16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 6 AĞUSTOS 1982 Şu kısa bllglye blr gözatalım: «James Watson 1928 yüında Chicago'da dogdu. Chicago Üniversltestnde Zooloji öğrenlml gördükten sonra 1950 yılında In diana Üniversitesinde doktora yaptı. 1950 ve 1953 yüları arasında Kopenhag ve Cam bridge'de çalıştı. Burada Francis Crick Ile DNA'nın yapısını çözümledl ve Maurice Wllkins ile birlikte üçtt 1962 yılında Nobcl ödüliinü paylaştılar.» Yukanya aldığım bilgiyi, Yazko Blllm dizisinde basılmış olan «tkili Sarmal» adlı kttabm tanıtma yazısmdan aldım. Ki tabın yazan, yukarda adı geçen James D. Watson'dur, demek 34 yaşında Nobel ödü lünü kazanan genç bir biigln'in kltabı. Burada sözkonusu ediglmin nedenlerini an latacağım elbet, ama ondan önce, bu kltabı ve bence onun tamamlayıcısı nltel) ğinde olan «Hayatın Kökleri» adlı kltabı yayımladığı için Yazko'yu kutlamak lste rim. Ben «tkili Sarmabı önce, «Hayatın Kökleri»nl sonra okudum, ama bilimsel konulara meraklı okura öğüdüm, bunun tersinl yapmalandır. Çünkü James D. Watson, «tkili Sarmafoda, ona Nobel ödüliinü kazandıran buluşu nasıl elde ettiğinin öyküsünü anlatıyor: oysa «Hayatuı Kökleri» adlr kitapta bllgin Nahlon B. Hoagland. konuyu daha genel olarak açıklamaktadır. îkl kltaptan da aldığım ta dı, duyduğum coşkuyu nasıl anlatsam, bl lemiyorum! Ancak konuro, sadece benlm duygularım çevresinde kalmayacak. DNA' nm yapısının çözümlenmesi öyküsü, billmsel yaratma üstüne gerçekten şaşırtıcı bilgiler vermektedir. Bunlardan blrkaçı na, yanlışhğa düşmeden değinebilirsem se vlneceğlm. Bunu başarabilmeın içln, her iki kitaptan klml alıntılar yapmaktan baş ka çare yok. «İktli Sarmal»a bir önsöz yazan bll Yasamm Kökenleri Üstüne Melih Cevdet ANDAY gin Sir Lawrence Bragg, yazısının başlarında şöyle dlyor: «Watson ve Crick'ln DNA'yı çftzttmlemesi, tüm biyolojik sonuçları ile birlikte yüzyılımızın en büyük bilimsel olaylarmdan biridir. Bu buluş şaşılacak kadar çok sayıda bilimsel araştırmaya yol açnıış, bi yokimya billmini tamamen dönüştüren bir patlamaya yol açmıştır.» Unutmamakta yarar var ki. böylesine önemli bir buluşu gerçekleştirdiğinde Watson 25 yaşında Idi. Nobel ödülünü bun dan sekiz yıl sonra aldı. Demek bir billm dalmda yaratıcılık, o bilim dalınm bütün bilgilerini edinmek için beklemeyi, bu yüz den de yaşlanmayı gerekli kılmıyor. Watson, çalışmalarını anlatırken, kimi yerde fizikkimya bilgisinden yana ne çok ek sikleri olduğunu söylemekten kendlstai alamamaktadır. Üstelik, bir canlınm bütün özelliklerini ve kalıtım olgusunu de netleyen bilgiyi içinde taşıyan DNA mo lekülünün yapısı üzerinde çalışan daha başka bilginler de vardı; bu durum, zaman zaman umutımzluğa düşmesine kar şın, Watson'u, araştırmalarından hiç de alıkoymamıştır. Kuşkularj, kıskançlıklan, rekabetleri de araya katarsak, bilimsel araştırma çabası, bunda başarıya ermek, her şeyden önce bir kişilik sorunu olarak ortaya çıkmaktadır. Bundan ögreneceğimiz çok şey olduğu kanısındayım. önce gunu söylemekte yarar umuyo rum ki, bu Mşlliğin oluşmasmda. korun mak, desteklenmek gibl etkenlerden çok (çünkü Watson'un korunduğu pek de söy lenemez. ikide bir bursu kesilmektedir), deneye verilen önemin, deneyden duyulan coşku'nun, bilim adamlan dışında da de ğerlendirilmesi, başka bir deyişle toplumun buna verdiği önem rol oynamaktadır. Bilime uzak durulan, billmden korku lan bir toplumda elbette bir yaratıcı çı kamaz. Bilimden korku ise, bilimsel gerçeklerin anlaşılmaz bir yapıda olduğu inan cından kaynaklanmaktadır. Oysa bilimsel gerçek, bütün bilginlerüı söylediklerl gibl, yalm bir yapıdadır. Mahlon B. Hoagland. «Hayatın Köklerfene yazdığı önsözde şöyle diyor: «Aydınlatılan gerçeklerin yalınhğı ve güzelllği mutluluk kaynagı olmuştur bana.. Bn kanunlan tıp öğreneilerine Sgretirken, bDlmle uğraşmayan arkadaşlanna açıklarken deney zevkinin bir çok kişlyle, hattâ fen eğitimi görrnemiş klşilerle paylaşılablldigine de inandım.j» Görüyor musunuz, Hoagland «bilimsel gerçeklerln güzelligi»nden ve «deney zevkbnden söz edlyor, bu güzellik. bu be ğeni olmasaydı, bilim, bilim adamlan için de çekilmez olurdu kuşkusuz. Çünkü bl limsel bulgularla, sanatsal yaratıcılığın temelinde «sezgi» gibi ortak öğeler vardır. Einstein'in, Fransız ozanı (Nobel) SaintJohn Perse'e, bilimle sanat arasındaki bu «sezgl» ortaklıgından sözettiğlni. Eleştirl dergisinde çıkan bir yazımda anlatauştim. Bizdekl, bilimin korku verlci, şiirinse tadından yenmez olduğuna llişkin yaygın kanıyı bir türlü anlamamışımdır. Evet, bi limde, bilgl birikimi, düşünler, gözlem, dü şünleri deneme, deney, varsayım, yeniden deney olmadan hiç bir gerçekliğe vanlamaz; ama bunların temelinde sezginin ne büyük rol oynadığı da yatsınmamalıdır.. Nitekim Watson, makasla kestiğl mu kavvaları tellerle birbirine bağlayarak çe şltli yapılar denerken kuşkusuz sezgilerini sınıyordu. Bundan blr çocuğun oyuncaklarla oynarken duyduğu tada benzer blr tat aldığım da neden düşünmeyelim? Bu rada rastlantının payını da savsamayalım, ama rastlantı, adamma güler yüz gösterir. Watson'un kitabı, sadece bilimsel araştırmaların bir öyküsü sanıimamalı. Ko penhag'da olsun, Cambrldge'de ya da kimi bilimsel toplantılar için gittiği Paris* te, Italya'da olsun, genç bilgin, dansa, meyhaneye de gider. Kiml gün de, dans ettiği kızlann güzel, içtiği lçkilerin lyi ol madığından yakmır. Burada, durmamız gereken bir konu da, bizde, yaratıcı bilime kendimizl vermenin, yaşamın bütün tatlarından yoksun^ kalacağımızı gerektlreceği korkusudur. Oysa Watson örneği de gösteriyor ki, bilim adamı olmak, kişiyi hiç de bu tür yoksunluklara katlanmak zorunda bırakmaz. O kitapları bir daha okuyacağım, hem «can»m yapısını, doğasmı öğrenmek, hem de bu bllgileri bulan insan kafasımn hay ran olunacak işleylşine biraz olsun yakla şabilmek için. Elbet, bilimden korkmaya lım demek için yazdım bu yazıyı. O iki kl tap esinledi bana bu düşünü. Çevirmenler Alev Serin ile Şen Güven'i kutlarım. Öz Türkce SözlüK Ali Püsküllüoğlu'nun «öz Türkçe S8rittk»ü genişletilmiş yedinci baskısını yaptı. Ba&yazanmız Nadir Nadl, bu kitabm ilk baskısı içln 1967 yılında şunları yazmış: « TDK üyelerinden Ali PüsküUfloğln dillmize yeni giren öz Türkçe sözcükleri tanunlarken örnekler göstermlş, örnekleri de yazarların knllandığı cümlelerden seçmistir. Yazarlar arasında Az Türkçeye yürekten bağü olanlar bulunmasına blrşey denemez. Elbette olacak. Ne var ki Sayın Püskiilliioğlu merak etmiş, dil devrimine karşı cephe aldığım bildtğimiz yazarların da yazılarını incelemls ve bunlardan birçoğunnn beğenmedikleri öz Türkçe sözcüklere zamanla alıştıklarını. farkında olmadan o sözcükleri benimseyerek yazılannda kullandıklarını görmüş. Bu bakımdan Sayın Püsküllüoğlu'nun Sözlük'ü ayrıca ilginç. Bu kitap dil devrimine bağlı olanları sevindirecek, karşı olanlara da belkl dil sevgisinin kapılarını açacaktırj» • Birlnci baskıda öz Türkçe Sözlük'te 2400 madde başı sözcük ile 156 yazardan örnekler varmış. Yedlncl baskıda madde başı sözcükler 7000'e ulaşmış, örnek alınan yazar sayısı 293'e ulaşmıştır. Ali Püsküllüoğlu'nun Sözlük'ü yedinci baskısıyla her aydmın kltaplığında, her evde bulunması gereken bir başvuru kitabı düzeyine yükselmiştir. Dil devriml (her devrim gibi) tartısmasını savaşımını da birlikte getirmiştlr. Kuşkusuz karşı devrimciler olacaktır. Ancak dü devriml öyle bir nehlr ki, akıntının tersine yüzmeye çabalayanları da sürükleyip götürüyor. Günlük gazete sayfalarmda izlemiyor muyuz; dil devrimine ateş püskürenler, karşıt düşüncelerinl yeni sözcüklerle dlle getiriyorlar. Bu olgunun çarpıcı bir örneği de Aldıkaçtı tasarısıdır. Aldıkaçtı, Tercüman Gazetesi'ne bağlı bir kişidir. Yeni Anayasa Taslağının içine dit devrimine karşı olanlarm özlemlerinl gerçekleştirmek için «Dil Akademisi»ni de yerleştlrmiştir. Ne var kl tasarıda öz Türkçe sözcüklerden geçilmiyor. Bırakalım öteki maddelerl bir yana, Dil Akademisi kurulmasını öngören maddeye bir göz atalım: MADDE 168 Türk Dil Akademisi kamu tttatel kişiliğine sahlp bir kuruluştur. Aınacı ve gürevi, Türk dili üzerfne araştırmalar yapıt»ak, Tflrk dilinin gelişen Ihtiyaçlara göre oluşumunu tesptt etmek. devletin dil politikasının yönlcndirilmesine yardımcı olmak, bu konularda bilimsel esaslara dayanan yayımlarda bulunmak, Türk dili tizerindeki çalışmaları yurt çapında teşvik ve desteklemektlr. Türk Dil Akademisi en çok 40 üyeden oluşur. Kuruiuşunda bu üyelerin hepsi Cumhurbaşkanınca seçilir. Üyelerin dil konusunda uzmanlaşmış olmalarına özen gösterilir. Boşalan üyelerin seçiml Akademi üyeleri tarafından yapılır. Türk Dil Akademisi'nin kuruluşu, çalışma usulleri ile yetkl ve özlük işleri kanunla düzenlenir.» Neler var neler yok Aldıkaçtı'nın 'Dil Akademisi* maddesinde? «Kamu, tüzel, klştllk, kuruluş, amaç, görev, dil, araştırma, gelişme, oluşum. yönlendirmek, konu, bilimsel, yayın, destek. seçim, üye, uzman, özen, yetki, özlük, düzenleroek» gibl sözcükleri neden kullanmış Sayın Aîdıkaçtı? Türk Dil Kurumunun sözlü'ğüyle Dil Akademisi ml kuracakî • Dil devriml yürümektedir. Tepeden gelen baskıyla ya da emirle dil değişmez; ama cilin özleşmesl, gellşmesi, çağdaş uygarlığa ayak uydurması kaçmılmaz ise dil değişir, gelişlr. Geıın bırakalım öz Türkçe düşmanlıgını bir vana, böyle düşmanlıklarla bir yere varılamaz Varılamayaca&ı belli değil mi? flftlCİCİ Bİf Bankacılığımız Kemal KARGÜL Mali Müşavtr Ocak kararlBnnı dun savunanlar >bugün eleştlnyorlar. Dün övgtl dlzenler, bugün şaşırmış dilleri sürçüyor. Dün akıl verenler, bugün üzgun görtinüyor. Dün ABT'ye kafa tutacak güçte oldultlannı söyleyenler, bugün devlet desteğlyle zor ayakta duruyor. Dün KÎT'lerı bıze satın dlyenler, bugün kendl kuruluşlanna para bulanuyorlar. tşte en çok beğendikleri bankacıuk! «Sistem» «Bankacılık sektörü» bol kullanılan sözctiklerdir. Oysa öbür cüce işletmeler gibi bankacılık da çağın gereklerin) algılayamarmştır. Hele bankacılık 19501980 arası başlıbaşına bir sektör hiç olmamıştır. Ancak hizmet sektörü içinde belırgin bir ağırlıfı olmuştur. Aynca bankacılık bizde klasik faizcüiğin ötesınde bir beeeriyi de ögrenmek istememiştir. 1950 1980 büançolannı incelerseniz plasmanlann büyük" diliminin ticaret sektöründe yoğunlaştığını görürsünüz. Ve bu dönemde bütün kalkınma planlan içinde yer alan yatınmlara çok az bir fon aynldığı gözlenir. Bdyjece ekonomik güeü elinde tutanlara kredi vermişler. kuçük esnaf, küçük sanayici ve atölyeciliği fabrikaya dönüştürebilecek olanlara yatınm şansı vermemişlerdir. Hele tanm sektörU tümüyje Ziraat Bankası'na bırakılmış, böylece genelde tîcaret sektörü aşın desteklenerek lç piyasada talep şişkinliği yaratılıp, enflasyon körüMentnistir. Şimdl de mevduat faizlerinin yükseltilmesi sonucu kârlan etkilenen bankalar bu kez yasaj obnayan yenı bir yontem keşfetmişlerdir. örneğin: Blokaj uygulamalan. çift komisyon dekontları, hatır senetleri tahsil masraflan, kasalarda bekletitoesi teklif edilen ve muhatabın haberi bile olmadığı ve sakıncalı yönleri sayılmakla bitareyecek temlnat mektupları devre faizlerinin usul dışı nakit istenmesi, protestolu senetlerin bedellerini depo olanak verse bile gene nakit yatırma koşulu getirilmesı vb. usulleri bankacılıkta bir sistem gibi görmek berfcalde Baghklı bir yaklaşım değildir. Buna karşın, kredjmn maliyeti yükselerek, gittikçe sıkıntıya düşen iç piyasa dikkate bile almmamıştır. 24 Ocak kararlanyle etkisizleşen küçük ve orta işletmeler gibi toplumun bir kesiml de kurallannı bilmedıkleri bir oyuna gelmişlerdir. Gene buna karsın büyük boyiıtlar kazandtğı söylenen bankacılığımız aslında bir arpa boyu yol bile gıdememişlerdir. Ortaya çıkanlan «tcptan bankacılık, kıyı bankacıhğı» çocuklara anlatılan bir masal gibidir. Onun için bu masah yarıda kesip. lhtisas bankaeılığına yönelerek başta denizcilik, hay"an'eıhk ve tanmda hızla sanavıleşmeye yönelik yatırımlara öncelik veren, mal îerklılaştmlmasına aŞırlık verrn, ihracata yönelik gerçek sanayi bankacıhğı, bunun yanında ulusaı teknolojiyi yaratacak vatınmlara destek ola'ak bir bankacılık en azından ttöŞüsterimizi kabartır. Bütün bunlara ek olarak, bankacıhğı da bir hizmet dışsatımı gibi yorumiayıp, dövız getirici yurt dışı ticaret bankacılığına yöneltmek, özendirmek uzun vadeli bir planm ögeleri olabilir. Bu yönleriyle kendilerini yenilemeye başlamadıkça, devlete daha uzun süre yapışık kalacnklardır. Ama ne yszık ki bunlan bugünkU uygulamada tutan en büyük etken de başlarındaki yöneticiler degildir. Onlan eleştiremiyoruz. Asıl algılama güçlüğü çeken ve her şeyi herkesten iyi bildiğini sanan gerçek ve ttlzel kisllerin sahipleri, sahiplik yapanlarıdır. "yani bilimsel önerileri ellerinin tersiyle bir kıyıya itenlerdir. Onun için bupünkü şaşkınlığm perde gerisinde bu olgur.un ve eski duvarlı pederşahi ekonomik dürtülerin kalıntıları yatmaktadır. Bu bakımdan eleştiriyi, ekonomiye kazandırıcı yönde kullanmayıp, hemen bir kıkıya jtme, deneyimli kurumlan tasfiye etme yolunu alışkanlık yapmışız. 24 Ocak kararlannm uygulanmasmdan önce kurumlaşmış deneyim geçırmiş konusunda uzmanlaşmış firmalan ödeme güçlüğü içine duşünce tasfiye etmek kolaydır. Ama bir firmayı kurmak, belU bir düzeye getirmek, belli boyııtlarda tutmak, başarı çizgısinde ilerletmek uzun emek ve sistem gerektiren bir konudur. Ve yıllan içerir. Ama bunu ulusal ekonominin içinden çekip tasfiye etmek yine kolaydır. Ama böyle olacağma onun uzun deneyimierinden ve becerılernden yararlanarak ona; ulusal ekonomi için yararh olacak yeni boyutlar, amaçlar göstererek ileri aüJırıasına yardımcı olabilirsiniz. Hem istihdam polittkasma ve hem de yatırım poliükalarına yardımcı «Helikopter şirketler» durumuna getirebilirsiniz 3 u aşamada her kişi ve kuruluş rasyonel denetim ve gözelim altında desteklenmelidir. Ve rekabeti kendimizle, kendi insan ve ekonomimizle değil İM yüz yıldır el sçtıgmuz ekonomilerle yapabılirsiniz. Onlara, bizun de organizasyonlar kurabilecegimizi dünya ekonomisini algılayabildiğimızi ve bunun gereklerini bütün boyuilariyle yerine getırebileceğımızi ispatlayabilirlz. temmuz 1945'te N ew Mexico çölünün Alamogordo bölgesinde yapılan ilk atom bombası denemesinl uzaktan seyredenler arasmda bombanın kuramsal bilgisini üreten fizikçiler de vardı. Bu bilimciler 400 vıl önce Avrupa insanmın yeni bir ülkü olarak benim sediği «bilgi kudrettir» sö zünü şimdi tam anlamıyla gerçekleştirlyorlardı. Bir varsayım olagelmiş atomu doğada bulup, çekip çıkanp çekirdeği içindeki enerjiyi avuç içine almayı başarmışlardı. Ama bu başan in sanlan yaşatma uğruna de ğil öldürme uğruna kazanılmıştı. tnsan. doğaya egemen olmakla kendini yok etme olanağmı da ele geçirmişti. Simdi doğa öç alırcasma bu çelişkili duru mu insanlığm önüne koyuyordu. Bombanın patlamasıyla birlikte bilgilerinin vahşete na&ıl dönttstütünü kendi gözleriyle göı'ön îizikçlleı1 bu vahşetin Japonya g8klerine taşmmasma engel ol maya çalıştılar. Ama bombadan daha vahşi bir güç karşılanna dikilmişti. Bu güç, bombanın kullanılmasına yolaçan mantıktı: savaşm «öldürmezsen, öldürülürsün» mantığı. ProJenin direktörü Oppenheimer'in dünyaya söyiediği şu oldu: «Fizikçiler giinahı bildiler, bu onlann kaybedemeyecekleri bir bilgidlr.» însan yeni kuşaklara bil gi aktararak soy sürdürür: blldiklerini biriktirmek, unutmamak zorundadır. Bir kez bildiğini unutmasınm olanaksızlığı evriminin ve yaşama tarzının belirleyici ögesidir. Bilme yetenekleri, nesneden kazanılan, insan için olumlu ya da olumsuz yönlerde uygulanabilecek bilgilere eşit ölçüde açıktır. Bu nedenle belleğin ah lâkı yoktur; değer verme onun işlevi değildir. Ama insanda olumluyu olumsuzdan ayıran, değer verme nin yönünü çizen ve.sonraki kuşaklara gösteren başka bir yeti vardır: akıl... Bu kavramla yalnız ölçüp biç me, karşılaştırma, sonuç çıkarma vbg. işlemlerin ger çekleştiricisini değil, insanlararası ilişkilerde değerli olanı üstün tutan ve böylece insanî yaşama tar zını düzenleyen yetiyi anlamak gereklr. Nükleer enerjiyi üreten akıl yalnızca bilimselteknolojîk akıldır. Ama bu, «akıllı> olmanın yeterli koşulu değildir. Akılh insan, ilişkilerini hem kendisinin hem de baş kalarınm yaşayışını ilerlete cek biçimde düzenleyebilen kimsedir. Aklın günlük dil deki ve temel anlamı budur. Kuramsal bilgilerini uygulamak için dört yıl Los Alamos adında küçük bir yere kapanarak çalışan ve sonunda atom bombasmı yapan fizikçiler «neyi bildik?..» sorusundan «ne için bildik?..» sorusuna geç tiklerinde, halkımızın bilge deyimiyle «akıllan başlanna geldi.» Başka bir de neme yapılarak bombanın gücünün bir Japon heyetine gösterilmesini ve onla ra teslim olma fırsatı tanın masmı istediler. Bombadan kurtulmak için bu en makul çözüm savaş man tığına yatkın değildi. Düş manla böyle insanî ilişki lere girilirse düşmanlığın ne anlamı k'alırdı?.. Hem Pasifik'te savaşı başlatan lar Japonlar değil miydi? Dört yıl tçlnde verilen şehitlerin kanı yerde bırakı 37yıl önce bugün Japonya'ya ilk atom bombası ahlmıştı. Oysa fizikçiler, bu felâketi, daha önce önlemek istemiş, fakat «savaş mantığı» bu önlemi yersiz buhnuştu. îst. Üniversitesi Edebiyat Pakültesi Pelsefe Bölumtl lıp düşman, bir gösteriye mi davet edilecekti?.. Üstelik Sovyetlerle bir anlaşma vardı: Sovyetler Alman yanm yenilgisinden üç ay sonra Japonya'ya karşı sa vaşa girecekti. Bu süre 8 ağustosta doluyordu. Japon ya'nın beş ay içinde yenileceği kesindi. ama o zaman Sovyetler, Japonya üzerinde ve Pasifikte taleplerde bulunacak kadar savaşmış olacaktı. 6 ağustosta (37 yil önce bugün) Hiroşima'da 75 bln kişinin ilk saatlerde, birkaç gün içinde de yanıklardan, kol, bacak ve çene kopmasından 125 kişinin daha öl mesi (radyasyon etkisiyle ölen ve kısırlaşanlan da sayalım mı?..): Nagasaki'de ilk saniyelerde 40 bin kişinin ölmesi, savaşı bir an önce sona erdirmiş olma bakımmdan mantıklı görünüyordu. îşte insanlık için en büyük tehlike buydu ve budur. Bugün bu man tık, özü değişmeden ama çok daha büyük sayılarla yürütülüyor. Amerikalılar dünyanın her yerinde, çoğunlukla da kendi ülkelerinde Hiroşimalar olacakmış gibl konuşuyorlar ve geride ne kalacağını hesap lamak istiyorlar. Ünlü Scl entific American dergisinin iki sayısı bu konuyu işledi. Sonuçta söylenen şu: «Faz la tırmanmayan bir nükleçr savasta taraflardan 50150 milyon zayiat verilecektir. Amerika'da belki Bosoton'da kiler gider ama Los Angeles'dekiler kalır» vbg. Hiroşima'ya atılan bombaya insanlıkla alay eden «Kü cük Oğlan» adı verillrken bu oğlanm bir gün btiyüyüp ne büyük işler başaracağı hiç düşünülmü? müydü?.. Bugünkü somut durum döştinülemezdi, ama benimsenen mantıkla nice Hiroşimalar yaratma olanağmın elde tutulduğu belliydi. Pelsefi açıdan bakıldığında, Insanın, bilgislnin ulaştığı noktayla soy sürdürmesi arasındaki çelişki, daha önce karşılaşılmayan Her Yerde Hirosima • Doç. Dr. Uluğ NUTKU özelllğe sahlp btr çellşkldir. Bilgi doğaî akış yönünü yitlrmlştir. Yönü düzeltilemezse, tür tükenir. t n sanlığın blr dünya devletinde birleşmesi görevlnl uzak gelecekteki kuşaklara bırakmak zorunda olduğumuzu itiraf etsek bile. bu gün içinde bulunduğumuz şu en olumsufc durumdan gelecekteki o en olumlu du ruma doğru bir kıpırdanışa geçebileeegimizi umut edebiliriz. Götev ivedi ve ap açıktır: NükJeer silahtan (biolojik ve klmyasal silah larla beraber) yoketmek. Şimdi bu amaca yönelik dört ilke öneılyorum: 1 En fistün çıkar ilkesi: tnsanlığın çıkarı ulusların çıkarlarınm üstündedir ve onlann belirleyicisidir. Bütün ulusların çıkarlarınm birleştiğl yön ulusal çıkarların da yönünü çizer. Bunun üstünde yahut dışm da bir ulusal çıkar olamaz. Bu felsefi ilkedlr. 2 Nttkleer savunma stratejisinin olanaksızlığı tlkesi: Hiç bir devlet kendisi ni nükleer silahlarla savuna maz ve öbür devletlerle ilişkilerini böyle bir savunma. üzerine kuramaz. ü l u sal bağımsızlık nükleer silahlara sahip olmakla değil, sahip oi&nlan silahları terke ve yoketmeye zorlamakla ^orunur Bunun ger cekleştlrilmenin en güçlü silahı d a dünya halklarının barış için Sıkacaklan yumruktur. Bu siyasal ilkedir. 3 Eşitsiz dagılımı sıfır da eşitleme ilkesi: Nükleer silahlara sahlp olanlarla olmayanlar aıasmdaki pşit sizlik yalnız ve yalnız sıfır da, yani hiç birinin sahip olamamasıyia eşitlige dönüştürülebiür. Bugün nükleer sllahlanma henüz «dikey» aşamadadır: Pek az devlet nükîeer silaha sahip tir ve bunların içinde de yalnız lklsl gücünü belirgfn ce arttırmaktadır Yançan bu güçler arasında henüz denge vardır ve ancak bu aşamadan blr geriye dönüş olanaklıdır. «Yatay» silahlanma aşamabma geçilirse, yani her devlet nükleer silahlanırsa, geılye dönüs olanağı kalmayacaktır. «Kar şılıklı caydırma» kavramı yalnız ABD ile SSCB Için ve ancak son damlanın taş mayacağı blr süre için geçerli olabilecek bir kavram dır. Bu askerl İlkedir. 4 Silahsıztanmanın mnt Cumhunyet Sahibi:Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecılık T.A.S. adına NADiR N A D İ Cenel Yavm Müdiiru MuesseseMuduru \azı Işlerı Muduru Yar Işlert Müdür Yardımrısı Haber Merke/ı Mücluru Mızanpaj Yonetmenı . . „ . . „ . TEMSİLCİLER . ANKARA . IZMIR • ADANA SERVİS ŞEFLERİ © tLAN KAKTAL 3. ASLİYE HUKIJC MAHKEMESÎNDDEN Sayı 1981/904 Davacı Yalçın özdemir tarafından davalüar Kartal Mal Müdürluğü ve îstanbuı Belediye Baştonlığı aleyhine açılan Tescil davasında. Davacı Yalçın özdemir'm diğer hissederlan Kdip ve Ali"nin Kartal Soğanlık köyü, Balıkderemevkii Pafta 142, ada, 1118, parsel 1 sayılı tarlanın eski hlssedarlan olan ve halen Ö U olarak görülen Edip ve AH'nin varsa 1 hissedarlannın ad ve soyadlannm bilenler veya varisleri tsrafmdan 14. 10. 1982 günü saat 11.10 da mahkememizde hazır bulunmaları ve yçrlerine temsil edecek bir vekiî göndermeleri gönderılmediği takdirde davanın gıyaplarmda devam olunacağı hususu dilekçe yerine kaim olmak üzere ilânen tebliğ olunur. 28.7.1982 (B.: 8307) 1982/7 SATIŞ Izalei şuyu suretiyle sabşına karar verilen Kartal Maltepe Altayçeşme Narlı çiftliği mevkilnde ve tapunun 27 pafta 1894 ada 61 parsel sayısında kayıth 399 M2 miktarlı tek katlı altı bodrumdan ibaret iki daireli, elektrik ve suyu olmayan gayrimenkul INTÎFA HAKKI İLE YÜKÜMLÜ OLARAK tc. tf. K."nunu hükümlenne tevfikan açık artırma suretiyle satılacaktır. Imar dunımuna göre bina yüksekliği 6^0. Metre 4 metre ön bahçe mesafesi 5 metre komşu mesafesi 4 metre arka babçe mesafesi ve ayrık nlzama tabi olup °/o25 çatı meyli olan ve köşeye 15.00 metre mesafede oto park gırişi yapüacaktır. 2 knth bina inşaasma müsaittır. Bilirkişi beyanına göre bina ve arsaf değeri ile birlik* te 699^00. TL. muhammen kıymet takdir edUmistir. SATIŞ ŞARTLAR1: 1 Satış 13.9 1982 günü saat 14.30'dan 15.00'e kadar Baskâtiplik odasında açık artırma suretiyle yapüacaktır. Bu artırmada tahmin edilen kıymetin %75'ni ve rüçhanlı alacakhîar varsa alacaklan mecmuunu ve satış masraflannı geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü baki kalmak şartiyle 23.9.1982 günü aynı yerde saat 14.30 • 15.00 arası ikinci artırmeya çıkanlacaktır. Bu artırmada da rüçhanlı alacaklüann alacağını ve satış masraflarım geçmesi şartiyle en çok artırana ihale olunur. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin tahmin edilen kıymetin %10'u nisbeünde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanın teminat mektubunu vermeleri lâzımdır. Satış peşin para iledir, aücı istedığinde 20 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Dellaliye resmi ihale pulu, tapu harç ve masraflan alıcıya aittir. Birikmiş vergiler satış bedelinden ödenır. 3 tpotek sahibi alacaklılarla diğer iligililenn (X) bu gayrimenkul Uzerindekl haklannı hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialannı dayanağı belgeler ile onbeş gün içinde dairemize bildirmeJerf lazımdır; aksi takdirde haklan tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4 Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde fidenmezse: İcra ve tflâs Kanununun 133. maddesi gereğince ihale feshedilir. tkı ihale arasındaki farktan ve %10 taizden alıcı ve kefilleri roesul tutulacak ve hiç bir hükme hacet kalmadan kendilerinden tahsîl edilecektir. 5 Şarrname, ilân tarihinden ittbaren herkesin g». rebilmesl için dairede açık olup masrafl verildiği takdirde isteyen alıcıya bır örneği gönderilebilir 6 Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatın' kabul etmiş sayılacaklan, başkaca bilgl almak istiyenîerin 1982/7 sayılt dosya numarasiyle memutJuğumuza başvurmalan ilân olunur. GAYRİMENKUL AÇIK ARTIRMA İLANI Kartal 1. Sulh Hukuk Mahkemesi Satış Memurluğunda HASANCEMAL EMIN£ lJ>^KM<".ll OKAV GONEN5IN AHMFT KORUISAN VALÇIN BAVt« ALİ ACAR YAIÇINnO<*,AN HİHMfT ÇFÎirvJKAYA MEHMETMLRCAN • lakhgı ilkesi: Nükleer silahsızlanma kısmî. kademeli, indirimli. sınırlayıcı vbg yöntemlerle gerçekleş tirilemez. Eunlann hepsi pazarlığa dayandığından al datma öğesini içerirler ve kuşkudan armmış olamazlar. Bununla beraber, yapıl makta olan görüşmelerde uygulanan ydntemlerin t ü müyle kullanışsız ve izlenen yolların hepsinln çıkmaz jtfâuğunu öne sürmek yan1i$tır Burada öne sflrül mek istenen şudur* Pazariık lı silahsızlanma karmaşık, dolambaçlı «e kuşkuludur; oysa mutlak silahsi7İanma açık, basit ve kolaydır. Bu pratik İlkedir. htanbul Haberlerı Selahattin CÜLER Dış Haberler : ErRun 8ALCI • fkonomı Gsman ULAGAY Ynrt Haberlerı Barbaros CENÇAK Kullur Avdın fMfÇ Maga^ın. YalçınPSKSEN Spu. Mehmed TI^KAN Arastırrru» Şahın ALPAY Du/eltnu Konur ERIOP eUROLAR « Konur Sokalt No 24(4 Yenipntıir ANKARA Tel 1 7 58 25 17 58 66 lıVı< 1 ^ "13 35 Ataturk Caddesı, T H K lf>^i,nı Kat2/3 . ADANA Tel: t4 55019 731 HalitZiya Bulvarı No G5/3 IZMIR Tel. 25 47 0913 12o0 Sasan ve Yayan: CUMHURİYET Mathaacılık ve Gazetecıiık T A Ş Haikevı Sok. No 39 4 1 , Cağaloglu ISTANeUt P.K.. 24b Istanbul, Tel 20 ° 7 n ' ! 'SMt> TAKVİM 6 Agustos 1982 İMSAK GÜNEŞ ÖĞL£ İKİNDİ AKSAM VATSI 3.58 5 59 13 20 17.13 20 19 22 05 Eylül sınavlarma yetiştirilmek üzere ortaokul öğreneilerine ÎNGİLÎZCE "<• TÜRKÇE dersi verilir. Eminalipaşa Cad. Darj'Ol Sok. Türkmen Ap. No. 8/1 Yetenekli Çocuklara ve Gençlere Nermin ERCAN DUYURU Konservatuvara girmeyı düşunnıe^ misiniz?.. KONSERVATUVAR GÎRtŞ SINAVI ARI tÇİN Muammer Sun yönetimlnde hazırlama dtrslerl verilir. Türk musikisi, Batı musikisi, Bale, Şan, Tiyatro. 64 10 90.. (X) ftgfliler tâbirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. 3.7.1982 B.: 8274 BOSTANCI tst.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle