13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER vanağı olmayan politik girişimler (veya baskılar) bir devletin ic işlerine karışma sayılabilir. Ikincı Dunya Savaşı'ndan bu yana insan haklan kavramının listün bir toplumsal değer olarak on plana çıkışının daha başka sonuçları da olmustur. Bugun insan hakları ve kişi ozgurlukleri Batılı demokratik sistemlerin temel ideolojisını oluşturmaktadır. Bu değerlere bağlılık ve onlara gosterilen saygı gerçek anlamda "ozgurlukçu demokrasi"nın deâışmez o'çutu olarak kabul ediTivor. Gunumuzde kendisine "demokrasi'" etiketini vakıştıran, rejimıni "demokratik" olarak nitelendiren çeşitli ulkeler var. Ama bu nitelendirmeler başlı başına pek bir anlam ifade etmivor. Hatıa bu ulkelerde seçıme dayalı bir parlamentonun bulunması da veterli savılmıyor. Aranan daha başka birtakım standartlar var: Acaba ülkenin insanları her turlu baskıdan uzak olarak günlük vaşamlarını siırdurebiliyorlar mı? Düşunce ve inançlarını korkusuzca açıklayabiliyorlar mı? Basın gerçekten ozgur mü, yoksa dolaylı ya da dolaysız bir sansur uygulanıyor mu? Orgutlenme özgurluğu var mı? Hukukun ustünlüğu ilkesine bağiıhk ne olçüdedir? Ülkenin içınde bulunduğu şartlar ne olursa olsun, insanhk dışı işkence yontemlerine goz yumulmuyor, bunlara kesinlikle karşı çıkılıyor mu? Kısacası, uluslararası bildiri ve sozleşmelerde yer alan insan hak ve özgürliıklerine tümüyle saygı gösteriliyor mu? Arananlar bunlardır. Eğer bir ulkede bu standartlara uyulmuyorsa, belirlenen olçutlerin karşılığı olumsuz ise, o ülkenin demokratik olma yolundakı iddialannın ciddiye alınması beklenemez. ÜLKEMİZDE VE YÜKÜMLÜLÜĞÜMÜZ Turkiye, 1948 yılında İnsan Haklan Evrensei Bildirisi'nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda oylanmasına katılan ulkelerden biridir. Daha sonra, Avrupa İnsan Hakları Sozleşmesi'nı ımzalamış ve sozleşme 1954 yılında bir kanunla onaylanmıştır. Boylece Turkiye insan hakları ve temel ozgurluklennin tanınması ve korunması konusunda hem manevi, hem de hukuki yukumluluk altına girmiş bulunmaktadır. Ancak bılindiğı gibi, bir süreden beri Turkiye'nin bu yukümlüluklerini tam olarak yerine getirmediğı volunda eleştirilerle karşılaşılıyor. Ozellıkle Avrupa Konseyi çevrelerınden gelen bu eleştiriler karşısında duyarlılık gösteriyoruz. Zaman zaman basında " d ü ş m a n c a " komplolar karşısında bulunduğumuz havası yaratıhyor. Hükumet yetkilileri, eleştirılerin ve bunlara bağlı tutumların çoğu zaman politik hesaplardan kaynaklandığını. iyi niyetle bağdaşmadığını ve bu konudaki bazı girişimlerin içişlerımize karışma niteliği taşıdığını ileri süruyorlar. Gosterilen tepkıler, bazen "Avrupa Konseyi zaten onemsizdir" gibısinden, devlet adamlığı ciddiyeti ile bağdaşmayacak sözlerin söylenmesine kadar varabıliyor. Dış çevrelerden gelen şikâyet ve eleştinleri mumkün olduğu kadar duygusallıktan uzak, akılcı bir yaklaşımla değerlendirmemizde yarar vardır. Bunların bir bolumu gerçekten birtakım politik hesaplardan kaynaklanıyor olabilir. Fakat hepsini de "kotu niyetlidır" diyetoptan bir kenara itebilır miyiz? Başkalannın içişlerimı/e kanşmamalannı ıstemek elbette ki iyı bir şeydır Ama acaba bu konuda her zaman tutarlı davranabiliyor muyuz? Avrupa İnsan Hakları Sozleşmesi'ne bızinı gibi ımza koymuş ve bu nedenle belirli standartların gozetilmesini ısteme yetkisine sahip bulunan ülkelerden gelen uyarı ve, eleştiriler, "içişlerimize karışma" oluyor da, Uluslararası Para Fonu (IMF) veya Dunya Bankası'nın mali \e iktisadi polıtikalarımızın belirlenmesinde soz sahıbi olmaları ve bunların uygulanmasını sıkı sıkıya denetlemeleri, "içişlerimizp kanşraa" olmuyor mu? SONUÇ Ülkemizde insan haklarına ılıskin durumun yurt dışında, uluslararası forumlarda tarlışma konusu olması elbetteki uzucüdur. Üziicü olmaktan da oteye, onur kırıcıdır. Ama bu durumun duzeltilmesini sağlamak kendi elimizde değil midir? Her şeyden once gereksiz birtakım kısıtlamaları kaldırarak, demokratlaşma surecıne hız vererek bu hedefe yonelebiliriz. Yoneticılerimiz gerçi bu konuda acele edilmemesini, "yoğurdu üfleyerek yememiz" gerektığini ikide bir tekrarlıyorlar. Ama gene de sormak ıstiyoruz: Acaba biz bu yoğurdu daha ne kadar ufleyeceğiz? Ne denirse densin, Turkiye'nin anayasasında da yazılı olduğu gibi " i n s a n haklarına saygıh" bir ülke olarak çağdaş demokratik toplumlar arasında her turlu tartışmadan uzak, onurlu yerini almasını halkımızın özlemle beklediğine inanıyoruz. 10 ARALIK 1984 Insan Haklan Gimünde... İSlkemizde, insan haklarına ilişkin durumun yurt dışında, ıduslararası forumlarda tartışma konusıı olması elbetteki üzücüdür. Ama bu durumun düzeltilmesini sağlamak kendi elimizde değil midir? OKURLARA. OKAY GÖNENSİN Prof. Dr. MÜNCİ KAPANİ Insan Haklan Evrensel Bildirisi'nin lOAralık 1948'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nca kabulunden bu yana bu gun.her yıl buttın dunyada "Insan Hakları Gunü" olarak kutlanır. Yeryuzunün çeşitli ülkelerinde günün "anlam ve onemini" belirtmek için toplantılar düzenlenir, konuşmalar yapılır, bazen radyo ve tele\ izyonda ozel programlar yayınlanır ve boylece hiç değilse yılda bir defa ınsan haklarına saygı, dunya ölçüsünde dile gelirilmiş olur. lnsanhğın uygarlık yolunda ilerleyişinde, İnsan Haklan E\rensel bildirisi önemli bir aşamadır. Bildiri, uluslararası alanda ilk defa olarak, insan "denen varlığın ırkı, dini, dili, cinsiyeti, sosyal durumu, duşünce ve inançlan ne olursa olsun sırf "insan" olmak sıfatıyla sahip olduğu temel hak ve ozgurlukleri teker teker sayıyor ve bunları bütün devletlerce uyulması gereken üstün ilkeler olarak ilan ediyordu. Boylece, o zamana kadar her devletin kendi iç duzenını ilgilendiren bir konu olarak kabul edilen insan haklan, artık bu sınırları aşarak, uluslararası bir sorun ve evrensel bir değer niteliğini kazanıyordu. Insan Hakları Evrensel Bildirisi'nin getirdiği en büyük yenilik işte budur. Ashnda, bildiri insan haklarının uluslararası düzeyde sağlanması ve korunması çabalarının sonucu değil, sadece bir başlangıcı sayılmak gerekir. Taşıdığı anlam ve >arattığı etkive karşılık bu belge insanm temel hak ve ozgürlüklerini guvence altına alan bir denetim ve yaptırım mekanizması getirmiyordu. Hukuk yonunden de devletleri bağlayıcı nitehğe sahıp değildi. Ancak Birleşmiş Milletler çatısı altında yapılan uzun çalışmalardan sonra ikinci aşama olarak bu nıtelikte belgeler ortaya çıktı. Bunlar, 1966'da Genel Kurulca kabul edilen, birisi Kişi Hakları ve Sıyasal Haklar, obıiru Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara ilişkin sözleşmelerdir. Bugun uluslararası temel belgeler arasında yer alan bu sozleşmeierde ongörulen denetim mekanizmaları her ne kadar zavıf da olsa, katılan devletleri bağlayıcı birtakım kurallar getirmektedir. Bu arada, ınsan haklarının uluslararası alanda korunması yönünde başka bir önemli adımın Avrupa'da atıldığını göriıyoruz. Avrupa Konseyi'ne üye devletlerce ımzalanarak 1953 yılında yurürlüğe giren Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi, devletlerarası karşılıklı şikâyet yetkisini kayıtsız olarak tanıması, ilgilı devletin onayına bağlı olarak kişilere de başvuru >olunu acık tutması ve nihavet Insan Hakları Mahkemesi'nin devreve girmesıyle yargı denetim ine yer vermesı bakınıından, insan haklan ve temel cvgurluklerinin uluslararası aııvenceye kavuşturulması yolunda en ileri asamayı gerçekleştırmiş bulunuyor. Butun bu gelişnıeler sonunda insan haklan artık sadece her devletin kendi iç hukukunu değil, fakat devletlerarası hukuku da ılgılendiren bir konu olarak onaya çıkıyor. Sozleşmelere katılan devletler, bu belgelerde yer alan insan haklarını tanımak ve onlara saygı gostermek konusunda yiıkuınluluk altına girmektedirler. Bu vukumluluk nedenıvle, devletlerin oteden berı kıskançlıkla bağlı oldukları egemenlik haklarında belli bir sınırlamadan söz edilebilir. Buna bağlı olarak, "iç ışlerine karışmama" ılke^inın eskı mutlak anlamını hiç değilse bir ölçude şitirmiş olduğu da ileri surülebilir. Bugun Batılı hukukçular arasında genellikle pa>Iaşılan göruşe gore, uluslararası hukukun veya anlaşmaların kapsamına giren konular, de\Ietlerin özel yetki alanınm (iç hukukunun) sınırları içindesayıİamazlar. Dolayısıyla, bu konuîarda diğer devletler tarat'ından yapılacak girişimler, bir devletın "ıç işlerine karışma" olarak sa>ılmamak gerekir. Ancak uluslararası hukuki bir da Le Monde'un Sonu mu? aris Opera Alanı yakınındaki Boulevard des İtaliens üstündeki Le Monde 'un eski binasında herkes günlük işini hızla bitirip "gazeteyi kurtarma" toplantılanna koşuyor. Yazılanyla her gün dünya politikasını etkileyen bu gazeteciler şımdi kendj gazetelerini ölümden kurtarma derdine düşmüşler. "Ölüm" ama nasıl bir ölüm? Hepsi için asıl ölüm, dışardan bir sermayedara muhtaç olmak... Le Monde'un ekonomik krizi ortaya çıkar çıkmaz birkaç büyük sermayedar hemen gereken parayı vermek için ortaya çıkmışlar, ama şu an istifa etmiş durumdaki yönetim kesinlikle reddetmiş. Sermaye desteği önerenler gazetenin yayın politıkasına kesinlikle karışmayacaklannı da söylemişler; ama Le Monde'cular için "yayın politikasına karışmak" görece bir kavram; genel müdür yardımcısı JeanMarie Dupont "Bu patron hesaplara baktıktan sonra bana gelip, 'Pekin'deki büro bu masrafın karşılığını vermiyor, bakın bir ayda üç haberi çıkmış, ama harcanan para çok yüksek, kapatalım' derse, bu yayın politikasına karışmak değil midir?" diyor. Le Monde un yavaş ölüm sürecine girmesinin ekonomik yanını gazete dışı sermayeyle çözmemek konusunda herkes görüş bırliği ıçinde. istifa eder, yönetimin de çalışanlar tarafından reddedilen programı tümuyle kendi olanaklannı kullanıp, bina satışı, ücretlerin düşürülmesi gibi çözümlerle soluk almayı amaçlıyor. Krizin ekonomik olmayan yanları ise daha belirsiz gözlemlere dayanıyor. Gazetenin satışının dört yılda günde 60 bin düşmesi nereden kaynaklanıyor... "Sosyalist yönetime fazla angaje olmanızın bunda etkisı var mı?" scrusuna Dupont açık bir yanıt veremiyor "Biraz var galiba, ama Mitterrand'ın başa gelmesinden önce de gazete düşme eğilimine girmişti, 1979da satışlar azalırken. 1980'in siyasetle dolu seçim günlerinde yükseldi, sonra tekrar düşmeye başladı. Mitterrand'a açık destek vermemizin satışların düşmesinde tek ya da en önemli neden olduğu kanısında değiliz." Peki Fransızlar da mı daha az okur oldular? "Evet" diyor Dupont, "Benim kızım bile okumuyor, oy bile kullanmadı.seçmen kartını almadı, Fransız gençliği siyasetten, dünyadan hızla uzaklaşıyor." Le Monde'un okuyucu eğilimlerini belirlemek için son yaptığı bir araştırmaya göre 1824 yaşlan arasındakı gençler geçen 10 yılda okurlann yaklaşık yüzde 40'ını oluştururken, bu oran yüzde 20'nin altına düşmüş; her gün sürekli gazete alan gençlerin oranı ise yüzde 40 dolayında ve bunların çoğu son günlerin gözde gazetesi Libâration'a gitmiş durumda. übâration'un her şeyi alaya alan, her şeye muhalif, ama atak ve canlı gazeteciliğini Le Monde'cular hem beğeniyor hem de geçici buluyorlar. iç siyasetie uğraşan bir muhabir, "Her şeye müstehzi ve tepkicı yaklaşmak da bir gün okuru bıktınr" diyor. Le Monde'culara göre gazetenin bir de "demokrası" sorunu var. Gazetenin hisselerinin bir bölümüne sahip olan gazeteciler kendi kurullanyla yönetime etkin biçimde katılırken kimine göre bu söz hakkı bir süredir sadece "hayır" demek için kullanılryor. Ama çalışanlar pek de bu görüşte değil, "Doğru dürüst programlar sunulşa niçin hayır diyelim" sözünü de rahatlıkla söylüyorlar. İkinci olarak kendi ücretlerinde yüzde 15 indirim için kim oy kullanır ki? Le Monde'cular bunu da açıkça söylüyorlar. Eğer 20 aralıkta Le Monde çalışanları yeni bir yönetim seçmezlerse parasal sorunlan nedeniyle gazetenin başının maliyeyle de derde girme olasılığı var İstifa eden yönetim, "Eğer yeni biri bulunmaz ve görevde kalmamız istenirse programımızı da onaylarlar, o zaman çalışırız" diyor. Şimdilik aday olarak ortaya çıkan bir tek kişi var, o da gazetenin kuruluşundan beri burada bulunan ünlü gazeteci Andre Fontaine. Dupont'un karşısındaki odasında çalışanlaria sürekli görüşmeler yapan Fontaine ekonomik kurtuluş için dışardan bir profesyonel işletmeci tutmayı düşünmüş. 1980'deki seçimde aday olarak ortaya çıkan dış haberier servisi şefi Jacques Amalric ile Le Monde Diplomatiçue'in yöneticisi Claude Julien ise sorumluluk almak istemiyor görünüyorlar. Çalışanlann geçen yıl reddettiği renkli ve bol fotoğraflı hafta sonu ekini hazırlayanlardan biri de heyecanla iki prova sayıyı gösteriyor: "Bunu da reddettiler. Oysa insanlar böyle şeyler de istiyor" diyor. Bir başkasının sözleri bu itirafı tamamlıyor: "İnsanların hayatı artık sadece politika ve ekonomi değil, küçük sorunları küçük merakları da var, rahatlamak da istiyorlar, bunu da kendi gazetelerinden bekliyorlar..." Biz Le Monde'un eski binasından aynlırken insanlar da hafta sonu tatilinde görüşmek için birbirlerine randevu veriyor, hafta sonunu da "Gazete nasıl kurtulur" diye konuşarak geçirmeye hazırlanıyorlardı. P EVET/HAYIR OKTAY AKBAL OKURLARDAN Tüfün üreticileri ynkınıyor Bizler Denizli, Acıpayam, Dedebağ kasabası halkındamz. Tütun üreticisiyiz. Eskiden eksperler tütünlerimize evlerimizde bakarlar, orada not verirlerdi. Geçen yıl "Biz evlere ine çıka yoruluyonız, balyaları sokağa indirin" dediler. Biz her biri SS kg gelen 30'ar, kırkar balyayı sokağa indirdik. Anlaşılan bu balyaları indirir, çıkarırken biz yorulmuyorduk. Bu yıl tutun eksperleri "Biz sokakları dolaşa dolaşa yoruluyonız. Baylaları koy meydamna getirin" dediler. Xe yapalım. Eksperleri kızdırmaya gelmez. Kotti randıman verir, canımızı yakarlar. Karşı gelemeyiz. Karst gelenler, bu rezalete hayır, diyenler boylarmtn ölçusünü aldtlar. Balyaları köy meydamna taşıdık. orada baktılar. Sonra balyaları yine sırtladık, evimize taşıdık. Bu işkence niye? Maliye, Gümrük ve Tekel Bakanı 'nın ilgilerine ve ilgililerine sunuyoruz. DEDEBA Ğ KA SA BA Sl hizmet etmek mi yoksa ticaret yapmak mıdır? G. YILDIZ, ZONGULDAK Kaskatı Gerçekler. .. Amaç hizmet mi? SSK neden cevap vermiyor? 29.11.1984 tarihli gazetenizin ' 'Okurlardan'' sütununda 'Emekli maaşım bağlanmadı* başhğı altında, Selim A T1K (36115026) hakkmda çıkan yazınız üzerine ilgilinin dosyası yeniden incelenmiştir. Yapılan inceleme neticesinde: Okurunuza ait Sandığımıza intikal ettirilen tahsis belgelerine göre, Sandığımıza tabi olarak geçen hizmetleri aylık bağlamaya yeterli bulunmaması nedeniyle, 24.8.1984 gün ve Tah. 2/36115026 sayılı yazımızla Sosyal Sigortalar Kurumu IstanbulKadıköy Şube Mudürluğü 'nden sigortalı hizmetlerinin istendiği konu ile Ugiti kendisine bilgi verildiği. Bir kuçük haber: "Karacabey'in Ortasanbey köyünde 17 yıldan beri öğretmenlik yapan Muammer Bağdat'ın (35) üç çocuğundan lisede okuyanına pardesü alamadığından bunalıma girerek canına kıydığı bildirildi. 37 bin lira maaşı olan öğretmenin 6 bin liraya bir köy evinde oturduğu belirtildi..." Gazetenin bir köşesine sıkışmış bir dram. Üç beş satırla geçiştiritmiş. Bir genç adam lisedeki oğluna pardesü alamadığından kendini öldürüyor. Bu, bir aynadır. Kirii, çirkin bir aynada kendimizı görüyoruz. İç yüzümüzü, gerçeklerimizi... 37 bin lira maaş, 6 bin lira ev kirası, üç çocuk, bir eş, yeme içrrte, giyim, kuşam, taşıt, sağlık gideri, şu, bu.. ne kalır elde, hiç!.. O zaman en iyisi çekip gitmektir bu dünyadan. Bir kurtuluştur, bir kaçıştır. Ama neye yarayacak? Kişi gidince ardında kalanlann dertleri, acılan ne olacak. Babasız çocuklar, yalnız kalan kadın... Ama insanoğlu, bir çizgıye kadar dayantr. Sonra tükenir, patlar! Ya, kalkar çocuğunu, eşini, komşusunu öldürür; ya da, kendini. Bağdatlı da öyle yapmış... Kimbilir kaç kişi, kaç öğretmen, memur Ah ben de şöyle yapsam, çıkıp gitsem şu sıkıntılı dünyadan' diye düşünmüştür, düşünmektedir. ölmek, birçözüm imiş gibi! Oysa hep birlikte direnmek, çaba gostermek, yaşanacak bir düzen kurmanın yollarını aramak, bulmak, gücümüzie güzel bir gelecek yaratmak gerek; kendimize, çocuklanmıza, yarınki kuşaklara... Genç bir okur kesip yollamış yukandaki haberi, diyor ki: "öğretmenlerimizin düştüğü nice acıklı olaydan biridir bu. Paraya tutsak değerlerle bezenen toplumumuzda öğretmenler günden güne yoksulluğun dibine iniyorlar. Bu kutsal görevin insanları günden güne ezilmekte, aşağılanmaktadır. Öğretmenler gününde onlara şiirler okumak, övgüler düzmek yetmez, onlara hak ettikleri yaşamı sağlamak gerekir." Bursa'dan öğretmen A.K. yazıyor: "On yıllık öğretmenim. Bir haftadır rahatsızım, dün bir ilçenin devlet hastanesine gittim. Elimde kalan son paramı yol gideri olarak harcadım. Akşama kadar sıra bekledim. Parasızlıktan gazete bile alamadım. Aç karnına saatler geçti. Yazılı reçetedekı ılaçlan almam gerekiyor, ama yüzde 20 ilaç bedelini bile ödeyemediğim için alamıyorum. Öğretmenler haftasında söylevler dinledik. Ama uygulamada ne var? Hiç! Başöğretmen Atatürk bugünleri görseydi, ne derdi acaba ? Her şeyin parayla ölçüldüğü, bütün yüce değerierin (dürustlük, çalışkanlık, mesleğini, insanlan sevmek) paraya bağlanması bir koskoca gerçek.. Bu durumda en az on beş yıl öğretimden sonra on yıl, yirmi yıl yurt çocuklarına aydınlık götüren kişileri kim düşünecek? Orta 3'te öğretmenlergunünden söz ettik, 'Çocuklar, sizlerden de öğretmenler çıkacak, öğretmenlerin öğrenciler konusundaki duygu ve düşüncelerini ancak o zaman anlarsınız' dedim. Öğrencilerin büyük çoğunluğu, 'Biz öğretmen olmayacağız ki', dediler. 'Neden?' diye sormaya korktum. Alacağım yanıtın ne olacağını biliyordum. Bir öğretmen gündelik bir gazete alıp okuyamıyorsa, kendi branşındaki gelişmeleri izleyemiyorsa, kitaptan yoksun kaJryorsa, kendısini yetiştirmesı gereken zamanlarını el işi, pazarcılık yoluyla para kazanmaya harcıyorsa, yeterince beslenemiyorsa, giytnemiyorsa, öğrencilerine nasıl yol gösterebilir?" Son günlerde okur mektuplarında hızlı bir artış var. Kimi günler yirmiotuz mektup geliyor. Pek çoğu öğrencilerden, öğretmenlerden; bir bölümü de hapishanedeki tutuklulardan. Hepsinde acı var. Kaskatı, elle tutulurcasına katı bir acı... Bir çeşit S.O.S sesi... İşbaşındaki politikacılar bu tür acılan görmezler, göremezlec, görmek istemezler! Onlar için önemli olan ayakta kalabilmek, tutunabilmektir. Ne kadar sürerse sürsün!.. Aldatmaca, kandırmaca, uyutmaca sağolsun! Ama oğluna pardesü alamayan öğretmen canına kıyarmış; başka biri tüm ailesini öldürürmüş! Böyle şeyler görülmez, duyulmaz! Nice acı yakınma var dosyamda! Hangi birini duyurmalı, hangi birini gözler önüne sermeli? 'Dert çok, hemdert yok' demiş Fuzuli... Hemdert olmak da yetmıyor ki! Dertleri çozümlemek, hiç değilse bu yönde bir çaba harcamak gerek... Bunu da ne yapan var, ne de yapmayı düşünen! Bizler Hacettepe Üniversitesi'ne bağlı Zonguldak Meslek Yüksek OkuUı^nda okuyoruz. Yemek ücretlerine yuksek miktarda (%S0) zam yapılması bizleri perişan ettu Yapılan zammın yanmda yemeklerin iyi çıkmaması bizi daha da üzmektedir. Çoğumuz dargelirli aileye mensup insanlanz. Her ay ailemiz tarafından bize gönderilen para miktan sınırlıdır. Bu durumda artık oğle yemekleri yerine simitle karmmızı doyurmaya bakıyoruz. Bu ağır şartlar altında universite yöneticileri bizden başarı bekliyorlar, Merak ettiğimiz, üniversitenin yemek çıkarmasınm amacı öğrencılere Sigortaya yazılan yazımıza cevap gelmemesi üzerine 9.11.1984 tarih ve Tah. 2/36115026 sayılı yazımızla tekit edildiği, Daha sonra, ilgilinin Çaiışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı kanalıyla Sandığımıza intikal eden dilekçesi üzerine dosyası yeniden çekilmiş ve Sosyal Sigortalar Kurumu İstanbul Kadıkoy Şube Müdürlüğu 'ne yazılan yazımıza, tekit edilmesine rağmen, cevap verilmediği gorülmüş ve ikinci defa tekit edildiği ve aynca mağduriyeti dikkate alınarak, talep ettiği takdirde SSK'dan gelecek belgelerden sonra bağlanacak aylığından mahsup edilmek üzere 50.000. fellibin) TL. avans ödemesi vapılabileceği 21.11.1984 gün \<e Tah. 2/36115026 sayılı yazımızla bizzat adı geçene bildirildiği anlaşjlmıştır. TURK/YE CUMHURİYETÎ EMEKLl SANDIĞI GENEL MÜDÜRLÜĞU ELEMAN ARIYOR PAZARLAMA DEPARTMANINDA ÇALIŞTIRILMAK ÜZERE 1) ÜRÜN YÖNETİCİSİ (PRODUCT MANAGER) Kısa ve orta vadelı ılaç tanıtma planlarının ve butçelerının hazırlanması, kârnlık analızlerının yapılması. saptanan propaganda strateıisının uygulanmasında koordınasyon faalıyetlerını yurutecek Pazarlama, Is Idaresı, Eczacılık, Bıyolojı dallarında yuksek oğrenım gormuş çok iyı Ingılızce bılen. askerlığını yapmış, 35 yaşını aşmamış bir eleman Tecrubelı olmak tercih sebebıdır SANDOZ ANADOLU'dakı bir şantiyemizde Şantiye Şefi olarak çalışmak uzere bina inşaatında deneyimli 19601970 arası İ.T.Ü. \eya O.D.T.Ü. mezunu İnsaat Mühendisi veya Mimar aranmaktadır. Başvurulann Barbaros Buivan No. 79 Kat 5 İstanbul adresine şahsen veya fotoğraflı ozgeçmiş ile yapılması rica olunur. Telefon: 160 47 99 MUHENDIS ARANIYOR 2) SEKRETER En az lıse mezunu, çok iyı Ingılızce bılen. hızlı daktılo yazan, 30 yaşını aşmamış bir bayan eleman aranmaktadır Adayların fotoğraf ve ozgeçmışlerını ıçeren mektuplarıyla yazılı olarak aşağıdakı adrese başvurmaları nca olunur Müracaatlar gızlı tutulacaktır MANTAR LEVHA SESE, NEME, ISIYA DAYANIKLI AKUSTİK •Büro ve evler ıçın not panosu • Dekorasyon malzemesi • öğrencılere maket yapımında • Ayakkabı sanayıınde • Dekoratörler ıçın duvar kaplaması • Müzıkhollerde Sıneklımedrese Sok No 3 Beyazıt Tel 527 65 77 (Zıraat Bankası ıle Yapı Kredı Bankası arasındakı sokak ıçı, 50 m ) 1979 YKJ ICRA PL 467 TB3OR UYARINCA StCARA 5ACUCA ZAR ARUDIR SANDOZ İLAÇ SANAYİİ LTD. ŞTİ. LEVEND/İSTANBUL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle