12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8TEMMUZ1983 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 SBVEMA TOPRAK SORUNUNU İLK KEZ SİNEMAYA AKTARDI Yusuf Şahin, 197O'de Cannes Film Şenliği'nde de gösterilen "Toprak" adlı yapıtında, toprağa hayat veren suyun paylaşılması için verilen savaşımı işledi. Bu filnıde, toprak sorunu Mısır'da ilk kez beyazperdeye geliyordu. Halkımın çığlığını dile getiriyorum CELAL USTER Bu yıl on birincisi duzenlenen Uluslararası Istanbul Festivali'nin sanırım en çarpıcı, geniş yığınlarca coşkuyla izlenen yanını "Sinema Giinleri 83" oluşturuor, "Sinema GünJeri 83" kap^amında duzenlenen "Bir Ustaya Saygı: "Yusuf Şahin" toplu gösterisiyse, pek tanımadığımız bir sinemanın, Mısır Sineması'nın en parlak yönetmenlerinden birini bize dört yapıtıyla ("Niçin tskenderiye?". "BeUek". "Merkez Garı" ve "Toprak" tanıtması açısından büyük önem taşıyor. Yusuf Şahin'le karşıhkh oturduğumuzda, yalnızca "Niçin tskenderiye? "yi izleyebilmiştim. Bu yuzden, ileri bir düzeye erişmiş tekniğinden olduğu kadar, yalın ve duru içtenliğinden de etkilendiğim bu yapıtından başladım sorulara. söyleyebılinm. Ama beni daha çok halkın tepkisi ilgilendiriyordu. Başlangıçta kaygılıydım. Ama halkın tepkisi harikaydı. Son derece hoşgörülu ve uygarca bir tepki geldi halktan. Çok farklı duşünceler taşıyan, çok farkh yönleri olan halkımın ortak bir özelliği var, o da son derece uygar olması. Halk, sınavı başarıyla verdi. Daha doğrusu, filmim sınavdan alnının akıyla çıktı. Din açısından, filmdeki Yahudi kızı alalım. Kendini Mısırlı olarak göruyordu ve Mısırlıydı. Ona bakarsanız, ben de Hıristiyan kökenliyim. Ama yaşamım boyunca kimse bana Muslüman mısın, değil misin, diye sormadı. Halkın olumlu tepkisi, kız Yahudi olduğu için hiçbir özel duşmanlık duymadığını, tümuyle hoşeörülu olduğunu gösterir. Kız Israilli olsaydı, belki düşmanca bir duyguya kapılabilirlerdi. Eşcinsel ilişkiye gelince, bunun toplumda gerçekten ortaya koymanızda, Batı'dan öğrendiklerinizin yaran oldu mu?" ABD'de 18 ay kaldım topu topu. Zaten daha fazla kalacak param yoktu. Sabah, öğle, akşam sosisli sandviç yemekten anam ağladı. Ancak çok talihliydim. Pasadena Playhouse'da müthiş bir hocam vardı. Çılgm bir adamdı. Yönetmenlik dersi veriyordu. Dramatik sanatlarda çok iyi bir okul olan Yale Üniversitesi'nden gelmişti. Sınıfta 30 öğrenci vardı, ama o işe tutkuyla sarılan birkaç öğrenciye özen gösterirdi. Aslında, onun yüzünden oyunculuktan yönetmenliğe. geçtiğimi söyleyebilirim. Siyasal bakımdan önyargılı değildi. O sıra ben de politize değildim. 1976 yenilgisinden sonra politize oldum. ABD'de öğrendiğim bir şey varsa, o da görsel dildir. Bunun bana tüm meslek yaşamım boyunca yardımcı olduğu inancındayım. Film yönetmenliğinde ilk öğrenilecek şey, görsel dil olmalı. Yönetmen olmak istediğiniz için yönetmen olamazsınız. Bir filmi yönetebilmek için, görsel dili öğrenmek gerekir. Evrensel dili, bir filmi yönetmenin evrensel dilini öğrenmek zorundasınızdır. Yazmak için alfabeyi öğrenmek gibi bir şeydir bu. Işte, teknik açıdan, kafamdaki düşünceleri somuta dokmeyi, düşünceyi bir resim olarak gormeyi orada öğrendim. Bu bilgi, benim amacıma hizmet etti. Kimileri durdukları yerde esinlenip ya da Bach dinlerken birden aşka gelip müthiş şeyler yaratabileceklerini sanırlar. Oysa böyle olmaz gerçekte. Bir şeyi filmin başında mı soyleyeceksiniz, sonunda mı? Çok karmaşıktır anlatacaklarınız. Onun için, görsel dili oğıenmek zorunludur. Evrensel dili öğrenince, kendi halkını da daha iyi anlatır insan. Bir de kuşkusuz, yönetmenin ne söyleyeceğini bilrnesi çok önemlidir. Çok sevdiğim halkımın sesini duyurabilmem için, onların çığlığını beyaz perdeye aktarmasını bilmem gerekir. Bunun tekniğini her yerde oğrenebilirsiniz. T ster ABD'de, ister SSCB'de. Sinemasal yoldan nasıl konuşulur? Bu çok onemli. Sinema dili, evrensel bir dildir. "Sayın Şahin, özellikle "Niçin tskenderiye?" ve "Bellek" olabilirdi. O zaman, bu ameliyattan sağ çıkarsam, kendimi anlatacağım, dedim. Bazılan, nedir bu kendine hayrânlık, dediler. Oysa sorunlar karşısındaki geriliğimi, ne kadar hazırlıksız yakalandığımı anlatıyordum. Ta yureğimin içinde neysem, onu dile getiriyordum. Yüreğimizin içinde neysek, ondan niçin utanalım? Tıpkı öteki insanîar gibi değilsek, ne güzel!. Hepimiz birbirimizin aynı olsaydık, bu dünya herhalde çekilmez olurdu. Bereket, farklıyız. Kaldı ki, bireyi yok sayan bir toplumculuk düşünemiyorum. Bıreysiz bir toplum düşünülebilir mi? Bu noktanın, modern toplumculukta yanlış anlaşıldığını gördüğüm zaman öfkeden deliye dönüyorum. "Mısır Sineması'nın Üçüncü Dünya Sineması içinde nasıl bir yeri var? Gerçi siz, diin akşamki konuşmanızda, biz Üçüncii Dünya değil, Birinci Dünyayız dediniz, ama biz gene alışılmış deyimi kullanalım. Örnegin, Brezilya'dan bir Yeni Sinema (Cinema Nuovo) çıktı, Cezayir'de bir Sinema Cedid olgusu vardı, Hindistan'da Satyajit Ray Ulusal Sinema'ya önderlik etti..." Ben bu adlandırmalara, sınıflandırmalara katılmıyorum. Çok büyük, bir okul niteliğinde bir akım olmadıkça, sanat yapıtları sınıflamalara hapsedilmemeli. Bir ara Fransa'da da bir mucize oldu. Yeni Dalga doğdu, birkaç parlak yönetmen çıktı. Ama her yerde iyi yönetmen çıkabilir. Ben evrensel sinemada Birinci Dünya, Ikinci Dünya, Üçüncü Dünya ayırımı yapmıyorum. İçinde bulunduğumuz duruma bağhdır bu. Bir diktatörluk altında film çeviriyorsanız iyi bir film çeviremeyebilirsiniz, çünkiı söylemek istediğinizi söyleyemezsiniz. Ama bu bile o ülkeden ille de büyük bir sinemacı çıkmayacak demek değildir. Asıl görevimiz, öyle bir film yapmaktır ki, o ülkedeki diktatör kendisi de insanların düşünmesinin, konuşmasının önlenemeyeceğini anlasın. Burada yetenek çok önemlidir. Herhangi bir ülkede, gerekli koşullar bir araya gelirse, yetenekli bir yönetmen çıkabilir. Sinemada teknik bilgi kimsenin malı de Mısır Sineması°nın usta yönetmeni Yusuf Şahin: tskenderiye?" sınavdan alnının akıyla çıktı. Halkımın bu filmime gösterdiği tepkiden gurur duydum. "Sayın Yusuf Şahin, 'Niçin skenderiye?'de ilk ağızda dikatimi çeken bazı özeflikler varıı. Yahudiierle Yahudi otmaanlar arasındaki ilişkiler gerekçi bir biçimde betimleniyoru. Bir düşman askeri (Dover'li ngiliz) tum insani boyutlanyla iziiiyordu. Eşcinsel bir ilişki, oluğu gibi, iki kişi arasındaki inıni bir yaşantı olarak anlatılıordu. Tabu sayılabilecek bu tür aklaşımlar Mısır'da nasıl arşılandı? Genel olarak aydınların umlu bir tepki gösterdiğini var olduğunu bildikleri için doğal karşıladılar, garipsemediler. Yaşamın bir parçası bu. Kimse kimseye beğenileri konusunda baskı yapmamah. Kadın kadından, erkek erkekten, dahası bir erkek bir hayvandan hoşlanabilir. Kırsal kesimde, dişi eşekle ilişkide bulunan birini tanınm. Halkımın bu filmime gösterdiği tepkiden gurur duydum. "Dramaturji öğreniminizi ABD'de gördiinüz. Bu öğrenimin film yönetmenliğiniz üstiinde nasıl bir etkisi oldu? Mısır Sineması'nın en özgün yapıtlarını Mısır Sineması'nın günümüzdeki en büyük adlarından biri sayılan Yusuf Şahin, 1926 yılında İskenderiye kentinde doğdu. Bugün adı, Kemal El Şeyh, Henri Barakat, Atıf Salem gibi kuruculardan, Salah Abusseyf ve Tevfik Salah gibi ustalardan daha önde anılan Yusuf Şahin, kozmopolit bir aileden geliyor. Ailesi, Suriye ve Lübnan burjuvazisinin karışımından oluşuyor. Şahin, Hollywood'da sinema eğitimi gördü. önceleri oyuncu olmak isteyen sanatcı, ilk iki filminde de rol aldı, ama sonraları yönetmenliği yeğledi ve her filmiyle yankı uyandıran bir sinema adamı oldu. ILK BAŞARISI "CEHENNEMt GÖKYÜZÜ" Yusuf Şahin'in ilk filmi, 1951'de çevirdiği "Nil'in Oğlu". Ünlü yönetmen, Cannes ve Venedik Şenliklerinde de ilgi gören bu filminin ardından 1953'de çevirdiği "Cehennemi GökyUzü" adlı yapıtıyla ilk kez gerçek anlamda başarıya eri^i. Bu film, Yusuf Şahin sinemasının sonradan belirginleşecek özelliklerini de bağrında taşıyordu: Ön plandaki duygusal ilişki, siyasal bir gelişimin ya da toplumsal sınıflar arasındaki uyumsuzluğun betimlenişiyle birlikte veriliyordu. Bu filmin bir başka özelliği de, başrollerde, Mısır Sineması'nın ünlü oyuncusu Faten Hamama ile genç Ömer Şerif'in oynamasıydı. "MERKEZ GARI" VE SON FtLMLERt 1958'de en önemli yapıtlarından birini gerçekleştirdi Yusuf Şahin. "Merkez Garı" adlı bu filminde, o dönem Mısır toplumunun alt kesimlerinden yansımalar getiren bir dizi "kiiçük insan", bir gar çevresinde karmaşık ve yoğun ilişkilerden oluşan bir serüven yaşıyordu. Gerek toplumsal oluşumları, gerek cinsel bunalımları o gune kadar Mısır Sineması'nda görülmedik bir biçimde veren "Merkez Garı", bazı tutucu çevrelerde gürültü kopardıysa da, halk ve aydınlar filme büyük ilgi gösterdi. Mısır Sineması'nın ilk büyük bütçeli tarihsel yapımı olan "Sâlahaddin'Me Yusuf Şahin, Haçlı Seferleri'ni ve onlara karşı direnen Salahaddini Eyyubi'yi ilk kez Hollywood anlayışının dışında, Doğu kaynaklanna dayanarak ele alıyordu. Yusuf Şahin daha sonra "Toprak", "Serçe", "Harika Çocuğun Dönüşü", "Niçin tskenderiye" ve "Bellek" gibi çok onemli filmlerini gerçekleştirdi. Özellikle 1977'de çevirdiği "Niçin İskenderiye" ve son filmi "Bellek", kendi yaşam öyküsune dayalı bir ikili oluşturuyordu. Şahin, bu iki yapıtında da, kişisel anılardan yola çıkarak tarihsel gerçekliği yansıtıyor, tarihseltoplumsal bir kesite ulaşıyordu. Kim kimdir? Duyduk Gördük Dil, elektronik ve siynset uzmanı Mısır olsa, butun bu konuşmalar çeşitAtatürk Kültür ve Tarih Yük Cumhurbaşkanı Şadlı'nin koUlusal sek Kurumu tasansının yasalaş nuşmasından sonra resepsiyona li dillerde basılıp dağıtılacak." Çok yönlü Orel, gazetecilere, ması için Danışma Meclisi'nde katılmak için oturuma ara verien cansiperane mücadele veren lir. Dört Türk gazeteci basına mesleklerinde o tarihe dek hiç Sineması'nın lerden biri Emekli Korgeneral ayrılan koltuklartnı terkedip am uygulamadtklan bir teknolojik karşılık veOrel. çok biçimindeki salondan birkaç rir. "Bakın siz ne yapmahydınız. özgün adı: Adnanbir yeni Adnan Paşa,Ulu fikonuk heyetlerin bulunduğu bö yeniliği hatırlatarakanında çevyönlü politikacı. Şubat basamak aşağıya, gözlemci ve Hani konuşmalann ayında Cezayir'de Filistin sal toplantısım izleme lüme inerler. konuk rildiği Yusuf Şahin ye KonseyiTürk gazetecilerinin lar arasında Amaçlan, Adnan ya, iştecihazların kulaklıklan var elinizdeki teybi kulağıgiden bulunan kendisiyle ilgili unutulmaz anılan var. Malum, Adnan Paşa o toplantıda Danışma Meclisi başkanı Sadi Irmak adına bulunuyordu. Toplantının açılış oturumunda sırastyla Filistin Ulusal Konsey Başkanı Halit Fahum, Arap Birliği Genel Sekreteri Şadli Klibi, FKÖ lideri Yaser Arafat ve evsahibi ülkenin Cumhurbaşkam Şadli Bencedid konuşurlar. Orel ve Çağlayangil ile konuşup izlenimlerini öğrenmektir. Adnan Paşa gazetecileri görünce sevinir, "Hah",der, "siz gazetecisiniz. Butün konuşmaları yazabildiniz, değil mi? Ben, gerçi not tuttum ama kelime kelime yazamadım. Bana konuşmalann tam metni lâzım." Gazeteciler şaşkın şaşkın bakarlar. Aralanndan biri, "Ne gerek var Paşam" der. "Nasıl nızla kulaklık arasına sokup, konuşma tercümelerini teybe kaydedip, hemen çözecektiniz." Gazeteciler, dünya gazeteciliğinde henüz keşfedilmemiş bu kayıt yöntemi üzerinde düşünüp birbirlerini şaşkın şaşkın süzerlerken, Adnan Paşa devam eder: ' "Aslında, konuşmalarda anlaşılmayacak bir şey yoktu. Şimdi ben size anlatayım: İlktiçkonuş ' macı ozetle, Amerika bizim düşmanımızdır, dedi. Sovyet Rusya dostumuzdur. Ama Cezayir Cumhurbaşkanı akıllı adam. Kalktı onlara ders verdi. Dedi ki, . ^ bakın bu tuttuğunuz yol, yol değil. Bu kafayla bir yere gidemez *" siniz. Bu kafayı değiştirin. " Adnan Paşa, bu yöndeki açıklamalarını sürdürürken, gazeteciler hiç de ufak tefek olmayan gövdesiyle İhsan Sabri Çağlayangil'in yanlarından bir bel kıvraklığıyla sıyrılıp uzaklaştığını farkedebildiler. Gerçi Çağlayangil'in izlenimlerini öğrenememişlerdi ama, bir teybin kulaklıktan da kayıt yapabileceğini öğrenip mesleki bilgilerini geliştirmişler, daha da önemlisi uluslararası politikada ağırlığı olan dört devlet adamının neler dediğini öğrenmişlerdi. Sunalphn video filmleri Milliyetci Demokrasi Partisi Genel Başkanı Turgut Sunalp, Istanbul 'a geldiği zaman peşine gazetecilerden önce bir video şirketi takılıyor. Spotları ve kameraları ile video ekibi Turgut Sunalp 7 adım adım izliyor... Sunalp'in bu filmlerini MDP'liler daha sonra evlerinde mi seyredecekler yoksa video kaseti haline getirip piyasaya mı sürecekler bilemiyoruz ama bu işin tam "profesyonel" bir şekilde yaptldığını görüyoruz... Geçenlerde MDP il merkezinin yeniyerinin açılış töreni vardı. Kurban kesildi, dua edildi ve daha sonra da Taksim Cumhuriyet Anıtına çelenk kondu. Çelenk konduktan sonra Genel Merkez ve il yöneticileri Anıtın öniınde gazetecilerin objektiflerinepoz verdiler ve fotoğraf çekme işi bitince Turgut Sunalp geriye dönüp yürümeye başladı. Tam o sırada da il başkanı Kenan Yılmaz'm ağzından "Şimdi saygı duruşu" sözleri çıktı, ama kalabalık Sunalp 'in peşine takı lıp dağılmıştt bile. Böylece "senaryo" bozulunca video ekibi Kenan Yümaz'ı yakın plan çekip tekrar konuşturdu: Şimdi saygı duruşunda bulunacağız. Halkla Ilişkilerde atılım Firtna adları millileşiyoı Bir süre önce Ankara'da bir şirket kuruldu. Best Kolur Fotoğrafçılık, Filmcilik, Videoculuk Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi. Kurulur ya diyeceksiniz. Evet, kurulur kunılmasına. Hele videoculuğun ülkemizde böylesine yaygın olduğu bir dönemde elbette bazı kişiler bu alana el atmak isteyebilirler. Ne var kisöz konusu şirketi kurmak isteyenler, adlarında bulunan bir kelime nedeniyle kuruluş aşamasında oldukça ilginç bir güçlükle karşılaştılar. Şirketin adı ilk biçimiyle şudur,: "Best Colour Fotoğrafçıhk..." Limited şirketi kurmaya kalkışan iki kişi tescil için Ticaret Bakanlığı 'na başvuruyorlar. Yetkililerden ilk itiraz geliyor. "Bu isimle şirketinizi tescil ettiremezsiniz. Çünkü colour kelimesı Türkçe değil ve bizfirmaların isimlerini millileştiriyoruz." Şirket kuruculan bunun uluslararası bir kuruluş olaçağını, o nedenle böyle bir ismi seçmek durumunda bulunduklannı, 1 'colour "un renk demek olduğu Bu sözler montajla başa alınıp Kuçuk bir kitap boyutlanndaarkasına fotoğraf çekimi için ve ki zarftan bembeyaz bir toz ufak rilen "poz duruşu" eklenince ufak dökülmeye başlayınca, her"saygı duruşu" sahnesi tamam kes telaşlandı. "Durun, " dedi birisi, "hemen açmayalım. Nelanmış olacaktı... mize gerek... " Cumhuriyet Yaşıişlerinde, yazıişleri müdürü adına gönderilmiş kahverengi zarfın pulu incenu anlatan bir itiraz dilekçesi ve lendi, posta damgasına dikkatriyorlar. İtiraz da kabul edilmi le bakıldı. Zarf evrildi çevrildi. yor. /ile colour kelimesi değişe Sonunda açılmasına karar verilcek. Bundaısrar ediliyorsa o za di. man Türkçe okunuşu gibi yazılVe zarfın içinden çifte kavrulması gerekiyor. Yani Best Kolur muş çıktı. biçiminde. O zaman kurucular Bir de kart: İyi Bayramlar dihayretle soruyorlar: "Peki, ko leriz A YA Reklam Hizmetleri lur'un Türkçe anlamı ne oluyor? A.Ş. Colour'u Türkçeleşüriyorsunuz Reklam şirketinin bu eşi göama best kelimesi kalıyor. Bunu rülmemiş "halkla ilişkiler" faanasıl izah edeceksiniz?" liyeti yöntemine herkes hayran Yanıt çok ilginç: "Kolur'un kaldı ve çiftekavrulmuşlaryenirne anlama geldiğini bilmiyoruz. ken, "Neyse ki baklava falan Bizi de ilgilendirmez. Ama yollamamışlar zarf a koyup. SaTürkçe oldu böylece. Best 'e ge ğa sola tathlar akacaktı, " diye lince, bazı kelimelerin baş harf şükredildi. lerinin birleştirilmesiyle meydana gelmiş, kısaltılmış bir kelime gibi anlaşılabiür." HİŞT Şirket kuruculan çaresiz kabulleniyorlar durumu. 2 mayıs Yine iyi 1983'de şirketleri tescil ediliyor Gazetelerin yazdığına ve Ticaret Sicili Gazetesi'nde göre, atletizmde dünyamn millileştirilmiş biçimiyle gelişmiş ülkelerinin 40 yıl yaymlanıyor. gerisindeymişizMillileştirilmiş biçimiyle şirketin adı şöyle şimdi: Başka bazı alanlara bakınca, atletizmimiz için yiBest Koluor Fotoğrafçıhk, ne de iyi dememek elde mi? Filmcilik Videoculuk Ticaret ve AS Sanayi Limited Şirketi. HAYVANLAR Ismail Gülgeç 3 O . 4 0 TÜNE TAVUK A N N E M VAK .. BiR 1ANE DE BAB4M HCPOZL f yönetebilmek için, görsel dili öğrenmek gerekir. Yazmak için alfabeyi öğrenmek ibi bir şeydir bu. inemasal yoldan nasıl konuşulur? Bu çok önemli. Bir filmi TARIHTE BUGUN Mümtaz Arıkan HİNDİSTAN YOLU! 143?'DE BU6ÜN, ÜNLÜ POHTBKİ21.İ DBNÛCİ VASCO OA 6AMA,HİNDÎSTAN'A GİTMEK ÜZ£H£ GEMİLERİYLE LİZBON'CHN YOLA ÇIKTIKEŞİF PÎLOSU, SANCAtC GEMİ&İ *GABRIEl!', KMZDEŞİ PAOLO VE KAPTMNCDELHO'NUN KOMUTASINPA Kİ "RAPH4£L" VE "SEBRIOr* 7EKNEL£RİyLE CJf BİR ER2AK (5EM/SMOEN OLUŞUYOISDU. &ÜYUK T£HLİK£L£R,FfRTIM4O*ft VE MASTAUKLARLA GEÇEN UZUN S/'R yOLCULUKSONUNDA,YANLARINA ALMlŞ OLDÜKLAG! ARAP K'LAt/UZLARIN OA YARC>IMLAf?iyL/l 1438 MAYISINDA HINPİSTAM 'A VAROILAR ANADOLU 'DAKt OSMA/VU EGEMEMLİâl' MEDENÎYL£ KBStLEN BAHARAT VE f'PEK YOLUA/UBAŞtCA YÖMDEN BULMA UĞRA$/,/LtC KEZ BAŞA(HYAUlA$IY0f!DU. 8 Temmuz adlı filmleriniz, doğrudan doğruya kendi yaşamınızla ilgili öğelerle dolu. Bu yaklaşımınız nereden kaynaklanıyor?" Elli yaşına geldiğimde, yani 6 yıl önce, bir kalp ameliyatı geçirmem gerektiğini soyledi doktorlar. "Bellek"in öyküsü de bu zaten. Ne zaman, diye sordum. 48 saat içinde, dediler. Böyle bir 48 saat boyunca kendi kendine binlerce soru soruyor insan. Hay Allah, dedim, belki de ölup gideceğim. O zaman, kendimden hoşnut olmadığımı fark ettim. Bencillik değildi bu. İnsan kendini sevmezse, kendine saygısı yoksa, başkalarını nasıl sevebilir, nasıl saygı duyabilir başkalarına? Başkalarına ne verdim, diye sordum kendi kendime.50 yıl yaşamıştım, bu da epeyce bir deneyim sayıhrdı. Başkalarına aktaracağım deneyim, ancak kendi deneyimim ğildir. Ne Sovyetler'in, ne Amerikalılar'ın tekelleştirebileceği bir şeydir bu. Bazıları, ah bizim kuşağımız bir taneydi, derler. Doğru değildir bu. Hiç kuşkum yok, şimdi Kahire'deki Film Enstitü'mde ders verdiğim bazı öğrencilerim benden daha iyi. Benden daha hazırljklılar. Niçin eski kuşaklar hep daha iyi olsun? Durmadan daha iyi kuşaklar yetişiyor. Bu açıdan ben çok iyimserim, ama romantik bir iyimserlik değil bu. Eminim, Ayzenştayn sağ olsaydı, bugün SSCB Sineması'nın başındaki kişiye kafa tutar, bana tanrı muamelesi yapmayın derdi. Ben de bu tutumu benimsemek istiyorum. Genç insanların benim yanılgılarımı yinelemelerini istemiyorum. Ama yinelememeleri için, o yanıigıları bilmeleri gerekir. Yeni kuşaklara fazlasıyla guveniyorum. 50 YIL ONCE Cumhuriyet Hayat pahalıhğı Ticaret Odası'nın hazırladığı geçinme endeksine gore, ana, baba ile biri bir buçuk, diğeri yedi ve üçünctisü de on beş yaşlannda uç çocuktan mürekkep orta halli bir ailenin geçen ay 121 lira 48 kuruş sarfederek geçinmesi mümkün olmuştur. Geçinme endeksine göre böyle bir ailenin ihtiyaçlarını görmeğe kafi addedilen masraflar şunlardır: Yiyecek içecek maddeleri için 36 lira 25 kuruş, aydınlalma temizleme maddeleri için 15 lira 18 kuruş, gıyecek eşya ve ev eşyası için 28 lira 50 kuruş, ev kırası 25 lira, muhtelif masraflar sigara, tütün, vesaıtı nakliye, sıhhat masrafları, tasarruf ve sıgorta için 21 lira 46 kuruş. Bu bir aylık masraflar, 1914 senesınde 11 lira 61 kuruş sarfıyla mumkun olduğuna göre 19I4'e nazaran hayat yuzde 1046 derecesinde fazlalaşmıştır. 8 Temmuz 1933 etmektedır. Dun de aynı sılik yazılarla gönderilen haberlehn bir ktsmını okuyamadığımız için dercedemedik. Karilerimizden özur ve Ajanstan da insaf dileriz. 19331983 Yabancı dil hovaları kıırsu Oziir ve insaf dileriz "Anadolu Ajansı" birkaç gunden beri haberlerini okunmaz bir yazı ile tebliğ Maarif Vekaleti ecnebı dil hocaları için şehrimızde kurslar açtırmağa karar vermiştir. Erkek muallım mektebinde açılacak olan bu kurslar tngilizce, Fransızca, ve Almanca muallimlerine mahsus olmak uzere uç tanedir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle