14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER zel ornek vermektedir. Birinci örnek şudur: Anayasanın 17 ve 134. maddelerinde "bilimsel" sözcüğu bulunduğu halde, resmi bir yazı olan genelgede "bilimsel" değil "ilmi" kullanılmıştır. lkincı örnek, genelgedeki "istikamette" sözcuğudur. Anayasanın Başlangıç bölumünde ve 42, 58, 131, 136. maddelerinde "doğrultusunda" sozcuğu kullanılmış olduğuna göre genelgede: ki "istikamette" yerine, "doğrultuda" denilmesi gerekmez miydi? Göruluyor ki genelgede bile anayasa diline uyulamamıştır. b) Anayasada kimi kavramlann hem özleştirilmiş Turkçesi, hem de Osmanbcası kullanılmıştır. Bu durum "ölçu"yu belirsizleştirmektedır. Örnekler verelim: (rakamlar madde numaralarıdır.) Bajımsıziık (69 81. 103 ) Istıklil (58) Çıkar(24)nHn/aat(5l) Duzey (108. 130, 166) sevıy; (46, 49, 61) Ginşım (166. 172) toscbfcus (57, 82) Gorev (3. 8, 26. ) vazıfe (61) Guvenct (15, 19 129) temınat (28, 29) Koşul (130) sart (130) bir maddc ıçinde Nedcn (63. JCÇKI 3) »bep (78. 92) öncn (101, 109. 118 ) teklıf (88, 97) Onkm (112) ledbır (55) Saptamak (15) tcspıt «mek (34) Sayuı (94) adcdı (91) bır maddc ıçinde Sıvasal (5 29) sıyası (31 681 YararlanmaOl) faydalaıana(3l) bırmaddede Yennde yoneum (12 T ) mahallı ıdarr (127) Anayasamız Özleştirmeye Yeştt Işık Yakıiııştır Atatürk, devrimlerini aşırı eylemlerle gerçekleştirmiştir. Anayasa, kullandığı yeni sözcüklerle özleştirmenin doğru bir yol olduğuna tanıklık etmektedir. ÖMER ASIM AKSOY Gazetelerde okuduk: Sayın Başbakan Turgut özal, resmi yazışmalarda kullanılacak dil ile ilgili şöyle bir genelge yayımlamış: Millet olmamızın en onemli nnsurlanndan birini teşkil eden dilimizin korunması \e daha da zenginleştirilmesi yolunda yapılacak çalışmaların buyıik Turk milktinin tarihi ve kultiıru ile aynı istikamette olması lazımdır. Kamu kurum ve kuruluşlannca yapılan resmi yazışmalarda ve yayınlarda guzel Turkçemizin aşınlıklardan kaçınılarak kullanılması; yapı, imla >e kelimelere dikkal edilmesi zorunludur. Bu itibaria Tiırk dili konusunda yapılan ilmi çalışmalar sonuçlanıncaya kadar, kamu kurum >e kunıluşlannın her turiu )azışmalarda ve yayınlarda anayasa dilini ölçu olarak kabul etmeleri uygun gorulmuştur. Bu genelge, dilimızle, özellikle anayasamızın diliyle ilgili birkaç konu uzerinde durmamıza yol açmaktadır. Aşırılık, alışılmışın çok üstüne çıkma durumudur. AJışılmış şey, iyi de olabilir, kötü de. Bizim vaktiyle alışmış olduğumuz yazı dilınin iyi olduğu savunulamaz. Bu dilin duzeltilmesi gerektiği yuzyıllar önceki kişısel birkaç çabayı hesaba katmasak bile yuz yirmi, yüz otuz yıl önce başlayarak, duşunürlerimiz ve bilim adamlannruzca sık sık uzerinde durulmuş bir konudur. Ataturk'e değin kesin başarı kazanılamamış olmasının buyuk nedeni, aşırılıktan kaçımlmış olmasıdır. Çağdaş uygarlık duzeyinin ustüne çıkmayı amaçlayan Atatürk, geri kalmışlıktan kısa zamanda sıynlabilmek için büyuk atıhmlar yapmak gerektiğini çok iyi bildiğiriden her alanda, devnm dediğımiz aşın eylemleri gerçekleştirmiştir. örneğin Yazı Devrimi, akıllara durgunluk veren bir aşınhktır. Dil Devrimi de bunun uzantısı olan aşırı bir eylemdır. Atatürk, Dil Devrimi ile "Nutuk"taki kendi dilini bile devirme yolunu açmıştır. Ne var ki insanlar alışkanlıklannın tutsağıdırlar. Bundan dolayı yeni sözcuklere karşı zaman zaman tepki gosterilmiştir. Şimdi anayasamızın bütun maddelerini dolduran yeni sözcükler, 1952'de, "yaşayan dilde yoktur" gerekçesi ile aforoz edilip Teşkilatı Esasiye Kanunu geri getinlmemiş miydi? önerilen yeni sozcüklerin alınyazısını genel kullanım belirler. Yaşama gücü olmayanlar tutunamaz. "Tilcık"i de, "ilginç'M de Ataç ortaya attı. Toplum, birincisini beğenmedi, ikincisini bağrına bastı. Birçoklannın sandığı gibi kötü öneriler dili bozamaz. Dil kendisini korur; ancak işine yarayan sözcükleri benimser. öyleyse onerüen yeni sözcuklere hemen "aşırı" damgası basılmamalı, kesin yargı dile ve zamana bırakılmalıdır. Kaldı ki biz, bir yandan dilimizi ulusal olmayan oğelerin baskısından kurtararak ozleştırmek, öte yandan çağdaş uygarhğın getirdiği yeni kavramlara karşılıklar bulmak zorunda olduğumuz için, başka dillerden daha çok yenileşme gereksemesi ile karşı karşıya bulunuyoruz. Bu nedenle dil çabalarımız başka uluslarınkinden elbette daha yoğun olmalıdır. Nitekim öyle oldu. 1932'den beri aşın tutumumuz egemen olmasaydı, elli iki yıl once ancak yüzde 3540 oranında Türkçe olan yazı dilimız, bugünku yuzde 8590 oranına yukselebilır miydi? Dilimiz ne kazanmışsa aşırılıktan kazanmıştır. Yeni ve aşırı öneriler olmadan dil kendi kendine zenginleşebilır mi? "ANAYASANIN DİLİ" . ÖLÇÜSÜ Genelge, "resmi yazılarda anayasa dilinin ölçu olarak kabul edilmesi uygundur" diyor. Biraz da bunun üzennde duralım: a) Bir yazı yazılacağı zaman kullanılacak sozcüklerin anayasada bulunup bulunmadığını aramak mı gerekecek? Bunun uygulanabilır bir yöntem olmadığına genelgenin kendisi iki gü c) Anayasanın dili, genel dilin butun sözcuklerini kapsamaz. Daha çok da hukuk terim ve sözcüklerine yer verir. Resmi yazılarda, anayasada bulunmayan sozcüklerin kullanılması gerekirse ölçu ne olacaktır? Genelge, bır de böyle süre koymuş. Kullanılacak dili, anayasa diliyle sınırlamaya çalışmak ne denlı olanaksızsa, "çalışmalar sonuçlanıncaya kadar" diye durdurmak da o denli olanaksızdır. "Dil çalışmalannın sonuçlanması" dıye bir şey duşünulemez: insanlar var oldukça dil ça lışmaları surecek, hiçbir zaman sonuçlanmayacaktır. Genelge, tutucu eğılımli bir anlam taşımasına karşın, "Kamu kurum ve kuruluşları. yazışma, yayın, konu, sonuç" diye yeni sözcükler kullanma gereğini duymuş olduğu gibi anayasamız da, yeni türetilmiş sözcuklere geniş ölçude yer vermekle, özleştirmenin doğru bır yol olduğunu ve bunlara benzer sozcukler kullanılmasının uygun olacağını göstermiştir. Anayasada bulunan y\ızlerce yeni sözcukten aşağıya aldığımız on, on iki duzinesi, bunu kanıtlamaya yeter: Aday, alan, amac, amaçlamak, anlam, anlatım, araç ve gereç, atama, ayncaük, ayınm, bagımsız, basın, başkan, başkent, başvuru, belge, bildiri, bildirim, bilim, bilimsel, birim, bitkisel, bolge, çağdaş, çağn, çoğunluk, dayanışma, denetleme, dene>, denge, dokunulmazlık, donera, donuşturulme, dolanlı, duruşma, duzey, durum, egemenlik, eğitim, eşit, eylem, genel, genelge, gensoru, gerekçe, gorev, gosteri, gundem, guvence, guvenlik, hayvansal, içerik, içtuzuk, ilgili, ilişkin, ilke, inceleme, islem, işlern, izleyen, kamu, kamulaştırmak, kamuovu, kanı, kapsam, kavram, kentleşme, kesin, kısıtlamak, kişisel, konu, konut, koşul, kovuşturma, kural, kurul, kurum, kutsal, neden, nitelik, okul, olağanuslü, olay, olumsuz, onama, onaylamak, onurlu, oran, orantılı, oy, oylama, ödenek, ödev, ölumsuz, ögrenci, oğrenim, oğretira, onder, önerge, öneri, öngormek, önlem, özel, ozerklik, sakınca, saldın, salt çoğunluk, sanık, saptamak, savunmak. seçim, seçmen, sıkıyönetim, siyasal, sonuç, soru, sorumlu, subay, süre, sureli, süresiz, tanm, tanmsal, tar üşmak, tekelleşmek, toplum, tutanak, tutuklamak, tutuklu, tören, tiıketici, tum, tur, tuzel kişilik, tuzuk, uluslararası, uyannca, uyumlu, uygarlık, uygulamak, ulku, üretim, ürıin, uye, verim, yarar, yararlanmak, >argı, yasama, yayım, yayımlamak, yayın, yerinden yönetim. yetki, yoksun, yonetim, yonetmelik, yöntem, yükamlttlük, yuriırlük, yıiriıtme, zorunluluk... Bu sozcuklerden her birinin hangi maddede geçtiğini, yerimizın elverışsizliğı dolayısıyla göstermedik. Yukanda sıraladığımız kimi sozcüklerin bildiğimiz yaratıcılaruıı anmayı da ödev sayıyoruz: "Denetleme" sözcuğünu, Yusuf Duygu Karslıoğlu; "dokunulmazlık, olağanustu" sözcuklerini, Hasan Reşit Tankut; "dönem" sözcuğunü Naim Hazım Onat; "savunma" sözcuğunü, Falih Rıfkı Atay; "uygulama" sözcuğunü, Tahsin Banguoğlu (yanlış anımsayorsam, duzeltmelenni dılerim); "sıkıyönetim, tekel" sözcuklerini Ömer Asım Aksoy, dilımize kazandırmışlardır. Kısacası, genel dile mal olmamış yeni sözcükler anayasaya girmez. Girenler ıse ancak anayasa ile ilgili olanlardır. Anayasamız, bunları kullanmakla özleştirme yolunu benimsediğıni ve genel dilin bu doğrultudakı sözcüklerle gelışmesini doğru bulduğunu gostermektedir. "Bağımsızlık, egemenlik, uygarlık, koşul" gibi, "bilimsel, kişısel, siyasal, kutsal, tarımsal, bitkisel, hayvansal" gibi çok karşı konulmuş sözcuklere kapılarını açmış olan anayasamız, ozleştirmeye yeşil ışık yakmıştır. Sayın Başbakanımız da genelgesiyle bu sozcuklerin kullamlmasını istemiş olmuyor mu? PENCERE 25 KASIM 1984 Oğretmen Günü?... 24 Kasım öğretmenler günüymüş. Türkçemızde bir deyim vardır: Görürsün gününü .'.. Tehdit anlamınadır bu deyim; "senın canına okuyacağım" demektır. Oğretmen de bu anlamda gününü görmüştür. "Asgari geçım duzeyı"nm de altında aylıkla açlığa talim eden oğretmen, bır yandan toplumda ıtılıp kakılırken, ote yanda nutuk dinlemek zorunda bırakılmıştır. • Cumhuriyet tarihinde öğretmenın ayrı bir yeri vardır; çünkü Mustafa Kemal'in "başöğretmen"]\k yaptığı bır dönem yaşandı. Çok yınelendiği ve içerığınden soyutlandığı için "başöğretmen" bır tören nutkunun sözcüğü gibi yankılar yapıyor. oysa bir imparatorluk yıkılmışsa, bir bağımsızlık savaşı verilmişse, bir uluslaşma süreci yaşanmışsa, hilafet ve saltanat yerine Cumhuriyet kurulmuşsa, yazı ve dil devrımleri yürürlüğe konmuşsa, bılimın dınden bağımsızlaşması için islam ortaçağını yırtmak gereği duyulmuşsa, kültür devrimiyle aydınlanma çağına adım atılmışsa, o toplumda öğretmenın işlevıni saptamak gerekir. Bır dönemdi o... Öğretmenın saygınlaştığı bır dönemdi. Çünkü kültür devrimını halk katlarına yaymak için en etkin silahın eğıtım olduğuna ınanılıyordu. Sıvilasker bürokrat ve aydınlardan otede bir avuç ticaret erbabının, eşrafın, mütegallibenın ağır bastığı bır köylü toplumunda çağdaşlaşma yolunu açacak öğretmenın yen büyüktü. Öğretmenler de bu tarıhsel görevı üstlenen birer devrımci gibiydıler. Ne var ki ulusal demokratik devrımin gerçekleşmesi sanıldığınca kolay değıldir. İlerıci ve tutucu güçler dengesinde, terazının kefelerı bır yukselır bır alçalır. "Oğretmen" sozcüğünün ıçerığınde "bürokrat" kavramı da mayalanır. Oğretmenleri halkın dışladığı bırer bürokrat olmaktan kurtarmak için otuşturulan "Köy Enstituleri" denemesı yalnız Türkıye değil, dunya boyutlarında ılgınçleşen bır ginşımdi. Yazık ki karşıdevrımci dalganın kabarmasıyla boğuidu. İkıncı Dünya Savaşı'ndan sonra yürürlüğe giren "sola kapaIı sağa açık çokpartilı re/(m",öğretmenlerı neredeyse halk düşmanı ılan edecekti. 27 Mayıs devrimiyle öğretmenler yeniden saygınlaştılar: Ama bu alev de kısa sürede söndürüldü. Toplum, dışa bağımlı sermaye ıktidarlarının tutucu ve gerıciliğı pompaladığı bir sürece kısa surede girdi. Devrımci öğretmenın bu düzende yen yoktu; ezılmesi, horlanması, dövülmesi, aç bırakılması, ikınci sınıf adam sayılması gerekiyordu. 1961 Anayasası'na dayanarak sendıkalaşmak isteyen oğretmen kıtlesındeki demokratik özlemler söndürüldü; moral ölçülerın yozlaştığı ve her şeyin paraya vurulduğu bir toplumda öğretmem kim takardı? Sanayileşmiş Batı ülkelerindeki gelişmış kapitalist düzenlerde oğretmen bir küçük memurdur; bızim Cumhuriyetimizin tanhindeki yere sahıp değildir; ama, oralarda hem endüstri devriminin dev üretici çarklan ışler, hem de öğretmenler sendikalarda örgütlenerek kitlesel ağırlıklannı demokratik düzenin özgürlük ortamında toplum yönetimıne koyarlar. Bızim oğretmenimız ise artık ne Atatürk dönemındeki öğretmendir; ne de ileri sanayı toplumunun demokratik düzeni içinde yerıni bulan öğretmend|r. öğretmenler gününü böyle bir günde yaşıyoruz. EVET/HAY1R AKBAL İki ilginç konu... Tervüman'da bir haber: Atatürk Dil ve Tarih ve Kültür Yüksek Kurumu'na uzman ya da danışman olarak üç kışi atanmış... Uzman mı danışman mı, hangisi? Uzman baska, danışman başkadır! Bu üç kişınin uzmanlığı mı, yoksa yalnızca danışmanlığı mı söz konusudur, bılinmiyof. Bu üç uzman ya da danışmanın adını vermeden şunları s o ralım, bu uzmanlar ya da danışmanlar dil, tarıh yoksa kültür uzmanı ya da danışmanı mıdır? Orası da kuşkulu. Başbakan Özal'ın önerisi üzerine Cumhurbaşkanı atamaları onaylamış, bu üç kişi göreve başlamışlar. Bızden ulusa yararlı oteun demek düşer!.. Kim bu kişiler? Biri Eski Milli Birlik Komitesi üyesi, olağanüstü dönemlerın değışmez bakanlarından Sayın Mehmet Ozgüneş İkıncısı Turızm ve Kültür bakanlarından, Turizm Bankası Genel Mudurlerınden Sayın llhan Evlıyaoğlu. Üçüncüsü de AP dönemınin Kültür Bakanlarından Sayın Avni Akyol... Bu kışilerin tarıh, dil ve kültür alanlanndakı yetkınlıklennı bılmek guçtür, çünkü bu konularda uzman ya da danışılacak bir yetkilı olduklarını gösteren hıçbir kanıt yok. Hıçbinnin bu konularda yayımlanmış yapıtını okumadık; gerçi ıkısı Kültür Bakanlığı yaptı, ama bakan olmak başka, kültür alanında uzman ya da danışman sayılmak çok başka... Anlaşılan şudur, bu üç eski bakan şu sıralarda işsiz kalmışlardır. Bilmem, belkı bir yerlerde Yönetım Kurulu üyesıdirter. Ama yetmez, vazgeçilmez değerlerden yararlanmak gerekır. Bir, iki, üç görev verilerek yurda ve ulusa başarılı işler görmeleri özlenır Son günlerde Emnıyet Genel Müdürü'nün bile Yönetim Kurulu üyesı atandığını okumadık mı? İşbitirir ikttdar hızla iş gördüğüne ınandığı yakınlarını bir, iki, kımı zaman üç onemli görevle ödüllendirmektedir. Buna alıştık... Ama türiü suçlamalar, karalamalarla ortadan kaldırılan Türk Oil ve Tarih Kurumlanna Atatürk mirasından gelen paralann işsız güçsüz eski politikacılara gelir olarak sunulmalanna şaşmamak zor! Demek, AKDTYK bundan sonra bir çeşrt arpalık yeri olacak! Yazık, çok yazık!... * Bir banka yayınlarında geçen yıl ıçinde bir şiir seçkisi çıktı: "Cumhurıyet Dönemı Turk Şiıri" Emeklı bir oğretmen ve edebiyat ıncelemecısı Orhan Ural düzenledı bu seçkiyi... Cumhuriyet dönemınde etkısinı duyuran şaırlerı kalın bir kitapta bir araya topladı, şıirlerinden örnekler sundu. Her seçki üzermde tartışılabilır. Falancayı niye aldın da bilmem kımı almadın? Ya da, ondan beş şiir berikinden üç, niye? Yargılar tartışma yaratır. Bunlara bir şey demiyorum. Orhan Ural'ın seçkisi Yahya Kemal'le başlıyor, Hilmi Yavuzlara, Durbaş'lara kadar geliyor. Şiirseverlere yararlı bir derleme. Ne var ki bir basımevının yayınladığı dergıde o basımevinin sahibi bu seçkiyi en ağır sözlerle suçlamış. Niye Mehmet Akif yok, gibı... Mehmet Akıf yırmıncı yüzyıl yazınımızın ünlu bir şairidır, Türk şiir tarıhınde yeri vardır. Üstelık dürüst, inançlarına bağlı bir kişıdir. Bu seçkıye niye alınmamış? Kısaca yanıtı şu: Akrf Cumhuriyet dönemi şairi sayılmaz da ondan! Once Cumhuriyet ilkelerine bağlı değil, Atatürk devrimlerine katlanmayıp Mısır'a gitmış... Cumhuriyet döneminde şiir verimi yok gibi... Ural da onu bu yüzden seçkisine almamış, Yahya Kemal'le, Haşim'le başlatmış derlemesinı, Yahya Kemal ile Haşim'in Cumhuriyet dönemındekı etkileri yadsınamaz, oysa Akifin ne etkısi, ne de şıırsevenler gozünde bu son dönemde yazdıklan ile bir değerı vardır... Yayıncı banka bu tur eleştiriler üstüne seçkiyi piyasadan çekmiş... İşin ilginç ve acı yanı bu! Mademkı Akif alınmamış, demek o seçki kötüdür, yanlıştır, önemsızdır! Seçkiyi yapan Orhan Ural'dan bir mektup aldım bu konuda.. Diyor ki: "Banka kitap satış mağazalannda, kitap fuariannda 'Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri'nin satışını durdurmuştur. Hangi gerekçe ve amaçla bu yola gidildiğı sorulmuş, bir yanıt alınamamştor. Türkrye'de ş/mdiye değın kıtapların satışının engellenmesi, yasal kovuşturma sonucu savcılann göreviydi. İBsalarda bilmechğimiz bir değişiklik mi oldu?" •#• îş Bankası'nda bir hesap açın. Tasaraıfunuz, işbaşı yapsın... İş Bankası güvenliğin de çalışsın, kazansın... ...kazandırsın. TÜRKİYE $ BANKASI "Paranızın, ıstikbalinızın emnrveti." ACELE SATILIK Temiz 77 model 131 Kuzguncuk'ta de\rren satılık komple marangoz atolyesi 3331637 ILAN ÜSKÜDAR İCRA TETKİK MERCÖ HÂKİMLİĞtNDEN 1984/981 Es. 879 Ka. Abdullah Boğaz ve Osman Boğaz vekıh Av. Daniş Esendal'ın talebı uzenne yapılan tetkıkat neticesi hâkımliğiraizin 22.11. 1984 tanh, 984/981 Esas ve 879 karar sayılı hukmüyle; Üsküdar Uncular Sok. No. 30'da Harman Gıda Sanayii Ekmek Fabnkası Abdullah Boğaz ve Osman Boğaz ile; Kadıköy, Bahariye Cad. No: 86'da Harman Gıda Market (Süpermarket) Abdullah Boğaz'a llK.'nun 286. maddesi gereğınce 22.11.1984 tarihinden başlamak uzere İKİ AY KONKORDATO MÜHLETİ verilmi? olup konkordato komiseri tayin edilmiştır. tlK.'nun 286. ve müteakip maddelen gereğince keyfıyet ilanen tebhğ olunur. 22.11.1984. Basın: 14349 VEFAT Sevgili Babamız SABAHATTİN KARAÇAM'ı yitirdfk. İsmin onurumuz, yureğin yüreğimizdir. Rahat uyu. Onu sevenlerin başı sağolsun EŞİ VE ÇOCUKLARI ADINA METİN KARAÇAM İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERStTESt REKTÖRLÜĞÜNDEN 9923 sa>ıh dıploması kaybolan Inşaat Fakültesi 19701971 Ekim Dönemi mezunlanndan Eray Özkara'ya duplicat dıploma verileceği bu husustakı yönetmeliğın 6. maddesi uyannca ilan olunur. Basın: 14373 MEHMET YAGCI AYFERUYSAL Nişanlandılar. 24.11.1984 İZMIT • Nüfus cuzdanımı kaybettim. Hükümsuzdur. ZEYNEP YETİŞOĞLU • Sahibinden 573 32 47 satüıktır. Tel: 161 07 28 • Beşiktaş'ta satılık 161 03 19 daire
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle