Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ki imzanın beş yıl sonra okunamaz duruma gelmesinin ne sakınca doğuracağı pek de anlaşılamıyordu ama, bürokrasi gereği genelgeye uymak gerekiyordu. Olünün yakınlarına bir otomobile atlayıp Ankara'ya gelmek ve mürekkepli kalemle imzalanmış bir ölüm belgesi almak düştu. Yaşlı Bolulu ise sonsuz dinlencesine altı saat kadar geç gidebildi. BÜROKRAT MI, MEVZUAT MI Bu satırların yazarı, yintıi iki yıllık meslek yaşamında hep yönetici, ya da yönetimle ilgili işlerde çalışmıştır. Bu yazıda öne sürülen görüş ve öneriler de sağlık yönetimi ile ilgilidir. Yirmi iki yıllık deneyim sonucu şu görüşe varılmıştır: Sorunun önemli bir yüzdesi bürokrattan değil, mevzuattan kaynaklanmaktadır. Bu satırların yazarı haarlamakta oldüğu bir kitap nedeni ile, son yıl içinde ülkemizdeki sağlık mevzuatının hemen tümünü elden geçirmiştir. Bu mevzuatla sağlık işlerini yönetmek olanaklı değildir. Mevzuatın bürokrata dayattığı durum şudur: "Çahşma, iş yapma, başına iş açarsın." Bu sonuca vanlmasında bürokratın hiç mi kusuru olmamıştır?.. Kuşkusuz olmuştur. 1928 yıhnda yürürlüğe giren yönetmeliği, günümüze kadar değiştirmeden korumada, 1928'den günümüze kadar, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'nda görev alan bürokratların, herhalde kusurları olmalıdır. Ancak bu durum bizi yanıltmamalıdır. Şimdi o bürokratlar ortada yok. Ortada, yukandaki yönetmelikle laboratuvar denetlemeR durumunda genç hekimler var. Onlar bu işi nasıl mı yapıyorlar?... Yapamıyorlar ki. O nedenle, başkent Ankara'da, yüzü aşkın halk sağlığı laboratuvarı, bılimsel ve ciddi bir denetim görmüyor. Bunun zararını da halk ve hekimler çekiyor. Sağlık mevzuaünın tümünün dilinin yukandaki örnekteki gibi olduğu söylenemez. Ancak,. mevzuatın tümü için söylenebilecek başka bir yargı var: "Mevzuatın tümünün dili, ister Osmanlıca, ister Türkçe olsun, bozuktur. Aynı sözleri herkesin aynı anlaması sıklıkla olanaklı değildir." Durum böyle olunca, sağlık yöneticisi hemen her şeyi "merkeze sormak" gereğini duymaktadır. Böylece işler gecikmekte, merkez taşranın görevini yapar duruma gelmektedir. Her şeyi "yukanya" sormanın bir başka nedeni de, üst yetkililerin yetki devri yapmamalarıdır. Bürokrat, astının alması gereken kararları kendisi almakta, kendisinin alması gereken kararları da üstünün almasını yeğlemektedir. Böylece, hem astını hem de kendini korumak istemektedir. Ülkemizde bugüne kadar "şunu neden yapmadın" diye değil, "bunu neden, böyle yaptın" diye sorguya çekiJen bürokratın bu olumsuz tutumunu anlayışla karşılamak gereklidir. NE YAPILABİLİR Aksaklıkları saptayıp eleştirmek kolay, çözüm önermek zordur. Ancak biz, yetkililere bazı çözümler önerebileceğimizi sanıyoruz. Bunlar şöyle özetlenebilir: 1 Önce, yukarıda da değindiğimiz gibi, mevzuatın tümü toplanmah, bir araya getirilip dili düzeltılmelidir. Bir genç hekim hurdebin sözcüğünün mikroskop anlamına geldiğini bilemez. Gatıslı objektifli hurdebin'in ise, immersiyon objektifli mikroskop olduğunu hiç bilemez. Eğer bu yönetmelikler uygulanacaksa anlaşılabilir olmalan sağlanmahdır. 2 Mevzuatta tutarlılık sağlanması ve hangi yetkinin kimde olduğunun belirlenmesi de çok önemlidir. lzmit Körfezi'ndeki kirlenmenin oluşmasında, başka etkenler yanında, fabrikaları çevre sağlığı açısından Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'nın mı, yoksa Çahşma Bakanlığı'nın mı denetleyeceğinin ortada kalışı, daha doğrusu her iki bakanlığın da yetkili oluşu önemli bir neden olmuştur. Bürokrasi ile savaşta yöneticinin karar veren kişi oluşu önemle göz önünde tutulmalıdır. Bu yapılmazsa, bürokrasi ile savas yeni bir bürokrasi oluşturur. Bunun örnekleri, ttalya başta olmak üzere pek çok ülkede yaşanmıştır. 3 Sağlık alanında bürokrasiyi azaltmanın bir başka yolu da, sağlık yöneticisi yetiştirmektir. Ülkemizdeki tıp eğitimi süreçlerinde sağlık yönetimi çok az yer almaktadır. Hekimler ise klinik hekimliği yeğlemekte, sağlık yöneticisi olmak istememektedirler. Bunun nedeni, klinik hekimliğinin, en kötü koşullarda bile devletin yönetici hekime ödediğinin beşon katı gelir sağlamakta oluşudur. Sağlık yöneticiliğini çekici kılacak önlemleri almadan bu savaşta başanlı olmak beklenmemelidir. Çünkü, formaliteyi azaltmak için karar veren yöneticiler yetiştirmek gereklidir. Önerilerimizin, uygulanması kolay öneriler olduğunu da belirtmemiz gerekli. Sağlık ıjıevzuatının önemli bir bölümünü tüzük ve yönetmelikler oluşturmaktadır. Tüzükleri hükümetler, yönetmelikleri ise bakanlıklar hazırlarlar. Yapılması gerekecek yasal düzenlemeler ise, sanıldığı kadar çok zaman almayabilir. Ülkemizde» yukanda sıraladığmiiz önerileri gerçekleştirecek bilgi ve deneyim birikimi vardır. Yetkililer, "is bitiren kişüeri" bir araya getirebilirlerse, sorunun çözümü zor olmayacaktır. Bürokrasiyi insanlar yaratmakta, sonra bürokrasi insanların elinikolunu bağlamaktadır. Bürokrasiyi yaratan insan bu bağları da kırabilir. Bürokrasi ve Sağlık Bürokrat, astının alması gereken kararları kendisi almakta, kendisinin alması gereken kararları da üstiiniin almasını yeğlemektedir. Böylece, hem astını, hem de kendini korumak istemektedir. Dr. NEVZAT EREN Halk Sağlığı Vzmanı Başbakan Sayın Turgut ÖzaTın hükümet programında önem ve öncelikle ele alınacağını belirttiği ülkenin altı önemli sorunu arasında bürokrasi de vardır. Bürokrasi dendiğinde birçok kişi, devlet dairelerinde karşüaştıkları formaliteleri anımsar. Sağlık kurumlannda da, kuşkusuz bazı formaliteler gecerlidir. Hükümet progTamında "hastaneleri ve diğer sağlık kurumlarını satmak" gibi bir karara rastlanmıyor. Eğer, bu böyle ise, yetkililerin sağlık kurumlanndaki bürokrasiye de eğilmeleri gerekecektir. Biz bu yazımızda, yetkililere yardımcı olabileceğini düşünerek konuya ilişkin görüşlerimizi açıklayacağız. BtR SAPTAMA Aşağıda, 1928 yıhnda yürürlüğe giren ve günümüzde de yürürlükte bulunan bir yönetmelikten bazı parçalar verilmiştir. Yeniden belirtelim ki, bu yönetmelik günümüzde de geçerlidir. önce yönetmeliğin adını yazahm: "Seriri ve Gıdai Taharriyat ve Tahlilat Yapan ve Masli Teamüller Aranılan Umuma Mahsus Bakterioloji ve Kimya Laboratuvarlan Kanununa Müteferri Olarak Tanzim Olunan Talimatnamenin Mer'iyete Vaz'ına Dair Kararname." Okuyucunun bu başlığı anlayabilmesinin oldukça zor olduğu görüşünde olduğumuz için, başlığın anlamını Özetle söyleyelim: Bu yönetmelik, hayati kimya laboratuvarlannın kuruluşu ve denetlenişinde uyulacak kuralları saptamaktadır. Bu laboratuvarlan yerel sağlık yetkilileri denetlerler. Bu işi de, sıklıkla sağlık ocağı hekimleri yaparlar. Daha doğrusu, yapmaları gerekir. Şimdi, 1984 yıhnda tıp fakültesini bıtıren ve zorunlu hizmet yapan, 2425 yaşlarında bir hekimin, bu denetlemeyi nasıl yapacağım görelim. Genç hekim, kuşkusuz bulabilirse bu yönetmeliği alacak, laboratuvara gidip yönetmelikte yazılı olan koşullarla araçgerecin bulunup bulunmadığım arayacaktır. Bunların neler olduğunu merak mı ediyorsunuz?... Sıkı durun: "Madde 1 Müsaade istihsali için verilecek beyannameye leffedilecek kroki muayyen bir mikyas dahilinde ve usulü fenni üzere tertip edilmek lâzımdır... Madde 2 Bakteriyoloji taharriyatına mahsus kısım asgari üç kısımdan mürekkeptir. 1. Evsatı zeriye istihzar, takîm ve hıfzına mahsus kısım..." Bu ve izleyen, dili aşağıyukan aynı olan maddeler, laboratuvarın bina özelliklerini saptamaktadır. Hekim bunlan eksiksiz anladığına göre, laboratuvar olarak kullanılan yerin, bu işe uygun olup olmadığım hemen anlayıverecektir. Sonra sıra, laboratuvarda bulunması gereken araçgereci saptamaya gelecektir. Şimdi, lütfen bir kez daha sıkı durun: "Bakterioloji laboratuvarı ecza ve eçhize listesi: Bir adet, gatıslı objektifli hurdebin, tam takım, Bir adet nâzımlı etüv, Bir adet hamam mari, Kâfi adet evsatı zeriye enbubeleri, Öşür miligramlık terazi maa evzan, hamamı remil, bütirorefraktometri maa teferrüat." Hekim, bu araçgerecin bulunduğunu da saptadıktan sonra, bazı kimyasal maddelerin laboratuvarda bulunup bulunrnadığını denetleyecektir. Lütfen bir kez daha sıkı durun: • "Kimya laboratuvarlarında asgarı olarak bulunması iktiza eyleyen eczayı kimyeviye; Halliyeti rasas, hamızı hummaz, hadit şapı, ezotiyeti uraniyen, kuülü mutlak, hamızı klorma, hamızı kibrit, halliyatı tutya, hamızı hal mübeller, mutedil hummaziyatı potasyum...." Herhalde genç hekim potasyum sözcüğünü anlamadığını ileri süremeyecek, denetimi tamamlayıp kararını verecektir. BtR BAŞKA SAPTAMA Bir Bolulu yurttaş 1982 yıhnda hastalandı ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne getirildi. Hekimler ellerinden geleni yaptılar. Ne yazık ki, yaşlı yurttaşı kurtaramadılar. Tanrı taksiratını bağışlasın... Sahipleri ölüyü alıp Bolu'ya götürdüler. Tüm dinsel törenler yapıldı. Ancak, ölünün gömülmesi sağlanamadı. Çünkü ortada "küçük bir bürokratik yanlış" vardı. Hastane başhekimi ölüm belgesini bindokuzyüzaltmışlı yıllarda <çıkarılan bir genelgenin tersine, mürekkepli kalemle değil, tükenmez kalemle imzalamıştı. Bolu'daki nüfus dairesi bürokratları altmışlı yılların genelgesini hemen anımsadılar. Tükenmez kalemle yazılan yazılar zamanla soluyor, okunmaz duruma geliyordu. Gerçi, bunun için aşağıyukan beş yıl gerekiyordu. Bolulu yurttaşın ölüm belgesinde PENCERE Yakmak?.. 4 OCAK 1984 Hitler'in Başbakanlığı ele geçirişinden dört buçuk ay sonra, 1933 yılının 10 mayıs akşamı, Berlin Üniversitesi meydanında kitapların yakılması töreni izlendi. Binlerce genç, Nazi Partisi'nin ileri gelenlerinden Goebbels ye Göring'in gözetimi altında, meydanda yığılmış kitapların üstüne ellerindeki meşaleleri attılar; yirmi bin kadar kitap yakıldı. "Kitap yakma törBni" başka kerrtlere de sıçradı; yukardan aş, ğıya doğru enir ve kumanda zincirine göre eylemlâr duzenleniyordu. Hangi kitaplar yakılıyordu? Thomas Mann, Erich Maria Remarque, Jack London, Sigmund Freud, Emile Zola, Marcel Proust, H.G. VVells, Andre Gide, Upton Sinclair, Albert Einstein, Stefan Zvveig'dan başlıyarak dünya kültürüne ve bilimine katkıda bulunmuş ne kadar yazar varsa, ürünleri yok ediliyordu. Genç Naziler bildiri yayınlamışlardı. ' GeleceğimizJ sinsice tehlikgye sokan, ya da Alman düşüncesinin, Alman ailesinin ve halkımızın itici güçlerinin kaynağını bozan kitaplar yakılmalıdır." Propaganda Bakanı Dr. Goebbels, kitap yakanlara yeşıl ışık yakıyordu: ' Artık Alman halkının ruhu, kendi anlatımını yeniden bulabilir; bu alevler yalnız eski bir çağın sonunu aydınlatmakla kalmıyor, aynı zamanda yeni bir çağa ışık tutuyor" * 22 eylül 1933te çıkarılan bir yasayla Dr. Goebbels'in başkanlığında ve emrinde bir "Kültür Odası" kurulmuş; amacı şöyle saptanmıştı: •• Bir Alman kültür potitikası izleyebilmek için bütün alanlardaki sanatçılann Alman hükümetinin önderliğinde birieşik örgüt niteliğine dönüştürülmesi gerekir!' Güzel sanatların her dalında; müzik, tiyatro, basın, edebiyat, radyo, film yayınlarında sakıncalı kişileri dışlayan bir örgütlenme yürüyordu. Basın tam anlamında uşaklaşmış köpeksi bir yayın sürecine gırmişti 1934 yılında basının aşırı dalkavukluğu öylesine bunalım yarattı ki, Dr. Goebbels yakınmaya başladı: Basının bugünku tekdüzaliği hükümetin aldtğı önlemler sonucu değildir, bizim isteğimiz bu değildi... Propaganda Bakanlığıyla Sinema Odası, bütün yabancı ve yerli filmleri denetliyorlar; tam anlamında sansürü uyguluyorlardı; bu nedenle kitap yakılması gibi film yakılmasına gerek kalmıyordu. •k OKTAY AKBAL EVET/HAYIR Kuşak Ayrılığı Elbet olacak OGRENCI/OGRETMEN TUNCER • Çeşitli yörelerde Türk Milli di", "lamam, atamalanmz bu Eğitimi'ne 810 yal onurlu ve bahafta içinde yapılacak" ya da şanyla hizmet etmiş öğretmenle"bekleyin". Halkımızın çocukriz. Siyasi iktidarlara yaranmak larına yararlı olmak ve çoluk çotan başka kaygılan bulunmayan cuğumuzu geçim sıkıntısından bazı yöneticilerin tutumları yükurtarmak için bir an önce sınıfzünden "müstafi" duruma dülarımıza dönmek istiyoruz. Milli şürülmüş ya da öyle saydırılmış Eğitim Bakanı Sayın Vehbi Dinbulunuyoruz. Birkaç yıldan beçerler'in sorunumuzu çözümleri perişan durumda beklemekteyeceği umuduyla bekliyoruz. Sayiz. Son olarak, Milli Eğitim Bayın Başbakan TBMM'de hükükanlığı bizim durumumuzdakimet programını okurken, lerin 525 Temmuz 1983 arasın"Komşusu açken tok yatmak da bakanhğa başvurmalannı duprensibimiz defildir" demişti. yurdu. Umutla ve sevinçle başBu ilkeden de güç alarak yeni vurularımızı yaptık. Ama ne yabakanımızın bizi işsizlikten ve zik ki, aradan altı ay gectiği, öğaçhktan kurtarmasını diliyoruz. retim yıhnın yarısı olduğu halde Müstafi Ögretmcnler Adına: hiçbir sonuç alamadık. DurumuKars'tan Konya'dan muzu Milli Eğitim Bakanlığı'na M. Doğru H. Çelik sorduğumuzda verilen yanıtlar çok değişik oluyor: "Giivenlik Istanbul'dan soruşturmasının sonucu gelraeC. Ömüroğlu Göreve dönmek ıstıyoruz Özetle * Ankara'dan Sn. M. A. Haydar'a: Milli Eğitim Vakfı, milli eğitim örgütünün gereksinmelerini karşılamanın yanı sıra, yoksul öğrencilere yardım edebiİir. Etkinliklerini sürdürmekte olan okul koruma derneklerinin yardım konusuna özellikle önem vermeleri elbette zorunludur. * Bir ilkokul müdürünün dilegi: Okulumda hem birleştirilmiş üç sınıfı okutuyorum, hem de müdürlük yapıyorum. Buna karşılık, sınıf okulmayan müdürler gibi, sekiz saatlik ek ders ücreti alıyorum. Benim durumumdaki öğretmenlerin sorunlarının ele alınmasını diliyorum. * Denizli'den Sn. C. Kiiçiiker'e: Üst kadroya terfınizin geç tebliğ edilmiş olması. sekiz aylık geçici görev yolluğu farkınızın ödenmemesi için neden sayılamaz. "Tebellüg tarihi"niz ne olursa olsun, kadronuzun verildiği tarihten itibaren biriken ödentilerinizi almanız gerekir. Defterdarlıktan sonuç alamazsanız, üst makamlardan alacağımz yanıta göre, bölge idare mahkemesine başvurabilirsiniz. * tstanbul'dan Sn. H. Duygulu'ya: 657 s. D.M.K'nun bazı maddelerinin değiştirilmesine ilişkin 2670 sayılı kanunun 126. maddesi uyannca Disiplin Kurulu ve Yüksek Disiplin Kurulu'nun "ayrı bir ceza tayinine yetkisi yoktur, cezayı kabul veya reddeder. Rel halinde. atamaya yetkili amirler 15 gün içinde başka bir disiplin cezası vermekte serbesttirler." Pazar sabahı. Kent uykuda. Saat dokuz. Yeni yılın sisli bir günü başlamış. Balkona çıktım. Buz gibi bir rüzgâr var. Aşağıda otomobiller ölü hayvanlar gibi. Yorgunluk, bezginlik, uykusuzluk tepeden çökmüş. Işte gazeteleri dağıtmaya başlayan çocuk... Bir eski çocuk arabasına yığmış gazeteleri apartman apartman dolaşıyor. Kapı önlerine atacagı gazeteler saatlerce duracak orada. Oğleye doğru ya da sonra alınıp okunacaklar. 1984'te miyiz? O denli uzak bir zaman parçasıydı ki? 1935'i, 4O'ı, 50'yi. 6O'ı anımsıyorum. Eski yılbaşı gecelerini, sabahlarını... Hep yazmışımdır duygulanmı, düşüncelerimi... Okurlarımla büyük bir umut düşünü bölüşmek istemişimdir. Gelecek, geçmişten datıa iyi olmalıdır ilkesine inanarak... Bizden sonrakiler bizden daha mutlu bir toplumda yaşamalıdırlar. Torunlarımız, çocuklanmız bizlere benzememelidirler, onlar "çağdaş" uygarlığın bireyleri olmalıdırlar. Torunumuz, çocuğumuz bizden daha iyi, daha güzel, daha düzenli bir dünyada yaşayamazsa, o dünyayı yaratamazsa ne işe yarar zamanın akıp geçmesi? Hep söylerler, yazarlar. Önemli bir söz gibi yineteyip dururlar: "Efendim baba oğlunu, büyükbaba torununu anlayamaz oldu". 1930'larda çocuktum. Atatürk Cumhuriyeti'nin devrimci atılımlarını coşkuyla benimsiyor, daha doğrusu bu atılımlan doğal bir sonuç sayıyordum. Osmanh döneminden kalan babam da, büyükbabam da ister istemez olup bitenlere bir yadırgayış içindeydiler. Babam avukattı, Şer'i Kanunu iyi biliyordu, ama Medeni Kanun çıkmıştı. Oturup defterler dolusu yazdı yeni yasa ile eski yasa arasındaki ayrımlan. Eskiden fes giyerdi babalanmız, attılar, şapka giydiler. Arap yazısını bıraktılar, yeni harfleri kullanmaya başladılar. Yani, Atatürk'ün devrimci atılımlan, baba ile oğlu iki ayrı dünyada yaşatıyordu. Büyüklerimiz yeni düzene, yeni aktma uydular; uyamayanlar çağdışı' kaldı. Dildeki arılaşma da böyledir. "Müselles" yerine "üçgen", "murabba" yerine "dörtgen" diyorduk biz... Büyüklerimizin canı sıkılıyordu, ama uymak zorundaydılar bu devrime, bu büyük değişime... Ama kimse karşı çıkmadı, çıkamadı. O yıllarda gerçekten 'baba' ile Ogul1 birbirini anlayamaz duruma düşmüştü, ama 'baba'lar, 'dede'ler büyük bir çaba gösterdiler, devrime ayak uydurdular, hatta gençlerin öncüleri oldular. Örnek mi istersiniz, en başta Atatürk'ün kendisi, sonra da İnönü... : Ataç'lar, Baltacıoğlu'lar, Ömer Asım Aksoy'lar, Yalçın'lar, Nadi ler, Uşaklıgil'ler, 1930'ların bütün sanat ve yazın erleri, hepsi hepsi yeni, kuşakların gerisinde kalmamak için bütün devrimci atılımlannı benimsediler, şairter, yazarlar dil özleştirilmesi işinde canla başla çalıştılar, biz o günlerin çocuklarına, gençlerine örnek oldular. Kuşaklar arasında ayırım, anlaşmazlık kalmadı böylece... Eski kuşak, 'eski kafa'da direnirse, 'genç' kuşakları anlayamaz duruma düşer elbet... Dünya hızla değişiyor, 'bilgisayar' çağındayız, renkli TV'ler, videolar evlerimizin baş konuğu. Dünyanın en uzak köşesinde olup biten, bir saate kalmadan bize ulaşıyor. Bilimde, sanatta en yeni akımlar, buluşlar birbirini izliyor. Yeni deyimler, yeni sözcükler türetiliyor her dilde... Yine her dil kendi kişiliğini korumak savaşı veriyor. Fransızlar, Ingilizce sözcüklerin karşılıklannı bulmak için direniyoriar. Aimanlar öyle... İsrail, Tevrat dilini yeniden yaşama kavuşturdu. Ulusların düşünebilmesinde başlıca araç dildir. Türkçe düşüneceğiz, düşünmek zorundayız. Türk isek gerçek ulusalcılıktan yanaysak, Türkçe sözcükleri kullanacağız. Arapça, Farsça sözcükleri dilimizden koparıp atacağız. Hele Osmanlıca adı verilen dil salatasını, bugün bile savunmak, diriltmek, daha doğ1 rusu hortlatmak isteyenlere Türklüğün, en başta da Atatürk ün düşmanları gözüyle bakacağız. Türkçemizi bozmak, bugün ulaştığımız an Türkçenin güzelliğini altüst etmek, çirkinteştirmek heveslilerine hak ettikleri dersi vereceğiz. Bugün, bugün olmazsa, yarın... 1984'ün ilk günlerindeyiz. 21. yüzyıla on altı yıl kaldı. Bugün on beş, yirmi, otuz yaşında olanlar, 21. yüzyıhn insanları olacaklar. Yaşı elliyi, altmışı bulanlann çoğu 21. yüzyılda ya yaşamayacak, ya da çok çok yaşlı bireyler otacaklar. Yann, gençlerin... Kuşaklararası bir kopma varsa, bunu yaratan eskilerdir, yaşlılardır. Hiçbir aklı başında genç böyle bir sav ileri sürmüyor. Süren çıkarsa, iyi bilmeli, yaşı genç de olsa, gerçek bir "yaşlı'dır. İlerici atılımlar gençleri bekliyor. Dil alanında, bilim, sanat, kültür. teknik alanında olsun, bizler, biz yaşları elliyi, altmışı, yetmişi bulanlar, gençleri, gençlerin çağını anlamak, o çağa ayak uydurmak zorundayız. Istesek de istemesek de durum bu... Rotasyona alınmam doğru mu? • 1976'da Çorum'un Alaca ilçesinc bağlı Yatankavak köyünde ilk kez göreve başiadım. 1978'de istifa ederek görevden ayrddım. 1979'da yeniden görev istedim ve Mardin'e bağlı Derik ilçesinin İlyaska köyiine alandım. Burada görev yaptığım siirece iki kez Aydın iline atanmatnı istediğim halde sonuç alamadım. Şimdi hastanede yatmaktayıra. Yozgat ili emrine atanmış olmakla birlikle Derik ilçesi Namık Kemal tlkokulu'ndaki görevim süriiyor. Ögrenmek islediğim konu şöyle: Benim rotasyoEdirne Süleoğlu Ortaokulu tngilizce stajyer öğretmeni Murat Gökalp'in durumu incelendi. Aday öğretmenler hakkında düzenlenen ve adayhğın kaldırılıp, kaldırılmayacağı yönünde yapılacak işlemlere esas teşkil eden staj belgesine, sicil amirlerince görüş belirtilirken; sadece ders içi faaliyetleri ile yetinilmeyip, ders dışı faaliyetleri ve çevresi ile olan ilişkilerinin de gözönüne alınması gerekmektedir. Murat Gakalp'in stajyerliğinin 1. staj yılı sonunda kaldırılna alınmam doğru bir işlem midir? Atanmamın yeniden gözden gecirilmesini isteyebilir miyim? SODUÇ ne olur? TUNCA Y ÖZGÜÇ OTAKLAR •k 1976 yıhnda göreve başladığınıza göre rotasyon işlemi görmeniz, bize göre yanlış bir işlemdir. Yasa uyannca 15 ekim 1978 'den sonra ilk kez göreve başlayanlann rotasyona alınmaları gerekmektedir. Bu duruma göre, uğradığmız ışlemin gözden gecirilmesini elbette isteyebilirsiniz. MEB'nin açıklaması mayarak 2. yıla ertelenmesi, sadece okul müdürünün teklifî ile olmayıp, milli eğitim müdürünün, valinin ve derslerini denetleyen Bakanlığımız branş müfettişinin, stajyerliğinin 2. yıla ertelenmesi yönündeki görüşleri de değerlendirilmiştir. İlgilinin stajyerlik işlemleri; 2. staj yılı içindeki çalışmaları sonucunda düzenlenecek olan staj belgesine göre sonuçlandırılacaktır. Milli Eğitim Bakanlıgı Genel Sekreteriigi * 19801981 öğretim yıhnda ÜSYS sonucunda, 18. tercihim olan Kız Teknik Yüksek öğretmen Okulu'nun Besin Teknolojisi Bölümü'nü kazandım. Şimdi dördüncü sınıfa devam etmekteyim. YÖK Yasası'yla yüksek okulların fakültelere dönüştürülmesi üzerine okulumuz Gazi Ü. Mesleki Eğitim Fakültesi kapsamına alındı ve bölümümüz kapatıldı. Besin Teknolojisi Bölümü öğrencisi olarak okula giren ve 1983'te mezun olan arkadaşlarımızın çıkış belgelerinde "G. Ü. Mesleki Eğitim Fak. Ev Ekonomisi ve Çocuk Gelişimi Böliimü Ev Ekonomisi (Besin Teknolojisi) Anabilim Dalı" mezunu oldukları yazıyor. Besin Teknolojisi Bölümü öğrencileri olarak okula alınan bizlerin ev ekonomisi anabilim dalını bitirmiş gibi işlem görmemiz doğru mudur? R. GÖÇÜK ANKARA * Öğrendiğimiz kadarıyla Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi'nin Besin Teknolojisi Bölümü'ne alınan öğrenciler bugüne kadarki öğrenimleri süresince Besin Teknolojisi programına göre yetiştirildiler. Bölümün geçen yıl hangi nedenlerle kapandığını bilmiyoruz. Ancak öğrenimini besin teknolojisi anabilim dalında sürdürmüş öğrencilerin diplomalanna "ev ekonomisi" biçiminde, oldukça farklı bir bölüm adı koymak elbette doğru değildir. Fakülte yetkililerinin konuyla ilgileneceklerini umalım. Diplomalarımız yunlış düzenleniyvr Ancak faşizmin alabildiğine salgınlaştıgı ve toplum hasta ğına dönüştüğü Almanya, bu çılgınlığm faturasını tarihte hivbir uiusun görmediği kadar ağır bıçımde ödeyecek; İkinci Dünya Savaşı'nda seferber edilen 5 milyon Alman'dan 35 milyonu hayatını yitirecekti. Sivil kesimdeki kayıpların hesabı bilinmiyordu. Almanya ikiye bölünecek; bugün bile süregelen horlanma ve aşağılanma sürecini yaşayacaktı. Koca ülke tam bir yangın yerine dönüşecek, alevler bütün ülkeyı yalayacaktı. 1933 yılında meydanlarda yakılan kitaplar ıntikam mı alıyorlardı? • Uygarlığın ürünlerini yakmak isteyenler, tarihte hep yanmışlardır. Filmleri, kitapları, resimleri, şiirleri, bilim yapıtlarını ortadan kaldırmak, yasaklamak, yok etmekle hiçbir yere varılamaz. Ortaçağda insan yakariardı; çağımızda insan yakmasalar bile sanat ve fikir ürünlerini yakmak hastalığı ne yazık ki sürüyor. TEŞEKKUR Dokuz yıldan sonra bize ALÎ DOĞAN'ımızı kazandıran Prof. Dr. MİTHAT YILMAZTÜRK Op. Dr. HAVVA ORAL Op. Dr. ABUZER ÖZTÜRK ile sevincimizi paylaşan tüm dostlara açık teşekkürü borç bildik. FİDAN ÇAMAK DR. HÜSEYİN ÇAMAK ff / Cumhuriyet ı Kitap Kulübü Richard Reti SATRANÇTA BÜYÜK UŞJALAR MODERN GÖRÜŞLER Çeviren: ALİ KARATAY "Modern satrancın temelindeki düşünceler iki kitapta serimlenmiştir: Nimzoviç'in Sistemim ve Reli'nin Salrançta Modern Görüşkr kitapları." Edward LASKER "Oyun irdelemeleri sairanç sıratejisi uzerine çok bilgi verir... Bu bağlamda anılmaya değer iki derleme Reti'nin S»tnmç Ustalan ve Alyehin'in En iyi Oymüanm kitaplarıdır. Her iki yapıt da satranç stratejisini birçok yönden aydınlatmaktadır" L. PACHMAN "Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra satrançta görülen beklenmedik gelişmeler, Breyer, Reti, Nimzoviç... gibi oyuncuların eseridir!' A. ALYEHİN "Reti, kitaplarında, açılışların dinamiğini ortaya sermekte ve açılışlan oyun ortasına sıkıca bağlamakta çok kuramadan kat kat üstüiıdii" İstanbul, Ankara, îzmir, Adana, Temsilciliklerinde üye kayıtlarını sürdürüyor Bilinen bütün yağlıboya. suluboya resimlcr, gra\ürlcr. Bütün tarihçc ve ilgili edebiyat. 244 SAYFA 3500 TL. Bir TLREsG Yavını TÜRK HABERLER AJANSI MUHABİRLER ARIYOR TÜRK HABERLER AJANSI yurı düzeyindeki örgütlenmesini geliştirmek üzere deneyimli, fotoğraf çekmesini bilen MUHABİRLER arıyor. ADANA, ANIALYA, ELAZIĞ, ERZURUM, ESKİŞEHİR, GAZİANTEP. İÇEL, K.'kYSERİ, KONYA, MALATYA ve VAN illerinde görev yapacak isteklilerın aşağıdaki adrese yazılı olarak başvurmaları rica olunur. "1. S .ı£77."/ (Dünya Şampiyonlanndan Petrosyan'ın ••>!vrt:.t>rü; ÇİĞDEM (DEMİRÎŞ) HALUK BAŞARAN evlendiler SHERATON 30.12.1983 ve "Salnmçla Mod.rn Oörüşler.Tarrasch'ın300 Satnnç Oyumı'ndan bu yana satranç yazınına en önemli kalkıdır" H. GOLOMBEK Fiyalı: 800 TL. Islanbul'da kitabevlerinde Ayrıca kitap bedelini, "tş Bankası Eıiter Şubesı, Satranç Ustalan 1094" hesabma açık ad ve adresleriyle birlikle havale eltiren isteklilere kitap taahhütlü olarak gönderittr. tstanbul: Türkocağı Cad. 3941 Cağaloğlu Tel.. 520 97 03/29 Ankara : Konur Sok. No 24/4 Yenisehir Tel: 175725 175866 İzmir : Halit Ziya Bulvarı No: 65/3 Tel: 25 47 0913 12 30 Adana : Alaturk Cad. T.H.K. U Hanı Kal 2/13 Tel.: 1455OI973I Türk Haberler Ajansı Genel Müdurlüğü BASIN SARAYI CAĞALOĞLU/İSTANBUL