18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet Sahibi: Camlmriyrt Matbaacılık ve Gazetecılik Turk Anonim Şirketi adına Nadir Nadi, • Genel Yayın Müduru: Hasan Cemal, Muessese Müduru: Eımae Ujakhgil, Yaa lşlerı Muduru: Oka» Göacnsm. • Yazı lşleri Mudur Yardımcısı. Ahmet Konıbaa, Habcr Merkezi Muduru: Yalcıa Bayer, Sayta Düzenı Yönetmenr Ali Acar. TAKVİM 26 Ekım 1983 lmsak: 5.40 Guneş: 7.22 Temsıkrıler ANKARA: Yalcın Dogan, İZMIR: Hikmet Çetinkaya. ADANA: Burolar: • Aokara: Konur Sokak No: 24/4 Yenişehir, Td: 175825175866, Mchnel Mercan, • Servıs Şeflen: Istanbul Haberlerı: Setobanin Gnler, Dış Idare: 183335, • Izmir: Halit Ziya Bulvarı No: 65/3, Tel: 254709131230 Haberler: Ergun Bakcı, Ekonomı Osman Ulagay, Yun Haberlerj Barfraros • Adaoa: Aiatürk Caddesi, T.H.K. Işhanı Kat 2/13, Tel: 14S5OI973I Gtitçak, Kullur: Aydıo Emcç, Magazın: Yıtçın Pekşea, Spor Danışmanı: • Basan ve Yayan: Cumhuriyel Matbaaalık ve Gazetecilik T.A.Ş. Turk Abdulkadir Yucrlmo, Dttzeltme: Refik thırbaş,Araştırma: Şahia Alpa>. Ocagı Cad. 39/41, Cağaloğlu. Ist. PK: 246ls«. Tel: 5208703 Telex: 22246 öğle: 12.58 Ikindi: 15.52 Akşam: 18.13 Yatsı: 19.45 ABD açmazda:Ya yeniVietnam Birleşik ya geri adım ya da etkînlik kaybı I&eyrut'ta ABD ve Fransa'nın düşürüldüğü durum, Batı dünyasının Ortadoğu'da ulaştığı güç sınırîarını gösteriyor. ABD ve müttefiklerinin düştüğü acz, güçler dengesini Sovyetler'den yana çevirecek. CENGtZ ÇANDAR BEYRUT ABD'nin askeri varlığı Ortadoğu'da hiçbir zaman böylesine doğrudan ve ağır bir darbeye maruz kalmamıştı. ABD yanlısı güçlerin zor durumlara düşiukleri olmuşiu, ama ABD, her zaman belirli ölçüde bir dokunulmazlık sahibi kılınmıştı. 200'ü aşkın deniz piyadesinin ölümüyle sonuçlanacağı belli olan Beyrut eylemi, gerçekten de ABD'yi artık Ortadoğu'da banş sürecinin bir tarafı olmaktan çıkarıp sürekli savaş haline sokacak bir gelişmedir. ABD'nin yanısıra, sosyalist iktidarla birlikte belirgin biçimde üçuncü dünya ulkelerinde askeri güç bulundurmaya girişen Fransa da esaslı bir darbe yemiştir. Ve bu darbe Fransa'nın üçüncü dünyada gelecekte kendisini içinde bulacagı durumun bir habercisi niteliğindedir. Beyrut'ta bu konuda yapılan alaycı bir tanımlama var. Batı, Suk ElGarb'da bıtiyor. Ondan ötesi Suk ElŞark diyorlar. Suk ElGarb, Beyrut'un 15 kiIometre güneydoğusunda bir kasaba. ABD'nin destek olduğu Emin Cemayel rejiminin ABD tarafından yetiştirilen ordusunun son dayanak noktası. Suk ElGarb'ın ikiüç kilometre ötesindeki Aitat ve Aley kasabalarıyla birlikte Sovyet silahlanyla donanmış Suriye'nin nüfuz alanı başlıyor. Bu, bir anlamda Doğu blokunun hayat sahası demek. Yani Lübnan, kendiliğinden, Batı ile Doğu'nun ve bu arada iki super devletin çekişmesinin odak noktalarından biri, şu anda en önde geleni. Bu nedenle, ABD'nin ve müttefiklerinin burada düştüğü acz, güçler dengesini otomatik biçimde SovyetIer'den yana çevirecek. Şimdi olan da bu. Avrupa'da sayıları milyonlara ulaşan insanın katıldığı, Pershing ve Cruise aleyhtarı gösteriler Batı ittifak sistemini ABD Avrupa çelişkilerini besleyeceği için sıkıştınrken, sistem, Beyrut'ta da altından kolay kolay kalkamayacağı bir darbe yedi. Beyrut eylemininin objektif etkileri ve sonuçlarını şöyle sıralamak mümkün: 1. ABD Silahlı Kuvvetlerinin Lübnan'da bulundurulup bulundurulmaması tartışması kongrede alevlendi. Böylece, ABD karar mekanizması artık kendisini rahat hissedemeyecek. Vietnam hayaleti ABD siyasi çevrelerinin ve kamuoyunun ufkunda yeniden ortaya çıktı. 2. ABD ile diğer Batılı müttefîklerinin arasını açacak gelişme sureci Ortadoğu'da da yol aldı. ttalya, Lübnan'a yeni kuvvet gönderip göndermemekte tereddutlü. En azından oradaki kuvvetlerini uzun süre tutmak isteyeceği kuşkulu. Diğer Avrupa devletleri bundan sonra Lubnan'a kuvvet göndermekte herhalde iSteksiz olacaklardır. En azından, böyle bir karar kendi kamuoylarında şiddetli çalkantılar yaratacaktır. Sovyetler Biriiği, Beyrut eylemiyle doğrudan ilgili olmamakla birlikte sonuçlarından yararlanmaktadır. gücünun sınırlan olduğunu da bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermiştir. Başta Başkan Reagan olmak uzere ABD yetkililerinin Shultz'un, Weinberger'in Beyaz Saray Sözcusü Larry Speakes'ın verdiği demeçler toplandığında ve eşelendiğinde ortaya ne çıkmaktadır? Kocaman bir hiç. Ya da ABD'nin içine düştüğü şaşkınlık ve felç hali. Amerikan yöneticileri, eylemin ardmdaki adresi saptamakta bile tutursızdırlar. Bu adres, NVeinberger'e göre İran'dır. Shult'a göre Suriye, dolayısıyla Sovyetler Biriiği ve sonra da tran'dır. Reagan'a göre, "Barışın Diişmanlandır". Beyaz Saray sözculeri ve L'lusal Güvenlik Konseyi çevrelerine göre, "aşın unsurlar", "fanatik Müsliımanlardır". savunma değil aynı zamanda saldırı yetkileri de verilebilir. ABD'nin Lübnan'daki askeri varlığı arttınlabilir. ABD'nin bir azınlık yönetimi yanında Lubnan'ın iç çekişmelerine saplanması, Amerikan itibarının bir erozyona girmesi ve "Vietnamizasyon" sürecinin Ortadoğu'da başlaması olacaktır. 2. ABD, Körfez'de etkin bir varlık gösterebilir ya da hatta Iran'a müdahale edebilir. Bu, İran'ın çekindiği değil ustelik içten içe arzuladığı bir şeydir. Böyle bir gelişme de, bir yandan "Vietnamizasyon" sürecini ifade edeceği gibi, bolgenin duyarlı niteliği nedeniyle Sovyetler'le bir çatışma tehlikesini de beraberinde taşıyacaktır. 3. ABD, Suriye'ye karşı "cezalandıncı" eylemlere girebilir. Yine bu da, bir ABDSovyetler Biriiği çatışmasını gündeme sokacaktır. Amerikan yöneticilerinin bu ihtimallerin farkında oldukları Reagan'ın demeçlerinden bellidir. Reagan, Lübnan'da kalma kararlılıklarını vurgularken, Lubnan'dan çekilmenin "ABD ve Batı dünyası için slratejik ve bavali onemde olan Ortadogu'yu terketmek anlamına gelecegini" söylemiştir. Ama bu aktif değil, pasif bir pozisyondur ve statükoda ısrarlı olmaktır. Ortadoğu'da askeri tırmanışa giremeyecek durumdaki ABD, bu haliyle kalırsa, her an, her biçimde Beyrut eyleminin kanıtiadığı tarzda darbelere maruz kalacaktır. Yani, A B D için durum, "Asagı tükürse sakal, yukan tükürse bıyık"tır. ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti Rum ve Türk organlardan oluşan bir ortaklık devletiydi. 1963'te Rumlar Türk organları kesip attılar ve siyasi bünyedeki bu eksikliğe rağmen '"meşru Kıbrıs hükümeti" olarak ortaya çıktılar. Biz, kesitip atılan organlar olarak ölmedik. Vanz; ya ortaklaşa yeni bir siynsi bünyeyi ohıştururuz ya da biz ayrı bir siyasi bünye olarak Kuzeyde yaşarız ve her alanda Rum'a denk gelebilmek için de siyasi tanınma yoluna çıkarız. Kıbrıs Rauf R. DENKTAŞ eni Çin Büyükeiçisi Bayan Li Hong'a Rum lideri Kipriyanu "bölünmüş bir ada yaşayamaz" demiş. 20 yıldır bu bolünmuşlüğü niye devam ettirmişler? 20 yıl once ortaklık devletini niye yok etmek için silaha sarılmışlar? EOKA'ya yeminli Rum lideri, tabiatıyla, bunları dile getirmemiş! En basit kaidedir: Ortaklık bozulursa, ortaklar, ortaklıktan bir önceki durumlanna avdet ederler. ]960'ta iki halkın eşit şartlarla oluşturduğu ortaklık devletini 1%3'te yıkıp her şeye sahip çıkmak isteyenler bu ilkeyi unutmamalıdırlar. 196O'ta kurulan ortaklık Devletinin kuruluşundan hemen evvelki duruma bakılırsa Ada'da ayrı siyasi hedeflere yönelik iki halkın ölesiye mücadelesini göruruz: Rumlar, "özgıirliik" ve "bah(iyarlığın donığu" dedikleri Enosis için mücadele ediyor ve Enosis'i "Kıbns Halkı" olarak veya nufusun %80'i olmaktan kaynaklanan bir hak olarak Tannsal bir hak biliyor, buna karşı çıkan Kıbns Türk halkının azınlık olduğunu, Türklerin, Kıbrıs'ın kaderini tayinde söz hakiarı olamıyacağını iddia ederek, Tannsal Haklannın alınmasına karşı çıkan Türkleri dini ve milli düşman ilan ediyorlardı... Y layarak hükümete sahip çıkıp dünyaca meşru hükümet olarak tanınma "kalıcı bir oldu bitti", Türkiye'nin müdahalesi ise "gecici bir oldu bitti" niteliğini taşıyacaktı. Girit'te olduğu gibi savaşı kaybedip Girit'i kazanma oyununu Kıbrıs'ta aynen tekrarlamaya hazırdılar. Nasıl ki 1974'e kadar devam eden bu siyaset 1974 Banş Harekâtı'ndan sonra da aynen devam etmektedir. İlk önletn Adres belli olmayınca, Amerikan tehditlerinin de fazla bir somut değeri kalmamaktadır. Yeni durum karşısında ılk oniem olarak ortaya atılan, deniz piyadeleri karargâhımn Beyrut havaalanı çevresinden kaldınlarak kıyıdaki Amerikan savaş gemilerinden birine taşınması, deniz piyadelerinin gerektiğinde karaya çıkmasıdır. Bu, bir süper devlet için gülünç bir duruma düşmek değil midir? Denebilir ki, Amerikan stratejistleri durumu iyıce ölçü biçip esaslı bir tepki formule edecekler ve uygulamaya koyacaklardır. Bu üç biçimde olabilir: 1. Deniz piyadelerine sadece Görüşme masasına mahkum edüiyoruz R Suriye'nin nüfuz alanı ABD ve Fransa gibi Batı dünyasının en aktif ve itibarlı iki devletinin Lübnan'da içine düşüruldüğü durum dolayısıyla Batı dünyası için de anlam taşıyor. Batı dünyasının Ortadoğu'da ulaştığı güç sınırlannı gösteriyor. Amerika aciz durumda Beyrut eylemi, ABD'nin ve Reagan yönetiminin süper devlet olmakla birlikte her istediğini yürürlüğe koyamayacağını ve tezi Enosis'e cevaptı Beyrut kıvılcımı Ortadoğıi*yu yakabilir Patlamada ölenlerin sayısı 214'e yükseldi. Ölen ABD askerlerinin yerini alacak olan ABD gücü Beyrut yolunda. Fransa, ülkede siyasal çözüm bulunana kadar asker bulunduracak. Dış Haberler Senisi Beyrut havaalanı çevresinde dün patlayıcı dolu olduğu sanılan üç kamyonun görulmesi üzerine panik koptu. Amerikan askerleri 5 saat boyunca sığınaklanndan çıkmadılar. Gerek çevrede oturan sivil halk, gerek Amerikan askerleri yeni bir bombalı saldırısının endişesi içindeydi. Son olarak, öîü sayısının 214'e çıktığı açıklandı. Ancak, yetkililer enkaz altında daha birçok kişinin bulunduğunu bildirerek, bu sayının artacağını belirtiyorlar. Buradaki kanı, korkunç patlamanın yol açabileceği gelişmelerden sonra Beyrut'ta bir kıvılcımm buyuk bir Ortadoğu yangınına dönüşebileceği yolunda. Bu arada, kentte patlayıcı madde dolu 3 kamyonun dolaştığı biçımindeki bir haber ortalıkta panik havası yarattı. Daha yeni bombalı kamyonlann saldırısına uğrayan Amerikan ve Fransız kuvvetleri yüksek düzeyde alarma geçirildiler. Buraya gelen haberlere göre, Fransa Beyrut'a yeni asker göndermek niyetinde. Amerika'daki Fransız Büyükelçisi'nin açıklamalarına göre, Fransız askerlerinin geri çekilmesi soz konusu değil. Fransız askerleri "ülkede siyasal çözıim bulunana kadar daha da biiyük bir sayıda bulunacaklar." ABD Başkanı Ronald Reagan'ın, Amerikan deniz piyadeIerinin Lübnan'da kalacaklannı açıklamasının ve ölen Amerikan askerlerinin yerini alacak kuvvetle Beyrut yolunda olduğu haberlerin ardından ABD Dışişleri Bakanı George Shultz'un da bu hafta içinde Avrupa'ya giderek önemli temaslarda bulunacağı bildiriliyor. Shultz'un temasları, Beyrut'taki çok uluslu kuvvette asker bulunduran ulkeleri kapsaması hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde, çok uluslu kuvvetin geleceğinin tartışılacağını belli ediyor. Shultz'un Ingiltere, Fransa ve İtalya Dışişleri Bakanlarıyla yapacağı göruşmeler sırasında 3 ortağını ikna etmesi gerekiyor. Gerçi 3 ülke de askerlerini geri çekmeyeceklerini açıkfamış durumda. Ancak yoneticilerde bir tedirginlik seziliyor. Nitekim, İtalya Savunma Bakanı Giovar ni Spadolini, Lübnan'ın istediği 400 gözlemcinin gönderilmesinin güçleştiğınden söz etmişti. Shultz, bombalı saldırılardan kimin sorumlu olduğununun henüz bilinmediğini vurguladı. Shultz buna karşılık "Lübnan'da banşadüşman olanlann kim olduğunu saplamanın guç olmadığı" kanısmda: Suriye, Sovyetler Biriiği ve tabii ki İran Shultz'un gerekçeleri şunlar: "Suriye Liibnan'ı yeniden bir büyiik Suriye'nin uydusu yapmaya çalışı>or. Sovyetler Biriiği Suriye')i son derece gelişmiş silahlaria donatıvor ve hegemonyacı politikasını leşvik edi\or. Fanatiklerin rejiminin bulunduğu İran ile daha önce de bazı tecrubelerimiz olmuştu." T ABD'nin hataları ABD, bu acz durumuna Reagan yönetiminin affedilmez hataları ve dar gorüşlülüğü ile sürüklenmiştir. Reagan, Lübnan'daki durumun çözümunü Ortadoğu sorunun çözumunün ilk halkası olarak algılamıştır. Lübnün'da durumu çozüme kavuşturursa, Filistin sorununa el atacak ve bu konuda kendi adını taşıyan çözüm formülü, "Reagan Plam"nın uygulamaya geçirilmesine girişecekti. Reagan yönetimi aynca Körfez'deki durumu Lubnan'dan ve Filistin sorunundan tecritli bir biçimde algılamıştır. İran1] sadece Körfez'in Doğu kıyısında görmüştür. İran'ın bolgenin tüm dengelerini altust eden bir güç, en azından manevi bir guç olarak bolgenin her yerinde, en başta Beyrut'ta, Guney Lübnan'da, Bekaa'da, Trablusşam'da, kısacası tüm Lübnan'da mevcut bulunduğunu ya görmemiş, ya da görmek istememiştir. Carter'ın Ulusal Güvenlik Başdanışmanı Zbıgnievv Brzezinski, iki hafta önce New York Tintes gazetesinde yayınlanan iki makalesinde Reagan yönetiminin bu hatalarına işaret etmişti. Brzezinski, Reagan'ın temel bir hata yaptığını, Lübnan'ı Ortadoğu sorununun çözumunde ilk adım olarak ele aldığını, oysa Lübnan'daki durumun tüm Ortadoğu çapındaki çözume bağlı bulunduğunu yazmıştır. Ve bunu doğru saptamıştır. Tarih boyunca, ne zaman bölj>e karışmış, yeni dengeler gerekmiş, statüko zorlanmışsa, bu Lübnan'a yansımıştır. Lübnan bolgenin aynası olagelmiştir. Bolge Lübnan'ı değil, Lübnan bölgeyi yansıtmaktadır. Bu, 1860'da da, 1958'de de, 197576'da da, 1982'de de böyle olmuştur. İsrail'in eski Başbakanı Yitzhak Rabin de, Beyrut eyleminden sonra ABD'nin hatasına değindi. Rabin, ABD'nin en kısa zamanda şerefli bir çekilme formulü bularak Lübnan'ı terketmesinin hayırlı olacağını aksi halde hem kendisinin, hem de Batı'nın ağır kayıplara uğrayacağı bir döneme gireceğini söyledi. Rabin, ABD'nin kötü bir zamanda, kotu bir muttefik seçtiğini bildirdi. ürkler ise Rumların "Özgürlük" dedikleri Enosis'i "Esaret, yeniden koioni idaresine giriş, bahlsBhk, fdaket ve yok otuş" olarak gorüyor ve Kıbrıs'ın kaderini tayin hakkını Ada'nın bütunüyle veya kısmen Türkiye'ye bağlanması yönunde kullanabileceğini savunuyordu. 1957'de ortaya çıkan Taksim tezi, kendi kaderini tayin hakkını Enosis yönunde kullanmaktan vazgeçmiyeceği anlaşılan Rum halkına "O halde Türkleri bunun dışında bırak..." anlamına gelen bir cevaptı. İki halkın ayn ayrı selfdeterminasyon hak ve yetkisini yeniden vurgulayan bir tutumdu!... "Bagımsız Kıbns" bu iki halk için, o yıllarda, müşterek bir hedef değıldi. Bağımsızlık veya Oto, nomi, kilise tarafından, "Enosis'in mezan" olarak nitelenmekte "Ya Enosis Ya Ölüm" mucadelesine "evel" demeyen ve bağımsızlığı bir çıkış yolu olarak gören Rumlar öldürülmekteydi. um liderliği için Türkiye'nin Ada'ya gelişi Kıbrıs'ın Rumlaştırılması yolunda bir vasıta olarak kullanılabilecek bir gelişmedir, "lşgal" diye feryat etmekle, ICıbns meselesini 1974'de bu işgalden başlayan bir mesele olarak takdim etmekle Rum liderliği bu yolu arşınlamaktadır. Arada Türk halkı ile yapılan temaslar ve ikili anlaşmalar sırf zaman kazanmak ıçindir... Nasıl ki Kıbns Türklerini toplumlararası görüşme masasına mahkum etmekle, kendilerine uluslararası arenayı rakipsiz bir propaganda galerisi haline getirmişlerdir. Bu açıdan bakıldığında 197779 ilke anlaşmalannda da Rum liderliği için bir anlam taşımadığı gorülür. BunJar imzaJannj "vatan ve millet" adına atarlar ve yine "vatan ve milletin üst çıkarlan öyle gerektirdi" diye reddetmekten çekinmezler. 1960 Anlaşmalarını yaparken ve bu anlaşmalarla kurulan düzen daimi olacaktır derken Karamanlis'in de, Averof'un da, Makarios'un da, Yorgacis ile diğer EOKA liderlerinin de bu durumu bozmak kararlarını çoktan vermiş olduklarını unutmayalım. Olaylar bu gerçeği acı, tarihi bir gerçek olarak gün ışığına çıkarmıştır. Rumlann Akritas Planı çerçevesinde planladıkları, öngördükleri pek çok şey gelip geçmiştir... Şimdi onları çıldırtan tek husus Kıbrıs Türk halkının "Kurucu ortak, eşit halk ve selfdeterminasyon hakkını kullanacak güçte bir siyaaj bünye" olarak ayakta durmasıdır. Bunu yıkmak için tek çare "işgal" şikâyetlerini devam ettirirken "devletin variıgı bölünemez" yaygarası ile dünyayı kandırma kampanyasına hız vermektir. "Meşru Kıbns Hükümeti" görüntuleri ve "Kıbns Halkı" hikâyeleri devam ettikçe gayeye ulaşacaklanna inanıyorlar. 1963 saldırısının amacı; Ezmek Kuzey Kıbrıs Devleti'ni süratle oiuşturmalıyız O rtaklaşa bağımsız bir devlet kurma düşüncesı ve sonucu bu iki zıt siyasetın orta yolu olarak başlamış ve gerçekleşmiştir. Turk ve Rum halkiarı ayrı ayrı selfdeterminasyon O halde Kıbrıs Türk halkının görevi Kıbrıs'ın gerçeklerini her vasıta ile bıkmadan usanmadan yaymak ve selfdetenninasyon hakkımızı vakit geçirmeden kullanarak Kuzey 6 yıldır Türkiye'de tıp öğrenimi gören Alman Blees: Oğrenci sayısı artırıhrken öğretimin kalitesi azalıyor ASİYE UYSAL Altı yıldır Türkiye'de tıp öğrenimi gören Alman öğrenci Mkhael Blees'e göre, devam ettiği Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde her geçen gün öğrenci sayısı artırıhrken, öğretimin kalitesi azalıyor. Bu günlerde son bitirme smavlanna giren Alman öğrenci, dört hafta sonra yurduna dönecek. Türkçeyi, Türk adet ve geleneklerini çok iyi öğrendiğini söyleyen Blees, bu yüzden Almanya'ya döndüğünde doktorluk hizmetini ve kadındoğum üzerine yapacağı uzmanlık öğrenimini Türklerin yoğun olduğu hastanelerde yapmak istediğini söylüyor, "Bana çocukJugumdaki Almanya'yı anımsatan Türklerin dostluk ve arkadaşlık ilişkilerine bayranını. Ancak Türkiye'de kaldığım siirece egitim sisteminize, sınıflarda yoklama yapılmasıaa, sınav yöntemlerinize bir türlii akü sır erdiremedim." diyor. Michael Blees (28), Almanya'nın Wester Wald bölgesindeki Straithausen köyünde doğmuş. Orta halh" bir ailenin çocuğu olan Blees'in babası ve iki abisi bu bölgedeki çeşitli ilk ve orta öğretim okullarında öğretmenlik yapıyor. Liseyi on uzerinden 8.5 puanla bitiren Blees, en az 9.7 puan gereken tıp fakültesine çok istediği halde giremiyor. Bu yüzden 1975 yılında Türkiye'de yaşayan halasının yanına geliyor. Türkiye'ye gelir gelmez Türkçe kurs görmeye başlayan Blees, Türk eğitim sistemiyle ilk kez burada tanıştığım söylüyor. "Sanki ögrenciye ilkokul çocuğuymuş gibi davranılıyor." diyor. Alman genci 1977 yılında ÖSYM'nin yabancılar için açtığı sınavi kazanarak Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde öğrenime başlıyor. Türk eğitim sislemi hakkında konuştuğumuz Blees "tlkokuldan başlanarak sanki her şey ezberJetiliyor. Bu belki tıp ögretiminde yan avantaj oluyor. Ama, daha çok tehlikelî bir dezavantaj oluyor. Karşımıza çıkan her insan bir problemdir ve bize ezberletilen formullerle çoziımlenmiyor. Hastanın karşısında >aratıcilık kullaıulmazsa dogru teşhis konamaz." Buna karşılık fakültede, bazı hocalann dışında bir hastanın şikâyetlerindenpkılarak değerlendirme yaptırılmadığını, teşhis koyma yoUannın öğretilmediğini söyleyen Blees, daha sonra şöyle konuşuyor: "Bu söylediğim hocalann anlayısına i&şkin. Bir de oğrenci sayısı yönii var. Uygulama ancak küçük gnıplarla sonuç verici oinr. Bir hastanın başına 2025 kisi giderse oimaz. Son yıllarda çok fazla sayıda öğrenci alındı. Fiziki koşullar a>nı şekilde geliştirilmedigi için eğitimin kalilesinde de diışme görüldu. Özellikle son iki yıldaki degişiklikler ve karmaşa oğrencileri iyice ne yapacağını bilemez hale getirdi." "Bir de yoklama diye bir uygulama var." diye sözlerini sürdüren Alman öğrenci daha sonra şöyle diyor: "Bu, bana Türkiye'ye geldiğimden bu giine kadar ters gelen, alışamadıgım bir konu. Yoklamalar neden yapılıyor anlayamıjorum. Biz ilkokul çocuğu muyuz? Ben bu okula isteyerek geldim. Okulu da isteyerek seçtim. Kendi sonımluluğumu (Arkası 11. Sayfada) t£.ıbruf'ta ortaklaşa devletin yvniden kurulması mümkün olmaa\ çünkü Rum a öngördüğü senaryoyu aynen oynama fırsatı verdik. O meşru hükümet olduğunu iddia ederken, "'Biz böyle bir hükümeti tanımıyoruz" demekle yetindik karşısına dünyanın görebileceği ikinci bir hükümeU ikinci bir devlet çıkararak, "Birteşmenin yolu buradan geçer" diyemedik. haklannı Enosis ve Taksim yönunde kullanmayacaklarını eşit imzaları ile vurgulamışlar ve kurulan ortaklık Cumhuriyeti'nin daimiliğini garantileyen anlaşmaları kabul ederek bu anlaşmalara anayasal geçerlilik vermişlerdir. Ancak Rum ortak, imzasını unuUu. Daha doğrusu, imzasını sırf Kıbrıs'a hakim olmak için atıyor, kurulan ortaklığı yıkma planını elinde tutuyordu. Böylelikle kendini, bu anlaşmayı bozacak kadar guçlü ve akıllı sanan Rum liderliği 1%3 olaylarını planladı; gizlice hazırlığını tarnamladı; dünyayı 1960 Anlaşmalarının geçersizliğine de inandırdı ve saldırıya geçti... İlk gaye, anlaşmaları imzalamadan evvelki iddiasını geçerli bir şekilde yineleyebileceği bir oldubitti yaratmaktı. Bu da, eşit selfdeterminasyon hakkına sahip olan Kıbrıs Türk halkmı bu hakkı talep edebilecek, veya bu hakkı kuJlanabilecek durumdan çıkartmak, yani fiilen ve hukuken ezerek, ezilmiş halkımıza "tövbe... ben azınlık haklanna razıyım... bana luyma... özel toplum haklan istemiyorum... Enosjs'ten de yanayım... Türkiye'nin garantisini de istemiyorum.." dedirtmekti. 1963 saidırısının maksadı bu idi. Ortaklık Hükumetinden bunun için dışiandık; 11 yıl bu hükümete bunun için alınmadık!... Kıbns Devleti'ni süratle oluşturmaktır. Bunu yapmak iki kesimli Federasyon'a gidiş yoluna ters düşmez. 20 yıldır bu adımı atmadık. Ortaklaşa devletin yeniden kurulması bunun için mümkün olmadı çünkü Rum'a, Akritas Plam'nda öngördüğü senaryoyu aynen uygulamak fırsatıru verdik. O, meşru hukümet olduğunu iddia ederken "biz böyle bir hükümet tanımıyoruz" demekle yetindik, karşısına dünyanın görebileceği ikinci bir hükümet, ikinci bir devlet çıkararak "birleşmenin yolu buradan geçer, esilliğimizin tanınmasıyla mümkün olur" diyemedik. Bugün Kuzey Kıbns Devleti'ni kurup uluslararası tanınma talebinde bulunmakla, eşit ortakhğa dayanan iki kesimli bir Federasyon kurmak için öngörülen göriişmelerde eşitlik dengesini kurmaktan ve ayn bir halk olarak (Rumların red ve inkâr ettikleri) siyasal kişiliğimizi ve statumüzü vurgulamaktan başka bir sey yapmış olmayacağız. Bu adım atıldığı takdirde Rum yine iki kesimli Federasyonu oluşturmazsa ileride, iki devletin oluşturacağı bir birlik kurulması çabaları başlatılabilir. United, yani "Birieşik" Kıbrıs'ın doğabilmesi için iki halkın varlığı, eşitliği ve bunların oluşturduklan siyasi ve idari bünyelerin var oldukları ve eşitlikleri gibi temel gerçeklerin kabul edilmesi şarttır. Kıbns, bu temei gerçeklerin reddi ve silah zonı ile Türk ortağın yok edilmesi siyaseti nedeniyle bölunmüştür. Bunu başaran Rum tarafını "meşru hükümet" olarak tamyıp, Kıbns Türklerini bu hükümete tabi kılmak için yapılmakta olan baskılar Kıbns'ı birleştirmez, tamamıyla ayınr. Kıbrıs'ı birleştirmenin yolu Kıbns Türklerinin eşitliğini ve kurucu ortaklık haklannı inkâr yolundan geçmez. 1963'e kadar Kıbns'ta bir ortaklık Devleti vardı. Silah zoru ile bunu Rum devleti yapmak, Elenleştirmek, istediler... Yapamadılar... Bunu asla başaramıyacaklannın kendilerine ve dünyaya iyke anlatılması için selfdeterminasyon hakkımızm kullanılarak devletimiz için tanınma talebine derhal başlamamız gerekir. I Alman öfread Michael Blees Ana sınıfları için 3 bin yeni öğretmen alınacak ANKARA, (ANKA) Milli Eğitim Bakanlığı, okul öncesi kurumların ana sınıflarında gorevlendirilmek üzere 3 bin yeni öğretmen alınacağını açıkladı. Bakanhktan yapılan açıklamada, ana sınıfı öğretmen ihtiyacının karşılanması için alınacak öğretmenlerin, Kız Meslek Liseleri'nin Çocuk Gelişimi ve Bakırnı Bölümü mezunları arasmdan sınavla seçileceği bildirildi. İsteklıler 4 kasım cuma akşamına kadar iki nüfus hüviyet cüzdanı orneği ve bir diploma suretı'ni dilekçeyle birlikte Milli Eğitim Müdürlüklerine başvuracaklar. Başvuranların, ihtiyacın uzerinde olması halinde adaylar II kasımda 67 ilde sınava alınacaklar. Sınavda başanlı olacaklar Kız Meslek Liseleri'nde açılacak iki hafrahk kurslara almacaklar. Kursta başarı gösteren adaylar kura ile görev yerlerini öğrenecekler ve adaylar gecici öğretmen olarak atanacaklar. Yeni sürey Beyrut eylemi ile artık Ortadoğu'da yeni bir sürecin önü açılmıştır. Bu eyleme dek, ABD ile Suriye, aralarında giderek, kızışan polemiklere rağmen, bir "pakel anlaşma" sağlama sureci içine girmişîerdi. Bu eylem, bu süreci de havaya uçurdu, Suriye, bu denli zaaf gösteren bir süper devletle, diğer süper devletin sıkı desteğine sahip olduğu bir sırada neden uzlaşma yolları arasın? Suriye, bundan böyle ABD' nin kendisiyle uzlaşma maliyetini kuşkusuz çok yüksek tuta caktır. Şimdi, Suriye'nin ABD ile uzlaşma peşinde koşması yerine, buna ihtiyacı olacak olan, yani Suriye'nin peşinde koşacak olan ABD'dir. Bunun dışında, bu eylemle Lübnan doğrudan doğruya Körfez'e bağlanmış oldu. Olayın arkasında İran olmasa bile, ABD yönetimi böyle görme eğiliminde olduğu için LübnanKörfez (Arkası Sa. 11. Sayfada) Kalıcı bir oldu bitti M akarios, Türk ortağı, hükümetten dışladıktan sonra Rum idaresinin "meşnı Kıbns Hükümeti" olarak tanınmasım, 1973'de, "Enosis'een yakın noktaja geliş" olarak değerlendiriyor ve "bu noktadan ancak Enosis olacaksa gerilerim" diyerek Türklerle yeniden bir ortaklık idaresi oluşturmak niyetinde olmadığını vurguluyordu. Ortaklık bozulmuştu ve bir daha kurulmayacaktı. Önemli olan Türk ortağa "aslına dönüş" yani selfdeterminasyon hakkına yeniden sanlacak bir fırsat vermemekti. Akritas Planı'nın ruhunda ve metninde öngörülen bu senaryoda, Türk'ü "Kıbnslılardan" oluşan bir milletin içinde azınlık olarak teşhir etmek ve Rum halkını "Millet veya KıbrıslUar Kıbns halkı" olarak kabul ettirmek vardı. Bunu başardıkları takdirde Türkiye'nin müdahalesinden de korkmuyorlardı çunkü Akritas Plam'nda da teşkilat üyelerine duyurduklan gibi kendilerinin yaptıklan "içdarbe". yani Türkleri ortaklık hükumetinden dış Bölgeleri yok etmek kolay olacaktı R um mentalitesine göre, eğer 19631974 yıllarında bizi tümümüzle denize dökebilmiş olsalardı, veya Atlılar'da, Muratağa ve (Arkası 11 Sayfada)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle