15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ğu Amme Idaresi Enstitüsu, Akis Dergisi ve Cumhuriyet Halk Partisi Arastırma Bürosu'nda geçen günler, sevgili Doğan için bir alan araştırması işlevini gördü. 27 Mayıs Devrimi'nden sonra Kurucu Meclis'te Anayasa Komisyonu üyeliği, ilk ciddi siyasal staj olarak değerlendirilebilir. 1961 Anayasası laboratuvar çalışmalannda, sevgili Doğan'ın tum çıkışlarının, tarihin ışığında bugün çok daha aydınhk görünüyor, bir iktidar özlemini yansıttığı görülüyor. tktidara açılan yollan belirlerken, zorlu dönüşümleri gerçekleştirmeye hükümlü bir merkezi iktidann ayaklannı bağlamamaya ozen gösteriyor. Devrim'e hazırlanıyor; dergi çıkaracak. Çıkacak derginin adı bellidir; "Devrim". Doğan ile birlikte bu hazırlık içinde olanlar, belli bir ilgi kaybı ile olabilir, 27 Mayıs Devrimi soğumaya henüz yüz tutmuş iken, hazırlanan derginin adının " Y ö n " olduğunu ileri sürebiliyorlar. Buna katılmak mümkün görünmüyor; Doğan, motoru olduğu hareketi başlatırken hiçbir zaman bir yön arayışı içinde olmadı. Yön arayışı içinde olanlann devrime soyunmayacağmı biliyordu. "Devrim" adının, başka birisinin adma kayıtlı olduğu ortaya çıktı. Devrim'i kendi kütüğüne geçirmiş kişi, Devrim adını Doğan'a satmaya, kandırılamadı. " Y ö n " çıkanldı ve Türk aydın ve siyasal yaşamında "Yön Hareketi" başladı. Ancak sevgili Doğan, Devrim'e bağuhğını hiç kesmedi. Bu arada benim sevgili oğlum dünyaya geldi, Doğan Avcıoğlu adının "Devrim" olmasını istedi, istediği gibi oldu. Bir süre sonra ise Yön Dergisi'ni kapattı ve Devrim Dergisi'ni açtı. Devrimci Doğan'ın yeni dergisi, doğrudan doğruya bir iktidar yürüyüşünün kavgacı yayın organı oldu. Doğan Avcıoğlu, Devrim Dergisi'nde iktidar müttefîklerini ve iktidar programını oluşturmaya çalıştı. Bunun dışındaki tartışma ve gelişmelere, gözlerini kapadı. 1970 yazından itibaren sınama zamanının geldiğine karar verdi. 1971 mart başında yenildi; 12 Mart Muhtırası sonrasında, yol arkadaşları olarak düşündüklerinin bir bölümünün döneminde, tutuklandı. ZAMANI YENMEYE ÇALIŞTI Acımasız bir mantığı olağanüstü bir incelikle birleştirdi; Doğan'ın ağzından hiç kimse için kötü veya kaba bir söz işitilmemiştir. Yolunu çizmiş insanların rahatlığı içinde, en ağır sözü, işe yaramaz anlamında "yaramaz adam" oluyor. 1960 yıllarının sonuna doğru, iktidar yürüyüşüne beraberce çıktığı yol arkadaslannın çoğunu, daha sonralan, "yaramaz adam" olarak niteliyordu. 1970 yıllarında yaramaz adam saydıklanndan uzak durmaya ve uzak kalmaya özen gösterdi. Devrimci Doğan bir inattır; yolundan hiç donmedi. Kendi yoluna gölge düşürecek en küçük bir adım atmadı. Bu nedenle, Doğan Avcıoğlu'nun kendi çizgisini daha sonra yanlış bulduğunu anlatan görüşler, insanı, yalnızca gülümsetiyor. Devrimci Doğan, yalnızca, durdu; zamaru yenmeye ve kazanmaya çalıştı, her sabah koştu, son derece disiplinli bir yaşam tutturdu; bir umutlu dalganın ve yarar adamlar kuşağının geleceğine inancını hiç yitirmedi. Kanser tanısını öğrendiği anda ağzından çıkan sözler tipiktir, Doğan Avcıoğlu'na pek çok uygundur ve çok anlamlıdır: "Hep cepheden bir kurşuna karşı önlem aldım, kanserle arkamdan hançerlendim." Bu anlamsız hastalığı sonsuz mert, son derece soğukkanlı ve pek çok incelikle karşıladı. Lise çağlarında Bursa'da oynadığı pokerin verdiği eğitimle, sanki poker masasındaydı ve sanki yalnızca bir parti kaybediyordu. Iki kez ameîiyat masasma yattı, sanki iki kez " r e s t " dedi. ÜLKESİNE TUTKUSU YAŞAMDI ONUN İÇİN Büyük bir tutkuyla bağlı olduğu bu güzel ülkede ikinci rest'ine hazırlanıyordu. Doğan'ın çahşma gücünü ve insan kullanma yeteneğini bilenler için bu hazırlık, ünlü bir silahşörün meydanlara dönüşüne benziyordu; sadece heyecan veriyordu. Sevgili Doğan da bu heyecanı yaşıyordu, biliyordu. Ülkesine tutkusu ve bu heyecan, yaşama bağlıyordu; daha doğrusu yaşam oluyordu. Yaşam doluydu, altmış yaşlarında yaşayacağı yeni gençjiğini kuruyordu. Bugün sevgili Doğan'a, en verimli çalışmalarını yaptığj, en büyük kavgalarını verdiği, en büyük aşklarını yaşadığı, en büyük yenügisini tattığı Ankara'dan kırmıa prekante çiçekleri getiriyorum. Bugün Doğan'la birlikte Büyukadanın bir tepesinden, Marmara'nın doyulmaz güzelliklerini seyredeceğiz. Doğan'la birlikte rakı içeceğiz, ülke sorunlarım konuşacağız. Devrimci Doğan ile yaşayacağız. Birlikte... Devhmci Doğan, yolundan hiç dönmedi. Kendi yoluna gölge düşürecek en küçük bir adım atmadı. Bu nedenle Doğan Avcıoğlu'nun kendi çizgisini daha sonra yanlış bulduğunu anlatan görüşler, insanı sadece gülümsetiyor. YALÇIN KÜÇÜK Sade ve yalın güze'lik, Grek Antikitesi'nde kaldı. Burjuva yaşamın çocukhık döneminde, on beşinci ile on yedinci yuzyıl arasında, insan çoksesli olmaya başladı; güzel karmaşıklaştı, insan bir karmaşık güzellik oldu. Doğan Avcıoğlu, sade ve yalın güzelliği bütün görkemiyle sürdürebilen pek az insandan birisi olarak yaşadı. Aydın inadına pek uygun düsen bir doğrulukİa sade, yalın çizgileri bir yaşam biçimi düzeyine çıkardı, güzellikle ö2deşleştirdi. SÜSSÜZ YAZAR VE YAŞARDI Sadelik ve yalınük, sevgili Doğan'ın yaşam biçimi oldu; bunu, yazılarına, kavgalanna, bilimsel çalışmalanna, sevgilerine içerdi. Bir anlamda ve burada, tarihsel ırmağa ters kürek çekti. Bilimin, önemli ölçüde süslemeyi de kapsadığı bir çağda, süssüz yazmaya ve süslemesiz yaşamaya özen gösterdi. Bilimsel çalışmanın, mermerdeki cevheri, bir yontucu estetiğiyle çıkarmak olduğu bir zamanda, pek çok değerli bulgulannı yazılarının içine saçmaktan, serpiştirmekten geri kalmadı. Bunu, çok önceden görebildiğimi, söyleyecek durumdayım; bu nedenle, sevgili Doğan'ın yazılannın çok dikkatli bir izleyicisi ve okuyucusu oldum. Çok öğrendim çok yararlandım, kitaplanna her yeni çalışmamdan önce ve çahşma süresince bir kez daha baş/urmayı bir alışkanlık haline getirdim. Çok kez, daha önce göremediklerimi gördüm. Bir çalışmanın sancılı günlerinde, Acıbadem'de, "Senedi tttifak'M değerlendirmede, kendisinden ve Türkiye'deki tüm yorumcu ile yazarlardan ayrıldığımı söyledim. Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerikan Üniversitelerinin moda yaptığı "siyaset bilimcileri" ve bu arada kamu hukuku öğretim üyeleri, Batı'daki gelişmelere mekanik bir öykünme içinde, Turkiye'nin de bir Magna Charta'sı olmasını kıskançlıkla istedikleri için, Senedi İttifak'a demokratik süreçleri başlatan bir belge gözüyle baktılar. Ikinci Mahmut, zamanmdaki deyişle "Mahrnudu Adli" Senedi İttifak'ı yırttı; böylece, Türkiye'nin yüzeysel bilim çevrelerine göre demokrasiye ters bir adım atmış sayıldı. O, ÇOKTAN DEGERLENDİRMİŞTt Bunun tersini duşünüyordum; gerici ayan ile yapılmış bir anlaşmayı yıkmak, ileriye bir adım oluyor. Gerici kurumları yıktığı için Mahmut'u kutluyordum. Doğan hoşnut oldu, güldü, ağzınm içinde güldü, hoşnut olduğu zaman ağzının içinde gülerdi; "bunu yazdım" dedi. Nerede? Yalnızca Türkiye'nin Düzeni'nde yazdığım biliyor, yerini hatırlamıyordu. Aradım, buldum, Doğan doğru söylüyor ve doğru yazıyor. Doğan'ın doğruları, Türkiye'nin Düzeni içinde serpilmiş duruyor. Doğan çapmda ve Doğan türünde bir kavga adamının demokrasi anlayışını tartışmak isteyen siyaset bilimcileri, kamu hukuku öğretim üyeleri, yazarlar, önce, kendi demokrasi anlayışlannı netleştirmek durumundalar. Nedir demokrasi, Senedi İttifak'ı yapmak mı, yırtmak mı demokratik adım oluyor? Doğan Avcıoğlu, demokrasiyi kurmak için, geri \e kokuşmuş kurumları yıkmak ve bunun için merkezi otoriteyi kurmak, bunun için de her zaman Jacobin önlemlere başvurmak gerektiğini biliyor. Tarih, Jacobin'leri olmayan demokratik devrim kaydetmiyor, Doğan Avcıoğlu bunu biliyor, yazıyor ve bu türe devrimci demokrat adı veriliyor. YÖN ARAY1CISI DEĞİL, DEVRİMCİYDİ Sevgili Doğan, Paris'te yuksek öğretimini tamamladıktan sonra Fransız şematizmini, İngiliz ampirisizmi ile düzeltmek için bir süre Londra'da okuyup gozlemler yaparak Türkiye'ye dönüyor. Türkiye'ye dönüşünde bir tek düşuncesi buna sabit fıkri demek daha doğru var: Devrim yapmak. 1950 yıllannın ikinci yansında, Türkiye ve Ortado Devrimci Doğan PENCERE 4 KASIM 1984 İnsanın İnsana Yaptığı? Dostoyevski'nin bir roman kahramanı der ki: Milyonlarca insanın mutluluğu için suçsuz bir çocuğa işkence yapmam istense; karşı koyarım. Bu düşüncenin karşısında olanlar da vardır. Kimileri toplumun mutluluğunu acımasız önlemlerie sağlayabileceklerini düşünürier. Tarih bu tür siyasetin örnekleriyle doludur ve bir toplumun dirlik düzenliği için sert yollara sapanlarm felsefesi katıdır; Sallandıracaksın elli altmış kişiyi; ortalık güllük gülistanlık olacak. • İndira Gandi'nin öldürülmesi yalnız Hindistan'ı değil, dünyayı allak bullak etti. Herkes bu konu üzerine yazıp söylüyor; uzmanların yorumları ilgi çekiyor; ama olayı siyasetin dışında tartışmaya açtığımızda düşündürücü bir sorunla karşılaşıyoruz. İndira Gandi, suikastler zıncirinin ne ilk halkasıdır; ne de sonuncusu olacaktır. Sezar öldürülürken ne demişti: Sen de mi Brütüs? Bayan Gandi'yi koruma görevlilerinin öldürmesi, suikastlerin önüne geçmenin ne denli güç olduğunu gösteriycr. Hiç kimse böylesine bir kanlı olayı kınamadan duramaz. Ne var ki bir yandan cinayeti kınayan gazeteler, bir yandan da Bayan Gandi'nin Pencap'ta Sihlerin "Altın Tapınak"ına düzenlediği kanlı baskını da anımsatıyorlar. O baskında bini aşkın Sih öldürülmüştü de olay, Hindistan Başbakanı'nın ölümü kadar büyük sarsıntı yaratmamış; manşetlere çıkmamıştı. Son yıllarda üst üste devlet başkanları, başbakanlar ve lideriere ölümcül saldırılar düzenlentyor; kimi amacına ulaşıyor, kimi yarım kalıyor. Nükleer dehşet dengesinin yarattığı korku nedeniyle Ûçüncü Dünya Savaşı patlamıyor da bölgesel savaşlar, iç savaşlar, bağımsızlık savaşları, terör, anarşi, suikast sürüp gidiyor. Bütün bunların bir nedeni olmalı değil mi? • Düşünüyoaım, acaba insanoğlu öldürmek için mi yaratılmıştır? Kutsal kitaplarda buna ilişkin bir yargı yok. Tek cinayet sayılan Habil'le Kabil arasındaki kanlı olay, Tann'yı öfkelendirmiştir. Demek ki Kabil'in Habil'i öldürmesini Allah istemedi. Peki, cinayetin gerekçesi neydi? Tevrat'a göre Adem'in çocukları hep "kızoğlan" ikiz doğarmış ve kardeşlerin kendi ikizleriyle değil, öteki kardeşlerinin ikiziyle evlendirilmeleri öngörülmüş. Habil'in evleneceği Kabil'in ikizi Aklime daha güzelmiş; kıskançlık yüzünden kuralı bozmak isteyen Kabil ağabeyi Habil'i öldürmüş; Tanrı'nın lanetine uğramış. O günden bu yana insanın insanı öldürmesi engellenemiyor; cinayet, savaş, terör, soykırım veya başka adlarla anılan kanlı eylemlerin önü alınamıyor. Niçin? Soruyu kolayca yanıtlamak istersek insanın ruhunda kötülük tohumunun bulunduğunu söyleyerek konuyu kapatınz. Ne var ki bu açıklama doyurucu olmuyor; savaşların nedenlerim ortaya koymuyor. Büyük savaşlarda birbirini öldüren milyonlarca kişinin kötü ruhlu oldukları savunulamaz. Yaşadığımız çağda her davranışın nedenini araştırmak insanlıgın ortak davranışı niteliğine dönüşmüştür. Eğer bir kimse bir başkasını öldürmüşse nedenleri araştırılır; bu işi polis yapar; cinayetleri aydınlatır. Eğer insanın insanı öldürmesi savaş boyutlarındaysa bilim adamlarının araştırmaları önem kazanır. * Peki dünyamızın kanlı bir mezbahaya dönüşüne ilişkin bir açıklamayı çağdaş bilim getiremiyor mu? Kuşkusuz bilim getiriyor da kimileri bu açıklamayı yadsıyoıiar; üstelik tehlikeli ve yıkıcı da buluyorlar; çünkü savaşlarda kaç milyon insan ölürse ölsün. kârlı çıkan birileri vardır. Sürekli barış, ancak savaştan kârlı çıkanlar yeryüzünden silindiği zaman gerçekleşecektir ve o güne değin de banşçılık tehlikeli sayılacaktır. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL OKURLARDAN Emeklilerin. ek göstergelerı sonra müsavir olmuşsunuz" gibi aklı ve mantığı isyan ettirecek cevaplar almaktayız. Böyleyken kadro düzensizliğinin suçu sırtımıza bir kambur gibi yüklenmek isteniyor. Müsavir kadrosu ile ziraat mühendisliği, uzmanhk, baş mühendislik, şube mudurlüğü, daire başkanhğı görevlerini ifa ettik. Son görevimiz 34 ay dahi olsa müsavirdir diye memuriyetteki kademeler baştan asağı yok sayılmış oluyor. Şimdi bazüanmız artı 400 ek gösterge alırken, bizler + 200 almaktayız. Bu nasıl eşit işe eşit iicret ilkesi anlayamadık. Hizmetlerimizin karşıhğı böyle mi değerlendirilmeliydi? Bu haksızhğt parlamenterlerimizin ve ilgili bakanlıklann dikkatlerine ve bügilerine sunuyoruz. MÜNİF AKMANOĞL U ZİRAAT MÜHENDÎSt Tarım alamnda en guç doğal ve sosyal şartlar altında 3040 yü gibi sürelerde hiztnet "Ne yazık, bütün kitaplan bitirdim" diye yazmış Stephane Malverdik. Ardından I. derecenin larme. Geriye ne kalır; kaçmak, kuşların sarhoş olduğu yerlere kaç4. kademesinden emekli mak!... Cocteau'nun bir sözünü anımsıyorum "Yolculuklan anlatan kitaplar vardır. İnsanları yolculuklara götüren kitaplar da vardır"olduk, 2771 saydı yasa ile 1 ile 4. dereceye kadar Bütün kitaplar bıter mı, bıtirılebilir mı? Kaç kitap okuyabılirsiniz kadrolarda bulunanlara 400 bir yılda? Tüm uğraşınız kıtap okumak da olsa ki kimse bütün zaek gösterge verilmişti. Şimdi manını okumalara veremez haftada birden, olsa olsa elli iki! Haydi, Maliye Bakanlığı bu yasa ile iki kitap okuyun haftada, oldu mu size yüz dört!.. Kışinin yaşamı çelişkili bir genelge çıkararak ortalama ellı altmış yıl.Yılda 104'ten o n yılda bin.ellı yılda beş bin. kadro unvanları ve son görev Yüz yıl yaşayacaksınız kı on bin kitabı okuyup bitirdim, diyebılesibahaneleriyle artı 400 ek niz. O da olacak şey değil!.. göstergemizi 200 düşürü verdi. Şoyle bakıyorurn kitaplığıma, kabataslak bir hesapla bir kaç bin Arkasından da tutan 100 bin kitap var. Şimdi bütün bu kitaplan okuduğumu söyleyebilir mıyim? liraya varan borçlanmalara Hatta okuyabileceğımi!.. Gülerler adama!.. ABO Başkanlarından maruz bırakıldık. Bütçemiz Kennedy çok hızlı kitap okurmuş, böyle yöntemler varmış. bir baaltüst oldu. Dur durak kışta bir sayfayı, ya da bir paragrafı okumak gibi!.. Ben buna okubümeyen enflasyonla ve mak demem, olsa olsa göz gezdirmektir Evet, okumayı seven, okupahalılıkla büsbütün ma uğraşında uzmanlaşan kişi bir bakışta, birkaç sayfayı karıştıbasedemez hale geldik. Emekli rışta olumlu ya da olumsuz bir fikir edinebilir. Ama bir kitabı gereSandtğı'ndan aldığımız bir ği gibi okumak isterseniz ona saatlerınizi, günterinızı vermeniz gemektupta, "önce ziraat rekecektir. mühendisüği yapmıssınız, "Ve bitirdim bütün kitaplan".. Boş bırsözdür, bir aldatmacadır. Kitapların kişiyi kurtarmadığını belirten bir sözdür. Evet, kıtap çok önemlidir, çok değerlidir, insanın en yakın arkadaşı, yol göstericisidir. ama yetmez, yetemez. Yaşam, kitaplardakine hem benzer hem benzemez. Yaşamı tanımak isteyen kitaplara başvurmaz yalnızca; yaşamın içinde savaşım verir. Kitaplar ne diyor, Yaşam ne anlatıyor, bir bileşimini yapar, öyle yargıya varır. "Kendinı tanımak isteyen bir kitap açıp okusun" der Jean Paulhan.. Buna kim yanlış dıyebilir? İnsan'ı anlatır kitaplar: Şıir, roman. öykü, deneme, oyun, eleştirme, inc«leme... Hepsi insan üstünedir, insan ıçindir. Zamanının belirli bir bötümünü okumaya ayırmayana acımalı, ne kendıni, ne yaşamı, ne dünyayı anlayacaktır! Bir bıtki gibi yaşayıp gıdecektir. Flaubert "Kitap, çocuk yapar gibi yaratılmaz, bir piramıt gibi kurulur" diyor. Kitap, kalıcıdır bu yüzden, hesaplanarak, ölçülüp biçilerek. doğaya meydan okuyarak yaratıldığı için.. Nıce insanlar gelmiş geçmıştir, yüzlerce milyon, milyarlarca.. Pek çoğunun izı kalmaz, ama kitaplar binlerce, yüzlerce yıl yaşarlar. İnsanın bilinçle yarattığı yapıtlardır ölüme meydan okuyan... Türkiye'mizde kitap sevgısı bir türlü gereği ölçüde yerleşemiyor, yerleştırilemiyor. iki de bir 'yasak kitap', 'zararh kitap' sözlerı edilen; ikide bir şu ya da bu kıtabın toplatıldığı; adalet önüne götürüldüğü bir toplumda yaşıyoruz. Kıtabın zararlı olabileceği düşuncesi daha epey yaygın... Oysa hiçbir kitap zararlı değıldir; bellı bir görüşün, düşünüşün savunucusudur kimi kitaplar; ama onun tersi düşüncenin savunucusu başka kitaplar da vardır; onlar aralarında tartışırlar, çekişirler. Okur, bunların karşılıklı görüşlerinden yararlanacak, kendince bir sonuca varacaktır. Bu yüzden, tek k'ıtapltan 'çok kitaba'; 'tek düşünceden' 'çok düşünceye' gitmek zorundaBugünlerde Istanbul'da zengın bir kıtap sergisi var. Taksim'de TÜYAP'ın 3. Kitap Fuarı... Bir kitap şöleni, bayramı, ne derseniz deyin... Yazarlar geliyor. okurlarıyla konuşuyor, yapıtlarını imzalıyor. Kasım ayının ilk on günü boyunca kitap sevgisi, saygısı yığınlarca benimseniyor. Şairler, öykücüler, romancılar, eleştirmenler, bılim adamları. sanatçılar bir toplumda ne denli çok ise, ne denli çok yapıt verebiliyorsa, o toplum uygarlık çizgisinde o denli yükselmiş demektır. Kitap Fuarları toplumumuzda günden güne yaygınlaşıyor. Ankara'da, İzmir'de, Istanbul'da yurdun başka kentlerinde açılan, açılacak kitap fuarları Türk toplumunda birşeylerın değişmeye başladığını, yannlarımıza umutla bakmak gerektiğini gösteriyor. Kitaba Sevgi Saygı... Kimlere mi yutturabilirsiniz? Pazar günleri işitme engeüi yurttaslanmız için yayınlanan haber bülteni, oldukça iyi niyetli bir girişimin sonucu olarak görülüyor. Ancak yapılan iş, eğer bu savsaklamayla sürecekse, hiç yapılmasm daha iyi bence. 28 Ekim 1984 tarihinde yayınlanan bültende, onarımı olanaksız ve yurdumuz için yüz kızartıcı bir yanhşhğa tanık oldum. Cumhuriyetimizin 61. kuruluş yıldonümünün tüm yurtta, dış temsilciliklerimizde ve "Kıbrıs Türk Federe Devleti'nde" törenlerle kutlanacağı hem yazıyla, hem de sözle izleyenlere aktarıldı. Kuzey Kıbns Türk CumhuriyetVni tanıyan ilk ve tek devletin bir vatandaşı olarak haberi duyar duymaz şok geçirdim. Devlet televizyonumuzun bile tanunadığı yavru vatanımızı, dünya devletlerine nasıl tamtabiliriz, diye acı acı düşünmeye başladım. Bundan sonra Ziya Gökalp'in 60. ölüm yıldönümünü anma toplantısıyla ilgili haberde, devrimin karşütğımn "inkilap" olarak yazıbnası, ilkinin yanında çok küçük kaldı. TRT, ya işitme engelli yurttaşlanmızı ciddiye almıyor ya da bu işi gerçekten hiç bilmiyor. Bu haberleri, ancak tüm duyularım yitirmiş kişilere yutturabilirsiniz efendiler... Her türlü duyum engelli ve engelsiz tüm yurttaşlar adma. FENNİÖZALP /tSTANBUL , .DöYİzinize daha coK kazan Töbank'da TümTöbank subelerinde döyiz hesaplarına uvgulanan yıllık net faiz oranları Vades^%^ İCİ BEY; Derhal Bizi ara herşey düzelecek AİLEN TEŞEKKUR Vatan Hastanesi'nde başarılı bir ameliyatla kıymetli eşim Mahide Okyay'ı saelığına kavuşturan Başhekim Doç. D K METİN TANKER, Dr. MEHMET ERENER, hemşire Hatice Aydın ve Servet Aytar ile t ü m Vatan Hastanesi personeline minnet ve şükranlarımı sunarım. HAFIZ OKYAY DUYURU 5 Kasım 1984 tarihinden itibaren vize başvuru saatlerimiz 9.0012.00 olarak düzenlenmiştir. Sayın müracaatçılara duyurulur. İSTANBUL ABD BAŞKONSOLOŞLUĞU KONSOLOSLLK İŞLERİ BÖLÜMÜ 3ayhterü%1İ0Ö 7,00 13,00 8,00 5,00 10,75 9,75 7,00 14,50 ^ 1 yıl vadeU % 14,00 8,50 6,00 Amerikan Dolan Alman Markı Isviçre Frankı İngiliz Steriini S.ArabfctanRiyaü Hollanda Florini Fransız Frankı .^^^ njo 6,00 DERS VERILIR İstanbul Lisesi çıkışlı ve Boğaziçi Üniversitesi Endüstri ve İnşaat Mühendisliği 3. sınıf öğrencisi bir kişi, Anadolu Liselerine girmeyi garantileyecek yetkinlikte ders verir. Tel: 521 13 36 43 "93 *•* 9,25 10^5 9,50 6,75 y.oo 10,00 7,25 15,00 TÖbank kurianra hffielemeden dövizinizi bözdıurnayınröBANK 'güçlü bankadır" AAD İ50 13,50 MİLLİYET YAYINLARI ünlü çizgi roman kahramanı GADDAK DAVUT'un bilimkurgu serüvenlerini kitap olarak sunar Birinci kitap: "ZAMAN GEZGİNİ" Tırc | u t u bJTiltnnde MlLLrRT 1ATIILAS] flyıtı 150 Urı Trgf. Kuım Umıil OırkM Cıi »o. 10 Cllılo I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle