18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 29 Haziran 1963. Sıcak bir yaz günü. Marsilya limanı kayruyor. Miyadını doldurmuş bir Fransız yolcu gemisine bindik. Yanımda, 13 yaşındaki oğlum Haydar ve Paris'ten Cezayir'e nakledilmiş bulunan Başkâtip Bedrettin Tunabaş vardı. Cezayir'e, Türkiye'nin ilk Büyükelçisi olarak gidiyordum. Eşyalarımjn, büyük bir kisrruru, bir lift içinde, Moskova'dan doğrudan doğruya Cezayir'e göndertmiştim. Eşim ve kızım, Cezayir'e, bir iki hafta sonra geleceklerdi. Haftada, üç defa MarsilyaCezayir seferini yapan, yük ve yolcu taşıyan Fransız gemisi, güneş batarken Balear takımadalanndan Minorka ile Majorka arasındaki boğazdan geçti. Yemek salonunun havası rutubetli ve bunaltıcı idi. Cezayir'e çok yolcu yoktu. Bedrettin karjımda, yemeğini beklerken, çenesinden terliyordu. Haydar, sabırsızlık gösteriyordu. O geceden, hatınmda kalan, basık tavanlı, sigara dumanlı yemek salonunda, önümüze konulan donmuş domates salçab, fazla pişmiş dana rostosu ile patates püresinin damağıma yapışan ekşimsi tadı ve daha sonra kabinimdeki duşun ağzından, fısıldayarak çıkan miktan az, tazyiki çok, sıcak ve pas kokulu suyun, bin bir iğne gibi vücuduma batması oldu. CEZAYİR YAVAŞ YAVAŞ ORTAYA ÇIKTI Şafak vakti, sisler arasından, Cezayir sırtları ufukta göründü. Fransızların "Beyaz Şehir" dedikleri Cezayir, yeşil tepelerin yamaçlannda yükselen beyaz ve modern binaları ile yavaş yavaş ortaya çıktı. Eski liman ve Barbaros Hayrettin'in kalesi sağda kaldı. Gemi limana girdi ve rıhtıma yandan yanaştı. Rıhtım kalabalıktı. Insanlar koşuşuyor, Fransızca ve Arapça bağınyorlardı. Tanıdık bir yüzü boş yere aradım. Halbuki idarî memur Halim Atalay ile şoför Tomnık Ali'yi, bir kaç gün önce, Cezayir'e göndertmiş ve ilk hazırlıkları yaparak bizi limanda karşılamalannı kendilerinden istemiştim. Halim Atalay, genç bir suvari yüzbaşısıydı. 1960'dan sonra meslek değiştirmiş ve idarî memur olarak Dışişleri Bakanlığına girmişti. lri yarı, sağlam yapılı, kumral, açık renk gözlü, yakışıklı bir delikanlıydı. Evliydi. Küçük bir oğlan çocuğu vardı. Atılgan, asabî mizaçta, içgüdüyle hareket eden ve çabuk etkilenen bir insandı. Diplomasi mesleğinin, bazen yumuşakhk ve müsamaha isteyen havasına henüz girememisti. Halim Atalay'ın, yerli makamlarla, zor idarî işlerde, bana büyük yardımlan olacaktı. Ali ise, Ankara'da Bestekâr Sokakta taksi şoförlüğü yapmaktaydı. Çankınh idi. Kırk yaşlanna gelmiş, fakat bekâr kalmıştı. Saf bir Anadolu çocuğu idi. Sabahlan, Haydar'ı okula götürür, çıkışta alır geri getidi. Yemeği severdi. Mahalleköfteci ve kebapçısına Hay'ı da alıştırmıştı. Bir oturoşbeş porsiyon döner yerdi. Güreş yaptığı için, orta boyuna rağjinen, gelişmiş omuzları ve göğile, olduğundan daha iri göınürdü. Şoför arkadaşlan bu beple Ali'ye "Tomnık" lakanı takmışlardı. Moskova'da satın almış oldumavi kaplumbağa Volks;en arabamı Ali'ye teslim etiş ve Cezayir'de, limana ara«yla gelerek beni karşılamasıkendisine sıkı sıkıya tenbih iştinı. Halim Atalay ve Ali ortada ırünmüyorlardı. ARJHİ BtR GÜN Ellerimizde bavullar, geminin diveninden nhtıma indik. lyaz gömlekli, koyu renk panılunlu, orta yaşta bir adam hızlı larla bize yaklaştı. Fransızkonuşuyordu. Kim olduğumu lu. Türkiye Büyükelçisi olduğumu söyledim. Birden boynuma sanldı: "Türk kardeşlerimiz, Cezayir'e boş geldiniz. Bu gün, bizler için taribî bir gündür." Çok duygulanrruştım. "Teşekkür ederim. Siz kimsiniz?" dedim. Adam, valizlere sanldı, "ben, hamahm" dedi. Oldukça şaşkın, kendisüıi takip ettik. Poİisten, gümrükten geçtik. Ortada hâlâ kimseler yoktu. Ne bizimkiler ne de Cezayir Dışişlerinin temsilcisi. Saint Georges Otelinde oda ayırtmalannı Halim Atalay'dan rica etmiştim. Türk dostu hamala, bir taksi çağırmasını söyledim. Taksi geldi. Cezayirii hamal, yaptığı hizmet için bizden o kadar fahiş bir para istedi ki, cebimizdeki Fransız frankları bu hammaliyeyi ödemeye kâfi gelmedi. hirazedecek olduk, adam hiddetinden mosmor kesildi, bağırmaya başladı, eimediği hakaret kalmadı. Bu beklenmedik karşılaruş, insanı uyandıran değil, sersemleten bir sıcaksoğuk duş oldu. Cezayir'de işimin kolay olmayacağını, o anda, anladım. Saint Georges Oteli, IspanyolFas mimari uslubunda inşa edilmiş bir binadır. Ağaçlı ve çiçekli bir parkm ortasmda kaybolmuş gibidir. Uzun koridorlan, kemerü tavanlan, duvarlan kaplayan eski Hollanda ve ttalya çinileri, yıpranmaya başlamış halılan, yer yer sıralanmış bakır süs eşyalan, mangallan, ibrikleri ile Şark Masallan havası içindedir. Otel, şehrin doğu kısmında denizden uzak, "Mustafa" tepelerinin eteğindedir. Resepsiyonda, Halim ile AU' 10 EKIM 1963 133 YIL Emeklî büyükelçi SEMİH GÜNVER Gemiden inince bir adam hızla ynnınnza yaklaştı. Kim olduğumusu sordu. Türk Büyükelçisi olduğumu söyledim. Birden boynuma sarılıp; "Türk ka rdeşle rim is hoşgeldiniz, bııgün bizim için tarihi bir gündür" dedi. Çok duygulandım. Adam "hamal" olduğunu söyleyip bavullan kaptu Taksiye binerken Öyle yüklü bahşiş istedi ki itiraz edecek olduk. Adam birden bağırıp çağırmayn, hakaret etmeye başladı... ANKAR A NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Etekteki taşlar... TGS eski Genel Başkanı, gazeteci Nail Göreli'den seçim nabzı yokladığı Malatya'dan şu telgrafı aldım: "Perde Arkası başhklı yazını Anadolu yollarında olduğum için bir gün geç okudum. Birikmiş kutlamalanmı topluca sunuyorum. Türk basınının kulakları çınlasın. Kalemin başka dert görmesin. Malatya'dan sevgiler, saygılar." Basının kendi kendini eleştirerek, düzeltme yoluna gitmesi isteği, çok kimsede vardır, Bu konudaki çabalar yeni de değildir. Geçmişte, başanlı örnekleri görüldü. Basın Ahlâk Yasası'yla onun yaptırımlannı içeren kurul. Basın Şeref Divanı gerçekten ciddi toplantılaryaptı. Bu toplantılardan birine, Artkara Gazeteciler Sendikası adına katılmıştım. Toplantı istanbul'daydı. Abdi İpekçi, Basın Şeref Divanı'nın Genel Sekreteriydi. Gündemde, Basın Ahlâk Yasası'na uymayan gazetelerin durumları vardı. Üyeler arasında, anımsadığım Emil Galip Sandatcı da vardı. Görüşmeler sürerken. içeri giren bir görevli, Emil Galip Sandalcı'ya bir zarf verdi. Sandalcı, zarfı aldı açtı. Adam gitti. Emil Galip'e gelen zarfın ne olduğunu hepimiz merak etmiştik. Alıp okuduk. Çalıştığı gazetenin sahibinden geliyordu yazı, Sandalcı'nın işine son verildiğini bildiriyordu. SandaJcı hiç istifini bozmadı, toplantı sonuna dek sürdü. Ankara'dan giden Güngör Yerdeş'le ikimizi, genç buldukları için yazmanlığa seçmişierdi. Gece yarısına dek çalıştık, kararları temize çektik, İstanbul'u doğru dürüst gezemedik. Orada alınan kararlar bir ölçüde uygulanıyordu. Zamanla tavsadı. Yaptırım yeterli değildi. Cezalandınlan gazetelerin ilanlan kesilmıyordu. Bazı gazeteler, açıklamaları yayımlamamakta direniyorlardı... Basın sendikalan, gazetelerin çalışan kadrolannı bir çeş'ıt denetliyorlardı. Gazeteci niteliğinde, yeterliliğinde olmayan kişilerin çalıştırılmaları halinde, o gazetenin ilanı kesilebiliyordu. Gazeteler, sendikadan çalıştıracağı kişinin, gazeteci olup olmadığını, çalıştırıp çalıştıramayacağını soruyordu. Sendika da, "gazetecidir" ya da "değildir" diye yanıt verme durumundaydı. Böyle bir yanıt yüzünden az kaldı canımdan oluyordum... Bir genç için, "gazeteci değildir" diye yanıt vermişiz. Yıllar sonra karşılaştığımızda bana şunları söyledi: Benim için yazıyı senin yazdığını öğrenince, seni öldürmeye karar verdim. Epeyce izledim, ancak fırsat buiamadım. Bir başka arkadaş da şöyle dedi: Ben gazeteci olmak ıstiyordum, neden "hayır" diye yazdınız?' Neden gazeteci olmak istiyorsun? Başka bir iş tut. Kokteyllere gitmek, elimde kadehle bakanlaha konuşmak hoşuma gidiyor, yanıtını verdi... TRT Genel Müdürü Macit Akman'a, bir söyieşi sırasında sordum: TRT'yi neden örneğin bir BBC düzeyine getirmiyorsunuz? Oooo, dedi Macit Paşa, senin dediğinin olması için daha bir fınn ekmek yemek gerek. Buna benzer bir yanıt verdi. TRT de, habercilikte, basından ayrı düşünülemezdi, bunu çok kimse anlamak istemedi... Konumuz basın yasa tasarısıydı, basın ahlâk yasasıydı; nerelere gittim? Şimdi basın için, yazarlanmız için çok önemli saydığım iki noktayı vurgulamak istiyorum: Basın Yasa Tasa• rısı, Yüksek İhtisas Komisyonu'na geldi. Komisyon ivedi çalışmaya başladı. Türkiye'cîeki basın kuruluşundan, Danışma Meclisi'nden geçen yasa tasarısı üzerinde yeniden görüş bildirmelerini istedi. Tasarıyla, eklerinden bir örnek Cumhurbaskanı Evren'e yollandı. 8 kuruluş, bu ayın 17'sine dek, görüşünü Konsey İhtisas Komisyonu'na bildirecek. Önümüzdeki 7 gün, basın için son bir hafta demektir. Tasarıda ilk göze çarpan, para cezalarının artması geliyor gibi; ama değil. Gerçekte, daha önceleri çıkan bir yasayla tüm yasalardaki para cezaları, paranın değer yitirmesi göz önünde tutularak yeniden düzenlendi. Türk yasalanndan 160'a yakınında para cezaları var. Cumhuriyet'ten önce çıkan yasalardaki para cezalan 150 kat arttı. Cumhuriyet'ten 31.12.1939'a dek çıkarılan yasalardaki para cezaları 90 kat arttı. 1950'lerde çıkan yasalardaki para cezaları da 30 katına çıkarıldı. Basın yasasında bu cezalar olmasa da, çıkan o yasayla arttınlan cezalardan basının kurtulması olasılığı yok. Ancak, şu düşünülemez mi? Para değerinın düşmesi gerekçesiyle, para cezaları artırılıyor da, anlayamadığım özgürlüğü bağlayıcı cezalardan bazıları neden artırılıyor? Mahpusluk da mı değer yitirdi? Özgürlükler de mi değer yitirdi? Rıhtımdaki ilk olay sersemletici bir duş gibiydi yi sorduk, Cezayir'in ağır ve rutubetli havasına intibak edememişler, odalannda uyuyup kalmışlar. Biraz sonra uykulu gözlerle çıkıp geldiler. Bize ayrılan odaları, işgâl etmekte olan Hindistan Büyükelçisi, verdiği söze rağmen boşaltmamış. Saatlerce, kapırun önünde münakaşa ettik. Nihayet, akşama doğru odalarımıza yerleşebildik. Haydar'ia ben ikinci katta yan yana iki odada kalacaktık. Bedrettin Tunabaş'a da zemin katmda, kapısı arka bahçeye açılan bir oda bulduk. Bu oda aynı zarnanda, geçici olarak biiro olarak kullanılacaktı. Otelin, Fransız müdüründen, Fransızca klavyeli eski bir daktilo makinesi sağladık. Cezayir'e geldiğimizi ve göreve başladığımızı bildiren ilk telgrafı bu makinede, Türkçeyi Fransu şivesi ile konuşur gibi, haarladık ve Ankara'ya PTT kanalı ile yolladık. Akşam yemeğimizi, ön bahçeye bakan zemin katı balkonundaki lokantada yedik ve yorgun argın, içimizde bir garip burukluk, odalarımıza çekildik. Haydar, hemen uyudu. Sene 1516. Yavuz Soltan Selim, lstanbul'da Osmanlı Padişahı. Akdeniz'de iki Türk korsanı, Onıç ve Hayrettin kardeşler, bölgeye tamamen hâkimler Ispanyollar, Cezayir topraklarına çıkmıslar, Mers d Kebir Oran ve Bougie sehirlerini işgâl etmişler. Cezayirliler, Ispanyollara karşı mücadele için Onıç ve Hayrettin reisleri yardtma çağınyorlar. Fransa'da 1. François, tspanya'da Charles Quint Tiirk milis teskilâtı kuruluyor. lstanbul, Rumeli ve Anadolu'dan Türkler, Cezayir'e gidip yerleşiyorlar. Cezayir, yavaş yavaş bir ticaret merkezi oluyor. Korsanlık, esir ticareti gelişiyor. Cezayir sahillerinden itibaren korsan gemilen Hiristiyanlara karşı daimî bir savaşı sürdüruyorlar. 1541'de Ispanya Kıraiı Charles Quint, Cezayir'i Türklerin elinden almaya teşebbüs ediyor, mutanlan gerçek otoriteyi temsii etmeye başüyorlar. Fransa Kıralı XIV. Louis, 1679'dan 1683'e kadar, Cezayir'i almak için uğraşıyor ve O da Charles Quint gibi gayesini gerçekleştiremiyor. On sezikinci asırda, Babı Ali, Cezayir üzerindeki kontrolünii kaybediyor. Sultan'ın atadığı Da>n'lar Cezayir'in idaresini ele alıyorlar. Aslında Dayılar devri, tam bir muhtariyet rejimidir. Dayı, gerçekte, askerlerin ve ği halde ödememekte direnmesi idi. Bu paranın esasında, Livorno'da yerleşmiş Yahudi tüccarlara ait olduğu rivayet olunur. O tarihte Fransa tahtını, Bourbon ailesinin son temsilcisi Kıral XI. Charles işgâl etmektedir. X. Charles ve nazirları, iç politikada büyük sıkıntıiar içinde bulunduklan bir zamanda Cezayir Dayısının yarattığı bu fırsattan yararlanmak istemiş ve halkın dikkatini başka bir konu üzerinde toplamakta fayda görmüşlerdir. Paris, Babı Ali'ye müracaat ederek, Dayı Hüseyin Paşa'nın Fransız Konsolosu France Duval'den özür dilemesini istiyor. Babı Ali'nin o sırada derdi başından aşmıştır. 18O8'de tahta çıkmış olan II. Mahmut, ölüm tarihi olan 1839'a kadar Imparatorluğun her yanından parçalanmasına mani olamamıştır. II. Mahmut'un hükümranük devresinde facialar birbirlerini takip etmişlerdir: Sırası ile Alemdar vak'ası, irticaın kesin zaferi, 18091812 TürkRus Savaşı, 28 mayıs 1812'de Bükreş Muahedesi, Tepedelenli Ali Paşa olayı, 18 şubat 182I'de Yunan ihtilâlinin başlaması, 18211825 Türklran Savaşı, 20ekim 1827'de Fransa, tngiltere ve Ruslann Navarin'de Osmarrlı donanmasına baskın yapıp yakmalan, 15 eylül 1829'da yeni TürkRus Savaşı ve Edirne Muahedesi, Mısır fsyanı, Mebmet Ali Paşa'nın tbrahim Paşa'yı Anadolu'ya yollaması, II. Mahmud'un, İbrahim Paşa'yı durdurabilmek ve geriye çekilmesini sağlayabilmek için Rusya'dan yardım istemesi, on Rus savaş gemisinin bir kaç bin Rus askerini Büyükdere çayırına çıkartması, Sultan'ın "Denize düşen yılana sanlır" lafını, kendisini mazur göstermek için söylemesi, nihayet 8 temmuz 1833'de Hünkâr İskelesi Muahedesi. tşte bütün bu feci olaylann ortasında 1827 yılı yazında, Fransa'nın Babı Ali'ye yolladığı protesto, II. Mahmud'u, Cezayir Dayısına, Konsolostan özür dilemesi için talimat göndermek zorunda bırakmıştı. Bu talimatı Dayı elinin tersi ile itti. France'uı suratına hakettiği darbeyi indirmişti, özür dilemesi bahis konusu değildi. Gunümüzde bile, kabadayı, erkek adama "dayı" denilmesi acaba, Izmirli Hüseyin Paşa'nın davranışından mı kaynaklanmaktadır? FRANSIZLARIN MÜDAHALE KARARI X. Charles'm Poügnac'tn başkanlığındaki hükümeti, fırsattan faydaiandı. Cezayir'e müdahale kararı ahndı. Bu kararı haklı gösterecek sebepler fazlası ile mevcuttu: Yelpaze olayı, Cezayir kalesinden Fransız bandıralı Provence gemisinin 1829'da top atesine tutulması, özellikle, Marsilya'daki Fransız iş çevrelerüıin menfaatleri, X. Charles'm ve Polignac hükümetinin iç politikada karşılaştıkları güçlükleri unutturmak kaygısı. Esasen, Koramiral Duperrt, 12 haziran 1827 tarihinden beri Cezayir limanını üç yıl süre iie abiuka altında tutmuştu. Buna rağmen Cezayirliler, deniz ticaretlerini başka limanlardan yapmışlar ve ablukayı tesirsiz bırakmışlardı. tngilizlerin muhalefetine rağmen, Generai Bounnont, 14 haziran I83O'da, Cezayir'in 30 kilometre doğusundaki Sidi Feruş kumsallanna 36 bin askeri çıkardı. Siyah çizmeler giymiş olan Fransız askerleri, bugüne değin Cezayir'de yerleşmiş bulunan Fransızlara verilen "Siyah Ayaklar" "Pieds Noirs" lakabının sebebi oldular. Yalnız kalan Dayı Hüseyin yirmi gün kadar direndi, 5 temmuz 1830'da teslim oldu, bir süre Fransa ve İtalya'da yaşadı ve II. Mahmud'dan bir yıl önce 1838'de Iskenderiyek'de öldü. YARIN: BM'DEKİ BAĞIMSIZLIK OYLAMASI VE TÜRKtYE 133 yıl sonra Cezayir'e dönüşümüz pek parlak olmadı O stnanlı tmparatorluğu'>na 1533 yılında bağlanan Cezayir'e Türkiye'nin ilk büyükelçisi olarak gidiyoruz. Barbaros Hayrettin kalesini sağda bırakıp rıhtıma yanaşıyoruz. Rıhtım kalabalık. İnsanlar kosturuyor.Bizi karşılayan bir Allahın kıılu yok. basaramıyor. PAŞALARIN OTORİTESİ KAYBOLUYOR 1587'de Cezayir, bir "Niyabet" hab'ne geliyor. Sultan'ın tayin ettiği bir paşa, ülkeyi üç yıl için idare ediyor. On yedinci asırdan itibaren paşalar, otoritelerini kayıp etmeye başlıyorlar. Bir süre, Cezayir'deki milisin seçtiği Ağa ile Paşa birlikte çahşıyorlar. Zamanla, Milis Kokorsanların teşkil ettikleri aristokrasinin adamı, temsilcisidir. Cezayir dayılarının son ikisi sırası ile Ali Hoca ve tzmirii Hüseyin Paşa'dır. 1827 yılında, Dayı Hüseyin Paşa, Cezayir'deki Fransız Konsolosunun yüzünde yelpazesini patlatıyor. Münakaşa konusu, Fransa'run 1797 tarihinde Cezayir'den almış olduğu büyük bir borcu, aradan uzun yıllar geçti iktidardalar. Barbaros Hayrettin, 1518'de Cezayir ve Tlemcen'e hâkim oluyor, Sultan Selim'i tanıyor ve Osmanlı Sultanının himayesine giriyor. Barbaros, daha önce 1529'da Peron adasını ahyor ve 133 yıl sonra Cezayir'e dönüCeza>ir limanını kuruyor. şümüz pek parlak şekilde ger1533'de Cezayir, Osmanlı çekleşmemişti. Odanın pencereImparatorluğuna bağlanıyor. sini açtım, balkonun tas duvanna dayandım ve bir "İlk Du Sultan, kendisini Cezayir'de bir Beylerbeyi ile temsil ettiriyor. Bir rnm" değerlendirmesi yaptım. Almanya'daki Türkler için YEPYENİ BİR DERGİ TürkçeAlmanca içerikli ÇALIŞANLAREV SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL "Beni geri hizmete aldılar" SORU: 1971 yılında beş a> kadar Emekli Sandığına tabi olarak çalıştım. Istifa ederek aynldım. 1977 yılından itibaren SSK sigorJalısı olarak bir kamu kuruluşnnda işçi olarak çalışmaktayım. Yakiaşık bir yıl kadar önce gecirmis olduğum bir rabatsızlık sonucu sol gözümde görme bozukluğu meydana geldi. Şoför olarak çalıştığım için SSKbastane$ine}aptıgımbasvunıda saglık kurulu şoförlük yapamıyacagıma karar vererek, beni geri hizmete aldılar. Işveren bana saglık kunılu raporu doğrultusunda geri hizmette görev verdi ve halen de bu görevde çalışmaktayıra. 1 Emekliliğe hak kazanabilmek için sigortalılık başlangıç tarihi olarak Emekli Sandığına bağlı işe başlangıcım olan 1971 yılı kabul edilir mi? 2 Kısmi sakat aylığı baglatabiiir miyim? Bağlatabilirsem nasıl bir yol iziemeliyim? SSK kısmi aylık için çalışma gücünün yizde kaçını kaybetmiş olmak gerekiyor? K.K.SAMSUN YANIT: 1 1 Haziran 1983 de yürürlüğe giren 'Sosyal Güvenlik Kurumlanna tabi olarak geçen humetlerinin birleştirilmesi hakkında kanun'a göre "Kurumlardan herhangi birine ilk defa sigortalı olunan tarih, sigortalılık siiresinin başlama tarihidir." Yasanın açık hükmü sizin 1971 yılından geçerli SSK sigortalısı olmanızı gerektirir. 2 Kısmi sakat aylığı alabilmeniz için "İş kazası veya meslek bastalığı sonucu meslekie kazanma giiciinün en az °7»l0" azaldığjna ilişkin SSK sağlık kurulu raporu ile saptanması gerekir. Gözünüzdeki sakatlık iş kazası yada meslek hastahğı sonucu olmamışsa size "Sürekli tş Göremezlik" ayüğı bağlanmaz. Ancak "Sakatlığı nedeniyle vergi indiriminden yararianmaya hak kazanmış durumda olan, Sigortalılar, yaşlan ne olursa olsun, en az 15 yıldan beri sigortalı bulunmak ve en az 3600 gün malulliik, yaslılık ve ölüm sigortalan prinü ödemis olmak şar&yla yaslılık aytıgından yararlanırlar." Sakatlığınız meslek hastalığı ya da iş kazası sonucu değilse, vergi indiriminden yararlanabilrneniz için çalışma gücünüzün en < az %40'ını yitirdiğinize ilişkin bir rapor almanız gerekmektedir. O durumda da3600 gün (10 tam yıl) prim ödemiş olacağınız 1987 yılında emekli olabilirsiniz. BİZİM ALMANCA Sizlere öğretmensiz, okul dışı bir yöntemle, boş zamanlarınızda, eğlendirerek dil öğretecektir. Bu derginin ingilizce benzeri uzun zamandır BİZİM ENGLISH adıyla Türkiye'de yayımlanmakta ve büyük bir okuyucu kitlesinin hayranlığını çekmektedir. içeriğinde, renkli resimlerle bezenmiş aktüel konular, değişik türde yazılar, çizgi romanlar, kısa öyküler, şiirler, fıkralar, karikatürler, TürkçeAImanca dilbilgisi, sözlük ve bulmaca bölümleri, okurlardan gelecek sorular için "Hukuk Köşesi" ve "Derdini söylemeyen derman bulamaz" sütunları yer almaktadır. Hedefımiz, okuyucuya öğretmensiz, okul dışı bir yöntemle dil öğretmektir. Tanıtıcı Ücretsiz "örnek Sayı" çıktı. Isteyinizi TürkçeAlmanca içerikli bu dergi Türkiye'de Çağdaş Yayıncılık ve Basın Sanayii tarafından hazırlanmıştır. Almanya ve yurtdışı dağrtımı ARARAT Medienproduktion und Vertrieb GmbH, Beriin tarafından yapılacaktır. Aralık 1983'den itibaren yayınlanacak veyalnız abonelere gönderilip bayilerde satılmayacak olan bu dergiyi tanımak istiyorsanız, aşağıdaki istek kuponunu doldurup bize gönderiniz. Size hiç bir yükümlülük getirmeyecek olan ücretsiz "Örnek Sayı"y\ inceledikten sonra abone olup olmamaya kendiniz karar vereceksiniz. T.C. ÇATALCA İCRA MEMURLUĞU MENKULÜN AÇIK ARTTIRMA İLANI Dosya No: 1983/366 Bir borçtan dolayı hacizli olup saıışına karar verilen aşağıda cins, mikcar ve kıymetleri yazıiı mallar satışa çıkanlmıstır. Birinci arttırma 18.10.1983 günu saat: 11.00 11.30'da Çatalca Halk Egitim binası önunde yapılacak ve o günü kıymetlerin fo 75'ine istekli bulunmadığı takdirde 19.10.1983 günü aynı yer ve saatte 2. arttırma yapılarak en çok fiyat verene satılacağı ve satış şartnamesinin icra dosyasından görülebileceği masrafı verildiğı takdirde şartnamenin bir örneginin isteyene gönderilebileceği, fazla bilgi almak isteyenlerin yukanda yazıiı dosya numarasıyla icra memurluğuna başvurmaları ilan olunur. 24.8.1983. Mubammen kıymeli Adedi Cinsi (Mahiveli ve önemli nilelikieri) Lira Kr. 750.000.00 1 FİAT marka 1966 model 415 lipi kavunici renktc 800760 şasi ve 128698 motor nolu dizel 59 AK 352 plâka sayılı traktör. Basın: 10842 Başvuru adresi: ARARAT Medienproduktion und Vertrieb GmbH DonaustraGe 1 D1000 Beriin 44 Telefon: (030) 624 60 02 BİZİM ALMANCA'nın tanıtıcı Örnek Sayı'sını ücretsiz olarak adresime gönderiniz. AdımSoyadım: Adresim: Telefon:
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle