15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
:UMHURtYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER üyesi dağılımındaki çarpıklığın giderilmiş olduğu savı (s. 1822). Bunun için, ayrılanlardan boşalan yerlere atama yapmamak, kendi kurumunda ilerleyememek gibi yasanın getirdiği öntemler işletilmiş. Kitapçığın ilgili sayfalanndaki metinler içinde yine açıkhktan yoksun sayımlama çizitleri var: Şek. 8, yığıhmın en büyük olduğu bes eski ttp fakültesinin tümü için 1981'deki toplam öğretim üyesi sayısı verildiği halde 1983'teki verilmediği için dağilım sonucu belli olmuyor. Bu kurumların kimindeki yığüım sürüyor besbelli. Yeni kurumlardakt öğretim üyesi art\şlannın, sınavları çok gevşek tutulduğu bilinen doçent yardımcılığı ile sağlandığı açıkça belli oluyor. Bu arada yalnız bir tek öğretim üyesi, kalanı yardımcılardan oluşan Buca Eğitim Fakültesi, Zonguldak Müh. Fakültesi, Trabzon Tıp Fakültesi gibi kurumların durumlarına ise hiç değinilmiyor. Kitapçığın geri kalan 28 sayfalık kesiminde verilen yasanın getirdiği yeniliklerle ilgili bilgilere ise bugüne kadarki uygulamalara göre iyimser gözle bakma olanağı yok. Örneğin araştırma enstitüleri uygulaması birçok kurumda yönetime egemen kılınan belirli eğilimde kişilerin tekeline bırakılarak araştırma yapabitecek insanlan ve dolayısıyle araştırmayı köstekleyici nitelikte kuruluşlar haline getirilmiştir. Aslında yasadan çok yönetim kadrosundan kaynaklanan en büyük zarar akademik personelde yaşanmıştır. Bir yıkım boyutunu bulan bu zarar özellikle genç bilimcileri çeşitli yöntemler, bilinmeyen nedenlerle üniversite dışma iteleyerek, yüzlerce yetişkin insanı yurt dışına göçmek zorunda bırakmıştır. Ayrılanlann kesin sayısı büyük bir sır, ama Ankara Fen Fakültesinden 101, Ankara Tıp'tan 68, Ortadoğu Tcknik Üniversiıesi'nden 314 kişinin ayrıldığı hesaplanıyor (Bilim ye Sanat Dergisi, Şubat 1984). Üniversitelerimiz böylesine bir kan kaybma dayanabilecek halde değildir. Kişi egemenliğine dayanan her yönetimin saplandığı batağa düştük. Sayın YÖK Başkanı "bu gibi işlemler bizim sorumluluğumuzda değil, üniversiteler özerktir, biz onların işlerine kanşamayız" derken (Milliyet, 15 Temmuz 1983), geçen aralık ayı içinde Konya'da toplanan Üniversitelerarası Kurul ile ilgili bir haberde toplantıya katılan rektörlerin "YÖK'ün öğretim üyelerine karşı tavnnı katı bulduklan" belirtiliyordu. (Cumhuriyet, 21 Aralık 1983) anlaşılmaz bir çelişki yumağı. ÖZERKLİK SORUNU Temel işlevleri bilimin sınırlannı genişletecek nitelikte özgün araşttrmalar ve üst düzeyde uzmanlık eğitimi yapmak olan üniveTsitelerin, bu işlevlerini en iyi kendileri anlayacakları için üniversitelerin yönetim ve denetimini ağırhkları ölçüsünce yüklenmeleri evrensel bir saygınlık kazanmıştır. Bunun ölçüsü ülkenin siyasal yapısına, toplumsal geleneklerine, ekinsel (kültürel) birikimlerine bağlıdır. Merkezi yetke (otorite)'nin en güçlü olduğu ülkelerde bile üniversitelerin kendine özgü yapısından gelen ülkenin koşulları ile bağdaşımlı bir özgürlüğü vardır; güdümlü bir düzen, araştırmacının ve eğitimcinin yaratıcılığını körletir. Gelişmiş uygar ülkelerde siyasal iktidariar ile üniversiteler arasında görevlerin ve haklann, sorumluluklann beliriediği duyarlı bir denge ve uyumlu iHşkiler oluşabilmiştir . Özellikle demokrasi ile yönetilen ülkelerde, biçimsel görünümü ne olursa olsun üniversite özerktir; yönetimsel ve mali olarak özerktir, bilimsel olarak özgürdür. Üniversite içinde düşünce özgürlüğüne, bilimsel özgürlüğe ve insan haklanna saygılı, küçük kıskançlıklann, politik bağnazlıklann ve saplantıların değil, dürüst bir yanşma ve hoşgörü havasının yaşandığı bir ortam olusabilmelidir. Yoksa maddi koşullar ne olursa olsun, üniversite ölçütlerini tutturabilecek yetenekli insanlar bu kuruma ilgi duymazlar. Toplumsal kurumlarda İNSAN başta gelir. YÖK kitapçığında ve basında yeni yasa ile üniversitelerin özerk olduğu, kurumlara dinamızm geldiği, öğretim ve araştırmamn daha verimli yürütuldüğü düşüncesi işleniyor. Bu düzeyde özerk sayılabilecek tek kurum YÖK Başkanlığıdır; geri kalanların tümü onun uygun gördüğü ölçüde özerktir. Gelişnüş uygar ülkelerde siyasal iktidariar ile üniversiteler arasında, göreylerin ve haklann, sorumluluklana beliriediği duyarfa bir denge ve uyumlu ilişkiler oluşabilmiştir. ÖzeUikle demokrasilerde üniversite özerktir. YÖK'ün Kendini Değerlendirişi PENCERE / MART J9Ö4 Modeller ve gerçekler... 21 Kasım 1962'de Millet Meclisi "Birind Beş YiiUk Kalkınma Plant"n\ onaytamış; Türkiye "ithal ikamesi" modelini benimsemtşti. 1950'den beri "serbest piyasa" adı altında süregelen başıboşluk dönemine tepki olarak gündeme "planlı ekonomi" kavramı giriyordu. • ithal ikarmsi dısardan satın alınan sanayi ürünlerini ve makineleri içerde yaparak döviz gereksinmesini en aza indirmek ve dış ödeme dengesini sağlamak amactna dönüktü. Ne yazık ki model çarpıtıldı ve "devlet eliyle kişiyi zengin erme" siyasetı uygulandı. Planlama örgütü "dışa bağımlı sermayo smıh" yaratmak için kullanıldı. Doviz gereksinmesi azalacağına çoğakjr, dış ödeme makası ka>anacağına açıldı; Türkiye "borç ekonomisi" batağına saplandı; 1970'lerde patlayan dünya kapitalizminin bunalımı, iflası kaçınılmaztaştırdı. • 24 Ocak 1980 karaıianyla IMF'nin isteği üzerine "ithal ikamesi" modelinden vazgeçildi ve "dışa açılma" adı verilen bir yeni model benimsendi. 20 milyar dolarlık döviz borcunun ağırlığı attında bükülen Türkiye, IMF'nin reçetesini "afternatifsiz" sayıyordu. Halk kemerieri sıkacak; sürekli devalüasyonla Türk parasının degeri düşürülecek ve devlet, ihracat holdinglerini Hazine'nin bütün olanaklarıyla destekleyecekti. Dışsatımın yükselişi, borç taksrllerini zamanında ödemeye yarayacaktı. Türkiye dört yıldan beri en katı biçimde "dışa açılma modeli"ni uygulamakta; borç taksitlerini d e zamanında odemektedir. * "ithal ikamesi" ve "dışa açılma" modelinin uygulamada ortak noktaları vardır: 1) Her iki modeH de uygulayan guç sermaye çevreleridir. 2) Her iki model "devlet eliyie kisiyi zengin etme" siyasetine bağlanmıştır. 3) Her iki model de liberalizme ters düşmektedir. Devlet gücünun büyük hokjingleri kayırmak için kullanılması liberalizmi latta bırakmaktadır. "Dışa açılma modeU"nm iflası kaçmılmazdır. Şikago okulunda oluşturulup IMF formüllerine dönüştürülen bu model Türkiye'den şuntan ıstemektedır: a) Ulusal para sürekli olarak duşürülecek. b) Ulusal emek sürekli olarak ucuzlattlacak. c) SanayHeşmeden vazgeçilecek. d) Iç pazar yabancı endusth rekabetine açılacak. Böyle bir modelin demokratik ve ulusal cumhuriyet devteti temelinde uygulanma olanağı yoktur. IMF'nin dışa açılma modeli Türkiye'yi borç ödeme makinesi gibi gormektedir. Ülke ekonomisi borç taksitlerini düzenli ödedigi zaman başanlıdır ve yeniden borçlanma oianağına kavuşacaktır. Yoksa başansızdır. özal Hükümeti bu çerçeve içinde pol'ıtika yapmaktadır; kısa sürede yıpranması, demokratik ortam oluştukça sert duvartara kafasını çarpması dogaldır. Tanm ürünlerine biçtiği fıyat tepkilere yol açmakta. işçi ücretleri konusunda emekçilerin protestosu ile karşılaşmaktadır. Iç pazan yabancı mallanna açtığında yerli sanayici karşısına çıkmaktadır. ANAP ne ekonomide başan gösterebilir, ne de sıyasette iktidannı koruyabilir, özel koşullarda sağladığı çoğunluk, yıpranacak ve dağılacaktır. Öyle bir bilinç düzeyine ulaşmış bulunuyoruz ki, "devlet etiyte kişiyi zengin etme" styasetinin artık geleceği yoktur; bu sıyaseti yürütmek isteyen çevreler ancak demokratik yöntemler dH şında baskıcı yollaıia şanslarını deneyebilirler. Prof. Dr. RAUF NASUHOĞLU Yüksek Oğretim Kurulu "1981 Reformu ve lki Yıllık Uygulama Sonuçlan" adlı 35 sayfalık bir beyaz kitapçık yayınlayarak kendini değerlendiriyor. Oysa YÖK'ün kuruluş gerekçelerinden biri, kurumların kendilerini denetleyemeyeceği, değerlendiremeyeceği bu temel görevin kurum dışı organlarca üstlenilmesi gerektiği savma dayanıyor. Anlaşıhyor ki bu kural YÖK için geçerli değil. Kitapçığın 35 sayfasından 25'inde Yüksek öğretim Yasa'sının gerekçesi, amaçlan ile atamalar, denetim, huzurun sağlanması başhklı konularda getirdiği yenüikleı özetlenmiş. Bunlar yasa ile ilgili eleştiriye açık, öznel düşüncelerin dökümü niteliğinde. Oysa bu aşamada beklenen »ki yılhk yaşanmış uygulama sonuçlanmn nesnel değerlendirüraesidir. Ama kitapçığın bu nitelikteki kesimleri "Öğretim Düzeyinin Yükseltilmesi" ve "Öğretim Üyelerinin Dengeli Dağılımı", başlıklanru taşıyan dördü metin, üçü çizit (grafik) olmak üzere tümü yedi sayfada toplanmış. Ara smavlan yapma ve dönem sonu sınavlannın önüne baraj koymak, sınav haklannı sınırlamak ve bütünleme sınavlarını kaldırmak gibi öğrenciyi sürekli çalışmaya zorlayıcı, uyum sağlayamayanları eleyici yöntemlerin çoğu ortaöfretimde ve kimi üniversitelerimizde uygulanmakta olduğundan iyi sonuç alabilmek için, en azından, öğretim kadrosunun nicelik ve nitelik açjsından yeterli oltnası, stnıf mevcutlannın kısıtlanması, yönetmeliklerin uygulanabüirliğinin iyi tartümış, öğrenme ve öğretme geleneklerimizle uyumu sağlanmış, öğretim araç, gereç ve yöntemlerinin düzene konmuş olması gibi koşullann sağlanmış olması gerektiği bilinmekte idi. Nitekim bunlar gözden kaçtığı için degişik yorumlar, çelîşik uygulamalar, tutarsız kararlar yüzünden öğreticisi öğrencisi ve ana babalan ile eğitimimiz sonu gelmez bir tedirginlik içtne sürüklenmiş, uygulama sonucu çıkanlan öğrencileri yasal yaptınmlarla geri almaya dek giden durumlar oluşmuştur. Açıkçası YÖK çözdüğünden daha çok sorun yaratan bir kurum, bir dert kaynağı olmuştur. Peki elde edilen somut sonuç nedir? Kitapçıkta sayfa 17'de verilen çizitte YÖK sayımlamalarına göre, bir fakülte dışında, yüzde 14 dolayında bir başan artışı gösteriliyor (önceleri verilen yüzde 80'lerden vazgeçilmiş olmalı). Aslında YÖK'ün sayımlama (istatistik) koşuHarı pek belirsiz. örneğin verim artışları için verilen 198081 ile 198283 arahğı içinde eğitimi olumlu yönde etkileyen çok önemlı bir olay, anarşinin bastınlması ve okullann öğretim yapılabilir duruma girmiş olmasıdır. Ortalama yüzde 14 başan artışında bunun hiç mi payı yok? YÖK uzmanlan bu olaydan kaynaklanması gereken başan artışmı "kendi hanelerine" düşmüş olmalılar. Çünkü sayjsal veriler pek ciddi görünmüyor. Bir kunımun kendini değerlendirmeğe kalkması gerçekten saktncalı. ÖCRETtM ÜYELERİNİN DENGELt DAG1LIMI Kitapçıkta somut başan olarak sunulan ikinci konu öğretim EYET/HAY1R OKTAY AKBM, BAŞSAĞUCl Degerli varlığınuz, dcdemiz, babamız, cammiA şefımiz, melek insan, VEFAT Merhum Niyazi Eroğlu ve merhume Gülizar Eroğlu'nun oğlu, Ayşe Güner'in damadı, Melâhat Eroğlu'nun eşi, Feridun Şendoğan'm ağabeyi, Erkan Eroğlu, Reyhan Eroğlu, Feyhan Hatipoğlu'nun sevgiÜ babalan, Ayhan Ero^u ve Bülent Hatipoğlu'nun kayınpederleri, Sabahat ve Bülent Akkanat'ın enişteleri, Yeşim, Ebru, Özge, Hande ve Memed'in sevgili dedeleri, çok sevgili büyüğümüz, İki acı ölüm... Şairter ölmez deriz ya, yanltştır. n e rkes ölür. Herkes ötecektir. Yitip giden gövdedir, ettir, gözdür,ı<uiaktır, yürektir, maddesel yapıdır yok olan. Herkes bir gün toprağa dönecektir. Buna ölmek diyoruz. Bu açıdan baktınız mı, 'öVneyecek' insan yok! Herkes Ölecek! Büyük küçük, ünlü ünsüz, degerli değersiz, sanatçılar, şairter, yazarlar, politikacılar, devlet adamları, kendilerini e n üstün kişi sayanlar, herkes, hepsil... Bitiyordum, bekliyordum, ha bugün ha yann <ftye diye.. Ziya Osman Saba'nın bir şiiri vardır ya onun gibi. Şair Hasan Hüseyin d e çekti gitti sonunda. Ama ölüme karşı aylarca süren çetin bir savaş verdikten sonra... Devrimci bir aydın, iterici bir şairden d e beklenen buydu: Teslim olmamak, boyun eğmamek, direnmek, karşı koymak, sonuna dek savaşmak.. 'Haziranda ölmek Zor" demiştt. Ö)üm onu Şubat sonunda buMu! "bu dikv yaya biz d e geldik gideriz" dlye sesleniyordu Karacaoglan'a. Şair, şairden anlar, şair şairin gerçek dostudur. Hasan Huseyin d e "hangi kadına baksam karşımda Karacaoglan hangi kadınla yatsam • Karacaoğlan kokuyor ula insaf bre hey" diyerek aralannda kaç yıl, kaç yüzyıl olsa da şairler arasındaki yakıniığı, özdeştiği vurguluyordu. Bütün kitaplarını açtım. İlk g ö z e çarpan, coşku... Taşkın bit coşku... Dize şairi degildir Hasan Hüseyin, nehir' şairidir, bir başlayın şiirine sayfalar geçer, alır sizi götürür, uçurur. Mallarme gibi 'Bağımsız dizeler müzesi' kurmaz o, öyküler, destanlar anlatır, sizi d e alır evrenine, coşkular denizinde yüzdürür. "Haziranda Ölmek Zor" şiirini okuyorum "işıten çıktmv sokaktayım elirn yüzüm g a z e t e sokakta tank paleti sokakta düdük sesi sokakta tomson sokağa çıkmak yasak sokaktayınv g e c e leylak v e tomurcuk kokuyor yaralı bir şahin olmuş yüreğim uy anam anam haziranda ölmek zor". 1963'lerde yaşananları, TaJat Aydemir, Fethi Gürcan olayları, Türkiye'nin o bitip tükenmeyen hızlı olayları... Hasan Hüseyin şöyle bttiriyor o uzun şiiri: " G e c e leylak ve tomurcuk kokuyor bir basın işçisiyim eüm yüzüm üstümbaşım gazete g e ç s e m d e gölgesinden tanklann tomsonların şuramda bir çalıkuşu ötüyor uy anam anam haziranda ölmek zor!" Şiirin attında bir d e not var, diyor ki: "1963'lerde yaşananlan ben ancak böyle dökebildim 1976'tarda şiire. On üç yılda özümsemişim o olayları, on üç yıl sonra damıtabilmişim. O gunleri yaşayıp d a ozanlığa soyunanlar elbette benden daha iyi yapabileceklerdir bu işi" 1963'te olup bitenleri çoktan unuttu kamunun belleği! Daha sonra neler neler oldu, 1970'ler, 80'ler geldı, n e acılar, n e dertter, sıkıntılar yaşandı!.. Hersey geçer gider, şiir kalır, şiire kazandınlmış yaşantılar kalır işte budur sanatın gücü... 'Koçero Vatan Şiiri', 'Aglasun Şafagı', 'Kelepçenin Karasında bir Ak Guvercin' 'Acıyı Bal Eyledik' vb. şiir kitapları... Hüseyin Korkmazgil adıyia yazdığı öyküler... Acılarta dolu bir yaşam. Şiirle dolu günler. Sonunda 57 yaşında bırakıp gitmek. Şairter de ölür, dedim, a m a bıraktikları yapıtlar belirli bir değer, bir anlam, bir 'öz' taşıyorlarsa yaşaıiar arkalarında... Şairi d e dizelerinde, satırlannda yaşatııiar... • İbrahim Osmanoglu da Şubat ayının akJtklanndan biri... Bir d9ğer. Bir gerçek aydın. Rus sınırında Boyuntaş adlı 200 eviik bir koyde dogmuş. Cılavuz'da okumuş bir köy çocugu. Genç yaşında başı dertlere girmiş. Hapisler, tutuklanmalar, aklanmalar. Derken ilkokul öğretmenliği, ardından Feteefe öğrenimi, ü s e öğretmenliği... Eğitim Enstrtüsü Müdürlügü... Daha daha sonra Beyazrt'ta bir otobüste giderken yüreği kara kışiterin kurşunuyla aylar boyu çektiği acılar, ıstıraplar... "Ştir, yü2yıllardır kavganın içindedir. Kavgasız bir dünya istediği için kavganın içindedir. Bu kavga sömürenlerle sömürülenlerin kavgasıdır" demiş eski bir yazısında. Şöyle bitirmiş: "Sonunda şiirin kendisi kadar güzel bir dünyanın kurulacağına inanıyorum". Bu inanç yüzünden otobüste giderken pencerenin dışından atılan bir kurşunla ç e n e kemiği dağıldı, aylarca hastanede yattı, ne katili bilindi, ne d e o yürüdüğü haik yolundan döndü. Müdürtükten uzaklaştınlması, ögretmenlikte de türtü zorluklarla karşılaşması hep halktan, insandan, sanattan, güzellikten yana olduğundan... İbrahim Osmanoglu'ndan s ö z ettiğimi okurlarım anımsayacaklardır. İşte o da çekti gitti 4 5 yaşında... Yazılan, dizeleri kaldı ardında.. Yanm, tamamlanmamış, istediği yapıtı yaratamamış. O fırsatı bulamamış "Günaydın İnşaat lşçileri"ni okuyorum: "Çocuk yüzü kadar aydınlık güzel bir temmuz sabahı Geçip giderken yanınızdan D e s e m mi umut sizde Sorular delerken yüreğimi Günaydın inşaat işçileri" * Evet, öldüler, g ö v d e olarak yok oldular, Hasan Hüseyin'ler, Osmanoğlu'lar... Ama sevenlerin, dostlann, okuriann yüreğinde yaşayanlar, büsbütün yok olmazlar... FERÎT (EROĞLU) AMCAMIZI kaybettik. Acımız sonsuzdur. Nur içinde yat. Seni hiçbir zaman unutmayacağız. Ailcsi ve tüm sevenlehnin başı sağolsun. BASIN tLAN KURUMU İSTANBUL ŞUBESt ARKADAŞLARI BAŞSAĞUĞI Basın tlan Kurumu'nun kuruluşundan itibaren, uzun yıllar başanlı hizmet vercn ve Istanbul Şubeâ tlan Şefliğinden emckli olarak aramızdan aynlmış bulunan değerli mesai arkadasınuz ve unutulmaz insan, FERİT EROĞLU 29 Şubat 1984 günü vefat etmiştir. Cenazesi 1 Mart 1984 günü öğle namazını müteakip Kadıköy Söğütlüçeşme Camii'nden kaldınlarak Karacaahmet kabristanında toprağa verilecektir. AİLESt FERÎT EROGLÜ'nu ani kaybetmiş olmanın derin Ozüntüsü içinde; başta muhterem aüe camiası olmak Ozere, bütün dost ve arkadaslanyla sevenlerine en samimi hislerle Uziyetlerimizi sunar, merhuma Tann'dan mağfıret düeriz. BASIN tLAN KURUMU MENSUPLAM KİRALIK EV ARANIYOR Yeni evlenecek çift için Aksaray ve Kocamustafapasa civannda 20 bin liraya kadar kirahk ev aranıyor. Mür: 527 47 07 AYŞE ULAŞTIR DÜNYA, DÜNYA'da sermaye piyasasını izleyiniz DÜNYA günlük ekonomi gazetesi sermaye piyasası Vefatının 19. yıhnda özlemle andığım kıymetli eşün Prof. Dr. NACt ŞENSÖY ve segiü yakınlanm SAtMEŞREF ŞENSOY, BEHİYE DİKEL ve NECDET ŞENSOY'un aziz ruhlan için 2 Mart 1984 Cuma günü saat 11.30'da Şehitlik'teki kabir başmda aile hocamız Merkezefendi vaizlerinden Celâlettin Şensoy tarafından hatim duası yapılacaktır. Yakımanmıza duyururum. LEM'AN ŞENSOY TURKIYÇ ŞIŞE VE ÇAM .FABRIKALARI A.Ş. YÖNETİM KURULU BAŞKANU01NDAN Şirketimiz ortaklan Olağan Genet Kurul toplantısı 22 Mart 1984 Perşembe günü saat 16.00'da aşağıda yazıh gündemi görüşmek üzere, Şirket merkezinde yapüacağından, Sayın Ortaklanmızın veya vekillerinin mezkur gün ve saatte toplantıya teşrifleri rica olunur. Sayın Ortaklanmızın toplantı gününden en geç bir hafta evvel sahibi bulunduklan hisse senetleri veya bunu ispat edecek vesikaları Şirket merkezine tevdi ile toplantı için giriş kartı almaları gereklidir. Gençfıgin gençlik faerine 1 söyleyecek sozü var . maç kuyruğuyla... Pink Floyd'un, Police'in müziğiyle... memleket meseleleriyle... takıldıkları muhabbetle... odalannda yalnız kalabilmekle... dersleriyle, smavlarıyla... erkek arkadaslanyla sokağa çıkabilmekle..: Ali'nin kahvesinin kötü çayıyla... ! Bilânço, Kâr ve Zarar hesaplannın 5 Mart 1984 gününden itibaren Saym Ortaklanmızın tetkikine hazır bulunacağını arz ederiz. ŞİRKET MERKEZİ: Camban, Barbaros Bulvarı No: 125 BeşiktaştSTANBUL TEŞEKKUR Aziz varlığımız Makine Mühendisi MUSTAFA KÖSEOĞLU'nun vakitsiz kaybı sırasmda gerek gelerek, gerekse telefon, telgraf, mektupla başsa|lığı diieyen, cenazesine katılarak büyük ve derin acımızı paylaşan, akraba.'dost ve <adaşlara, Balıkesir, Isparta, Burdur, Antalya DSÎ »uplanna ve dostlanmıza en içten teşckkürlerimizi sunanz. VE GÜLER AİLELERİ ANTAUTA GÜNDEM: 1. Başkanlık Divanı seçimi ve Başkanlık Divanı'na Genel Kurul tutanağım imza yetkisi verilmesi. 2. Şirketimizin 1983 yıh çalışmalan hakkında Yönetim Kurulu ve Denetçiler raporlarının okunması. 3. 1983 yıh Bilançosu ile KârZarar hesaplannın tetkiki ve Onayı, Yönetim Kurulu üyeleri ve Denetçilerin ibralan. 4. 1983 yıh kânnın dağıtım şekli ve tarihi hakkında karar almması. 5. tstifa nedeniyle boşalan Denetçiliğe yapılan tayinin onaylanması. 6. Süreleri dolan Yönetim Kurulu üyeleri yerine seçim yapılması. 7. Yönetim Kurulu üyelerine T.T.K.'nun 334 ve 335'inci maddeleri uyarınca izin verilmesi. ; 8. Denetçilerin seçimi. 9. Yönetim Kurulu üyeleri ile denetçilerin ücretlerinin saptanması. 10. Dilek ve temenrüler. 1 MART'TA Bayilerde Itaîşim Yayınları/ Prrka A.Ş. Klodfartt Cad. tleıisim Han Tel: 3 20 U SJ 5 20 U M î 20 U 55 CafeJoJlu İSTANBUL vt kız
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle