10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER rinde kullanım hakkımn, o topraklar üzerinde yaşayan, yaşayacak olan tüm nesillerin olduğunun sonucudur. Yani doğal kaynaklarda çocuklarımızın, torunlanmızın ve onlann torunlarınm da hakkı olduğu gerçeğini hiç unutmamauyız. Doğal kaynakların en önemli özelliği budur. Madenlerimiz için de durum böyledir. Uzun Mehmet'in bulduğu taşkömürünu bugün bizler tüketiyoruz. Yann gelecek kuşaklar da kullanacak. Dün elimizde bol miktarda olan krom da öyle. Acaba o kromu çıkanp, döviz kazanalım diye dışanya pazarlarken, yakın yannı bilinçli olarak düşıinüp üretim planlarımızı ona göre mi yaptık? Bu noktada ormanlar ile madenler arasındaki önemli bir farkı belirtmek gerekir. Madenler, tükenir, yenilenemez doğal kaynaklardır. Madenlerin oluşumu bin yılları, on bin yılları aşmaktadır. Yerinden cıkarttığımız bir madeni tekrar nasıl oluşturabiliriz. Bu olanaksızdır. Acaba bu tükenir kaynakları, bu yenilenemez doğal kaynakları yerinden çıkanırken; yenilenemez oluşunu, onda gelecek kuşakların hakkı olduğunu düşünuyor muyuz? Hele bu üretimden, biz doğru dürust yapamıyoruz diye yabancilara yaptırıp ya da ortaklıklar kurup bir de onlara pay vermek, bu tükenir, bu yenilenemez doğal kaynağın doğasına uygun müdur? Hammaddeleri alıp işleyen, birtakım değerler ekleyen vcyeni bir ürün ortaya çıkaran olay, üretimin ta kendisidir. Ürünün değeri artık hammaddenin değeri değildir. Yerinde duran madeni çıkanp anttıktan sonra, artık ortada yeni bir urün vardır. Bunun değeri içinde, klâsik mal üretiminden farklı ve fazla olarak yukarıda belirtilen gelecek kuşakların hakkı vardır. Ayrıca bu üretimin hammaddesınin yani madenin tükenmesi, yenilenememesi olayı vardır. Üretilen komür ya da krom tükenince ne olacaktır? Işte doğal kaynakların üretiminde ve değer kazanmasında bu iki oigu her zaman vardır. Bunu unutmamak gerekir. Bugün yeryüzünde bazı ülkelerin madencilik tasarnıflannda bunlann etkisi gözlenmektedir. Örneğin ABD bazen kendi rezervlerine dokunmazken, ülkes'i dışındaki maden rezervlerine yönelmektedir. Aym örneği bir çok gelişmiş ülke vermektedir. ABD'li maden yatırımcıları için çevre koruma kanunlan, onlar için çoğu kez iç yatınmı, dış yatırıma göre daha az kârlı yapmaktadır. Buna en iyi örnek ABD'deki kömür madenciliğidir. YABANCI SERMAYE YABANCI TEKNOLOJİ kârlı çıkacaktır. Çünkü aynı işi daha verimli, daha mekanize olarak yapmaktadırlar. Bu durum kaçınılmaz gibi görünmektedir. Ancak bu durumun giderilmesinin yolları, bu teknolojik üstünlük farkının ortadan olabildiğince kaldırılmaya çalışılmasıdır. Bu nedenle teknoloji transferi olasıdır. Ancak bir ülke duşünün ki, biz yapamıyoruz ya da bu kadar yapabüiyoruz deyip, teknolojik düzeyi yüksek ülkelerden sermaye transferi yapıp ona üretimden, üretilen madenin değerinden pay versin. Bu verilen pay eğer bugünkü neslin değilse o halde gelecek nesillerindir ya da tükenme payıdır. Burada bir sorunun yanıtını vermek gerekir. Peki eğer bir madeni arayacak ya da çıkartacak ya da işletecek teknolojik düzeyden, sermaye birikiminden yoksun isek, çıkartmayalım, aramayahm mı? Acaba böyle davranırsak gelecek kusaklara güçlü bir uygarlık, sağlam bir ekonomik yapı bırakabilmek olası mı? SONUÇ Gerçekten madensel varhklan ararken ya da üretirken, sektörün yapısı gereği üst düzeyde teknolojik bilgi ve yüksek miktarlarda sermayeye gerek duyulur. Bu olanaklar eksik diye elbetteki aramadan, işletmeden sakınmak son derece yanhş olur. Ancak gerek aramada gerek işletmede gerekse de madenlerimizle ilgih' her türlü tasarrufta onlann tükenir, yenilenemez oluşu ve madenlerimizde gelecek kuşakların da hakkı olduğunun bilincinde olmamız gerekmektedir. Kısa dönemli günlük kazançlar yerine, bu iki olgu, kanımızca daha ağır basmaktadır. 25 ARALIK 1984 Orman tahribi, günümüzde anayasal bir suçtur. Maden yataklarının tahribine ise ilgisizliğimiz sürüyor. Demek ki çok önemli bir doğal kaynak olan madenlerin önemini kavramamışız. Oysa bu doğal kaynakta gelecek kuşakların hakkı var. Madenlerimize Karşı Acımasızlık PENCERE . . . Elektrik enerjisinden sonra Türkiye, Sovyetlerden doğal gaz da alacakmış. Gazetelerde yayımlanan haberiere bakılırsa her iki enerji akımının toplamı, kısa sürede büyük boyutlara tırmanacakmış. Sovyetler bu yolda büyük kolaylıklar gösteriyorlarmış. Yılda 6 milyar metre küp doğal gaz (8 mılyon ton petrole esdeğer) ve iki hattan akacak 1,2 milyar kilovatsaat elektrik enerji satışı karşılığı 600 milyon dolar, Türk ürünleriyle ödenecekmiş. (Kuşkusuz iki ülke arasındaki bu öfçüde enerjj akımını sağlayabilmek için altyapımn kurulması gerekiyor ki, bu da zaman alacak bir iştir.) ABD, gelişmelerden hoşnut değilmiş: Sizin endüstriniz o kadar büyük değil ki.." diyormuş, "Bu kadar gazı ne yapacaksinız?" * 1960'larda Türkiye'nin ilericileri, devrimcileri, solcuları tutturmuşlardı: Tüketim ekonomisine geçmeden önce endüstrinin altyapısını kuralım. Devlet planlamasında öncelikleri ve sonralıklan iyi hesap edelim. Ulusal enerji kaynaklarımızı değerlendirelim. Bağımsızlığın temel koşullannı ekonomıde gözetelim. Bunlar yapılmadan tüketim ekonomist pompalamrsa, ülke cehenneme döner, demokrasiyi oturtacak altyapı oluşamaz." Ne yazık ki devreye ABD ve CİA girdi; doğru yolu gösteren ilericilerin, solculann, devrimcilerin, demokratlann canına okurv du. Türkiye, terör ve anarşinin cehennem kuyusuna itildi; IMR nin borç tuzağında kurt kapanına girdi. 20'nci yüzyılın ikinci yarısını aşağı yukarı yitirdik. Şimdi Türkiye'nin az gelişmiş kapitalizmi, Sovyetler'den ve Bulgaristan'dan enerji satın almak zorundadır. VVashington homurdanıyor. Daha önce de İskenderun Demir Çelik, Seydişehir Alüminyum ve benzeri yedi büyük endüstri projesi Sovyetler eliyle gerçekleştırildiğinde de Amerika'nın midesı bulanmıştı. Ancak Ankara'nın da bu projeleri yürürlüğe koymak için başka çaresi yoktu. Amerikancı siyasal iktidarlar, hayatın ve tarihin zorlamasıyla, Moskova ile iş lutmak yolunu yeğliyorlardı. Günümüzde iş bu kadarta da kaimıyor. Yunanistan'ın g de karasularını 12 mile çıkarmak, Limni Adası'nı silahlandırıp NATO'ya vermek görüşleri Sovyetler'e ters düşer. Yine sağcı iktidarlar döneminde dış ekonomik ilişkilerimizde islam dünyasının payı yüzde 50'ye yükselmiştir. Geriye kalanı da Avrupa ile yapıyoruz. VVashington ise Türkiye'nin Amerika'ya yonelik tekstil ıhracattna ambargo koyuyor. ABD'nin her yıl Kongre'den (Kıbrıs şartına bağlı olarak) geçirdiği 900 milyon dolar dolayında askeri ve ekonomik kredi desteğı bu tabio ortasında gün geçtikçe küçülüyor. Bugün Amerikan sigarası, çikita muz, Hollanda peyniri gibi ıvır zıvır tüketim mallarına Türkiye'nin ödediği döviz yılda 450 milyon dolardır. Bu sayı da, bize doğru dürüst araç, gereç, silah vermekten kaçınan Amerika'nın 700 milyon doiarlık askeri desteğinin yarısından çoğunu oluşturur. • Tarih ve coğrafya zoriuyor: Türkiye, İslam dünyası, Batı Avrupa ve sosyalist dünya ile ilışkilerini ve siyasetini değişen koşullara göre yönlendirmek zorundadır. Bu siyaseti Türkiye'de sağ iktidarlar hayata geçiriyorlar. Sovyetler Birlıği, sanayi ve enerji yatırımlanndan hem para kazanır, hem de dünyada emekçi kitlelerinın çoğalarak sosyalizmi savunacağını düşünür. Kuzey komşumuzun tüm dünyaya yönelik ekonomik programında Türkiye'ye dönük yeni bir şey yok; Moskova, Batı Avrupa'ya da doğal gaz satıyor Biz ise içerde Türk ozanı Nazım Hikmet'e söverek milliyetçilik yaptığımıza inanırken, Turgut Özal'ın yakını ve "en çokgözetilen holding"\n patronu Şarık Tara'ya Sovyetler de "en çok gözetilen işadamı" madalyasını takmışlardır. ENKA Holding'in Başka nı gazetelerin verdiği habere göre özel uçağıyla Sovyetler'de istedıği havaalanına serbestçe inıp kalkabılecekmiş. * Tablo budur... Türkiye'yi bu noktaya solcular değil, sağcı iktidarlar getirdi. Oksijen çadırındaki ekonomiyi yaşatmak için Sovyetler'den enerji satın almak zorundadırlar. Ama yine de bu ekonomi, geiir dağılımının adaletsizliğinde açılan uçurumdan kurtulup düze çıkamayacaktır. Tarih Zoriuyor ve SEÇKİN İNCEEFE Maden Mühendisleri Odası Başkanı Son aylarda madenlerimiz hakkında basında oldukça çok sayıda yazı, demeç, görüş vs. yayımlanmaktadır. Bu güncellik bir yönüyle olumlu görülmektedir. Çünkü "doğal kaynak" kavramı, hem de "tükenebilir doğal kaynak" kavramı toplumumuzun bireyleri tarafından henüz özümsenmiş görünmemektedir. Madenlerimizin guncelliğinin olumlu yönleri olduğu kadar, bu güncellliğin oluşum biçiminden ya da işleniş biçiminden kaynaklanan olumsuzluklar da gözlenmektedir. En azından kavramlar kanşmakta, bir kavram kargaşası doğmaktadır. Bu günlerde yaşadığımız "guncelliğin" ağır basan yanı da yazık ki, bu kavram kargaşalığı olarak gözükmektedir. Orneğin kimileri "işletme hakkını", mülkiyet hakkına çevirme gayretleri içine girmiş; aramalara açılamayan 38000'den fazla sahanın aramalara açılmasına olanak sağlayacağını sandığımız bir yasa tasansı, imar affı gibi algılanmaya çalışılarak madenlerimiz üzerinde "mülkiyet hakkı" kopanlabilir mi hesabı yapılabilmektedir. Ya da işletrneye talip olanlarm bazıları, mülkiyeti ulusumuzun dününün, bugününün ve yarımnın olan madenleri işletmek için aşın garantiler istemekte, ilerde olası "işletme haklarının devletçe geri alınması" durumuna karşın, geleceğin yasalannı yeni maden yasa tasansı içinde bazı maddelerle sınırlama hevesi ve isteklerini dile getirebilmektedirler. Kimileri de geri alacaklarını umdukları sahaların karşılığı acaba en az nasıl ödenebilir hesapları içindedirler. 2840 sayılı yasa ile işletme hakları devletçe geri alınan sahaları geri alırsak, rayiç bedeli ya da o zamandan bu zamana saha üzerinde yapılan teknik hizmetleri ne yapalım da nasıl ödemeyelim hesaplannı yapmaktadırlar. Nasıl olsa o teknik hizmetlerin yapılıp yapılmaması için onlara zaten danışılmamıştır. Bu tartışmalann kategorisine asla girmeyen, ama Meslek Odası 'nı suskunlukla suçlayan yazılar da bu güncelliğin bir parçası olmak durumundadır. Biz bu yazımızda hiçbir polemiğe girmeden kavramlar üzerinde durup, bu kavramlan yerli yerine oturtmaya çalışacağız. nun yaşadığı doğal çevrede bulduğu, orada var olan, orada kendiliğinden çoğalabilen ya da çoğalamayan bazı varlıklar da kaynak niteliğindedir. Bunlara "doğal kaynak" diyoruz. Uygarlığın ilk gelişiminde olduğu kadar bugün de bu kaynakların önemi oldukça fazladır. Giderek teknoloji geliştikçe bu önem daha da artmaktadır. Ormanlarımız ve madenlerimiz en önemli doğal kaynakların başında gelmektedir. Genelde doğal kaynaklardan çoğu kez karmaşık olmayan, üstün bilgi ve beceri istemeyen yöntemlerle ilkel üretim yapmak olasıdır. Ancak insanoğlunun ihtiyaçlan sonsuz olduğundan, örneğin ormanlan tüketim hızı, ormamn kendini yenileme hızından fazlâ olmakta, doğal denge bozulma tehlikesi göstermektedir. Bu tehlike yüzyülar öncesinden toplumumuzun yöneticileri tarafından görülmüş, "yaş kesenin başı kesileceğine" dair fermanlar oluşturulmuştur. Bu vurgulama fermanların da ötesine geçmiş, halkın oluşturduğu anonim deyimler, atasözleri ortaya çıkmıştır. Günümüzde orman tahribi anayasal bir suçtur. Demek ki toplumumuz tarihsel bir gelişim içinde bu doğal kaynağın önemini benimsemiştir. Bu benimseme olgusu, doğal kaynakların üze DOĞAL KAYNAK TÜKENEBİLtR DOĞAL KAYNAK Bir işi yapabilmek için gerekli olan girdilere ya da yardımcı maddelerin tümune ya da bu ana ve yardımcı maddeleri sağlayacak variıklara genelde "kaynak" demek yanlış olmaz. lnsanoğlu Bugün çeşitli ülkelerin teknolojik düzeyleri ya da belli konuToplumumuz bu noktada sa larda uzmanlaşma düzeyleri nırım pek duyarlı değildir. Or farkhhklar göstermektedir. Tekman tahribi anayasal bir suç nolojisi üstün olan ülkelerle bu iken, verimsiz işletilen maden düzeyi tutturamayan ülkeler kaiçin hiçbir yaptınm (müeyyide) çınılmaz olarak ticari ilişkiler yoktur. Madenlerimiz konusun içinde bulunuyorlar. Bu ilişkiler daki duyarlılık henüz yerleşme gereği dünya piyasalannda paramiştir. Bu duyarlılığın oluşması sal değeri eşit iki madeni mübaiçin çaba göstermek bir yurtse dele etseler dahi, teknolojik düverlik görevidir. zeyi yüksek olan ülke mutlaka BURHAN ARPAD HESAPLAŞMA "Sivillerin Sonuncusu" OKURLARDAN Sahipsiz bir andaç ve ötesi... Amtlar, andaçlar (büstler) her şeyden önce birer sanat yapıtıdırlar. Her birinin kendine özgü yüce ve kutsal anıları. anlamları vardır. Bu açıdan, anıtlar ve andaçlar bir toplumun daha geniş anlamda bir ulusun oriak duygularını, düşuncelerini ve değer yargılannı simgeierler. Böyle olduğu içindir ki, anıtlann ve andaçlann sahibi fkoruyucusu) ulustur; belediyelerdir; bulunduklan alanlara göre de değişik kurum ve kuruluşlardır. Onlann sürekli bakımı ve korunması adt geçenlerindir, değil mi? Ancak! Bir andaamız vardır ki, yıllardır bakımsızdır ve sahipsizdir. Her gün önünden binlerce, onbinlerce yurttaş geçmekte ve kimbilir neler düşünmekte, ne eziklik duygulan içinde kıvranmaktadırlar. Çünkü, o andaç köşesinin duvarmda islenmiş, kirlenmiş bir de Atatürk'un maskı bulunmaktadır. Sözünü ettiğimiz andaç ise, 28 Nisan 1960 sehidi TL'RAK EMEKSİZ'indir. Adı, tarihi silinmiş ya da madeni harfleri çıkarılmış; çevresi bakımsız, dağınık (sokak temizlikçilerinin teneke ve süpürgelerini bıraktıkları) bir karanlık kö$e! Bu köşe ve andaç yıllardır sahipsizdir. 28 nisan şehidi ve Atatürk o köşeden bize, önunden gelip geçenlere bakıyor... Andacın hemen yanında İstanbul Gazeteciler Cemiyeti binası ile bitişiğinde Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı'mn Halk Eğitimi kuruluşları var. Andaç yaktmnda ve çevresinde Milli Eğitim Müdürluğü, tstanbul ValUiği ve daha başka resmi, özel kuruluşlar dizi dizL Ama nedense o köşeye kimse sahip çıkmıyor ya da çıkamıyor. O köşeye iliskin öykü Cumhuriyet'in "Arada Bir" stitununda 19.3.1981 ve 23.7.1981 günlü sayüannda iki yazı yayımlanmış, aradan üç yıl geçmiş olmasına karsın bakımsızlık, sahipsizlik daha da belirginleşmiştir. Evet, 27 Mayıs'lar geçmişte kaldu.. Ama geçmişte kalan nicelerine; "milli ve manevi değerler" ya da son günlerin "İslam Türk sentezi" diye sahip çıkılırken, 27 Mayıs'ın bu andacına ilgisizlik, daha da öte saygısızlık niçin? Evet, niçin? Ya o andaca, o köşeye sahip çıkılmalı, ya da orası boşaltuıp, 1971'de levhası asıtan "Fatih Gençlik Vakfı" o köşenin 'tek' sahibi olmalı. Atatürk devrimleri ve ilkeleri doğrultusundaki düşünce ve davranışlara saygı duyan bir yurttaş olarak bu tür önerilerde bulunmak ve görüş açıklamak gereğini yeniden duyuyorum. meydana gelen elektrik kesilmesi biz Sümerbank Deri ve Kundura Fabrikası işçilerini değişik bir biçimde etkiledi. Tophı sözleşmenin 56. maddesinin B fıkrasında çok açık bir biçimde, "Işçinin çalıştığı işlerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasmı gerektiren veya işçiyi bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı sebeplerin ortaya çıkması halinde, bu bir haftalık bekleme süresi içinde işçilere günlük ücretleri tam olarak ödenir" dendiği halde sendikamıztn şube yönetimi ve işveren, bu maddeleri hiç göz önüne almadan, işçileri işyerine çalışmak üzere sokmadı. Takip eden hafta içinde ise çalışmadığımız günlerin telafl edilebilmesi için akşamları birer saat fazla çaltşma talep etti. Sendikamız da, işçilere, "Se yapalım, biz böyle anlaştık" diyebilmektedir. İşverenimiz de yasal olmayan bu anlaşma ile işçileri götüren servisleri birer saat geç kaldırdu Bu uygulamayı protesto eden arkadaşlar, normal saatlerinde kart basıp paydos etti. işveren de yeni bir uygulama ile bu çalışmayan saatleri bu kez yılhk izinden kesmeye başladı. Bu yasal olmayan durumu kim önleyecek. BİR GRUP İŞÇİ Birinci Dünya Savaşı üzerjne pek çok roman yazıldı. Özellikle Alman Edebiyatı'nı güçlendiren genç yazarlar, savaşın yersizliğini ve insanoğluna yakışmadığını Aİmanlar kavrasın diye, militarist Alman geleneği yıkılsın diye, yazdılar. Kimi Alman yazarı dünya çapında üne ve başarıya ulaştı. Erich Maria Remarque, Ludvvig Renn, VVilli Bredel, Theodor Plivier, Emst Glaeser ilk akla gelenlerdir 1940'ta İnanç Dergisi'nde "Kiraz Bayramı" adlı hikâyesıni, 1944'te Adımlar Dergisi'nde "1902 Ooğumlular" adlı romanında bir bölümünü yayımladığım Emst Glaeser'in çelişkili bir kişiliği, iniş çıkışlı bir dünyası vardır. "Sivillerin Sonuncusu" romanının yazarı, başlıca roman kışisi olan AmerıkalıAlman işadamı benzeri, tutarsız bir Almandır. Hitler rejiminden kurtulmak için Isviçre'ye sığınmış ve "Sivillerin Sonuncusu" romanını orada yayımlamıştır. Fakat bir süre sonra el aliından yapılan çekici çağrılara dayanamaytp, Nazi Almanyası'na dönmüştür. Daha sonra Nazi ordutarında savaşmış, Italya'ya çıkarma yapan Amerikan birliklerine tutsak (Arkası 11. Sayfada) Elektrikler kesildL, hakkımız yendi Boğaziçi çevresinde 17 ve 19 kasım tarihleri arasında Dömi klasik temiz koltuk takımı, sehpa takımı, 6 kişilik yuvarlak yemek masası ve sandalyeleri acele satıhk. Mür: 528 66 29 526 60 72 SATILIK MOBILYA Hazine BonolarLnıtı alım ve satımında vüksekverinıi Genborsa saglar. ^krarlanın! GENBORSA Sermaye Phasası Kuruh' 22.11.1984 tarikre 0rek UBİ ile yayu 1979 YIU KSA PL 467 T H S k UVARflKA SİCARA SAĞUCA ZARARUDK \omnal Sermayesi: 1.050.000.000.TL Ödeımuf Sermayesi: SOO.000.000.TL Mum: Menkul DegerlerTıcareti A S Tel: 148 51 0408 (S haı) : Tel: 3S6 98 42 337 18 09 330 67 4648(3 haı) Tel: 33 24 3034 (5 haı)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle