18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER huriyet fikri, kimilerince sanıldığı ve anlatıldığı gibi, yıllar yılı kurnazca gizlenmiş ve savaş sırasında "hilafet ve saltanatın kurtanlması" ödünü ile maskelenmiş, sonra da, fırsat çıkınca verilen sözlere karşın birdenbire ortaya konmuş bir fıkir değildir. Tam tersine, bu düşünce, daha 23 Nisan 1920 günü, "Türkiye Büyük Millet MeclisTnin sureti tesekkülü hakkındaki heyeti umumiye karan"nda somut olarak ifadesini bularak oluşmaya ve gelişmeye başlamıştır. "Milletimizin dahili ve harici istiklali tam dahilinde mukadderatiDi bizzat deruhte ve idare etmeye başladığını bütün cihana ilan ederek" Meclis çalışmalanru başlatan Başkan Şerif Bey, aslında bu fikri dile getirmektedir. Bunu izleyen dönemdeki Meclis kararlannda da, sık sık bu temel düşünce vurgulanmaktadır. TBMM adıyla oluşan ulusal siyasal güç, yurt düzeyinde var olan ve gücünü halktan ve ulustan alan biricik iktidardır. Bu iktidar kendisi dışında hiçbir odağın, kişinin ya da kurumun iktidannı tanımaz. Kimseye hesap vennek zonında değüdir. Kendisine karşı çıkanlan ve ulusu temsil işlevini tanımayanları da yok etme kararındadır. Hiyaneti Vatanivye Kanunu'ndan (29 Nisan 1920) başlayarak gözlemlenecek bir dizi yasa ve kararda bu "istenç"in izleri görülür: "îstanbul'daki gayrimeşru kabinenin yaptığı gayrikanuni terfiler vesaire keenlemyekün (geçersiz)dür" (24 Mayıs 1920). "16 Mart 1336 tarihinden itibaren Istanbul hükümetince aktedilen bilcümle mukavelât, ukudat (sözleşmeler, akitler) keenlemyekündür" (7 Haziran 1920). "Şurayı Saltanat'ta Sevr Muahedesinin imza edilmesine karar ve rey verenlerle, muahedeyi imza edenler vatan haini sayılmışlardır" (19 Ağustos 1920). "Hâkimiyet bilfikayduşart milletindir. Tür'ciye devleti BMM tarafından idare olunur ve hükümeti BMM hükümeti unvanını taşır" (7 Şubat 1921). Gelişigüzel seçilmiş örneklerden oluşan bu diziyi, "Osmanlı Imparatorluğunun inkiraz bulup (göçüp) TBMM hükümetinin teşekkül ettiğine dair Heyeti Umumiye Kararı "(30 Ekim 1922) ve "TBMM'nin Hukuku hâkimiyet ve hükümranî'nin mumessili hakikisi olduguna dair Heyeti Umumiye Karan" (1/2 Kasım 1922) örnekleriyle tamamlayabiliriz. HALK tRADESt VE KENDtHUKUKU Son olarak andığım Heyeti Umumiye Kararı ile, Cumhuriyetin "ilanı" olayı arasında tam bir ydlık siire olduğuna dikkat edilmelidir. Meclis, bu kararıyla, siyasal dönüşümü çok açık biçimde vurgulamakta, 1920 nisanından o tarihe kadar olanlann "siyasal yapı defcişimi" olduğunu bir kez daha dile getirmektedir: Ankara'da oluşan iktidar, daha en baştan itibaren, kendisini yurt yönetiminde biricik güç sayan ulusal temele dayalı iktidardır. Bunun dayandığı Sultan iradesi veya Osmanlı kamu hukuku değil, halk iradesi ve bu iradenin üriinü olan kendi hukukudur. Bu tespitin pratik bakımdan önemi şuradadır: Sözü edilen oluşumu kavrayamayarak, dört yıl süren savaşımın amacının "makamı muallâyı hilâfet ve saltanatı ve memaliki mahrusai şahaneyi yedi ecanipten tahlis" (kısaca, padişahı kurtarmak) olduğunu sananlar, Cumhuriyet ilanı olayı ile şaşırmışlar ve buna karşı çıkmaya kalkışmışlardır. Oysa yeterince olgunlaşmış ve 29 Ekim 1923'e kadar zaten eylemsel olarak yürürlükte bulunmuş "rejim"in niteliği ve özü "Cumhuriyet"ten başka bir şey değüdir. Bu nedenledir ki, bütün karşı çıkmalar, sabun köpüğü gibi sönmüş, toplum üzerinde hiçbir iz ve yankı bırakmadan kaybolup gitmiştir. Çizmeye çalıştığım bu tabloyu doğrulayan en önemli kanıt, sanınm, yine Atatürk'ün sözleridir. 29 Ekim 1923 akşamı yapılan seçimle Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Meclis kürsüsüne gelerek yaptığı konuşmada, şunları söylemektedir: "... Heyeti celilenize teklif olunan kanun layihasımn kabulü münasebetiyle, yeni Türkiye devletinin zaten cihanca malum olan, malum olması lazım gelen mahiyeti, beynelmilel maruf unvanıyla yudedüdi. Bunun icabı tabiisi olmak üzere, bugüne kadar doğrudan meclis riyasetinde bulundurduğunuz arkadaşınıza ifa ettirdiğiniz vazifeyi, Reisicumhur unvanıyla yine aynı arkadaşınıza... tevcih ediyorsunuz." Bu sözler, 29 Ekim 1923 günü Meclis kararı ile gerçekleşen Anayasa değişikliği sonucunda yapılan işin, çoktan doğmuş ve yaşam gücünü kanıtlamış çocuğun "adını koymak" olduğunu doğrulamaktadır. 29 EKİM 1984 Cunıhııriyet ne zaıııaıı oluştu? 2B Ekim 1923 günü, "Cumhuriyet" adı ile anılan ve haklı olarak en büyük ulusal bayramımız olarak kutladığınuz siyasal rejimimiz, aslında Ankara'da yeni devleümizin temellerinin atıldığı 1920 nisanından itibaren oluşturulmaya başlanmıştır. CÜMHURİYET'tera OKURLARA... OKAY GÖNENStN Prof. Dr. AYDIN AYBAY 61 yıl öncesinin Ankara'sında soğuk bır gtiz akşamı başlarken, Meclis, Çorum mebusu (milletvekili) tsmet Bey'in başkanhğında toplanıyordu. Saat 18.45'ti. Başkan, Hattat Hulusi Efendi'nin yazdığı altın yaldızlı "Hâkimiyet Müleündir" levhasının altındaki kürsüye çıktı. Donuk bir ışıkla aydınlatılmış salonda çoğu kalpaklı milletvekilleri heyecanlı bir sessizlik içinde oturuyorlardı. Başkan, heyecanını gizîemek isteyen bir sesle oturumu açtığını bildirdi ve ardından, "Teşkilatı Esasiye Kanunu'nun değişikliğine dair layihanın rnüstacel konuşulmasını talep ederim" dedi. Yükselen "kabul ederiz" sesleri ardından değişiklik tasarısının okunmasıyla başlayan heyecanlı oturum, gecenin geç saatlerinde, mebuslann bir ağızdan ve coşkulu şekilde "yaşasuı cumhuriyet" diye haykınşlanyla son buluyordu. Büyük Meclis, Anayasada değişiklik yapılmasını öngören öneriyi kabul etmişti. Böylece, devrim tarihimizdeki anlatım biçimiyle, "Cumhuriyel ilan edilmiş"ti. Hemen ardından yapılan seçimin sonucu ise Ismet Inönü tarafından açıklanıyordu: "Türkiye Cumhuriyeti Reisliği için yapılan âraya (oylamaya) ytiz elli sekiz zat iştirak eylemiş ve Cumhoriyet Riyaseüne Ankara Mebusu Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini intihap eylemişlerdir." YENt BtR DÖNEM VE CUMHURİYET DÜŞÜNÜNÜN OLUŞUŞU Birbirine bağlı bu iki "ulusal karar"ın oluştuğu tarihsel gttn, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın sonucunu ve ürününü simgeleyen ve Türk tarihinde "yeni bir dönem"in başlangıcı olarak kabul edilen 29 Ekim 1923 günüydü. Cumhuriyet bugün ilan edilmiş ve ilk Cumhurbaşkanı da aynı gün seçilmişti. Bu mutlu olayın oluştuğu tarih, doğal olarak, ulusal bayram günü olacaktı. Nitekim öyle oldu ve şimdi bunun 61. yıldönümünü yine bayram olarak kutluyoruz. Her ulusun tarihinde bu türden, belli bir siyasal dönüşümü belirleyen ve bu nedenle simgesel olarak büyük önem taşıyan günler vardjr. Bizim "cumhuriyetin Oanı" olarak anlattığımız 29 Ekim 1923 günü de, tarihimizde "yeni bir siyasal düzene geçişin" başlangıç noktası sayıhr..Ama bugiinü kutlarken ve kutsarken, Türk devrim tarihi açısından üzerinde durulması ve açıklanması gereken bir olguyu da unutmamahyız: Cumhuriyet adı ile anılan siyasal değişim, tastamam 29 Ekim 1923 günü mü oluşmuştur? Bu sorunun birçok kez sorulduğu ve genellikle de şöyle yanıtlandığı görülür: Cumhuriyet fikri, Mustafa Kemal'in gençlik yıllarından beri kafasında taşıdığı bir fikirdi. Daha Anadolu'ya geçmeden Istanbul'da bu ülküsünü kimi yakuıianna açıkladığı bilinmektedir. Bunu Anadolu'ya geçtikten sonra da yakın çevresine açıkladığı olmuştur. Ama yakın çevresi dışında, bu fikri sır gibi saklamış ve koşullann olgunlaşmasmı beklemiştir. Nitekim, zaferden sonra oluşan koşullar içinde, bunu adıyla sanıyla ortaya koymanın zamanının geldiğini görmüş ve "yann cumhuriyeti ilan ediyoruz" sözleriyle tarihsel karannı açıklamıştır. Bu anlatımın içeriği doğru olmakla birlikte, konunun böyle bir yaklaşımla ele alınmasının yerinde olmadığını sanıyorum. "Cumhuriyetin ilanı" olayını, soyut olarak "düşlenen", sonra fırsat çıkınca da uygulamaya konulan bir "eylem planı" olarak kabul etmek yanlış olur. Cum Eleştiri ve Hoşgörü... O kurlartn gazetelerini, gördükleri yanlışlar, eksikler için uyarmalan, eleştirmeleri en doğal haklan ve gazetenin kendisini geliştirmesinin en vazgeçilmez itici güçlerinden biri.. Her okur mektubu uyandırdığı bir düşünce, düzelttiği yanlışla gazetenin daha iyi olması için önemli katkıda bulunmaktadır. Uyaran, eleştiren mektuplann kimi ise neyse ki bunlar epeyce azınlıktaani bir öfkeyle kaleme alınmış türden; bunlann bir yanlış üstüne yazılmış olanlanna denebilecek hiçbir şey yok, çünkü o yanlışlar bizde de kendi kendimıze karşı benzer öfke uyandırıyor. Kimi mektuplar ise bir yazıda savunulan bir düşünce ya da öneriyi kendi düşünce yapılarına aykırı bulan hoşgörüsüzlük simgeleri; bu tür ender örnekler başkalarının düşüncelerine saygı ve hoşgörüye daha çok ihtiyacımız olduğunu sadece yineliyor. Aşağıda sunduğumuz mektubu da yayınlamamız için Sayın okurumuzun o notu koymasına hiç gerek yoktu: "22 Ekim 1984 tarihli Cumhuriyet'te Sayın Hasan Cemal "Altematifimiz Yok.." başlıklı yazısında: "Sayın Başbakan basını eleştirmeyi günlük alışkanlık haline getirmeye başladı... Üstelik, üslubunda da bir ekşime, eskiye göre bir seviye düşüklüğü gittikçe belirginleşiyor." "Bu yolun, eski deyişle pek hayra alamet olmadığını tarihsel deneyimlere dayanarak söyleyebiliriz. Sayın Özal, basını suçlamak yerine sinirlerine egemen olup bir durum muhasebesi yapmalıdır. Buna kendisinin çok ihtiyacı olduğu kanısındayız... Sağda solda "Altematifimiz yok" diye sürekli şişinmekle hiçbir yere vanlamayacağı bilinmelidir" diyor. Parlamentoyla ilgili olarak da şöyle yazıyor: "...B.M.M. kürsüsüne çıktığı zaman 400 milletvekilinden 140'a yakını Genel Kurul salonunda yoksa, üstelik bu sayının büyük çoğunluğunu ANAP'lı sayın üyeler oluşturuyorsa, bu münasebetsizliğin acısını Sayın Başbakanın basından mı çıkarması gerekirdi?" "Biliyoruz, Başbakan Özal'ın canını sıkan çok konu, çok sorun var... ANAP grubunu çatlatmak için gerektiğınde şeytanla bile işbirliği yapabilecek güçlerin varlığı..." Şimdi... T.C.'nin bir Başbakanı böyle mi eleştirilmeli? Ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne böyle mi dil uzatılmalı? Saygılarımla... Sabahattin Kömürcüoğlu Not: Eleştirtye açık olduğunuzu söyler durursunuz. Azcık iğnenin ucu size dokundu musus pus kesilirsiniz. (Bunu deneyimlerimle biliyorum.) Bu yazıyı gazetenizde yayınlayabiliyor musunuz?" OKTAY AKBAL EVET/HAYIR Onuncu, yirminci, otuzuncu, kırkına, eilinci, attmışıncı... 29 Ekim 1923'ten bugüne tam 61 yıl geçti. Cumhuriyetle yaşıt bir Kuşağın insanı olarak bütün bu yildonümlerini yaşadım. Anlamını duyarak, önemini bilerek, onurunu tadarak... 1933'ün 29 Ekim'ini anımsıyorum. Gözümün önünde duruyor sokağımız... Kâğrt kurdelelerle, fenerterle süslü pencereler, bayraklı kapı... Işıl ışıl yanan İstanbul sokakları. Gecit törenleri, çakı gibi erlerin yürüyuşü... Fener alayları... Bir taksiyle bütün Istanbul'u gezmemiz. Taksim'deki mor, kırmızı, renkll sular, aydınlanan anrt... Bir çocukluk bayramının belleğe sinip yerieşmiş bütün güzellikleri... "Çıktık açık alınla" diye bağırmıştık. Okukja, sokakta, evde, alanda. "On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan" diye... Radyolar öğretmişii bu marşı, okulda öğretmenimiz öğretmişti. Onuncu yıl rozetleri yakalarımızdaydı. Gazi Mustafa Kemal'in daha Atatürk denilmiyordu sözleri kulaklarımdaydı: "Ne mutlu Türküm diyene." Türk olana değil, kendini Türk sayana ne mutlu... Türküm' demek yetıyordu Türk olmaya .. Atatürk bize bu bilinci veriyordu küçücük yaşımızda. 'Yeni bir ulus yaratıyordu O. Türk ulusu yoktu eskiden; Osmanlı ulusu vardı, o da parçalanmış, yok olmuş, ezilmış gitmışti. Bağımsızlık Savaşının içinden yeni bir ulus çıkmıştı: Türk ulusu... Büyük bir ülkeydi Türkiye. Büyük bir devletti Türkiye... Türkiye^ nin önderi Mustafa Kemal'di. Gazi Mustafa Kemal Turklerin A W sı... Kimse bize yan bakamazdı, kimse dil uzatamazdı. Etkili, guçlü, kendine yeten, gururlu, onurlu bir ülkeydik. bir ulustuk. On yıllık cumhuriyet dönemindeydik. Yapacağımız çok iş vardı, daha başındaydık savaşımın; ilk adımında... Bağımsızlık savaşı yalnızca siyasal etkinliği elde etmek değitdi, ekonorriik açıdan da güçlü, kendimıze yeter, özgür olmalıydık. Yabancıların etkisinden kurtulmalıydık. Uluslasmaktı önemli olan... Hiçbir işimizde yabancıların eli, parmağı olmamalıydı. Borçlanmızı öduyorduk; yabancı ka pitali, yabancı şirketleri sınır dışı^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ na atıyorduk. Yepyeni, ama kökü ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ çok derinde bir ulustu Türk ulusu... Ama çağın uygariığına yeni yeni giriyprdu, alışıyordu, geriliklerden, ilkelliklerden, çürümüş anlayışlardan kendini kurtarıyordu. 'Çağdaş uygarlığın üstune çıkmaktı' amaç... Evet, 29 Ekim 1923'ün onuncu yılında bir ilkokul öğrencismin kafasından geçenler bunlardı. Ya da bunlar gibi şeyler... Biri deseydi ki; sen Cumhuriyetin otuzuncu, kırkıncı, eliinci, altmışıncı yıldönümlerini göreceksin, o yılların Türkiye'sinin bir yurttaşı olacaksın diye; kimbilir ne kadar sevinirdim! Cumhuriyetin onuncu yılında bu denli güçlü, etkili, saygın olan bir ülke, bir toplum, bir ulus kimbilir elli yıl sonra ne büyük, ne güçlü bir devlet olacaktı! Dünyamn sayılı ülkelerinden biri, uygarlık dünyasının bir öncüsü, çağa yakısan, çağını asan bir toplum... OKURLARDAN Dünyada birçok turizmi ile ün yapmış yeri gezdikten sonra insan Türkiye'nin ne denli bir turizm kapasitesine sahip olduğunu daha da iyi anlıyor. Ülkemiz salt turizme yönelse bile, dünyamn sayılı zengin devletleri arasına girebilir. Hal böyle iken, Gökova 'ya termik santral yapımıyla ilgili tartışmalan anlamak kolay olmuyor. Fakat kişiyi esas üzen nokta, bu potansiyeli en iyi şekilde değerlendirmesi gereken hükümet üyeleri oluyor. Hele, turivnin başlıca savunucusu olması gereken Turizm Bakanı'mn termik santral uğruna turizmden dahi vazgeçilebileceğini söylemesini bir talihsizlik eseri sayanz. tleri teknolojili yabancı ülkelerdeki emsaller ömek gösteriunek istenirse hemen sunu ekleyelim. Filtresine, antma tesisine rağmen Batı Abnanya'mn Doğu Almanya hududundakl bitmis, faaliyete hazır bir termik santraüna oranm mahkemesi izin vermedi. Şimdi o tesis, etrafa en ufak bir zarar vermesi önlenmedikçe asla çahfamayacak. Kurulduğu yer Bu 29 Ekim Gününde... Termik santrallar ve turizm Gökova gibi şahane bir körfez olmadığı halde. Uzaktaki örneği yetersiz sayanlara, en yakından ve en taze misal verelim: Yatağan santralındaki filtre yetersiz. Etraftaki ürünü kurutuyor, en azından verimini düşürüyor. Ya oradaki ormanlar? Yerlerinde birkaç yıl sonra yeller esecek. I.S.DAMGACI MECtDlYEKÖ Y/ISTANBUL Yine MuğlaYatağan Termik Santralı ölümlere neden olmaktadır. Yazlan kurak giden yöremizde kül döküm sahasından rüzgânn da etkisi ile ovaya yayılan kül, binlerce ekicinin tütun ekili tarlasında göz gözü görmez kül bulutu çekibnez bir çile hatine gelmiştir. Kül döküm sahasının on metre yakınmda başlayan binlerce zeytin, kavak, meyve, sebze ve tütün nzasız kurumakta, tütünler (AL1NMAZ, SATILMAZ, ÎÇİLMEZ) Tekel raporu ile Tekel ambarlannda yakıma beklemektedir. Civar köyler, Bağcılar, Kapubağ, Eskihisar, Yeniköy, MuğlaYatağan Termik Santralı Şahinler, Bozüyük, Bağyaka daha iki ünhesinin çalışması hatta Yatağan ilçe merkezi, ile yöreyi yaşanmaz hale fabrikanın bitki örtüsü getirdU Fabrika bacasından üzerinde klorofıl hadisesinin çıkan is, kül döküm obnayışından etkilendiğinde sahasından rüzgânn etkisi ile hemflkirdir. savrulan kül tozu ve kömür Kaldı ki derede su akar sadece döküm harmalannda tutusan yaz ayları kül döküm sahası kömür dumanı dağlannda sulansa, kül savrulmasa zarar çam, zeytin, meyve ağaçlan yan yanya önlenmiş olacakttr. üzerinde ohtmsuz etki Türkiye'deki diğer termik yaratmıştır. Daha fenası, santrallarından da fabrika kurulmazdan en iyi etkilenmenin olmadığı, daha tütününü yetiştiren bu ovadan doğrusu gerekli önlemlerin 23 ilçe ve 1015 köy geçimini alındığı bizlerce malum saglardu Böylece yörede bitki örtüsü üzerinde ohtmsuz etki olduğu halde Yatağan Termik yaratan bu fabrika artıklan, Santrah'ndan çıkan küllerin insan sağlığı üzerinde de zarar vermemesi için astınu bronsit. kansızlık ve ani yetküilere haykmyoruz. gerekli önlemlerin almmasını sabırsızlıkla bekliyoruz. H. ÎBRAHİM TOPÇUOĞLU ŞAHtNLER KÖYÜ HALKINDAN Emekli teknik elemanlar arasında ek göstergeü ek göstergesiz aynmı uzun süreden beri devam etmektedir. Aynı öğrenimi görmüş, aynı görevi, unvanı üstlenmiş elemanlar arasında bu aynm gerçekten üzücüdür. Biündiği gibi insanlar aldıklan ücretin miktanndan çok kıyaslamaya önem verirler. Bunun da insan psikolojisi açısından ne kadar önemli olduğu bir gerçektir. Günümüz koşuüannda emekli maaşıyla geçinmenin ne kadar güçleştiği bilinmektedir. Bunun yanmda bir de bu nedensiz aynmm sürüp gitmesi üzüntü kaynağı olmaktadır. Emekli teknik elemanlar arasında ek göstergeü ek göstergesiz aynmmın düzeltümesi konusunun bir an önce ele alınması gereğine inamyoruz, E. DÖNMEZ/ÎZMtR Teknik eleman emeklileri Ö LUM HAŞMET İNÖNTEPE'yi yitirdik. Biz Cumhuriyet çalışanları, arkadaşımızın eşine, çocuklarına ve yakınlarına başsağlığı ve sabır, sevgili Haşmet'imize de Tanrıdan rahmet dileriz. Gazetemiz Eskişehir temsilcisi CUMHURİYET ÇALIŞANLARI Yılın Gururu Lezzetle, Güvenle, Gururla Yankılar yaratacak büyük inceleme Bu satırları yazarken o güzel, o umutlu yünlerimi anımsıyorum. Nereden gelip nereye varmışız! İnanılır şey midir? İçinde yasadığımız dönemin Türkiye'si ile elli yıl öncenin Türkiye'sini karşılaştırmak act veriyor bana... Evet 15 milyonduk, elli milyona çıktık. Evet, kentleştik, sanayi alanında atılımlar yaptık, büyük işadamları çıkardık. Sanat, kültür, yazın alanında özellikle bu alanda çağdaş uygarlığa yakısan yaprtlar, kişiler yetiştirdik. Ama ulusumuzun büyük bölümü, çok büyük bölümü ne durumda? Yoksulluk, bitgisizlik, gericilik, çağdışılık almış başını gitmiş... Dalmamalı, dalıp gitmemeli böyle anımsamalara, böyle duygulanmalara, gerçeklerden kopmamalı, kendımizi aldatmamalı... Türkiye, Atatürk günlerindeki güçlü ve saygın anlamını, kişiliğini bulabilır yine de... Yanlış yollarda yürüdüğünü ergeç anlar; anlayacaktır... 'Tam Bağımsızlık" ilkesine, 'Laıklik' ilkesine Devrimcilik' ilkesine, en güzel, en iyi anlamıyla 'Ulusalcılık' ilkesine, 'Devletçilik', 'Halkçılık' ilkesine dört elte sarılacağı günlere gebedir ulusumuz... Atatürk adı söylene söylene yürünen yolun tersliğı. yanlışlığı anlaşılacaktır eninde sonunda.. O zaman birden dönecektir Türk ulusunun makus talıhi'... Cumhuriyetimizin 61. yıldönümünde bu düşüncelerte yıkmalıyız bezginlik, umutsuzluk engellerini... Yarınları, güzel yannlarımızı, ancak kendi elirnizle yaratacağımızı bilmeliyiz. Oba Salça ve Konserveteri Gönen Gıda Sanayi A.Ş. ürünüdur. 10 yıldır gurur yaşar GÖNEN'de OBA adıyla. Lezzetle, özenle, güvenle beslenen... 10 yıldır gurur akar gider, Türk ve Dünya sofralanna; salçasıyla, domatesiyle. meyvesiyle. sebzesiyle, reçeliyle... 10 yıldır gurur vardır GÖNEN'de yöresiyle, ürünüyle, üreteniyle... ve Dünya boyu, sofralarda gurur yaşayacaktır GÛNEN'den gelen... TEŞEKKÜR Geçirdiğim kaza sonucu tedavimi yüklenen ve tekrar sağlığıma kavuşmamı sağlayan Giresun Devlet Hastanesi Ortopedi Servisi Mütehassısı Sayın UĞUR MUMCU TEŞEKKÜR Ağabeyimiz ve babarruz PAPAMAFYAAĞCA Sovyet ve Amerıkan >a/arlanna vcilen yanıılar. baştan sona Ağca ola>ı \c Papa suıkaslı. Vaiikan Mafya llı^kıleri. P2 Skandalı. Özgun belgelerle. butuıı kitapvılarda. TKKİN YAY1NKVİ / İST. 527 69 69 Dr. BİROL GÜRMAN'a ve tüm servis hemşireleri ile personele teşekkürü borç bilirim. NİHAT TIĞLI SATILIK KARAVAN Sahibinden 4 kişilik tam konforlu satılık yeni karavan Tel.: 145 76 63 149 91 57 (10 19 arası) 140 48 57 (20 23 arası) ETHEM ÜNLÜÇERÇİ İSMAİL AYTAÇ'ın vefatı dolayısıyla cenazeye katılan, teletön, telgraf ve bizzat ziyaretle acımızı paylaşan tüm dost ve arkadaşlarımıza, vefalı arkadaşlanna, tüm Tbnceli halkına minnet duyguları içinde teşekkür ederiz. KARDEŞLERİ VE ÇOCUKLARI SEZGİ BABÜR iki yaşırnı bitirdiğimi sevenlerime müjdelerim ESİNYÜKSEL BABÜR BEN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle