14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyef 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER milletvelclU de Hilafefin kaldmldıgı Meclis oturumunda özetle, «Halife'nln va Hilafet'in dünya Müslümanları üzerinöe çok büyük etkisl olduğunu ve töm Möslümanların, Osmanlı saltanat ve Hilafeti'nin yazgısıyle pek yakmdan ilgüendiklerini» ileri sürüyorlardı. Tam 59 yıl sonra bugün de sanki o günkü ağızlar dirilmiş, sözünü : ettiğimiz tarih k .t,abında konuşuyor ve şöyle diyorlar. «Harbi Umumi'den (Birinci Dünya Savaşı'ndan) sonra ve Istiklâl Harbi'ne takaddiim eden günlerde, Türkıye'nin taksimine ise bütün Mıislümanlar karşı çıkıyor (...). Bizzat Hindistan'da Posaver'den tutıiRUZ da Arkut'a kndar, bütün İslâm alemi bir kazan gibi kaynamaktadır. Znnaneler içindeki kadınlar bu meseledeı» dolayı ağlıyorlar. (...) Tacirler dükkânlan'iı bırakarak nümayişler, prolestolar tanz.mine Uoşuyorlar » ;3 MART 1983 aşbakan, Meclis kürsüsönde oîcuduğu telgrafla, Vahdettin'in «...Esvapçıbaşı Küçük İbrahim Bey Berberbası Mahmut. Seccadecibaşı İbrahim Bey, Ikin.. Müsahip Mazhar A£a, Üçuncü Müsah'p Hayrettin Ağa, Başfabip Reşat Paşa, oğlu Ertuğrul Efendi ila birlikte bir Ingiliz savaş gemisıyle kaçtıgını bild.irirken. Birirırj Türkiye Büyük Müet Men'isi, 140. bllesimirrin 5. oturumunu yapıyordu. Başbakan Rauf (Orbay), otunım başkanı. ikino başkan Dr Adnan (Adıvar), tarih ıse 1922 yılı kasırp ayının 18'i. Bir böîümü gizli yapıian bu oturumun senunda Abdülmecit Efendî Haîfe seçildi. Atatürk bu gizli oturumda s$t ahp. gelecek günlerde kimi çevre ve kfşilerce Halife'yo nasıl bir rol oynatılmak isfeneceğini bir bir anlatarak şöyle konnşmuştu: Tiirk ulusu egpnıpnliçine ba£naz . koşulsuz sahip olmuştur. Egemenlik hlr bir renkte, hiç bîr biçimde. hiç bir aniam ve belirtido ortakhk kabul etmez. Sani ister, Halife olsun. ister başka bir şey olsun, hiç klmse bu ulusun yazgrısında ona ortak çı B Eski ve Yeni Hilafetciler Atatürk devriminin temel direklerinden biri olan lâiklik ilkesinden parçalar koparmak isteyenler, yani Hoca Şükrülerin günümüzdeki uzantıları, şimdilerde ayni amaçla eklerle şişirilmiş 850900 sayfalık kitaplar yayınhyorlar. Tarihsel Köklerimiz ?.. Arkadaşımız Ali Sirmen, (Dınmhurlyefte pazartesi günü yayınlanan haftsıhk konuşmasını 1 Frich Feigl ile yaptı. O güne değln tanımadığımı.4 Bay Feigl, TUrk tarihi .üstüne llginç ve özgiin çalışmalar yapmıg bir Asusturyalı uzman olarak karsımıza çıkıyor; güzel şeyler söylüyor; bizleri uyanyor. Nasıl uyanyor? « Siz Türklcr, dlyor. Bajr 'Pelgl, modernleşirken (çağdaslaşırkon) taklit bir Batıcıhğa kayıp knklerinizdcn kopınuşsunıi'E. Son dönemlerîn tarihinde bu açıkca görüİiiyor.ı» Ali Sirmen soruyor: « Son dönemlerin tarih f derken, Atatürk Tiirkiye'si akla gcüyor ki, Atatürk taritı b'.lincl çok Küçlü bir kişiydî. Tiirklcr'r'Jiî kendi tarîhlerlnin lıilirvcini yerleştlren onder O'dur.» Feigl yraııtlıyof: « Zat<>n ben de Atatürk'ün böyle bir amarı oldüşrunu sftylenıiyorum. H'ttnen şunu belirte .vim: Atatiirk'c hayraıum. f...i) Mııstafa Kemaî SevT AnUışmasma «hayır» diyRbilmiş bir öntlerdir. NR var ki O'nun TiirUiye^yi çağdaşlaştırma çabaları bazılarmca yclerince anlaşıîamamış ve kökîcrinden kopnıa olarak yonaımlanmıştır.» • Osmanh împaratorluğu dflneminde Türklerde ne tarih bilinci vardı: ne .da ulusçuluK bilinci. Dogan Avnoglu, «Türklrjtîn Tarihi» adını taşıyan ve beşinci cildi yaymlanan btiyük yapıtında olayı şöyle anlatıyor: « Tanzimat'a kadar ofcıuUarda Osmanh tarihi okntulııiiiz. İslanı (nrihi akııtulur. «Kavıııi necip» sayılan Araplaıa başrni (anınır, Tiirk vc Türkmen deyimi, scrck Osmaı Ihlarda, gprpk SelCiıklulrıda fcorehe aıılaınma k pllaııılır. Krııtlcrde Türk ileri gelenleri UondilfrİDt» «rutni» derier. (...) tlk ke/ Anadulu'va «Tm'Uîya» adını lfaclılar vprir. Anatlolu deyinıi de Jîizııns kökrn'klir. Splçuklu ve Osinanlı'nm jrÖ7i/:ıde Türk «.ı.vs'arlık dışı, yağiîiaıı» soçphpdir, .'Mpvlana uıpkı İJaniievski gihi) «Tanrınııı T firkieri yıkmak için yarattığını» ileri siircr. Bu nrilenlc medrp.selerde okııtulan îslan» üıiüneti tacilıinde Türk'e liiçblr yer verilmcz.jı • Türkçülüğün dosuşuyia aiUıs büincıne dogru yönelen a;enç kuş::ık!arria «'Öiirkler'in Tarihi»ne doğru bir kiimidanı? brışi;»5jmca, Sultan Audülhamit. Do:.an Avcıo^iu'nms anlatımıyla «iirker» ve önlemler alır: « Babıâli'ye yol'artıjr) 'Mivrusunda Sullan «Mülkiyp vp öteki tslanı okv.l'örında yclişen ofereııcilevin dinspl inaıv.!.ar;n:!a, zayıflama gorüldüğiinü. oysa Hıristiyan oku'ı'ftLrında dinsel fnan cı pekiştîrn:e,ve hıiyük önc; (Î vîrildigini» lıelir tir ve «dors proîîrfinıîarımn <isrencil;>ri'.ı dinsel inançlarını güçlendJrcpek yo'kîa düzenleni]*» dii7cltilmcsini» ister. (...) Tarihi Uprsini ilUokullardan kaldınr, ntcki oktı'larda dondurur.» * Ve geliyoruz Atatürk'e: «Ypni Tiirkiyc'nin tarih tanlayışı, İsîanıcı Osmanlı tarihe vc Eatı'rıın .oygariık tekelcillgi tutuınıına karşı bir tcpki o!ar,ık gelişir.» Türkler, ulusçuluk bilincâne kavuştuktan sonra uygarlık tarihinde yerl ec:ini aramaya başlamışlardır. Bütün bu çababtr Curahuriyet'ten sonra ve Atatürk'ün öncieriiiijnde gerç.eklcşmlştir. Atatürk, Türk Dil ve Taıyh Kurumlarını bu amaçla kurmuştur. • Konu genlştir; ama ozü .açık ve çarpıcıdır. îkinci Dünya Savaşı'nfV.in poara ülkpmizde güclenen karşıdevrimci ykunlaon tutumlan da ortadadır. Dogan Avcıoğlu'nun 5'in'îi cildi çıkan Türk lerin Tarihi, çok geniş bir ufkıj. bilimsel yaklaşımla kucaklama çabasmm büyük'ıüstünü içeriyor, Bia tarihimizi bilimsel yöntıjc.ılo kavramak zorundayız... ki her yıl îestivrıpjni rü'v/enlediğimli Mevlana gibi «Tanrınııı Tiirk'lari yıkmak için yarattığmnı düşünmiyelinı. sai'v&ı sapan suçlanıaları yadsıyabilelim Meriç KARACAOVAU önemli olan bu ekier. Bunlarda sinslce, tilkice, Saltanat ve Hilafet savunuluyor, HaUfe'liğin gerekliliği iler! sürülüyor. Çoğu kez de savlannı, bilimsel kaynak /röstermeden başkalarına söyietiyorlar. Yazjnın başında Vahdettin'in nasıl ve kimlerle (1) kactığını gösteren belgeyi okudunuz. Bu belgesel durum, sözünü eitiğim tarih kitabında bakın nasıl çarpıtılıyor: «Vahidüddin kaçm&di: padişah sıfatıyle kaçmadı. Belki fert olarak çıkıp gitti» deniliyor. Oysa o gün daha yeni Halifo seçımi yapılmamıştı. Tarih kitabında başka bir sav daha van «Sultan (Vahdettin) Sevr Muahpdesi'ni de tasdik etmemişmiş. Oysa Sevr £ntlaşmasınm görüçüldüğü «Saltanat Şurası»nda Vahdettin; bu Antlaşmayı onayladığını belirtmek için, oylama sırasmda ayağa kalkmıştır. Şimdi bu noktayı Meclis Tuianak Dergisi'nden izleyelim: Hüseyin Avni B. (îrzurum) Kendileri (yani Vahdettin) Sevr Antlaşmasını tasdik ederken. Kalife'nin hukuku ne olduğunu okusaydı, keşke bacağı kırılsaydı da o Halife ayağa kalkmasaydı. Rasih (Kaplan) Efendi (Antalya) Herkesten daha evvel kalkmıştır, diğerlerl do kalksın diye... Zapta geçsin... (2). Ele aldığımız tarih kitabınm saytalannı kanştırmayı sürdürellm ve Mustafa Kemal Paşa'nın Üçüncü Ordu MüfettişJigi göreviyle Samsun'a Kitmesinin neden.ni görelim: «Kendisine (yani Mustafa Kemal'e) itâ edilen ferman maksadı aksayı, yani vatanın düşmandan tahlisinl müş'irdir. (...) Padişah'ın bu fermanı ve Mustafa Kemal Paija'nm yâverlik unvanı, milli hareketin başlıca istinatgâhları olmuştur.» Oysa, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çikan Mustafa Kemai Paşa, daha bir ay bile dolmadajı Padişah'ın istemi üzerine İstanbul'a geri çağrılır. Sultan'ın îçişleri Bakanı Ali Kemal de, Paşa'nın görevden alındığını bir genelge ile Anadolu'daki bütün yoneticilere bildirir (3). Dahası van Vatanı düşmandan kurtarmak için Sultan Vahdettin tarafından göki bölüm olarak televizyona gelen «Onlar da Çocuk» adlı diziyi içlmiî sızhyarak izledik kısa bir süre önce. Birinci bölümde çoc'JKia rın durumuydu doğrudan rtoğruya iç sızlatıcı olan. tkinci bölümde çocuklann evlere tcs. Uminin anla'cılacağı haber verilmişti. Bu kısrrun birinclden daha da üzilcü olacağı seyredilmeden belll oluyordu. Bu dizüerde insaru teselli ed«n, gelecek üstüne içiımzde ıımutlar yeşerten birkaç nokta vardı: 1 Çocuklarla konuşan ve harekâtın sorumlusu olan bayanm çocuklara duyduğu anlaşılan içten sevgi, onlarla souu şurken kullandıği ve üzünîüsü nü belli eden sevecen dil ve üslup. 2 Çocuklartn dertlsrini anlatmadaki doğallıkları, içten likleri, saygılan va hatta başarılan. Buna karşılık, insanı uztintuye boğan, umutsuzluğa doşüren noktalar da vardı ki gozden kaçmamış olmasım dileriz. 1 Çocukların aüelerine tes limleri sırasında açılan sapılardan görülen yüzlerde, bir tekinde büe; bu çocuıtlarm, kendi çocuklannın bulunmasm dan, eve getirilnıesinden ve hatta sadece bunlara ıtavuşmaktan doğmuş en küçük bir sevinç belirtisinin bile bulunmaması. 2 Bu hajekâtın sadece sokaktan kedi toplar gibi gocuk toplamaktan ibaret kaldığmı gösteren «Öp babaııuı elini, özür dile» çeşıdinderı öğütlerden sonra çocuklann, bana sore, en az sokak kadar bilinmıyenlerle dolu bir eve sokularnk üstüne kapıların kapanması. 3 Evlerine gelirüen bu ço cuklann hiç birinde abarlılmış bir duygusallık yoktu. Hiç biri, kimsoyi şikayet etmvyor, sadeco belli durumlan ve gerçekleri anlatmaya çalışıyorciu. Söyledikleri şarkılarda bile (bir tanesi arabesk bir şarkı söylüyordu arada saz taUidi de yaparak) sadece ve sadece hayatla yüzyüze bulunmaraıı acısım, kaygılarım ve üzüntüsü. nü yaşadığmı belli eden bir nesrtellik vardı. Oysa açılan kapılardan göriinerı, kimüerinııı içkili olduğu anlaşüan karşılayıcılardan, çocuklaruı «nıaiı yak» olarak ithaın edilişlsnne kadar varan çeşitli suçlamalar dinledik. revlendirildiği ileri sürölen Mustafa Kemal Paşa hakkında, Sultan'ın Şeyhülislamı Dürrizade Esseyyit Abdullah tarafından, Padişah'm isteği üzerine. ölüm fetvası verilir. Vatanın kurtarılmasını Mustaia Kemal'den isteyen bir Sultan bu çelişkiye düşer mi? Yine bu kitapta. •Milli Mücadele'nin tarihi seyri içerisinde, İslâm Hilafeti'ni ve Osmanlı Saltanatı'nı muhafaza ve miidafaa için başladığı» ileri sürülüyor. Atatürk. Söylev'inde bu durumu şöyle açıklar: «UIus ve ordu. Padişah vo Halife' nin hayınhğından habcri olmadığı 2>bi. o makama ve o makaında bulunana karşı yüzyıllann kökleştirdiği din ve selenpk bağlanyla içten bağlıydı t...) Öyleys*» kurtuluş yolu ararken Padişah VP Halife'ye bağh kalmak gerekeceMi. Ancak daha sonra saltanatın knldırıldığı zaman şunu açıkladi: «Ama genel gorevimin gerektirdifci temel işi yapma ve uygulama zamanı gelince hiç duraksamadım.» (4). Atatürk'ün bu «zanıanlama ustalığı» üzerine Sayın Prof. Fehmi Yavuz'un çu değerlendirmesi, sözu edıien tarih kit.ıbmda yazılanlara tam bir yarnt niteliğindedir. »Zamanlama sözkonusu olunca Müslümanlıktan, Kuran'dan örnek vermektp yarar vardır. Kuran'da mensuh vn nâsih (geçcrliçi kalkan ve kjidıran) âyetlt.r olup olmadığı tartışılan bir konudur. (...) Kuran'da bu âyetlerîn bulunnıasmın nedeni şöyle açıklanıyor: İslânım insan, silâh. hayvan gücü bakımından yeterli olmad'ğı günlerde müşriklere yumuşak davranrnak gerekiyordu. Islâm güçlpndikce buna perek kalmamış, kimi yumuşak âyetlerin yerlerini, sertleri almıştır. (...) Allah'Ia ocygambe r arasında bu türlü ?amanlfmalar vapılmışken. Atatürk'ün ülkeyi düşman?arıian kurtarma döneminde de» böyle 7amaıı!amalara başvurması gerckmiştir. (?>). Belgesel Yanıt 59 yıl önce konuşu'anlan yine'eyen bu nğızlara o zaman verilen belgesel vsnıtı, Meclis'te konuşan Adalet Bakanı. lslâm Hukuku bilginı Seyıt Bey vermişti: •... Hî1 lafet merkezi sayılan Istanbul'u işg ! eden ordular, Hindistanın Müslüman asi:erierinden kuruluydu. Benf, Arabyan H?.n;'nda hapsederek, başımda nöbft tutan Müslüman Hint askeriydi. Krfikam ve <;or.uklarım ziyaretime geldigi zaman. onlnıla benim arama girerek, elinde hançerlö nöbet bekleyen Müslüman Hint askeriyd'» (6). Müslüman Arap dünyasının da o günlerde ne yaptığını ve Türklere karji tutumunu yinc tarihsel bir belge ile sergileyelim: Emir Faysal InKİÎiz yetkililerine 11 ağus tos 1919'da şunu yazmışti: «... Bütün Müslümanların gözleri ingiltere'ye dikilmiştir. Türk . Müslüman tmparatorluğunun yıkılmasında ası! kuvvet olan Araplar şimdi ödüllerinin ne olacağını bümek istlyorlar. Baba.nı, İngiüzlerin \aadlerine inararak Türklere karşı savaştı ..» (7). (1) Gizli Oturumlarda Atatürk'ün Konuşmalan. Sadi Borak. Çağdaş Yayınlan. (1977). (2) TBMM Zabıt Ceridusi, Dönem I, Cilt 24, s. 274. (34) Söylev. Cilt 12. H.V. Velidoclpoğlu, Çağdaş Yaymlan, (1981). (5) Atatürk ve Din. Fehmi Yavıız. Türk Dili. Aralık (1982). (6) TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 2 Cîlt 7. s. 42. (7) lugiliz Gizli BelgeJerinds Türkiyo. Erol Ulubelen. Çağdaş Yaymlan, (108?). ilgiyi. sfivenecenligi, yakmlıgı gösterdiklcri îçin... Ana babalar... Geçim koşu!lannın yıktığı bu insanlan suçlarr.ak cia bir işe yaramaz elbet. Hemekadar en azmdan onlara, «Şu televiz^ronda seyrettiğiniz çok çoculdu aile öyküleri anlatan dizilerden de mi yararlanmadınız? Orda ana babalar, çevre, eş dost, çocuklara nasıl davranıyorlar, onlan nasıl sevgi ve anlayışlr koru maya çalışıyorlar?» falan da fUyebiliriz ama onların da bi7& verecek yanıtlan vardır eıbct. «Bizim tuzumuz onlar gibi kuru değil, Ne gerginlikler, ne uyumsuzluklar. ne karmaşık ilişkil'îr içinde yaşıyoruz biz, nerelerden geldik, nerelere gidiyoruz...» da diyebilirler. Peki, sonuç: Son günlerde «Koznıos» adlı bir kitap okudum. Bu kitabı öğrencilsrime tavsiye ettim ama onu bütün eğitimcilerin, bütün ana babaların, bütün yöneticilerin okumasmı, okuyabilmesini istcrdim. Milyonlarca yıllık bir uygurlığı başlatıp sürdürebilen, öteki canlı türlerin içinde milyonlarca yıldır yaşayıp gelişmeyi başaran insan türünün öneiTiinı anlatan bu kitapta, bu yüzden insana verilmesi gereken önem vurgulanıyor ve konu çekirdeksel savaşa getırilip clayatılarak bu konuda insaniarın kendilerini ve lıiikümetlerini eğitmesi gerei^i Uzerinde duruluyor. Böyle bir kitapta elbette «çocuk»a <ia fazlasıyla önem verileceği anlaşılınalıdır. Nitekim, çocuklara gösterilmesi gpreken sevg; ve özenin önemine büyülc bir bölüm aynlarak çocuklan sevşisiz büyuycn toplumlarda, okşanmadan, ana baba sıcakIığı duymadan «memelilere» mahsus bu gereksinimlerden payını alamadan büyüyen çocuklardan oluşan toplumlarda yaldırganltk RiidUlerinin artrı sı. çünkü böyle toplumîorda siirüngen atalarımızdan kalan eğilimlerin agır bastığı ve kı yımların. savaşlann, acılann da bu tür insanların ağır bas tığı toplumlarda ortaya çıktığı belirtüiyor. Dilnyanın bütün büyük snnatçıları çocuk sevgisiyle doIudurlar ve çocuk sevgisini rierinli.îir.e işleyen sayfalar'a dohıdur yspıtlan. Dostoyevski'd«n Dickens'a kadar bu böyledir. Şimdi çörtim olarak ne onu ne de bunu suçlamak yeriııe, çocuklara daha ciddice, daha insanca yakmlaşma sereğinin uzerinde durmak istiyorıım Ana babaların eğitimi bir çözüm olabilîrdi bu hemcn mümkun olsaydı, ama bu ko nuda hiç yol alınmamış da degildîr. O halde? Çoouklan, gitınek i.slpmedikleri evlere geri ver mek bir çözüm nıüdür? Ya bu rvierdeT bıle yoksun olanlar? Onlan kaçtıkları, pek çok kez kaçtıklsrı ve daha da kar.acaklannı söyledikleri kııyulava y?niden atmak. Bu, bir çözüm clamıyacaknuş şribi geliyor insana. Bunun yerine, onlan yelene.klerine, eğilimlerine gö're vetiştirecek, topluma kazandıracak, hatta bu kadar da iddialı olmıyalım, sadece «mutlu insanlar» yapacak barınaklara, kurumlara ihtiyag var. Cocuk köyleri mi denir adma, cocık kpntleri mi drnir, bilmiyorum. Bu kadarla da bitme?;. İyi eğitimcilere gereksimne \ar. Msdem ki ana baba sıcaklığmdan yoksun olmak bu çocuklann kaçınamayacaklan bir yazgıdır o halde bir sanatçı gibi onlan anlayıp sevebilecek iyi insanlara, iyi eğitimcilere gereksinme var. Iramaz.» ( ı ) . Hîlâfet Buqün Kaldırılmıştı Meclis'in bu oturumundan iki ny bile ueçmeden. Atatürk'ün yurt gezisinde olduğu bir sırada. Afvonkfirahisar Miliotvekili Hoca Şvlrü imzasını taşıyan «îslâm Halifelsği ve Büyük Millet Moclisî» adırn taşıyan bir kitapçık vayımlandi; amacı, •Halife ve Halifeliği, ı Kasım 1922'de kaldınlmış olan. Parlişahlık ve Saltanatm» devamı olarak Röstermekti. \vnca, «Halife Meclis'in, Meciis Halife'nindir. gibi sloganlarla Halife'nin Meclis'in başına getirümesi amacı güdüîüyordu. Hatta dalıa da ileri gidilerek. Halife'ye, bütün dünya Müslümanlanna egemen olacak bir •Câmia Devlet» başkanı san ve yetkilerinin verüme£.i için bir takım örtülü düşârceler ileri sürülüyordu. Bütün bunlar efkili olmadı ve biündiği gibi Mcrlis'te yapılan uzun sörüşmeler sonıında. 1924 yılının 3 Mart çarşamba günO Halife'lik kaldırıldı. Bu kısa anımsatma, son yıllarda Atatürk Devrimi'nin temel direklerind«o biri olan lâiklik ilkesinden parçalar koparmaya çahşanların hangi kökenden geldiğini jcöstermek için yapıldı. Çünkü 1922'lcrdeki H'ca Şükrü'Ierin günümüzdeki uzantıları, onlann yayımbdık'an «kitapçık»lar yerine, şimdi aynı amaçla 850 000 sayfalık (ar;>: kitapları çıkanyorlsr. Bunlar özçün tarih kitapları değil. Örneftin Şehbenderzade Fiübeü Ahmet Hilmi'nin 1910larda çıkmış iki ciltlik «İslâm Tarihi. yapılan eklerİ8 iki kat büyütülüp, yeniden yayımlanıyor. Hoca Şükrü gibiler Hoca Şükrü gibilor yayımladıkîarı «kitapçık»*a ve onlann görüsünde olan bir İ HHVIR JJıınyasından AKBAL «Araştırmaya dayanmayan eleştlrl olur mu?» diye de yazdım, ama Asım Bezirci dostumu bir türlü hoşnut kılamadım. Na yapayım? Bezirci kendine fizgü bir yol tutturmuş, iyi de etmiş; önce araştınyor, sonra da eleşüriyor. Hem araştırmacı, hem elegtirmeci desem sorun kalmayacak! Son yıllarda en yararlı çahşmalan o yapti; yapıyor da. Oysa deneme eleştir; turünde yazılar yayınlamak belki daha da kolay. Bu, yazar ustalığma dayanan bir çabadır. Ataç gibi, Naci gibi kişiler üstesinden gelebilirler, ama onlara özenenler altında kalır giderler. Bezirci, iki üç ay önce 'Yazko Dergisi'nde bu konulara değinen, azıcık da bana takılan bir yazı yazmıştı. Sagolsun dodim yanıt vermedim. Hem ne denebilir ki. ben onu araştıran. inceleyen çahşkan, dikkat.li bir eleştirmen sayıyorum. Niye bilmem o ille de yalnızca 'eleştirmeci' olduğunu vurgular durur? Öykücü, şair, romancı, denemeci. eleştirmeci ta.nımlannı bize başkaları yakıştırmah. Kendimiz söylememeliyiz bunu... Üstelik Bezirci. bunca yapıt ortaya koymuş, kişiliginı. niteliğini kanıtlamış biri. *Ben eleştiriciyim, ama Akbaı heni araştırmacı sayıyor" demesinc ne gerek var? Bir kez daha yazayım. Hezirci'yi hem araştırmacı. hem yazm tarihçisi. hem de eleştirici sayıyorum. Hepsi bir araya gelince Bezirci'nin önemi iyice ortaya çıkıyor. Bakın, ikj yeni kitabı daha çıktı son günlerde: 'Ahmet Haşinı' ve 'Cahit Sıtkı Tarancı..' Bezirci önceki yıllarria da Ataç, Abdülhak Hamid, Orhan Veli. Tevfik Fikret üzerine yararlı incelemeler yayınlamıştı. Bezirci'nin genç kuşak şair ve öykücüleri üzerinde de kitaplık inceleme ve araştırmalar yaptıgı bilinir. Cahit Sıtkı Tarancı benim gençlik dönemimln öncmii bir şairidir. Bugünkü kuşak onu gereğince tanımıyor. Azıcık modası gecmiş bir şair sayılıyor. Hecenin şairlerinden, Hece veznini en iyi kullanan Necip Fazıl'dan. Ahmet Muhip, Ahmet Kutsiden bir süre sonra ilk şiirlerini yayınlayan Tarancı kendine vergi bir duyarhkla ün kazandı. sevüdi. Bir ara 'Garip' akımmin etkisinde kaldı. Serbest koşukla da güzel şiirler yazdı. Otuz Beş Yaş şiiriyle CHP Şiir ödülünü alınca ünü yurt ölçüsünde genişledi. Kırk altı yıllık yaşamını yalnız şiire adadı. 'Ömrümde Sükut', 'Otuz Bcş Yaş' ve 'Düşten Güzel" adlı üç kitap yayınladı. İlk kez Tarancı'nm tüm şiirlerini ilk yaymlandık ları dergi vn gazetelerin adları ve tarihleriyie bir kitapta buluyoruz. Tarancı, bir Baudelaire tutkunudur. Gaiatasaray' daki öğrencilik yıllarında önce Lamartine'e bağlanır, ama Ziya Osman'ın öğüt.lemesiyle Baudelaire'i okur, sonra da yaşam boyu Raudelaire çizgisinde sürdürür sanat yaşnmmı... 1935'de 'Yücel' dergismde çıkan bir lionuşmasında şöyle diycr: «Baudelaire elinde tuttuğu canlı meşale ile bana tutacağım, tutmanı gereken yolu gösterdi. Baudelaire bana suyun dibine inmpyi öğretti, tçim'le dış'ım arasındaki farkı 'KötülüU Çiçekleri'ni okuduktan sonra anladım. Baudelaire bana kendimi buldurttu ve bcn hayatımı Baudelaire'i okuduktan p.vvel, okuduktan sonra diye iki fasıla ayırmaktayım.» Daha 1935te dildeki özlestirme akımmdan yana olduğunu belirten Tarancı şöyle diyor bu konucla: «Son dil. cereyanına taraftarını, dilimizi yabancı keli melerden temizlomek kadar güzel bir l'ikir olabillr mi? Asıl Türk dilini de ancak bugünkü nesil yapacaktır.» Yirmi bcş yaşmdaki genç bir şairin bu İleri görüşlülügü geçen yarım yüzyıl içinde doğmianmıştır. Gerçekten bugünkü Türkçe'yi 1940 kuşağı ve onu izleyen kuşaklar kurmuşlar, gorçekleştirmişler, daha doğrusu yaratmışlp.r, sevdirmiş'.erdir. Tarancı 195l'de 'Nfisı! yazarsınız?' sonısuna şu yanıtı vermiş: «Nasıl yazdığımı ben de açıkca bilmiyorum dersem şa.şmaymız. Şiirde bu, hiç belli olmaz. Yemek yerken veya yolda giderken bir mısra ge.liverir. Bakarsınız o zam:ma kadar karanhk gördüğünüz hir dünya aydınlanrnış.» Bezirci'nin t.itiz bir incelemeci ve elbette gerçek bir eleştirici olarak hazırladıgı 'Ahmet Haşim' ve 'Cahit Sıtkı'nm 'Bütün Şürleri' her aydmm kitaplığmda yer alacak değerda yapıtlardır. ccOnlar da Cocuk» TV'de «Onlar da Çocuk» adlı diziyi ilgiyle izledik. İyi, üstün nitelikleri olan çocuklardı çoğu. Ama eviııi barkını bırakıp kaçan bu çocuklan, yine kaçacaklarmı söyledikleri evlerine yollamak çözüm de^il. Afet ILGAZ Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakultesl zin içini karartan o korkunç koşullarda yaşamayı göze Hİabiliyorlar. Kendl «do^a^Iannın, saf ve el değmetniş doğalannm yarunda yer alıyorlar. Güçlil olmasma hak ta.mdi.iları «hayat»a boyıın eğmek, omara «doğal», «uyumlu», hatta «onıırlu» bir yaşama biçimi olarak daha «uj'frun» geliyor. Bu çocuklann birbirterini bularak birbirilerine sığmdıklarını görüyoruz. Bunlann 'çm de bitmeypi ve yolunu arıyan bir sevsî •"'•; bunu sörmayecek miyiz, anlamayacak mıyız? Birbirlerine duydııkları sevpi bunu kamtlamıyor mu? tlle ilkelliği, haksızl'ğı. biigisizüîi saldırganhğı mı sevsinler? KendiVarinin anlattıklan ttykücüklere bakıhrsa tembel c\e değil bu çocuklar. Karınlannı dosaırmak için zaman zaman, bulabildikleri işlerde çalısıvorlar. Sabah karanlığmda (caikıp işe çıkabiliyor ya da ısınmak için kendilerine yer aravchıliyoriar. Ama tmnlan yapıhilmek için en az hirbirlerinden gördüklcri dasteği, sıca'clığı. yakmlıirı bulmai istiyorlar cev relerindc. Çocuklann «işe konuîmas.» na ve bıırdan kaçmalarma gelince: Dflha ovun çaşrınd'i. mnsal ve riüs çaeında, bilimin ortaya koyduğu bir gerçek oıan «serüven» çagmda, öğrenme, araştırma ve merak itilariyle dolu olduklan bir çağda, sevgiye ve sıcaklığa en çok )ntiyaç duydukları bir çağda kararüık ve soğuk tamirhaneîerde, dükkânlarda, iş yerlerinde çahşmaya nasıl mecbur sdilebilir bu insanlar?. Sıcak bir ügi gerek Yetişkinlerin bile yaşayamayacaklan bir ortamda yıllar geçiren, hem de pek çoğumuzun başaramadığı işi başaran, yani «mutlu» olan, yıkanmadan, ısmmadan, bir «yuva»nın güvenliğlni duymadan kendine güvenmeyi başaran, kendilerine yakmhk gösteren yetişkinlerc terbiye ve saygı göstenue alışkanlığmı bile kazanmış olan bu çocuklann hiç de kiiçümssnmeyecek potansiyeller içerdiğini nasıı görmezlikten gelebiliriz. Amacımız kimseyi suçlamak değil, yargılamak da değil. Ne zavalh Riıa babalan, ne iyi niyetli eğitimcüeri ne de çocuklara icten bir sevgi ve aoıma duydukları anlaşılan çocuk şubesi snrumlulannı... Hatta bu sonuncuları içten kutlamak srerekir. Salt bu rocuklara kimsenin göstermediği insanca ÂÛA KİLAYNAKLAR isin Afsar Aü ERDEMCİ YAZAN: BİLGESU ERENUS YÖNETMEN: IVIEHMET AKAN MÜZîK: TARIK ÖCAL Bugün: Ataol BEHRAMOĞLU Leylâ ERBİL İsmet Zeki EYUBOĞLU Memet FUAT BekirYlLDtfZ Yarın: Melih Cevdet. ANDAY Erhan BENER Muzaffer BUyRUKÇU Nursel DURUEL FÜRUZAN ;tmza Saatleri: 15.00 19.00) KlTAPHAFTASl'nda: 1.20 ind\nmli kılap sa'.ı^ı, Kitap Kapağı Orijnalieri Sergisi, Bıilten, K.atalog, Afış ve Indinm Itarian. YAD* Yıyın Otsnım A. 5 Dotloı 5«vkı B<y Sol Nu t. Dıvanyulu, l u j r M T * » 4 7 } bir özen, sevgi, yakmhk şördüğii evden kaçmaz. Bunlaruı eıı azını görse bi)e... Anlaşılacağından, kabul edileceginden, korunacağından emin olursa... Bu çocuklann bıvçok kez ayni evlerden kaçışları, onİ3rm yapı ve kişilik olarak başka çevreler, başka duygular ve öz!>mler taşıdığını gösterir. Birinci bölümde çok zekice konuşan bir tanesi, okulunu anla tırken: «Ordan bir daha çıkatnayaca s:ım gibi geliyordu.» demişti. Bu söz baştan aşağıya bir öyku, bir clram; bütün karmaşık hidanyla bir alemin, bir iç alominin belirtisidir. 5 Bir evde öteki çocujun ya da çocuklann değil de bir tanesinin kaçmaya kalkışması, evde kalanlara mıjcaçanlaramı, dlkka!; edilmesi gerektiği 1izerine durmamızı gerektiriyor. 4 Hiç öır ÇÜCUIÎ, en ı.'iak ENIS FOSFOROĞLU TİYATROSU Baharlye Caddesl Kadıköy Oyun günlerl: Cuıaa cumartesl saat: 18.30 Sümerbank Karaman Pamuklu Sanayîi Müessesesi Müdürlüğü Müessesemlz ihtiyacı 1.500 adet 48'lik Vater îği ve 500 adet 52'lik Vater İğleri imaî ettirilerek satın almacaktır. 1 Bu lşle ilgiil teklif mektuplan 7.3.1983 tarih ve saat 16.00'da müessesemiz Haberleşme servisine verilmiş olacaktır. 2 Postada vaki gecikmeler nazar'i itlbare almmayacaktır. 3 Bu işle llgill teknik resim ve şartname müessesemiz Ticaret MUdürlüğü'nden temin edilinebllinif. 4 İşin geçicl teminatı 200.000.TL olup, kat'i teminat kanurıi nispetlere göre almacaktır. 5 Müessesemiz 2490 sayılı kanuna tabi değildlr. (Basın: 14148) Başka nitelikleri Aynca bu çocuklarda iikkatimizi çekmesi gerektiğine inan. dığım başka bir nitelik sjöitıV'orum: Soylu duygularla dolu oluşları. Horlanmaya, küçüllülmeye, anlaysşsralığa ve ilkelliğe boyun eğmektense, hepimi tSKÜDAR TAPULAMA MîAKtMLÎĞİNDEN Sayı: 977/61 Mahkeraemizde 077/61 nuiRfirasıyla Yukarı Dudullu köyü 6029 parsel hakkımja davacılan Saliü Gül ve davalılan Kenan Çakır •« arkadaşları olan davp.nm yapılan duruşması sonıında: Davacınm davasını kabulürıe Y. Dudullu köyü 6029 personelin tesbitinin iptali i|e Hüseyin oğlu Salih Gü! adına tescilip.e 983/1 knrar numarası ile 18.1.1983 tarihinde karar veriln^cştîr. Davalılardan Hülya Odabasrt'nm açık adresl belli olmadığından yukandaki îfcarar ilanen tebliğ olunur. 23.2.1983 (Basın: 14096) 922
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle