11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Kırsal Yaşam Derken CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜSLER onu değiştirmek ona rahat bir soluk aldırma gereği doğar. Ionesco, bir yansında "Gençligimde o kadar kötü oyun gördüm ki, nefret ettim tiyatrodan ve kalktım oyun yazan oldum" der. Kişiyi bir sanata heves ettiren her zaman hayranlık değildir. Hamlet'in, oyunculara verdiği öğütleri düşünün... Ne sıkıntılar çekmişti kim bilir Shakespeare! ömekleri çoğaltmayayım. Sonra bir parti genel sekreterinin nasıl olup da söylediğine bir türlü akıl erdiremediğim bir sözü üstüne, başyazanmız Nadir Nadi'nin yazdıfe yazıyı okudum. Bir parti başkanı, ya da genel sekreteri, devlet başkanından başka türlü düşünmenin "haddini bilmezlik" olduğuna inanabilir, ama bu davranış yanıtsız, yankısız kalırsa, o yerde demokrasi soğutur kişiyi. Ama demokrasinin suçu değildir bu; yozluklarla savaşır, demokrasinin soylu doğasım yeniden ortaya koyarsınız. Kant, Aydmlanma'nın, kendi kafamızla düşünmek anlamına geldiğini söylemişti. Demek Aydınlanma'yı, sürekli ayakta tutulması gerekli bir kavram saymalıyız. Başkasının aklı ile düşünmek, düşünmekten vazgeçmek demektir. Yalvaçlar, resuller, havariler, bu yüzden olacak, sözlerinin kendi düşünceleri olmadığmı, tanrısal bir esinle konuştuklarını ileri sürerlerdi. Aydınlanma, bu tutumun yenilgiye uğratüması demektir. İnsan aklı yeni bir söz bulur, zamanla bu yeni söze ahşılır; ama arkasından bir yenisi daha doğar, kendinden öncekini, eskitir. Deha ile yalvaçhk arasındaki ayrım işte buradadır. Yalvaç, kendi dehasını öne sürmediği için ne idiyse öyle kalır. Ahmet Haşim, şiiri resullerin sözüne benzetmekle, sadece akla karşı bir tutumu mu belirtmek istiyordu, yoksa kendisini konuşturanın, bir üstün güç mü olduğunu? Konu bizi içînden çıkılması neredeyse olanaksız bir soruna götürecek gibidir. Resuller kendi akıllan Üe konuşmadıklarını bildikleri için çok alçak gönüllü insanlardı, hatta sözlerinin ille benimsenmesi için kimseyi zorlamazlardı. Bu durumda, ozanın kendini beğenmesi açıklamasız kalacaktı. Hem kendini beğen, hem de resullerinki gibi değiştirilemez sözler söylediğine inan... Bu değildi, biliyorum, Ahmet Haşim'in demek istediği. Şiir düşüncesinin başka bir düşünce olduğunu anlatmaktı niyeti. Ben de ören'de iken, büyük söz olmasın, böyle bir araştırmaya kalktım. Yeni bir yapıda olduklanm sandığım bir dizi şiirim vardı, onlardan birini tamamladım, iki de yenisini yazdım. Bu çalışma sırasında, bir yandan da, şiiri yürüten düşüncelerin niteliğini, birbirleriyle ilişkisini kendimde gözlemlemeyi denedim. Belli bir düzen bulabildim mi? Bunu, ancak o şiirlerimi yayımladıktan sonra (açıklayabilirim demeyeceğim) kendime sorabilirim sanıyorum. Demek kırsal yaşam derken gene kentsel kaygılara yönelmişim. ten biri var diye, sakın bu gelen Hıfa Veldet VeUdedeoğlu olmasın diye düşünmüşler, çok istiyorlarmış onu görmeyi. ören'de düzenli okunan tek gazete MELIH CEVDET ANDAY Cumhuriyet'miş onlardan öğGeçende, saat taşımamıza şaş Var olan sadece kanşım ve kan Viran'm kökü bir, çünku farsça rendim; öteki gazeteler rastgele bir, HintAvrupa dili. Türkçe'tığımı yazmıştını ya, sen misin şanlann aynlmasıdır. satılırmış. Bana uzun uzun Uğur yazan, bir ay kadar sonra, iki bi Doğa, insanlar tarafından veri de ise hiçbir sözcük " r " ile başMumcu'yu da sordular; "Acaİeği de saatli bir adam tünelde len bir addan başka birsey değil lamaz. Bu yüzden başa bir " 6 " ba gelir mi buraya, bir söylesekoymuşuz biz. Anadolu'da birgelip karşıma oturmaz mı? Çıl dir." niz!" dediler. "Söylerim" deçok ören vardır. Milas'm ören'i Dönüşümde okudum bunu, dıracağım! Tutamadım kendimi, dim. "Bakarsımz gelir." Sevdikeğildim adama doğru, "Saat "Felsefe Yazılan" dergisinde de belki üç bin yıllık bir kalıntı. lerini, merak ettiklerini, köyleAristoteles'in Metafizik'inde. Şimdiki köy, bu kalıntılann içikaç?" diye sordum. önce birine yerleşmiş. Yıllar önce, bir ma rinde beklemeleri, bu özgün konc, sonra ötckinebaktı, söyledi. Aristoteles, "zonınln" sözcüğünukseverlik cok hoşuma gitti. Bu konuya yeniden değinişimin nü açıklarken de, başka ozanla vi yolculukta, teknemiz akşarn Yah onlann evi demekti. Sessiz, nn, Euenos ile Sophokles'in di üstü, ören'in Yalı Mahallesi'nin nedeni sadece bu olay değil, Göbuhınduğu bu koya demirlemiş tenha bir kıyı. Akşam oldu mu, kova Körfezi'nde ıssız bir kıyı zelerine yer vermiş yazısmda. kırdan öküzünU ineğini toplayan köyüne gittim geçch ay, kimse Eunes'un sözü şu: "Zorunluln ti, ama biz dışarı çıkmamıştık. ğun doğurduğu her eylem doğal Demek ilk kez ayak basıyorum. evine yoUamyor. Sonra gene tam nin saati yoktu; ben de benimTemiz bir deniz bulabilmek için bir sessizlik ve Gökova Körfezi'kini bir masanın üstüne koy olarak, üzücüdür." ne uzun yollan göze almak ge nin üstünde tamay. Saatimiz oldum, unuttum orada. Kurgulu Sophokles ise, sa ne olacak, olmasa ne olacak. rekiyor artık! saat olduğu için durmuş iki gün Bunu yapmaya beni zorlayan Oradan gazeteye mektupla ya Uykunuz geldi mi uyursunuz.. içinde. Ama, tuhaf değil mi, sofraya hep aynı saatte oturuyor, şiddettir demiş bir tragedyasm zı gönderdiğimin anlaşılmasın Çekirgeler uyutursa. Derken Cumhuriyet'te Oktay aynı saatte yatıp kalkvyordum. da. Doğal olanm acı verici çık dan olacak, birkaç gün içinde âNereden bildiğimi soracaksınız. ması ne aykınhk! Çünkü doğal yaretler başladı. Bir akşam, elin Akbal'ın bir yazısı, benim adıGüneşten anlıyordum gündüzle olanla zorunlu olanı kolay kolay de erik tabağı ile bir komşu gel mı geçirmiş. "Akan Zamanri, geceleri ise uykuya bırakıyor ayıramayız birbirinden. Zorun di, "Cnmhuriyet gazetesinin bir Duran Zaman" yazılarından bidum kendimi, onun düzenine lu olan ise, özgürlüğü yok edi muhabiri varmış burada, siz ml rinde, şiiri pek sevmediğimi, seuyuyordum. Gerçi Prof. Dr. öz cidir. Oysa özgürlük de zorunlu siniz?" diye sordu. Milas PTT ven bir ozan arkadaşımın da olcan Köknel, sakinleştirici ilaçlar olana bağhdiT, bir bakıma ben Müdürlüğu'nden emekli imiş bu madığmı söylemiştim ya, ona tavermişti bana, yola çıkarken, si zeşirler. Imdi doğa ile uyum sağ komşu, ev yaptırıp Yah'ya yer kılmış Akbal. "Nasıl olur, bir leşmiş. Köylünün çam kestiğin ozan şiiri sevmesin?" diye sornirlerimi yorgun bulmuştu da lamak özgürlük müdür? den yakındı. Diyormuş ki, köy muyor elbet, nezaketi bırakmaz ondan. Başta düzenli olarak alYaz geldiğinde kendilerini dım ilaçlarımı, sonra sonra do kentlerden kırsal bölgelere atan lülere, "yağmur neden yağıyor? bunu sormaya, bilmez miyim? ğanın akışına uyarak azalttım. lar, şöyle derinden bir " O h ! " çe Çam ormam var da ondan. De Ancak benim o sözlerimi garipmek çam yok olursa yağmur da sediği de belli olmuyor değil. "Doğa'nın akışı..." diye yazar kerler ya, özgürlüğe kavuşmanın yağmaz." Doğru söze ne denir! Ben de garipserdim, ozan olmaken, neyi demek istediğimi açık sevinci gizlidir sanki bunda. seçik bilmiyorum. Ama okur bir Kentin baskılarından kurtul Eh artık köylüler de anlamışlar saydım. Bize, yetişirken o kadar anlam verir ya işte o yeter bana. mak! Uydurma bir kurtuluş el dır bunu. Gerçekte kentlinin kötü şiir bellettiler ki, şiiri sevbaşlıca görevlerinden biri de bu meme olanak yoktu. Belki bu Doğa toprak mıdır, su mudur, bet. tlk gittiğim ören'de benim hava mıdır; yoksa bunların ve için de öyle oldu. Milas'm Gö gibi bilgileri öğretmek değil yüzden ozan olmuşumdur. Şiir de, öteki sanatlar gibi, kimi dödaha başkalarının tümü mü? kova koyundaki ören bu sözü midir? Başka birgün de, ören'de fı nemlerde gelir bir biteviyelikte, Kolay yanıtlanamaz sanınm. nü ettiğim. ören, "Viran" demektir. (Farsça) Batı dülerinde nn işleten bir delikanh, babası ile kolay bir teknikte, bıktmcı imEmpedokles ne demiş: ki karşıhğı, "ruine". Ruine ile geldi. Duymuşlar Cumhuriyet' gelerde takılır kalır. O zaman "Hiçbir varlığın doğası yoktur. PENCERE 22 TEMMUZ 1983 Dolaysız saldırı!.. Haluk Gerger'in "Hil Yayınlan"r\da çıkan "Mayınlı Tariada Dış Politika" adlı kitabını herkesin okuması gerekir. Çünkü bu kitap "bakar kör" Türk dış politikasına, ulusal ve çağdaş bilincin ışığını yansıtmak yolunda bilimsel bir çabanın ürünüdür. Kitabın "Eisenhovver Doktrini"ne ilişkin bölümünden altını M çizdiğim satırları aktarıyorum: 9 mart 1957, ABD'nin Ortadoğu'ya girişinin tarihi. O gün Kongreye sunduğu ve daha sonra "Eisenhovver Doktrini" diye anılacak mesajla, dönemin ABD Başkanı, ABD'nin Ortadoğu1 ya girişini ve Amerikan politikasının temel ilkelerini belgeliyordu; Amerikan hükümetinin Ortadoğu ülkelerine Amerikan çıkarlanm korumak için ekonomik ve askeri yardım yapmaya hazır olduğunu ve bölge ülkelerini "milletlerarası komünizm"den kaynaklanacak "tecavüzler"e karşı, gerekirse Amerikan silahlı kuvvetlerini de kullanarak "koruyacağını" açıklıyordu." (...) "Eisenhovver Doktrini'nin Türkiye açısından en önemli sonucu Türkiye ile ABD arasında 5 mart 1959'da imzalanan "işbiriiği Anlaşması" olmuştur." •k Eisenhover Doktrini gündeme "dolaylı saldırı" kavramını da getirmiştir. "Dolaylı saldırı kuramı" bir ülkede Amerikan yanlısı hukumet için saldırı niteliğini taşıyan "yıkıcı eylemlere" karşı ABD'nin silahlı karşı müdahalesini öngörmektedir. Bugünün diliyle konuşursak Ortadoğu'da "Amerikan Çevifc Gücü" jandarma görevi yapacaktır. Eisenhovver Doktrini ve Dolaylı Saldırı kuramı 1950'lerde ilginç örnekler verdi. Birkaç gün Önce bu köşede belirttiğim Lübnan çıkarmasının renkli çizgilerini Haluk Gerger "Mayınlı Tariada Dış Politika" adlı kitabında şöyle anlatıyor: Dönemin Başbakanının "şükran duygularıyla" karşıladığı Eisenhovver Doktrininin ilk uygulaması 1958 yılında olmuştur. Ulkesinde güçlenen ve başını Müslüman yurtseverierin çektiği muhalefetle başa çıkamayacağını anlayan Lübnan'ın sağcı Hıristiyan Devlet Başkanı Şamun, çareyi Amerika'yı yardıma çağırmakta bulmuştu. ABD de 15 temmuz 1958'de Eisenhovver Doktrini > ne dayanarak Beyrut sahillerine çıkarma yaptı. (...) Bu arada \ binlerce (11.000) Amerikan askeri İncirlik üssüne indiriliyor ve » Türkiye ABD tarafından Ortadoğu'ya bir "sıçrama tahtası" ola a rak kullanılmış oluyordu." ı Lübnan'daki "solcu Müslümanlar"\ ezmek ve "Sağcı Hıristiyanlar"a destek için girişilen silahlı eylemi gerçekleştiren "Amerikan Çevik Kuvveti"ne Türkiye'yi kullandıran üçlü "Celal ~ Bayar+Adnan MenderesFatin Rüştü Zor/u"dur ve tarihin say ^ falarına bu kimlikle geçmişlerdir. Ancak Lübnan'daki "Sağcı Hıristiyanlar"\n ve Falanjistlerin 'ttoğal müttefiki" Taşnak Partisi'dir. Bu partinin terör örgütünü de "Ermeni Soykırımı Adalet Komandolan" oluşturuyor. 1958'de Fa ; lanjist Partinin önde gelen liderleri Cemayel'lerdi; bugün de r, Lübnan Cumhurbaşkanı Cemayel'dir. Türkiye'nin 1958'de benimsediği Eisenhovver Doktrini ve Do \\\ laylı Saldırı Kuramı'yla Amerika, dolaysız biçimde Ermeni Taş ',6 nak Partisine silahlı destek sağlamıstır. Şimdi Amerika, Eisenhower Doktrini'ni hortlatmak ve dolaylı saldırı kuramını işleterek Türkiye'yi İslam ülkelerine karşı kullanmak için seferberdtr. ABD İsrail ile özdeşleşmiştir. İsrail'in Uibnan'a yönelik siyaseti "Sağcı Hıristiyanlar" ile bütünleşmektedir. Bu "Sağcı Hıristiyanlar" kavramının içinde Ermeni Taşnak, Hınçak, Ramgavar Partilerinin önemli yeri vardır. Lübnan'da İsrail'in desteklediği Sağcı Hıristiyanlarm bir kolu; büiün NATO ülkölefihde Türkiye"ye Karşı yölaylı" değil, "0& nm laysız saldın"yi sürdürüybrlar. NATO ulkelerVbü saldırılara kar ^ şı ya ilgisiz kalıyorlar; ya da saldırıların gerekçesini haklı bulu^'' yorlar. • Lozan'ı yırtıp Sevr'i gündeme getirmek isteyenlere destek için Doğu Anadolu'yu ABD'ne kullandırmak siyasetini Türkiye'de acaba kim benimseyebilir? Ve bu siyaseti benimseyecek olanların adı tarihe nasıl yazılır? OKTAY AKBAL EVET/HAYIR "1984"ü okurken... "Tarihin kaydettiği zaman boyunca Ihtimal ki Cilalı Taş Çağının sonundan bu yana dünyada üç çeşit insan yaşarpıştır: Uste gelenler, Ortahalliler, Aşağıtabaka. Bunlar birçok şekillerde ikind derecede bölümlere ayrılmışlar, birbirinden farklı sayısız adlar taşımışlar, birbirine nispetle gerek sayıları, gerek takındıklan tavır, çağdan çağa değişmiş, ama toplumun esas bünyesi hiçbir vakit başkalaşmamıştır. Pek buyük karışıklıklardan, geri dönülmez gibi görünen değişikliklerden sonra bile, aynı kalıp varItğını her zaman yeni baştan duyurup korumayı basarmıştır. Tıpkı denge çarkının bir yöne ya da öbürüne doğru ne derece itilirse itilsin, her zaman dengeye geri dönmesi gibi. Bu zümrelerin amaçları bir türlü bağdaşamaz." 1984 yılındayız.. Yeryüzünde üç büyük devlet vardır. Okyanusya, Avrasya, Uzakasya. Bu Devletler sürekli savaş durumundadırlar. Ünlü ilkeye göre, "Savaş Barıştır". Okyanusya Devleti'nde İngiltere, Amerika kıtası ve Afrika'nın kimi bölümleri yeralmaktadır. Avrasya ise, Avrupa ile Asya'nın ve Afrika'nın kimi bölümlerinden oluşmuştur. Uzakasya ise Çin'i, Japonya'yı ve bir takım adaları kapsamaktadır. Bu üç süper devlet tam bir 'dikta1 yönetimi altmdadır. Okyanusya'nın diktatörü "Koca Ağabey" adını taşır. Onu kimse gormez, ama sesini duyar, etkisini sezer. Her evde bir te/escreen'aracı vardır. Sevgi Bakanlığı1 nın adamları her evi gözetler, her hareketi görür, her konuşmayı duyar. Toplumda baş yeri, içparti Üyeleri alır. Onları Dış parti üyeleri izler. Aşağıtabaka ise tam bir başıboşluk içindedir. Onlar o kadar izlenmez, gözetlenmezler. Çünkü Dikta rejimi, onlardan hiç mi hiç korkmaz. Aşağıtabaka insanları yalnız çalışırlar, üretirler ve küçük yaşamlarını sürdürürler. 1984'dekiler de 1949'dakiler gibidir. Birleşip bir eyleme geçmeleri.bilinçle karşı çıkmaları olanaksızdır. Bu vüzden Parti, aşağıtabaka insanlarını küçük özgürlüklerinde serbest bırakmış, ama iç ve dış parti üyesi olan bir azınhğı tam bir kontrol ve disiplin altına almıştır. 1984!.. Bir kaç ay sonra 1984'te olacak dünyamız. Uzak, çok uzak bir geleçek sanılan 1984'e ulaştı insanlık... 1949'da 46 yaşındaki bir ingiliz yazan, George Orvvell 1984'ü düşlerken işte böyle şeyler kurmuştu. Dünyanın değişeceğini, ama iyiye güzele doğru değil, tam tersine korkunç ve acımasız bir dikta rejimine doğru gidip tamnmaz duruma geleceğini düşlemişti. Orvvell, gazeteciydi, yazardı, İspanya iç savaşına katılmış bir sosyalistti. Aöır yaralanmış Ispanya'dan umutları kırılmış olarak dönmüştu. dünyanın herhangı bir tWrta'rejimiyle daha güzel, daha yararlı bir dünya olamayacağını anlamıştı. Ama ne yazık ki dünyanın dört bir yanında başgösteren eğilim 'dikta' rejimlerinin 'demokrasHenn yerini alacağı inancını veriyordu. "1984" adlı romanını bu umutsuzluk içinde yazdı. Otuz beş yıl sonraki yeryüzünü kendi açtsından anlattı. Insanltğı bekleyen tehlikeleri sergiledi. Bir yıl sonra da öldü. "1984" kurguromanını yeniden okudum. Haldun Derin'in M.Eğ. Bakanlığı Klasikler dizisinde 1960 yılında yayınlanmış, bir daha da basılmamış. Böylesine ilginç ve anlamlı bir yapıt niye yaygın bir okur bulamamış, şaştım. Sanırtm, önümüzdeki günlerde yeniden basılır. öyle ya 1984'e şunun şurasında ne kaldıl Romanda genç bir adamla, genç bir kadının aşk itişkisi çevresinde geçen olayları izliyoruz. VVinston, gazete koleksiyonlarında sürekli değişiklik yapmakla görevlidir. Yani, olaylar değiştikçe, politikalar değistikçe eski gazete koleksiyonlarında da değiştirmeler yapar. Dunün önemfı kişilerini gözden düstükleri için gazete yapraklarından çıkarır. Bir devletle barış yapıldı mı, eski koleksiyonlarda o devlete karşı yazılmış yazılar yok edilecektir. Kısacası, 'tarih' diye bir şey yoktur. tarih' partinin, "Koca Ağabey"'m gözüyte değiştirilir, 'yeni bir dW icat edilir. SV\akespeare'ler Byron'lar yeniden parti çizgisinde yazılır. Aşk, sevişmek, cinsel ilişkiler yasak gibidir. Ancak 'üreme'ye izin vardır. insanlar geceyarıları evlerinden nedensiz alınır "sevg/'bakanlığma götürülür, işkenceler, eziyetlerle 'parti çizgisi'ne getirilir, beyinler yıkanır. İnsan, bu 'eğitim'öen geçerek 'başka bir insan' olacaktır. Olur da.. "Ne gam her şey yolundaydı. Mücadele bitmişti. Benliğinekarşı zaferi kazanmıştı. Koca Ağabeyi seviyordu" sözleriyle roman biter. VVinston, 'Kardeşler" örgütü üyesi olarak türlü işkencedenı geçmiştir. Gizli muhalefet lideri Goldstein'dan yana bir devrimci sayılarak akia hayale gelmez acılar çekmiştir. Artık 'bilinçfe erişmiştir; yani 'Koca Ağabe/\ sevmesi, ona bağlanması gerektiğine inanmıştır. Hem de içtenlikle inanmıştır. İnandırılmıştır... 1984'e 4 ay kaldı. Çok şükür, dünyamız Orwell'in düşlediği gibi değil. Daha mı iyi? Belki değil. Daha başka, daha başka türlü.. Diktalar, acılar, işkenceler, beyin yıkalamalar yine var. Yine üç 'zümre' yanyana yaşıyor, yine aşağıtabaka ezik, boynu bükük, başkaldıramaz, umut bağlanamaz durumda... Ama bir yandan da Wemo/cras/'düşüncesi, tutkusu da kendi yolunda gelişiyor, ilerliyor. 1984'ü izleyecek yıllara umutla bakmak gerekmez mi? Ne dersiniz? Yazın aşırı sıcaklan başladı. Her zaman (erlerim. Bu sıcaklarda daha da terttyorum. Bu fazla terden çok rahatsız oluyorum. Acaba, bu teri kesmek mttmkün degil mi? Gerçekten de, yaz mevsiminin en büyük yakmmalanndan birisi, "aşm terleme"dir. Aklımıza hemcn de "teri kesmek", "terlemeyi durdurmak" gelir. Ama, ter dediğimiz salgmın işlevleri olduğunu da düşünmeliyiz. Elimizde mendil terimizi silip dururken, ya da bir dergiyi yelpaze gibi kullanıp serinlemeye çalışırken, terin işlevleri olduğu pek aklımıza gelmezse de, bilmemiz gereken bir konu da budur. Öncelikle " t e r " nedir? "Ter", derinin altmda bulunan "ter bezleri"nin salgısı. Terin tuzlu olduğunu hepimiz biliriz. Ama, "ter" dediğimiz salgının içinde; tuz, kolesterin, yağ, yağ asitleri, üre (eser miktarda) olduğunu pek bilmeyiz. "Ter"in en büyük işlevi, vücut ısısmı sabit tutmaktır. Vücut ısısı, narmal sımrlar olan 3637 derecelerde tutuluyorsa bunda "terieme" olaymm büyük rolü oluyor. vücut ısısı yükselince, " t e r " vücut yüzeyinde belirir. Terin buharlaşmasıyla vücut yüzeyi soğur, ısı sabit tutulur. Soğuk havalarda da, deri damarlan büzülerek ısı kaybını önler. Kuru bir atmosferde, terieme yoluyla, vücut ısısı 37 derece iken, deri ısısı 35 derecede tutulabilir. "Ter"in bir büyük işlevi de, deriyi mikropların etkisinden korumaktır. "Ter", deriyi mikroplardan nasıl konıyor? Vücudumuzdaki "ter bezleri" iki türlüdür. Bunların birincisi, "Ekrin ter bezleri" dediğimiz, vücutta ortalama iki milyon kadar bulunan bezlerdir. Salgıladığı ter, asit reaksiyonludur. Böylece, bütün vücut bir "asit manto" ile kaplanır. Bu "asit manto", vücudu, her zaman üzerinde bulunabilen bakterilere, mikroorganizmalara karşı korur. Bu "asit manto''nun açık olduğu yerlerde deri iltihaplanmalan, mantar hastalıkları görülür. Ikinci tür ter bezleri, "apokrin ter bezleri'Mir. Bu bezler, koltuk altmda, cinsel organlar bölgesinde, apışlarda, meme başlarında, bulunur. Bu bezlerin salgı bölümleri çok geniştir, salgıyı deriye döken kanallan da kıl YÖNETEN ERDAL ATABEK SAGLIK "Ter" deyip geçmeyelim, en büytik işlevi vücut ısısmı sabit tutmaktır görülür. Bazı hastalıkiar, terlemeyi daha da arttırır. Tüberküloz, romatizma, tiroit bezinin fazla çalışması özellikle terlemeyi aTttınr. Kadmlarda âdet bozukluklannda, âdetten kesilme (meopoz) durumlannda da aşırı terieme görülür. Kötü kokan ter de var değil mi? Herkesin terinin özel bir kokusu vardır. Ancak, bazı kişilerin teri kötü kokar. Bundan kendileri de, çevreleri de rahatsız olurlar. Terdeki kötü koku, özellikle apokrin ter bezlerinin salgısı deri yüzüne çıkınca, burada bulunan bakteriler tarafından paraçalanıp doymamış yağ asitlerini ortaya çıkarışına bağlanıyor. Kötü kokan terin apokrin bezler tarafından salgılanması nedeniyle koltuk altları, cinsel organ bölgeleri, ayaklar kötü kokar. Bu durumu önlemek için, buralardaki deri bölgelerinin çok temiz tutulması, her gün sabunlu suyla yıkanması gereklidir. Terlemeyle su da kaybediliyor, değil mi? Hem su, hem de tuz kaybediliyor. Hiç terlemediğimiz zaman da deri yoluyla günde ortalama yarım litre kadar su kaybederiz. öüyük terlemelerde bu miktar günde 23 litreyi bile bulabilir. Yaz aylarında çok susamamızın nedeni de budur. Ancak, çok terlediğimiz zaman suyla birlikte tuz da kaybederiz. Bir litre suya koyacağımız bir çorba kaşığı tuz, ya da tuzlu ayran, bu kayıplan karşılayan tuzlu içeceklerdir. Terin de önemli işlevleri olduğu anlaşılıyor. Ter kokan bölgelerin temizliği de önemli. Bu teraizliği nasıl yapmalı? Çok terleyen bölgelerin en iyi temizliği, sabunlu suyla her gün bu bölgeleri yıkamaktır. Bu yolla, hem koku giderilir, hem de bu bölgede biriken ter kalmtıları, toz gibi maddeler temizlenmiş ohır. Ayrıca, çeşitli bakterilerin de etkisi azaltılır. Bu bakımdan, sabunlu suyla yıkamanın yerini hiç bir koku giderici (deodoran) tutamaz. Ancak sabunlu suyla yıkadıktan sonra, bu bölgelere, özellikle koltuk altlarına koku giderici sürülebilir. hğer bu bölgeleri sık sık yıkamak olanağı yoksa, koku gidericiler yoluyla çevreyi rahatsız etmemek olanaklıdır. Ancak, en iyi temizliğin, sabunla yıkamak olduğu unutulmamalıdır. diplerine açıhr. Bu bezlerin salgılan hafıf asitten alkaliye doğru değişir. Buralarda "asit manto" açıktır. Bu nedenle de, mantar hastahklan koltuk altlannda, cincel organ bölgelerinde, parmak aralarında görülür. Apokrin ter bezleri, cinsel yaşamda da rol oynarlar. Erişkinlik çağında çahşmaya başlar, yaşlıhkta çahşmaları azalır. Insanın "özel kokusunu" bu bezler sağlar. Fazla terieme neden oluyor? Fazla terieme genel olduğu gibi, bölgesel de olabilir. Avuç içleri, ayaklar, koltuk altları, cinsel organ bölgeleri aşırı terleyebilir. Fazla terieme önlenemez mi? Ter salgılayan sinir sistemini bastırarak terlemeyi azaltan ilâçlar vardır. Ama, çok zorunlu olmadıkça bu yola başvurmayı önermiyorum. Vücudun doğal mekanizmasım değiştirirken, duyarlı olmak, dikkatli davranmak gerekir. ONDOKUZMAYIS ÜNİVERSİTESİ SATINALMA KOMİSYONU BAŞKANLIĞI'NDAN 1 Üniversitemiz çeşitli birimlerinin ihtiyacı olan ve aşağıda cins ve miktarı yazılı (33) Kalem cihaz 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanunu'na göre çıkanlan Yönetmeligin 32. maddesi uyarınca akreditif açmak suretiyle satınalınacaktır. 2 Teklif mektuplarının 15.8.1983 Pazartesi günü saat 17.00'ye kadar Rektörlüğumüz Ayniyat Levazım Müdürlüğüne makbuz mukabilinde verilmesi gerekir. 3 Firmalar istedikleri malzemelere teklif verebilirler. Birden fazla malzeme için teklif verilmesi halinde herbir malzemeye ayrı bir Proforma düzenlenmesi gerekmektedir. 4 Firmalar orjinal teklif mektuplannda ve tercümelerinde: a) Malzemenin tam tanımını, her kalemin tek ve toplam Fabrika fiyatını, b) Taplam FOB fiyatını, c) Siparişin alınmasından sonraki gönderme periyodunu, d) Belçika Gümrük tarife pozisyonunu, e) Malın menşeini, f) Opsiyonun en az dört ay olmasını belirtmelidirler. 5) Firmalar teklif mektuplanyla birlikte Yurt dışındaki Firmanın Kanuni mümessili olduğuna dair Belgeyi de vermelidirler. 6) Mal ve Hizmet bedelinin normal düzeyde olduğunu Firmanın bağlı bulunduğu ülkenin resmi kuruluşları ile o yerin Türk resmi makamlarına onaylatmak kaydıyla tekliflerini gönderebilirler. 7) Siparişe müteakip mal bedeli üzerinden %10 kontrgarantili teminat mektubu alınır. 8) Malzemenin özelliğini belirtir Teknik Şartnameler Rektörlüğumüz Ayniyat Levazım Müdürlüğünde görülebilir. 9) Üniversitemiz 2490 Sayılı Kanuna tabi olmayıp ihaleyi yapıp yapmamakta veya dilediğine yapmakta serbesttir. CtNSİ MtKTARI 1 Binoküler Dual Mikroskop komple 1 Adet 2 Optokinetic Stimilatör 1 Adet 3 Hemodializ Cihazı 2 Adet 4 Cerrahi Mikroskop (Komple) 1 Adet 5 Respiratör erişkin 1 Adet 6 Infant Ventilatörü 1 Adet 7 Kan Isıtma Cihazı 1 Adet 8 Digital Oscill"scope 1 Adet 9 Pre Amplifikatör 1 Adet 10 Stimilatör ve lzolasyon birimi 1 Adet 11 Nazofarengoskop 1 Adet 12 Kardiak Monitör 2 Adet 13 Skoplu ve kaydedicili seyyar defibrillatör 2 Adet 14 özafagus Dilatatörü (Değişik özellikte) 6 Takım 15 Buhar Makinası 5 Adet 16 İnsan Maketi 1 Adet 17 Kalp Modeli ,1 Adet 18 Gastroskop 1 Takım 19 Flamefotometre 1 Adet 20 Elektro forez cihazı 1 Adet 21 Fotokoagülatör 1 Adet 22 Gama kamera 1 Adet 23 Röntgen Makinası (Stabil) 1 Adet 24 Röntgen Makinası (Portable) 1 Adet 25 Raytex opak madde 1000 bobin 26 Elektron Spin Rezonans Spektrometresi 1 Adet 27 Ultra Violat Spektrofotometresi 1 Adet 28 Sıvı Kromotograf 1 Adet 29 Infrared Spektrofotometresi 1 Adet 30 Acetic anhyrdride GR 2,5 Ltx4 31 Barbital 1 Kg.X6 32 Barbital sodium 1 Kg.X6 33 Methanol GR 2,5 LtX16 Basın: 21544 Teri kesmek yerine, fazla kiloları azaltmak, aşırı sıcaklarda fazla hareket etmemefe, fazla yemek yememek, içki içmemek gibi önlemler daha doğrudur. Aşırı terlemenin deride yaptığı etkileri, terleyen bölgeleri sıksık yıkayurak^ temiz tutarak gidermek gerekir. Sabunlu suyla yıkamanın yerini hiçbir koku giderici (deodoran) tutamaz. Fazla terieme, ter bezlerinin normalden fazla ter salgılamasından olur. Fazla terieme, bazı kişilerde bünyeseldir. Bu gibi kişiler, genellikle her zaman fazla terlerler. Fizyolojik olarak, aşm sıcaklarda ve şişmanlıkta fazla terieme görülür. "Terieme", sempatik sinir sisteminin etkisiyle olur. Bu sistemin uyarısı terlemeye yol açar. Sempatik sinir sistemi fazla çahşan kişilerde ruhsal etkilerle aşırı terieme görülebilir. Teri kesmek yerine, fazla kiloları azaltmak, aşırı sıcaklarda fazla hareket etmemek, fazla yemek yememek, içki içmemek gibi önlemler daha doğrudur. Eğer bu önlemlerle de aşırı terieme görülüyorsa, teri bir ölçüde azaltmak düşünülmelidir. Aşırı terlemenin deride yaptığı etkileri, terleyen bölgeleri sık sık yıkayarak, temiz tutarak gidermek gerekir. Hastalıklarda da terieme görüliiyor. Ateşli hastalıklarda terieme BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ'NDEN lşin niteliği Tahmini bedeli Geçici teminat lhale tarihi : : : : 1 adet OSİLOSKOP ' 550.000 TL. (Beşyüzellibinlira) 16.500 TL. (Onaltıbinbeşyüzlira) 3 ağustos 1983 çarşamba BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ'NDEN lşin niteliği Tahmini bedeli Geçici teminat lhale tarihi : : : : 1 ad. Vakum Etüv, 1 adet Vak. pompası 730.000 TL. (Yediyüzotuzbin lira) 21.900 TL. (Yirmibirbbdokuzytlz lira) 1 AĞUSTOS 1983 pazartesi Sevgili eşim, babamız Prs. Yarbay Seyid Tanbaşı'yı ölümünün 4.yılında özlemle amyoruz TANBAŞI AİLESI 1 Yukarıda tahmini bedeli yazılı Osiloskop KAPALI ZARF usulü ile satınalınacaktır. 2 lhale Boğaziçi Üniversitesi Satınalma Komisyonu Başkanı odasında saat 15.00'de yapılacaktır. 3 Bu işe ait Idari ve Teknik Şartname Satınalma Müdürlüğu'nden temin edilebilir. 4 tsteklilerin ilan tarihinden sonra ahnmış Ticaret Odası Faaliyet Belgesi, Geçici Teminat alındı makbuzu veya limit içi Banka Teminat Mektubu, imzalanmış ve fırma adresi yazılmış şartnamelerin bulunduğu zarf ile teklif zarfını 3 AĞUSTOS 1983 çarşamba günü saat 14.00'e kadar Satınalma MüdürlüğU'ne vermeleri gerekmektedir. 5 Bu alım hakkında 2490 sayılı yasa hükümleri uygulanmaz. Universite ihaleyi yapıp yapmamakta veya dilediğine yapmakta serbesttir. Basın 21351 1 Yukanda tahmini bedeli ve niteliği yazılı cihazlar KAPALI ZARF USULÜ ile satınalınacaktır. 2 lhale Boğaziçi Üniversitesi Satınalma Komisyonu Başkanı odasında saat 15.00'de yapılacaktır. 3 Bu işe ait Teknik ve İdari Şartname Boğaziçi Üniversitesi Satınalma Müdürlüğu'nden temin edilebilir. 4 tsteklilerin ilan tarihinden sonra ahnmış Ticaret Odas1. Faaliyet Belgesi, Geçici Teminat Alındı Makbuzu veya limit iç: Banka Teminat Mektubu, imzalanmış ve adresi yazılmış şartnamelerin bulunduğu zarf ile teklif zarfım 1 AĞUSTOS 1983 pazartesi günu saat 14.00'e kadar Satınalma Müdürlüğü'ne vermeieri gerekmektedir. 5 Üniversite ihaleyi yapıp yanrnamakta veya dilediğine yapmakta serbesttir. Basın 21350
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle