10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER kurtannaya yönelen bu girişimi daha başlangıçta çıkmaza sokmaması için, sözleşmenin 3. maddesinde, siyasal çekişmelerin çözümü, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konferansı'na bırakıiıyor, konvansiyona katılan ülkelere, " . . . şimdiki ve gelecekteki istemlerini. hukuksal göriişlerini..."saklı tutma guvencesi veriliyordu. Böylece insancıl ve bilimsel bir işbiriiği duzeyinde tutulan Barselona Sözleşmesini, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 18 Akdeniz ulkesi benimseyerek. ek protokolları ile bırlikie imzaladılar. 31 Ekim 1980 günlü 2328 sayılı yasa ile onaylanan sozleşme, iç hukukumuz yönunden de bağlayıcı niteliğe ulaştı. lenme nedenleri de unutulmamış. Sekizinci maddede, " . . . kendi sınırları içindeki ırmaklar aracılığıyla dökülen, kıyılarda bulunan kuruluşlar veya karadaki herhangi bir kaynaktan dışarıya akan kirliliği önlemek ve azaltmak..." için, sözleşmeye katılan ülkelerin çaba göstermeleri isteniyor. Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunmasına llişkin Sözieşme, Sayın Özal'ın da Başbakan Yardımcısı olarak imzaladığı 8/2067 sayıh Bakanlar Kurulu Kararnamesi'nin 12 Haziran 1981 günlü Resmi Gazete'de yayımlanması ile yürürlüğe konmuştur. likeye düşürülmesi, dogal zenginliklerin bülünliiklerinin tahribi yasaktır." Bu kurallaı karşısında bulunduklan yörede çevre kirliliğine yol açacakları önceden bilinen kurumlara, kunıluş ve işletme izni verilmemesi gerekmektedir. Yasalar uygulamak için yapıldıldarına göre, kamu yatınmlarının da bu süzgeçten geçirilmeleri hukuksal bir zorunluluktur. Yöre halkının yaşam deneyimlerinden kaynaklanan gerçekçi uyarılan, bu aşamaya gelinmeden once, ormancılık, bahkçılık, tarihi eserler ve turizm yönlerinden değerlendirilmiş olmalıydı. Böylesine duyarh bir konunun, bilimsel inceleme sonuçlan açıklanmaksızın, ilgililerce verilen ayaküstü demeçlerle geçiştirilmesi, doğal varbklarla birlikte, kamuoyunun da yeterince önemsenmediği izlenimini yaratmaktadır. SONUÇ Barselona çağnsı, sanayileşme önceliğini ele geçiren Akdeniz'in kuzeybatısındaki ülkelerden gelmiştir. Onlar, hızlı üretim, yaygın kentleşme sonucunda denetleyemedikleri artıklann, doğal dokuda açtığı yaralan yakından görmüşlerdir. Bu acı olgular, henüz büsbütün bozulmayan bol güneşli Ege kıyılarının çekiciliğini artırmaktadır. Hukuk kurallannı ayak bağı gibi görme eğiliminden sıynlabilirsek, yaşanan deneyimlerin sonuçlarını bir kez daha kanıtlamak zorunda kalmayız. 15 ARALIK 1984 Barselona çağrısı, sanayileşen ve bu nedenle kıyılarını kirleten, bu yarayı yakından gören KuzeyBatı Akdeniz ülkelerinden gelmiştir. Bu olgular henüz bozulmamış kıyılarımızın çekiciliğini arîırmaktadır. Bu gerçeği görmeli ve Barselona Sözleşmesine imza koyarak yükümlüluk altına girdiğimizi de unutmamalıyız. Barselona Sözleşmesi vo Gökova GÜNEY DİNÇ îzmir Barosu Avukatlarından lanık sulara yansıyan yenik görüntülerine, bir de Gökova kaulmasın. Doğayı uysallaştıran, kurguyu gerçek yapan insanoğlu, üretkenliğini surdürecektir. Zamanla daha bir hızlanacak olan bu görkemli akışı engellemenin, gereği de, olanağı da yoktur. Ülkemizin gereksinim duyduğu yakıt ve ışık ürelimini çoğaltacak girişimlerin karşısına çıkmak, aklımızm ucundan geçmiyor. Ancak süregelen yoğun tartışmalara karşın, Gökova'da kurulması için direnilen termik santralı, doğa ile tekniğin uzlaşmaz çelişkisi biçîmine dönüştüren "zorlayıcı nedenler" anlaşılamamıştır. Maviyle yeşilin iç içe geçtiği bu güzel yurt köşesini korumak için, bir başka yer seçilemez miydi? Daha önemlisi, yöneticilerin de, yurttaşların da uymaları gereken hukuk kuralları aşındınlmadan bu tasarım gerçekleştirilebilir mi? 1976 yıhnm 16 şubat günü, PENCERE Latin Amerika Edebiyatının Anlamı . . . Bereket versin Latin Amerika var... Ve edebiyatı var. "Bereket versin" diyorum; çünkü edebiyatın işlevini yaşadığımız çağda bile yadsıyanlara karşı koskoca bir "kıta"nın İspanyol diliyle karşı çıkması, ilericilik adına güzel bir olay; emperyalist kuramcılara bir tokat; ele tutulur bir gerçeklik. Latin Amerika edebiyatı, Batının turnikesindengeçerekTürkiye'ye geldi. Bu yüzden azımsanamıyor; ABD ve Batı Avrupa sanat odaklannın yargılan bizim için kutsal sayıldığından kimse sesini çıkaramryor; ama, bu işin bir yanıdır. Türkiye için bu olgunun asıl önemı nerede? • Sorunun yanıtını vermek için Carlos Fuentes'in Cumhuriyet'te çıkan bir konuşmasından ahntı yapmak istiyorum. Türk okurunun pek iyi tanıdığı Meksikalı romancıya, New York Times muhabiri soruyor: " Birçok Kuzey Amerikalı yazar, politikaya girmeyi "pis iş" olarak görüyor. Yazarın politikayla uğraşması Latin Amerika 'da niçin onaylanabilir ya da gerekli bir şey?" Fuentes: " Toplumlar çok farklıdır birbirinden. Sorunuzun yanıtı da burada yatıyor. ABD'de çok gelişkin birsivil toplum var. Dolayısıyla bir yazar kendini bütünüyle yazmaya verebilir, çünkü bilir ki, siyasal sorunlarla uğraşacak kongre, sendikalar, basın ve daha milyonlarca etken vardır. Ama sivil toplumun güçsüz olduğu ya da hiç olmadığı Latin Amerika'da (Allah nzast için, El Salvador'da sivil toplum olduğu söylenebilir mi?) yazar; sendikacı, hukukçu, gazeteci, her şey olmak zorundadır. Soru Latin Amerika 'da politikayla uğraşmak sanatçı için bir yükümlüluk müdür yani? Fuentes Bir yükümlülükten çok, bir zorunluluktur; kendi variığınızı ve çevrenizdeki insanların varlığını doğrulamanın bir yoiudur. Asıl önemlisi, suskunluğa karşı bir mücadeledir. Yazar, suskunluktan nefret eder." • Bir süreden beri ülkemizde yazarın politikadan soyutlanmasını savunan ya da çeşitlı baskılarla bu amaca ulaşmak isteyenlere Fuentes'in verdiği ders etkili olabilir mi? Çünkü Carlos Fuentes, solcu bile sayılmıyor. Bu konuda diyor ki: " Meksika'da solcular dışında herkes beni solcu sayar." Türkiye'de de böyle yazariar az değildir; ne var ki olayın çarpıcıltğı, Meksikalı romancının konuşmasından kaynaklanmıyor; koskoca bir anakara parçasının ispanyolca gibi yaygın dilde yarattığı edebiyat, 20'nci yüzyılın sonlarına doğru dünyayı kap lamıştır. Bu edebiyatın ıçeriğinde sömürüye karşı bir öz var; insanın insanlaşma yolundaki serüveninde Latin Amerika'nın acımasız yaşamı, sanatın gücüyle dile geliyor. Anakaranın ortak edebiyatı bu; Şili, Guatemala, Meksika, Peru, Nikaragua ve ötekiler bir bütün oluşturuyorlar. Ülke edebiyatı değil, anakara (kıta) edebiyatı söz konusu. Ortada yeni bir olay var; ve uygar dünya da olayı böyle kavrayarak vurguluyor: Latin Amerika edebiyatı! Ortak edebiyat, insanlığın geleceğınde toplumlann ortaklığının habercisidir. • Çağımızda edebiyat, çağımızın sorunlanndan soyutlanamaz; yalnız söz oyunu gibi ele alınamaz. Çünkü dil toplumsaldır; döner dolaşır hayatın sorunlarıyla özdeşleşir. Yaşamın anlamı dışında dil yoktur ki... Bizim dilimiz İspanyolca gibi talihli değil; çünkü dilimizin konuşulduğu toplumlaria küftür ilişkilerimiz kopuk. Batı ise ispanyolca ya kan bağlarıyla yaklaşık. Buna karşın Türkiye'de otuz yıldır yaşanan süreç, bir yazar için sonsuz zenginliklerle doludur. Kimi zaman toplumlann yoksultuğu edebiyatın zenginliğini yaratıyor. Latin Amerika buna örnek değil mi? Barselona sözleşmesinin hukuksal varhk ve yukümlüluğune ginneden önce rahmetli Azra Erhat'ın sözlerini aktanp bir iki soru sonnak istiyorum. "Gökova yolculuğu tam bir hafta sürmüştü. Her giızel şeyin bitmesi insana bir acüık verir. Bizim içimiz, gördüklerimizle, yaşadıklanmızla o kadar doluydu ki. taşkın bir sevinç duyuyorduk. Bu yolculuğu nasıl sindireceğiz, sevdiklerimize nasıl anlatacağız diye düşünüyorduk." Azra Erhat'ın I958'de yazdığı "Bu Yaz Gökova'ya gelin" çağnsına uyup da, yıllar sonra Kerme Körfezi'ne uzananlar, bakahm nasıl anılarla dönecekler. Dileyelim ki, bir coşku gibi taşan sevincin yerini, yok edilen doğanın, tükenen güzelliklerin buruk acısı almasm. Haliç'in, Bandırma'nın, bir zamanlar Ege'nin incisi denilen Îzmir Kordonu'nun, tarihle doğanın butünJeştiği Nemrut Körfezi'nin ve giderek Güllük Limanı'nın, bu tspanya'nın Barselona kentinde, "Akdeniz'in Kirtenmeye Karşı Konınmasına Ait Sözleşme" ile iki protokol ve ekleri, bu denizde kıyısı olan ülkelerin imzalarına açıldı. Akdeniz, ilk çağdan beri, çevresinde gelişip serpilen Doğu ve Batı uygarlıklannın en önemli geçim kaynağı olmuştur. Ancak, Cebelitank Boğazı ve Süveyş Kanalı dışında okyanuslarla bağlantısı bulunmayan bu kapab denizin, özellikle son vüzyılın biriktirdiği endüstri artıklan, gemilerden ve uçaklardan dökülen zararlı maddeler nedeniyle, hızlı bir kirlenme sürecine girdiği gözlenmiştir. Barselona Konvansiyonu, Akdeniz çevresinin, " . . . ekonomik, toplumsal, sağlık ve ekinsel değerlerini benimseyerek, bu ortak kalıtın, günümiudeki ve gelecekteki kuşalüann yararlanması için koranmasını..." amaçlıyordu. Ulaşım yollan, karasularının açıklığı, kıta sahanlığı gibi bölgesel uyuşmazhklann, Akdeniz'i VE 2872 SAYILI ÇEVRE YASASI... Ayrıca 2872 sayılı Çevre YaKİRLENMEYE KARŞI sası'nın I. maddesinde, butün ÖDEVLER yurttaşların ortak varhğı olan Sözleşmenin 3. maddesinde, çevrenin korunması ve iyileştiril" . . . yaşayan varlıklara zarar ve mesi yolundaki çalışmaların, rici, insan sağlığını tehlikeye ko ekonomik ve sosyal kalkınma yucu, bahkçılık ve denizcilik ça amaçlarıyla uyum'u hukuksal ve lışmalannı kısıllayan. deniz su teknik düzenlemeler içersinde yürütüleceğı belirtilmektedir. yunun niteliğini duşurücü ve yaYasanın 10. maddesine göre, rarlanma olanaklarını azaltı"Gerçekleştirmeyi planladıklan cı..." madde ve enerjinin deniz faaliyetleri sonucu çevre soranortamına katılması, "kirlenme" lanna yol açabilecek kunım, kuolarak tanımlanıyor. Genel yüruluş ve işletmeler, Çevresel Etkümlülükleri açıklayan 4. maddede ise, üye ülkelerin, " . . . Ak ki Değerlendirme Raporu hazırlamak..." zorundadırlar. Özeldeniz Bölgesinde deniz çevresinin koranmasını, daha iyi duru likle 9. madde, gelecek kuşaklan raa getirilmesini sağlamak üze da kapsayan, çok önemli bir güvence getirmektedir. "...aşın ve re, kirlilikten konınma, kirliliği yanlış kullanım nedeniyle iilkeazaltma ve kirlilikle savaşım için nin temel ekolojik sislemlerinin gerekli tüm önlemleri..." almak dengesinin bozulması, hayvan ve la ödevli olduklan belirtiliyor. bitki tiirlerinin nesillerinin tehBu arada, karalardan gelen kir EVET/HAYIR OKT^Y AKBAL İşin Doğrusunu Aramak 'Türklerin M.Ö. 4 asırdan başlayarak üç kıt'a üzerinde çeşitli dönem ve bölgelerde hukuki siyasi manâda birer 'devlef vasfını haiz kurdukları teşekküllerin sayısı mes'elesi bugüne Kadar kesinlik kazanmamış durumdadır. Vaktiyle, kimin veya kimlerin bu seçimde hangi kıstaslara dayanmak suretiyle ileri sürdüğü ve sonradan da Cumhurbaşkanltğı forsunda yıldızlarla simgelenen meşhur 16 Türk devieti diye bir mesele mevcuttu." Doç. Dr. Abdülkadir Donuk 'Tarihte Kurulan Türk Devletleri' adlı yazısına böyle başlamış. (Bk. 'Türk Kültürü' dergisi Sayı: 249, Ocak 1984) Dili baştanbaşa eski sözcüklerle dolu olan yazı! "Yaşamayan Türkçenin" yandaşlarından genç bir tarihçinin kaleminden çıkmış olduğu belli! İlginç bir konuyu ele almış, benim de savunduğum, tarihçilerden yanıt beklediğim bir soruna değinmiş... Doçeni Donuk der ki, tarihte imparatotiuk, devlet, beylik, atabeylik, hanlık' biçiminde kurulan Türk topluluklarının sayısı 120'ye yakındır, ayrıca Cumhurbaşkanlığı forsunda yer alan Batı Hun İmparatorluğu ile Avrupa Hun imparatorluğu aynı devlettir. Altınordu devletini bir Türk devieti diye benimsemek de ayn bir yanlıştır, çünkü bu devlet "tipik bir Moğol devletidir". Tarihte Türklerin kurmuş olduklarıyadaböylevarsayılan devtetlerin dökümünü sayın doçent şöyle yapmış: 11 Imparatorluk (nedense Osmanlı İmparatorluğu'nu unutmuş, onunla 12 İmparatorluk oluyor); 38 Devlet; 34 Beylik; 4 Atabeylik, 17 Hanlık (ki buna Kafkasya'daki Şeki, Karabağ vb. hanlıklar sokulmamış!), 4 Cumhuriyet... Hepsini toplarsak 139 'Devlet' eder!... Demek ki, bu konuda yazdıklarımın hiç değilse bir bölümünün gerçeklere uygunluğu bir tarihçimizin tanıklığıyla ortaya çıkmış oluyor. Niye 139 devlet kurmuş sayılmıyoruz? Belki daha da çok!.. Bugün bir Türkiye Cumhuriyeti var; ötekiler tarihin yapraklarında kalmış. Geçmişle övünmek insanlara vergi bir duyarlılıktır.ama böyle övünmelerin tadını kaçırmak yarardan çok zarar verir. O zaman da çıkar derler ki, demek sen 138 devieti batırdın, bunca Yıl sonu özel alışverişiniz övünç verecek ne var? Upuzun bir liste vermiş Doçent Donuk. Burada hepsini anmak gereksiz. Önemli olan 16 Türk devieti kurduk diye övünmenin, bu devletlerin simgelerini Cumhurbaşkanlığı forsuna almanın, daha sonra da bu 16 devlete birer 'bayrak' yakıştırmanın anlamsız olduğudur. Övüneceksek 16 devletle değil 138 devletle övünelim, 138 tane bayrak yakıştıralım. Forslara da 138 yıldız konduralım... Bu, 16 devlet bayrakları ne zaman ortaya çıktı, kimler çıkardı? Cumhurbaşkanı bayrağına bu 16 yıldız ne zaman takıldı? Cumhurbaşkanlığı makamının arkasına bu 16 devletin 'yakıştırma' bayraklarını kim koymayı düşündü? Bilmiyorum. Anımsadığım kadarıyla, Atatürk, İnönü dönemlerinde bu 16 bayrak hiçbir yerde görülmezdi. Bayar döneminde, Gürse) döneminde de yoktu sanırım. Bu konuyu iyi bilenlerin gerekli aydınlatmayı yapmaları gerekmez mi? Duyuyorum, kimi yerlerde. kimi kışıler ozellıkle okullarda yüksekokullarda kimi öğretmenler bu 'bayrak' sorununa el attığım için beni kınıyorlarmış... Ne gereği var böyle şeyleri karıştırmanın, diyorlarmış. Ben, yazar olarak, her işin, her konunun derinliğine araştırılmasından, ıncelenmesinden yanayım. Hıçbir şeyi kanıtlan. madan, belgelere dayandırmadan benimsememeliyiz. Gerçeklere aykırı savları, görüşlerı hemencecik kabullenmemeliyiz. Şu bayraklar konusu ya şamsal bir sorun mudur? Değil... Daha önemli ne konular var. Ama yakıştırma simgeleri eski bayraklarımız bunlardır diye genç kuşaklara öğretmeye kalkısmanın, "biz vaktiyle 16 devlet kuröuK (oysa bu devletlerin sayısı çok daha fazla...) dıye övünmenin anlamsızlığını, yanlışlığını belirtmek de önemli bir yurttaşlık görevidir. KATILMA KOŞULLARI: RAKS YARISMAB! Ulustararası pazartarda ustün kalitesıyte tanınan RAKS urunlennde kullanmak üzere bir amblem yonşması düzenlemıştir Bu yanşma için son kafılma tarihi 1.Şubcrt.1965 dır Bjrindye: 600.000.TL İkinciye: 400.000.TL Ûçuncuye: 200.000. TL Avnca uç kJşiye toplam 90.000 TL mansiyon verilecektir. 1 Tüm anxıtör ve profesyonel sanotçılar yanşmaya katılabilir 2 Her sanatçı en çok üç eserie yanşmaya katılacaktır. 3 Her yapıt 21X30 cm ebadında kuşe kartona 10X10 cm bir adet siyah beyaz,2X2 cm bır adet sıyah beyaz,btr adet renkli şektinde hazırianacaktır 4 Yanşmacılar eserierinin sağ alt köşesine beş rakamlı rumuztannı koyacaklar ve aynı rumuzu taşryan kımlik zarflannı eserieriyle birlikte aşağıda belirtilen adrese iadeli toahhüttu veya kendıleri gelerek feslim edeceklerdir SEÇİCİ KURUL: YurdaerALTINTAS Grafik sanatçısı. Mımar Sinan Ûniversitest Grafik Sanatlar Binmı Ûğretım görevtisi. MehmetEREM Marmara Ünıversıtesı Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan Yard. Ntengü EPTEL Grafik Sanatçısı. Sanat Yönetmenı. Gfafikerler Meslek Xuruluşu Yönehm Kurulu Başkanı Dr.AdemGENÇ 9 Eylül Ünrversitesı Güzel Sanattar Fakültesi Uygukjmalı Sanatlar Bölumü Ûğretim Göreviısı OktayKUTLU 9 Eyluı Ûniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema, TV. Fotoğrafçılık Ana Sanat Dalı Başkanı TEKPA DIŞ TİCARET A.Ş'ni temsilen üç kişi Adres: TEKPA DIŞ TİCARET A.Ş Cumhuriyet Bulvan No:69/4 Konak İZMİR Tel: 122210 (8 Hat) ASIYE NASIL KURTULUR? için tüm Atalar mağazalan, kadın, erkek ve çocuk reyonlanyla yine farklı bir biçimde hazırlandı. Vazgeçilmez siyah şıkltğının Atalar'a özgii yeni ve kalıcı yorumlanyla.. Yılbaşı özel koleksiyonuyla, ve sevdikleriniz için zevlde seçeceğiniz hediyelerle... BİR MURAT DOĞAN OTOMOBBL 1 MtLYON LIRALIK HEDÎYE ÇEKLERİ 31 Arahk akşamına kadar Eminönii, Osmanbey, Kadıköy, Bakırköy mağazalannda her Ş.OOO.TL'lık alışverişiniz için bir kura numarası kazanacaksınız. 4/1/1985 günü Noter huzunında yapılacak çekilişte ise otomobil ile hediye cekleri sahiplerini bulacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle