27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
r CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER gütlerin etkisinde olan çevrelere bunun böyle olmadığını anlatmaya imkân yoktu. Bir soğuk savaş dönemi yaşıyorduk adeta. Kaldı ki savaş bölgelerinde gazetecinin niye bir kimlik kartı olmayacakü. Helc bu kartı mesleksel örgütler veriyorsa.. Hem canım, Utemiyorsanız bu kartı da vermezsiniz. Kimse sizi zorlamıyor ki. Bunun basın özgürlüğünün kısıtlanmasıyla ne ilgili vardı? Bunu anlatamadık bir türlü. Ama, ne oldu? Aradan iki yıl geçti, geçmedi, bu tasanya karşı çıkan çevreler güvenlik tasansının yeniden gündeme getirilmesini istediler. Şirndi Uluslararası Basın Enstitüsü de bu örgütler arasında yer alıyor. Meslek adına buna sevinmek gerek. Işte geçen ay yapılan toplantıda bu güvenlik konusu ele alındı. Gazeteci federasyonlan gazetecinin korunması için bir koordinasyon komitesinin kurulmasına karar verdiler. Gazetecilere bir saldın olursa mesleksel örgütler hemen bu komitenin toplanmasını isteyecekler. Komite bir yandan da gazetecinin sakıncalı görevlerde konınması için uluslararası bir konvansiyon hazırlayacak. örgütler bu komitenin gelecek kasımda Paris'te UNESCO Genel Konferansı sırasında toplanmasını önerdiler. Bu çok olumlu bir sonuç. Yalnız ne var ki, gazeteci örgütleri gazetecilerin kendi ülkelerinde baskı ve şiddet olaylanna karşı korunmasmda anlaşamıyorlar. Oysa bu çok önemli bir sorun. Birçok yerde gazeteci dövülüyor, Urtaklanıyor, çeşitli işkenceler görüyor, ama bazı mesleksel örgütler bu konuyu tartışmak istemiyorlar. "devletlerin içişlerine kanşamayız" diyorlar. Oldu mu ya? Gazetecinin önce kendi ülkesinde güvenliğini sağlayalım, sonra da başka ülkelerde. Otoriter rejimlerle yönetilen ülkelerde bu konuda büyük bir allerji var. Bu ülkelerdeki örgütler bu konunun ele ahnmasını mevsimsiz (!) buluyorlar. "Hepsi birden olmaz. Önce savaş muhabirlerini koruyalım. Bu bir başlangıç olur. Sonra da gazetecinin kendi ülkesinde korunmasını ele alınz" diye konuyu birazcık uyutuyorlar. Geçen ay yapılan toplantıya çok Uginç bir rapor sunuldu. 1981 ve 1982 yıüarmda dünyada gazetecilere karşı 200'den fazla baskı yapılmış. Dayaktı, işkenceydi, hepsi bu baskılann içinde. Bunun 26 sayfalık aynntılı bir listesi yaymlanmış. Nerede yapılmış bu baskılar? Brezilya'da, Şili'de, Endonezya'da, Uganda'da, Honduras'ta, Peru'da, LiberyaL da, Bolivya'da, Kenya'da, Malezya'da.. Bunlar genellikle otoriter rejimlerle yönetilen ülkeler. Buralar savaş bölgesi de değil. Bu tür ülkelerdeki baskılar ele alınmadıkça sorunlara çözüm bulunamaz. Bir de şu var; bazı ülkelerden hiç ses çıkmayabilir. Bu, o ülkelerde gazetecinin özgürlük içinde çalıştığı anlamına gelmez. Kim nereden bilecek Kinşasa'daki gazetecinin ne koşullar altında çalıştığuu. Bazı yerlerde gazeteci başkalarmın hakkını savunmasını bilir de kendi hakkını hiç savunmaz. Gazeteciye ağzıru açtırmazlar. Kinşasalı gazeteci hergün kendi kendini sansür etmeye ahşmıştır. Bizim üyesi buiunduğumuz Uluslararası Gazeteciler Federasyonu'nun bu tasanyı candan desteklediğini belirtmekte yarar vardır herhalde. 1980 mayısında Atina'da yapılan FIJ Kongresinde Çetin özbayrak, Yalçın Doğan ve Mustafa Gürsel'dcn oluşan Turk delegasyonu bu güvenlik tasansını başanyla savunmuştu. ÇALIŞMA KOŞULLARI Geçen ay yapılan toplantıda üzerinde anlaşmaya vanlan bir konu da gazetecilerin çalısma koşulları oldu. Genellikle gelişmiş ülkelerde ve bizde gazetecilerin özel bir statüleri vardır. Bazı ülkelerde ise gazeteciler düz memur sayılır ve mesleğin ayncalıklı koşullanndan yararlanamazlar. Ben son toplantıda bu soruna değinerek "böyle bir statü tanmmamışsa mesleğin hiçbir güvencesi yoktur, dedim. Örneğin TY ve radyolann başında bulunan bir kişi ertesi gün bir kundura fabrikasının muhasebeciliğine atanabilir.!' Fribourg'ta çıkan La Liberte gazetesinin başyazarı François Gross da buna karşılık "Evet, dedi, batı ülkelerinde böyle olmaz. Ama, ne var ki, bir kundura fabrikasınm sahibi yann bir gazetenin patronu olabüir!" Gazeteci örgütleri UNESCO^ nun Uluslararası Çalışma Bürosu'nun yardımıyla gazetecilerin çalışma koşulları üzerinde bir araştırma yapılmasına ve bir toplantı düzenlenmesine karar verdiler. BASIN AHLAKI Toplantıda bir de basın ahlâkı sorunu ele alındı ve bu konuda bir bildiri yayınlandı. Bunun ayrıntılarına girmeyeceğim. Ama, ilkeierin arasında şunlar yer alıyor; onları belirtecegim. Halklann doğru haber alma haklan vardır, Gazeteci dognıyu yazmakla görevlidir; Gazetecinin toptumsal bir sorumluluğu vardır; Gazeteci namus ve dürüstlük kosullanna uyar; Haber araçları halka açıktır. Gazeteci halkın haberlere ve haber araçlarına katkısını sağlamalıdır; Kişinin özel yaşam hakkına gazeteci saygılı davranır; Gazeteci yeni evrensel habercilik ve iletişirn düzenine ve iletişimin demokratlaşünlmasına katkıda bulunur.. Benim aklımda kalanlar bunlar. Hayırlı olsun. 10 EYLÜL 1983 Buzlar Çözülüyor Uluslararası ve bölgesel gazeteci örgütleri ilk kez gazetecilerin hak ve güvenliklerini sağlayacak önlemlerin alınmasında anlaştılar. Meslek adına bu gelişmeye sevinmek gerek. PENCERE Yazgı, Emek, Kurnazlık... Bir varmış, bir yokmuş.. Yokluk çokmuş, çokluk yokmuş; develer laf geveler, güveler giysi üfeler, akrep yelkovanı kovalar, deii akıllıyı sopalar, rençber toprağı çapalarken ufuksuz yeryüzünün bilinmeyen bir ülkesinin üç yol kavşağında üç kişi buluşmuşlar. Bu üç kişiden biri Şeyhoğlu, biri Vurguncuoğlu, biri Emekçioğlu imiş. Üçü de yollarını yordamlarını yitirmişler; üçünün de elleri böğründeymiş. Birisi sormuş: Ne yapalım ki karnımız tok, sırtımız pek olsun? Şeyhoğlu: Yazgı herseyden üstündür, demiş. Vurguncuoğlu: Kurnazlık herseyden üstündür, demiş. Emekçioğlu: Çahşmak herşeyden üstündür, demiş. Böyle konuşarak tartışarak yürürlerken karşılarına bir kent çıkmış. Üç arkadaş bu kentte ne yapacaklarını düşünürlerken Emekçioğlu: Ben çalışır sizi de doyururum, demiş. Geride kalan ikisi: Görelim seni, demişler. Emekçioğlu kente girmiş, sokaklarda dolaşmış, iş ararken, bir aşçı kendisine seslenmiş: Gel birikmiş bulaşıklan yıka, sana bir akçe vereyim, karnını doyur. Emekçioğlu hiç duraksamadan kollarını sıvamış, akşama dek çalıştıktan sonra kazandığı bir akçeyie ekmek peynir almış, kentten ayrılırken kapısına şöyle yazmış: ' 8u kentte bir günlük yorucu bir çalışmanın karşıltğı bir akçedirf' İki arkadaş Emekçioğlu'nu görünce pek sevınmişler; peyniri katık edip ekmeği yemişler, uykuya varmışlar. Ertesi sabah uyanmışlar: Sıra sende, demişler Vurguncuoğlu'na, haydi kendini göster, kurnazlığınla bizi doyur. Vurguncuoğlu kente varmış, ortalıkta dolaşırken bakmış ki iimana yüklü bir gemi giriyor, kerrtli tacirter nhtımda gemiyi bekliyortar. Vurguncuoğlu hemen bir kayığa atlayıp hepsinden önce gemiye çıkmış, malı yüksek fiyatla kapatmış, kısa süreli bir senetie işini bitirmiş. Gemi rıhtıma yanaştığında tüccarın karşıs na çıkıp: Mal benim, demiş. Tüccar kaygılanmış: Kaça satarsın? Yüz akçe daha çok verirsek malı bize devreder misin? Vurguncuoğlu az buçuk nazlandıktan sonra razı olmuş; yüz akçeyi cebine attıktan sonra kentin kapısına şöyle yazmış: ' 6u kentte birkaç dakikalık kumazlığın karşılığı yüz akçedir" Üç arkadaş o gece kendilerine bir handa yer ayırtmışlar, gece bir de şölen vermişler. Ertesi gün sıra Şeyhoğlu'na gelmiş. Arkadaşlan: Görelim seni, demişler. Şeyhoğlu kentin sokaklannda dolaşırken şaşkınlıkla söylenip dururmuş: Yazgının gözü bağlıdır, yazgının gözü bağlıdır, yazgının gözü bağlıdır. Orada burada sallanıp dolanırken Şeyhoğlu bir meydanda kalabalığa rastlamış; adamlar toplanmış birşeyler konuşuyorlar; meraklanıp sormuş: Ne oluyor? Bizim şeyhimiz bir oğul bırakmadan öldü, şaşkına döndük, şimdi yeni bir şeyh nereden bulacağız, diye konuşuyoruz. Şeyhoğlu bağırmış: Bre ahmaklar ben şeyhoğluyum. Kalabalık mal bulmuş mağrıbi gibi Şeyhoğlunun ellerine sarılmış, götürüp koca bir konağa oturtmuşlar Şeyhoğlunu... Tören bitince Şeyhoğlu koşup kentin kapısına şöyle yazmış: "Bu kentte bir saniyelik yazgının karşılığı yüz binlerce ekçedir." • Bir doğu masalıdır bu, eski cağlara ilişkin... Bir kente varırsanız kapısına bakınız; eğer kapıda şöyle yazılı ise: "Burada çalışmanın karşılığı bin akçedir. Kumazlığın bedeli on akçedir. Yazgının karşılığı bir akçedir." Çağımızın kentine ulastığınızı anlarsınız. HIFZI TOPUZ Merkezi Brüksel'de olan Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (FIJ) ile merkezi Prag'da olan Uluslararası Gazeteciler örgütü (OIJ) temsilcileri ile birlikte Arap, Latin Amerika, Afrika ve Katolik gazeteci örgütlerinin yöneticileri ilk kez geçen ay çeşitli meslek sorunları üzerinde anlaştılar. Bunu çok önemli bir aşama saymak gerekiyor. Uluslararası gazeteci federasyonlannın temsilcileri, ilk olarak 1978 nisanmda UNESCO'nun bir çağnsı üzerine Paris'te biraraya gelerek çalışan gazetecilerin güncel sorunlarını tartışmışlardı. Bu toplantıda mesleksel örgütler arasında bazı yakınlaşmalar oldu. Sonra yine UNESCO'nun aracılığı ile Meksiko'da ve Bağdat'ta bu tür toplantılar düzenlendi. Amaç, siyasal görüşleri ve eğilimleri ne olursa olsun, çalışan gazeteci örgütleri arasında ortak konuları saptayarak mesIeğin korunması ve gelişmesi için evrensel bir dayaruşma sağlamaktı. Çalışan gazeteci örgütlerinin dısındaki gazete ve dergi sahipleri yöneticileri ve editör örgütleri bu ilk toplantılara katılmadılar ve kendilerinin dısındaki bu girişimleri pek hoş karşılamadılar. Bu yeni havaya karşı koyan örgütler arasında Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Uluslararası Gazete Editörleri Federasyonu (FIEJ) Inter American Press Association (IAPA), ve yine merkezi Amerika'da olan Dünya Basın özgürlüğü Komitesi (AVorld Press Freedom Committee) yer alıyordu. Yani, çalısan gazeteci örgütleri arasındaki yakınlaşmalar gazete patronlannın dışmda gelişti. Gazeteci örgütlerinin bugün üzerinde durduklan güncel konular şöyle özetlenebilir: Gazetecilerin güvenliği: Bu alanda çeşitli durumlar ortaya çıkıyor. Herseyden önce savaş muhabirlerinin ve sakıncalı bölgelerde çalısan gazetecilerin korunması akla geliyor. Bazı kimseler "Gazeteciyi nasıl korursunuz? diye soruyorlar. Savaşta herkes gibi gazeteci de vunılur, ölür veya tutuklarur. Ne yapabüirsiniz? Basın kartı var diye gazeteciye dokunulmazbk mı tanımak istiyorsunuz? Gazeteciye kurşun işlemez giysiler mi giydireceksiniz?.!' Sorun bu değil elbette. Gazeteci yaralanır da, vunılur da.. Ama, bazı yerlerde gazeteci gazeteci olduğu için vuruluyor veya tutuklanıyor ve işkence görüyor. Bunu önlemek gerek. Geçen yıl Salvador'da Hollandalı dört savaş muhabiri, gazeteci olduklan için öldürülmedi mi? Iki ay önce Peru'da And dağlanmn orta kesiminde Uchurracay'da Indioslu yerliler Perulu sekiz gazeteciyi yok etmediler mi? Savaşanlar çoğu kez gazetecileri sevmiyorlar. Yaptıkları herşey duyulsun ve yazılsın istemiyorlar. Boyle durumlarda gazetecinin güvenliğüıi sağlayacak önlemlerin almmasını istemek çok mu saçma olur? Elbette gazeteciyi kurtaramazsınız. Gazeteciyi öldürmek isteyenler ne yapar yapar, bu pis işi başanrlar. Ama, yine de yapabilecek bir takım işler vardır. Neler? örneğin uluslararası örgütlerin gazeteciye işkence edecekler üzerinde baskılan olur. tşlenen suçlar ortaya çıkar, sergilenir. Suçlulann kimlikleri açıklanır, haklarında kovuşturma açılır. Aradan on yıl, yirmi yıl geçse de insanlar bunların yakasma yapışır, hesap sorarlar. Katiller lânetlenir.. Bunlar kolay kolay unutulmaz olaylardır. Daha tâ 1960/larda, 70'lerin başında gazeteci ve gazete patronları örgütleri bu tür saldınlann önlenmesi ve gazetecilerin güvenliklerinin sağlanması için girişimlerde bulunmamışlar mıydı? 1970'de bu toplantıların birine ben de UNESCO temsilcisi olarak katılmıştım. Tasarı sonra Birleşmiş Milletler'e getirilmiş ve orada düğümlenip kalmıştı. 1977'de UNESCO bu konuyu yeniden ele aldı. Ama, hiç yoktan bir nedenle tasan yine yokuşa sürüldü. Neden? Çünkü Paris'te düzenlenen bir toplantıya sunulan bir raporda savaş muhabirlerine özel bir kart verilmesi öneriliyordu. Bazı çevreler kıyameti kopardılar: "Aman, nasıl olur? Basın özgürlüğü elden gıdiyor.. Gazeteciye kart vereceksiniz. Kartı olmayan gazeteci çalışmayacak!. Bu, basın özgürlüğüne aykırı bir davranıştır! Siz mesleği baskı ve denctim altına almak istiyorsunuzü' O yıllarda Amerika'da UNESCO'ya karşı, Üçüncü Dünyacı olduğu için, aşın bir allerji vardı. "UNESCO dikta rejimlerinin savunucusudur" diye bastılar yaygarayı. UNESCO gazetecüere kart verilmesini ne diye isteyecekti? Ok yaydan çıkmıştı bir kez. Bazı ör ARADA BİR Av. Turgut INAL Balıkesir Barosu Baş. BILIM/TEKNIK YÖNETEN OMER GUZEL Yargı Gözetimindeki Kongreler Geçen ay bir sıra kanun hükmünde karamameler yayınlandı. Yasa yerine, bu kararnameterin yayınlanma koşullannın doğup doğmadığı konusu yazımızın dışındadır. Yayınlanan 54, 55, 63, 65, 66, 67, 68, 69 sayrtı kanun hükmündeki karamameler ile Barolar, Noter odaları, Ticaret Borsaları, Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi Odalan, Deniz Ticaret Odaları, Tabip Odaları ve Türkiye Tabibler Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları, Ziraat Odaları, Veteriner Hekimler Odaları, Eczacı Odaları ve bunların birtiklerinin iller ve yurt düzeyindeki kongrelerinin, yargıç gözetiminde, yeni getirilmtş esaslar altında 31 ekim tarihine kadar yapılması hükme bağlanmıştır. Aşağıda açıklayacağımız gerekçelerte önce anılan tarihe değın, bu kuruluşların kongrelerinin yapılması ve bitirilebilmesi kesinlikle olası değildir. Ayrıca, ivedilikle çıkanlan kararnamelerle vanlmak istenen yol, devtet, kuvvetler ayrılığı ilkesini aykırı düşmektedir. Önce kararnameterin çıktığı ağustos ayında, adliye "adli ara verme"de bulunmakta ve ayrıca kuruluş yöneticilerinin büyük bir kesimi de, tatildedirler. Bu ay böytesine geçmiştir. Yargı, 6 eylülde açılmıştır. Ayrıca, Türkiye seçim döneminde bulunduğu için, yurt düzeyinde 600'e yakın yargıç, il ve ilçe seçim komisyonu başkanları olarak görevlendirilmişlerdir. Bu yargıçlar, kendi doğal görevlerinin yanısıra aksatılması ve ertelenmesi olası olmayan seçim işlerinin dışında, ayrıca kuruluş kongreleriyle uğraşacak durumları yoktur. Bir başka yönden, yurdumuzda yargı kadrolarında binin üzerinde yargıcın eksikolduğu resmi ağızlardan devamlı tekrarlanmaktadır. Durum böyle olunca, yargıda görev sürdüren yargıçların tamamı, sayıları binleri geçen birlik ve odaların kongrelerinin gözetimi ve seçimlerinin yaptınlması konusunda görevlendirilseler, bu süre içerisinde kongrelerin yetistirilmeleri oiası değildir. Üstelik eyiül ayında kurban ve ekim ayında da Cumhuriyet Bayramı bulunmaktadır. Ayrıca, bu kuruluşların dışında sayıları onbinleri geçen Esnaf ve Sanatkârlar Dernekleri ile sendikaların kongrelerinin yapılması da yargıcın gözetimine bırakılmıştır. Süre yönünden konunun böylesine değerlendirmesini yaptıktan sonra, bu kararnamelerle Oda ve Kuruluş'ların kongrelerine kattlacak üyelerin listelerinin düzenlenmesi, itirazlann çözümü ve onanması konuları, seçim kurulu başkanı yargıca verilmiş, ayrıca kongrenin gündemi, yeri, saati, çoğunluk olmadığı takdirde yapılacak ikinci toplantıya ait konularm yargıca verilmesi şart kılınmış, daha sonra kongre seçimlerini yönetecek sandık kurulu üyelerinin kongre içinden ve dışından tayin edilmesi işi de yargıca havale edilmiştir. Bunlara ek olarak seçimlere art tüm yönetsel işler ve çözümü, seçim sonuçlarını etkileyecek düzeyde usulsüzlük ve yasalara aykın uygulama nedeniyle seçimlerin iptaline karar verme yetkisi yargıca bırakılmıştır. Tüm bu konularda, kongrelerini yapan Oda ve Birliklerin binlerce üyesinin denetimlerine güvenmeksizin, yönetimin görevleri içerisine ait konularda yargıcı yetkili kılmanın gereği yoktur. Yargıç, devleti oluşturan üç eşit kuvvetten birisidir ve hatta birincisıdır, diye yönetıme ait konularda yargıcı görevlendirmenin, onu hükümet komseri gibi kongrelerin, tartışmalı havası içersinde bulundurmanın,esayet makamı yerine koymanm yaran olmadığı gibi, birçok yönetsel konularda yargıcı görevlendirme, yönetime güvensizliği arttınr ve onu zaafa uğratır. Elbetteki, böyle bir hal, bir yönden de devleti oluşturan kuvvetler ayrılığı ilkesine de aykınlık doğurur. Görünmeyen yıldızlar yavaş yavaş ortaya çıkıyor Son on yıldır astronomlar "Geminga" takma adıyla anılan ve ikinci derecede güçlü gamma ışınlan yayan yıldızm sırnnı çözmeye çalışıyorlar. Son yıllarda diğer ışık dalga boylannda görütaıeyen, yalnızca gamma ışınlan yayan, 20 yeni yıldızın daha saptanması bilim adamlannı iyice şaşırttı. Bu yılın mayıs ayında Geminga yıldızından x ışınlannın da yayınlandığının saptanması, bilim adamlarına yıldızın uzaklığının ve niteliklerinin saptanması konusunda yeni olanaklar sağladı. Geminga büyük bir olasılıkla güneş sistemine en yakın nötron yıldızıdır. (Nötron yıldızı: Bir yıldız patlamasından sonra aşın biçimde yoğunlaşmış yıldız kütlesi. Kütlesi güneşten daha fazla olmasına karşın boyutlan daha küçüktür. Atomik parçacıklardan nötronların bir araya kümelenmesi şeklinde oluşur.) Geminga'run tanınmasıyla ortaya çıkan sorunlar, öncekinden çok daha fazla. Güçlü gamma ışınlan yayması onun bir nötron yıldızı olduğunu göstermekle birlikte yayması gereken radyo dalgalan algılanamıyor veya yaymlanmıyor. 1972 yılında uzaya yollanan SAS2 uydusu Samanyolu Galaksi sistemindeki en güçlü gamma ışın kaynagıru saptadı. 11000 yıl yaşında bulunan Vela Pulsar en güçlü gamma ışınlanm yayan yıldızdı. Daha önceden bilinmeyen ve ikinci güçlü kaynağj oluşturan yıldız ise Geminga adıyla tarumlandı. Vela Pulsar ve Geminga, günümüzde bilinen en güçlü iki gamma ışın kaynağı yıldızdır. Vela, güçlü radyo dalgalan yayınlarken, Gcminga'nın yayınlamaması bilim adamlannı düşündürdü. Vela'mn güçlü radyo dalgalarının nedeni, büyük bir manyetik alan gücüne sahip olması ile açıklamyor. (Yeryüzü manyetik alan gücünün rnilyon kare milyon katı) Geminga'nın radyo dalgası göndermemesinin nedeni ise yıldızm daha zayıf bir manyetik güce sahip olduğu şeklinde düşünülebilir. Bu olasılık ise teorisyenleri güç durumda bırakmakta. Zayıf bir manyetik alan gücü alan bu yıldız nasıl oluyor da enerji gücü yüksek gamma ışınlan yayabiliyor? Geminga'nın yeryüzüne yakınhğı da bir başka sorunu gündeme getiriyor. Eğer diğer gamma ışın kaynaklanmn durumlan da aynı ise, galaksimiz içersinde birçok nötron yıldızı bulunuyor demektir. Bu durum ise galaksimizdeki gamma ışınlan emisyonunun büyük bir kısmının söz konusu yıldızlardan kaynaklandığını gösterir. ö t e yandan galaksideki gamma ışınlan emisyonunun, yıldızlar arası gaz kitlesi ile kozmik ışınlar arası etkileşimlerden kaynaklandığı konusunda doyurucu açıklamalar vardır. Sonucta iki olasıhktan birisi, tartışmalı hale gclmektedir. Günümüze kadar yapılan uzun araştırmalar, bazı problemlerin doyurucu çözümlerini getirememiştir. Yeni uzay uydulanmn toplayacağı bulgular ise bazı somları cevaplarken, bazı yeni sorular ortaya çıkaracakur. ABD'nin Alabama eyaletinde, çoğunluğu fakir zencilerden oluşan 1200 kişilik bir kasaba Triana. Büyük kimyasal madde üreticilerinden olan Olin Corporation'ın yöredeki fabrikası, uzun yülar DDT üretimi yaptı. Üretimin sürdüğü uzun yülar içerisinde, fırma çevreyi ve yöre halkını sürekli zehirledi. Sonucta 1971 yılında fabrika kapatıldı. Yıllar süren yargılamada Uretici fırma yöre halkına 19 milyon dolar tazminat ödemeye mahkum edildi. Fakat bütün bunlar toprağı, suyu, doğal çevreyi ve THana: DDT ile zehirlenen kasaba kronik biçimde zehirlenen fakir yurttaşları kurtarmaya yetecek mi? Fabrika artıklan yakın çevreyi sulayan bir ırmağa akıtıldığından, artıklar arasındaki DDT zaman içerisinde suyu, toprağı, bitkileri ve balıklan zehirledi. DDT içeren bitki ve balıklan yiyen çevre halkı da zamanla kronik bir biçimde zehirlendi. Uzmanlar artıklar içerisinde 4000 ton DDT'nin çevreye yayılmış olduğunu belirtiyor. Uzun yıllar boyunca yöre halkı zebirli suda yetişen bahklan yiyerek bu su dan içti. Fabrika kapatıldıktan 8 yıl sonra, 1979'da başlatılan Tıbbi Araştınnalarda (!) yöre halkının kanında, bugüne kadar bilinen en yüksek DDT düzeyinin iki katı rakamlar bulundu. tnsanda DDT'nin kronik etkileri pek bilinmemekle birlikte olumsuz bir çok sonucun ortaya çıkacağı kaçımlmaz bir gerçek. tüp bebek konusunda farklı görüşte Avustralya'h doktorlar, döllendirildikten sonra dondurularak korunan ve çocuk sahibi olamayan annelere aktanlan embriyolann gelecekte büyük sosyal sorunlar yaratacağını savunmaktalar. Tüp bebek çahşmalarından 1983'de başanh sonuçlar alan Avustralya'h doktorlar tüp bebek uretiminin yalnızca bilimsel sonuçlara ulaşabilmek için başlatılmış bir çaba olmasını kınamaktalar. Insanın insanca değerlerinin unutulduğu ve gelecekte ortaya çıkabilecek sosyal sorunlann göz önüne ahnmadığı savunubnakta. Avustralya'h Profesör Gareth Jones, tüp bebek çalışmalannm, ancak embriyolann gelecekte birer sosyal varlık haline dönüşebilecekleri gerçeği inkâr edilerek sürdürülebileceğini vurguladı. Bu konuda yapılan öncül çalışmalarda embriyolann yalnızca birer deneysel materyal niteliği taşıdığı yadsınamaz. Olumlu sonuçlar elde edildiğinde ise tüm deneyler bir başan haline dönüştü. Kuşkusuz tüp bebek uygulamalanmn insanhk adına büyük yararlan da dokunacak. Normal biçimde döllenen bir yumurta hücresinin gelişimi sırasında ortaya çıkan anomalilerin değerlendirümesinde ve kanser konusunda cevap bekleyen birçok soru çözüme ulaşabilecek. Fakat tüm bu deneyterin yapılması ne derece insanca bir uygulama olacak, kimin yaranna kim feda edilecek? Toplumda bu konudaki değer yargılannı somutlaştırmadan uygulamalann sürdürülmesi, gelecekte onanmı olanak«z sorunlara neden olacak. • Kredi kartımı kaybettim. Hükümsüzdür. HÜSEYİNŞAHÎN • 080350 nolu tekel fatura defterimi kaybettim. Hükümsüzdür. Karadeniz Mah. Taşköprü Cad. N a 33 Küçükköy tSMET AL TUN • Î.D.M.M.A. Gündüz öğretimi K.M.M.S.'den 197879 döneminde aldığım 784509 nolu kimliğimi kaybettim. Geçersizdir. GÜLÇlN BAKKAL SALİOĞLU Koatrolsüz teknolojik gelişmenin doğal çevreyi olduğu kadar insan sağhğını da onanlması imkânsız biçimde bozduğu unutulmamalı. OLAĞANÜSTÜ GENEL KURUL DUYURUSU Pamukbank T.A.Ş. Mensupları Sendikası "PAMUKSEN" Olağanüstü Genel Kurulu, Sendikanın, Yeni Sendikalar Yasasına uyumunu sağlamak amaayla, aşağıda yazılı gündem maddelerini görüşüp karara bağlamak üzere 2821 sayılı kanunun geçici 1. maddesi uyannca, 30 Eylül 1983 saat 10.00'da İstanbul, Beyoğlu, İstiklâl Caddesi ODAKULE Toplantı Salonunda yapılacaktır. Duyurulur. PAMUKSEN Yönetim Kurulu ADRES VE TELEFON DEĞİŞİKLİĞİ AVUKAT Prof. Dr. AKEV DÜREN ile AVUKAT Prof.Dr. UĞUR ALACAKAPTAN avukathk bürolannı, İstanbul, Harbiye, Cumhuriyet Cad. Esra Apt. No: 327, daire 6'ya nakletmişlerdir. Yeni telefon numaralan 141 53 02 ve 146 16 72 GÜNDEM: MENKULÜN AÇIK ARTIRMA İLANI T.C. KARTAL 1. İCRA DAİRESİ Dosya No: 1982/3828 Bir borçtan dolayı hacizü ve aşağıda cins, miktar ve kıymetieri yaTilı mallar satışa çıkanlmıştır. Birinci artırma 3/10/983 günü saat 10.45 11.00'de Kaynarca Petrol Ofısi karşısında yapılacak ve o günü kıvmetlerinin Vt 75'ine istekli bulunmadıgı takdirde 4/9/1983 günü aynı yer ve saatte 2. artırma yapılarak en çok fıat verene satılacağı ve satış şartnamesinin icra dosyasından görülebileceği, fazla bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarasıyla icra memurluğuna başvurmalan rica plunur. Tekfen Fab. Yanı yanyol üzeri No. 28. Muhammen kıymeti Lira Krs. 130,000,00 Adedi Cinsi (Mıhiyeti ve önemli ni(Hiklcri) Bir Boya kazaıu pompası ve su motoru ile birlikte Basın: 9685 1 Yoklama 2 Başkanlık Divanımn seçimi 3 Açış Konuşması 4 9 Eylül 1983 itibariyle sendikanın aktif ve pasifini gösteren bilançonun okunması 5 Yönetim, Denetim Kurullarının ibraları 6 2821 sayılı Kanun hükümleri dahilinde Türkiye Ticaret, Büro, Eğitim, Banka ve Sigorta, Güzel Sanatlar Sendikası BANKABÜROSEN'e katılma önerisinin görüşülüp karara bağlanması 7 Gündemin 6. maddesi gereğince alınan katılma karan nedeniyle gereken işlemlerin yapılması hususunda eski yönetim kuruluna yetki verilmesi 8 Genel Kurulumuzla ilgili masraflar ile 9 Eylül 1983 tarihinden sonra ve yeni sendikaya katılma işlemlerinin süreci içinde yapılacak sarfiyat için eski yönetim kuruluna yetki verilmesi. ANMA Hocarn ve değerli eşim, babamız, bilim ve sanatın özden yolculanndan, tüm erdemli yaşamını tertemiz ülküleri içinde sürdüren, ATATÜRK'ÇÜ Prof. Dr. EMİN FAİK ÜSTÜN'ü aramızdan aynlarak ölümsüz sevgimizle birlikte sonsuzluğa geçişinin 10. yılında sevdikleri dostlan ve öğrencileri tümümüz anıyoruz. Eşi: Prof. Dr. Esin Emin Üstün vc çocuklan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle