24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 EKİM 1983 YHK bugün toplanıyor • • HABERLERİN DEVAM1 CUMHURİYET/11 Universite gerçek (Baştaraft 1. Sayfada) karşın, üniversitelerde bina kapasitesinde önemli hiçbir artışın olmayışı, öğretim üyesi sayısında ise önemli kayıplar görülmesi karşısında, YOK yetkilileri "Aym ders için öğrenciler gruplara böliinerek smıflar düzenlensin. Laboratuvar deneyleri için yer yoksa, gerekirse sinema gibi modern cihazlardan yararlanılsın. Üniversiteler koşullanna göre çöziim bulsunlar" diyorlar. Öğretim üyeleri ise, sınıf sayısının bölunmesi üzerine, hele ders geçme sistemi ile öğrencilerin devam zorunluluğu olan derslerinin çok farklı olması sonunda, derslerin cakıştığını belirtiyorlar, çakışmayan programları düzenlemenin olanaksız olduğundan yakınıyorlar. Her yolun denenmiş olmasına rağmen de, öğrenci sayısmın bina ve öğretim üyesi kapasitesinin üstünde kaldığını anlalıyorlar. Sorunlannı özetle şöyle dile getiriyorlar: • Sınıfları bina ve öğretim üyesi sayısmın elverdiği ölçiide, ne kadar bölerseniz böiiin, öfrenci sayısı fazta geliyor. 120 kişinin, sıralarda, uçerdörder oturtulduğu bir salona, 150 öğrencinin sığdmlmasına maddi olanak >ok. İster istemez yasanın öngördüğü, öğrencinin derslerin yüzde 70'ine devam zorunluluğunu görmezlikten geliyorsunuz. Öğrencinin sığabileceği sınıflar için, devamlı yoklama ile denetlemeye kalksanız, dersin yarısından fazlası geçer. Kâğıt dolaşiırsanız, böylesine kalabalık bir sınıfta kimin adına kimin imza attığını nasıl bileceksiniz? İmza sayısı ögrenci sayısından fazla çıkınca, hepsini gelmemiş saymak, ya da fazla sayı kadar rastgele ismi yoklamadan çıkarmak düriist, hakça bir sonuç değil. Üstelik burası lise de değil. Oğrenciyi disiplinle derse girıtıeye zorlayamazsınız. • Öğrenci sadece yoklamada görünmek, vize almak için derse zorla devam ettiğinde, çok kalabalık, gürültülü, sıkışık oturulan bir sınıfta dersi izlemiyor. Gazete okuyor, gürültü yapıyor. Derse devamından yarar sağlamadığı gibi, dersi dinlemek isteyene de, deTSin ciddiyetine de zararlı oluyor. En sağhklı yolu yoklama yapmamakta, öğrenciye devamın önemini, yararını anlatmakla yetinmcktc buluyorsunuz. Öğretim üyeleri, öğrencinin ders yılı içinde, devam ederek öğrenmesi sisteminin dünyada birçok ülkede başarı ile uygulandığına, özünde bu sisteme karşı olmadıklarına da işaret ediyorlar. Ancak sistemin bazı önkoşuliarla başarı getirebileceğine dikkat çekerek, şunlan vurguluyorlar: * 30 kişiyi geçmeyen sınıflarda, öğretim üyesiöğrenci diyaloğu kurularak, dersle ögrenme anlayışı yerleştirilerek devam sağlanır ve koşullan içinde yapılacak vize sınavlan ile yıl içi başarının gerçek ölçümü ortaya çıkabilir. Bizde ise bugiinkü sislem bilerek karşılıklı aldalmaca üzerine oturtuldu. Öğrenci sınıfa ögrenmek için değil, yüksek yıl içi notu almak üzere geliyor. Öğretim üyesi ile öğrenci arasında divalog kurulmadan, bu çıkarcı ortamda karşılıklı saygıya yer yok. Ögrenci vizede kopya çekiyor, derse gelmiş gibi gorünerek dersle ilgilenmeden vakit geçiriyor. Öğretim üyesi devamsızlığı, her şeyi görmezlikten geliyor. • YOK kâğıt üzerindeki zorunlulukları uygulanmış sayıyor. Karşılıklı aldatmaca içinde varılmış, sahıe yüksek başarı, gerçek olmayan devam, çalışmayı yıl içine kaydırmanın başansı gibi gösteriliyor. Koşullan yaratılmadan uygulamaya gecildiği için uygulanamayan, başarılı sonuç vermeyen sistem, sorunları görmezden gelinip başanlı gösterilmeye çalışılınca, sorunlar daha da büyük boyutlar kazanıyor. YÖK, sistemi başarılı gösterebilmek için, üniversiteleri başarıyı yükseltmeye zorlayınca, karar üstüne değişen kararlar alınca, sistem daha da işleyemez bir hal ahyor. Hele karşılıkh aldatmaca içinde vanlmış kâğıt üzerindeki yüksek başarı gerekçe yapılarak, yıl içi başarının ağırlıklı olarak yıl sonu sınavlarında etkinlik kazanması, daha da yanıltıcı sonuçlar getirecektir. Bu da giderek universite diplomalarıntn geçersizliğini, işlevsizliğini arttıracaktır. İşçi şirketlerine (Baştarafı I. Sayfada) konusu olamaz" dedi. Jelden, Ankara'daki lemasları sırasında bu sorunun başta Başbakan Yardımcısı Zeyyat Baykara olmak üzere çeşitli kademedeki yetkililere de aktarıldığını bildirdi. Jelden, işçi şirketlerine Türk \e Alman özel şirketlerinin katılımının sağlanmasının ivedi bir sorun olduğunu da sözlerine ekledi.Cumhuriyet'eözel bir dcmeç veren Jelden'in sorulara yanıtları şöyle oldu: SORU Başta işçi şirketlerinin 1984 yılı (eknik pıali yardımı olmak iızere sorun ne aşamada? JELDEN Kanımca bu konuda ciddi bir tıata işleniyor ve bu halanın kaynuğı bence DESİYAB'tır. Sorımun lespiti ve çözümü konusundj kendileri ile anlaşmamız mjmkun değil. Kenditeri başta genel müdür Dr. Kara olmak uzere, işçi şirketlerinin tek sorununun kendilerine yapılan mali yardım olduğunu zannediyorlar. Oysa olay boyle değil. Önce Turkiye Cumhurbaşkanı Ekselans Evren'in Nevşehir konuşmasında belirtligi gibi, büyük bir potansiyel oluşturan Türk işçi şirketleri kurtanlmalıdır. Bu en yetkili kişinin ağzından ifadesini bulmuş bir konudur. Ama nasıl? Biz diyoruz ki bu olayda. önce geçmiş halanın tespiti önemlidir. Bu hata ortaya çıkarılmadan yardım sokağa atılmış paradır. SORU Bu sözlerinizden 1983 yılında 30 milyon mark olarak belirlenmiş olan paranın bu yenı kıstasların saptanmaması halinde verılemeyeceği anlamını çıkarabilir miyiz? JELDEN Kesinlikle evet. Unutmayın ki, Almanya'da gözle görünür bir kriz var. Hediye niyeıine mali yardım yapmasını bekleyemeyiz. SORU Bu durumda Türkiye'nin, başta işçi şirketlerine dö nük olarak belirlemesini beklediğiniz ilke ve kıstaslar ne olmahdır? JELDEN Bunlar çok açık ve net olan dört noktadır. Önce geçmiş dönem hatalan ortaya çıkarılmalıdır. Bunlar tespil edilmelidir ki, yeni döneme dönük kaldıraçlar belirlensin. İkincisi, mali yardıından önce, bu «.irketlere bir kafılımın ortaya çıkarılmasıdır. Bu katılım, Türk özel sfklör şirketlerinden oldugu gibi Alman şirkellerinden de gelebilir. Üçüncii nnkta.hu şirketlere dönuk bir teknik yardımın gercekleştirilmesidir. Dördüncusü, işvi şirketlerine dönük kurlarmaoperasyonlarının belirlenmiş bir kunıın uracılığı ile yüriılülmesidır. Ağca'ya (Haştarafı l. Sayfada) ca'nın çevresinde otomatik silahlar taşıyan çelik yelekli polisler bulunuyordu. İtalyan yetkililcr Ağca'nın gazetecilerle konuşmasını eııgellediler. Tatbikata, uzerinde gri bir pantalon ve mavi bir tişörtle gelen Ağca, geçen temmuz ayında gazetecilere verdiği demeçte Papa'ya saldırı olayına Bulgar ve Sovyet ajanlarının karıştığını söylemişti. Olayın yeniden canlandırılmasını izleyen Savcı, İlario Martella 2 saat boyunca devam eden tatbikatı yönetti. Martella bir süre önce, Ağca ve Papa'ya saldırı olayına karıştığı iddia edilen Bulgar Sergei Antonov'u tekrar sorguya çekmişti. Savcı Martella gazetecilerle görüşmedi ve yardımcılan savcının birkaç gün süreyle bürosunda bulunmayacağını söyledi. Tatbikatta Sergei Antonov'un avukaiları da bulundu. Çalışmaları izleyenler arasında Papa'ya saldırıyı soruşturmak üzere 15 gıin önce Roma'ya gelen iki Bulgar sorgu yargıcı da bulunuyordu. Ek zamda iki taraf da pazarlığa yanaşmıyor İşçi temsilcileri yüzde 20'de ' ısrar ederken, TİSK temsilcisi Atasayar "konu pazarlığa müsait değil" dedi. ANKARA, (a.a.) Yüksek Hakem Kurulu'nun, ek zam konusunu bu hafta içindesonuçlandıracağı öğrenildi. Kurulun yarın yapacağı toplantıda sonuç alınmadığı, büyük bir aksilik çıkmadığı takdirde konu cuma günkü toplantıda sonuçlandınlacak. İşçi temsilcisi Fanık Barul, "Bu yüksek enflasyon oranı karşısında işçiye mullaka birşeyler verilmelidir" şeklinde konuşurken, işveren temsilcisi Kubilay Atasayar eski gorüşlerinde ısrar ettiklerini söyledi ve şöyle dedi: "Kurtıla yeni bir goriiş getirmeyeceğiz. Konuyu. daha önce kurullanmızda goruşlük >e karara bagladık. Bu kararı degiş(irecek bir sebep mevcut olduğu kanaatinde değiliz." Kubilay Atasayar, daha sonra işçilere yüzde 20 oranının alıında bir zam verilmesinin mümkün olup olmayacağı konusunda da. "Sanmıyorunı. Çünkii konu pazarlığa müsait değildir" dedi. Yüksek Hakem Kurulu'nun pazartesi günü yaptığı toplantıda, hükümet temsilcilerinin konuya daha ılımlı yaklaştıkları ve üyelerin gerekli çalışmayı tamamlamalarına olanak vermek üzere ertelenmesini istedikleri öğrenildi. Kurul toplantısına katılan işçi temsilcisi Faruk Barut, belirlediği enflasyon oranına dikkati çekti ve şöyle dedi: "Bize göre enflasyon oranı yüzde 20'lerde değil, yüzde 40'lara ulaşmaktadır. Işçiye yüzde 20 oranında bir zam gerekli görülmektedir. Ancak işçiye birşeyler verilmesi konusunda fikir birliği edilmezse, toplantıda sonuç alınamaz. Muhakkak bir noktaya gelmek zorundayız." UGUR MUMtL GOZLEM SORU Hu kurum sizce DESİYAP mı olmalı? FFI DEN Tabii. Ancak içtenlikle söylenKmi isierseniz, bu konuda bir partner olarak Alman CIM teşk<>atının da bulunmasında yarar var. SORU Alman şirketleri bu konuda katılmış olabilir mi? JELDEN Bakın bu konuda ciddi (emaslanmız var. Örnegin, son olarak Oeutsche Bank ile temas içindeyim, kendilerinden şu sözü aldım. Muşterilerini kârlı işçi şirketlerine \onellecrkler ve bu konuda kredi sorunlannı da gidermede yardımcı olacaklar. SORU İşçi şirketlerinin kurtanlması operasyonunda siAntonov, saldırı olayına karışze kaç şirket hakkında bilgi vetığını reddediyor. Batı basınını rildi? Sovyetler'in Polonyalı papa'yı, JELDEN DESİYAB bana Dayanışma Sendikası'nı destek24 şirkel ismi verdi. Ancak delediği gerekçesiyle öldürmek isdiğim gibi hepsi kurtarılmaya lâtediğini iddia etmişti. Sovyetler yık olan bu şirketlerin, bu opeise bu iddiayı "saçma" bularak rasyon içine girmesi için bu kısreddetmişti. tasların benimsenmesi gerekİtalyan gazeteleri bir süre önmektedir. ce Savcı Martella'nın Ağca'ya, SORU Aksi durumda son Antonov hakkındaki iddialanyıl 30 milyon DM (3 milyar TL.) nın yalan olmasından kuşkulaolan yardım kesilecek mi? nıidığını ve yalancı tanıklıktan JELDEN Açık ifadesini isyargılanabileceğini söylediğini terseniz evet. yazmıştı. SORU Alman hükümetinin,işçi şirketlerinin Türkiye'ye goç konusunda yeterli bir çözüm olmadığını duşünduğu bılınmek(Baştarafı I. Sayfada) te. Bunun yerine küçük bireysel işletmelerin desteklenmesi gerek tarihinde 4. Kolordu \e Ankara tiği son olarak Van'da yapılan 5\kıyönetim Komutanlığı taratoplantılarda ifade edildi. Gelişfından yayını durdurulan gazeme var mı? tenin daha sonra da 18 nisan JELDEN Eve« var. İlke 1981 tarihinde 1. Ordu ve İstanolarak S kişiye kadar islihdam bul Sıkıyönetim Komutanlığı taolanağı yaratan bireysel işletme rafından bütün yurt çapında yalerin Türkiye'ye göç eden 1 ürk iş yını durdurulmuştu. Son olarak, çilerinin sorunlanntn çözümü 24 ocak 1983 tarihinde yayını için önemli bir araç oldugu dü durdurulan Milli Gazete 37 gün şüncesindeyiz. boyunca kapalı kalmıştı. Milli Gazete (Baştarafı I. Sayfada) Özal'ı eleştırmeseniz "Efendim, adam 24 Ocak karariarının mimarı, niçin eleştirmiyorsunuz" diyorlar. Eleştiriyorsunuz, "Yazılarınız Özal için propaganda oluyor" ciiye kızıyorlar. Peki ne yapalım? Elimizde bazı yolsuzluk dosyaları var. Yolsuzluk dosyaları konusu da çok eleştiri çeker. Devlet bürokrasisindeki yolsuzlukları belgeleri ile sergilerseniz; yazıda adı geçenler sızi mahkemeye verir. Adliye koridorlarında sürünürsünüz. Bir de keskin solcudan ıdeolojik eleştiri gelir: Siz, bu gibi yolsuzlukları yazarak, düzenin kendi kendisine çekiduzen vermesine yol açıyorsunuz. Siz revizyonistsiniz ve bu düzenin akıl hocasısınız... Aynt yolsuzlukları yayınladığımız için başta sağ basın olmak üzere nasırına basılan çevrelerden yaygaralar yükselir. Maksatları ideolojiktir. Hür teşebbüs sisteminı yıkmak yerine MarksistLeninist bir düzen getirmek, vs. vs. vs... Biri, "Bu belgeleri nereden buluyorsunuz, sen istihbarat eiemanısın" der, öbürü ya CIA ya da KGB ajanı sayar. Peki akıl yok mu akıl? Düşünce yok mu? Araştırma, inceleme yok mu? Alın teri, göz nuru yok mu? Demek ki yok, akıl edemiyortar... Terör konusunda iş iyice komikleşır. Sağcıysanız "7erörün ardında KGB var", solcuysanız "Hepsini CIA yapıyor" deyip, susacak, gerektiğinde hep aynı kalıplan yineleyeceksiniz. Araştırma yapmak, kaçakçı ile itleuğursuzla uğraşmak gerekmez: Yalnızca beyinlere şınnga edilen sözcükletie konuşacaksınız. CIA KGB vs. . Terör olgusu çok karmaşık bir yapıda gelişiyor. Bu yüz ; dendir ki, basmakalıp sözcükleri ve inanç halıne gelmiş yargıları bir yana bırakıp. Bu konularda araştırma yapmak gerekiyor. Gerçek ancak boyle bulunur. Gerçeklere ancak böyle ulaşılır. Başka yolu yoktur bunun. Alın bir örnek: Adam Ermenı, italya'da yaşıyor. Adı, Henry Arslanyan, Suriye uyruklu. Hem, Amerikan Federal Narkotik Büro Örgütü DEÂ'nın bir ajanı.. Arslanyan, İtalya'dan Bulgaristan'a yolladığı bir gemi ile Türkiye'ye silah gönderiyor. Silahlar, Karadeniz kıyısında bir ılçeye çıkarılıyor. Çıkarılan silah ve mermılerin bir kısmı Orta Anadolu'da sağcı bir partlmizın iiçe başkanı tarafından satın alınıyor ve aynı silahların bir bölümü, yine Karadeniz ilçesinde solcu bir örgütün denetimindeki ilçede solcu milıtanlara satılıyor! Haydi buyurun bakalım... Bunlan araştırmak, mahkeme dosyalarındaki belgelere dayanarak yayın yapmak da suç oldu artık. Silah kaçakçılarından da söz etmeyeceksiniz. Mafya'dan da.. Amerikancı bir sağcı yazarımız, Mafya'dan söz edilerek olayın saptırıldığı kanısmda. Beyimiz kafasındakı çimento kalıplan ile düşünmeye alıştığı için bu konulann didik didik edilmesinden hoşnut olmuyor Bu konuda bir tekerleme bulup. tanrının günü bu tekerleme ile kamuoyunu oyalayacaksın. Beyimiz de bu takımdan. Araştırma yapmak suç, vardığınız sonuçlara inanmıyor. Peki öyleyse aynı araştırmalaıı siz yapın. Yok, o da yok.. Peki ne yapalım öyleyse? Bugünlerde başımıza bir de Paul Henze çıktı. Bir zamanlar Ankara'da CIA görevlısı olarak çahşan Henze son günlerde yazarlarımız arasına girdı. Henze'nin yayınlarındaki yanlışları saptayıp, kamuoyuna açıkladığımız için bu "Güzel Amenkalı" çok tedirgin olmuş. Fırsat buldukça bu satırların yazarına çatmaya çalışıyor. CIA uzmanı böyle yapar da Sovyet yazarı da susar mı? İona Andronov adlı Sovyet gazetecisi, "Literaturnaya" da yayınlarımızı çürütmek için seferber oluyor. Bulgar şirketlerinin kaçakçılık yaptığını yazdığımız için Sofya Radyosu. Sovyet yazafı ve bizim "Yeni mandacılar" Ağca'nın sağ örgütlerle ilişkilerıni belgelediğimiz için Türk faşistleri, Ağca konusundaki CIA teorilerine karşı çıktığımız ve Ruzi Nazar gibi CIA ajanları ile Türk sağcılannın ilişkilerini kanıtladığımız için Henze ve benzerlerinin saldırıları ile karşılaşıyoruz. "İsa'ya da Musa'ya da yaranamamak" diye bir özdeyiş vardır. Bizim işimiz birilerine yaranmak değil: biz inandıklarımızı, araştırmalara ve belgelere dayanarak yazarız, ne İsa'ya yaranmak isterız, ne Musa ya Doğru bildiğimiz yolda, tek başımıza da kalsak, yürürüz. Yürüyoruz da! Siyaset ve ıdeolojide tutumumuz aynıdır. Bağımsızlık yine bağımsızlık. Bu yüzden isa'nın ve Musa'nın adamlanna güler geçeriz. Vız gelir bunlar. Hem CIA, hem KGB... Bu suçlamaların sahipleri biraz gülünç oluyorlar. Bu konuda önce kendi aralarında anlaşsalar daha iyi olmaz mı? Çocukluklarında çok mu casusluk filmi, macera fitmi seyrettiler? Endeksler enflasyonun yüzde 30'u geçtiğini gösteriyor Ekonomi Senisi İşçilere ek zam verilsin mi verilmesin mi tartışması süre dursun, artık gerek devletin gerekse özel kurumların düzenledikleri tüm endeksler, 1 yıllık enflasyon oranının yüzde 30'u aştığını gösteriyor. Endekslerin tümünde gözlenen diğer bir ortak özellik de bu yılki fiyat artışlarının geçen yılki artışlann epey önünde gitti|i. Dün açıklanan Ticaret Bakanlığı toptan eşya fiyat endeksine göre eylülden eylüle bir yıllık artış oranı yüzde 32.5'u buldu. Ticaret Bakanlığı'nın yine dün açıklanan geçinme endekslerine göre Ankara'da eylülden eylüle gfcçen 12 aylık sürede perakende fiyatlar 31.2 oranında arttı. İstanbul Ticaret Odası'nca dün açıklanan toptan eşya fiyatları da Istanbul'da eylülden eylüle geçen 12 ayda toptan fiyat artışının yüzde 30'u aşarak yüzde 30.3'ü bulduğunu gösteriyor. Daha önceki günlerde yayınlanan Devlet îstatistik Enstitüsü endeksleri de bir yıllık perakende fiyat artışını yuzde 31, EgeMarmara bölgesindeki perakende fiyat artışını yüzde 33.5 olarak göstermişti. Bu ayın ilk haftasında açıklanan İTO ücretliler endeksinde ise İstanbul'da çarşıpazardaki 1 yıllık enflasyon yuzde 30.1'di. Ticaret Bakanlığı'nca izlenen toptan eşya fiyatları endeksi ağustos ayına göre eylül ayında yüzde 2.4 oranında artış kaydettiSon oniki aylık artış oranı da yüzde 32.5'i buldu. 1982 yılının ayru dönemi için ise bu oran yüzde 23.5 idi. DUNYADA BUGUN ALİ SİRMEN (Baştarafı 3. Sayfada) yük tehlıkenın Ege'nin doğusunda olmayıp, kendi toprakları üzerınde odaklanmış bulunduğunun bilincindedirler. Albaylar diktasını izleyen dönemde tüm Yunan yöneticilerinin en önemli kaygıları, orduyu kışlasında tutabilme noktasında toplanıyordu. Andreas Papandreu için ilk bakışta bu sorun, sağcı politikacılardan da daha büyük boyutlara varmış görünüyordu. Öyle ya, sağın ılımlısına bile tahammülü olmayan Yunan Ordusu, sola nasıl hoşgörüyle bakacaktı? Papandreu bu noktadaki kaygıları çabuksildi. Herşeyden önce, ordu içinde güçleri küçümsenemeyeck taraftarları vardı. Öte yandan da, Papandreu Yunan ordusuna, en aşağı kendisi kadar şoven ve ırkçı olabileceğini göstererek güven verme yolunu tutmuştu. Orduya ve kamuoyuna gösterilen hedef ise Türkiye idi. Andreas, Türkiye ile mucadele ettiği sürece ordunun desteğine sahıp bir kahraman olacak, onun temsil ettığı demokrasiye karşı çıkmak isteyen subaylar "ulusal dava" karşısında Yunanistan'ı zayıflatan hainler olarak görüleceklerdi. Şovenızme dayanan bu taktik şimdilik tutmuş görünmekte, Papandreu demokrasi üzerindeki ordu baskısını hafifletmeyi becerebilmekledir. Ne var kı, bu başarı sürekli gergin tutulan Türk Yunan ilişkileri cambazlığı üzerine oturtulmuştur. Öte yandan Papandreu dış politikasında çok yönlü bir tutum izlerken de, gerginlik stratejisini sürdürmekte. AET, NATO ve ABD ile ılışkılerinde hep gerginlik politikasını yeğlemektedır Ancak PASOK'un önderınin bu tutumu Batı dünyası içinde kendisine "güvenilmez adam" damgasının vurulmasına yol açmış bulunmaktadır Papandreu, kendi kamuoyu önünde bu suçlamalara neden olarak dış polıtıkasının çok boyutluluğunu ileri sürmektedir. Ona sorarsanız Batı kendisine çok yönlü bir dış politika güttüğü için kızmaktadır. Kurnaz politikacı burada ustaca bir manevra çevirmekte, politikasının tutarlı yanını tutarsız yanının mazereti olarak ileri sürmek istemektedir. Gerçekte Andreas'ın çok yönlü politikası değildir eleştirilen. Eğer Papandreu sorumlu ve tutarlı bir davranış içine girmiş olsaydı. çok yönlü dış politikasını Batılı müttefikleri önünde daha sağiam bir şekılde savunmak olanağını bulurdu. Ne var kı. tutarhlıkla tutarsızlığın çizgileri arasında gidip gelen Papandreu, büyük devlet adamlarına özgü geniş görüşe, soğukkanlılığa ve sorumluluğa sahip gorünmemektedir. Onun zayıf yanı da ışte budur. Türk Dil Kurumu Başkanlığı'na Prof. Hasan Eren atandı ANKARA, (a.a.) Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığına Prof. Dr. Llkan Kocatürk atandı. Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu Başkan Yardımcıhğı'nı da vekaleten yürütecek. Türk Dil Kurumu Baskanlığına Prof. Dr. Hasan Eren, Türk Tarih Kurumu Başkanlığı'na Prof. Dr. Yaşar Yiicd getirildiler. Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı'na da Prof. Dr. Aydın Sayüı atandı. Bu atamalara ilişkin kararnameler Cumhurbaşkam'nca onanarak dünkü Resmi Gazete'nin mükerrer sayısınaa yayınlandı. Kararnamelerde bu atamaların, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih lYüksek Kurumu Yüksek Kurulu'nun görüşü alınarak yapıldıIğı belirtildi. ? ^ m l b n y l a saglamıştır Bu alanda y a p g vemliWerde. bütün gınşımlerde ınanılır. e t k ı n \ e e t K U i . bir banka olarak kendisinı / ^ A U A \ l r | | herkese kabul ettirmıştır. \ T / \ £ \ L V L N JL 1 DtŞ TABtBt ORHAN TÜZÜN Levenl. Guvercın Durajı, Gazeıeciler Y»pı Kooperatifi C/3 Blok. D. 7 Saat: 913 Tel:IM 57 25
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle