19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER lann bu dört noiayı başka bir sesten tekran, çok yabancı bir sesten. Evet açıklanabilir bu armoni olarak, ne var ki salt dört notayla yapılmayacak bir cesaret. Şu anlamda: Bu re diyezin mi'ye gitmesi gerekirken do diyeze iniyor (yoksa mi bemol olarak mı yazmalıydı Beethoven?). Acaba bu cesarel genellikle konçertonun girişindeki çok sade elemanlara karşı beklenmedik bir elemanın olmasından mı?" Bu alıntıya bakarak, gerçi bir müzik yapıtının düzyazı ile anlatılmaya kalkışıldığı ileri sürülebilir, ancak unutulmamalı ki, burada anlatılmak istenen re maj. keman konçertosu değil, konçertonun müzikçe düşündürdükleridir. Ama İlhan Usmanbaş, bunu bile yadırgamış olacak ki, yazısının başına şu sözleri koymayı gerekli bulmuş: "Kâğıda geçirmek zorunda olunmasaydı, aşağıdaki metinler sözcüksüz algılama, yargılamalann çok hızlı ve çetrefil bir oyunu olacaktı." Buradaki "sözciiksüz algılama" sözü üzerinde durmamızda yarar var: Algı, bir nesneyi duyular yoluyla öznel bilince geçirmek demek. Ancak buradaki nesne (nesneler), nitelikleri birbirleriyle bağlantılı sesler olduğuna göre, algının kavram durumuna dönüşmesi gerekir ki, bu da bizi ister istemez sözcüklere vardırır. İmdi "sozcüksüz algılama" sözü ne denli aykırı görünürse görünsün, gerçekte sadece şaşırtıcıdır; çünkü algılama'dan kavrama geçiş burada nitelikse! bir değişime uğramıştır; başka bir deyişle, müziksel sesler, genellemelere yardım edip çekilınek için değil, kendi başlarına vardırlar. Diyonisos'un saf olarak gerçekleştirdiği sanattır müzik, onun arkasında başka bir varlığa geçemeyiz. Nitekim, re maj. konçertoyu edebiyat'a çevirmekten onca korkan Usmanbaş'ın algılarını kâğıda geçirmek'ten bile ne denli tedirgin olduğu anlaşılıyor. Ama sonunda yaptığı nedir? Konçertoyu anlatmak mı? Hayır. "Üfleme çalgılann başlangıçtaki bu doğal çizgisi çok anlamlı gelişivor; işle armoni olarak deminden beri iki temel armoniden başka bir şey kullanılmıyor ve aşağı yukarı yirmi ölçiidür sadece eksen ve çeken armonileri arasında dolaşan bu armoni sadeliği, hiçbir şey söylememek ister gibi..." Alıntının başlarındaki "anlamlı" sözcüğü ile, sondaki "hiçbir şey söylememek" sözlerinin bir tümce içinde bulunuşuna dikkat ediyor musunuz? Usmanbaş, bize konçertoyu anlatmak isteseydi bundan çekinirdi. Oysa nedir yaptığı? Müziğin verdiği cesareti cesaretle kullanmak, başka bir şey değil. Bir dinleyicinin... Hayır, anıları değil... Sesler üzerinde kayıp gitmesi. Geri kalmaya razı olarak elbet. Beethoven'in re maj. keman konçertosunu, bu yazıdan izleyerek dinlemeyi deneyeceğim. Neden mi? Belki böylece tadına daha iyi varınm. Çünkü burada beni aldatacak hiçbir edebiyat yok. Sadece dikkalim uyanık tutuluyor. Müziği ne denli seversem seveyim, diyeceğim ki, de, mek bir yoldaşa gereksemem var. Belki zamanla, dinleye dinleye. ben de tek başıma yola çıkabilirim! Bütün çalgılann hakkını verecek, hiçbir temayı, hiçbir armoniyi atlamayacak duruma gelirim. Peki, müzik bizler için, halk için, bütün insanlar için değil mi? Bir sanattan hoşlanabilmek, tad alabilmek için de eğitimden mi geçmemiz gerekecek? Müzik eğer bunca güç ise, demek sadece müzikle uğraşanların anladığı bir konu ise, neden konserler veriliyor? Hatta niçin müzik yapıtlan yaratılıyor? Doğrudur, bütün bu güzel sanat yapıtlan bizim içindir, bizim yetişmemizi, kendilerine ulaşmamızı bekliyorlar. Ama yalnızca bilisiz halk değil, aydın takımından sayılanların çoğu da varamamıştır o düzeye. Eğer sanatçılar, yaratırken, kendi düzeylerinden vazgeçip, "basit olsun ama herkes anlasın" ilkesi uyarınca davransalardı, bizi başyapıtlardan yoksun bırakmış olurlardı. Hem biz, geçimimizi sağlayan zenaaılarımızı öğrenmek için bunca yıl emek vermeyi göze aldığımız gibi, neden bu >Tice yapıtların tadına varmak için çaba harcamayalım! Keşke bilgimiz yetse, okumaya vaktimiz olsa da felsefenin de tadını tadabilsek! Ama "Türk Felsefesinin Boyutları" (Gerçek Yayınevi) adlı kitabında, Prof. Nermi Uygur, bakın ne diyor: "Genellikle hic mi hiç ilgilenmez halk felsefeyle. Felsefede neler olup bitiyor, yeni bir şeyler var mı felsefede, soruları halkın merak giindeminde pek yeri olmayan sonılar. Nitekim en eski çağlardan beri filozoflar bu umursamazlığı halkı halk yapan baş özellik diye yonımlamışlar... Halk genellikle felsefenin farkında bile değildir." Bizde felsefe ile ilgilenen kişilerin üç beş kişiyi geçmediğini bildiğimize göre, demek toplumumuz insanlarının nerdeyse tümü " h a l k " sayılacaktır. Ama halk böyledir diye dünyanın hiçbir yerinde felsefe küçümsenmez. Her toplum, aydınları arasından, yalnızca felsefe ile ilgilenen kişiler değil, filosoflar yetiştirmelidir. Aydınların bu görevi küçümsemeleri, o toplumda düşünme gücünü körletir, dünya düşüncesine katkıda bulunma yolunu tıkar, dahası yaşamı basitleştirir. Çabasız hiçbir amaca varılamaz ve hiçbir çaba boşuna gitmez. Özür: Her hafla cuma günü bu sülunlarda çıkan. ırkadaşımız Melih Cevdet Anday'ın vazısı, bir kanşıklık sonucu, bu hafta İçin bugiinc kalmış oldu. Özür dileriz. MELİH CEVDET ANDAY Ludwig van Beethoven'in 5. Senfonisi'ni her dinleyişimde, birinci bölümün dört notalık (kader motifi) ana motifinden hemen sonra gelen ikinci tema hep ilgimi çeker olmuş, beni düşündürmüştür. Daha doğrusu, ana motif ile bu tema arasındaki karşıthk şaşırtmıştır beni. Ama bunun açıklamasını aramaya hiç heves etmedim; bulursam edebiyat ile karşılaşırım diye korktum sanıyorum. Çünkü en becerikli, en başanlı edebiyat bile müziği bize açıklamakta güçsüz kalır. Bunu söylemekle, yazın sanatlannı müzikten aşağıda gördüğümü sandırmış olmayayım; nitelik başkaiığından gelir bunların arasındaki ayırım. Sözgelişi, kader motifî ile ikinci tema arasındaki karşıthk, sert yumuşak karşıtlığı gibi bir şey midir? Anlamı aradıkça müziği yitireceğimizden korkanm. Müzikçe anlam, dilce anlamdan başkadır çünkü. Çok dillidir sanatlar. Bunun için olacak, eski Yunanlılar müzik sanatına başlı başına bir tanrı ayırmışlardı, Diyonisos'tur bu tanrı, Varlık'ın sınırsızlığını simgeleyen Diyonisos. Artık orada görüntüler ortadan kalkar, özlerin akışı ve uyumu duyulur. Ama plastik sanatların tanrısı olan Apollon, buna karşıhk, bizi akıl düzenine Çabalı Çabasız çağınr, sınırları belirli görüntüler koyar ortaya, dahp gitmeye bırakmaz. Bununla plastik sanatların anlamlı olduğunu söylemek istediğim sanılmasın; ben sadece, haz duymak ile anlamak arasındaki ayınm üzerinde duruyorum. Her sanatın kendine özgü dilini anlasak, anlayabilsek ne iyi olurdu! Bugün, ne yaparsınız ki, uzmanlar anhyor bu dillerden yalnızca. İşte bir örnek... Çağdaş Eleştiri dergisinin ocak sayısındaki "Bu mu dinlemek? Dinlemek mi bu?" başlıklı, İlhan Usmanbaşın yazısı. Çağdaş müziğimizin en güçlü temsilcilerinden biri olan İlhan Usmanbaş bu yazısında üç müziksel yapıtı anlatıyor... Hayır, anlatmıyor, bu yapıtlan kendi başına dinliyor. Bir tür günce gibi bir şey. Başhğından anlaşıldığı gibi, bilemiyor okur, dinlerken mi yazmış, yoksa sonra mı? tlk yapıt, Beethoven'in re maj keman konçertosu. Şöyle başlamış Usmanbaş: "Her zaman hayret elmişimdir bu dört vuruşa, timpani'nin bu dört vuruşuna. Herhalde tiyatroya özgii bir başlangıç bu; fakat bir siire sonra bir organizma haline geliş, işte o, tiyatroda yoktur. işte şimdi de keman PENCERE Adam Sarrafı... 21 OCAK 1984 Adam tartmak önemli bir zenaattir,"/7ayaf me/rteb/"nde öğrenilir. Yıllanmış bir komiser yaşamın girdi çıktılarında öylesine çetin öğrenimden geçer ki mahalle karakolunun kapısmdan giren adamın ne mene şey olduğunu şıppadak anlar: Kim bu herif? Toplumun hangi katmanından geliyor? Ensesi kalın mı, df yısı var mı, garibandan mı, suçlu mu, güçlü mü? Bir bakışta karşısındakıni tanıyamayan komiser işini çabuk yürütemez, görevi ni hakkıyla kıvıramaz. Çoğu meslek erbabı insan sarrafı olmaya zorlanır. Garson musun, politikacı mısın, iider misin, savcı mısın, yargıç mısın, gümrük memuru musun, bir bakışta eloğlunu tartacaksın. İnsan sarrafı kimi zaman olumlu amaçlar için yeteneğini kullanır. Tanıkların ve kanıtların terazisinde kefeler bir aşağı bir yukarı dalgalanmaya başladı mı yargıcın bakışiarı sanığın yüzünde soru işareti gibi gezinir: Acaba sanık katil mi, değil mi? Deneyimli yargıç adaleti bir iğnenin deliğinden geçirecektir. İnsan sarrafı kimi zaman olumsuzluk kuyusunun karanlığında dolanır durur. Barda çalışan "hayat kadını" müşteriyi dakikasında şavullayamazsa nabzına göre şerbet verebilir mi? Herifin cüzdanını boşaltabilir mi? Kalabalıkta dolaşan yankesici kim anasının gözü, kim "safoş" saniyede çakacaktır. Zamparalığa, çapkınlığa, Don Juan'lığa sıvanan delikanlı, avını kokusundan tanıyacaktır. • Karpuzcunun elinden kaç bin karpuz geçmiştir? Adam alır eline karpuzu, iki üç kez okkalar, işaret parmağıyla kapı çalar gibi tık tık vurur kabuğuna, sonra iki elinin arasında evirip çevirip sıkarak kulağına yaklaştırır, sesini dinler. Kolay mı karpuzdan anlamak? Mahalle bekçisi gece sokakta gezerken rastladığı kişinin suratına el fenerini tuttu mu, künyesini saniyesinde çıkarmaya çabalar. Hekim, muayenehanesine gelen hastayla konuşmaya başladığında göziemlerıni kafasına not etmektedir. Hastanın davranışları, teninin rengi, konuşma biçimi, soluk alışverişi, gözlerinin akı karası, insan sarrafımn denektaşından bir bir geçer. Kimbilir kaç bin kişiyi deneyierinin büyüteci altına yatırmıştır doktor? Böbrek taşından yakınanın sancısıyla, koroner yetmezliği çekenin ağnsı arasındaki ayrımın dışa vuran göstergelerini ilk izlenimlerinde yakalamak ister. Ankara'da kırk yıl gazetecilik yapmış bir kıdemlinin elinde kaç yöneticisi, kaç bakan, kaç başbakan geçmiştir? Seçimiı ya da seçimsiî kaç kabine görmüştür bu gazeteci? Gerçi toplum yönetimini ele alacak kişinin önceden tanınmış ve bilinmiş olması gerekiyor, ama burası Türkiye olduğundan, kimi zaman hiç tanınmamış kişiler feleğin rüzgârına yelken açıp hoop diye en yukarıdaki koltuklara oturuveriyorlar. Şimdi herkes başkentte merak içinde birbirine soruyor: Kim bu? Vallahi ben tanımıyorum, ama, karısı bizim bacanağın hanımının konken arkadaşıymış... Böyle zamanlarda Ankara'nın kırk yıllık gazetecilerinin gözlemleri önemlidir. Mesleğimizde erbap olan kişi. kırk yıllık karpuzcunun karpuzdan anladığı gibi politikacıdan anlar. Bu işin erbabı şimdi ne anlatıyor biliyor musunuz? O hooo... ARADA BİR Prof. Dr. YAKUP KEPENEK Nedensellik ilişkilerini yakalama Ekonomik ve toplumsal konularda nesnel ve önel nedenlerin saptanması, sağlıklı ve kalıcı çözümleme için önkoşuldur. Nedenlerin yakalanmaması, sorunlan ye çözümlerini kişilere bağımlı görme kanısını yaygınlaştırır. Kişilere bağlı sonuç çıkarma, zooınlu olarak, kişisel suçlama ve karşı suçlamalan öne çıkarır. Demokratik bir ortamın oluşmasını engelleyen kişisel kör dövüşü, sonuçta yalnızca yanılgılann sürüp gitmesini sağlar. Ekonomik ve toplumsal olgulan salt kişilere bağımlı algılamayı "Osmanlı nedenselliği" diye adlandırmak yanılgı olmaz. Bilindiği gibi imparatorluk savaşa dayalı bir ekonomik ve toplumsal yapı/a sahipti. Savaşlarda başarı ya da başansızlık kişisel düzeyde algılanabiliyordu. Duraklama ve gerileme dönemlerinde her kaybedilen savaş sonrasında sadrazamın (başbakanın) kellesini uçurmanın sorunlan çözeceği sanılıyordu. Vatanseverliklerinden kuşku duyulamayacak pek çok sadrazam, genç denebilecek yaşta yok edildi. Ancak bu insan yeme süreci imparatorluğu yok olmaktan kurtaramadı. Kısaca, Osmanlı nedenselliği, kendi manlıksal kurgusu içinde bile yıkıcı sayılmalıdır. Osmanlıdan bu yana çok şey değişti. Gerek bilimsel alanda sorunların nesnel nedenlerini araştırma yöntemlerinde, gerekse topiumsal yapılann daha demokratik çerçevelere oturmasında oldukça yol alındı. Ancak sorunlann çözümünde, uygulama ve sonuç atmalarda kişisellikten tümüyle kurtulduğumuz söylenebilir mi? Gerçekte, ekonomik ve toplumsal gelişmelerde kişilerin tutum ve davranışlarının etkisi vardır; bu, yadsınamaz. Burada vurgulanmak iştenen, yalnız bu bireysel tutum ve davranışlann değil, genellikle bir bütün olarak gelişmelerin arkasında nesnel koşulların var olduğudur. Bir örnek: Ülkemizde son yıllarda uygulanmakta olan ekonomi politikasının temel varsayımı genelde, özel girişimciliğin ekonomik gelişmeyi sağlayacağı biçimindedir. Bürokratik engeller tümüyle kaldırılır, gerekli özendirmeler yapılır ve özellikle işçi ücretleri düşük tutulursa, özel yatırımlar (yerli ve yabancı) hızla artacak ve ekonomik büyüme sağlanacak, sorunlar çozülecektir Bu mantıksal kurgunun geçerliliği, iç ya da dış pazar için kârtı üretim olanaklarının varlığına bağlıdır. İç pazarda bir yandan en büyük işveren olan kamu kesimini küçülttüğünüz, ücret ve maaşlarla tarımsal destekleme fiyatlarını düşük tuttuğunuz zaman, iç pazar için kârlı üretim olanağı daralır. Dış pazarın uluslararası bölüşümünden pay almanız için başta gelen koşul, teknolojik etkinlikte üretim yapmak ve yeni teknoloji üretmektir Genel çizgileriyle belirtılen bu koşullar yoksa, özel kesimin yatınmlarını ve üretimini arttıracağını ummak boş bir beklenti olarak kalır Nitekim son dört yılın gelişmeleri özel yatırımlann gerçek anlamda artmadığını göstermektedir. Ama özel düzenlemelerle bu uygulamada ısrar edilmektedır. Uygulanan ekonomi politikasının sonuçta, üretim artışına ve iş bulmaya önemli bir katkısı olmayacağı görüşündeyiz. Özellikle, ülkenin demokratikleşmesi için bir kaçınılmaz koşul, gereksinim olarak gördüğümüz sanayileşmenin bu uygulamayla sağlanamayacağı kanısındayız. Ancak burada vurgulamak istediğimiz bu değil. Bize kalırsa asıl yapılması gereken, bu programın ve benzerlerinin tam bir açıklıkla ve özgürce tartışılabilmesi; seçeneklerinin olup olmadığının araştırılmasına ve söylenmesine olanak verilmesi; bunu yaparken kişilerin düşünceleri nedeniyle suçlanmamasının sağlanmasıdır. Sonuç otarak, ekonomik ve toplumsal gelişmede nesne! koşulların, nedensellik ilişkilerinin yakalanması çağdaş bir toplum olmanın gereğidir ve bu ancak demokratik bir ortamda sağlanabilir. Siyasal sommluluk üstlenenlerin güncel görevi demokratikleşme yönünde çaba harcamak olmalıdır. Bu yapılamazsa. sorunların çözümüyle değil, Osmanlıda olduğu gibi sadrazamlarla uğraşma anlayışı sürer gider Yanlışlar ve yanılgılar yeni kuşaklara olduğu gibi aktanlır. Cumhuriyet KitapKulübü Her türden 5000 kitap h 65 yayınevi y e n i k i t a p e l i n i z e tesiim, J isteneni miktarda, i n d i r i m l ' armaganh, Emniyet Sandığı Umum Müdürlerinden merhum Reşit Çavdar'ın sevgili eşiMetin And, Tuncay Çavdar, Sevim Çavdar'ın anneleı i. Lsra And ve Aloş Çavdar'ın babaanneleri, Adnan Berker, Sabiha Akkan, merhum Şekip Rıfat Berker'in kardeşleri, Türkân Tınalp ve Çavdar ailesinin yengeleri ^ düzenli katalog, aylık bülten SENİHA ÇAVDAR HANIMEFENDİ 19 Ocak 1984 günü vefat etmiştir. Cenazesi 22 Ocak 1984 Pazar günü öğle namazını müteakip Şişli Camii'nden kaldırılarak Kozlu Mezarlığı'ndaki aile kabristanına defnedilecektir. Allah rahmet eylesin. AİLESİ Değerli ağabeyimiz Kitap Kukibü AHMET TUKEL'i kaybettik. Acımız büyüktür. Kendisine rahmet, ailesine başsağlığı dileriz. BİÇKİOĞLU VE HATAYLI AİLELERİ ACI KAYIP kayıtlan için İstanbul: Ankara: İzmir: Adana: Türkocağı Cad. 3941 Cağaloğlu Konur Sok. 24/4 Yenişehir Halit Ziya Bulvan 65/3 Atatürk Cad. THK İşhanı Kat 2/13 Cumhuriyet Kitap Kulübü broşürü istiyorum. Adı, Soyadı : Adres Batı Trakya İskeçe eşrafından Türk Cemaatı eski Başkanlarından, İskeçe Türk Azınlık Lisesi kurucusu sahibi ve müdürü Salih oğlu MUZAFFER BEY 19.1.1984 günü Hakkın rahmetine kavuştu. Cenazesi iskeçe mezarlığında toprağa verildi. AİLESİ ACI KAYBIMIZ Mehmet ve Yaşar Seyman'ın babası, Fırat Seyman'ın dedesi BAŞSAĞUGI turızm sunar SAPANCA KORU OTEL ABANT Ctesıpazar(2gün 1gece) 8000 (3gun.2gac«) Vatui , SAMkNCATLRjSTiK OTELI Partimizin değerli mensupları, Ceyhan İlçe Yönetim Kurulu üyesi, CANAN TUNA İBRAHİM YETKİN nişanlandılar. TARSUS 21.1.1984 HAŞİM SEYMAN'ı 15 ocak 1984 günü Tarsus'ta kaybettik, orada toprağa verdik. Tanrı rahmet eylesin. AİLESİ Ecz. GÜLTEKİN ARIOĞLU ile Karaisalı İlçe Yönetim Kurulu üyesi VEFATLAR İÇİN Yurtiçi, yurtdışı, cenaze nakledilir. Ç«naze ilâçUma, malzeme, tabut, bütün işlemler hassasiyet ve süratle yapılır. 11.900 2O900 14900 15300 24900 18300 DOGUM Annem Sevim, babam Ilke'nin istekleri üzerine 19 ocak 1984 tarihinde Kırklareli'nde yeryüziine luroan ABANT OTELI Buiu KOHUOTELİ MEHMET KARAGÖZ'ü kaybetmenin acısı içindeyiz. Değerli arkadaşlarımıza Tanrı'dan rahmet, kederli ailelerine ve tüm SODEP camiasına başsağlığı dileriz. İSTENÇ KARACAM olarak doğdum. Tüm büyiiklere, dostlara.iyı insanlara selam ve saygılar sunarım. özel otobüs tampansıyon Konaklarıa ortur servisi Baroaroi Buıvarı, 35'5 Ses'ktas Tel: 161 10 7i 161 62 26 • 161 2? 81 3J7.61 07 Tel.: 147 20 06 140 68 86 ifletmede ayırca 18 ambulans mevcuttur. Cenazc ilânlarından bizmet bedeli alınmaz, acı günlerinizi paylajır, günün her saalınde emrinlzdeyiz. SODEP ADANA İL YÖNETİM KURULU, MERKEZ İLÇE YÖNETİM KURULU BÜLENT BAYDAR EVE DÖN Evden haber vermeden ayrılman bizleri perişan etti. Nerdeysen telefon et. Adres bildir. Bana gel. Gören ve tanıyanların ise, İSTANBUL (579 64 04) ve K1RKLARELİ (20 14) numaralara telefon etmeleri insanljk adına rica olunur. ABLAN MACİDE MATEMATİK FİZİKÇİLERE ÇAĞRI Piskopos Berkeley'ci görüşleri eleştiri için kongre çağnsı. Bilimsel gelişmeleri köstekleyen suskunlukları aşmak için eser, kaynakça, özgeçmiş, referans, katkılı, aynntılı ortak çalışma program önerileri için •Türkçe veya lngilizçe mektupla başvurulaı beklenmekteciir. Adres: Mustafa Kemal Oyman (Türk Fizik Derneği üyesi) Mele sokak 4627 B 101 MERTER İSTANBUL Avukat Prof. Dr. İSTANBUL LISELİLERE DUYURU Okutumuzun kuruluşunun 100. yıldönümü nedeniyle mezuniyeti 50 yılı aşmış (3334 ve daha öncesi) mezunlarnnıza mayıs ayında yapılacak bir törenie 50. yıl şilti verilecektir. Bu nedenle mezuniyeti 50 yılı aşmış tüm mezunlarımızın okul müdürlüğüne başvurmaları rica olunur. İSTANBUL LtSESl MÜDÜRÜ Tel.: 527 77 31 527 77 32 tSLÂM CENAZE İŞLERİ BAKİ KURU Yazıhanesini Istanbul'a naklettiğini bilgilerinize sunar Adres: Plaj Yolu 19/3 Caddebostan İstanbul Tel.: İş: 358 07 40 Ev: 357 20 36 Sahibinden 1982 Station ıek kapı Opel Kadet Tel.: 528 26 20
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle