25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER için bu yöntemin uygulanmasına pek elverişli bir konu. Biraz dikkatlice bakıldığında, günumüz trafiğinde yurdun gerçek bir aynası görülebilir. Kimler var bu aynanın içinde? Krediyle aldığı otomobilin borcunu ödemek için taksicilik yapan ya da yıllanmış dolmuşunda "ekmek parası için direksiyon sallayan" şoförden, "köşeyi dönmüş" babasmın parasıyla alınmış lüks arabasında "hava atan" delikanlıya kadar bin bir değişik insan katılıyor bu trajikomik oyuna. Bunların trafik olgusuna bakışları ve değerlendirmeleri de çok değişik oluyor doğalhkla. Ama, trafikle ilgili öyle bir oge var ki, görunüşe göre, onu unutmak için hepimiz sözbirliği etmişiz. Bu öge, yayalar. Yayayı unutmanın, "insan"ı unutmak demek olduğunu düşünüyor muyuz dersiniz? Bir kentte, üzerinde arabalann sürıildüğü yollar kadar, yaya kaldırımları da önemli sayılmalı değil midir? Yayalaruruzın, ayağını burkmadan, yerinden oynamış mozaik taşlanna basıp, sıçrayan pis sularla kirlenmeden, çukura düşmeden yürüyebileceği yaya kaldınmlarını toplasamz, ne kadar tutar? Her yönüyle aksayan bu yaya kaldınmlarına herkes çeşit çeşit direkler dikip, levhalar asar; üstelik bir de otomobiller park edilir. Kimi ev ve dükkân sahipleri de, bunu önlemek için kaldırıma küçük kazıklar çakıp, beton engeller koyar. Kimileri daha da ileri gidip, diktiği kazıklar arasına zincir çeker, asma kilit asar; istediği zaman kilidi açıp, kaldınma yalnız kendi arâbasını park edebilsin diye! Yaya kaldmmım böyle "parselleme" yetkisini kim kime verebilir? Bilinmez. Ama, kaldınmdaki yayalan tavuk kışkışlar gibi kaçınp, park eden arabalann olağanlaştığı yerde, kazık çakıp kaldırım "parsellemek" de oiağan sayüır. Yaya kaldırımları park etmiş arabalarla, kazıkJarla, zincirlerle böyle işgal edilince, yayalara kaldınmda >ijrüyecek yer kalmamış olur. Yaşlıgenç, çolukçocuk yayalar da arabalara ayrılmış yola inip oradan yürürler. Bu alışkanlık yerleşir; kaldırımın işgal edilmediği yerlerde de yayaların araba yolundan yüriımeleri doğal karşılamr. Bütün bunlann sonucunda ise, uygar kentin simgelerinden sayılan yaya kaldınmı kavramı dışına topluca düşülmüş olurf Öte yandan, bizim bir de yaya geçitlerimiz vardır. Yaya geçidi, adının da gösterdiği gibi, yayalann karşıdan karşıya güvenle geçmeleri sağlansın diye yapılmıştır. Ama bu geçitlerin sağladığı varsayılan "güven"e fazla güvenmemelcte yarar vardır! Çünkü, bizim yaya geçitlerimizde de kendine özgü kurallar işler. Önce, ışıklı işareti olmayan yaya geçitlerimize bakalım: Bunlar, yolu dikine kesen koşut beyaz çizgilerle belirtilmiş geçitlerdir. Çoğu zaman, ileride böyle bir geçit olduğunu gösterip, şoförleri uyaran levhalar da konulur bu geçitlerin yakınına. Ama bütun bunlan ne yayalar ciddiye alır, ne şoförler... Bu geçitlerin bir anlamı olabilmesi için, buralarda önceliğin yayalarda olması, yaklaşan arabalann hız kesip, geçidin üzerinde yaya varken geçide girmemesi ve durması gerekir. Ama, yerleşmiş uygulamamamız bunun tam tersidir. Geçide yaklaşan şoför, geçitten geçmeye niyetlenen yayayı görünce hızını kesmek yerine daha da hızlanıp, yayayı ürkütüp, kaçınr. "Önceliğin" kimde olduğunu böylece "fizik olarak" kanıtlar! Işıklı işaret konulmuş yaya geçitlerinde durum biraz daha iyi gibi görunür. Çünkü, yanıp sönen kırmızı, yeşil ışıklar vardır. Ama, ne olursa olsun burada da önceliğin arabalarda olduğunu unutmamak gerekir. Çoğu şoför, arabasıyla geçidin içine kadar sokulup, yayalar için yanan yeşil ışığa gözünü diker bekler. Bu arada, gaz pedalına ustaca basıp, arabayı yerinde sayar gibi geçidin üzerindeki yayalann üzerine yavaş yavaş sürmenin de ayrı bir "havası" vardır. Yayalar için yeşil ışık, kırmızıya döner dönmez de, gaza basılıp araba, geçidin üzerindeki yayalara doğru hızla sürülür. Yayalar, üzerlerine gelen arabalardan sakınarak, geçidin üzerine tavuklar gibi, birbirine çarpa çarpa kaçışırlar. Oysa, yeşil ışığı görerek geçide girmiş yayalann karşıya varmalan için geçmesi gerekli sürenin sonuna kadar, geçidin arabalara kapalı olması zorunludur. Bunun tersini düşünmek, geçide yeşil ışık yanarken girmiş yayanın, kırmızı ışık yandığı anda kuş olup havaya uçmasını beklemek demektir. Yayalar da, bu durumda kuş olup uçamadıkları için, arabalann önünden can korkusuyla kaçışırlar. SONUÇ Trafiğe düzen vermenin, kazalan önlemenin çok yönlü zorluklan olduğu bir gerçektir. Yolların, işaretlerin yetersizliği, trafikle ilgili herkeste görülebilen eğitim eksikliği, kültürel, ekonomik koşullar vb. gibi sonu gelmez nedenler sayılabilir bu konuda. Bunların hepsi ae gerçekten önemlidir. Ama, trafik sorununu, arabalar açısından değil de "yayalar" açısından bakarak, yeni bir yaklaşımla ele almak, belki bize yepyeni ufuklar açacaktır. Hiç değilse büyük kentlerimizde bu yaklaşım hepimiz için "eğitici" sonuçlar verebilir. Unutmamak gerekir ki, arabamızdan indiğimiz anda hepimiz yayayız... 8 EKİM 1983 Trafik ve Yayalar Trafiğe düzen vermenin, kazalan önlemenin çok yönlıi zorlukları olduğu bir gerçektir. Ama, trafik sorununu arabaJar açısından değil de "yayalar" açısından, yeni bir yaklaşımla ele almak belki bize yeni ufuklar açacaktır. PENCERE Yıl 1595. Eflak beylerinin başkenti olan Bükreş'te o sıra Mihal Beyden alacaklı olanların sayısı 4 bini aşkınmış; bunların da çoğu yeniçeri ve Müslümanmış. Mihal, borçlarını ödemezmiş. Alacaklılar bunalınca Mihal'in konağını tasa tutar, kimi yerlerini yıkar, yağmalar, adamlarını dövüp yaralarlarmış. Sonunda bu durum "Mel'un Mihal"in canına tak etmiş, hepsini toplamış: Beni öldürürseniz paralarınızı tümüyle yitirirsiniz; gelin sözümü dinleyın: Benim bir adamıma siz de birkaç adam katarak her kadılığa birer kurul yollayın, topladığınız parayı getirin. içinden payınız kadannı alın! Uzun bir tartışmadan sonra alacaklılarını razı etmiş, beş yüz kadar adamı bu işe ayırmış. • Tuz Ekmek Hakkı... Prof. Dr. RONA AYBAY "Trafik" sözcüğünün anlamı "gidiş geliş"miş. TDK'nın Türkçe sözlüğü öyle diyor. Hepsi bu; bir tek sözcük... Bir de eski adı var: Seyrüsefer. İster trafik deyin, ister gidiş geliş, bu sözcüğün belirttiği bir olgu var ve bu olgu, hepimizin yaşamında önemli bir yer tutuyor. Sadece büyük kentlerimizde değil, kentlerarası yollann çevresindeki küçük yerleşim yerlerinde de etkisi duyuluyor trafiğin. Bu etkinin, zincirleme bir süreçle, en küçük yerleşim birimlerine kadar uzandığmı bile söyleyebiliriz. Trafik denilen şey, insanlanmızın yaşama koşullarından, yaşama bakış açılarından ve değer yargılanndan etkilenen bir olgu. Bu yüzden, taşıtlarımız da, trafiğe ilişkin yasalanmız da dünyanın herhangi bir ülkesindekiİerden pek değişik olmamasına karşın bizim trafiğimizin kendine özgü birtakım değişik özellikleri var. öte yandan, trafiğimizin de, kendisini oluşturan koşullar üzerinde etkileri oluyor doğalhkla. DÜZ YOLDA ARABA DEVtRTEN'DEN SAKIN! Türkiye'deki trafiğin "kendine özgü" kurallarından, en korkunç sonuçlar doğurabilen bir örnek verelim: Diyelim, kentlerarası bir yolda arabanızı sürüyorsunuz. Biri gelişe, biri gidişe aynlmış iki şeritli bir yol bu. Siz, gidiş yönünüze göre sağ şeritte, demek size aynlmış şeritte, kurallara uygun bir hızla gidiyorsunuz. Derken, birdenbire önünüzde bir araba beliriyor: Size ayrılmış şeritte, sizin üzerinize doğru büyük bir hızla (120130 km/s) dosdoğru geliyor! Kendi şeridinde, önünde giden arabayı geçmek için "sollamış"... Dünyanın bütün yazılı trafık kurallarına göre, bütün uygar uygulamalara göre, size ayrılmış şeritte gitmek sizin hakkınız. Ama, bizde bu böyle olmuyor. Iş, tam dikine birbirinin üzerine doğru gitmekte olan iki arabanın şoförleri arasında bir sinir, yüreklilik, giderek "erkeklik" savaşımına dönüşüyor. Kim daha çok gaza basarak, gözünü kırpmadan ötekinin üzerine giderse, ötekini ürkütüyor, ve savaşımı kazanmış oluyor! Tabii bu arada siz, böyle bir savaşıma girişmeksizin, üzerinize gelen arabadan sakınmak için yolun sağına kaçayım derken, yolun dışına düşüp, arabanızı devirmiş olabilirsiniz. Üzerinize gelerek kazaya asıl neden olan şoför ise, o hızla çoktan gözden yitip giuniştir. Kazadan sağ kurtulmuş olsanız bile, artık siz "düz yolda arâbasını deviren" bir şoförsünüzdür. Kazanın asıl sorumlusunun, kurallan çiğneyenin öteki şoför olduğunu kimseye anlatamazsınız. Çünkü, sizin "düz yolda arâbasını deviren" olmanıza karşılık o "iyi araba kullanan" şofördür. Bizde "iyi araba kullanmak" kendinin de, başkalanrun da yaşamını hiçe sayıp, kumara sürer gibi davranmaktır! Böyle canlan tehlikeye atarak "iyi araba kullandıklarını" kanıtlayan şoförlerimiz, bu yoldan "kazandıklan" saniyeleri, dakikaları sonra hangi verimli işlerde değerlendirirler, bilinmez! Kısaca, trafikle insan arasındaki etkileşim diyebileceğimiz ilişki, son yıllarda öyle karmaşık bir görünüm kazandı ki, içinden çıkılması olanaksız denilecek ölçüde zor. Yurdumuzun, trafik kazalarının yoğunluğu bakımından belki de dünyanın en önde gelen ülkesi olması karşısında, şaşırıp üzülmenin ötesinde pek az şey yapabiliyoruz. Bu alanda, güvenlik görevlilerince yapılan denetimlerin yeterli olmadığı ise, yetkililerce de kabul ediliyor. Doğrusu, bu sorunun hangi ülkede olursa olsun, sıradan polis denetimleriyle ve cezalarla çözüme bağlanamayacak yönleri olduğu apaçık. "Boş ver ağbi, bişi olmaz..", "hızlı yaşa, genç öl, cesedin yakışıklı olsun" gibi sözleri davranış ilkesi olarak benimsemiş şoförü, ceza yoluyla "ıslah etmek" hiç de kolay olmasa gerek. Hani kimi zaman sıkça söylenen sözler vardır bir toplumu değerlendirmek için; "Basın, bir ülkenin aynasıdır" gibi. Burada amaç, toplum yaşamında yer tutan belli bir kuruma ya da olguya bakarak, o tophımun bütününe ilişkin gerçeklere kısa yoldan varabilmektir. Toplumu, tarihi, kültürü, ekonomisi vb. kurumlanyla bir bütün olarak değerlendirmenin zoriuğu karşısında, bu lasa yola başvurmak, hepimizin zarnan zaman yaptığı bir şeydir. Özenle kullanılırsa, sınırlılıkları da gözden kaçınlmazsa bu yöntem, topluma ilişkin gerçekleri ortaya çıkarmakta yararlı olabilir. IştegünümüzTürkiye'sinde trafik, bir takım toplumsal gerçeklerin ortaya çıkarılması YAYALAR VE YAYA KALDIRIMLARI ARADA BİR ŞAKffi BALKI BİLİM/TEKNİK Mizahı Öldürmemek! Mizah (gülmece) yazınımız, bir sarsıntı mı geçiriyor? Çağdaş olmayı amaçlaması gerekirken, kendi duru ve sağlam geleneğinden kopup, bir "boşvermişlik" anaforuna mı kapıldı? Belki de, "arabesk"leşiyor! Görünüm, amaçsız bir içerik ve dağınık bir anlatım. Ama hepsinden kötüsü, "sinik" bir mizah gürv demde. Sarsıntı, sinik ve silik mizaha yönelmekten kaynaklanıyor olmalı. Tarihsel bir gelişimdir bu: Mizah, sorumsuzlukların kol gezdiği yerlerde, haksızlıkların ve vurgunların yoğunlaştığı ülkelerde oluşur, biçimlenir. Nerede kokuşmuş ve adaletsiz bir yönetim varsa, orada mizahın keskin ve parlayan neşteri söz sahibi olur. Kuşkusuz, her ülkenin mizahı kendine özgüdür ama, o görkemli "neşter"i aynıdır. Evet, "Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler" deyişi bile, "giyotin" mizahından öte, kara mizaha çağrışım yapmıştır. Mizah, her yönüyle eleştiriyle içiçedir. Siyasal çarpıklıkların ve toplumsal çelişkilenn gün yüzüne çıkarılması eylemidir. Soyut gibi görülen bir eleştirinin, espri yoğunluğu içinde somutlaşmasıdır. Çaresiz kalan insanlarm yazılı, çizili ve sözlü silahıdır mizah. Toplumdaki birikimlerin anlatış biçimidir de, yoz toplumların mizahı ortadadır, sulu mizah, eleştiriden uzak. Bu gibi ülkeler sulu şakayı oluşturur. Sululuk, şımanklık gerçek mizahın düşmanıdır. Aslında mizah, ciddi ve soylu bir uğraş olarak bilinir. Sarsıctdır üstelik. Egemen, en çok mizahtan korkmuştur Sırça köşkler için alay, taşlama ve şaka ürkütücüdür. Yazar olarak ilk kez cezaevine girenin bir mizahcı olması, bir raslantı değildir. Basın dünyamızda, ilk sansürün bir mizah gazetesine uygulandığı da ayrı bir gerçektir. 'Kaidei hükümetin cevaz göstermiyeceği bir yolda lisan etmeyi itiyad etmiş olduğundan..' Diyojen mizah gazetesı bu hukuksal ve siyasal gerekçeyle kapaMmıştır (1873). Çoğu kez başlar, genellikle mizah dergi ve gazeteleriyle ugraşmışlardır. Padişahlık dönemi de böyleydi. Hitler, "Şarlo"yu Mussolini de, Giovanni Guareschi'yi gündemegetirdi. "Markopaşa" dergisi bir başka çarpıcı olay yapmıştı. Değişimler, uzay çağının getirdikleri, tüm sanat dallarına yansıyor. Ama bu yansıma, bir "yapay"lığı içermemelidir. Çağdaş ve sağlıklı bir mizaha yönelmelidir. Çizgi kargaşası mizah, önce çağdaş karikatürümüz için, sonra yazılı ve evrensel boyutlarda ödüllendirilmiş mizahımız için tehlikedir. Çünkü mizahın da kendine özgü yasaları ve kurallan vardır. Çağdaş Tom Miks yazısı ve çizısi ile takur tukur oluşamaz. Emek vermek, yazmak ve çizmek, ama iz bırakmamak. Yel gibi geiip geçici, özgünlükten uzak, kof ve basitle içiçe. Vakit öldürmek, haylazlığa çağn bir mizah! Bu tür bir mizah anlayışı, bizim mizah geleneğimizde yoktur. Türk mizahı, yüz yılları ardında bırakarak oluşmuş ve biçimlenmiştir. Bu biçimleniş ve motifteniş, savaşlarla kıyımlaria, dertlerle yazgılarla bir "öz" kazanmıştır Bizim mizahımız pat diye gökten inmemiştir. Gülmenin ve ağlamanın burukluğu, espri ve yergi sanatımızı zenginleştirmiştir. Nasrettin Hoca'dan günümüze değin bu, böyledir. Bu tarihsel yapı ve oluşum, en des potik, kara, baskılı yönetimlerde dahi "ödün" vermemiştir. Mizahımızı sıkboğaz eden bu "yazıştırmaçiziştirme" olgusu, tüketim mizahmı gündeme getirmiştir. Öykünmelerin gözlendiği, yinelemelerin izlendiği bu mizah arenasında, tek tük çıkan özgün yapıtlar, mizahımıza askıntı olan hastalığı ortadan kaldırmaz. Zengin bir birikime sahip olan mizah yazınımız, kendi geleneği içinde aşamasını yapacak ve çağdaşlaşacaktır. Özgün bir mizah öyküsü, iz bırakabilecek bir taşlama, ince şakayla yüklü bir yazı.. Mizah okuru bunları bekliyor. "Böyle başa böyle mizah" havası, mizahımızı bir yere götürmez. Mizahımızı, "Tom Miks"ciliğin sultasından, er ya da geç, yine mizahçılanmız kurtaracaktır. Amaç, mizahımızı öldürmemek! Kanser hastalığı geriletiliyor İstatistikler herhangi bir kanser türünde hastanın teşhisden sonra beş yıl daha yaşama sansının, 19671973 yıllan arasında %40 dolaylarında iken, 1973 1979 yıllan arasında %46 oranına çıktığını gösteriyor. En fazla yaşama şansı bulunan kanser türleri meme, rahim ve dalak kanserleri. Çeşitli kanser türleri de önemli oranda tedavi edilebiliyor. Akciğer, mide ve pankreas tümörleri ise hastaların yaşama şanslannm en az olduğu türler. YONETEN OMER GUZEL 'Interferon'un bugünkü durumu yatına mal olacak kadar büyük bir fark yarattığını belirtiyorlar. Kanser konusunda yeni umutlar Bilim adamları kanser teşhisi konusunda her geçen gün yeni gelişmeler sağhyor ve hastalığın yayüması konusunda birçok yeni bulgu ortaya konuyor. 2000 yılı dolaylannda birçok kanser türünün önlenebileceği ya da etkin bir biçimde tedavisinin yapılabileceği sanılıyor. Fakat bu başan, tek bir uygulama ya da yeni bulunacak bir harika ilacın sonucu olmayacak. Kanser tedavisinde elde edilecek başanlar cerrahi, radyoterapi ve kemoterapinin ortaİc başansına bağlı. ABD Kanser Cemiyeti Başkanı Dr. Willis J.Taylor bu konu ' daki görüşlerini şu şekilde belirtiyor: "Kanserin tedavisi ya da kontrol altına alınmasından söz ettiğimiz zaman, sorunun başanlı bir biçimde halledilmesini kastetmekteyiz. Kanser sorununun (ümüyle ortadan kaldınlması uzun zaman alacak bir olgudur." Kanser vakalannın çoğunda (yaklaşık 14 kanser türünde) tedavi olasılığı yüksek. Bazı kan kanseri türleri, çocuklarda görülen bir tür böbrek tümöru, kemik tümörleri, testis ve yumurtalık tümörleri tedavi şansı yüksek türler. Günümüzde bilim adamları kanser hastalannın hemen hemen yansını tedavi edebildiklerini söylüyorlar. Elektromanyetik alanlann kullanıldığı yeni teşhis yonteminde doku içine gömuliı. bevin, karaciğer, omurilik ve akciğer tümör kitieleri saptanabilmekte. visinde kullanılan dört değişik ilacın bir arada kullanılmasıyla en sık rastlanılan tür olan akciğer kanserinin tedavisinde başarılı sonuçlar alınmaya başlandı. 44 hastalı bir araştırma grubunda cisplatin, oncovin, oytoxan ve adriamycin adlı ilaçların bir arada kullanılması sonucu 25 hasta tedaviye çok iyi cevap verdi ve bu konuda yeni umutlar belirdi. Mevcut tedavi yönteminde bir ya da iki tür ilaç kullanılmakta ve hastalar yaşamlannı ancak altı ay ya da bir yıl sürdürebilmekteler. K a n s e r e k a r ş ı aşı ABD'nin dünyaca ünlü bir tıp türlerinin ortaya çıktığını belirtiyorlar. Erkeklerde 2040 yaşlan arasında en fazla rastlanılan tümör tipi testis tümöru. Diğer tümör çeşitlerine kıyasla vücuda en hızlı yayılan tür. Bu tipte erken teşhisin önemi büyük. Erken teşhis konusunda sağlanan gelişmeler ve başarılı tedavi yöntemleri bu tümör tipinde 1975'e kadar yüzde 36 olan ölüm oranını, 1975'ten sonraki dönemde, V o 16'ya indirmiştir. Kadınlarda göğüs kansenne karşı yaygın uyanlar yapılmasına karşılık, erkeklerde testis tümörlerini erken teşhiste yararlı YAŞAMIN/2DA YENİ B/R DÜNYA ikinci gençliğinizi ı^^ıj yaşayacaksınız • J u BEKLEYİNİZ..: ACELE SATILIK VİLLA Söke, Didinı'de denize 200 metre uzaklıkta, 340 metrekarelik bahçe içerisinde, 90metrekarelik, şömineli nlla möbiesiyJe birliktesatılıktır. Fiyatı 6 milyon TL. Müracaaı için: 355 43 65 "Nükleer Manyetik Rezonans" adıyla anılan yeni bir görüntü elde etme tekniği, alışılagelmiş röntgen ve bilgisayarh temografi (CAT) tekniklerine büyük üstünlük sağlıyor ve bilinen yöntemlerle yerleri saptanamayan karaciğer ve akciğer kanserlerinin teşhisine büyük kolayhk getiriyor. Yerçekimi kuvvetinin 10.000 katı daha güçlü bir çekim kuvvetinin uygulandığı 'Nükleer Manyetik Rezonans' tekniğinde hasta, teşhis için iyon ışınlamasının zararlı etkilerine manız kalmamakta. Bu yeni metodun yardımıyla tıp doktorlan beyinde, omurilikte, karaciğer ya da akciğerde gizlenmiş olan küçük kitleli tümörleri saptayabiliyorlar. Birçok vakada erken teşhisin kazandırdığı büyük avantajlar söz konusu. Henuz araştırma aşamasında olan bu teşhıs yöntemini uygulayan cihaz sayısı dünyada 10 taneyi geçmiyor. Söz konusu cihazların sayısının bu yıl içerisinde 25 taneye ulaşması bekleniyor ve bunlann çoğunluğu da ABD'de bulunuyor. Akciğer kanseri tedavisi Çeşitli kanser türlerinin teda Teşhis olanaklarının gelişmesi Çeşitli kanser türlerinin tedavisinde kullamlan dört değişik ilacın birarada kullanılmasıyla en sık rastlanılan tür olan akciğer kanserinin tedavisinde başarüı sonuçlar alınmayu başlandı. 44 hastalı bir araştırma grubunda cisplatin, oncovin, cytoxan ve adriamyvin adlı üaçların birarada kuUandması sonucu 25 hasta tedaviye çok iyi cevap verdi ve bu konuda yeni umutlar belirdi. merkezi olan Mayo Kliniklerinde araştırmacılar bazı lenfoma türleri ve gırtlak kanserine neden olduğuna inanılan "EpsteinBarr" virüsüne karşı aşı geliştirdiler. Bilim adamları aşının hayvanlarda bağışıklık sağladığını saptadı. fki yıl içerisinde insanlarda kullanılabilecek aşı türünün geliştirileceği umulmakta. Bilim adarnlan bağışıkhk sistemleri zayıf olan kişilerin bu virüs enfeksiyonuna kolayca yakalanabildiklerini ve sonuçta bazj kanser olacak uyarılara gereken önem verilmemiştir. Kadınlara belirli zamanlarda göğüslerini kontrol etmeleri ele gelen herhangi bir şişlik ya da sertleşme durumunda hemen bir doktora başvurmalan önerilmektedir. Aynı dunım erkekler için de geçerlidir. Belirli zaman aralıklarında testisler elle muayene edilmeli ve herhangi bir şişlik, sertlik, ya da normal dışı bir değişiklik saptandığında hekime başvurulmalıdır. Uzmanlar erken teşhiste bir ya da iki ayhk gecikmenin hastanın ha VinJsIere karşı etkili olan 'interferon'la yapılan deneysel çaIışmalarda daha çok böbrek kanserlerinde, kronik lösemilerde ve belirli lenfoma türlerinde umut verici sonuçlar alınmakta. Genetik mühendislik yöntemleriyle saf interferon üretirni başanldı. Tedavide rastlanılan çeşitli yan etkilerin ise hastanın yaşamını etkileyecek derecede önem taşımadığı biliniyor. ABD Ulusal Kanser Enstitüsü'nde bilim adamları tümör tarafından üretilen özel bir maddenin kanserli hücre çoğalmasını durdurduğunu saptadılar. Oncostatin adıyla anılan bu madde interferon'la birlikte tedavi amacıyla kullanıldığında, özellikle akciğer kanserlerinde başanlı sonuçlar alınıyor. Araştırmacılar, 'oncostatin' gibi doğal olarak oluşan moleküllerin kanser tedavisinde kullanılmasının daha doğru bir yaklaşım olduğunu vurgulamaktalar. B ö b r e k k a n s e r i tedavisi Salgılanan Interferon'un enjeksiyonla böbrek tümörlü hastalara verilmesi sonucunda tümör kitlesinin bazı durumlarda gerilediği, küçüldüğU saptandı. Yakın zamana kadar bu tümör tipinin tedavisi olanaksızdı. Hastalığın vücudun diğer organlarına da yayılmış durumda bulunduğu 19 böbrek tümöriı vakasında uygulanan interferon enjeksiyonları sonucunda, hastalann bir kısmında tümör kitlesi yüzde 50 oranmında gerileme gösterirken, diğerlerinde değişen oranlarda küçulmeler saptandı. Bazı hastalarda ise kanşık sonuçlar alındı. Tümör kitlesi bir yandan küçülürken, yeniden büyüme gösteren kısımlan da oldu. Sonuç olarak, bugüne kadar tedavisi bulunamamış bir tümör tipinde kısmen de olsa interferon tedavisi başarılı sonuç vermekte. Eflak'a yayılanlar bir süre sonra dönmüşler; bu kez toplanan paranın borçlarını tümüyle karşıiamayacağı görülmüş. Demişler ki: Önce borcu hesaplayalım, sonra alacaklara göre eşit oranda bölüşelım. Hesabı yapmak için birisi arandığında Mihal: Yerköyü Kadısı gelsin! Ne zaman Eflak'ta Müslümanlara ilişkin bir dava çıkarsa Yerköyü Kadısının çözümlemesi için Padişah buyruğu vardır. Yerköyü Kadısına araba ve adam gönderılmış. Kadı rahatsızmış, yerine vekili Alican Efendi görevlendirilmış. Bükreş'e "varan Alican Hoca hesaplaria uğraşmış, Ne var kı hesap uzamış. Çünkü, sözgelimi bir adam çıkıp 60 akçelik senet gösterdiğınde Mihal dermiş ki: Doğrudur, senet benımdir; ama bu senet karşılığında sen bana ne verdin, say! Mihal'in diretmesi üzerine alacaklı sayarmış: On akçe nakit için bir altın işlemeli hançer; bir eyer takımı ki yirmi akçe eder... Mihal: Sen Müslümansın, dermiş, ikimiz de biliriz ki bana her verdiğin şeyı üç dört kat fazlasına vermişsin; yirmi akçeye verdiğin hançeri sana beş akçeye vereyim. Binbır türlü tartışmadan sonra altmış akçe borcu otuza indırip kayda geçirten Mihal, on akçeden aşağı borçları hesaptan saymazmış; böylece tüm borçlarını yedi bin akçeye indirmiş. • İş bitince Kadı naıbı Alican Efendi dışarı çıkmış, eskiden berı dostu olan bir kâfire raslamış. Kâfir yanaşmış: Alican Hoca kaç yıldan berı seninle tuz ekmek yeriz? Yirmi yıl olmalı.. Kâfir: Ah, şimdı tuz ekmek hakkını yerine getireyim; sana söyleyeceklerimi dinle! N'ola? Eğer sözümü tutarsan burada ikindiye kalma, hemen çıkıp git ve Yerköyü'ne varıp düşünceye dalma! Bir an önce Tuna'dan geçıp Rusçuk'ta bulunmaya çalış. Neden? Ya ben sana birşey mi dedim ki sebebini sorarsın? Alican Hoca "işte böyle böyle demedin mi?" diye sorunca kâfir ne yanıt versın: Bu zamanlarda ben çoğu kez yabana söylerim; arasıra delilik bastırır. Ama Hoca bakmış kı Bükreş'te bir olağanüstülük var; hemen arabaya binip yola düşmüş; hızla Yerköyü'ne gelmiş; durumu Kadı'ya anlatmaya koyulmuş. Bükreş'te ayaklanıp ortalığı kırıp geçirenler de o sıra alay alay Yerköyü'ne gelmeye başlamışlar. Alican Hoca soyunup kendini Tuna'ya attmış; iyi yüzme bilirmiş; kurtulmuş. 14 bin can olan Yerköyü'nden bir başka can kurtulamamış, kasaba yağma edilmiş, yıkılmış. Peçevi ibrahim Efendi Bükreş'te 1595'te yaşanan olayı böyle anlatıyor. Birkaç gün önce Brezilya'da halkın süpermarketleri dükkânları yağmaladığını gazeteler yazıyorlardı. "Toplumsal olayların kökeninde ekonomi yatar" diye bir laf söylenır ve kabaca görünür; ama tarihte ve günümüzde nice olay da bu sözü kabaca onaylıyor. İLÂN GARP LİNYİTLERİ İŞLETMESİ MÜESSESESİ MÜDÜRLÜĞÜNDEN PROJE YAPTIRILACAKTIR. 1 KONU: TKİ Kurumu Genel Mudurluğune bağlı G.L.İ. Müessesınde aşağıda belirtilen proje işi kapalı zarf ile serbesl teklif almak yöntemiyle ihaleye çıkartılmıştır. 2 tŞİN ADI VE YERİ: G.L.İ. Müessesesi Tunçbilek Bölgesi Kalite Kontrol Laboratuvar Binasının Mimari, Betonarme, Sıhhi Tesisat, Kalorifer Tesisatı, Elekırik Tesisatı Tatbikat Projeleri ve bunların keşifleri TLNÇBILEK. 3 YETERLİK BELGESİ: İsteklilerin, ilânda beiirtilen iş için kapalı zarf usuluyle serbest teklif verebilmeleri için: a Teknik personel beyannamesı, b Taahhüt beyannamesı, c Mali durum bildirisi, d Muıeahhitlik karnesi (B) Grubu (Aslı), e İmza sirkulerini (Ortaklık ise gerekli belgeleri), f Bu kabıl bir proje işini yaptığına dair ilgili makamdan alacakları belgeleri, 14.10.1983 gunu saat 14.00'e kadar G.L.İ. Müessese Mudurluğu TAVŞANLI Muhaberat Servisine (Yeterlik Belgesi almak üzere) vermelerı gerekmektedir. Müracaat gecikmeleri, telgrafla yapılacak baş\uralar ve eksik belge tamamlanması dikkate alınmayacaktır. 4 İHALE: Istekliler ihaleye girebilmek için; a Özel Şartnamenin 4. maddesınde belinilen geçici teminatını, ( b Muessesemizden alacakları YETERLİK Belgesini, c Ticaret Odası Vesikasını ve ayrı bir zarf içine koyacakları tekliflerini 31.10.1983 gunıi saat 15.30'a kadar "Kalite Kontrol Laboratuvar Binası Proje ve Keşifleri ışi teklifidir." ibaresi ile TAVŞANLl'daki Muhaberat Servisine vermeleri gerekmektedir. Teklif zarfları aynı gün Ihale Komisyon tarafından saat 16.00'da açılacaktır. Istekliler zarfların açılmasında hazır bulunabilirler. Ş İHALE DOSYALARI: İhale konusuna ait dosyalan; a. ANKARA'DA : TKt Kurumu İnşaat Daire Başkanlığında, b. ISTANBUL'DA: Satınalma Müdürluğü, Odakule Iş Merkezi Kat: 11 Beyoğlu/İst. c. IZMlR'DE: G.L.İ. İrtibat Burosu Şefliği, 1487 Sokak No: 17/3 Alsancak/lZMlR, d. TAVŞANLl'DA: G.L.İ. Müessesesi İnşaat Şube Mudürlüğunde, e TUNÇBİLEK'DE: G.L.İ. Tunçbilek Bölge Mudurluğu İnşaat Servisinde, görülebilir. 6 MÜRACAAT TARİHLERİ: Yeterlik Belgesi içın: 14.10.1983 gunu saat 14.00 İhale tarihi: 31.10.1983 gunu saat 15.30 7 Kurumumuz 2490 Sayılı Yasaya bağlı olmadığından, yeterlik belgesi verip vermemekte ve ihaleyi yapıp yapmamakta yada dilediğine yapmakta serbesttir. Basın 25335 SATIŞ tLÂNI ÜSKÜDAR 1. İCRA MEMURLUĞU'NDAN Dosya No: 1983/798 Bir borçtan dolayı hacizli olup, paraya çevrilmesine karar verilen 188.000 lira muhammen kıymeti tnudür tipi oymalı yazıhane masası, 3 adet kahverengi vinleks kaplı döner koltuk. 4. adet vinJeks misafîr koltuğu Braun marka kollu hesap makinesi, Özdilaver marka iki kapılı çelik kasa 20.10.1983 günü saat 12.3012.45'e kadar Üskudar Toptaşı Caddesi htihat Caddesi Sokak No: 16/4'de açık arttırma suretiyle satılacaktır. Birinci arttırmada verilen bedel, kıymetin yuzde 75'ini bulmadığı lakdirde, ikinci arttırması, 21.10.1983 gunu, aynı yer ve saatte yapılacaktır. 150 kuruşluk posta pulu gönderildiği takdirde, isteyene şartname sureti gönderilecektir. Alıcıların mahallinde bulunacak memura müracaatları ilân olunur. 4.10.1983 Basın: 10685 Kan hücreleri belirli hastalıklar nedeniyle zarar görmüş kişilerde kemik iliği nakli hayat kurtarıcı bir uygulama. Fakat bu uygulamanın başanlı olması, doku reddine yol açılmaması için alıcıverici kişilerin genetik açıdan birbirlerine çok yakın olmalarını gerektirmekte. Bu olanağa ulaşmak ise, birçok hastada olanaksız. Günümüzde olanakların zenginliği bu soruna da bir çözum yolu buldu. Kemik iliği nakledilecek sağlıklı kişinin hücreleri nakil işleminde önce soya fasulyesinden elde edilen bir ekstre ile muamele ediliyor. Sonuç oldukça umut verici. Genetik açıdan birbirlerinden farklı yapıda olan 15 hasta çocuğa söz konusu uygulama sonucunda verilen kemik iliğiyle 7 tanesinin tümüyle sağlıklı bir yaşama dönmesi sağlandı. Kemik iliği nakli konusunda önemli bir dönüm noktası oluşturan bu çalışmayı yapan bilim adamları elde ettikleri sonucun yalnızca bir başlangıç olduğunu, daha karmaşık sorunlara çözüm bulabilme umudunu elde ettiklerini belirtiyorlar. Kemik iliği naklinde soya fasujyesi • İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. MEHMET MEHMETOĞLU • Emekli Sandığı'ndan aldığım 4.08.419.010.1 sayılı 1983 Ekim çekimi kaybettim. Hükümsüzdür. GÜLHANIM KESKİN FIRAT ÖZ Yaşını doldurdu. Barış içinde, kavgasız bir dunyada yaşaması dileğıvle. AYDANREHA ÖZ 8.10.1983 d)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle