25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 ARALIK 1984* HABERLERİN DEVAMI CUMHURÎYET/11 Lozan Delindi mi, Delinmedi mi?.. Bunun gibi, bir başka olgunun daha altını çizmekte yarar vardır. NATO, geçmişte olduğu gibi, bu konuda yine tamfsızlığını vurgulayabilir; ümni'nin askerı tatbikatlara alınmayacağına ilişkin güvenceler verebilir; hatta vermeye başlamıştır bile. "Yunanistan'ın bildirdiği kuvveöerin bazılannın bulunduklan yerlerin hukuki statüsü, Turkiye ile Yunanistan arasında ihtilaf konusu olduğundan ve NATO bu ihtilafta taraf olamayacağı cihetfe, bu birlikler belgeye alınmamıştır" biçiminde bizi daha kollayıcı gözüken çözümleri de formüle edebilir NATO Genel Sekreterliği. Sonra da diyebıliriz ki, ümni'nin silahlandırılmış olması, NATO çerçevesinde meşruiyet kazanmamıştır... Olabilir bütün bunlar... Ama gerçek de değişmez. NATO, bize ne derse desin, Limni'nin silahlandırılmış olmasından, üstü örtülü bir memnunluk duyar. Askeri kanadında ikincı savunma hattı kavramının gelıştırıidıği NATO, sadece Limni'nin değil Ege'deki tüm Yunan adalannın silahlandtrılmasını da ister. Temelinde yatan mantığa da uygundur bu tutumu... Washington ve NATO'nun yaklaşımı bu olmasa idi, Türkiye de "aman, ittifak yara almasm" gibisinden telkinlen reddetmiş olsaydt, herhalde, Atina'daki yönetimler de adaları bu denli kolayca silahlandıramazlardı. Kendimizi aldatmaya gerek yoktur: Lozan ffilen delinmiştir; NATO ve müttefiklerimiz, bize belli etmek istemeseler bıle, örneğin Ümni'nin silahlandınlmış olmasını memnuniyetle (Baştarafı 1. Sayfada) DYP: Hak afı 1. Sayfada) tiler Yasası'nın 10. maddesinde yazalan 15 günlük sürenin bitimini beklemeden ilgili yazıyı Başsavcıbğa gönderdiklerini açıkladı ve "Bu işi kasten kurcalayanlar var" dedi. Ergenekon, aynca yeni yılda sıkıyönetimin bulunmadığı illerde büyuk mitingler düzenleyeceklerini söyledi. Ergenekon, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından DYP'ye ihtar verilmesi ya da partinin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurulacağı yolundaki açıklamalar üzerine "Hukukun üstünlügUnii en net şekilde ifade eden yegâne parti biziz" dedi. Cumhuriyet Başsavcısı Firuz Çilingiroğlu'nun bu konudaki açıklamasının genel merkez ve örgütte tepkiye yol açmadığını belirten Ergenekon, "Yaptığınuz işlerin tümü yasalar çerçevesinde yapılmış işlerdir. Alnımız açık, başımız diktir" biçiminde konuştu. Ergenekon, şunları söyledi: "Adaletin peşinde olan bir parti bırakın da yasal an çiğnemesin. Bu işi kasten kurcalayanlar var. Bunu kurcalamak kimseye haytr getirmez. En ufak bir sıkıntı duyduğumuz yok. Biz hak mücadeleci >apıyoruz. Demek ki, birtakım haksızlıklar oluyor ki, biz hak mficadelesi yapıyoruz." DYP 16 aralıkta Ankara'da Selim Sun Tarcan Spor Salonu'nda bir istişare toplantısı yapacak. Partiye kayıtlı eski parlamenterlerin katılacağı topİantıdan sonra kamuoyuna aynntılı bir bildiri yayınlanacak. Inönü, 12 gtinde (Baştarafı 1. Sayfada) liğinden kaynaklanıyor. Gelirinin karşılığını alamayan üreticinin yatınmı sabit kalıyor. Tariş, Antbirlik gibi kuruluşlar da görevlerini yapamıyor. Örneğin Antbirlik pamuk ödemelerini durdunnuş. tkinci sonın ise işsizlik. Sürekli olarak vatandaşm iş istediğini görüyoruz. Üçüncü konuda demokrasinin iyi işlememesinin verdiği sıkıntılar. Daha evvel yargılanmtş bir insan yeniden sonıştuımaya alınıyor ve rahatsız ediliyor. Bu demokrasinin henüz tam işlemediğini gösteriyor. Soruşturmalar bir ihbar üzerine yapılıyor ve masum insanlar rahatsız ediliyor. Bunlar sürerken de eski militan partililer büyük kitlelere, halka hizmet veren kuruluşlara atanıyor. Örnegin Antbirlik'te de bir Çnkobirlik olayı yaşanıyor." Erdal Inönü hükümetin vatandası çeşitli kandırmacalarla oyaladığını belirterek, "Sayın Ozal propaganda için her şeyi, her aracı kullanıyor. Örneğin sosyal demokratların sloganı olan çalışanı yönetime ortak etmeyi kullanıyor" dedi. İnönü sözlerini şöyle sürdürdü: "Sayın Özal iki davranışında kararlı gözuküyor. Birincisi gelir dağılımını bozan temel politikasını devamlı yürütmeye kararlı, ikincisi her çeşit sloganı kullanarak bu politikayı maskelemekte kararlı. Bütün bu davranışlannı kusura bakmasın ben bu cerçeve içinde değerlendiriyonım ve yanılmıyonım. Şöyle ya da böyle vatandaştan para alma ve gerefini yerine getirmemekte kararlı. Devlet, sözünü tutan bir kuruluştur ve vatandaş devlete güvenir. En sağlam söz devletin sözudür. Bu anlayışa saygı gösterrnek gerekir. Bugüne kadarki davranışları Sayın Özal'ın bu saygıyı küçumsediğini gosteriyor." Boğaz Köprüsü gelir hisse senetleri satışı konusunda Başbakan Turgut Özal'ın davranışının karışıklıklarla dolu olduğunu öne süren İnonü, "Bu, devlet anlayışını bozan bir kanşıklıkür. Törelerdeki devlet anlayışına sahip degil" biçiminde konuştu. İnönü kâr eden kuruluşların gelirinin satılmasının ileride çeşitli sorunlara yol açacağını kaydederek, "Bu devam ederse ileride devlet gelirlerini ipotek altına almış olur. lleriki vıllarda devlet bütçesine ağır darbeier indirmiş olur" dedi. "Cumhuriyet" muhabirinin, "Keban'ın da satışı gündeme geldi" sorusuna İnönü, " O zamana kadar herhalde iktidar değişir. Satılacak bir şey kalmayacak belki ama o zamana kadar iktidar değişir sanıyorum" yanıtını verdi. Dış borçlar konusuna da değinen Erdal Inönü konuşmasını şöyle sürdürdü: "Dış borçlar sınırda. Daha artarsa hükümetin bareket kabiliyetini sınırlar. Sayın Özal'ın 2005 yılına dek surecek anlaşmalar yaptığını duyuyoruz. Böyle anlaşmalar yapılabilir ama bunun da bir sının var. Yaplığı anlaşmalar yeni gelecek iktidarı bağlar. Biz iktidara gelirsek bunlan yavaş yavaş degiştireceğiz." MSP kaydetmişlerdir... Durum böyle diye Türkiye, herhalde altmış yıllık Lozan yorumundan vazgeçecek değildir. Limni dahil, Yunan adalannın silahlandırılmış olmasını, uluslararası antlaşmalann ihlali olarak görüp reddetmeye kuşkusuz devam edecektir. Ama ne var ki bu tutumu, adaların silahlandınlmış olması gerçeğini de değiştiremeyecektir. İşte bu nedenledir ki, Türkiye ile Yunanistan arasındaki Ege sorunlannın tümü bir paket halinde zaman yitirilmeksizin ele alınmalıdır. Ege'nin bir "Yunan denizi" olamayacağı, Türkiye'nin bölgede vazgeçemeyeceği ulusal hakları olduğu ilgili bütün taraflara gösterilmelidir. Ama bütün bunlar, ara sıra protesto çekmekle olacak işlerden değildir. Lımni örneği de olamadığının bir kanıtı sayılmalıdır. Bir ülkenin ulusal haklarından vazgeçmediğini göstermesi, kimi zaman, daha aktif pclitıkaların izlenmesinden geçer. Bu tür aktif politikalaria Yunanistan'ı görüşme masasına oturtabiliriz. Türkiye, bunu yapacak tarihsel bilince sahiptir. Müttefıklerimızin de bunu gayet iyi bilmesınde yarar vardır. Bu tarihsel bilincin görmezlikten gelınmesi, ne Ege'de işleri kolaylaştınr, ne de NATO'yu güçlendirir. Yunanistan'ın uzlaşmazlığına yıllardır şu ya da bu biçimde katkıda bulunan odaklann, bu gerçekleri görmelerini dileriz. Kıbrıs'ta yıllar yılı görmemişler veya görmek istememişlerdi. Sonucun ne olduğunu ise hep birlikte bilmekteyiz... (Baştarafı 1. Sayfada) Okur. Abdullah Tomba duruşmaya gelmediler. Saat 9.30'da 1 Numaralı Askeri Mahkeme'de yapılan duruşmaya dinleyici olarak çok sayıda yurttaş da geldi. Büyuk çoğunluğu sakallı olan dinleyicilerın Erbakan'ın elini öpmek için sıraya girdikleri, mahkeme onünde bekleyen bir grup gencin ise gene tek sıra olup Erbakan'a selam verdi kleri gözlendi. Mahkeme koridorunda ise MSP davası avukatları dinleyicileri ikaz ederek "başlıklannızı çıkann" deyince, hepsi başhklannı çıkartarak ceplerine koydular. Duruşma salonunun kapısmda Şener Battal basın mensuplarına "Tayyar Altıkulaç'ın TV konuşmasını dinlediniz mi?" diye sorduktan sonra "Tam bir rezaletti. Çok yanlış şeyler söyledi. Bir yeriere selarn sarkıtacağım diye bir insanın böyle yapması üzüntü verici" dedi. Necmettin Erbakan ile çok sayıda dinleyici ve sanıklann sessiz biçimde kapıda dua okudukları gözlendi. Sorgulamalardan sonra mahkeme, Yargıtay'ca eksik soruşturma kabul edilen, çoğunluğunu gazetecilerin oluşturduğu tanıklarla, Kıbns Karşıyaka Islâm GençlikKampında konuşma yapanlann dinlenebilmesi için davayı 9 Ocak 1985 çarşamba gününe erteledi. Şener Battal duruşmadan sonra "bizim dava gelecek yıla kaldı" diye espri yaparken Necmettin Erbakan bozma kararı konusunda "Allah hayırlı etsin" yanıtını verdi. davası Le Monde'da kriz ürmamyor (Baştarafı 12. Sayfada) Mali krize ek olarak son yıllarda Le Monde'un siyasal inandırıcılığı da sarsıldı. Monde, 40 yıl önce general de Gaulle'ün Fransız direnişçilerinin görüşlerini yansıtacak ciddi bir gazetenin çıkmasını istemesi üzerine yayımlanmaya başlamıştı. Gazete sol eğilimli olmasına karşın bağımsız tutumunu surdürmeyi başardı. Nevarki, 1981'deiktidara sosyalistlerin gelmesi ile Le Monde bağımsız tutumunu yitirmeye başladı. Bir Fransız gazetecisi şöyle diyor: "Sosyalistlerin zaferi, Le Monde için zehirli bir armağan oldu" Gerçekten de Le Monde, sosyaJist hükümeti eleştirmekten açıkça kaçınıyordu. Gazetede çalışanların çoğu sosyalistleri desteklediğinden Le Monde, bağımsız tutumunu yitirmeye başladı ve siyasal inandıncılığı konusnnda kuşkular uyandı. Ote yandan gazete, yenilikler karsısında da çekingen davranıyordu. Örneğin The New York Times ve Londra Times gibi gazeteler bile hafif konulara daha fazla yer ayırmaya başladıklan halde Le Monde, bu yola yönelmeyi reddetti. Le Monde, zarar eden tek Fransız gazetesi değil. Paris'te çıkan gazetelerin çoğu zarar ediyor. Bunun tek istisnası, muhafazakâr Le Figaro gazetesi. Le Monde ayrıca Liberation gazetesinin güçlü rekabeti karsısında da yıpranıvor. Liberation'un genç muhabirleri, genç okurlara çekici gelen sosyal ve kultürel sorunları ustalıkla işliyorlar. Ancak, 120 bin satışı olan Liberation'un bile zarar ettiği bildiriliyor. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Kuruluş çalışmaları içindeki Demokratik Sol Parti program açıklamaları sürüyor. Parti kuruluş hazırhklan bürosunca dun yapılan yazılı açıklamada, demokratik sol'un "Çoğulcu ve katılırncı demokrasiyi gelişürmek ve sürekli kılabilmek anlamına geldiği" belirtilerek "niçin demokratik sol" sorusu şöyle yanıtlandı: "İnsanı ve toplumu özgürleştirmek için, Özgürliiğü sağlam güvencek. re kavuşturmak için, İnsan kişiliğinin ve (oplumun gelişmesi ve üretkenliği onündeki engelleri aşmak için, Hak ve olanak eşitiiği için, Adaleii eşitlikle, eşitiiği özgürliikle butunlemek için, Çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi geliştirip sürekli kılabilmek için, Demokrasiyle sosyal adaleti, hızlı gelişmeyi ve etkin yönetimi bağdaştırabilmek için, Güçsuzleri ve toplumu dayanışmayla güçlendirebilmek için, Kişinin özgiırlüğünü, halkın dirliğini, ulusun biriiğini birlikte sağlayabilmek için, Bağımsızlığı ozgüriükle pekiştirmek için, Herkesin hakça bir düzende özgürce ve banş içinde esenlikle yaşayabilmesi için." DSP, "niçin denıokratik sol" • • • • •• • • goruşıınıı açıkladı uf sahiplerine göre UGUR MUMCU GOZLEM (Baştarafı 1. Sayfada) gıçlar bu konuda "suç mu, değil mi?" diye karar verırter. "İlbaşkanları hakkında dava açrfmaz" diye bir dokunulmazlıktürü de olmadığına göre HP İl Başkanı ile ilgili kamu davasının yasal açıdan eleştirilecek bir yanı yoktur. Olsa bile yasalar bu konuda herhangi bir yorum yapmamıza engeldir. Konunun yargısal bölümü ile hiç ilgili değiliz. İlgilendiğimiz konu HP Malatya İl Başkam'nın hakkında açılan bu dava nedeniyte avukatlık mesleğinı yapmaktan baro kararı ile yasaklanmasıdır. Malatya Barosu, bu dava nedeniyle avukat Tımur'un işten yasaklanmasına karar vermiştir. Baronun dayanağı, Avukatlık Yasası'nın yeni değiştirilen 154'üncü maddesidir. Bu maddeye göre hakkında devletin şahsiyeti aleyhine cürümlerden biri ile kamu davası açılan avukat işten yasaklanmaktadır. 77/nurhakkındakidava "hükümetin manevi şahsiyetine hakaret" savına dayatılmaktadır. Çok liberal ANAP tarafından benimsenen bu yasa maddesi bundan sonra şöyle işleyecektir: Bir avukat siyasal nitelikli bir konuşma yapacak, hükümete bağlı savcılar da bu konuşmada suç bulup kamu davası açacaklar. Bu avukat dava bitınceye kadar avukatlık yapamayacaktır. Ancak bir doktor, bir mühendis, bir holding profesörü, bir tüccar, herhangi bir konuşmasından ya da eylemınden ötürü aynı suçlardan mahkeme önüne çıksa, yine mesleğini sürdürebilecektır. Böyle bir adaletsizliğin hukuk kalıpları içine sığdırılmaya çalışılmış olması hukuk devleti bakımından çok düşündürücü ve acı bir olaydır. Örneğimizi daha da geniş biçimde somutlaştırarak anlatmaya çalışalım: Ceza Yasası'nın 159'uncu maddesi "Hükümetin manevi şahsiyetini.. alenen tahkir ve tezyif edenler"\r\ bir yıldan altı yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılacağını öngörmektedir. Böyle bir eylemden dolayı dava açılması Adalet Bakanı'nın "iznıne" bağlıdır. Adalet Bakanı da "manevi şahsiyeti"nm küçük düşürüldüğü ileri sürülen hükümetin bir üyesi olarak bakanlığa bağlı savcılara dava açması için izin vermektedir. Böylece bakan, böyle bir davanın, ister istemez, "taraflanndan biri" olmaktadır. Adalet Bakanı, aynı zamanda iktidar partlsinin bir üyesidir. HP Malatya II Başkanı örneğinde görüldüğü üzere bu gibi suçlar muhalefet partılerine bağlı üyeler için söz konusu olmaktadır. Bir avukat, muhalefet partisi il başkanı ya da sıradan bir üyesi olarak bir konuşma yapacak, Adalet Bakanlığı'na bağlı savcılar, iktidar partisi milletvekili olan Adalet Bakanı'nın verdiği izınle bu avukat hakkında "hükümetin manevi şahsiyetini küçük düşürdün" diye dava açacaklar, bu dava açılır açılmaz avukat mesleğini yapamaz duruma düşecektir. Anayasaya bakarsanız, kimse Yargıtay aşamasından geçip ' 'Kesinleşmiş bir yargı karan olmadan'' suçlanamaz; suçlanamayacağı ıçın de ceza yaptınmının doğal sonuçlarıyla da karşılaşmaz. Bu bir anayasal güvencedır. Ama ANAP eliyle yürürlüğe sokulan Avukatlık Yasası'nın 154'üncü maddesi varken kim dinler bu güvenceleri? Yasalar, Anayasaya aykın olamaz. Uygulama da yasalaraters düşemez. Bakın, İstanbul Barosu Disiplin Kurulu, "ikinciBanş Derneği Davası" nedeniyle işten yasaklanması istenen avukatların işten yasaklanamayacaklarını kararlaştırırken, hukuk devleti adına kıvançla karşılanması gereken bir karar verdi. Daha önce de Ankara Barosu Yönetim Kurulu yine alkışlanacak bir kararla bu yoldaki istemleri geri çevirdi. Hukuk devleti işte böyle korunur; hukukun üstünlüğüne inanarak, bu üstün ilkeleri herkese karşı her zaman savunarak, "solcudur, sağcıdır" ayrımı yapmayarak; bir kişinin uğradığı haksızlığı bütün topluma karşı işlenmiş bir suç sayarak... Avukatlık Yasası'nın ilgili maddesi Anayasa Mahkemesi'ndedir. Bu akıl almaz ölçüdeki "Anayasaya aykın ve antidemokratik" hükmün yasalardan bir an önce çıkarılması gerekmektedir. Bu antidemokratik yasa maddesinden kaynaklanan uygulamalar, yalnızca Banş Demeği sanıklan olan avukatlaria, "hükümetin manevi şahsiyetini küçük düşürdüğü" ileri sürülen avukatlar hakkında mı, yoksa, söz gelişi, sağcı partilerin şu anda yargılanmakta olan ve çeşitli kaçakçılık davalannda avukatlık yapan üyelerine de uygulanacak mıdır? Anayasa, hukukun genel ve kutsal ilkeleri ve hiçbır siyasal etkiye yenık düşmemış hukuk vicdanları adına bu ve buna benzer soruları kişi ve toplum olarak sormak zorundayız. Hukuk ne içindir ve kimler ıçindir? Akbank, tasarruf sahiplerinin neden Akbank'ı tercih ettikleri konusunda bir araştınna yapiı. Tasanuf sahipleri Akbank'ın"güvenilir banka" olduğunu biliyor, Akbank güvencesine inanıyor. Tasarruflannı ve geleceklerini güvence altna almak için Akbank'ı seçiyor. Sizde, müyonlarca tasanuf sahibi gibi, Akbank*ı seçdn, Akbank aüvencesiyle kabhn. AKBANK Güveruıüzın eserı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle