin siyasete alet edilemiyeceğini belirten bir güzel yazı yazmıştı. Basında sanırım başka eleştiri çıkmadı. Başbakan, olayı kendi adına iyi bir seçim yatınmı diye yorumlamış olacak ki, sesini çıkarmadı; belki de için için sevinerek sustu. Ben de düşündüm: Acaba Amerikancı büyük sermaye ile yoksul köylünün İslamcı göreneği nasıl birleşiyor? • Bağdaşabilecek ideolpjiler vardır; ters düşen idedpjiler vardır. "Osmanlı Sarayı'nın Son Günleri" adlı kttap "Başmabeyinci Lütfi Bey"in anılarıdır. (Hürriyet Yayınları Tarih Dizisi) Lütfi Simavi Bey Londra'da yayınlanan "Revieu of Reviews" dergisinin başyazan ve tanınmış politikacı VVilliam Stead'in Padişah Mehmet Reşat'la görüşmesinde çevirmenlik yapmış. İngiliz gazeteci, ülkesine döndükten sonra, Sultan'la konuşmasını dergisınde yayınlamış. O dönemde "milliyetçi, Türkçü" ittihat Terakki yönetimi yürürlüktedir; VVilliam Stead, Padişah'ı uyanyor: " Yfenı Turkiye'nin devlet adamları ülkeyi "Türkleştirmek" ilkelerine göre yönetmek niyetinde görünüyoriardı. Bu ise çok tehlikeliydi, hatta bir bakıma intihar demek olurdu. Acaba bu konuda Padişah hazretleri ne düşünmekte idiler? Hükümdar kendisinin böyle bir politika izlemek niyetinde bulunmadığını kesinlikle söyledi ve bu tür iddiaları reddetti. Nihayet şu kanaate vardım ki, Osmanlı Padişahı hükümetini teşkil eden nazıriann çoğundan daha zeki ve daha uzak görüşlüydü." Kimi ıdeolojilerin bağdaşmaşı güçtür; "Türkçülük milliyetçilik" yalnız Osmanlı için değil, İngiliz için de tehlikeliydi; ama İslam ideolojisi ya da ümmetçilik, Angloamerikan çıkarları için sürekli biçimde kullanılmıştır; çok partili rejime geçtığimiz günlerden bu yana, Amerikancı büyük sermaye partilerinin yoksul halkın dinsel duygulannı sömürmesi seçim sandıklarında oy toplamak bakımından etkili sonuçlar vermiştir. • Ortadoğu'daki gelişmeler, artık islam inançlannm Amerikancı komprador sermayece kullanılmasını engelleyecek bir çizgi izliyor. Amerikan dış politikasının Ortadoğu'da Siyonizmle özdeşleşmesi, islam halklarının tepkilerini yoğunlaştırdı. Müslüman toplumlanm uyardı; dini siyasete alet eden akımlar ikiye çatladı. İran devriminin lideri Ayetullah Humeyni, emperyalizmin Ortadoğu'da kullandığı din silahını Amerika'ya çevirebildi. 1978'ler Türkiye'sinde bu değişimin yankıları görülmeye başlandı. Dinsel ideolojiyi işleyen politikaalar, büyük sermaye partisinden koptular; kendine özgü bir akım yaratmaya çalıştılar. Ne var ki, ülkemizde dini siyasete alet edenfer büyük sermaye partisinin güvencesinden çıktıklarında artık güçlü değil suçlu sayılıyorlardı. * Ne yazık ki, oyun bitmemiş görünüyor; Başbakan Özal partisinin şemsiyesi altına "dört siyasal akımın oylarım" toplayarak oy yelpazesini genişletirken, her türlü olanağı kullanıyor. Bu taktiğin kısa sürede geri tepen bir silah niteliğine dönüşmesi olasıdır. ARADA BİR MUCİP ATAKLI İst. Milletvekili OKURLARDAN BağKur Genel Müdürlüğü W açık dilekçe Kurumunuzun 115969077 no ile kayıtlt sigortahsıyım. Iş yerimde yaptığım değişiklikler sonucu İB, tS, İB, YS formları hakkında işlem yaptlması için tstanbul BağKur ŞubesVne 17.6.1983 tarihinde başvurdum. 49609 sayüı, 7.10.1983 tarihli'yamttc değişiklik formlarının işlenmek üzere Genel Müdürlüğe gönderildiği taraftma bildirilmiştir. Ancak, ocak 1984 ayında Ankara'ya giderek, değişikliklerin işlenip islenmediğini öğrenmek istedim. Henüz islenmediğini, 1 ay sonra gelmemi söylediler. 14 mart 1984 tarihinde yeniden gidip araştırdığımda, hâlâ işlenmemiş olduğunu söyleyerek, oyalama yolunu seçtiler. Oysa, emekli olmama birkaç aylık bir süre kaldı. Bu işlemlerin o güne kadar tamamlanmıs olması gerekmektedir. Aksi halde ise, emekliliğim geciktirilerek mağdur olmam önlenemiyecektir. Yaptığım başvurular sonuçsuz kaldığmdan, durumutmm bir an önce düzeltilmesthi saygı ile dilerim. yenileştirilmesi ve anlaşılması zor olan yasalarm anlasılır hale getirilmesi için bir karar almalı ve bakanhklan bu konuda görevlendirmetidir. Her bakanlık, bu işin uzmanlanndan kurulu bir komisyon oluşturmalı ve kend bakanlığını ilgilendiren bütün yasalar ile tüzük, yönetmelik ve kararları saptayıp bunlan verilecek bir sürede bugünkü dile çevirmelidir. Dilerim bu konu en kısa zamanda ele alınır. SERVER ÜNVER HARİTA MÜHESDİSİ, ANKARA çiçekler içinde, bakımlı olan bu parkın bir bekçisi vardı. Parka çok iyi bakıyordu. Gelen geçen parka hayrân oluyordu. Nedendir bilinmez, bekçi görevden alındı. Çiçekler soldu, yalnız ytllanmış ağaçlar kaldı. Şimdi belediye temizlik görevlileri dahi yolları süpürüp, çöplerini parkın içine atıyorlar. Bahçeler Müdürlüğü Jne şikayette bulundum, bir sonuç alamadık. Son bir ümit olarak gazeteniz aracıhğıyla duyurursanız, belki ilgilenirler. GÖNÜL EMRE ANKARA ANAP mUletvekiUerinin "Patron" dedikleri, ANAP Genel Başkanı Sayın Başbakan Turgut Özal, eski deyimle elhak, Sayın Özal ilk üç aydatüm eylemlerini (icraatını) patronhığa yaraşır biçimde ve hızda yürüttü, yönetti ve bu sana (unvana) hak kazanmış görünüyor. Öyle ki; köprüleri, barajlan, elektrik santrallarını, limanlan, devletin ve halkımızm sahibi olduğu işletmeleri satmak üzere. Hem de sadece yerli varsülara değil, yabancı dostlara ve geleceğin bilinmez düşman şirketterine». Ve, devleti Sayıştay denetimi dışında tutmayı tasarlayarak. İnsanın inanası bile gelmiyor. Olur şey değil! yhrih, Bağımsızhk Savaşt, Söylev, Lozan, Kapitülasyonlar, Kabotaj Hakkı gibi sözüri, sade bir yurttaş ve emekli bir öğretmen olarak, Sayın Başbakan Turgut Özal'a anımsatınm. Eğer bu kavramlar kendisine bir şeyler anımsatıyorsa.'.. KEMAL ÜSTÜN KADlKÖY/tST. Politikacı ve Nitelikleri Ulusları, uygarlık düzeyindeki tepe noktalarına çıkaran ya da değişik boyutlardaki uçurumlara düşüren hiç kuşkusuz yöneticilerdir. Bugün bize emanet edilen, kuşaktan kuşağa yücelerek yaşamını sürdürecek olan bu devlet, çağdaş uygarlık düzeyindeki yerini almak için, ulusal varlığını devam ettirmek için hepimizden, özellikle politikacıdan namuslu ve erdemli bir uğraş istemektedir. Yurda ve ulusa hizmetin en verimli ve yararlı yollarından biri de politikadır. Poiitika çok ağır, zor, vicdani sorumlulukla dolu bir uğraştır. Politika, öbür mesleklerde olduğundan daha çok nankördür. Politikada vicdan yolunu seçenlere partice yapılan baskılar vardır. Parti disiplini, parti bırlığı bahanesiyle başkan ve yöneticilerle iyi geçinme gerektiğı hususunda yapılan telkin ve öğütler bu baskıyı oluşturur. Gelecek seçımlerde parti yöneticilerinin engeline takılmadan seçilebilmek endışesi, politikacıyı kişiliğinden ödün vererek yöneticilerle iyi geçinmeye iter. Bir başka baskı. seçmenlerin baskısıdır. Bu baskı değişik karakierli, çok çeşitli, zıt yönlüdür. Politika dışında hiçbir meslek sahibinden, maddi ve manevi varlığını, toplumun çıkarı uğruna harcaması istenemez. Politikacı böylesine ağır baskılar altında bulunduğu için vicdanının sesine kulak vermede daima azınlıkta ve seçenekte zorluklar içinde kalmaktadır. Particilik duygusu da her meselede insanın kendi vicdan ve düşünce sorumluluğunu yitirmesine neden olmamalıdır. Partiler üyeterinden ilkelere bağlı kalmalarım, birlik ve disiplin içerisinde bulunmalarını ister. Ancak bu kurallar, partiyi yönetenlerin, yeni fikirlerin öncülüğünü yapmak, kötü idareye ve despotizme baş kaldırmak isteyen üyelerin başlarını ezmek için bir araç olarak kullanılırsa, o partinin varlığı tehlikeye düşer. Politikacı işte bu zorluklar ve çelişkiler içerisinde yerini koruyarak ülkesine ve ulusuna yararlı hizmetler yapabilmek için, uğraşısını vicdani kanısına uygun ve parti yararına uyarlı bir denge içerisinde sürdürmek yolunu bulmak zorundadır. Partilerin iç yapılarında özgür eleştiri, özeleştiri yoktur. Liderlerin baskısı ve dokunulmazlıkları vardır. Partilerde hak edilmeyen kademelere tırmanmak için çok şey söyler görünüp, hiçbir şey söylememek, ne şiş yansın ne kebap zihniyeti ile lider ve çevresine sokulmak hünerine sahip olmak gerekir. Bu yüzden politikaya ve politikacıya karşı halkta duyulan his, çoğu kez ilgisizlik. hatta alay ve aşağılama şeklinde belirir. İnandığı fikirlerinin iktidara gelerek uygulama olanağmı elde edebilmesi ve tekrar seçilebilmesi için bir politikacının şu özelliklere sahip olması gereklidir. SAĞLAM KARAKTER: Başarı, akıl ve zekâdan ziyade üstün bir karakter sağlamlığı ile daha kolay elde edilir. Karakter sağlamlığı bir ahlak, adaiet ve doğruluk duygusudur. MEDENİ CESARET: insanlar sadece önemli bir mevkide bulundukları için başanlı devlet adamı sayılmazlar. Hele politikada bir partinin güçlü akıntısına kapılıp, parlemento rıhtımına atlayarak, önemli bir mevki kapanların hemen DEVLET ADAMl sayılması Doğu kurnazlığının bir aldatmacası, basit bir yutturmacasıdır. Devlet adamhğının, özellikle LİDER'liğin hakedildiğini kanıtlayacak çok daha kuvyetli deliller gerekir. Bunlardan birisi de MEDENİ CESARETTİR. Tek ve önemsiz olaylarda görülen gelişigüzel cesaret gösterilerinin önemi ve etkisi kalıcı değildir. Böyle bir davranışın önem kazanması, örnek olabilmesi için CESARET büyük bir davada ya da kararda kendini göstermelidir. MORAL CESARET: Politikacı daima eleştiriye açıktır. Çok çeşitli hiddet, şiddet, tariz, tehdit ve saldırılara hedef olacağından, bütün bunlara göğüs gerecek MORAL cesarete sahip olmalıdır Vicdanlı soylular, azınlıktadırlar, yalnızdırlar, yolları ise, çoğu kez ıssız ve dikenlidir. Politikacı bu ıssız ve dikenli yolda, azınlıkta ve hatta yalnız kalmayı göze alabilirse. çoğu kez yerini kaybeder, fakat inançlarma uygun olarak görevini yapmış olur. UZLASMA YETENEĞİ: Demokratik yaşayış tarzı parlamenter düzende kişilerin ve değişik grupların istekleri arasında bir uztaşmanın sağlanmasını zorunlu kılmaktadır. Ancak böylesine uzlaşmalar, idealist ve namuslu politikacıyı asla inançlanndan, ilkelerinden uzaklaştırmamalıdır. GÜVEN VERME: Bir politikacı çevresine iş yapabilir güvenini verebilmelidir. Karakter sağlamlığına sahip olan bir insanın güven verme olanağını da vartığında toplaması doğaldır ÖDÜN VERMEMEK: Politikacı ödünü ancak ulusal yarar ve çıkarlar söz konusu olduğu zaman düşünmeli, kişisel ve zümresel çıkarlar için ilkelerinden asla ödün vermemelidir. Ödün vermemek pdiiikanın değil, fakat politikaanın onuriu bir tırmanış yoludur. DOĞRULUK: Her hususta dürüst alçakgönüllü davranışların sahibi bir politikacı fikir arkadaşları kadar karşıtlannın da yanında değer kazanır ve gerektiğinde de onlann desteğini sağlayabilir. KARARLILIK: Her telkine açık olan, süratle ve sık sık karar değiştiren kimseler etrafındakilerde güven duygusunu yaratamazlar. Sağlam bir durum tartışması sonucu, daha sağlam kanıtlar varılan karara zarar vermedikçe, karar değiştirmemek gerekik. Kararlılık güçlü ve güvenilir olmanın sağlam yoludur. TUTKU: insanları başarıya ulaştırmada yararlı olan bir niteliktir. Ancak aklın yönetiminde olmayan bir TUTKU (ihtiras) insanı felakete sürükler. Hudutsuz TUTKU tüm değer yargılanna sırt çevirmeye ve insanın tiksinti veren bir yaratık halinde görülmesine neden olur. Huzursuz bir dünya içerisinde yaşamakta, ıstırap dolu günler geçirmekteyiz. Toplum olarak huzur ve rafaha ulaşmak için öncelikle devleti yöneten, yasama ve yürütme görevi yapan tüm politikacılann. politik ahlak ve erdem sahibi olması gerekir. Vicdanını satmayan, çıkarı uğruna prensiplerinden ödün vermeyen, devlet kesesine el uzatmayan ve uzattırmayan, medeni cesaret ve moral sahibi politikacılara gereksınme vardır. Demokratik sosyal hukuk devletinin tüm kuram ve kurulları ile kurulması için gayret sarf eden. temel hak ve özgürlüklere saygılı, sosyal adaiet ve güvenlik ilkelerine inanan. tam bağımsızlık ilkesine bağlı ve bunlar için korkmadan uğraş veren gerçek ATATÜRK'çü politikacılara gereksinme vardır. Yeşil saha çöplük oldu Bizler, Gençlik Caddesi'nde Anıtkabir'in tam karşısına rastlayan Kırağı Sokağı sakinleriyiz Sokağımızın cadde ile kesiştiği yerde bir park bulunmaktadır. Ama ne yazık ki bu yeşil saha bir çöplük görünümünü almıstır. Çok değil, 34 yıl önce, "Patron" mu? Gazetelere yansıdığına göre, TBMM komisyon çauşmalannda ANAP'çılar, karşı parti mületvekiUerinin çeşitli konulardaki eleştirilerini "Bizim patron böyle istiyor!" diye yamthyorlar, ya da yasa tasanlarmı bu tür sözierle savunuyorlarmtş. Yeni dönemde yepyeni bir yönietn! H. tBRAHİM ARSLAN Küplüce Cenneı Mahallesi No: 23/4 Beylerbeyi/ÎSTANBUL Yasaları anlamak uzmanlık işi Türkiye'de yasalarm çokluğu, karmasıklığı ve dilinin anlaşılmazlığı hepimizce bilinmektedir. Bugün yasalarımızı okuyup anlamak neredeyse uzmanlık işi. İsin bir de dil yönü var. Yasalarımızın birçoğu Osmanlıca tabirlerle dolu. Bugün orta yaşlıların 1940 yıundan önce çıkan yasaları dil yönünden anlamalan çok zor. Cumhuriyet'ten önce çıkan bazı yönetmeliklerin hâlâ yürürlükte olduğu dikkate alınırsa vatandasm, bilmek zorunda olduğu bu yasa ve yönetmelikleri nasıl anlayacağı ve bunlardan sorumlu olacağı, hem yargıçlanmızı hem de hükümeti düsündürmelidir. Maalesef, çok önemli olmasına karşın bu konuyla şimdiye kadar yeterince ilgilenilmedi. Önerim şu: Hükümet, dili eski olan yasalarm dilinin • • • • • • • • • Fabrikadaki işçi; Çarşıdaki esnaf; Dairedeki memur; Sokaktaki işsiz; Tarladaki köylü Evdeki emekli; Mutfaktaki kadın; Tüm gençlerimiz; Sanatçılar, yazarlar, aydınlar Haklarınızı savunabilmeniz için "DEMOKRAST Demokrasi için " S O D E P " SODEP'e Büyük bir kuruluşa aranıyor. Çok iyi derecede ingilizce bilen deneyimli bayan adaylann 1494733 nolu telefondan randevu almaları rica olunur. 23 Mart Cuma günü Saraçhane Meydam'nda vapılacak "DEMOKRASI ve ÖZGÜRLÜK" mitinginde ' Erdal İNÖNÜ ile buluşahm. Evet AgunixıT001 ACI KAYIP Denizyolları'run emekli kaptanı, değerli insan, biricik babamız, GENELMÜDÜR) SEKRETEM v Oıd otobfli, Um p«Myon koımkhm», Ortur Senrgj BARBAROS BULVARI 3S BESİKTAŞIST TEL 1 6 l l 0 7 4 l 6 l 8 2 » l 6 m a i KADIKOY »76107 AHMET KALKAN'ı yitirdik. Acınuz büyuk. Cenazesi bugün ikindi namazını muteakip Kuzguncuk Camii'nden kaldınlarak, Nakkaştepe Mezarlığında toprağa verilecektir. AİLESİ TÜRKİYE MUHASEBE UZMANLARI DERNEĞİ MESLEK TOPLANTISI (KAMUYU AYDINLATMA ZORUNLUĞU ŞEFFAFLIK) Konusu 3 Nisan 1984 salı günu saat 14.00'de GALATASARAY İstiklâl Caddesi ODAKLLE İŞ MERKEZİ Küçuk Konferans Salonu'nda üye ve meslektaşlarımıza girişıe DAVET1YE alınarak sunulacaktır. KONUŞMACI: Prof. Dr. Çiğdem Solaş Dernek Başkan Yardımcısı Bütün meslekıaşlarımızın teşnfleri rica olunur. BtLGİ İÇIN: TL'RKİYE MUHASEBE UZMANLARI DERNEĞİ TELtFON: 148 42 27 147 4S 18 Dostlar Böro Malzemeleri Sanayii ve Ticaret Llmited Şirketi • Elektronik ve mekanik yaa hesap makineleri satış • Elektronik ve mekanik yazı hesap makineleri tamıri • Yazar kasalar satış ve tamıri ADRES: Kemankeş Cad. No: 7! KARAKÖY (Denizcilik Bankası Genel Müdürlüğü Meydanı Cilizen magazası) Tel.: 144 79 82 145 51 08 KONGRE DUYURUSU Vefalılar Derneği'nin Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı, ilk toplantıda gerekli çoğunluk sağlanamadığından, çoğutiluk aranmaksızın 24 Mart 1984 Cumartesi gunu saat 14.00'te derneğimizin Aksaray'daki Genel Merkezinde yapılacaktır. Cüadem: 1 Açılış, Genel kurul Bşk. Divanı seçimi, saygı duruşu. 2 Divan, Yönetim ve Denetleme kurullan raporlanmn görüşülerek, kurulların ibrası. 3 Tüzük değişikliğinin göriışülmesi ve kabulü. 4 Yeni tahmıni büıçenin göriışülmesi ve kabulü. 5 Yetkili kurulların seimi. 6 Dilekler ve kapanış.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle