15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHVRİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER duğ . . >erden biraz geri çekilerek eüerini kavuşturup, onlerine bakarak durmalı, efendimiz geçtikten onra işlerine gitmelidirler. Saygısır. hareket eden her kimi görürsem haklarında şiddetli ceza tertip ederim. Sonra pişmanlık favda vermez..." Eskiden hükumet tarafından halka tenbihat yapılması gerektiğinde, mahalle imarm^rına haber verilir ve akşam ezanına yakın bekçiler, "Tenbih var, akşama kadar camiye buyurun!" diye sopalarını kaldırımlara vurup yüksek sesle bağırarak mahalleyi .dolaşırlarmış. Şimdi de, Tanzimat ilanından sonra yayımlanan bir tenbihe goz atalım: "Padişahımızın camileri teşrif buyuracağı umulduğundan, herkesin edep dahilinde hareket edeceğinden şüphe etmiyoruz. Herkesin intizamla camiler ve diğer yerlerde vakit geçirmelerine dıyecek yoktur. Ancak çarşı içinde, Beyazıt ve Şehzadebaşı'nda, doğru yol uzerindeki dükkânlarda halkın birikmesi yasaktır. Geceleri büyük caddelerde iskemle atıp sokak ortalannda, halkın gidip gelmesine mani olacak şekilde oturmak yasaktır. Arabalar arasında dolaşıp arabalı ve arabasız gelen geçen 11 EskiYeni Değişmeyen ne var dünyada; kılıklar, âdetler, diller, kentler.. tümü zamanla biçimden biçime giriyor. Bu gibi değişmeleri hep güler yüzle karşıladığımızı soyleyemeyiz elbet; özellikle yaşhlann, gençlik zamanlarındaki yaşamı özlemle andıklannı biliriz. Kimbilir, özlem duyulacak denli güzel miydi o günler, yoksa yitirildiği için mi belleklerde güzelleşti? Ancak şunu da belinmeli ki, eskinin tümden yok olup gittnesi, yaşamın sürekliliği duygusunu zedelediğinden midir nedir, ruhlarımızda bir rahatsızlık uyandınyor. Bunun bilincine en çok kentlerin değişmesinde varıyoruz. Bu konuda neyin atılıp neyin ahkonulması sorunu, çok önemli bir kültür ve uygarhk sorunudur. Paris'in büyük değişikliklere uğradığı günlerde, Baudelaire, bundan duyduğu üzüntüyü belirten bir şiir yazmıştı. Benim de tstanbul'un gitgide amsızlaşmasından üzüntüye kapıldığım olmuyor değil... Ama hangi lstanbul'un? Bilebildiğim tstanbul'un kuşkusuz. Kitaplarda okuyarak daha eski zamanlara indikçe böyle bir vahlanma MELİH CEVDET ANDAY yı hiç de duymuyorum. tşte, eski Istanbul'u anlatan bir kitaptan yazıma bir bölüm aktarayım da bana hak verin. "Eskiden İstanbul'un evleri ahşap ve çoğu boyasız ve boyalı olanlar da buyük konaklardı, bunlar aşı boyası ile boyalı idi. Evlerin çoğu çamur kurulan ile kirlenmişti. Evler birbirine bitişik, basık, girintili çıkıntılı şeylerdi. İçlerinde fareler ve örümcekler mekân tutmuş gibi idi. Avlular daima loş, ıslak, solucanlı idi, sokaklardan çirkef sızardı. O kasvetli, çarpık, çapraşık sokaklarda, yarık, yıkık duvarların dipleri yaz kış çamur ve mezbele idi, köpek ve fare leşleri ile dolu idi..." Bu yüzden zaman zaman hükümet tembihleri ilan edilirmiş. Biri Yeniçeriliğin kaldırılmasından, öteki de Tanzimat'ın ilanından sonra yayımlanmış bu tür iki bildiriye göz atalım. Serasker Hüsrev Paşa, İstanbul kadısına gönderdiği ilanda şöyle diyor: "Ramazan münasebetiyle ibadet için padişahımız inşallah aralık aralık İstanbul camilerine ge lecektir. Bu apnlerde halkın her zamandan f^la saygılı olması icabeder. Esnjaf ve halk, askerlere mahsuş yfcka ve yenleri kırmızılı ve zırhlı elbise giyip bellerine kılıç takmamalıdırlar. Herkes dükkân ve evlerinin önunü temiz tutmaiı. çop ve hayvan leşleri gorülmemelidir. Konak ve evlerin kapılarına uzun yıllardan beri çamur sıçrayarak silinmediğinden ve her yıl fazlalaşan bu çamurlarla kapılar çamurdan birer kapı haline geldiği, pencerelerin onünden de top top öriımceklerin sarktığı görulmuştür. Bu konak ve ev sahiplerinin ve hizmetçilerinin girip çıktıkları bu kapılan silip süpürmeyip böyle acaip ve yakışıksız bırakmaları maazallahı Taalâ hastalık getirebileceği gibi, kalplere de sıkıntı vereceğinden başka 'Temizlik imandan gelir' sözü Müslümanlığın şartı olduğundan bu gibi ev ve konaklann ve dükkânların sokak yüzleri ve kapılan da örümcek ve çamurdan temizlenmelidir. Padişahımız camide iken veya bir yerden bir yere giderken rastlayanlar gözlerini dikerek bakmamalı, ancak bulun kadınlara insanlık terbiyesine avkın hareket edenler olursa cezalandırılacaklardır. Halkın ve hele kadınlann elbiselerine dair evvelce ilan edilen kararlar bilindiğinden herkesin bu tenbihlere uyması ve hilafına hareket etmemeleri icabeder. Namaz vaktinden başka erkeklerin camiye girmeleri yasaktır. Kadınlar açık saçık kıyafette gezmeyecfk, saat onbirden sonra sokaklarda kadınlardan kimse kalmayacaktır. Kadınlar eşya almak için çarşı içinde, dukkân ve mağazalarda içeri girip alışveriş edemeyecekler, alacağı ne ise bunu satan dükkânlann önünde edebi ile durup istediği şeyi isteyecek, aldıktan sonra hemen evine donecektir. Geceleri kimse sokaklarda fenersiz gezmeyecek, fenersiz tutulanlar cezalandırılacaklardır. Saz ve Karagöz oyunlarına gidenler de ırz ve edepleri ile oturacaklardır. Hakiki mazereti olmayanlar oruca devam edecekler, özrü olanlar da çarşıda açıkça oruç bozamayacaklar, bu gibiler de cezalandırılacaklardır." Demek istediğim, sadece Kâğıthane gravürlerine bakarak, "Ah eski İstanbul!" diye vahlanmak yanlış olur. 1896 yılında basılmış olan Araba Sevdası adlı romanında Recaizade Mahmut Ekrem, Üsküdar iskelesi alanının tozunu, pisliğini, gurultüsunü, kargaşasını anlatmaktan kendibini alamamıştır ya, Çamlıca'daki Millet Bahçesi pek mi •: • oıı yerdir sanki? Kebap dumarıları arasındaki araba gezintileri pek mi çekicidir! Bugün bu konuyu açışımın nedeni, eski yapıtlanmızı onarırken, eski sanatlarımızın anlam ve değerinı ortaya çıkarmaya çalışırken, hayranlığımızın tümden eski yaşama döner gibi olduğunu gözlemlememdir. Çağını yitirmiş olanla, korunması gereken arasındaki sınıra değinmek istiyorum. Geçmişi olmayan toplum barbar, yeniyi yaratamayan ise çağdışıdır. Kalıcı olan eski, yeni anlayışla değerlendirilebilir ancak. Karagöz oyunu, gecelikle kahveye çıkma âdetini de birlikte getirirse, ona geçmişin değerlendirilmesi denemez artık. Hat sanatı sevgisî, Arap abecesine dönme hevesini uyandırdığında, ona artık sanat sevgisi gözü ile bakılamaz. Medreseyi onardık diye mecelleye başlamak hevesine kapılmamalıyız. Yoksa çoktanrılı dönemin yapıtları, içlerinde eski tannlan da yaşatmaya başlarlar. PENCERE Bir Ayrım... 2 KASIM 1984 F16 savaş uçağı üretecek fabrikanın temeli Mürted Ovası: nda 5 milyon metre karelik bir alanda atıldı. Türk Amerıkan ortaklığıyla kurulan tesislerde 10 yılda 160 uçak yapılacak ve fabrika 41 mılyar liraya mal olacakmış. Ne var ki, F16 projesi yalnız savaş endüstrisıne değil, Türkiye ekonomisine dönük yanlarıyla çok boyutlu bir girişimdir. Öyküsü de epey uzundur. Bu girişimde ABD katkısının büyük bir bölümü, ülkemizden Amerikan aracılığıyla yapılacak maden ve tarım dışsatımıyla karşılanacaktır. Bülend Ulusu hükümetinin son işlemi olarak F16 Anlaşması imzalanmış; Özal hükümeti işbaşına geçtiğinde F16 girişimini kotarılmış olarak bulmuştur. Mürted'de F16 uçağı yapımı için kurulacak fabrikanın temel atma törenini TV'den izledim; çeşitli konuşmalan dınledim; sonra gazeteleri okudum. İlk bakışta göze çarpan, törendeki konuşmacılar arasında olaya yaklaşım açısından Sayın Turgut Özal'ın değişik bir üslup tutturmuş olmasıydı. Ötekı konuşmacılarla Başbakan arasında ne gibi bir aynm söz konusuydu? • Başbakan Özal diyordu ki: Türkiye'de yeni bir iktisadi model uygulamaktayız. Bu model Türkiye'nin dış dürtya ile enîegrasyonudur. Türkiye gerek sanayi, gerek ekonomi bakımından dışa açılmaktadır. Çok önemli bir teknolojı her sahada gelecektir. Motor, elektronik sanayii gelecektir. Uçağın kendi yapımında gelecektir. Bu teknolojiyi birdenbire ıleriye götürmeye çalışmayalım. (...) Bu uçağı en ucuz yapma imkânları arayabiliriz. Bu uçağın parçalarını yurt içinde yapabiliriz; yurt dışından getirtebiliriz. Türkiye dışarıyla entegre olmaktadır." Görülüyor ki Sayın Özal, F16 projesini "ulusal sanayi" açısından değil; Türkiye'nin dış pazarla bütünleşmesi açısından değerlendirmekte; ANAP ekonomi siyasetinin bir parçası saymakta; "altematifsiz IMF ekonomik modeli"n\n uzantısı gibi düşünmektedır. Günaydın gazetesınin 31 Ekim 1984 günlü sayısında Başbakan'ın nasıl bir mantık kurgusu içinde bulunduğunu açıklayan bir haber manşetten verilmiştir: ' Başbakan Özal, Alman ARD televizyonuna yaptığı açıklarnada. 'Gönül ister ki Ankara'da temelinı attığımız F16 uçak fabrikasına Yunanistan da ortak olsun. Bu uçaklan hem biz kul lanırız, hem ortak olarak başka ülkelere satanz." Yunanistan'a dostluk gösterisi için söylenmiş de olsa bu laflar ilgi çekicidir; her olaya tüccar gözlüğüyle bakmakta direnen Sayın Özal'ın "aldım sattım" formülüyle her sorunu çözümleyeceği sanısının bir kez daha vurgulanmasıdır. •k ARADA BİR BEHZAT PS OKURLARDAN İki Bakanlıktan okurlara yanıt 18 Ağustos 1984tarihli gazetenizde yayınlanan "BağKur'a 4 yü daha ödeme yapmama ömrüm yetecek mi?" başlıklı Şemsi Şenkal'a ait şikâyet yazısı incelenmiştir. Yazıda adı geçenin adresi ve BağKur numarasının belirtilmemiş olması sebebiyle isim ve soyadma göre BağKur Genel Müdürlüğü ve İstanbul tl Müdürlüğü 'nde yapılan araştırma sonucu kaydına rastlanmadığından durumu ile ilgili herhangi bir islem yapılamamıştır. ÇAUŞMA VESOSYAL GÜVENL/K BAKANLIĞI 1.5.1984 tarihli gaıetenizin "Okurlardan" köşesinde yayınlanan "İşte bürokrasiye bir ömek" başlıklı yazı ile ilgili olay incelenmiştir. Yazınızda adı geçen Necmettin Akm ve eşinin çocuklarmm ölümü üzerine vermeleri gereken Veraset ve lntikal Vergisi Beyannamesini kanuni süresi geçtiği halde vermedikleri, beyanname vermeleri için Vergi Dairesinct yapılan çağrıya uymadıklan, bunun üzerine adlarma 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu *nun 352/1 'inci maddesi hükmü uyarınca her bir mükeflef için 2.000'er lira olmak üzere topluca 4.000 lira usulsüzlük cezası kesildiği, ancak ilgililerin sonradan 17.4.1984 tarihinde verdikleri beyannamede çocuklanndan intikal eden menkul ve gayrimenkul bulunmadığını bildirmeleri üzerine de, salınmış olan usulsüzlük cezasımn düzeltme yolu ile kaldmldığı ve durumun mükelleflere de duyurulduğu, böylece adı geçenlerden herhangi bir vergi ve cezanın tahsilinin söz konusu olmadığı ve yapılan işlemlerin yasal olduğu anlaşılmıştır. MALİYE VE GÜMRÜK BAKAS'LIĞI kuruluşlarca verilen ödenekler. Türkiyeyde hangi devlet kurumu devletten bu kadar para alıp da yemeğe yüzde 100 zam yapıyor. İşte bir ömek, Emekli Sandığı yemek ücreti 20 lira. Devlet, Emekli Sandığı 'na yoksa so.suz kredi mi açtı? Genel Müdurlüğümüzde çalışan insanlar soruyor, devletin verdiği aynı ise neden başka yerde 20 liraya çıkan yemek Orman Genel Müdürlüğü 'nde 100 liraya çıkıyor? ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ÇALIŞANLARI Yolumuzun durumu içler acısı iken, muhtarlığımızla temas eden Kadıköy Belediye Başkan Yardımcısına yol hakkında bilgi verilmiş ve kendisi yolun yapılacağını vaadetmişti. Aradan aylar geçti ve kışın yaklaşmasına rağmen yolumuzun durumu yine içler acısıdır. Kadıkoy Belediye Başkan Yardımcısının verdiği sözü tutmasını ve yolumuzun şiddetli yağışlar başlamadan önce yapılmasını bekliyoruz. DÜNDAR TONGA ERENKÖY/tSTANBUL llk Devrimimiz: Saltanatın Kaldınlması Ulusal ordulanmızın utkularından hemen sonra, yani Kurtuluş Savaşımızın bıtimını izleyen günlerde Ulusal Hükümetin (TBMMH) yaptığı ilk devrim kuşkusuz ki 1 Kasım 1922'de saltanatı kaldırmak olmuştur. Ulusal ordulanmızın utkularından söz ederken Mustafa Kemal, "Her evresi ile düşünülmüş, hazırtanmış, yönetilmiş ve utkuyla sonuçlandınlmış olan bu savaşlar..." der. Sıra, artık aynı sözcüklerle başlayıp sonuçlandtrılacak devrimlere gelmiştir. Duracak zaman yoktur... Çünkü 'itilaf devletleri Lozan'da yapılacak barış konferansına ulusal hükümetten delege istediği gibi, İstanbul'da da bir hükümet tanıdığından oradan da delege çağırır. işte bu tutum saltanatın kaldınlması devriminin/jemen hazırlanıp sonuçlandırılmasını sağlamıştır. Hemen dıyorum, çünkü 28 Ekim 1922'de çağrı yapılır, dört gün sonra da saltanat kaldırılır. Kısa sürede yapılan bu devnmin de, savaş utkuları gibi evreleri olmuştur. Şöyle olmuştur. Savaş bitimine doğru ve bitiminde Meclisteki karşıcılar, belki de durumu sezdiklerinden dedikoduya koyulurlar. Rauf Bey bir gün Mustafa Kemal'in Meclisteki odasına gelir ve Refet Paşa'nın Keçiören'deki evinde daha ayrıntılı konuşabilecekleri bir konunun olduğunu, A. Fuat Paşa'nın da bulunmasım önerir. M. Kemal çağrıyı kabul eder. Ve de Refet Paşa'nın evinde toplanırlar. Rauf Bey şöyle konuşur özetle: Meclis, padişahlığın, halifeliğin kaldınlmasından kaygılıdır. Bunun için üzüntülüdür. Dahası sizden kuşkulanmaktadır. Sizden kesin güvence beklemektedir Meclis. Bunun üzerine Mustafa Kemal, Rauf Beye, padişahlık ve halifelik konusundaki düşüncelerini sorar. Aldığı yanıt: "Ben, padişahlık ve halifelik orununa (makamına) gönül ve duygu bakımından bağlıyım. Çünkü benim babam, padişahın ekmeğiyte yetişmiş, Osmanlı devtetinin ileri gelenleri sırasına geçmiştlr. Benim de kanımda o ekmekten vardır. Ben iyilik bilmez değilim ve olamam. Padişaha bağlı kalmak borcumdur. Halifeye bağlılığım ise görgümün gereğidir.." diyerek sözünü uzatır. Refet Paşa da, "Rauf Beyin bütün düşünce ve görüşlerine katılırım. Gerçekten, bizde padişahlıktan, halifelikten başka bir yönetim biçimi söz konusu olamaz" der. A. Fuat Paşa ise, Moskova'dan yeni dönmüş olduğundan kesin bir düşüncesi ve görüşü olmadığını belirtir. Mustafa Kernal'in de onlara yanıtı şudur: "Söz konusu ettiğiniz sorun, bugünün işi değildir. Mecliste kimilerinin korkup ivediliğe ve coşkuya kapılmasına da yer yoktur" (Söylev C. 2, s. 471). Dahası M. Kema) sözünü yazıya geçirir, altını imzalar, Mecliste de söyler. Aradan çok geçmez, Mustafa Kemal, Tevfik Paşa'nın çektiği teli söz konusu ederek, padişahlığı halifelikten ayırmaya ve hemen padişahlığı kaldırmaya karar verir. İtilaf devletlerinin tutumunun üzerine Tevfik Paşa tuz biber ekmiş olur. Ve böyiece saltanatı yıkmanın zamanı gelir... Durumdan yararlanan Mustafa Kemal, Rauf Beyi odasına çağınr, şöyle söyler: "Halifeliğı ve padişahlığı birbirinden ayırarak padişahlığı kaldıracağız! Bunun uygun criduğunu kürsüden söyleyeceksiniz!" Rauf Bey, Mecliste iki kez konuşarak Padişahlığın kaldırılmasını, dahası padişahlığın kaldınldığı günün bayram günü olarak yasalaşmasını önerir... Komisyonlardaki nice hazırlık ve aşamalardan, geçılmesine karşın din ışlerındekı hocalar uydurmasafsata sözlerle oyalanmaktadırlar. Dayanamayan Gazi Mustafa Kemal, komisyon başkanından söz ister ve hemen önündeki sıranın üstüne sıçrayarak yüksek sesle şöyle konuşur: "Efendiler! Egemenliği hiç kimse, hiç kimseye... tartışmayla veremez. Egemenlik, güçle, erkle ve zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk Ulusunun egemenliğine el koymuşlardı. Bu yolsuzluklannı artı yüzyıkjan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk ulusu bu saldırganlara, artık yeter diyerek ve bunlara karşı ayaklanarak egemenliği kendi eline almış bulunuyor. Bu bir olup bittidir. Söz konusu olan ulusa egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız sorunu değildir. Sorun, gerçekleşmiş bir olayı yasa ile saptamaktan başka bir şey değildir. Bu, ne olursa olsun yapılacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes sorunu doğal bulursa, sanırım uygun olur. Yoksa yine gerçek, yöntemine göre saptanacaktır; ama belki birtakım kafalar kesilecektir." Hocalar, sarıklılar, "Bağışlayınız efendim... Açıklamalarınızdan aydınlandık" derler. Sorun komisyonda çözüme bağlanır. Yasa hemen hazırlanır, Mecliste oybirliği ile kabul edilir. Böylece altı yüzyıllık süren Osmanlı saltanatı, yeni Türk devletinin ilk devrimiyle 1 Kasım 1922'de (62 yıl önce dün) yıkılır; son Osmanlı Padişahı Vahdettin de 17 Kasım 1922'de bir İngiILz savaş gemisiyle kaçar... Urman Genel Müdürlüğü çalışanlarının yemek sorunu Verilen söz yerine getirilsin Kozyatağı Kaya Sultan Sokağı üst tarafmda Tekel Kooperatifî evlerinde 23 yıldan beri oturmaktayız. İki yıl önce her yerde başlayan PTT kazılanndan sokağımız da nasibini aldı. Ancak müteahhidi tarafından eski haline getirilemedi. Geçen yıl şiddetli yağmurlardan Ankara asfaltı yönünden gelen seller su baskmlarına da sebep oldu ve Kozyatağı tlkokulu'na gitrnekte olan öğrencilerin suyu geçebilmeleri için pazar tahtalan üzerinden tehiikeli bir şekilde yürümeleri gerekmiş ve itfaiyenin de yardımına basvuruünuştu. Karaburun köyierinin elektriği Karaburun batı köylerinde elektrik var, fakat ışıkları sağlıklı yanmıyor. Bir veya iki gün yanar, üçüncü günü kesinlikle yanmaz. Hele bir rüzgâr esmeye görsün hemen kararırlar. Bunun nedeni ise, hatlann eften püften çekilmesidir. Hatlarda kötü malzeme kullamlmıştır. Direklerde devamlı kaçaklar vardır. Köylüler bu durumdan şikâyetçidirler. Bugünlerde daha da yoğundur şikâyetleri. Çünkü mahsuller elektriğe gireksinme duyarlar. Sayın TEK yetkilileri lütfen köylerin elektriklerine kökten bir çözüm getiriniz. SEROL ÖMERLER Orman Genel Müdürlüğü çalışanlarıyız 1 Ağustos 1984 tarihinden itibaren yemek ücretleri yüzde 100 arttırılarak 40 liralık memur yemeği 80 liraya, 50 liralık teknik eleman yemeği 100 liraya çıkarıldı. Bu ayrım neden? Bir de buna ek olarak ayda 100 lira bizim de bilmediğimiz bir ek kesinti. Yemekhanemiz salt bizim verdiğimiz paralarla çıkmamaktadır. Maliye Bakanlığı'nm 1984 yılı için katma bütçeden 30 milyon lira, döner sermaye olduğumuzdan buna ilave olarak ORÜSORKÖY gibi Ne var ki Mürted'de kurulacak F16 fabrikasının temel atma törenmde konuşan öteki yetkililer, değişik bir yaklaşımı dile getirerek dediler ki: " Kendi uçağını kendin yap!" Bu sözler, "Kendi silahını kendin yap" ilkesinin bir başka biçimde dile getirilmesidir. Ulusal savaş endüstrisi kurmak amacıyla yola çıktıklarını söyleyenlerin konuşmalarında F16 girişimini Ozal hükümetinin ekonomik programı çerçevesinde düşündüklerine ilişkin işaretler yoktu. Bu önemli ayrıma şimdıden bir mim koymak gerekiyor. • En aşağı çeyrek yüzyıldtr Türkiye'de aklı başında kişilerin yineledikleri bir gerçek var: Bilim üretmeyen bir toplum, dışardan teknoloji ithal etmekle çağdaşlaşamaz. Üniversitelerimizde bu nedenle geceli gündüzlü bir seferberliğeönce temel bilim dallarında girişmek çağdaşlaşmak için zorunludur. Dünyada bilimsel ve teknik devrim dönemi yaşanıyor; ancak bu dönemin koşullarını gözeneklerine sindiren, dinamik kadrolarla donanmış bir ülke, kullandığı teknolojiye egemen olabilir. SERVER TANÎLLÎ yüzyıllann ve mirası Çekkart İNSANUK TARÎHÎNE GÎRİŞ I İLKÇAĞ Tel: 528 17 54 2. baskı. 1250 TL İsteme Adresi: SAY KİTAP PAZARLAMA Nuruosmaniye Cad. Türbedar Sok. No: 4/1 CağaloöluİST. Not: Tek isteklerde pul gönderilmesi rica olunur. 311 KASIM 3. KİTAP FUARI'NDA TÜM KİTAPLARIMIZI BULABİLİRSİNİZ. Cekkart'ı ışıga tutunca neler göriirsünüz? ÇEKKART'ı ışığatutup bakın... ÇEKKART tıpkı para gibi filigranlı özel kâğıda, özel makinelerde, özel mürekkeple basılır; ÇEKKART sahibinin "adınaözel" basılır. ÇEKKART'ı ışığatuttuğunuzda yalnız bu güvenliği değil, onbinlerce yeni müşteriyi, canlı bir alışveriş ortamını da görürsünüz. IMZA GUNU MÜFİDE GÜZİN ANADOL son hikâye kitabı "Tahta Evler"i, Marmara Etap'taki TÜYAP 3. Kitap Fuarı'nda 3, 4, 10 ve 11 Kasım günleri "Yalçın Yayınları" standında imzalayacaktır. ÇEKKART paradır. Paranın kullanıldığı her yerde kullanılır. 30.000 liraya kadar her ÇEKKART Pamukbank garantilidir; Pamukbank veznelerinde sorgusuz ve anında ödenir* TEMIZOCAK ALTIN 2INCIRLERI teknolojınîn en son knkanlanna sarııp. Turkıye'nın ıtk ve tek 'kuyumculuk fabrıkası"nda uretıimeKtectlr Hemen bugün Pamukbank şubesinden birÇEKKARTçıkartması alın,vitrininize yapıştırın... Daha çok ÇEKKART müşterisini işyerinizde, daha çok ÇEKKART kazancını kasanızda görün ! Çekkart 0 Pamukbank • CEKKARrta sınırlama voktur PamukOank, ÇEKKARTsahibinin ımzasırv ve kari numarasını taştyan, 30 0O0 TL ına kaOar her ÇEKKART V provızyonsuz ve anında ödemeyı taahhüt eder 30 000 TL nın ustunüekı çekler provızyonu alınarak öerhal ödenır
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle