Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet 2 emiryolu geçidi kapandı. Sevindim, bir bahçenin çitinin önüne, taşlı bir tümseğe oturdum: Kara tren geçecek.. Sevincim kursağımda kaldı. Kıpkırmızı dizel tren geçti! Basbayağı üzüldüm. Döndüm, yapraklarmı dökmüş meyve ağaçlan ile dolu büyük bahceyö baktun; kent, demiryolu geçidine gelmiş dayanmıştı. Bir kaç yıla kalmaz. bu bahçeler de... Bastonuma dayanıp kalktım. Geçit açılmıştı. Kara tren, dizel tren derken. bir antm canlandi: Büyük oğlumla günlerden bir gün, kara trene binmiştik. Sanırırn onun ilk kez trena binmesiydi. Yedi yaşında vardı, yoktu. Sevincinden yerinde duramıyordu. Kara tren de kara trendi. Bir kara bulut içinde bizi almış gidiyordu. Büyük oğlum, pencereden baktı baktı, son ra bana döndü: Baba», dedi, bu trenlerin arkasına niye vapurlar gibi bayrak asmazlar?» Ne karşılık vereceğimi bilememiştim. Yavaş yavaş yürüyorum. Çabuk çabuk yürümek de elimde değil. Doktor ille de bu ameliyattan sonra, her gün yürüyeceksinl demişti. İyi ama bu baston bana göre değil. Uzun geliyor. Bastonu da elime laf olsun, süs olsun diye almış değiüm. Halsizlik var üstümde. Demiryolu geçidin den sonra biraz yürüyünce, bir bıçkı atöl yesine rastlıyorum. Kocaman, kalın tahtalan biçiyorlar. Selam sabahla birlikte yaklaşıp: «Şu bastonun ucunu üç santim ieser misin ustam?» diyorum. Usta ahyor / bastonu, göz karan ile şöyle bir dönen tes tereye tutuyor, tamam. Gülümseyerek bana uzatıyor bastonu. Oh rahatladım şimdi, ne de olsa baston acemiliği var. Kesmek deyince, nereden nereye bu kez küçük oğlumun çocukluğunu anımsıyorum: Onun da yedi yaş sıralan. îlkokula gittiği ilk yıl. Annesi okulda aburcubur yemesin diye her gün eline beş kuruş veriyor. Bakıyoruz bir gün, beş kuruşu alırken deli kanlı öfkeli: «Bu parayla, diyor. •simitçi amca simidin yansmı veriyor!» Öğreniyoruz ki simitler on kuruş olmuş. Beş kuruşu olanlara simitçi amca, simitleri bölüştüriiyor. Gündeliği on kuruşa çıkarıyoruz... İyi, baston rahat oldu, rahat yürüyorum. Ben küçük yaştan bir yabancı dil ög renmeye başlayamadım. Sonradan da çok sıkıntı çektim. Oğullanm hemen ilkokuldan sonra yabancı dille öğretim yapan bir OLAYLAR VE GÖRÜŞLER le gazeteleri öteye dogru. tçimdeki üzüntü. sıkmtı durup durup büyüyor. Kasım ayı içinde Ankara'da ameliyat oldum. Dok torlar, hastaneden taburcu ederlerken, bir hafta sonra yeniden sizi göreceğiz, kontrol edeceğiz dediler. Gittik küçük oğlumuzun evine oturduk. Zaten oğlumuz, fakülteyle hastane arasında bir aydır koşuşmak tan yoruldu. Bizi evine yerleştirdikten son ra. her sabah fakülteye, görevine gidiyor. Ben de ohl bir ameliyat derdinden kurtuldum diyerekten yatağın içinde uzanmış ki tap gazete okumaktayım. Pek kalkanııyorum daha. Bir akşam vakti küçük oğlum geliyor, karşıma oturuyor. Halimi hatınmı sorduktan sonra, 'sıkı dur baba. bir haberim var!' diyor: YÖK marifetiyle oğlumuz, Siyasal Bilgiler Fakültesi. Anayasa kürsüsünden ahnıp, fakültenin kapısı önüne bırakılmış! Delikanh şaşkın, "suçum ne ola?' diye bana soruyor. SBF bir kaynaşma içinde, on üç öğretim görevlisiyle birlikte oğlumuzun da işine son verümiş. Bu on üç genç öğretim görevlisi de yaşım gereği hiç değilse benim oğullanm. kızlarım! Suçları ne ola? diye düşünüyorum. Sonradan ortalıkta birçolt laf dönüyon Oğlumu benim yüzünden (Kocagöz soyadı) görevinden çıkarmışlar.. Yok hocalarına özellikle Mümtaz Soysal'ın inat görevinden çıkarmışlar... Bu gibi sözlerin akla getirilmesi bile çok ayıp, utanç verici! Hani doğruluk payı var mı bu sözlerin diye düşünüyorum. Basbayağı kuşkulanıyorum: 1950 li yıllarda eşimi de öğretmenlik yaptığı li,seden, GÖRÜLEN LÜZUM ÜZERİNE diye çıkarmışlardı. Çocuklann. delikanhlarm. kı saca gençliğin yetişmesinde sadece analar. babalar etkili olmaz. Devlet de yardımcı olmalı. Devlet baskı ile, çıkanp atmakla, üniversiteleri lise sıralanna benzetmekle gençlere yol yöntem öğretemez. Eğer gençlerle karşılıkh konuşamazsa nız, kendi gerekçenize karşı onlara söz hakkı tanımazsanız, onlara bugünkü çağdaş dünyadaki hakları tanımazsanız. Genç leri hep isyancı sayan kimi yöneticilere yanlışhkları söylenmezse, istenen bütünleş me nasıl sağlanır. Değerli okurlarımdan özür dilerim: Bu yazıda kendimden, oğullarımdan söz ettim. Ne var ki bu söylediklerim, bütün analar, babalar ve oğullar içln geçerlidir. Kendimden söz etmem bir derdi anlatmak içindir. 8 OCAK 1983 D BabalarOğullar Üzerine Samim KOCAGÖZ okula girsin istiyorum. Bu kez de kabak benim başımda pathyor: Altı yıl, ikisi ortaokulu bitirene dek, araları üç yaş La Fontaine okuyoruz. Klasik Fransızca öğreten SaintJoseph'e gidiyorlar. Her sabah Frere'ler, on beş dize La Fontaine okumadan sınıfa sokmuyorlar. Bu yüzden her akşam, benim elime kitabı verip ezbere La Fontaine okuyor oğullanm. Büyük oğlumun ezbercilikle başı hoş değil. Bu ezberciliğe çok kızıyor. Aklı biraz ermeye başladığında. SaintJoseph okulunun admı Türk çeye çeviriyor. Aziz Yusuf Şefkat Okulu (!) Küçük oğluma gelince belleği Allah Al lah! Bugün, ne zaman şaka olsun diye. 'haydi oğlum söyle bakahm, karga tilkiye ne demiş?' diye takılsam. bülbül gibi baştan sona La Fontaine okur!.. , ••• Sözün kısası, biz anneleriyle, çocuklarımiz liseyi bitirene dek, ilkokuldan başlayıp. birer kez daha liseyi de birlikte hem de iki kere yeniden okumacasına bitirdik desek yeri... Ondan ötesine pek gücümüz, bilgimiz, diyelim teknik bakrmdan yetmedi. Büyük oğlumuz gitti îsviçre'nin Lausanne kentindeki Federal Politeknik Üniversitesi'nde mimar oldu. Şimdi on yıldır mimarlık yaparak çalışıyor. Gerektiğinde, mesleği ile ilgili olarak, kürsülere çıkıp ko nuşuyor, yazılar yazıyor, bildiriler okuyor. Ne var ki söylemek gerek, fikirce oluşmasına, gelişmesine biz karışmadık ama, yön verdiğimizi kendisine söylemeliyim. Küçük oğluma gelince... Hele şu trafikten bir kurtulayım, karşı kaldırıma bir kendimi atayım.. Küçük oğlum deyince şu sıra aklım pek kanşıyor. Elimdeki baston bile ağır geliyor. Ne ki yürümeye devam ederken onu düşünmekten de kendimi alamıyorum: Hukukçu oluyor küçük oğlumuz. Bre aslan oğlum, fakülteyi bitirdin, avukathk staj\nı yaptın. Dostlann dediği gibi, ne başım belaya sokarsın? Yap avukatlığını! Hayır ille üniversitede kalacak, bilim yapacak. Eh biz oğullanmıza sadece yön vermekle yükümlüyüz. Fikirlerine kanşmayız, bütün yaşamı boyunca tutacağı yolda önünü kesecek değiliz. Bizim kimi dü şünce ve fikirlerimize karşı çıkıyorsa, edin diği bilgilerin ona yeteneğinin, yapısmm verdiği tutumdan ileri geliyor diye düşüneceğiz. Geceleri sabahlara dek çalışıyor. Stnav üstüne sınavlara giriyor. Tez üstüne tezler yazıyor. Adım adım doktora tezine hazırianıyor. Tezinin konusu ile Tunus bilimcileri ilgileniyor. Tunus hükümeti burs veriyor, haydi çıkıp gidiyor Tunus'a.. Geliyor. fakültede doktora için yeterlik sınavı veriyor. lEn büyüğü buymuş smavlarm). Ankara'dan telefonu açıyor. 'bu da tamam baba!' diyor. Günün birinde bir sınav haberi daha geliyor. Yahu bu da nesi? diyoruz. Siyasal Bilgiler Fakültesi, Anayasa Kürsüsüne asistan olma sınavıymış. fzliyoruz uzaktan uzağa, bekliyoruz sınavın sonucunu. Bahri Savcı Hoca. Mümtaz Soysal Hoca. bizim delikanlıyı iki gün üst üste. (diyelim kırk sekiz saat) sınava çekiyorlar. Sonunda, yine telefon, 'tamam baba, tamam anacığım, kazandım..' diyor. Oğ lumuzu bilmeyiz ama hocalarımızın bu sıkı sınavı. eşimle bana kırk sekiz saat manevi işkence oluyor (!) Ne var k) oğlumuzun bu başarısı da bizi çok sevindiriyor. Elbet Hocalar da bîlim yapacak adamı. içleri rahat edinceve dek sınayacaklar; diyecekler ki, bu delikanhda is var... Hocalar da bilir ama bilim yoluna giren bir delikan hnın neler çektiğini, bir de kendilerine, analanna, babalanna sorun! Hocalar da aynı yollardan geçip gelmemişler mi? Elbet yetiştirecekleri bir adayı iyice smayacaklar... ••* Şu özetlediğim çocuklann serüveni yir mi beş yılda oldu bitti. Zaman dediğiniz nasıl da geçiyor. Ne var ki serüven bitmiş değil. Eve geliyorum. yorulmuşum. Oturuyorum, önünıde gazeteler: Bütün gazetelerde YÖK sorunu! Şöyle itiyorum elimin tersiy Banker, Sizlere Ömür.., Işin iyisi kötüsü olmaz. İş iştir. Ne var kl yaptığı işi insan her zaman isteye» rek seçmez; Tanrı'nm günü ölü yıkamak, ya da, gömüt kazmak iç açıcı olmasa gerektir. İskandinav kökenli sarışın turistlerl keselemek gibi olağanüstü durumlar dışında tellaklık da özenilecek bir meslek sayılamaz. Yaptığı işi insan sevmeli, hem de İyi para kazanmalı, toplumda saygınlaşmalı. Ancak hangl îşin iyi hangisinin yaramaz olduğunu saptamak da kolay değil. Eskiden devlet kapısında çalışan klşiye türküler yakılır, şarkılar bestelenirmiş. Nerede o günler? Üsküdar'dan geçerken setresi çamurlanan kâtip simgesl geçmişin sisleri arasında yitip gtttl. Artık hangl babaana kızım memura vermek ister? Osmanlı împaratorluğu'ndan Türkiye Cumhuriyeti'ne geçiş sürecinin iki kuşağı kapsayan boyutunda memurun yazgısı değişti; ama, daha kısa sürede yıldızı parlayıp sönen meslekler de Var. Haydi diyelim ki bakır tencereler antika olalı beri mahalleden geçen kalaycının sesi duyulmaz oldu. Peki, adına bankerlik denen meslek iki yılda nasıl parlayıp söndü? Hızlı yaşıyoruz hızlı... Geçenlerde blrisinl tanıştırdılar. İyi adam, hoş adam. Biraz sinirli.. Tiklerl var. Şundan bundan konuşurken mesîeğiml sordu, söyledim; ben de onun ne iş yaptığını sorunca, ezildi büzüldü: Affedersiniz bankerim.. EstağfOrullah. Adamcağız anlaşılan utanıyordu yaptığı işten, hoşnut değildi banker olmaktan... Niçin böyle oldu? Bankerin biri kendisini Boğaz Köprüsü'nden aşağıya attı; öteki aşın uyku hapı aldı, uyuyup uyanmadı; beriki ortalıktan toz oldu; kimisi yurt dışına kaçtı; kimlsl mahpushaneyi boyladı. Şlmdl banker dedin mi akla ne geliyor? Yurttaşın parasını yüksek faizle toplayıp deve yapan kişi değil mi? Oysa çok değil, geçen yazm ortasına değin toplumun saygın kişileri bankerin önüne ceketlerinin düğmelerini ilikleyerek çıkıyorlar; büyük işadamlan üç aylığma borç almak için kapısmın önünde takla atıyorlardı. Banker sanat vakfı kuruyor, hayır işlerine para yatırıyor, ülke ekonomisine afl kesiyor, her türlü piyasamn raconunda başköşeye buyur edlllyordu. Bir meslek iki yılda göğün yedi kat üstüne çıktıktan sonra yerin yedi kat dibine nasıl batıverir? Amerika'dan Avrupa'ya değin kapitalist ülkelerde bankerlik denen bir şey var. Türkiye'de bankerliğin Batı'dakinden ayrı ve gayrı bir işlevi oldu. Küçük birikimcinin elinden 170180 milyar lirasını yüksek faizle toplayan banker, bu paralan ne yaptı? Bunca banknot sandıklara sığmaz, atsan atılmaz, satsan satılmaz, yemeye çahşsan yenmez, sıkıp suyu içiönfez^ Banker topladığı paralan bankalara yatırdıktan sonra ustalıkla yok edildi. Peki, paralar ne oldu?.. Yüksek faizle küçük birikimcinin elinden alınan paralar şlmdi düşük faizle bankalann elinde bulunuyor. Istanbul Ticaret Odası'na göre 1982'de enflasyon oranı yüzde 34 imlş: slz bu oranm üstttne benden de yüzde 16 koyun: faiz oranlan enflasyonun önünde mi ardında mı hesap edin. Büyük sermayenln kullandıktan sonra harcadığı bankerin mezar taşma yazıla: Kendi gitti, ismi kaldı yadigSr. IHîI OKTAY AKBAL : Reşit CANBEYLI Bir Siir Okuyalım «ödemiş'ln dört yanını dağlar sarmıs İçim sıkıldı Böyle çizgisiz resim yaptım Okuyucu sana karşı ruahcubum» diye yazmı§tı 1940'ın ilk yıllarında... 'Ecsim' adlı "bu şiirinde 'Kamış gibi narin', 'Öpiilse halsiz dü§en', 'İnce parmaklı' birinden söz ediyordu. Bir düş insanı, yaşamda var olan, ama düşleruekine yakıştırılmış bir lnsan, bir kadın. «Söğüt ağaçlarının aKında Akan mavi dereler vardır Akşam rüzgârlanyla gilnes savrulur Sen de öylesin» Zaman geçer gider. Kişi, yaşarsa, zaman ne yapar ona? Deri buruşur, gövde yorgun düşer, saçlar ağarır, kilolar ya artar ya eksilir; ama yürek değişmez, gözler değişmez. içteki o zenginlik varsa değişmez. Şairler, sanatçılardır böyle nlteükleri, ayrıcalıkları taşıyan... Yirmi yaşında da, kırkında da, altmışında, yetmişinde de hep 'genç' tirler. ölseler de 'genç' kalacaklardır onlar... Cahit Külebi şairdir, ama doğaçtan şairdir. Hani 'şair doğmuş' derler ya, öyle işte. Şiir yazmaz o, söyler. İçinden geldiğinde, yüreğinin derinliğinden 'blrşeyler* koptuğunda... Bu yüzden de bir avuçtur şlirleri. Bir avuç, ama her blri değerll birer ta§ gibi... Hep tartışılır, çok yazmak mı, az yazmak mı iyidlr diye! Çok şlir yazanları, yaymlayânları, şlir kitaplarını birbiri ardına sıralayanlan kmayanlar vardır. Ben az ya da çok yazmayı övgü nedenl saymam. Önemli olan 'iyi şiir' yazmaktır, böyle şiirlerinin 'çok' olmasını sağlamaktır. Yazıldığı, ya da okunduğu günün akşamı unutulup giden 'şür'lerden değil; her zaman aranan, okunan, kuşaktan kuşağa aynı afeırlıkta. etkinlikle kalan giirler... Külebi kendi şlirinin özelllklerinl şöyle anlatmış bir dergide: «Bir kere, benim şHrlerSmin hepsinde bir yapı bütünlügü vardır. Ve ben o yapı bütünlüğünde değişiklikler yaptım. Sapı bütUnlügimUn türlü evreleri oldu. Fakat hiçbir zaman yapı bUtünlUifüni) ikinci plana bırakmadım. Ön planda tuttum. î a pı butünlüğüyle birlikte içerlk, adeta, bence nasıl kt, oksi,jen ve hidrojen tüpleri yanyana geldiklerinde, blrleştiklerinde yenl bir kalıttm olusturuyorlarsa ben de içerikle yapıyı ber zaman yan yana getirmişimdir... İstedlm ki şiirim iyi insanlann siiri olsun. tnsanlara iyillk, iylmserlib, tnutluluk aşılamaya çalışsın.» Şu günlerde duydum, Külebi bundan böyle sanat ve yazın dergilerine şiir vermeyecekmiş! öfkelenmlş neden?e onlara! Kendisi İçin yazacakrnış, sonra da kltap olarak yaymlayacakmış. Niye kızmış anlamadım. Geçen gün Sarai Karaören' de Külebi'nin en yeni şllrini gördüm. Nerde çıkacak? diye sordum 'Hiç bir yerde' demez ml? Böyle bir şiirden okurlan yoksun bırakmak olur muydu'? «Dergilerde» demiş, gazeteler dememiş! öyleyse yenl ya armağam olarak Külebi'nin yeni şiirlnl bu pazar günü okurlarıma sunayım, dedlm kendi kendime... Hem bu yazımın başında bir kaç dlzeslnl aldığım, o 1940'larda yazılan "Reslm' şlirinin bir benzeri, tam kırk yıl sonra yazılmıa 'Resim endileri İçin hesap yapacak makinaların keşfi belki de insanların kafalarını en uzun zamandan beri yoran konulardan biri. 2.500 yıl önce Çlnliler, iplere dizilmiş boncuklarla daha kolay hesap yapabüeceklerini keşfettiler. Bu keşif bugün ilkokul öğrencileri tarafmdan hâlâ kullanılmakta. Ama o zamandan. beri hesap makinalan çeşitli evrelerden geçerek uzun blr yöl aldı. Bugün marlfetlerl yalnızca hesap yap manın çok ötesine giden, saatlerden tutun da uçakla ra kadar birçok sisteml yöneten bilgisayarlar artık tek blr entegre devre haline ge tirildl. Blr bilglsayarm mer kezl işlem birimlndeki işlemlerin tümünü yapabilen bu entegre devreye «mikro* Işlemcl» (microprocessor) denlllyor. Mikroişlemci İşlem yapabilme yeteneğt ile bir mlktar belleğe sahip: kendisine verilen emlrlerl algılayıp yerine getirlyor. Ancak mikroişlemci kendisl için gerekli olan ve çalışırken kendi ürettiği tüm verilerl tek başına depolamaya yeterli değil. Bu iş 1çln mikrolşlemciye bellek devrelerl yardım eder. Mikroişlemci elektrlk slnyalleri halinde aldığı bilglyi depolanmak ve gerektiğinde çağırmak üzere bellek entegre devresi üzertnde belli bir «ad rese» gönderir. Ancak ışık hızma yakın blr hızda hareket eden bu sinyaller kolaylıkla kaybolabilir ya da . blrbirlne karışabilir. Bu karışıklığı engellemek için sin yaller programı yorumlayıp yapılacak hesabın her blr adımını aynntılı bir biçimde tanımlayan komut birimine, oradan da hesapların yapıldığı aritmetikmantık birimine gönderllir. Bu birim. toplama. ardarda toplayarak çarpma, çıkarma ve ardarda çıkararak bölme işlemlerinl yapar. Bu basit yöntemlerle bir sanlyede yüzleree hesap yapılabilir. K # «Evtipi bilgisayar Bilgisayarlar günlük yaşamda 1975 yuında fizih dalmda lisans derecesini Boğaziçi Universitesi'nden, lisanüstü derecesini de İstanbul Uni versitesi Fen Fakültesi'nden alan Güler Ahtaş, nalen Boğaziçi Üniversitesi'nde doktora,, jıalısp^Sajmı. şurdürüyor AKTA3değişik aksesuarlarla, aynı robot araba boyamak, kaynak yapmak, demir dövmek gibi değişlk işler yapabiliyor. çülmüş miktarda lnsülin ve riyorlar. Yüzlerce îarklı allerii içln kan testleri yapıyor, sesieri sagırlarnı hissedebileceğt titreşimlere dönüstürüyor, ölü adalelerl elektrlk darbelerlyle uyarıyorlar. Akıllı maklneler iş yerlerini de yavaş yavaş işgal edlyor. Elektronlk dosyalama sistemlerl btlgi depoluyor, elektronik posta. haberleri bir ülkeden öbürüne gönderiyor. tçadamları toplantılarını birbirlerini karşıhklı ekranda görüp, seslerinl duy dukları telekonferans sistemlerl ile yapıyorlar. Bazı bllglsayar şlrketlert. verilert yalnızca çözümlemekle kalmayıp sonucu renkll grafik ter. tablolar ya da reslmler halinde ekranda gösteren bilgisayarlar geîtştirdiler. Miıharlar. tasarımlannın çevreye uyup uymadığım bu bilglsayarlar sayesinde kolaylıkla görebiliyorlar. 1^ Tahlil sonuçlan Hastaneler de bu teknoloji harikalannı kullamyor: Boston'da bir hastanenln ana bilgisayarına bağlanan bir otomatlk çözümleyicl tahlil sonuçlarını anında ve rebiliyor. Belleklertne kaydedilen hastalık belirtileriy le ya da bu bilglyi merkezi bir verl slsteminden sağlayarak bir çok hastalığı teşhis edeblllyorlar. Mikrobilgisayarlarm insan vücudun daki rahatsızlıklann gideril mesinde de büyük etkileri var: Kalp hastalannın kalp lerine yerleştirilen ve kalbin atış hızım ayarlayan cihazlan (pacemaker) kontrol edlyor, şeker hastalannın vücutlanna dlkkatle öl Büyük bllgisayarlann jnllardanberi kullanıldığı blllmsel araştınnalar, iletlşim sistemlerl, okullar ve sanayinlnjranısıra, bilgisayarları son bir iki yılda gelişmiş ülkelerde ön plana getiren, entegre devre üretimindeki gelişim sonucu bunlann tüketim malları haline gelmesi. «Ev tipi» küçük bilgisayarlar artık bir televizyon seti kadar ucuz. Boyutlarına oranla inanılmaz yeteneklere sahip olan bu bllglsayarlan, bir bilgisayar ağına bağlayarak daha da yetenekli yapmak ola sı. Bu da genellikle bir telefon hattıyla sağlanıyor. Bu şekilde bir elektronik ve ri merkezine telefon edip, borsadakl tahvil durumundan, film eleştlrilerinden ve uçak tarlf elerlnden tutun da tarım, tıp ve hukuk gibi uzmanlık alanlannda çeşitli bilgiler edlnmek olanaklı.* Bugün ABD'de bu tür elektronlk veri merkezlerinin sayısı 1500'e yaklaşmış: yihe ABD'de 1982 yılında yüzden fazla şirket tarafından satılan 2,5 milyon ev bllglsayannm yarısınm, video oyunları oynamak İçin kullanıldığı tahmin edillyor. Giderek yaygınlaşan ve plyasada 250'den fazla çeşidinin kaset halinde satıldığı bu video ojrunları tek başına bir yan sanayi haline gelmiş durumda. Ge çen yılki satışlar 2 milyar doları bulmuş. Cumhuriyet Sahibi: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetedlik T.A.Ş. adına NADİRNADİ Cenel Yayın MüdürLt Müessese Müdürü Yazı Ijleri Müdürü YazıIşleriMüdürYardımcısı Haber Merkezi Müdürü Mizanpaj Yönetmeni TEMSİLCİLER • 1 ^ Kullanımı basit değil HASANCEMAL EMİNEUŞAKLIGİL OKAY CÖNENSİN .AHMETKORULSAN YALÇIN BAYER ALİ ACAR & Bilgisayarlar ve teknoloji Maüyetlnln, azalması ııe birlikte btlgisayarların gücündekl başdöndürücti geUşme, bunlann teknolojik uygulamalannın araştırılmasını da hızlandırdı. Bugün uçak şirketlerlnin rezervasyonlarını bllglsayarlarla yapmaları artık alışılmış bir uygulama. 1981 yılında ABD'de yapılan 6.5 mllyon araba, gazı ayarlayan, motorun Işleylşini riüzenleyen ve herhangi blr aksaklıkta sürücüyü uyaran mlkrofşlemcllerle donatıldı. Yalnızca General Motors şir ketl günde 25.000 mikroişlemci üreterek dünyada en çok «bilgisayar» yapan şlrketlerin başında yer alıyor Mikroişlemciler sayesinde sanayi robotları çok daha kullanışh bir hale geldi. Tek bir görev yapan robotlar yerine çeşitli programlarla ve kollarına takılan sonv cantr Tüketim piyasasmın karşısındakl en büyük engel bilgisayarların kullanılmasının pek de o kadar basit olmaması. Bilgl, büglsayara blr klavye aracılığıyla verillyor kl birçok tnsan için bu kolay bir iş değil. Aynca program yazmak da blr mik tar uzmanlık istiyor ve hazır programlar oldukça pahalı. Bu nedenle şu andakl en büyük hedef konuşan ve kendisine söylenenl anlayan ya da en azından el yazısını tanıyabilen makinalar yapabilmek. Gerçi bugün konuşma yeteneğine sahip birçok bilgisayar var ama söylenilenl anlamak on lara henüz zor geliyor. • ANKARA : • İZMİR : • ADANA : SERVİS ŞEFURİ * YAIÇIN DOĞAN HİKMET ÇETİNKAYA MEHMETMERCAN Istanbul Haberleri•.Selahattin GÜLERDış HaberFer : Ergun BALCI Ekonomi: Osman ULAGAY Yurt Haberleri; Barbaros GENÇAK Ktiltür: Aydın EMEÇ Magazin : Yalçın PEK5EN Düzeltme ; Konıır ERTOP Araştırma: Şahin ALPAY BÜHDCAR * Konur Sokak No. 24/4 Y«nl?ehlr ANKARA Tel: 17 58 2517 58 66 Idare: 18 33 35 Tel: 2547 09131230 Halit Ziya Bulvarı No: 6 5 / 3 İZMİR ır.. Işte Bilgisayarların alfabesi ve sayıları nsanlarla bilgisayarlar arasmda Uetişim, insanların kullandıkıan sayıların, harflerln ve işaretlerın bilgisayarların anladıgı dile, yanl elektrik darbelerine dönüştürülmesi İle sağlanır. En basit şekliyle bilgisayarlar bir açık ve kapalı anahtarlar sistemidir ve insanlar tarafından kendilerine aktanlan tüm bilglyi yalnızca iki sevıyeye indirgerler: Evet (1) ve hayır (0). Blt denilen bu sevlyeler de belli blr noktada elektrik yükünün olması ya da olmaması ile bellrlenir. Yani bilgisayarların dlll Mors alfabesj glbl lkili bir sistemdlr. Örneğin bu sistemde 2 sayısı 1 0. 3 sayısı 1 1, 4 sayısı 1 0 0, 5 sayısı l 0 1 ve de 27 sayısı 1 1 0 1 1 blçiminde gösterilebilir. Buna göre Üçiü blr anahtar Tel:1455019731 Basanvc Yayan: Atatitrk Caddasl, T . H K Işhanı Kat 2/13 ADANA «Reslm II» «Gel seninie resim yapalım Bir yüz çizelim ince, Küçiik, nezleü bir burun Ve gözler zeytin iriliğinde. Sonra bir gelincik, ince bir hoyun, Soyulmuş bademden daha ak bir ten, öyle bir yiiz ki spher vakti Mutluluk getirsln güneş doğarken. Ve saçlar çizelim bulutlar, Türkiiler, masallar gibi, Hepsinin üstüne sonra Kocaman bir insan yüreğl öyie bir yürek ki sevgiyle Arkadaşlıkia, mutlulukla dolsun, tsterse ondan sonra Biitün şairler ölsün.» CUMHURlYETMafbaacıIıkve GazetecilikT.A.Ş. Türkocağı C»d. 39/41, CağaloğluİSTANBUL P.K.: 246 İstanbul, Tel: 20 97 03 (5hat) I sistemlnde, ilk anahtar açık (1 1) üçüncüsü ise kapalı ise (0) 6 sayısına karşılık gelirler. Birçok bilgisayar kendisine verilen bilgiyi sekizlik bitler halinde alır. «Byte» denilen bu elektrik darbe şeritleri, bilglsayarm entegre devreleri üzerlnde bir tren glbl, ışık hızma yakm blr hızda glder gelirler. Her bir «byte», ve 0 anlamına gelen sekiz bitten oluştuğuna göre bu trenlerin her blri 256 farklı biçimde düzenleneblllr kl bu da her blr harf, sayı ya da işarett özgün olarak tanımlamaya yeterlldir. 16 bitlik daha hızlı bilgisayarlar da üretilmektedlr ve araştırmacılar yakında 322 bitlik bllgisayarlann da piyasaya sunulacağmı bildirmektedirler. Küçük bir bilgisayar 13 000 (16 K) ilâ 64 000 (64 K) byte'lık belleğe sahiptlr. T t\TM IMSAK 6.40 GÜNEŞ 8.24 ÖĞLE 13,20 İKİNDİ 15.44 8 O ( J A R 1 9 8 3 AKŞAM 17,58 YATS» 19.35 J elsanatları hediye IS1284S35 arayanlar icin.