15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
// MART 1984 • • • • HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/15 Hizaya Gelen Yok Şimdilik... alan LJmni Adası üzerinde 3 bin mil karelik hava sahası uluslararası uçuşlara kapatıimıştır... Gerek 1923 Lozan, gerekse 1947 Paris Banş Antlaşmalanna göre silahtan arındınlmış olması gereken Anadolu'nun burnunun dibindeki adalar 60 ve 70'li yıllarda silahlandırılmıştır... Anadolu'nun doğal bir uzantısı olan Ege kıta sahanlığında yabancı şirketlere ruhsaVar verilerek petrol aranmaya başlanmıştır... (Ege'de Ulusal bir Politika, Arayış, 3 ekim 1981) Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne dayanarak Ege'deki karasulannı 6 milden 12 mile çıkarmanın ve bir "takım adalar devleti" olarak tanınmanın peşindedir... Evet, Yunanistan 1930'lardan bu yana bilinçli bir politika izliyor... Ege'yi "Yunan iç denizi" haline getirip Türkiye'yi Anadolu'ya hapsetmenin peşindedir Atina... Türkiye'de siyasal iktidarların 1974'ten itibaren bu konuda ayılmaya başladığı, ya da bu tarihte aktif bir dış politika izlemeye başladıkları söylenebilir. Kıta sahanlığı üzerinde vazgeçilmez ulusal haklarımız olduğunu ilan ederken, bazı somut adımları da bu tarihte atmıştık. Kıbrıs Barış Harekâtı'y'a birlikte, 714 sayılı NOTAM açıklanmış ve güvenlik çizgisinin yine Ege Denizi'nin ortasından geçmesi gerektiği belli edilmiştir... Ne var ki Türkiye, 1980 yılında iki iyi niyet jestiyle, bir yandan 714 sayılı NOTAM'ı kaldırmış, diğer yandan Yunanistan'ın NATO1nun askeri kanadına geri dönüşüne onayını vermiştir. Her iki jestin de karşılıksız kaldığını aradan geçen dört yıl acı bir biçimde göstermiştir... * Atina'nın çıkardığı 24 saatlik "suni buhran"a dönük Ankara'nın soğukkanlı yaklaşımı ve teşhisi yerindedir. Fakat şu noktayı gözden kaçırmamak gerekir: Geçmişe şöyle bir göz atalım: Papandreu rüya değıl. daha fenası hayal Daha 1930 yı/ında Atina. Ege'deki hava sa görüyor. insan rüya gördüğünü anlar, çünhasını 10 deniz miline çıkaran kararnameyi kü uyanır. Buna karşılık, hayali gerçek sankabul etmiştir. 1936da karasulannı 3 milden ma eğilimi ağır basar... İnsana hayal gördü6 mile çıkartmıştır... 7947'de Paris Antiaşması ğünü anlatmak gerekir. Çünkü kimi zaman ile İtalyanlarEge'den çekiimiş, 12ada Yunahayali gerçekle karıştınp olmadık işler yapanistan'a verilmiştir. 1952'de Ege Denizi'ndeki bilir... FIR sorumluluğunu Türkiye yüklenmekten kaİşte bu nedenle, Türkiye daha aktif bir poçınınca, Atina bunu da üstlenerek bir mevzi litika ile Ege'de vazgeçilmez ulusal haklarıdaha eide etmiştir. NATO çerçevesinde Ege nın bulunduğunu ve bunlara özenle sahip çıDenizi'nin ortasında kuzeyden güneye çizikacağını ısrarla vurgulamak durumundadır. len bir çizgi ile betirlenmiş olan komuta saBatılı dost ve müttefikler de bunun bilincine halarını ayıran çizgi 607/ vıllarda fiili vardıkları ve Atina'yı uyardıkları ölçüde, Paolarak Yunanistan lehine Türk karasularına pandreu da hayallerınden sıyrılıp ayağını yekadargenişletilmiştir... Çanakkale önünde yer re basmaya, gerçekleri görmeye başlar. (Baştarafı 1. Sayfada) lere yer verilmiştir. "Bu suni olayda hitâp edilmek istenen çevreler, Ege Denizi'nden çok uzakta, Atlantik Okyanusu'nun ötesinde bulunmaktadır. Amacın, Türkiye ile ikili konularda dost ve muttefiklerini etkilemek olduğu açıktır... "Yunanistan'ın izlemeye başladığı anlaşılan gerilim politikası, eğer Türkiye'nin Yunanistan politikasının dayandığı gerçek iyi niyet ve samimiyetin gereği gibi değerlendirilmemesinden kaynaklanıyorsa, ortada tarihi olabilecek bir hata bahis konusudur. "Şayet değertendirme doğru yapılmış ve buna rağmen son kriz belirli başka amaçlarda bir takîik olarak kullanılmak üzere bililtizam tertip edilmişse, böyle bir politikanın, ne istismarı öngörülen amaca, ne de her iki milletin gerçek çıkarlanna hizmet etmeyeceğinin idrak edilmesinde her yönden fayda vardır..." * Hükümetin açıklamasındaki bu en son değerlendirme çok yerindedir. Atina son "24 saatlik krizi" bilinçli olarak çıkartmıştır. Uygulanan senaryo, ulaşılması öngörülen nihai bir hedefin çok sınırtı bir taktik aşaması olarak görülmelidir. 24 saatlik oyun bilerek sahneye konmuştur. Bunda kimsenin kuşkusu olmasın. Çünkü Yunanistan'ın nihai hedefi yanm yüzyıldır değişmiş değildir: Kıbrıs'ı bir "Yunan adası", Ege'yi bir "Yunan gölü" haline getirmek... Kıbrıs'a dönük hayaller, 1974 Barış Harekâtı'yla birlikte sona ermiş sayılabilir bir bakıma. Ne var ki, aynı şeyi Ege için söylemek pek kolay degildir. Çünkü Yunanistan, yanm yüzyıldır Ege'de ne yazık ki bir hayli mesafe almışttr. Ozal: Sadece Kıbns ve Yunanistan (Baştarafı I. Sayfada) dış siyasetimizde bu kadar fazla ağırlığı olursa, her şey ona göre planlanırsa olmaz. Ben bu konulara önem verilmesin demiyorum. Ama her şeyimiz bu iki konu sanki. Dış politikamı/da siklet merkezimizi mi değiştirelim? ÖZAL Türkiye dış politikasında sadece bu konu ile meşgul edilemeyecek bir devlet olması lazım. TürkYunan gerginliği. Ortadoğu politikasını nasd etkiler? ÖZAL Ortadoğu'da eskiden hiç ağırlığımız olmadı. Dikkat ederseniz şimdi ağırlığımız artıyor. Bu ağırlığın anabilmesi için Türkiye'nin kendisine bir çizgi çekmesi lazım, çok yönlü olması lazım. Özal, dış politikamızda bir yenilik olmadığını, ilkelerin belli olduğunu belirtti, islam âleminin bir potansiyel âlemi haline geldiğini söyledi. Türkiye'nir son zamanlarda kendisini dış;ırıda daha iyi tanıtır hale geldiğini vurguladı. Özal, "Türkiye 1 i lider olarak görmek istiyorlar İslam âleminde. Buna arkamızı dönemeyiz. İslam âleminde güçlenmemiz Batıda da güciimüzii arttırır" dedi. ERDAL İNÖNÜ SODEP Genel Başkanı Erdal Inönü, Zonguldak ve çevresinde yaptığı gezi sırasında, TürkYunan ilişkileri konusunda gazetecilerin sorularını yanıtladı. Size Yunanistan sorunu konusunda bilgi verildi mi? İNÖNÜ Biz parlamento dışındayız. Fakat bize bütün dünya, önde bir parti muamelesi yapıyor. Aynı şeyi Türkiye hükümetinin de yapması gerekiyor. Özellikle ulusal dış politikasının bu karakterinin korunması için. tnönii soyadının böyle bir gelenekte özd bir yeri var. İNÖNÜ tnönü soyadını bırakarak bu kadar ilgi gören bir paninin üyesi olarak dış politikadaki önemli gelişmeler karşısında zaman zaman bilgi verilmesini söylüyomm. Bilgi verilse çok iyi olurdu. Bekliyoruz. Yunanistan ile sorun bir sıcak savaş yaratırsa ABD yardımı bundan nasıl etkilenir?. Bi/ Atatürk'ün koyduğu ulusal dış politikadan farklı davranabilir miyiz? İNÖNÜ Biz yine o politikanın içerisindeyiz. Zaman zaman o politikadan çıkılacakmış gibi demeçler oluyar, politikalar yapılıyor. Anıa o politikanın ihtiyaçlarımıza o kadar uyan bir tarafı var ki, bu demeçler o politikayı değiştiremiyor. Tarihimizin, coğrafyamızın gerekleri o demeclere rağmen, o politikayı yürütüyor. Bunun böyle yapılması memleketimizin menfaatine, çıkarlanna, fakat tabii olarak zorlanmaz. Bunun böyle devam etmesi için o yolda tutma tedbirleri devamlı ahnmalıdır. O bakımdan muhalefete de bilgi verilsin ve onlann katkısi da sağlansın diyorum. Esas itibariyle dış politikada aynı doğrultudayız. Ulusal dış politikadan aynlma ihtimalini az görüyorum. Biz iktidara gelsek ayrılma ihtimali sıfıra iner derim. Ama şimdiki mesele hükümetin davranışı. Ortadoğu'da iki ayrı sıcak savaş sürerken, NATO ittifakı içersindeki Türkiye ile Yunanistan'ın böylesine bir gerilime girmesini nasıl karşılıyorsunuz. İNÖNÜ İyi karşılamıyorum. Bir taraf\n böyle gerilimler olmasın demesiyle önlenecek şeyler değil. Eskiden beri bilinen bir durumdur bu. İki taraftan birinin gerilim çıkarması yeterlidir. Öbür taraf ne yapsa gerilimin çıkmasına mani olamaz. Fakat o kadar da mübalağa etmemek gerekir. Aslında bir propaganda manevrası söz konusu olan. Daha doğrusu gerilimi nasıl karşılıyorsunuz sorusunun karşılığı belki de gerilim yoktur demek. Inönü, Yunanistan'ın tavrının ABD Kongresi'nde Türkiye'ye yardım görüşülürken bir "taktiğe benzediğini" belirtti. ANKARANIN GÖRÜŞÜ Ankara, Yunanistan'ın Egede, yarattığı krizi 24 saatlik bir aradan sonra yumuşatmasını olumlu karşılarken, bu tutum değişikliğini "hayra yormak" istiyor ve "sürekli" olmasını diliyor. Ankara, "Verdiği izahat karşısında Yunanistan'ın gerçekleri görmüş olmasını olumlu karşılıyoruz" derken, Yunan hükümetine tutum değişikliğinin sürekli olmasını beklediği mesajını da verdi. Dışişleri Bakanlığı'nın isminin açıklanmasını istemeyen üst düzeydeki bir yetkilisi, "Cumhuriyef'e "Yunanistan'ın bu yaklaşımını sürdürmesi hem iki ulke arasındaki ilişkilere hem de bölgedeki sulh ve sükünete katkıda bulunmuş olacaktır" dedi. . GOZLEM UGUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) Liberalizm'in babası sayılan Ingiliz ekonomisti Adam Smith "Ulusların Zenginliği" adlı ünlü yapıtında, bireylerin kendi çıkarlarını gözetirken, "görünmez birelin" kamu yarannı da sağlayacağını savunur. Böylece, kamuya yararlı olmak amacını taşımayan kişisel çıkariar, kaçınılmaz biçimde kamu yararını sağlar. Smith, bu yapıtını 1776 yılında yayınlamıştır. O tarihten bu yana, gerek İngiltere'de gerekse dünyada Smith'i aşan birçok gelişmeler yaşanmıştır. "Merkantilist" götüşlerin ilk savunucusu Fransız düşünürü J. Bodin'dir. Ekonomiyi teolojik görüşlerin etkisinden kurtarmaya çalışan Bodin, ulusal sanayii korumaya yönelik düşünceleri savunmuştur. Merkantilizm, ekonominin devlet eliyle düzenlenmesi ve ulusal sanayiin dış güçlere karşı korunmasını içeren bir görüştü. Bu görüş, Bodin'den sonra birçok düşünürce gelıştinlmiş ve ideolojik gücünü İngiltere'de bulmuştur. Adam Smith'in başını çektiği Liberalizm, Merkantilizme karşı eleştirilerle, bir çeşit "anöfez" olarak ortaya çıkmıştır. Sanayi devriminden sonra ingiltere ve Fransa karşısında bu ülkelerin düzeyinde sanayileşemeyen ülkelerde "Merkantilist' görüşler yeniden filiz vermeye başlamış, Alman filozofu Fichte ve Frederic List'in öncülüğünde ulusal ekonomi anlayışı güçlenmeye başlamıştır. Yirminci yüzyılın en büyük ekonomistlerınden biri sayılan İngiliz John Maynard Keynes, yerli malların dış rekabetten korunması için, korumacı siyasetleri savunmuştur. Keynes'in görüşlerini de Merkantilist görüşlere dayandırmak olasıdır. Klasik ekonominin faiz kuramını kesin yenilgiye uğratan Keynes, ekonomide korumacılığın savunucularmdan biridir. Marksçılık Merkantilizm'den çok ayrı bir yoldur.. Bu yüzden her korumacı ve devletçi görüş Marksist kuramdan etkilenmiş sayılamaz. Marksizmden kopup gelen, ancak günümüzde "çağdaş sağcılık" biçimine bürünen "sosyaldemokrat" görüşler, liberal ekonominin "yedek lastiği" olurken, "merkeziplan" ve "Leninist" siyasal model dışında "Avrupa Komünizmi" adı verilen yeni bir oluşum filiz vermekteydi... Bu oluşum ile birlikte "Sovyer Marksizmi" ile "Avrupa Komünizmi" arasında çetin bir ideolojik savaş başlamıştır. Polonya olaylarının İtalyan Komünist Partisi'nce yorumlanış biçimi bu ideolojik yol ayrımmın başlıca kilometre taşlarından biridir. Avrupa'da "iktidar modeli" olarak henüz doğum sancılan yaşayan çağdaş demokratik sosyalizm, gerek sosyal demokrasiden, gerekse Avrupa komünizminden ayrı bir yoW dur. Bugün, liberalizmin karşı olduğu devlet yapısı, tekelci şirketler ve büyük holdınglerle bütünleşmiştir. Çokuluslu şirketlerin evrensel gücüne dayalı liberal kapitalizm, IMF ve Dünya Bankası gibi linans kuruluşlarının emirkomutası ile yönlendirilmektedir. Adam Smith'in anonim şirketlere bile karşı olan özgürlükçü görüşü. bugün IMF kumandalı, çokuluslu tekelci yapı karşısında büsbütün yabancılaşmıştır. Ülkemizde "liberallik" adına uygulanan sistem, Smith'in kemiklerint sızlatacak ölçüde bu sisteme yabancıdır. Önce, işçi ve memurun emeklerini özgürce pazarlamaiarı diye bir kural ve sistem yoktur. Köylünün ürünleri gibi işçi ve memur aylıklan bu tür idari işlemlerie saptanmaktadır. Toplu pazarlık katı kurallarla iyice kısıtlanmıştır, faiz oranlan yine hükümet kararları ile belirlenmekiedir. Liberalizmin kaçınılmaz koşulu olan siyasal liberalizm, neredeyse, "Marksistlik" sayılmaktadır. Hukuksal çerçevesi çizilmemiş bir çılgın faiz yarışını "liberaiekonomi" olarak niteleyen, iki günde bir "yanlışdoğru cwe//" ile yayınlanan "ithalat ve ihracat rejimleri"ni kapitalızmın çağdaş göstergeleri sayan eski Marksistlerımize, bu gerçekleri nedense bir türlü anlatamıyoruz. Günümüzde, "liberalkapitalizm" diye elimizde kalan IMF anlaşmalan ile iklidar partisiyle bütünleşmiş tekelci şirketlerdir. Bireysel özgürlüğü ve dolayısıyla "sivil toplumu" gerçekleştirecek model bu mudur? Uygulanan bu modele karşı sövüp saymakla elbette karşı seçenek ortaya konmaz. Karşı seçenek, bir yandan, uygulanan sistemin bazılarımızın yaptığı gibi teknik eleştirilerini kapsarken, öte yandan da özgürlükçü, katılımcı sistemin Türkiye'ye özgü siyasal ve ideolojik temellerini atar. Bu sistem, Türkiye'ye özgü, bağımsız, demokratik, özgürlükçü, katılımcı demokratik sosyalizmdir. "İki arada, bir derede" kalmayalım. Uygulanan "alaturka kapitalizm"m karşı seçeneği, kaynağını Kurtuluş Savaşı'nın antiemperyalist ideolojisinde bulan ve yüzytlların kültür binkimi ile yoğrulmuş, demokratik sosyalizmdir. Eski Marksistlerimiz, gençliklerinde, Karl Marks ve Engels'i dolandırdıktan sonra şimdi de alaturka kapitalizme olan kapıkulu bağlılıklarıyla Adam Smith'i de hatırlatmaktadırlar. Tüccar kafasıyla dış (Baştarafı 1. Sayfada) yı geçen hafta ziyaret eden Alman Dışişleri Bakanı Genscher de yapmış. Alman Dışişleri"Bakanı'nın bütün gün yaptığı görüşmelerden sonra, Ankara'da kaldığı gece, çevresine aktardığı bir gözlemi var. Hemen hemen şöyle: "Özal Hükiiraeti olayları ve dış polilika ilişkilerini nerdeyse. sadece ekonomik açıdan değerlendiriyor. Dış politikaya sadece ekonomik gözle bakıyor. Oysa. devletin ekonomik güciinü aynı zamanda siyasi ve demokratik güçle bütiinlemek gerek. Voksa. sadece ekonomik güce dayanarak siyasi alanda ya da demokrasinin gelişmesi yöniinde iktidarlann soz sanibi olması, uU ke içinde ya da dışında söz sahibi olması mümkiin degildir." Aslında, Özal'la ilgili belirttiğimiz bu gözlemi hem Avrupalılar, hem de Amerika paylaşıyor. Geçenlerde İngilizlerin ünlü " E c o n o m i s t " dergisinin Türkiye ile ilgili bir yorumunda aynen şu satırlar yer aldı: "Türkiye'nin Avrupa ile ilişkileri ikinci plana diiştii. Türkiye Ortadoğu'yu ön plana aldı. Bu, Başbakan Özal'ın ihracatı arltırmak istegindcn kaynaklamyor. Amerika Türkiye'nin Ortadoğu'da Batı adına bir politika yürütmesini ve Türkiye'nin Ortadoğu'da ağırlık taşımasını istedi. Ancak, Türkiye işi ticari yönden ele aldı ve o yöne kaydırdı." Ortadoğu bunalımı Türkiye ye nasıl yansır, lranlrak sava;ı siyasal yönden Türkiye'yi nasıl etkiler gibi konuların "siyasal boyutları" sanki ikinci plana itiliyor. En azından Batı kamuoyunda ve Sayın Özal'ın yakın çevresinde böyle bir yargı var. Türkiye'nin ihracalını arttırması ve bu yolla yatırımlarını hızlandırması hiç kimsenin karşı çıkmayı aklujdan bile geçirmeyeceği bir yaklaşım. Ancak, siyasal açıdan zaman zaman büyük tehlikelerin yangın yerine çevirdiği bir bölgede ilişkilere sadece, "bu gezi kaç dolar getirir, şu diplomatik faaliyet hangi projelere kaynak sağlar?" diye yaklaşımlarda bulunmak, siyaseti tümüyle ihmal etmek anlamını taşır. Başbakan Özal'ın bu yaklaşımı başkentte çeşitli çevrelerde bugüne dek oldukça fazla gözlenmişti. Ancak, kendisinin ağzından ilk kc. dün çok net bir biçimde dile geldi. Bugün gazetemizde yayınlanan bir sohbette. gazetecilerin özellikle dış politikaya yönelik sorularına verdiği karşılıklara bakın: Siyasal konularda Başbakan hiç net yanıt vermiyor. Kısa ve genel sözlerle yetiniyor. Buna karşılık, "her ülke bir diğer Ulke için pazardır" ya da "Türkiye'nin önemi arttığı için gidip kredi alabiliyor. hani tüccarın durumunun iyi oldugunun her tarafta bilinmesi gibi" sözler söylüyor. Özal dış politikaya hep "ekonomik gözlükle" bakıyor. Biraz da işin siyasal boyutlarını gözden uzak tutmasa... Sıra asgari ücrete geldi (Başıarafı I. sayfada) nu'na katılacak işçi temsilcileri. dünsaat 15.00'teTürkİş Genel Sekreteri Sadık Şide'nin Başkaıılığında toplanarak, komisyoiKİa lakınılacak ta\ır konusunda aorüş alışverişinde bulundulaı. Asgari ücretin miktarı, son belirlemeden bu yana artık kıdem iazminatını etkilemiyor. Kıdem tazminau 1982 kasımmda asgari ücretten kopartılarak en yüksek memur ikramiyesine bağlanmıştı. Asgari ücretin elkileyebileeeği diğer unsurlar şunlar: • İşçinin sigorta primi yükselecek. • Işverenin ödemekte olduğu sigorta tabanı ile asgari ücret arasındaki farka aiı sigorta primi işçi tarafından ödenecek. • Belirlenecek asgari ücrellen düşük maaş alan memurlar aradaki farkı ta/minal olarak alacaklar. • Asgari ücretin 23 bin 220 liranın üstünde tesbil edilmesi durumunda, SSK askerlik borçlanma primleri artacak. Öte yandan, Türkİş'in İzmir'deki 5 bin kişilik toplantısı bugün yapılıyor. Toplantı için bağlı sendikaların yöneticileri Izmir'e gitti. Türklş Genel Başkanı Şevkel Yılmaz toplantı öncesi yaptığı açıklamada, "Sendika harekeli güciinü demokralik rejimden alır" dedi. Tasarruf küçük ten başlar! Arabulucuhıkta heriıangî (Baştarafı I. Sayfada) halkımızın ilhamlarına tercüman olmak durumundadır. Halkımız da bize dönük her türlü saldırganlığa karşı koymak, vatanımızı ve İslam de\rimini korumak konusunda kararlıdır. Bu çerçevede halkımız, ilişkilerimizi içişlerine karışmama ilkesi ve eşit haklara dayanan bir yapıda görmek istemektedir. Türkİran ilişkilerinin bölge açısından onemi nedir? VELAYETİ Türkiye ve İran, bulunduğumuz bu çok hassas bölgede iki büyük ve önemli ülkedirler. Türkiye ve tran'ın yakın iliskiler içinde olmalan, gerek bölge gerekse dünya açısından belirleyici niteliktedir. Ayrıca iki ülke arasındaki bağlar yapay olmayıp, derin köklere dayanan benzer ve ortak özelliklere sahiptirler. Özal hükümelinden ne bekliyorsunuz? VELAYETİ Sayın Özal, bir iş ve eylem adamıdır. Dolayısıyla kendisine Türkiye ve Türk halkının gelişmesine ve refahını amaçlamaya dönük proje ve planlarında başanlar diliyoruz. Bu çabalar ve azim altında Türk halkı için parlak bir gelecek görüyoruz. RCD CANLAMYOR Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği Örgülü'nün (RCD) canlandınlması konusundaki çalışmalar ne durumda? VELAYETİ Hükümetimiz RCD'nin canlandırılması konusundaki çalışmaların sürdürülmesini kararlaştırmıştır. Türk tarafının önerdiği genel sekreıer aclayını onayladık. Kendisinin İran ve Pakistan'da yapacağı çalışmalarla birlikte RCD'nin canlandırılması bir takvinıe bağlanmış bulunmaktadır. • Sağlık cüzdanımı kaybettim. Hükünısüzdür. İSMET ECE • ^ilülik ilşlilll kjVı ını. h . : kıınisu/duı. SEL. .'A TTİ \ BIROL İran'ın savaşı sona erdirme kosullarından biri de Irak'ın savaş tazminatı olarak 150 milyar dolar ödemesiydi. Şimdi ise ele gecirdiğiniz Mecnun adasını sataş lazminatına mahsup edeceğinizi söylüyorsunuz, bu İran'ın tutumunda bir değişikliği mi gösteriyor? VELAYETİ Bu bizim tutumumuzda herhangi bir değişiklik anlamına gelmez. Biz başından beri Irak'ın savaş tazminatı ödemesini koşul koyuyorduk. Bu nedenle pozisyonumuzda bir değişme olmamıştır. Cephede ustünlügü sağladıktan sonra Batı'nın size dönük tutumunda herhangi bir değişiklik sezdiniz mi? VELAYETİ Bizim eylemlerimiz ve tutumumuz Avrupa ve Batı'nın bizi nasıl eördüğüne bağlı degildir. Tutumumuzu buna göre ayarlayacak değiliz. Bizim dış politikamızın dayandığı temel esaslar bağlantısızlık ve herhangi bir güce ya da süper güce bağımlı olmamaktadır. Bu nedenle, Batı'nın bizim hakkımızda ne düşündüğünün bizim için herhangi bir önemi yoktur. Bu politikayı sürdürmeye kesin kararlıyız. Pa/aroyıııı Çözünıleri "Doğru laf kin hak eder!" FERRUH DOĞAN AKDİLEK Bir insan, tasarrufa küçük yaşta başlarsa ilerde, paranın değerini bilir... Gereksiz harcamalardan kaçınır. Tutumlu olmayı alışkanlık wuux. .« ; . ^^^^^^^v edinir. u lamak için en elverişli araç,bir 50 liralar...100 liralar, bir araya Tasarrufa küçük"ten baş paralar. 10 liralar... 20 liralar... TÜRKİYE > BANKASI "l'aranı/ın, istikbalini/.in emniycti." Iş Bankası kumbarasıdır. gelir, buluşur... Gelin îş Bankası'na... ...tş Bankasf ndaki hesaba, Alın kumbaranızı. kaynak oluşur. Evde bir İş Bankası kumbarası olursa, "ufak11 dediğimiz • • • » Okuroyun 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. Torba: Torba: Torba: Torba: Torba: Torba: Torba: Torba: Torba: Torba: 1 2 4 8 16 32 64 128 256 512
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle