Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/8 HABERLER MOSKOVA'DA Üçyüzseksen gün 196263 SEMIH GUNVER Buyukelçı POUTIKA VE OTESI sarhoş bir Rus, oteldeki ' kadar 'komlmntştl MEHMED KEMAL Korutürk, kendine amu*alim'denilmesini isterdi Fransız Elçilik Müsteşan ENA mezunu, kibar, zarif bir diplomattı. Eşi de hoş şık ve güzel bir kadındı. Onlar da benim gibi bir süre Pekin Oteli'nde kalmışlardı. Akşam yemeklerini ara sıra otelin lokantasında yiyorlardı. Frankenstein surath metrdotel Fransız çifti de her defasında tanvmadıkları insanların bulunduğu dört kişilik masalardan birisine yerleştiriyordu. Fransız meslektaşımla karşılaştıkça dertleşir, birbirimizi teselliye çalışırdık. Bir gün bana şu olayı, hayret ve dehşet içinde anlattı: "Dün gece, lokantada iki genç Rus'la aynı masaya oturtulduk. Kravatsız, traşsız, hafif ter kokan gençler, durmadan içtiler. Kendı aralarında yiıksek sesle konuşuyor ve kahkahalar atıyorlardı. Ben ve eşim, garsonun yemeğimizi bir an önce getirmesine dua ediyorduk. Oradan kurtulmak ve odamıza çıkıp dinlebirlerini dudaklarrndan öpebitirler. Bu gerçek bir dostluğun ifadesidir. Eşinizin kendisi ile dans etmek istemediği genç sizi öpmekle, reddedilmiş olmaktan dolayı kırgın olmadığını size ispatlamak istemiş. Bunda kızılacak ne var? dediler. Bu barbarlann arasında yaşamaya imkân yok. Oteli bu sabah terkediyoruz." StRK MÜDÜRÜ ZANNFTTtLER Eşim ve çocuklarım Moskova'ya gelinceye kadar bir süre daha Pekin Oteli'nde kaldım. Benim de başıma Fransız'ınkine benzer garip bir olay geldi. Bir öğle yemeğinden sonra salondan çıkarken, kapıya yakın bir masada oturan bir Rus yerinden fırladı, gelip koluma girdi. Yılışkan bir tıali vardı. Rusça konuşuyordu. Kendisinden sıynlmak istedim. Kolumu bırakmıyordu. Asansöre doğru süratle yürüdum. Rus peşimsıra geldi, zorla tenli, yüzünde tebessüm Sirk Müdürü ve takdimcisi gerçekten beni çok andırıyordu. Pekin Oteli'ndeki olay beni boş yere mi kuşkulandırmıştı? Sarhoş Rus, gerçekten beni Sirk Müdürü ile mi karıştırmıştı? Moskova'da hersev mümkündür. FAHRt KORUTÜRK KABUL EDtYOR Moskova'ya gelişimin üçüncü gun sabahı saat 11.00'de Buyükelçimiz Amiral Fahri Korutürk beni makam odasında kabul etti. Birbirimizle ilk defa karşılaşıyorduk. Büyükelçinin bürosuna Kançılaryamn bulunduğu koridordan ve benim odamın karşısmdaki kapının açıldığı binanın alt kattaki geniş salonundan geçilerek gidiliyordu. Binanın ön kısmındaki bahçe parçasındaki esas giriş kapısı da bu salona açılıyordu. Salonun, ön taraftan girisinde yemek salonu solüa kalıyor Ses tonunda hafif bir titreme hissediliyordu. Kelimelerini itina ile seçiyor; kanaatlerini düşüncelerini müteredditmiş yanlış intibaını verdirecek şekilde, nezaketle ifade ediyordu. Fakat, kısa bir tecrübe devresinden sonra, bu munis ifade tarzının kuvvetli bir iradeyi ve eşine ender rastlanan bir otoriteyi gizlediği ortaya çıkmaktaydı. LJzun askeri meslek hayatı, özellikle Deniz Kuvvetleri'nde en yüksek mev'cilerde geçirdiği tecrübe yıllan Amiral Korutürk'e disipline, protokol kaidelerine, sivil hayatta, dışişleri mesleğinde bile alışılmamış, bağlılık ve sadakatı aşılamıştı. Büyükelçi Korutürk, Amiral Korutürk olduğunu hiçbir zaman unutmayacak ve icabmda maiyetindekilere bunu açıkça hatırlatacaktı. Kendisine Saym Büyükelçi veya Beyefendi diye hitap edilme»inden hoslanmaz "Amiralim" denilmesını ister ve bunu, kadın erkek herkese uygulatırdı. 6 Alman Oyunu Birinci Dünya Savaşı macerasından bu yana olacak, bizde bir Alman tutkusu vardır, Almanları severiz. İkinci Dünya Savaşı'na girmediğimiz, elalemle birlikte Nazilerin zokasını yemediğimiz için, gönlümüz açıktır. Ama şu işçilerimize yaptıkları artık buramıza geldi. Almanların son davranışı yeni nazi zim, eski faşizm olarak nitelendiriliyor. Bizim yazarlar böyle bir şey söyleseler pek kulak asan olmaz. Oysa Alman yazar ve düşünürleri de son davranışı faşizm ve yeni nazizm olarak nitelendiriyorlar. Her kitabı beş on yıldır dilimize hemen çevrilen, ilgiyle okunan ünlü Alman yazarı Johannes Mario Simmel de işçilere uygulanan durumu nazizm ve faşizm olarak damgalıyor. "Almanlar Türklere adaletli davranmalıdır" diyor."Almanların Türklere yaptığı korkunç ve fanatik bir yabancı düşmanlığıdır. \ Hatta faşizm ve ırkçılıktır. Türkler olmadan ekonomik mucize denilen şey de olmazdı. " Almanya'dan dönen işçilerle konuşuyorum. İşlerin eski tadı kalmamış. Bir zamanların dostTürklerine düşman gözüyle bakıyorlarmış. Bizimkileri Ortak Pazar işçilerinin dışına itmeleri, gördükleri yerde ezmeleri, "alın paranızı gidin" demeleri hayra yorumlanmıyor. Başka işçilere bizimkilere davrandıkları gibi elleşmiyorlarmış. Her neyse, belki bir çaresi bulunur. Bilmiyordum, geçende Almanya'da basılan bir şiir kitabını verdiler, bir zamanların ünlü şairi, sinema oyuncusu ve yönetmeni Orhon Murat Arıburnu da nicedir Almanya'da imiş. Alman acısını o da çeker dururmuş da haberimiz yokmuş. 1976 yılında Almanya'ya bir gitmiş, dönmüş. 1980 yılından beri de Almanya'da imiş. Tiyatro öğretmenliği etmiş, birkaç oyun da sergilemiş. Usannaz, sıkılmazsa, yıllar sonra yazgısı Almanya'ya bağlanmış. Orhon Murat Arıburnu, kısaca 'Kırk Kuşağı' dediğimiz şairler zinciri içindedir. Daha ilk şürlerini yayımladığı 1940'larda hemen üne kavuşmuştu. Hemen herkesin dilinde olan, "Umut fakirin ekmeği / Ye Mehmet ye"yi döktürdüğünde üne kavuşmuştu. "Lalelim Laleli'de oturur I Laleli'den geçilir / Lalelimden geçilmez." Orhan Veli ve arkadaşlarının oluşturduğu nükteli şiirler döneminde böyle şiirler yazardı. Orhon, Orhan'a benzediği için de bazı şiirleri Orhan Veli'nin sanılırdı. Nükteli şiirlerde, sonuna değin dayandı ama, şiir salt nükte demek değildir ki! Kitabının sonuna bir fotoğraf koymus. 1947 yılında bir şiir sergisi açmıştı. Şiir sergisi ne demek? Şürlerini kendi çizdiği desenler arasına sıkıştırıyor, duvarlara asarak sergiliyordu. Bu fotoörafta kimler yok? Soldan sağa doğru bakıyoruz. Salah Birsel, Orhan Veli, Orhon Murat Arıburnu, iki kişi daha var. (....), koymuş kimler olduğunu bilemiyoruz, Aydın Arakon, Oktay A bal (Ağzında sigara var, oysa Oktay sigara içmez), sonra Naim Tirali. Yıllar nasıl da akıp gidiyor, kaç yıl olmuş... Sergide bir defter açmış, gelenler izlenimlerini yazmışlar. Sait Faik şöyle diyor: "Her kelimesi, her çizgisi, her jesti orijinal olan Orhon M. Arıburnu bir sihtrbazdır. Şiirlerine hayran olduğum dostumun bu orjinal f ikrinin ötekilere önayak olmasını dilerirn. "Sabahattin Kudret Aksal'ın yazdıklarına bakalım:" Şiirin günlük hayata doğru yayılmasına yardım edecek bu güzel sergin için seni tebrik ederim. "Nahire Yamaç", "cesaretini kutluyor", bir şoför de, "şiirlerinizi beğendin" diyor. "Bu Yürek Sizin" adını taşıyan, 1940'lardan, 1981'lere değin uzanan örneklerde şair sesini ve soluğunu olduğu gibi ta> rumuş, neyse, nasıl başlamışsa, öyle gidiyor. Orhon Murat An burnu'nun çıkışında, Cahit Saffet Irgat, İlhan Berk, Suavi Ko çer gibi bir söyleyiş biçimi vardı, raslandığında bu şiirler he men tanınırdı. Günümüze değin şiirimiz çok dağlardan, be' lerden, yamaçlardan aşıp geldi. Kimse yerinde durmadı, g« lişti, geliştirdi. 1981'de yazdığı bir şiirini alayım, "Ağla sazım a.{ la/Gözyaşın bereket getirir/Kupkuru ağacından/Güller ge1 rir/Gül gibi günler yetişir." Sinema, artistlik, yönetmenlik, senaryo yazıcılığı, Yeşilçam' çileleri, oldukça uzun bir yolculuktu. Bir şairi de yorardı, yc du. Ozgürlük özlemi, yokluk, yoksulluk, güzel günlerin pırılt sözcüklerde kalmıştır. Yaşam, yıllardır bütün ağırlığı ile şairi rin omuzundadır. Son şiirlerinin birinde, "Önce ozanlar sün/Sonra hiç kimse/Varsın ozansız kalsın dünya" diyor. Almî ya sade işçilerimize değil şairlerimize de kıyıyor. Otelin holünde, sokakta karşıma çeşitli insanlar çıkarıldı. Bazıları karaborsadan dolar bozmak istediler. Birisi, gerçek tarihi tkonları uygun fiyata satabileceğini biıdirdu Bir başka gün, sokakta yolumu kesen bir genç uyuşturucu maddeye ihtiyacım olup olmadığını sordu. Bütün bunlar acaba birer tesadüf müydii? nebilmek tek arzumuzdu. O sırada müzik başladı. Genç Ruslardan birisi yerinden kalktı, ceketinin önünü ilikledi. Eşimin önünde eğildi, Rusça bir şeyler mırıldandı, kendisini dansa davet ettiğini anladık. Eşim, nazikane, fakat ürkek özür diledi. Genç adam, kıpkırmızı oldu, söylenerek yerine oturdtı. tçmeye devam ettiler. Biraz sonra bir tango çalınmaya başlandı. Bu def a ikinci genç sallanarak ayağa kalktı ve eşimin önünde dikildi. Dans etmek istiyordu. Ben ayağa kalktım, eşimin dans etmediğini anlatmaya çalıştım. Rus, bana tlöndii, ellerı ile omuzlarımdan tuttu, "Haraşo, Haraşo" diye güldii ve beni kendisine şiddetle çekti ve ıslak, yağlı dudaklannı duduklarıma yapıştırdı ve öptü. Ne olduğumu anlayamadım. Bağırıp çağırmaya başladım. Kimsenin aldınş ettiği yoktu. Metrdotele dert anlatmaya çalıştım. Dinlemedi bile. Salonu terkettik. Müdüriyete muracaat ettim. Önem vermediler. "Ruslarda erkekler de bir kurtarmalarını istedim. Hayretle yüzüme baktılar, bir yere telefon ettiler. Biraz sonra, dışarıda bir iki kişinin peşime takılan adamla konuştuklarını ve adamı oradan uzaklaştırdıklarını gördüm, Nihayet otel müdürü çıka geldi ve benden özür diledi. "Bir benzetme, bir yanlışlık olmuş" dedi. "Genç adam sizi hayranı olduğu Moskova Sirki'nin müdürü sanmış, onun için yanınıza gelmiş, sempatisini belirtmek ,istemiş. Mesele bundan ibaret. Özür dileriz." asansöre girdi. Odamın bulunduğu katta, asansörden berabeı çıktık. Kat idaredsi kadın masa sının arkasında oturuyordu. Adamın odama kadar geleceğini anlayınca, kadına yaklaştım Bu inanüması güç bir hikâye ve İngilizce, peşime takılan Rus' idi. Fakat yapılacak bırşey yokun benden ne istediğini sorma tu. sını ve beni rahat bırakmasına Esasen Pekin Oteli'nde kaldıyardımcı olmasını rica ettim. Kadın, sanki hiçbirşey olmuyormuş ğım sırada, otelin holunde, sogibi vurdum duymaz bakıyordu. kakta karşıma çeşitli insanlar çıRusça konuşarak İngilizce bil karıldı. Bazıları karaborsadan mediğini soylemekle yetindi. dolar bozmak istediler. Birisi, Halbuki her gün benimle bir iki gerçek tarihi lkonları uygun fikelime bile olsun İngilizce selâm yata satabileceğini bildirdi. Bir laşıyordu. Bundan da kasıt sez başka gün, sokakta yolumu kememek mumkün değildi. Hafif sen bir genç uyuşturucu maddebir paniğe kapıldığımı itiraf et ye ihtiyacım olup olmadığını sormeliyim. Merdivenlerden ikişer du. Butün bunlar acaba birer teikişer atlayarak inmeye başla saduf muydü? Yoksa, ilgili Sovdım. Aklıma ikinci kattaki lç Se yet servisleri, Moskova'ya yeni yahat Burosu ve bu büroda ça gelen bir yabancı diplomatın zaİışan ve yabancı dil bilen görev aflarını saptamak, icabında kulliler gelmişti. Bürodan içeriye lanılmak gayesi ile dosyasını hadaldım. Kimsenin aldınş ettiği zırlamak için kendisini testlere yoktu. Yapışkan Rus, büronun mi tâbi tutuyorlardı? Bu konukapısında kalmıştı. Biraz bağırıp da tam bir kanaata varamadım. çağırdım, kim olduğumu söyle Fakat daima ihtiyatlı olmaya, dim, beni bu müziç adamdan açık vermemeye çalıştım. Aradan aylar geçti. Bir pazar' günü, eşim ve çocuklarımla birlikte Moskova Sirki'ne gittik. Gelişme halindeki ülkelerde halk canlı ve çarpıcı renkleri çok seviyor. Moskova'da çocuklar ve kadınlar sarı, kırmızı, yeşil, mavi renkli elbiseleri tercih ediyorlar. Spor gösterilerinde, milli bayramlarda, sokaklarda, tribünlerde, kır çiçekleri gibi bir renk cümbüşü gözlerin önüne seriliyor. Pastel renkler pek tutulmuyor. Bu çarpıcı renkleT bayramı du. Kançılarya kısmına geçilen nı örneğin Efes Festivali'nde bü kapının yanında büyük bir rakyük anfiyi dolduran bölge halkı kaslı saat mobilya vardı. Bir nın giysilerinde de görmek müm merdivenle üst kattaki misafir kündur. Ruslar, çocukları çok kabul salonlarına ve yatak odaseverler. Sirkin tribünlerindeki lanna da çıkıhyordu. bakımlı, sağhklı ve güler yüzlü Büyükelçi'nin bürosu basit façocuklann hepsi renk renk elbiseler içinde, kızların saçlan mun kat zarif döşenmiş bir odaydı. tazam örgülü ve renkli kurdele Bu odanın yanmda bir ara kapı lerle suslü. Moskova Sirki, dün ile bağlı kütüphane yer almakyanın en tanınmış palyaçoları, taydı. Daha ziyade dar bir sandık odasını andıran bu kutuphaakrobatlan, binbir marifetli ehnenin karşılıklı rafları kitaplarli ve vahşi hayvanları ve muazzam kadrolu bandosu ile çocuk la dolu idi. Eski binanın tahtalann ve büyüklerin bayram ye ları gece günduz insanın içini ridir. Moskova Sirki'ne ilk gidi «ürperten gıcırtılarla inleyıp duşimizi hiç unutmayacağım. Işık rurdu. lar söndü. Müzik başladı. ProAmiral Fahri Korutürk zarif jektör kırmızı kadife perdeli gi elbiseleri içinde spor yaptığı belli riş kapısını aydınlattı. Başında olan adaleli bir vücuda sahip, sisilindir şapkası, sırtında frak ve yah kalın kaşları altında zeki ve pelerin, elinde ince bastonu tem parlak bakışlı gözleri, yüzünden silin taktimcisi perdeyi aralaya eksik etmediği sınırlı ve kontrolrak projektörün hâlesi içine gir lü tebessümü ile muhatabına di. Eşimle birbirimize bakakal derhal saygı telkin eden bir indık. Koyu kumral saçh, daha sandı. Hafif sesle ve kelimeleri açık kumral bıyıklı, açık renk vurgulayarak telâf fuz ediyordu. Askeri ataşeler perşembe günleri saat 11.30'da üniformah olarak Büyükelçi tarafından kabul edilirlerdi. Amiral Korutürk'ün yanında sigara içilemezdi. Herkes yaz kış sefarete yelekli olarak gelmek zorundaydı. Amiral^ giyimine itina gösterirdi. Tatil günleri gri pantolon, madeni düğmeli koyu lacivert blazer giymeyi tercih ederdL Amiral ile ilk konuşmamız resmi bir hava içinde geçti. Sayın Korutürk, yeni bir mesleğin Moskova gibi zor bir görevini iki yıllık kısa bir süredir yüklenmiş bulunuyordu. Bütün hayatını çok sevdiği mesleğine vakfetmişti. Donanma Komutanlığı yapmıştı. Mesleklerden kopmak çok zor ve hatta imkânsızdır. Meslek duvarı saran sarmaşık gibi insanı kollannın arasma alır ve bir daha bırakmaz. İnsan, yeni bir mesleği daima yadırgar ve eski geleneklerini, çalışma usul ve üslubunu beraberinde taşır, geçmişi şuur altında yaşamaya devam eder. Ben bu gerçeği, bugun, bir yıldan beri yaşadığım emeklilik hayatımda daha iyi anlıyor, çeşitli konularla uğraşıp kendimi oyalamaya çalıştığım sırada her an mesleğime ne kadar bağlı kaldığımı ve iyi veya kötu günleri ile ona ne kadar hasret kaldığımı anlıyor ve Amiral Korutürk'ü daha çok seviyor, sayıyor ve takdir ediyorum. KORUTÜRK'ÜN PROGRAMI Amiral Korutürk, Büyukelçiliği Donanmanın ana gemisini idare eder gibi yürütüyordu. Herşey muntazam, programlı, disiplinli idi. Ben Elçi Müsteşar olarak her sabah saat tam 11.00'de her gün öğleden sonra saat 17.00'de Büyükelçi'nin odasına girer ve kendisi ile yarım saat günlük işleri görüşür, talimatını alır, hazırlanan yazı ve telgrafları imzalatırdım. Makam odasına geçmek için koridor kapısının öbür yanındaki saatin 11 'i veya 17'yi çalmasını beklerdim. Askeri ataşeler perşembe günleri saat 11.30'da üniformalı olarak Büyükelçi tarafından kabul edilirlerdi. Amiral'in yanında sigara içilemezdi. Herkes yazkış sefarete yelekli olarak gelmek zorundaydı. Amiral giyimine itina gösterirdi. Tatil günleri gri pantalon, madeni düğmeli koyu lacivert blazer giymeyi tercih ederdi. Ceketin içinde vişne veya tatlı sarı renkli yelekleri severdi. Her gün saat 17'de bürosunda akşam çayını içerdi. Misafirlerine veya o sırada yanında bulunan memurlarına ancak kendisi çay ikram ettirebilir, servisin personel tarafından yapılmasından hoşlanmazdı. ÇALIŞANLARIN SORULARl/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL " 3 6 0 0 Iş Günü" SORU: Şu anda 58 yaşındayım ve "isteğe bağlı sigortalı" rak dışarıdan üç ayda bir prim ödemekteyim. Sigortaya ilk şim 1 Mart 1965. Şimdiye kadar sigortah olarak toplam gün fiilen çalışmış durumdayım. İsteğe bağlı olarak ilk \ Temmuz 1981'de ödedim. Bir memurun dediğine göre, 3 < günü prim ödemem gerekiyormuş. Doğru mu? Şitndi size s< Vaktiyle, 1945 yılında bir sigorta şirketine memur olaral dım. 1948'de de kendi isteğimle aynldım. Yani 2 yıl 6 ay 1 çalışmam var. Bu eski hizmetim, şimdi prim ödemekte old süreden indirilebilir mi? Bu durumu 3 yıl önce sorduğum gili, devir işleminin yapılamayacağını söylemişti. Diğer bir sorun da ölen eşimden 5 yıldır dul maaşı (] Sandığından) alnıaktayım. tleride, kendi sigortam veya eşimden aldığım dul maa birini tercih etmek zorunda kalabilir miyim? M.A.tSTA YANIT: Bir kadın sigortalı olarak size, hizmet sözleşn deniyle ödediğiniz primlerle birlikte, "isteğe bağlı sigorti rak ödediğiniz primler toplam gun sayüarının 3600'e tan ması gerekir. Sigortalının"kadın ise 50,erkek ise 55 ya durmuş olması, 15 yıldan beri sigortalı bulunması ve en gün" prim ödemiş olması aylık bağlanmasmı gerektirelardır. Bir sigorta şirketinde çalıştığınız sureler SSK'ca göz ön mayacaktır. Devir işlemi söz konusu değildir SSK'dan"Yaşlılık aylığı almakta iken sigortah olat maya baslayanlann yaşlılık aylıkları" kesilmektedir. SSK'nun size bağlayacağı yaşlılık aylığı, Emekli Sanı almakta olduğunuz dul aylığmı etkilemeyecektir. Diğeı Emekli Sandığı'ndan alınan dul ve yetim aylıklarının için, sizin Emekli Sandığı Yasası uyarınca "iştirakçi" na girmeniz gerekir. Bu bakımdan, SSK'dan yaşlılık • Sandığı'dan da dul aylığı almanıza yasal bir engel y Turizm yörelerinden Mavi yolculuk da dış turizme açıldı Alman ve Fransizlann çoğunlukta olduğu yabancı turistler antik yerleri rehbersiz gezmek, teknede dil bilen eleman olmadığından sorunlarını anlatamamak gibi sürprizlerle karşılaşıyorlar. CENGİZ TURHAN Geçmişte her aşaması kaınanlar tarafından organize edüen ve bu yonüyle de bir ozellik taşıyan "Mavi Yolculuk" artık giderek turizm şirketlerinin gezi programlarına yerleşiyor. Bu alana her gun çok ilgi gosteren şirketler, iyi bir organizasyonla eşsiz bir gezi olabilecek Mavi Yolculuk'u "ekonomikleştirerek" yurt içinde ve yurt dışında pazarlama çabasındalar. "Turistik Mavi Yolcu" gezeceği yerlerin, uğrayacağı koyların programını kendinden bağımsız olarak belirlenmiş, kumanyasını hazırlanmış kamaralarını duzenlenmiş buluyor artık tekneye bindiğinde. Yemeği onune geliyor, bulaşıkları yıkanıyor, ve "Turistik Mavi Yolcu", "tam pansiyon" bir yat gezisi yapıp dönüyor. Bir haftalık bir gezi için kişi başına 150 bin lira ödeniyor. MAVİ YOLCULUK VE DIŞ TURİZM Bir ya da iki haftahk turlar halinde yurt dışında da pazarlanıyor Mavi Yolculuk. Genellikle üç programdan biri satılıyor. BodrumMarmaris, MarmarisFethiye, AntalyaMarmaris. Bunların ilk ikisi gıdişdönüş birhafta,sonuncusu onbeş gün surüyor. Yurt dışında, broşurlerden, şirketlerde kendilerine yapılan açıklamalardan boyle bir yolculuğa heveslenen, colunluğunu Alman ve Fransızların oluşturduğu yabancı turistler, Türkiye'ye eeldiklerinde bazı sürprizlerle karşılaşabüiyorlar Yolculuğun esprısi içinde oldukça önemli yeri olan antik yerleşim yerlerini, bir rehber olmadan gezmek, yolculuğa çıktıkları teknede, yabancı dil bilen bir görevlinin kendilerine eşlik etmernesi nedenivle, en basit sorunlarını '•r>7meVte guçluk çekmek bu surprizler arasınüa sıkça yer alabılıyor. Gezdikleri yerler hakkında alabileceklerı "broşür bilgisi" çoğunluk uç cumleyi geçmiyor. Zaman zaman, bazı kaptanların, teknede kendilerini denetleyecek kimsenin bulunmaması nedeniyle ve "nasılsa anlamazlar" duşuncesiyle programdan sapmalar yapması da surprizler arasında yer alabihyor. Yemeklerin teknede verilenleri de tumuyle personelin yeteneğine kalınca, yolculuk donuşü şikayetlerin ardı arkası kesilmiyor. Ancak ıvıavi Yolculuğun büyusune kapıhp, karaya çıkınca şıkayet etmeyi unutanlann, ya da iyi bir ekiple ve tekne personeliyle çıktıkları yolculuktan memnun ayrılanların sayısı da a7 değil. Yerlı merakhlar ıçın ıvlavı Yolculuğun tadına varmanın yolu, oncelikle gezılecek yerler hakkında on bilgi edınmekten MARMARİS "Mavi Yolculuk"un başlangıç noktalanndan biri de Marmaris. Yolculuğa bir hafta süre aynlmışsa, ya Bodrum'a ya da Fettaiye'ye yol almıyor. geliyor. Kendi organızasyonunu kendileri yapanlar için tekneyi görerek kiralamak, kaptanla uyum sağlamak sorunsuz bir gezi için onemli. Gorulmek istenen yerler, uğranılacak koylar belirlenirken, seçilen teknenin kaptanıyla "fikir alışverişi" yapıi...» ması da yolculuk sırasında sorun yaratabiliyor. Zaman zaman, evraklarında eksik olduğu için, bazı hmanlara uğramak istemeyenlerc, alışkanlık veya "ekonomiklik" nedeniyle belli bir rotada israr edenlere, yahut, ölu denizde bir onceki yıl denizi kirletme cezası odediği için, "sizi oraya şöyle bir sokup çıkartırım, ölü denizde demirlemem," diyenlere rastlamak mumkun. Marmaris'te 812 kişilik bir tekne, buyuklüğune, mevsime ve iş durumuna, "araya konan tanıdıklara" gore değişik fıyatlarla kiralanabılıyor. Teknelerin gunluk fiyatları 3050 bin lira arasında değişiyor. Mevsim başlarında ve sonlarında, özellikle Eylül sonu ve ekimde fiyatlar duşuyor. Yiyecek ve içecek masrafları ise grubun zevkine gore değişiyor. Kaba bir hesapla, bir haftahk Mavi Yolculuk yapmak isteyenlerin kişi başına en az 3540 bin lirayı gozden çıkartmaları zorunlu. Didiırfde herkes bir tatîl sitesi yapıvermiş REHA ÖZ Soke Ovası'nı bir cetvel gibi ortadan bolup giden asfaltın Bafa Golu'nun karşısına duşen kısmından sağa donup, beyaz badanalı evleriyle şipşirın Akkoy'u de geçtıkten sonra, korkunç bir kıyı yağmasının izleri her yone damgasını vurmaya başlıyor Dıdim'ın dantela gorunumundekı kıyılarının, mavinin her tonunu bünyesinde barındıran denizinin guzelliği, bir sure sonra onunuze dikilivermeye başlayan çirkin gorünuşlu evlerle, sitelerle siliniveriyor gozlerinizın önünden. Ve en az tepenizdeki giıneşin yakıcılığı kadar yureğinizi yakmaya başlıyor bir şeyler. Tek katlı evler.. Dubleks yapılar.. Yarım kalmış inşaatlar.. Tabelalar, tabelaıar.. Onüne gelen bir kıyı parçasını almış, tatıl sıtesı yapmış. Çoğunluğunu çevre kentlerde oturanların oluşturdukları kooperatiflerın kurdukları siteler bunlar: Aydın'dan, Nazilli'den, Denizli'den. Çoğu tek katlı evlerden oluşan kooperatif sıtelerinin dışında bir gorunum oluşturan tek yer Mavi Şehir. Yedi caddesi, dorder katlı on bloktaki binuçyuz apartnıan dairesi, önünde gunboyu çalışıp duran videolu gazinolarıyla orta boy ilçe gorunumunde bir yerleşim merkezi. Ama bir tatil kenti görüntusünden de o kadar uzak.. Daha çok Ankara'da oturanların daire sahibi oldukları bu kuçuk kentte sezon açıldığındd, denizin hemen kıyısındaki gazinoların onunde omuz omuza değmcden dolaşmak olanaksız.. Ama hazıran boyunca gerek Mavi Şehir'in, gerekse yöredeki oteki tatil sıtelerinin en sakin gunleriydi. Bunun da en büyük nedenı sanırız Ramazan olmasıydı. Büyük çoğunluk zaten bu tatil sitelerinde, kentlerdeki normal yaşamlarının bir benzerini deniz hariç surdürurlerken, bu kez deniz mevsımini açmak için Ramazan'ın bitimini beklemekteler. Göze çarpan bir başka olgu da, doğanın çirkinleştirilmesinin yanısıra, denizin kirletilmesi. Gerçi sorun buyuk boyutlarda değil. ama yine de yorenin asıl nüfusu çok az olmasına karşın Amiral Korutürk, kitap okumayı çok sever, İngilizce ve Almanca dergileri takip eder, okuduğu kitaplar veya makaleler hakkında benimle görüş alışverişinden hoşlanırdı. Büyükelçi, Sovyet idarecilerinin saygısını, yabancı Büyükeldeniz mevsimının başlamasıyla çilerin taktir ve sempatilerini ka150 bine ulaşan, belki de geçen zanmıştı. Dürust, ahlâklı ve iyi insan yoğunluğu, bu sorunu niyetliydi. Tâviz vermeden Türkiye ile Sovyetler Birliği arasıngundeme getınyor. da işbirliğini, yapıcı bir iyi komDaracık bir koyun içine sıkı şuluk ilişkisini gelişürmek ve bu şıp kalmış Mavi Şehir bu soru gayeyi gerçekleştirmek üzere banu en çok yaşayan yerlerden bi zı peşin kanaatlerden sıynlıp gerri. Gerçi Mavi Şehir'liler kirlen çekçi bir politikayı yürütmek ismenin önüne geçildiğini, kentin tiyordu. O tarihlerde Ankara'da lağımının iki kilometreyi aşan Dışişleri Bakanlığı'nın başında bir boruyla denizin ortasındaki bir başka iyi niyetli, çahşkan, faakıntıya verildiğini, âynca ltal kat son derece alıngan, hassas ve yanlarca kurulan arıtma siste başkalarının akıl vermesinden miyle artıkların temizlendiğini hoşlanmayan bir bakan görev belirtiyorlar ve şöyle diyorlar: başındaydı. Feridun Cema) Er"Borunun ağzının denize açıl kin'in Amiral Korutürk'ü her dığı yerden doldur, bardak bar zaman gerektiği şekilde anlayamamış olduğu intibaını aldım. dak iç. Tertemiz. Hiçbir kirlenme yok. İtalyanlar denemc için bardak bardak içtiler gozumü SÜRECEK zün önünde." GALERILER SÜHftOZTftRTAR" SftNAT GALERISİ 46 5940 KARMA RESİM SE 1 1 Hazıran 31 Ağu Devrım Erbıl Huseyın Hazan Ihsan Surdum Metu Mehmet Tesen Nıhat Akyunak Orhan Ersoy Refı Ruzın Gercın Suha Oztartar Zeki Kıral Tanmmış resbamlanmızm ucvıtlcvu, 50 çeşıt tanesı 30 TL YENtYAYINLAR Ankara Cad 45 / 11 Sırkecı IST 526 23 10 URAR] SANATGAI İ.T.Ü. Türk Mı Devlet Konsen Enstrüman Yapııtı Öğrencilerlnin Yapıi 7 22 Tennmu 11. Uluslararası İstar Pcoyamı