Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Okul olgunluğu yaşı: Yukarıda değindiğimiz gibi, toplumsal olgunluk, ödevlilik ve sorumluluk duygusu, nesneyi tanıma, nesneye, eşyaya ilgi ve onları yerinde kullanma, okul olgunluğunu belli eder. Ne gibi durum ve nedenlerle çocuklarm ilk smıfta başansız olduklarını gözden geçirirsek, okul olgunluğu daha iyi anlaşılmış olur. Viyana'da 19 ilkokulda yapılan eğitimbilimsel ve ruhbilimsel araştırmaiarda (3) ilk sınıflarda başansızlık nedenleri kısaca şu iki noktada özetlenmistir" Kendisine verilmiş ödevin yapılmasında yeteneksizlik. (Uslu durmama, düzencesizlik (disiplinsizlik), dikkatinı toplama yeteneği eksikliği, dayanıksızlık, dikkati kolayca başka bir yana kaptırma, çok yavaşlık); " Çocuğun yapamadığı, başaramadığı izlenimini veren bütün durumunda başansızlık. (Bakıp yapamıyor, benzetemiyor, usunda (aklında) bir şey tutamıyor, dersi, ödevi anlamıyor, kısacası çalışmalara katılamıyor bir alet, bir araçla birşey yapmakta beceriksiz.) ARAŞTIRMALARIN ÖNEMLİ SONUÇLARI Yapılmış araştırma ve incelemelerin en onemli sonuçları toplanarak gorülmüştıir ki: 1 ilk sınıflardaki başarısızbğın nedeni, araştırma yapılmış olan çocuklarda çoğunlukla toplumsal koşulların ve ilişkilerin olumsuzluğudur. 2 % 44 olayda tüm ders ve konulardaki başansızüğın yanında, en çok başansızlık okumayazma ve hesapta (% 33 olarak) ortaya çıkıyor. Şu halde, bu derslerin özünde ortak bir zorluk vardır, bulunması gerektir. 3 H 93 yetenek eksikliği; her şeyden önce oğrenme ödevlerinin yapılması için gerekli koşulların eksikliği, dikkati toplama, dayanıklılık, dikkati sürdürme yetersizliği de geri kalmanın nedeni olmaktadır. 4 Bunlardan ancak °?o 12'si sınıf birliği içinde bu yaş basamağı için "düzgül = normal" davranışı gösterirken, % 46"sı ilgisiz, kendi içine çekilmiş, uykulu ve ^o 42'si sınır tanımaz düzencesız (disiplinsiz) olarak gorülmuştür. 5 Çocuklardan "!tt 6O'ı yardımsız başaramadıklan işleri yonetim ve yardımla tam olarak yapabiliyorlar. Yalnız % 40'ı için çalışma ve odevler hangi biçimde olursa olsun yapılamadan kalıyor. Çalışmaları yardımla, yonetimle ilerletilebilen çocuklarda, bir yetişkinin yardımıyla yapılabildiğini gördugumüz ödevin çocuğa verdiği zorluk yanında bağımsızlık (kendi başına çalışma) sorunu da rol oynuyor." (Yukandaki açıklamalarımızla, uzun yıllar KayseriZincidere Yatı Okulu'nda, Istanbul, İzmir, Ankara okullarında, Çifteler, Hasanoğlan Koy Enstituleri'nde çeşitli sınıflarda ve yaşlarda öğrenciler üzerindeki gozlemlerimizde saptadığımız ve sınıflandırdığımız başansızlık nedenleri 1952'de yayımlanmış olan Çocuğa Göre Okul ve İlksınıf Özellikleri kitabımızdadır.) SONUÇ llkokula, ilksınıfa alınacak ya da verilecek çocuk için kesin kararı anlak (zekâ) yaşı, özellikle okul olgunluğu yaşı belirler. Zaman yaşı ikinci kertededir. Buna göre, öyle çocuk vardır ki, 6, dahası 5 yaşında bile okula başlayabilir; anlak yaşı ve okul olgunluğu yaşı 7'yi gosteriyorsa ve ona göre gelişmiş ise. Öyle çocuk da vardır ki, 7. zaman yaşında bile okula başlayınca başarı gösteremez; anlak ve okul olgunluğu yasları, gelişmesi henüz yeterli olmadığından. Bunlar kesin etkili bir ruh, ya da beden hastalığı, zorluğu (arızası), yetersizliği yoksa çoğunlukla nazlılaştınlıruş, şımartılmış veya horlanmış, savsaklanmış (ihmal edilmiş) olan çocuklardır. Yasalardaki 6. yaşın bitimi, 7. yaş yargısı ise genel durumlar dikkate ahnarak saptanmıştır, denebilir. (1) Geçen yıldan beri kamuoyunda çok guncel bir sorun durumuna gelen bu konu uzerinde yıllardır sessız sedasız büyuk hizmetleri eğitim alanımızda suren sayın Huseyın Hüsnu Tekışık, Çağdaş Eğitim dergisindeki bakanlığın dikkatini uyarmaya çalışan başyazısında, sorulan, eleştirileri, onerileriyle bir bakıma eğitim bilimlerı (pedagojı) fakültelenmızi de bir odeve çağırmaktadır. Bu fakultelerimız bugune dek bu konuyu aydınlatıp milli eğitimimize hizmel etmelı idiler. Neden aldınşsız kaldılar? Anlaşılamaz. Bundan daha önemlı ve korkunç bile olan okullardaki başansulık durumuyla da ıl gılenmiyorlar. Bu yazı da onlan, okulculuğumuzun bu çok ağır sorunlarıyla ilgilenmeye bir çağındır. (2) Bizde Amasyalı Hüseyın Oğlu Ah (Ali Bın Hüseynul Amasî) " t s tanbul'un fethi yılında yazdığı" E Ğ t T I M YOLU KlTABI'nda (KİTABı TARİKul EDEB'de) çocuğun 4 yıl, 4 ay, 4 günluk iken oku(ulmaya başlatılmasını öğiıtler. Bu el yazması kitap, yaşayan dillerde eğitim konusunda adı da verilerek yazılmış ilk yapıttır; Fatih Halk Kutuphanesi'ndedir. (3) E>er Schulreifetest, Untersuchung uber dıe Ursachen des Versagens im ersten Schuljahr: von Dr. Lotte Danzinger. Çocukta Dört Çeşit Yaş... "Altı yaşındaki çocuk okula gitmeli mi?" sorusuna yanıt, "Kimisi gitmeli, kimisi gitmemeli" biçiminde verilebilir.Çünkü, okul çağına gelmiş bir çocuğun durumunu saptamak için şu 4 çeşit yaşın dikkate ahnması gerekir: 1 Zaman yaşı, 2 Vücut yaşı, 3 Anlak (zekâ) yaşı, 4 Okul olgunluğu yaşı. PENCERE Neft Yolu... 6 EKİM 1984 M. RAUF İNAN Hem gitmeli, hem gitmemeli. Daha doğrusu kimisi gitmeli, kimisi gitmemeli. Gidebilecek, gidemeyecek olanlar kolaylıkla saptanabilir. Hemen tüm ülkelerdeki yasalarda okul zorunluğunun 6. yaşın bitiminde başlaması bir rasİantı ile değildir. Genellikle tam bu yaştaki çocuk "okul için olgunlaşmış" olur (1). "Okul için olgunlaşmış" demek, şu yetenekleri ortaya çıkmış ve şu gelişime varmış olması demektir: 1 Dil, müzik, oyun, sayı, yazı, resim, konuşma, tanıma... vb. gibi toplumunun geleneksel ekin ögeleri (kültür metaları) olan bılgi ve yeteneklere belli bir ölçüde sahip olması; 2 Bu ekin ögelerini, kendi yaştaşlarının kurduklan bırlik içinde, onlarla birlikte kazanabilecek bilgi ve yetenekleri göstermesi; 3 Çevresindeki eşyaya karşı ilgi, anlayış ve görüşü bulunması; 4 Arkadaşlarıyla birlikte kuracaklan oyun ve iş birliklerine katılabilmesi; 5 Kendisine verilen ve duşen ödevleri yapmaya hazır ve istekli olması. Okul olgunluğunun en belirgin ozellikleridir bunlar. Buna gore, gorülüyor ki, okulun çocuktan beklediği olgunlukla, genel olarak b. yaşın sonunda çocuğun vardığı olgunluk birbirine denk gelmektedir. Okul olgunluğu olarak daba şu nitelikler ortaya çıkar: 1 Çevreye karşı ilgi, yerinde ve uygun davranış; 2 İş, ödev istekliliği, bağımsızlık, yinelemeler ve alıştırmalar için hazırlık; 3 Yaştaşlarıyla birlikte olmaya ve onlarla bir topluluk kurmaya ıstek, kendini o birliğe uydurma yeteneği. bilsin. Anlak (zekâ) yaşı: Saptanması dikkat ve özen isteyen bu yaştır. Bunun için anlak denemeleri ve anlak olçüleri vardır. (Bunlan ilkin Fransız ruhbilimcilerinden Dr. A. Binnet ile Dr. Simon hazırlamışlar, 1912'de; 1914'te de îbrahim Alâettin Bey (Gövsa) dilimize çevirmiştir. (6, 7, 8 yaşındaki çocuklar için olanlar "Çocuğa Gore Oktıl ve İlksınıfÖzellikleri" kitabımızda vardır.) Bu deneme ve olçüler, her yaş DÖRT ÇEŞtT YAŞ için saptanmış 5 veya 6'şar iş, tümce yinelemesi (cümle tekraDİKKATE ALINMALI Okul çağına gelmiş bir çocu n), saydırma, çizdirme, resimler ğun durumunu saptamak için şu üzerinde konuşturma biçiminde4 çeşit yaşın dikkate alınması ge dir. Çocuğa, kendisinden iki yaş kuçük olanların olçüleri uygurektir: lanmaya başlanır; o bunlan tam 1 Zaman yaşı, 2 Vücut yaşı, başarırsa, bir yaş kuçuğu, onu 3 Anlak (zekâ) yaşı, 4 Okul ol da yaparsa kendi yaşının olçüleri alınır; bundan sonra da bir yaş, gunluğu yaşı. Zaman yaşı: Yasalarla da sap onu yapabilirse iki yaş büyük çotandığı gibi, 6 yılı çocuğun ya cukların anlak olçüleri uygulaşamış olmasıdır. Ancak bu za nır. Sırasıyla hangi yaşın anlak ölçülerini tam başarı ile yapabiman içindedir ki çocuk, okulun liyorsa çocuğun anlak yaşının o ona yükleyeceği iş, çalışma, ödev ve sorumluluk anlayış ve başa yaş olduğu saptanır. Kimi çocuk 7 yaşında ancak kendi yaşından rısına varmış olabilir (2). bir, iki küçük yaştaki olçüleri Vücut yaşı: Çocuğun boyu en az 110 santimetreyi, ağırlığı 20 başarabilir. Buna, çocuğun kenkilogramı, başının çevresi kızlar di yaşından bir ya da iki yaş geda 49, oğlanlarda 50 santimetre ri kaldığı, kendi yaşından bir veyi, goğus çevresi 5158 santimet ya iki yaş yukarıdakilerin ölçulerini tam başarabiliyorsa anlakreyi bulmuş olmalıdır ki, çocuk okulun isteyeceği ağırlıkları ta ta (zekâda) ileri ve bu yaşının da şıyabilsin, iş ve ödevleri başara yüksek olduğu saptanır. Gerçeğin özünü kavramak için, kimi zaman doğruları abartmak, ayrıntıları törpülemek, sözcükleri yalınlaştırmak, bilgiçlik gösterisinden kaçınmakta yarar vardır. • Okulda oğrenciyken hepimiz tarih derslerinde Haçlı Seferleri'n\ öğrenmeye çabaladık. Avrupa'da zırhlarını kuşanan, kılıçlarını bellerine takan, kadıniarının "bekâret kemer1eri"n\ kilitleyip anahtarlarını cebıne atan şövalyelenn akın akın Doğu'ya sarkmaları çocuk ruhumuza ters düşer; "bu adamlar deli miydi?" diye düşünür, birbiri ardından gelen savaşlan birbirine kanştırırdık. Ekonomi ile siyaset arasındaki bağıntı üzerinde yeterince durulmadığından, bitmez tükenmez Haçlı seferlerini 9 yüzyıl sonra öğrenmek için dersliklere kapatılmak işkence gibi gelirdi. ' Neydi Haçlı Seferlerinin amacı? Papazlar neden dini bütün Hıristiyanlan kışkırtryohardr? insanlar neden uzak ülkelere akın akın ölmeye veöldürmeye gidiyoıiardı? "Kutsal Kudus"ü Müslümanların elinden kurtarmak için mi? Haydi canım sen de!.. Yoksul Ayrupalı'lar "İpek Yolu"nu ellerine geçirmek istiyorlardı. Kim "İpek Yolu"nu eline geçirirse; Doğu ile Batı arasındaki ticaretin haracını yer, zenginliğine zenginlik katardı. Selahattini Eyyubi, görünüşte din uğruna çarpışmıştı? Kutsal yerleri korumak için kahramanlaşmıştı? Ama gerçekte Avrupa ile Asya arasındaki stratejik ticaret yolunu savunmak zorundaydı? • Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u neden fethetmişti? İslamın buyruğuna uymak için mi? Bu soruya yanıt vermeden önce Roma imparatoıiuğunun neden ikiye bölündüğünü araştırmak gerekir. "Görkemli Bizans" durup dururken oluşmamıştı ya!.. Katolik Papa, Vatikan'daki tahtında tüm fiyakasıyla otururken Bizans imparatoru da "İpek Yolu"nun haracını hazinelerine katacak, Roma'ya zırnık koklatmıyacaktı. öyle bir hırstı ki bu, Fatih'in askerleri İstanbul'un surlarına yaklaşırken bile Bizans'ın din uluları inat edeceklerdi: " İstanbul'da Papa'nın serpuşunu göreceğimize, imamm sanğını görmeyi yeğleriz." Ulubatlı Hasan bayrağı surlara diktı; Fatih kente girdi; Ayasofya'yı camileştırdi. Hıristiyan dünyası kan ağlıyordu; en görkemli kilisenin içinde namaz kılınmasına mı? Yoksa İpek Yolu'nun tüm stratejik boyutlanyla Müslüman padişahının eline düşmesine mi? Parasallıkla dinsellik, tarihi yoğuran yorulmaz hamurkârın iki koluna güç katıyordu. Bir Gazi Mustafa Kemal çıkıp Ayasofya'yı müzeleştirmekle bağnaz Hırıstıyanlara ders verip tarıhselliği uygarlığın boyutuna oturttuğu zaman; Amerika çoktan keşfedilmiş, Okyanuslann ötesindeki yağma, sanayi kapitalizminin itici gücünü yaratmış, Doğu'daki "İpek Yolu" eski önemini çoktan yitirmişti. • Ne var ki tarihin çarkı durmadan dönüyordu. Buharlı makınelerden benzinli motorlara geçildiğinde "İpek Yolu" bu kez "Petrol Yolu" ya da "Neft Yolu" oldu. II'nci yüzyıldaki Haçlı Seferleri sömürgeciliğe dönüştü. Kutsal Kıtap, 20'ncı yüzyılda yine güncelleşti. Siyonistler Kudüs'ü ete geçirip, başkent yapacaklar, Mescidi Aksa'y\ sinagoga çevirecekler, Tevrat'ırt anısını canlandıracaklardı. Ama Tanrılannı çok sevdiklerinden, dinlerine çok bağlandıklarından mı? Yoksa Müslümanlann üzerinde yaşadıkları toprakların altındaki dünyanın en zengin petrol kaynaklarına Amerikan kapitalizminin vurucu gücü olarak el koymak ıstediklerinden mi? Atatürk'ün Ayasofya'yı müzeye dönüştürdüğü yüzyılda, Mescidi Aksa'y\ havralaştırmak isteyen bağnazliğın ardında ABD'Iİ parababalarının çıkar hırsları yok muydu? • Öyle görünüyor ki Anadolu'da yaşayan Türk'e tarih bilinci hiçbir zaman 1980'lerdeki kadar gerekli olmamıştır. Ortadoğu'da yaşanan güncel olaylara ll'nci yüzyıldaki Haçlı seferleri ölçüsünde akıl erdiremezsek, "Neft V"o/u"nun kavgalarında niyazi olmak işten değildir. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL OKURLARDAN Kömürlü vapurlar zehir saçıyor Akşamlan Eminönu'nden geçerken içim karanyor. Şehir içi hatlarına bağlı kömürlü vapurlar Karaköy ve Eminönü iskeleleri önünde kazanlarını yakıyorlar, Eminönü ve Karaköy çevresi cehennemi andtrıyor. Saat 17.00 19.00 arası buradan geçerken nefes almak çok zor. Bu semtlerde bulunan halkımız ve iş çıkışında buradan geçenler her akşam iki saat zehirleniyor. Buyük nüfusa sahip şehrimizde sağlık tesisi ve personeli yeterli değildir. Bir yandan bunlan çoğaltırken, öte yandan hastalıklan ortadan kaldırmalıyız. Gemilerin saçtığı zehir bütün vücudumuza yerleşmektedir. Gemilerin zehirlenme yönünden zararı olduğu gibi turizm yönünden de zararı çoktur. Galata Kulesi ve Köprüsü, Yeni Cami, Mıstr Çarşısı, Boğaz v.s. gibi tarihi ve tabii güzelliği olan semtimizi görmek isteyen turistler maalesef burada fazla kalamıyorlar ve resim çekemiyorlar. Gemi sayısının yetersizliğinden dolayı bu gemilerimiz se/ere konuyorsa kazan yakma islemlerini Kumkapı açıklarında veya başka bir yerde yapabilirler. Haliçin kokusu ve pisliği yetmiyormuş gibi bu gemiler bardağı taşıran damla oluyor. Yetkililer bir an önce önlem alırsa biz seviniriz, turistler de memnun olur. tZZET NUHBAŞA YEŞİLYURT/tSTANBUL Hangi Dilin Bayramı? Dil Bayramı'ru kutlamışlar! Bir avuç kişi! TV'de gösterdiler: Boş sıralarla dolu bir salon. Konuşmalar yapılmış. Kuşaklar arasını açmamak gibilerden anlamsız sözler. Bir devlet kuruluşu haline getirilen Türk Dil Kurumu'nun 'temelli' kırk üyesi bile gelmemiş bu 'bayram'a. Onların içinde de bu 'devlet kuruluşu'nun geleceğine güvenmeyenler var herhalde, fazla bağlanır görünmek ıstemiyorlar. Öyle ya bugünün bir de yarını vardır, ne olur ne olmaz! 'Türk Dili" dergisinin mart 1984 sayısı gekji geçen gün. Hangi aydayız: Ekim 1984! Devlet kuruluşu Türk Dil Kurumu' yöneticileri 'mart' sayısını altı ay gecikmeyle ekimde yayınlayabiliyoıiar. Bravo doğrusu! Böyle çalışkanlık az görülür! Dört formalık bir dergi. Yazı mı bulamazlar? Galiba öyle. Kim yazı verir bu 'çağdışı' dergiye? Öteki sanat ve ekin dergileri yazıyla, şiirle, öyküyle dolup taşıyor; oysa Türk Dilı'nde topu topu dört yazı, iki çeviri, iki şiir, birkaç da gözlem notu var Hani, nerde bılimsel incelemeler, nerde araştırmalar, nerde Türk dili üstüne yeni çalışmalar? Yok! Olamaz! Biz bu kişileri biliriz, Türk Dil Kurumunun geçmış yıllanndan tanırız. Birtakım iri sıfatlar taşırlar, tepeden konuşurlar, ama iş 'eser' vermeye gelince sonuç sıfır! Once tembeldırler, yüreksizdirler, boş gevezelikleri, a*ıp tutmaları severler, ama ortaya işe yarar bir 'makale' bile çıkaramazlar!.. Devlet kuruluşu yeni TDK'nın yayınladığı Türk Dili' dergisinin son sayısında Bayan Zeynep Korkmaz'ın bir yazısı var. Bu bayana göre TDK 50 yılda 'büyük yol' almış, bunu 'belirtmek gerekir1 diyor. Ama sonra şunları ekliyor: "Ancak bu olumlu gelişmeler yanında ana ılke ve hedeflerden saptırılmış olduğunu da belirtmek zorundayız..." Öyleyse nıye 'elli yıldan' söz eder Sayın Prof.? Bay Banguoğlu'nun 196063 dönemindeki TDK Başkanlığı sırasında dılbılgisi kolu yönetıciliğini ayrı bir parasal gelir elde edemeyeceğı için benimsemeyen Bayan Korkmaz, yeni TDK'nın yönetımınde görev alırken, kendine ne gibi bir özel yarar sağlamıştır, bilmem. Ona göre Türk dili çalışmaları, ilmin öncülüğünde, devletın himaye, destek ve kontrolünde yeniden milli varlığımızın ve milli kültürümuzün gerekli kıldığı hedeflere doğru yol alma imkânına kavuşturulmuş bulunmakta" imiş... Öyleyse 50 yıldır hiç de 'büyük yol1 alınmamış! Bayan Prof.'un yazısı çelişkilerle, tutarsızlıklarla dolu... Ekim 1983'ten bu yana TDK, 'atanmış' üyelerin yönetimindedir. Beşyüz TDK üyesinin toplandığı kurultaylar ve bu kurultaylarda seçim yoluyla işbaşına gelen yönetim kurulları tarihe karışmıştır. Şu andaki TDK üyeleri temelli' üyelerdir; bugünkü koşullara göre ölünceye kadar görev yapacaklardır. Yani TDK belirli bir azınlığın elinde kalmış, Türk aydınından kopmustur. Kurultay denetimleri, eleştiriler, tartışmalar ortadan kalkmıstır. Yeni devlet kuruluşu TDK 'başına buyruk' bir örgüt haline getirilmiştir. Bu yüzden de bir yıl içinde üç sayı çıkabilmiştir kurumun dergisı... Aynca hiçbir bilimsel yayın yapılmamıştır. Bu kadarı yetmez mi, devlet kuruluşu TDK'nın temelli' üyelerinin bu alandaki başanlarını ölçmeye. 1972, 74, 76, 78,80,82 Türk Dil Kurultay'ları tutanaklarını ıçeren kitaplara göz gezdirdim. 1972 Kurultayı'na İsmet İnönü onur vermiş, bir de güzel konuşma yapmış. 1974 Kurultayı'nda o dönemin Milli Eğitim Bakanı Üstündağ da dil devriminin anlamını belirtmiş, 1976 Kurultayı'na katılan 'resmi' bir kişi yok, ama Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, Kurum'un çalışmalarını oven uzun bir telgraf yollamış. 1978 Kurultayı'nın özelliği, dönemin Başbakanı Ecevit'in dil sorunları üstüne açıklamalar getiren ilginç konuşması... Bu kurultaya dönemin Milli Eğitim Bakanı Necdet Uğur da katılmış, 1980 ve 1982 kurultaylarına ne Milli Eğitim, ne de Kültür Bakanı gelmiş, yalntzca üç dört sözcüklü kutlama telgrafları var... Bu yılın 26 eylülünde kutlanan Dil Bayramı ise kapaJı bir çevrede geçmiştir. Geçmiş yılların kurultayları, dil bayramları nerde, bugünkü sönük, anlarnsız kutlama töreni nerde? Atatürkçü çizgideki TDK ile temelli' üyelerin yönetimindeki sozde TDK arasında dağlar kadar fark var. Bu fark günden güne daha çok göze batacaktır. ILAN BAKIRKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİNDEN 1974/319 Mahkememizin 24.9.1984 tarih ve 1984/1048 sayılı karan ile İstanbul Barosu avukatlanndan Oğuz Engin Saadet Gülşan'a vasi tayin edilmiştir. îş bu karara itirazı bulunanlann kanuni süresi içinde mahkememize baş vurup itirazlarını bildirmeleri, aksi takdirde kararın kesinleşmiş sayılacağı tebliğ yerine kaim olmak uzere ilan olunur. LÖVVENBRAU SAHÎBtNDEN SATILIK Yalova'da, Gazipaşa Caddesi'nde lebiderya, kaloriferli, hidroforlu (yazlık, kışhk) daire. Tel: 333 37 71 Operatör KADIKÖY İKİNCİ ŞULH HUKUK HÂKİMLİĞİNDEN 1984/530 Ka.Ta. Kadıköy Göztepe Mahallesi Izzetbeîtan Sokak mevkiinde kain ga>nmenkulun izaleyi şuyu yolu ile satılması Ulep edildiğinden bu gaynmenkulun hissedarlarından olan Oya Nur Tiftikçioğlu'nun adresi tespit edilemediğinden, kendisini bilen tanıyanların duruşma günü olan 6.11.1984 günu saat 10.00'dan evvel mahkemeye müracaatları ilan olunur. • Tekel basın kartı, kimlik, nufus cüzdanı, okul ders programı, paso ve kimliklerımi yitirdhn. Hükümsüzdur. MEHMET BA YRAKÇI ILAN Dr. KÂZIM SARI Genel Cerrahi Uzmanı Mua.: Mecidiyeköy, Kervangeçmez Sok. No. 5, Keramet Apt. (Keçeciler Garajı yam) Tel: Mua. 166 47 48, Ev: 167 39 17 Bahariye'de kalorifersiz çatı daire 5.000.000. TL. Ödemede kolaylık. Mür: 357 42 06 Münih'te doğdu. Dünyaca se\41di.