13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8^ HABERLERİN DEVAMI 2 ARALIK 1984 'Avrupalı" Olabilmek.. (Baştarafı 1. Sayfada) Bakan: Halkıınız alışık, yeni verginin de nemez herhalde. Bunun gibi demokrasi açısından bir "geçiş dönemFmn yaşanmakta olduğunu yadsımak da olanaksızdır... Oemokrasi kutvannda olumlu adımların sürdürülmesi, bir yandan Avrupa Toplutuğu ile ilişkilerimizin normalleşmesine katkıda bulunurken, öte yandan Yunanistan'ın aleyhimize kullanmaya yeltendiği birçok sözde kozu tamamen etkisiz kılacaktır. Bu arada, uzakkomşu Yunanistan'ın Batı Avrupa forumlarında Türktye'ye karşı oynamaya çalıştığı rolü abartmak da bir yanılgıdır. Avrupa Parlamentosu eski Başkanı Hollandalı parlamerrter Pieter Dankert. Birand'ın sorularını yanıtlarken, bu olguya, "AETnin Türkiye ile iyi llişkiler sürdürmekteki çıkartan Ğylesine önemlidir ki, Yunanistan tek başına bunu engelleyemez" diyerek işaret etmiştir... Türkiye'nin AET ile ilişkilerinin normalleşmesi ve giderek bütünleşme sürecinin işlemeye başlamasının siyasal olduğu kadar, hiç kuşkusuz, ekonomik koşulları da vardır. Hem Türkiye'nin, hem de topiuluğun aşması gereken ekonomik engeller ve özellikle Türkiye'nin daha yapması gereken ekonomik tercihler vardır. Bu ekonomik guçlüklerı, salt siyasal tercih adına görmezlıkten gelmek veya azımsamak da büyük bir yanılgı olacaktır. Bununla birlikte, günümüz siyasal koşullarında şu soruyu soranlar da olabilir: "1960'larda, rahmetii inönü'nün başbakanItğı döneminde, Avrupa Topluluğu'na dönük olarak sergilenmiş olan siyasal irade ve kararlıhktan bugun de söz edilebilir mi?.." Ankara Anlaşması'nın yürüriüğe girişinden bu yana yirmi yıl geçtikten sonra bile böyle sorular hâlâ akla gelebiliyorsa, bir şeyler pek iyi gitmiyor demektir. Siz ne dersiniz?.. (Baştarafı 1. Sayfada) bilmiyorum, ama araştıracağım" şeklinde konuştu. Maliye Bakaru Alptemoçin KDV'nin etkileri konusunda şunları söyledi: "Bazı mallarda Istihsal Vergisi yüzde 10'un üzerindedir. Bu bazı mallarda yüzde 30 mertebesindedir. Bu Istihsal Vergisi kalkacak, onun yerine KDV konacaktır. Dolayısıyla, birçok malda pahalılık olması değil, aksine, ucuzluk olması söz konusudur. Dolayısıyla KDV'nin pahalılık getireceği, enflasyonist baskı olacağı söz konusu olmamahdır." Ankara Büromuzun haberine göre, 40 sayfalık Katma Değer Vergisi tebliğinde daha çok vergi kapsamına giren vergi yükümlülerine ilişkin ilkeler yer alıyor. Bunlar arasında en önemli nokta olarak vergi yükümlülerinin yeni vergi tutmayacaklanna ilişkin ilke başta gelıyor. Bilanço esasına göre defter tutan Katma Değer Vergisi yükümlüleri, işlemlerini diledikleri hesaplarda izlemek olanağma sahip kılınıyorlar. Bilanço esasına göre defter tutanlar için yeni bir defter tutma yükümlülüğü getirilmiyoT. tşletme esasına göre defter tutanlar ise, indirilecek ve hesaplanacak Katma Değer Vergisi ile ilgili bilgileri halen tutmakta oldukları işletme hesabı defterinin son sütununa işleyecekler. Tebliğe göre, Katma Değer Vergisi'nin indirilmesi için iki koşulun gercekleştirilmesi gerekiyor. Bunlardan biri, "verginin aliş faturası ve benzeri vesikalar ile gumıiik makbuzu üzerinde aynca gösterilmesini" zorunlu kılıyor. Ikinci koşul, "söz konusu vesikalann kanuni defterlere kaydedilmiş olması." ömeğin otelcilikle uğraşan bir vergi yükümlüsü, 22 bin üra karşılığında bir tekel bayiinden sigara satın almış olsun. Otelcinin alış belgesinde Katma Değer Vergisi gösterilmiyor. Otelci (vergi yükümlüsü) vergiye tabi işlemleri üzerinden hesapladığı Katma Değer Vergisi'nden indireceği Katma Değer Vergisi'ni (iç yüzde oranı ile 22 bin x 1/11 eşittir 2 bin lira) olarak hesaphyor. Otelcinin indireceği bu 2 bin lira yukarıda sözü geçen koşullann yerine getirilmesi ile mümkün oluyor. Tebliğin kaldınlan hükümler bölümünde ise şu vergilerin yürürlükten kaldınldığı belirtiliyor: Dahilde alınan istihsal vergisi, ithaMen alınan istihsal vergisi, nakliyat vergisi, PTT hizmetleri vergisi, ilan ve reklam hizmetleri vergisi, işletme vergisi, spor toto vergisi, şeker istihlak vergisi. Kaldınlan bu vergilerin önümüzdeki yıl uygulanacak olan 1985 bütçesinde gelir tahminleri 762 milyar lira olarak öngörülüyor. Sözü edilen vergilerin kaldınlması ile birlikte bütçe 762 milyar liralık gelirden \ azgecmiş oluyor. Ancak bunun yerine üretim ve ticaretin çeşitli kademelerinde Katma Değer Vergisi geliyor. VERGtYE TABİ tŞLEMLER NELER? Gelir Vergisi Kanunu'na göre, ticari, sanayi ve serbest meslek faaliyeti sayılan işler çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler vergiye tabi olacak. Aynca Gelir Vergisi Kanunu'na göre, faaliyeti ticari sayılan esnafm teslim ve hizmetleri de vergiye tabi tutulacak. Kısaca, Gelir Vergisi Kanunu'na göre, ticari, zirai ve serbest meslek kazancı elde edilen faaliyetler çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler vergiye tabi olacak. Yukanda belirtilen faaliyetlerden devamlılık arz edenler vergiye tabi olacak, arazi faaliyetleri çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler ise vergiye tabi tutulmayacak. PTT idaresi tarafından yapılan posta, telefon, telgraf, telcks ve buna benzer haberleşme hizmetleri ile, gazete, dergi, kitap, paket, koli, taşıma ve dağıtım hizmetleri, havale işlemleri ile bunlara benzer diğer işlemler vergiye tabi tutacak. Kanunun 3. maddesine göre,' (SporToto'da doldurulan kolon başına alınan ücret ve kupon bedeli), profesyonel sanatçıların yer aldığı gösteriler ve konserler ile profesyonel sporculann katüdığı sportif faaliyetler, maçlar, yarışlar ve yanşmalar düzenlenmesi ve gösterilmesi Katma Değer Vergisine tabi. Yapılan açıklamaya göre; sporcu ve sanatçı, söz konusu faaliyetleri nedeniyle gelir elde ediyorsa profesyonel kabul ediliyor. Verginin istisna kabul ettiği işlemleri yapanlar, çeşitli nedenlerle bu istisnanın kendileri bakımından yararlı olmadığı kanaatine varırlarsa kanunun 18. maddesi hükmüne göre istisnadan vazgeçmek için, vergi dairesine yapacakları yazılı müracaatla vergiden istisna edilmiş işlemleri dolayısıyla vergiye tabi tutulmalannı talep edebilecekler. Ancak istisnadan kısmi vazgeçme mümkün olmayacak. öte yandan, Tekel maddelerinin satışında da, bayi paylannın değişik vergilendirme usullerini ve indirim mekanizmasında ortaya çıkardığı aksakukları önlemek maksadıyla, kanunun 29. maddesinin 3. fıkrasının verdiği yetkiye dayanılarak bu maddelerin vergisi, Genel Müdürlükce, bayilere yapılan saaş sırasında, bayilerin kârını da içine alacak şekilde hesaplanıp ödenecek. Bu maddeleri satın alan bayilerce Katma Değer Vergisi açısından herhangi bir işlem yapılmayacak ve satışlarına ilişkin olarak düzenledikleri fatura ve benzeri vesikalarda da Katma Değer Vergisi gösterilmeyecek. VERGt NE ZAMAN ÖDENECEK? Gerçek usulde Katma Değer Vergisi'ne tabi bir mükellef, OcakMart 1985 vergilendirme dönemine ait beyannamesini 1985 nisan ayının l'inden 25'i aksamma kadar verecek. Beyanname verme süresi olan 1 nisan 25 nisan tarihleri arasında da KDV ödenecek. Götürü usulde KDV'ye tabi ticaret erbabı ile serbest meslek erbabı, 1985 takvim yılına ait KDV beyannamelerini 1986 yılının nisan ayı içinde vereceklerinden vergilerini de bu ay içinde ödeyecekler. Götürü usulde KDV'ye tabi çiftçüer, 1985 takvim yılına ait beyannamelerini 1986 yılının mart aymda vereceklerinden, vergilerini de 1986 yılı mart ayı içinde ödeyecekler. Vergi kesmekte sorumlu tutulanlann KDV vergilendirme dönemi bir ay. Bu kimseler bir ay içinde kestikleri vergiler için beyannamelerini bu ayı takip eden ayın 25. günü akşamına kadar vermek zorundalar. Bu kimseler beyanname verme süresi içinde Katma Değer Vergisi'ni de ödeyecekler. POUTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Türkiye'nin Topluluğa geçiş dönemini düzenleyen Katma Protokol, daha 1978 yılında zaten askıya alınmıştt. 1980'li yitların 12 Eylül koşulları ise ilişkilerin tümüyle rayından çıkmasına yol açtı... 6 Kasım genel seçimlerinden bu yana bir yıl geçmiştir, ama AET ile ilişkiter henüz normalleşmekten uzak bir konumdadır Hatta normalleşme sürecinin tam anlamıyla işlemeye başladığını öne sürebilmek bile pek o kadar kolay değildir. Siyasal açıdan Avrupa Topluluğu'nun bazı beklentileri olduğu açıktır. Nltekim, AET Komisyonu'nun dış ilişkilerden sorumlu Başkan Yardımcısı Haferkamp, Mehmet Ali BVrand'ın sorularını yanrtlarken şöyle demiştir: "Seçimler doğru yoida bir adımdı. O günden itibaren de, yeni seçilmiş Meclis ve hükümetin hızla ve etkin biçimde, gerçek bir demokrasinin kunılması ve insan haklanna tam saygı gösterilmesi yolunda ilerleyeceği umidini vurguladık. Ancak bu, üye ülkelerdeki ve topluluk organlarındaki teredduttehn tümünü yok edebilir." AET Komisyonu Başkan Yardımcısı'nın bu sozlerinden rahatsızlık duyanlanmız olabilir. Kızsak da, içimizde tepkiler oluşsa da, bir gerçeği hiçbir zaman gözden uzak tutamayız. Biz eğer demokrasi diyorsak, onun zamana ve mekâna göre değişmeyen birtakım temel kuralları olduğunu da kabul etmek durumundayızdtr. O kuralları; şu ya da bu istediği için değil, biz Türk toplumu olarak kırk yıldır demokrasiyi tercih ettiğimiz için, benimseyip içimize sindirmek zorundayızdır. Ve bu açıdan ülkemizin içinde bulunduğu koşullara baktığımız zaman, daha yapılacak bazı şeylerin olduğunu bilmedtğimiz söyte ir Zamanlar Mustafa Kemal'in kurduğu düzen halka dayalı, seçimli, meclisli idi. Onun için, "önce Meclis" derdi. "Once Meclis sonra ordu. Ben kerameti Meclisten bekleyenlerdenim." Yunan ordusu, bırakın Eskişehir dolaylarını, Ankara'nın kıyıcığına Polatlı önlerine geldiğinde, top sesleri uzaktan uzağa duyulurken, "Medis"uer, Meclisten destek veyetki beklerdi. Bu Meclis halka dayalı, kendi ne özgü bir halk yönetimiydi. Mustafa Kemal Paşa, siyasette ve ekonomide ne istiyordu? Düşüncelerini, yararlanacağı her yetenekli kişiyie birlikte deneye deneye yalınlaştırıyordu. Birbiriyle çelişir gibi olan düşünceler, uygulamanın taşında bilene bilene açıklığa kavuşmuştur. Istedikleri şöyle özetlenebilir: Yurdumuzu dünyanın en bayındır, en uygar devletleri düzeyine çıkarmak, ulusumuzu en geniş refah araç ve kaynaklarına kavuşturmak, ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne eriştirmek. Anlaşıldı mı? Bunu nasıl gerçekleştirecekti? Halkla, halkın seçtiği Meclisle... Bunun adı cumhuriyet oldu, bir uzun süre sonra da demokrasi... Mustafa Kemal Paşa, tek başına işçi iktidanndan ya da sermayeci iktidanndan yana da değildi, birine ötekini ezdirmedi. Atatürk'ün çok yakımnda ve parti gazetesinin başında bulunan Falih Rıfkı Atay, bugün çok dersler alabileceğimiz o yıllardaki yönetimi şöyle anlatır: "Ankara'da iki türlü yönetici vardı. Sağa göre yeni başkenfm beton postanesini degil de, kerpiç evlerinin fotoğrafını çekmek suçtu. Vali, köylünün kılığı kötü olduğu için yabancı elçilehn oturduğu, Atatürk'ün geçtiği Çankaya'da dolaşmasını yasaklamıştı. Asağı yasayışla yukan görüş arasında büyük bir ayrım vardı. Aşagıya aclma 'bolşeviklik' oluyordu. Beton postanen/n fotoğrafını almak, sokakta yalnız silindir ve fötr şapkayı görmek milliyetçilik. Ülkenin çıplak ve aç olmasını, geçmişin suçu diye karalayıp geçenler vardı." Falih Rıfkı Atay, Anadolu'nun emperyalizme karşı ayaklanmasında, bizim devrimi yalnız Sovyet ve Alman solcularının tuttuğunu yazar. Ardından ekler, "Dört büyük devleti ve Yunan ordusunu topraklarımızdan çıkararak tam bağımsızlığa erişeceğimiz inancı Kuvayı Milliye Meclisinde bile pek sağlam değildi. Bu sırada Almanya ve Rusya'da bulunup da solcu hareketlere katılmış olanlara hak veriyorduk. Onlann Türk savaşı kazanıldıktan sonra bize katılmalarını samimi buluyorduk. Atatürk umutsuzluk günlerinde daha çok şasırmış olanlara bite yeni bir yol seçmek fırsatı yanlısı idi. Nitekim Anadolu savaşında hizmet etmeyi reddeden bazı yüksek rütbeli askerlerimizin bile, 'benim iznimle İstanbuFda kalmışlardır' diye cumhuriyet ordusunda kalmalarını sağlayan Atatürk'tür. Polis bu fikirde değildi. Dar kafalı yöneticiler de polisle birlikte fişlenenlerin pesindeydi. (...) Pek dar görüşlü Fevzi Çakmak için ben de komünisttim. 'Yeni Rusya' kitabımı yasakian içine almıştı. Bense bu kitabı Atatürk'ün gazetesinde tefrika ediyordum ve Atatürk'ün başyazarlığını yapıyordum." Atatürk'ün kendi davasına inançlı ve her değerden yarartanma yanlısı olduğu açıkça görülmüyor mu? Bazı yüksek kattaki yöneticiler, Falih Rrfkı'ya bile dayanamıyoriar, onu bile gammazlıyorlar. Atatürk'ten sonradır ki rejim bağnazlaşıyor, kabalaşıyor, hatta kendi içinde kendine düşman anyordu. Rejimin yeni sahipleri de Atatürkçü idiler, Kemalist olduklannı söylüyorlar, ama muhaliflerini onun adına eziyorlardı. Onun bağrına bastığını, yenileri yadsıyorlardı. İnönü döneminde parti içi iktidar karşısında parti içi muhalefeti temsil ettiği için Falih Rıfkı Atay, bütün zorgünlerinin göğüsleyicisi olduğu halde Atatürk'ün gazetesinden uzaklaştırılmamış mıydı? Yerine de Atatürk'ün sağlığında muhaliflerinden olan Hüseyin Yalçın getirilmemiş miydi? Atatürkçülüğe ve Kemalizme muhalefet de gene Ataturkçülük ve Kemalizm adı altında yapılıyor olmuştu. Bu modayı dün icat etmişti, sonra gelenler rahat bir giysi gibi hemen sırtlarına vurdular. Her benimsenen düşüncenin içinde gizlenmiş bir yılan yatar. Eğer o düşünceyi yozlaştırmak istiyorsanız karşısına geçmeyin, ondan yana imiş görünun! En kestirme ve en geçerlı yol budur. Yeni de değildir, kökü epey eskilere dayanır. Mîlyarlık yurt açıldı (Baştarafı 1. Sayfada) sıkınlısı çekiyor. Köylülerimiz çocuklannı okulmak istemektedir. Köylerde ortaokul ve lise olmadıgından en yakın şehire çocuklannı gönderiyor ve yurt anyor. Vurtları olmayınca bunlar rejim düşmanı bazı kunıluşlann kötii maksatlarla açtıklan yurtlara yerleşmekte, orada rejim düşmanlannın aşıladıklan ideolojilerle yetişmekledirter. Böylece yavrulanrnız memlekete yarariı değil, memlekete muzir olarak yetişmektedirler. Bu nedenle lise ve ortaokul öğrencilerinin de yurt meseleleri halledilmeli ve bu yurtlar resmi kuruluşlarca işletilmelidir. Özel kunıluşlara verecek olursak, kötii maksatlara alet edilmektedir." İşadamı Sakıp Sabancı ise şunları söyledi: "Minarelerimiz ı.asıl Tannya uzanan, Tanndan yardım ve Şefaal bekleyen Miislümanın kollanysa, bu binamızın da Sabanct ailesinin başta rahmetii babam olmak üzere Tannya şükrânlannı ulaştıran, bildiren bir semtool olarak bilinmesini dtlemekteyiz." Tören sırasında Sakıp Saban (Baştarafı 1. Sayfada) Hükümet adına konuşan Bücı, bir ara YÖK Başkanı İhsan yükelçi Mustafa Akşin "Sırası Dogramacı'nın yanma gelerek, yurt, hastane, gibi inşaat yapım geldiği zaman Türkiye'nin tam üyelik için önttnde bulunan lanndan Katma Değer Vergisi'imkânlan kullanmakta tereddüt nin kaldınlmasının iyi olacağını etmeyecegi kesindir" dedi. söyledi. Prof. Doğramaa'nın da bu sözleri başıyla onayladığı göMDP milletvekili Kamran tnan, rüldü. sorunun ekonomik olmaktan Başbakan özal, Sakıp Saban çok politik olduğuna dikkat çecı'nın annesi Sadıka Sabana'ya, kerek, "tttifakla suçlama bir bakaıüar da Sabancı kardeşlere arada gitmez. Hem NATO'da teşekkür şihleri verdiler. Evren Türkiye'ye fevkalade itibar edeve beraberindekiler daha sonra ceksin, hem de Strasbourg'da yurdu gezdi. suçlu sandalyesine oturtacaksın. Yurdun 28 katından 23'ü ya Bu nasıl is? Aynca, AET, matakhane olarak kullanılacak. Ka halle kavgasıyla uğraşmaktan ve lan 5 katın 2'si okuma salonu, küçük parmağı ile yumruğa karşı oynamaktan vazgeçsin" şekdiğerleri idari bolüm ve sağlık Mehmet Yahizmetleri bölümü olarak plan İinde konuştu. landı. Yurtta bir doktor ile has zar'ın tebliğinde de "AET aratabakıcı sürekli görev yapacak, dığı yere ulaşmak için Türkiye'odalar 8 kişilik olacak. Yemek ye ihtiyacı olduğunu motlaka hane selfservis olarak işleyecek, anlayacaktır" denildi. yemekhane kapandıktan sonra Avrupa Parlamentosu üyesi öğrenciler ayn bir bölümden so Alman parlamenter Ludwig ğuk ve ızgara yiyecek alabilecek. Lemmer ise "12 Eylülle birlikte Yurtta biri kapalı, iki spor tesi ilişkiler kesilince sorunlannızi si bulunuyor. ögrenmekte geç kaldık. Şimdi, Bazı koşullarla tamamen yitirilen zamanı kazanmak ve YurtKur'a devredilen yurda öğ pratik çözümler öretmek renciler yerleşmeye başladı. dunımundayız" dedi. Ozal: AET (Baştarafı 1. Sayfada) devretti. Kentin gerek yüzölçümü ve gerekse nüfus yoğunluğu bakımından üçte biri durumundaki 25 mahalleden oluşan Karşıyaka semtinin temizlik işi ile ilgili olarak bir süre önce açılan ihale Belediye Encümeni'nin önceki günkü toplantısmda yapıldı. Yıllık 240 milyon lira bedel üzerinde açılan ihaleye ömer Topçuoğlu, Medine Tarım ile Meriçler Kollektif Şirketi katıldı. Eksiltme biçiminde yapılan ihale yüzde 20 indirim yaparak 192 milyon lira teklif veren Ömer Topçuoğlu adındaki kişiye verildi. Adana'da traktör ve zirai aletler alım ve satımıyla uğraşan Topçuoğlu, "Bu işi para kazanmak için degil, Karşıyaka'ya hizmet için üstlendik. Çünkü ben de o semtin çocuguyum'" dedi. Elinde 12 traktörü bulunduğunu, 4 tane de kamyon kiralayacağını anlatan Topçuoğlu, 84 işçi ile temizlik yapacağını söyledi. Topçuoğlu, 1 Ocak 1985 gününden itibaren Karşıyaka'nın temizlik işine başlayacak. Ozel sektör Amsterdam'dan Paris'ten VVashington'dan Londra'dan Afrika için (Baştarafı 1. Sayfada) yın kuruluşları harekete geçerek bir yardım kampanyası açtılar. Basın da onlara katıldı. "Afrika tçin Birlikte" sloganı seçildi. AFışler bastırıldı, her yere kumbaralar yerleştirildi. Pazartesi, eylem günüydü, o gün yardım yapacaklar için postahaneler akşam da açık kalacaktı. Hollanda televızyonu, birinci kanalının tüm yayınını öğleden geceyansına kadar Afrika'ya ayırdı. Ve televizyonun ustaca kullanıldığmda yığınlar üze/inde ne denlı etkili olabileceği o gün bir kez daha kanıtlandı. Göruntüler, çeşitli kentlerde kurular seyircili yayın merkezlerindea verildi. Toplanan para tutarı, Amsterdam'daki bilgisayar merkezinden sık arahklarla bildiriliyordu: "Sa?ın izleyenler, şu anda tam biı milyar 200 milyon toplanmışdurumda. Telefonla yardım yaamak isteyenler için numaranu..." Ve kameralar, ellerinde ttlefon, harıl hanl yardım için ka'it yapan gönüllülere çevriliyorcu. Daha sonra, Etiyopya'da vapılmış çarpıcı röportajİar gelyordu ekrana. Bu srada ekranda beliren telefon nımarası, ve ardından sunucu: "Yardımlar iki milyan geçti. jimdi başka bir merkeze baglanyoruz." TV ?rogramı bu şekilde geceyarısırâ kadar sürdü. Yardımlar çığgibarttı. Holanda halkının geçen haftaki çsasına hükümet yüz milyon gudenlik proje yardımıyla katıld:. Gelişen ülkelere Yardım Bakariğı, yardım malzemesinin taşınnası masrafına 13 milyon guldeıie katıldı. Holanda'dakine benzer yardım çoaları, başta ABD olmak üzere jaşka Batılı ülkelerde de sürüyc. Bu çabalan olumlu saymaklsJİrlikte, bir yüzünde "Afrika'y.Batı yardımı" işli madalyonurarkasındaki gerçekleri de görmete yarar var. Batımn suçlulukluygusu yalnız dinsel de• ğil, gcerli somut nedenlere de dayaryor. KuzeyGüney dengesizliğiın sürgit yoksullar aleyhine gesmesine Batı seyirci kalıyor. lep verdiğinden fazlasını alıyoı Açhktan kırılan halklarına ramen tarıma harcadığının dört atını birbirlerini yemek için hrcayan birçok ülke, gereken sahları Batı ve Doğunun endüa"i ülkelerinden satın alıyorla Küçük ada büyük dert (Baştarafı 1. Sayfada) neden oldu. Gectiğimiz cuma günü sabahı adanın başkenti Noumea'nın 400 kilometre kuzeyinde adanın yerlisi Melanezya asıllı Kanak'larla beyazlar arasında meydana gelen silahlı çatışmada biri beyaz, biri Kanak olmak üzere iki kişi öldü, yedi kişi de yaralandı. Bu gelişmeyle birlikte Okyanusya'da bir büyük ve iki küçük adadan oluşan Yeni Kaledonya adı "deniz aşın ülke"nin kısa sürede çözüm bulunmazsa, Fransa'nın başına büyük dertler açacağı lahmin ediliyor. Avustralya Dışişleri Bakanı Bill Hayden'in "Yeni Kaledonya Güney Pasifik'te sömurgeciliğin son kalıntısıdır. Fransız hükümeti en kısa zamanda bu toprak parçasındaki siyasi hareketlerle göriişmelere başlamalıdır" tarzındaki demeci Fransız Dışişleri Bakanlığı'nın tepkisine neden oldu. Bu demeçten sonra Avustralya'nın Paris Büyükelçisi, Dışişleri Bakanhğı'na çağrılarak, "Buralarda meydana gelen olaylann Fransa'nın iç sorunlan olduğu ve başka ülkelerin buna müdahalesine izin verilmeyeceği" hatırlatıldı. Fransız hükümeti geçen aylarda Parlamento'dan Yeni Kaledonya'da kendi kaderini tayin hakkı için 1989 yılında halk oylaması yapılmasmı kabul eden bir karar çıkartmıştı. Bu yasaya göre halk "Evet" derse adaya bağımsızlık hakkı da tanınıyor. Kanaklar bu karardan memnun olmadılar. Birinci itirazlan oylamanm tarihine oldu. Kanak Sosyalist Ulusal Kurtuluş Hareketi (FNLKS) bu arada, Fransa'da iktidar değişikliği olmasından ve muhtemel bir sağ yönetimin bağımsızlık talebini reddedeceğinden çekiniyor. Ikinci itiraz ise, ada yerlisi olmayan nüfusun da oylamaya katılmasına karşı yapıldı. Gectiğimiz günlerde geçici bir bağımsız hükümet ilan eden Kanaklar, Avrupahlann adalara sömürgeci olarak geldiklerini, Polinezyalı ve Güneydoğu Asyalıların ise nüfus dengesini Kanaklar aleyhine değiştirmek için Fransızlar tarafından yerleştirildiğini ifade ediyorlar. Adanın toplam nüfusu 130 bin kişiden oluşuyor. Fransa'da Sosyalist iktidar kısa bir süre öncesine kadar yalnızca özerklik isteyen Kanakların taleplerini desteklemişti. Ancak sorunun bundan önceki iktidarlarca sürüncemede bırakılması sonucu özerktik yanlılan 1975 yılından itibaren bağımsızlıkçı oldular. Sosyalistler, sömürgecilik aleyhtan görüşleriyle, iktidar olmanın getirdiği yasal sorumluluklar arasında bocahyorlar. Tüm bu gelişmeler, Fransa'da Cezayir savaşmm anılannı hortlattı. Cezayir'den gelip Fransa'ya yerleşen eski Kolonlann temsilcisi dernekler, "Caltoche" adı verilen ada beyazlarını desteklediklerini ilan ederken, De Gaulle'cü 5 eski başbakan hep birlikte hükümeti asayişi sağlamaya çağırdılar. İthal balıklara savaş (Baştarafı 1. Sayfada) yerliydi, geriye kalaru yabancı. Yabancı balıklar, Florida kanallarındaki varlıklannı, su akıntılannı engellemeye başlayan su bitkilerini imha etmeleri için, ithal edilmelerine borçluydular. Miami kanallarının yerlileri, aynalısazanlar, bu sulardaki refah yüzünden daha az çalışmaya başlamış, bu yüzden de kanallardaki dengenin bitkiler lehine bozulmasına neden olmuşlardı, bitkilerin bloke ettiği kanallar ise çevre kirlenmesine. Açgözlü "Malezya yayınlan" işte o yıllarda getirilmişti. Gelecekteki kanal akıntılarının embriyo halindeki müjdecileri, itfaiye bandosunun "Allah Amerika'yı korusun" marşıyla belediye reisi tarafından törenle pis sulara atılmışlardı. Bir yıl içinde gelişip kanlarına ve gftnlerine işlemiş oburluklan sayesinde kendilerinden bekleneni vererek, kanal akıntılannı işletmeyi başarmışladı. Sayılannın hızla artmasma belki de bu hizmetleri nedeniyle bir süre hoşgörü gösterildi. Ama dur durak bilmiyorlardı. Saldırganlıklan nedeniyle bitkileri temizlemekle kalmamış, yüzyıllarca yoksulluktan doğan hırsları nedeniyle yerli aynalısazanları huzursuz etmeye başlamışlardı. Aynalüann sayısı giderek azahyor, ama onlar çoğalıyordu. Açtılar, hem de açgözlü. Standartlan yoktu. Nerede olsa olsun yaşamaya, kiminle olursa olsun cinsel ilişkiye razıydılar. Amip gibi ürüyorlardı. Sosyal kirlenmeye neden olmuşlardı. Üstelik çirkin ve kıskançtüar. Kimi de kötü kokulu ve hastalıkh. Gelenekleriyle beraber kannlannda melolayka ağacının tohumlarını da getirmişlerdi. Melolayka ağacı da onlar gibiydi. Diğer ağaçların ölümü demek olan orman yangınları melolayka'mn suyu, gıdasıydı. Gövdesini kaplayan kâğıt gibi tabakalar orman yangınlarında çatlayarak çevreye binlerce melolayka tohumu saçıyordu. Tohopekaliga Belediyesi harekete geçmekte gecikmedi. Belediye meclisinin "Yerli balıklara uyum gösterebüecek yeni yabancı balıklar lehine temizienmesine" karar verdiği Florida kanalları geçen hafta dinamitlendi. Televizyondan da naklen yayımlanan dinamitleme töreninde Tohopekaliga Belediye Reisi şöyle diyordu: "Biz hayvan ithal ettik onlar balık çıktı" Brüksel'den Kozmopolit yaşama övgü (Baştarafı 1. Sayfada) eriyen elmaiı turtalann en lezizi burada yapılır. DUkkânı erkenden doldurmuş muşterilerin kimi Lehçe, kimi Yidişçe (Orta Avrupa Yahudilerinin konuştu' ğu Cermen kökenli dıl) kimi de Musevi şivesiyle Fransızca konuşur. Başı perukalı fırına kadın bir yandan ekmekleri paketlerken, bir yandan da tsaac Sınger'in romanından çıkmış bu kalabalığa laf yetiştirir. Kafka ordadır. Chagall, Mahler, Allen ordadır. Biraz Varşova, biraz Berlin, biraz Ukrayna, az biraz da Kudüs ordadır. Koltuğumun altında francalalar ve uzak gettoların yakın sıcaklığıyla Güney tstasyonu'nda kurulan pazara sapanm. tlk Niko'nun tezgâhında dururum. Niko çok eski Mudanyalı, eski Atinalı ve yeni Brüksellidir. "Kalimera Niko, ti kaniş?" derim. "Kale kale ama, şöyle böyle vre" diye yanıtlar. Istediğim zeytinleri vermez, kendi seçtiği seleleri tartar. Lakerdamn hâlâ gelmediğini gelse de palamut lakerdasımn torik lakerdasının fıkarası olacağını söyler. Azınlıklar bir ülkenin çokluklarıdırlar. Kültür zenginlikleridirler. Yabancılanyla uyum içinde yaşamasını öğrenemeyen toplumlar yoksullaşır, kendilerine de yabancı olurlar. Gemileri sığ sahillere bastankara eder. Çünkü, kaptanlar, tayfalar, ne kadar çok limanda ne kadar çok kadının memesıni sıkarak ne kadar çok ve değişik lisanda "seni seviyorura" demişlerse, o kadar usta, o kadar bilge, o kadar kurt denizci olurlar, gemilerini karaya oturtmazlar. Hasanla, Mıgırdıç artık kan kardeşi olup Kumkapı'run, Langa'nın arnavut kaldırımlarında misket oynayarak diğer veletleri ütmüyorlar. Cemil'le, Artin, marangoz dükkânını kapattıktan sonra Udi Hrant'ın peşrevini dinleyerek iki tek atmıyorlar. Çocuklar, Marika teyzenin kırmızı boyalı yumurtalarını yiyebilmek için Paskalya'yı iple çekmiyorlar. Koço Amcanın yeni doğan oğlu Hristo'nun vaftizinde, Aya Stefanos kilisesine giderken, tütsü kokusu ürperti veriyor mu? Sonra, hep beraber sahil gazinosunda "Adalardan bir yar gelir bizlere" söyleniyor mu? Yüksek kaldınmdaki dükkânda, bisikletin jantı için Müsü David'le bir yandan pazarhk yapıp, bir yandan Raşel'in o tılsımlı hüznü gözleniyor mu? KJzıltoprak'taki köşkün bekcisi Gregori Baba, Vrangel'in ordusunda Bolşeviklere karşı nasıl çarpıştığını anlatıp, "Ah aziz Rusyam" diye yine ağlıyor mu? Madam Clementine "Bale yapıyorsun be minyonet, hore tepmiyorsun" diye azarlıyor mu? Fiser'de Şnitzel yeniyor mu? Kozmos, Evren demektir. Polites, şehirli, yurttaş anlamına gelir. Kozmopolit de, her yerde yaşayabilen yurttaşlar, onlann kenti anlamına. Şehri Stambul kozmopolitti. Şehri Stambul Bozmapolit oldu. (Baştarafı 1. Sayfada) tespihi ile dolaşıyor hep. Dudaklannda da sürekli bir kımıldama... Yusuf'u cuma günleri "Maida Vale"deki camide dindaşları ile söyleşirken ya da vaaz verirken görmek mümkün. Londra'mn en büyük camisi gerçi dıştan daha çok bir nükleer fızik laboratuvan görünümünde, ama içinde 14 yüzyıl önceki sorunlar tartışüıyor. Yusuf'un koyu bir dindar olduğunu biliyorsunuz artık... Geçenlerde televizyona da çıktı. Gözleri dalgın, hareketleri ağır, ermiş gibi "RevelationsVahly" programının sunucusu "Neden Miıslümanlıgı seçtinlz?" diye sorunca, Yusuf, elindeki yeşil kaplı kitabı açtı ve "İzin verirseniz size bir ayet okuyayım" dedi ve başladı "Eşheddü enne la ilahe..." yazı okur gibi değil mevlithan gibi şakıyordu. Şivesı biraz ingilizceye kaçıyordu, ritm de pop makamındaydı. Sonra işin içine siyaset girdi. Programm sunucusu açık yakalamaya bakıyor: "İslam deyince Batıda akla önce Ayetullah geliyor. Ayetullah deyince de insanlar biraz korkuyor. Ne dersiniz?" Yusuf güç durumda, ama Allahtan, kendisi Hanefi mezhebinden olduğu için Aye Yusııf Islanıın vaazları tullah'ı savunmak durumunda değil: "Sizin sözünü ettiğiniz kesim, Müslümanhğın sadece yüzde 4'iinü oluştunıyor. Ben tmam Humeyni'nin iyi ya da kötü bir adam olduğunu söyleyemem. Ama unutmayın ki imamdan önce Iran'da Şah yönetimi vardı." Hıristiyanlngiliz bu yanıttan tatmin olmamışa benzer ki bastınyor: "Bir de İslam adaleti sorunu var, hani biraz sert değil mi?" Yusuf anlamazlıktan gelip biraz da zaman kazanmak istiyor "Ne demek istiyorsunuz? Biraz acar mısınız?" Açıyor programm sunucusu: "Kırbaç, eikol kesme gibi cezalan kastetmiştim..."Yusuf'un yanıtı aynen şöyle: "Bakın ben Suudi Arabistan'a gitlim. Biliyorsunuz orada şeriat uygulanıyor. Halbuki yollarda filan hiç böyle elikolu kesik insanlar görmedim ben..." Yusuf eskiden "If ı loose my hand" (elimi yitirsem) diye başlayan bir şarkı söylerdi. Anımsadınız herhalde, Yusuf eskiden Yusuf değildi. îslam da değildi. Plak stüdyolanndan, konser salonlanndan, yüksek sosyetenia devam ettiği kulüplerden çıkmazdı. Ünlüydü, zengindi, kendi demesine göre, etyemezlikten gökbiümciliğe, Budizmden yeşilciliğe kadar çeşitli akımları denemiş sonunda Müslümanlıkta karar kılmıştı. Hayırhsı... Batıda bir zamanlar Marksizm yaygındı. Sonra hippivari akımlar boy gösterdi. Ardından Katmandu yollanna döküldüler. Şimdilerde ise sttnnet olanların sayısı artıyor. Yusuf İslam ya da eski adıyla Cat Stevens Batıda akılcılığm ve gelişmiş sanayinin insanlığı çıkmaza götürdüğünü ileri sürüyor. Çare olarak da Islamiyete sanlıyor. Romadan Kopenhagdan Silahsız bir Iskandinavya (Baştarafı 1. Sayfada) ransT'nda, konuyla ilgili çalışmaların hızlandırılması ve hükümetler arası görüşmelerin başlatılması kararlaştınldı. Konferansın geçen pazar gunkü kapanış toplantısına bir öneri sunan Danimarka Sosyal Demokrat Partisi Lideri Anker Jorgensen, 'Nükleer sflahlardan anndınlmış İskandinavya' konusunun parlamenterler düzeyinde oluşturulacak bir konferansta ele ahnmasını istedi. Bu konuda girişim yapmaya hazır olduklannı bildiren Jorgensen, "Bu diişünce, tskandinavya sosyal demokratlan arasında yeterti desteği bulacaktır" dedi. Norveç parlamentosunun sol kanat temsilcilerinden Helge Hveem, Jorgensen'ın önerisini daha da ileri götürerek, 'zaman belirleyid' bir program hazırlanmasmı istedi. Hveem'ın önerisine göre, tüm İskandinav ülkele•i Isveç ve Norveç'te yapılacak r genel seçimlerden sonra, konu üzerinde çalışıp çalışmayacaklarını "hükümet düzeyinde' açıklayacaklar. En geç 1987'de tamamlanması öngörülen bu birinci aşamamn ardından analiz ve araştırmalara geçilecek ve üçüncü aşamada blokların temsilcileri görüşlerini bildirmek üzere masa başına cağrılacak. Kendi dalında İskandinavya'da düzenlenen en büyük toplantı olan "Kopenhag Konferansı"nı, 1921 nisan tarihleri arasında tsveç'in Jonkoping kentinde yapılacak olan, "Banş, silahsızlanma ve gelişme için tskandinavya Halk Konferansı" izieyecek. (Baştarafı 1. Sayfada) yer alan yazı da bu konuyu işliyor. "Mühendis Turgut'un garip ekonomik mucizesi" başlıklı yazıda Italyan gazeteci Silvano Villani, basit bir örneklemede, gıda maddeleri, giyim ve konut fıyatlarının ttalyan Lireti cinsinden dökümünü yapıyor. İtalyan Lireti'ne çevrilen fıyatlann ttalya'daki düzeyiere ulaştığını gören Villani bir de Türkiye'de, çeşitli sektörlerde, ortalama kazançlan da hesaplayınca halkın nasıl yaşayabildiğine şaşıyor. "Bir de" diyor îtalyan gazeteci "gelirlere göz atalım" ve şöyle devam ediyor: "İstanbul'da işi rastgiden bir işçi 300 bin liret, etnekli bir sefİr 250 bin liret kazanıyor ayda. Bankada çalışan bir sekreterin geliri ise 250 ile 300 bin liret arasında değişiyor. Yüksek düzeyli bir bakanhk memuru ise yaklaşık 400 bin liret alıyor. Dört yıl ÖzaPın garip mucizesi dıztı bir generalin maaşı 600 bin, mesleğinin doruğuna ulaşnuş bir gazetecinin 500 bin ve bir üniversite profesöriinün geliri ise 400 bin liret civannda. Oysa tstanbul'da kentin merkezinde, dökülen bir apartmanda bir dairenin aylık kirası 300 bin liretten aşağı düşmüyor. Ankara'da ise, modern, ferah, manzarab, 110 metrekarelik bir apartmanın kirası da 1 milyon lirete vanyor. Herşeye ragmen. kentte trafik yoğun, arabalar bakımlı, oldukça iyi giyimli insanlar ve de aç bir bavalan yok. Arkadaşun "Bu ekonomik boğaza, güçlü olan aile dayanışması sisiemi ile göğüs geriyonız. Sadece ana babalar değil, teyzeler, kuzenler ellerinde ne var ne yoksa ortaya koyuyorlar. Belki de bunaltıcı bir sistem bu ama, yardım ediyor." "Ancak" diyor Villani, ve devam ediyor: "Bu sistemin de ne kadar dayanacağı meçhul. Özal'ın ortadiregi, giderek zayıflayarak, yok oluyor." Pazaroyun Çözümleri 1. 2. ,3. 4. 5. Kes C D A E B biir... • Adana trafiğinden aldığım ehliyetimi kaybettim. Hükümsüzdür. A BDURRAHİM GÖR ÜR • Eskişehir Anadolu Üniversitesi'nden aldığım kimliğimi kaybettim. Geçersizdir. SEVGİ YILMAZ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle