25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 22 AĞUSTOS 1982 a günlerde îstanbul'dan uzak. kırsal r ortamda özgürlügün tadını çıkarmaga çalışıyorum; uzun yürüyüsler yaparak kafaca dinleniyor ve geniş geniş soluk alıp, atalanmızm *TebdUri mekânda ferahlıh vardır» sözündeki bilgeliğin gizine ermeğe uğraşıyorum. Degişik sokaklar, küçük kuçük evler, turlü insanlar, değişik dofa görunumlerl; aynca değişik hava ve 8U, dinlence ve dinlenme olgusunun kaynağmx oluşturuyor. •** Bulunduğum yer bu yıl sanM bir «çifcekler cenneti». Bu cennette başta papatyalar olmak üzere ak ve sannın çok değişik oranda kanşıın, biçim ve tonunu; başta kır menekşesi olmak üzere de. mor rengin inanılmaz güzellikteki diriliğini; yaban minelerinin mavilik ve pembeliğini; kekik çiçeklerinin eflatununu yansıtan ve kokulannı yöreye saçan ince güzelliğini ve daha adlannı bilmediğim binbir turlü, öbek öbek, kır çiçeklerini buluyorum. Yöreyi tanıyanlar burada uzun yıllardan beri bu denli değişik ve zengin bir çiçek florasırun görülmediğini söylüyorlar. •Sığırdüi* denilen kimisinin boyu bir metreyi bulan. dalh budaklı eski zaman şamdanlan gibi görkemll, iri yaban çiçekleri de pek bol. Bunlann taç yapraklarındaki «sarı»nın çekicîliğini şimdiye değin hiç bir san çîçekte görmedim. «Ya san gül?» diyeceksiniz belki. Gül, görünüm bakımmdan, elbette daha alımh, daha edalı ve daha güzel. Ne var ki, sözünü ettiğim yaban sansındaki büyüleyicilik ve yakmlık yok onda. San gülü seversiniz, ama onunla senli benli olamazsınız, çok nazlıeiır; dikkat etmezseniz hemen iğneler sizi. Şamdana benzediğini söylediğim uzun boylu san çiçek ise içtenlikli ve alçakgönüllüdür ; süslü püslü vazolarda gözü yoktur onun. Geniş yeşil yapraklan dipte, toprağa yakm olduğu için, koparıp bir vazoya eığdıramazsınız; kendi doğal ortammda güzeldir o. Gerçi yapraklan yerdedir ama, bütün dallan erguvanlann ilkbahar görünümleri gibi baştan aşağı taç yapraklanyla örtülüdür. Almanlar bu bitkiyi, çiçek açtığı dönemdeki güzel san taç yapraklanna bakarak adlandırmışlar: *Königs Kırsal Yaşam ve Özgürlük Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞLU herzen» demişler ona. Harfi harfine *Kral mumları», daha doğrusu 'Kral şamdanı» demektir bu, gerçekten de, taç yapraklariyle bezenmiş üst bölümü yukarıda söylediğim gibi görkemli bir şamdanı andınr. Atalanmız ise, çiçek açmadığı dönemdeki etli. geniş yapraklarma bakarak, *Sığırdili» adını koymuşlar bu çiçeğe. Gerçekten de, gerek büyüklük ve etlilik, gerek biçim yönünden tıpkı sığır diline benziyor onun yapraklan. Bizdeki adlandırma bir fotoğrafmki gibi gerçekçi. Almanlannki ise romantik ve ozancadır. Ben «şamdan çiçeğu adını yeğliyorum. Hangisini beğenirseniz onu kullanırsınız. Önemli olan, adı değil, san taç yapraklannm güzel, parlak ve çekici görünümünün aşıladığı rahatlatıcı duygudur. Burada türlü türlü kuşlar var, ben çok sevdiğim için kırlangıçlan izliyorum. Bunlar yavrulannı büyütüp uçurmuşlar bile. Minik yavrulan, arada bir çıkardıklan «cik» sesiyle yalpa vurarak acemice uçuşlanndan tanırsınız hemen. Sinek avı peşinde keskin viraj. bir anda geriye dönüş, ya da pikeye geçiş manevralannda daha ana ve babalan kadar becerl kazanamamışlar Bununla birlikte çıplak gözle seçemediğim küçük sineklerle günlük besinlerini sagladıkları. çığhk çıglığa sevinçli ötüşlerinden belli. Güneş çevrende (ufukta) kaybolup karanhk basmağa başlaymca, her kırlangıc ailesi otel çatısmm sacağı altında yanyana sıralanmış yazhk yuvalanna çekiliyor. Kış gelmeden önce de Afrika'daki kışlık yuvalanna göç edecekler. Bütün kuşlann, bence, en endamlı. sevimli ve belki de en hızlısı olan bu güzel hayvanlar acaba orada mı, burada mı daha mutlu yaşıyorlar diye düşünüyorum zaman zaman. Yoksa uzun göç uçuşlannı mı daha çok seviyorlar?. Neden olmasın? Çoğu yolculuklar, yeni hedeflere, yeni umutlara yönelik olmuyor mu? İnsanlan ele alalım; kimimiz özlediğimiz sevgiliye, ya da başka sevdiklerimize, kimimiz özyurdumuza, kimimiz kentsel sıkıntı, tasa ve kaygılardan, bir süre için de olsa, kurtulup doğanın değişik güzelliklerle dolu kucağmda dirliğe kavuşmak umuduyla yolculuğa çıkmca, bulunduğumuz yerdeki duragan yaşamımızdan daha mutlu olmaz mıyız ve kimileyin kendi kanatlarımızla uçuşa geçmiş gibi bir yeğnilik ve coşku duymaz mıyız içimizde? Tıpkı bunun *ibi, kırlangıçlar ve öbür göçmen kuşlar da, burada havalar soğuyunca güneydeki uzak yurtlannda daha ılık ve sıcak bir iklime kavuşmak umuduyla uçuşa geçerken, belki de buna kavuşmuş olmaktan daha coşkulu ve mutlu oluyorlardır. Ya da ilkbahann başlangıcında güneydeki yurtlannuı katlanılmaz sıcaklan basarken yola çıkışlannda. daha ılımlı. daha yeşil, daha bol besinli bir ortamda yavru yetiştinnek gib4 umutlar taşıdıklan için, minicik yürekleri. bütün bu amaclara ulaşmış olma durumundan daha derin güdüsel coşku ve sevinçle dolup taşıyor ve binlerce kilometrelik hava yolculugu belki de onlan ayni yerde aylarca vakit gecirmekten daha çok sevindiriyordur. Yılda iki kez yaptıklan bu yolculuğun her iki ucundaki durakta *umuU yatıyor da ondan... Kırlangıçlann her yıl, ikisi durağan, ikisi devinimli bu dört dönemli yaşantılannın hangisinde daha mutlu olduklannı kimse bilemez ve hiç bir zaman da bilmiyecek. Sadece kendimize göre düş kurup yorum yapacagız o kadar... Hiç unutmam, çocukluğumda, ilk uçuş dönemlerini yaparken Çorum'daki evimizin avlusunda bulunan basık ahırın damına düşen bir kırlangıc yavrusunu yakalamıştun. Sol elimle minik gövdesini kavnyor, sağ elimin iki parmağı ile de küçük başını okşamağa çahşıyordum. Bu okşayışlar sırasında o, hiç durmadan başını iki yana dondürerek parmaklanmı gagalamağa uğraşıyordu. Özgürlüğünu elinden alan kişiye karşı savunma aracı, minıcik gagasıydı. Yüreğinin dakikada kim bilir kaç yüz, belki de kaç bin kez gırrr... diye attığmı avucumun içinde duyuyor ve ona acıyordum; ne var ki, bıraksam damda onu kedıler kapardı. Çıkarken saçağa dayadığım merdivenden inip bu minik kuşu anneme götürdüm; eski bir kafes bulup içine koyduk. Akşam eve gelen babam da benim yavru kuşumla ılgilenince pek sevinmiştim; onu, ufalanmış yumurta sarısı ve benim avladığım sineklerle beslemeğe çahşıyorduk. Aradan bir hafta kadar geçince, babamın önerisi üzerine. kafesin küçük kapısından elimi sokup yavru kuşu yakaladım ve avluya çıkıp üç kez: «Azatbuzat. yann Ahrette beni gözet» diye bağınp havaya attım. Pırrr... uçtu. yükseldi. gözden kayboldu. Özgürlük ne güzel şeydi!.. Bu yavru kırlangıc bir süre içime dert oldu. «Acaba yine bir yerlerde düşmüş müdür. anne?» sorusunu günlerce yineledim durdum. İki yıl sonra çok genç yaşmda yitirdiğimiz annem de, çocuk yüreğimdeki tasayı dindirici ve beni yatıştıncı yanıtlannı, başımı okşayarak ve hiç bıkıp usanmadan yineledi. Anasını çok seven bir çocugun onu küçük yaşta yitirmesi ve özgürlüğüne düşkün aydm kafalı kişinin bu özgürlükten yoksun kalması kadar acı bir olgu düşünemiyorum. Ama şunu da biliyorum ki insanın gerçek özgürlüğü devinim özgürlüğü değil, en kalın duvarlann bile sınırlayamayacağı duşünce özgürlüğüdür; çünkü o, kişinin kafasında, ruhunda, içinde yaşayan özgürluktur. Kırsal yöreden okurlanma kimi doğa özelliklerini belirten bir yazı daha göndermeğe çahsacagım Kırk Kişiyiz... Aldıkaçtı tasarısında bir Dil Akademisi kurulması öngörülüyor. Bu akademi girişımınin Atatürk'ün dil devrimine karşı tepkiden doğduğunu söylemeye gerek yok. Artık Türkiye'nin yalnız insanları değıl, taşı toprağı bu gerçeği bilıyor. • Dil Akademisi kurmak isteyenler Fransız Akademisl'ni örnek gösteriyorlar. Fransız Akademisi'ni 1634 yılında Unlü Kardinal Richelieu kurmuştu. O günden bu güne süregelen tarihsel dalgalanmalar içinde bu kuruluş yaşayabildi. Üyelerinin yarısından çoğunu sürekii olarak edebiyatçıların oluşturduğu Fransız Akademisi'nin ilginç kurallan ve töreleri vardır. Bu kuruluşa üye olmak isteyen, bir mektupla başvuruda bulunur. Adayın başvurusu Akademi Kurulunca benimsenirse Devlet Başkanına (e&kiden Krala, şimdi Cumhurbaşkanına) bir «ziyaret» zorunludur. Siyah ya da lacivert üzerine işlemeli bir giysi, İki köşell şapka gıyen ve kılıç kuşanan pelerinli üye saraya vanp da onaylanınca Akademi'de düzenlenen bir toplantıda «nutuk» atar. Eğer blzde de akademi kurulursa buna benzer törenler düzenlemeyi unutmıyalım. • Ancak bir başka merak konusu var. 40 üyeden oluşacak Dil Akademisi'nin edeblyatçı üyeleri kimler olacaktır? Dostum Oktay Akbal'a üyelik yakişır mı? Akbal Türk Dil Kurumu üyesi olduğundan kurulacak akademiye ters düşer. Aziz Nesin? Nesin de TDK tiyesi değil mi? Şimdiye değin 70 kltabı yayınlanan Aziz Nesin tutturmuş: 70'i 100'e çıkaracağım.. dîyormuş. 100 kitap da yazsa Aziz Nesin sakıncalıdır; Emniyet arşivine girer, Akademi'ye giremez. Melih Cevdet Anday'm çok sakmcalı bir kişiliği var. Fazıl Hüsnü Dağlarca son zamanlarda ortalıkta görünmüyor. Bu büyük ozanımızı 12 Mart'ta kelepçe İle yargılamalara götürüp getirmedik mi? Ne Işi var Dağlarca'nm Türk Dil Akademisi'nde? Sabahattin Kudret Aksal'ı da bir yana koyun; çünkü Aldıkaçtı akademisinin çatısı altına sığmaz. Yaşar Kemal? Fransa Cumhurbaşkanı Mltterrand'ın çağrıhsı olarak Paris'e gideli Yaşar Kemal daha çok damgalandı. «Solcu Mitterrand solcu yazan çağırıyor> dendi. Hem Yaşar Kemal'in ikinci adı «eşklya»dır. Eşklyanın Akademi'de ne işi var? Faklr Baykurt hem Köy Enstitülü. hem öğretmen, hem sendikacıdır; bu kadar günah kendisine de çoluk çocuğuna da yeter. Akademlde öylelerinin İşi olamaz. Samim Kocagöz ünlü sakmcalılardandır. Rıfat Ilgaz'ın haşa huzurdan adını anmak bile suç sayılır. Hasan Izzettin Dinamo mu? Kerim Korcan mı? Tövbe, tövbe... 50 yaşm üstüne çıkmış, Türk edebiyatmda yerini yapmış, Türk diline hlzmet etmiş bütün adları saymak İçin bu köşeyi sayfanm dibine kadar uzatmak gerekir. Adlarını sayamadığım değerlerimiz beni bağışlasınlar; ama bu kişiler ya sakıncalıdırlar, ya çekincelidirler, ya cezaevine glrmlşlerdlr; Akademi'ye glremezler. • 40 klşilik Akademi Kuruluna kimler girebillr? Onlar 40 kişidirler, birbirlerini bilirler; elbet DU Devrimine karşı 40 klşi bulunur. Fransız Akademlsi'ne öykünen Aldıkaçtı, bari aynntılı Anayasa tasarısma Dil Akademisi üyelerinin tören giysilerini de yazsaydı: Kavuk, kuşak, salvar, cübbe, bir de pala... Yakışmaz mı? CVCT OKTAY AKBAL Hfivın K Külebi'yi Okurken... Djifbasııi... HÜRRİYET GÖZDEN KAÇIRMAYINIZ.. lşinin bir şalrl olmalı. Bir ya da birkaç... En yakın dostu gibi. Yanıbaşında, uzanacağı yerde, sıkıntılu mutlu anlannda konuşabileceğl, dertleşebileceği... Başucunda duran bir kitapta bekler o dost. Zaman zaman açarsımz, bir kaç dlze okursunuz, sonra ezberden sürdürürsünüz, ya lçinlzden. ya da yüksek sesle... Belki yüz, belki bin kez okusamz, ezberleseniz de yepyenidir o dizeler, anlamlar yüklüdür, yorumlar, tadlar... Cahit Külebi, hem yakın dostum, hem de bapncu şairlerimden blridlr. Burda çok sözünü ettim, biliyorum. Okurlarım bilirler, Külebi'nin şiirinden çok hoslandığjmı. Ne Vardır bu şiirlerde, derln felsefe parçalan mı, anlamlı yaşam yorumlan mı? Evet, pek çok şairimiz var, her birinin ayrı bir tadı var, ayn bir kişiliği var. Ama Kttlebi'nln şilrinl kendlme yakın buluyorum, bir dost gibi, bir arkadaş glbl... öylesine kl, yaşam boyu yanınızdan ayrılmayan, size güç, sevlnç, mutluluk veren, slzl avutan, slzl güçlendlren biri lşte... «Bütün Şiirleri»nl karışturıyorum. Ne iyi, t a nınmış şairlerimizin 'Bütün' şiirlerini birikl ciltte toplamak alışkanhğı yaygmlaştı. Orhan Veli, Anday, Aksal, Kansu, Cumalı, Necatigil, Cansever, Tecer, BirsBl, Dranas, Tarancı vb. şairlerimizin bütün şiirlerini ellmizin altmda bulundurabillyoruz. Gelmlş geçmiş şairlerimizln şilrlerl böyle kalın kitaplar halinde yayınlanmalı. Eşsiz bir şiir gömüsüne sahiblz. Bunun değerini anlamalı, böyle bir gömünün ulusumuzun onuru, kıvancı oldugunu bilmeliylz. Bilmem kaçmcı kez Külebi'nin şiirlerini okuyorum: Evvel Zaman adlı şiirindekl «tnsanın sevdası on beşinde Horoz şekerlerine benzer Giilerdi tramvaylarda bir küçük kız Bekâreti beyaz dlşlerinden» dizelerinden, «Artık ne pencerem var seni koyacakNe masamSevgilim de yok bu şehtrde Çiçek seni alıp ne yapsam»a; «Şimdi bir rüzgâr geçti buradan Koştum ama yetişemedim Nerelerde gezmiş tozmuş Öğrenemedün» den, «Orda derenin içinde İki üç çırılçıplak Alçacık damı düşündükçe Gözlerim yaşarıyor, dön gerl bak»a... 1936'dan 1980'e kadar yaymladığı bütün şilrlerl... önce koskoca, güzel bir ülke uzamverdl gözlerimin önünde. Türkeli.. tnsanı, savaşımı, direnci, aşkı, mutluluğu, acısı, yalnızlığı İle... Köyler, kasabalar, kentler. En başta da doğa... Külebi'nin giirleri bir ağaç, bir bitki, bir çiçek kadar bu doğanın ürünüdür. Zorlama yok, kendini sıkma yok, yapaylık yok. Kuş nasıl ötüyorsa, gül nasıl açıyorsa, güneş nasıl doğuyorsa, rüzgâr nasıl esiyorsa. Külebi de öyle yazıyor şiirini... Kendiliğinden, doğaçtan, şairliğinin başıboş akışından... Bu yüzden azdır Külebi'nin şiirleri, sayılıdır. Her biri birer mücevher gibidtr, işlenmiş, duyulmuş, yaşanmış... Günümüzden, çağımızdan yüz yıl sonraya kaç şairimiz kalacak, onların da kaç şllri okunacak, dillerde dolaşacak? Böyle bir soruyu yanıtlamak güçtür. Kimse bilemez geleceğl. Ama bana öyle gelir ki yüz yıl sonra Türk şiirinin vazgeçilmez parçaları arasında Külebi'nin de bir çok şiiri yer alacaktır. Yarına seslenen üçbeş şairimiz arasındadır o. cYirmlncl yüzyılın İlk Yansı»nı şöyle anlatmış: «Yirminci yüzyılın ilk yarısı öltim çağı oldu Zulum çağı oldu Falan çağı oldu Yirminci yüzyü insanlan Asıp kestiler Eesip biçtiler Tepeler gibi ölü yığıp Deryalar gibi kan içtiler Çocukları ağlattılar Kadınlann ırzına geçtiler Yirminci yüzyü, insanların Ağlamasın da kimler ağlasın» Külebi «Yirminci yüzyılın tklnd Yarısını ise şöyle tanımlamış: «özlem özlem özlem Yokluk yokluk yokluk Açuk açIık açlık Yalan yalan yalan Eorku korku korku ölum öliim ölum Duman duman duman.» Oktay Ekşi, 18 Ağustos günlü Hürriyet'teki yazısında «Meclis görüşmelerinin genellikle geceleri yapılan bölümünün kamuoyunun gözünden kaçtığını» belirtiyor ve «geceleri boş bırakmayuuz..» diyor. Bunun nedenlerini de şöyle anlafayor: «Meclis görüşmelerinin geceki kısımlannda bazı ölçüsüz, sorumsuz laflar daha kolay edilir. örneğin «Arkadaşlarımızın eleştirdiği bu hükmü biz Isviçre Anayasası'nm bilmem kaçnıcı maddesinden aynen aldık» diyen bir komisyon sözcüsü o anda aklına öyle geldiği için bunu söylemiş olabilir. Zaten bilir ki, böyle bir kaynak gösterirse üyeler «Demek, aslı varmış. öyleyse Kabul edelim» derler ve madde, genel kuruldan geçer. Ertesi günü biri çıkar da «Efendim biz baktık, böyle bir hükme orada rastlamadık» derse «özür dllerim, ben Isviçre Anayasası'nda sanmıştım. Belki îsveç'inkmde, belki de bir başkasındadır* gibisinden bir gerekçeyle sıynlmak mümkundür.» Ekşi daha sonra Aldıkaçtı'nın Türkiye'ye «iki başlı yönetlm» getinne çabasuıda olduğunu belirtiyor ve şöyle ekliyor: «Böylece devlet gemisini yönetmekle yükümlü iki kaptandan hangistnin bu gemiyi nereye götüreceği görülecektir. Saym Aldıkaçtı, «vatana ihanet> suçunun unsurtarı arasına bir yenisini kattnaktadır. Bu da, güvenoyu alamayacağını bile bile, bir kimseyi Başbakan tayin etmek suçudur. Neyse ki, Anayasa literatürü zenginleşmektedir.» sımrlanmasıdır. kendisi degil.ı TERCÜMAN MİLLİYET UNUTULAN MESELELER.. Nazh Ihcak, 18 Ağustos günlü Tercüman'daki yazısında, ne Meclis müzakerelerinde, ne de gazete sütunlannda temas edilmeyen bir önemli mesele olduğunu belirtiyor ve bunu da «Türkiye olağanüstu dönemden demokrasiye nasıl ve hangi şartlarda geçecektir?» şeklinde açıklıyor. Anayasa Komisyonu'nun topu Danışma Meclisi'ne gönderdiğini, Danışma Meclisi'nin ise elindeki metin üzerinde görügeceğine göre, Jconunun hallini buyük bir ihtimalle Milli Güvenük Konseyi'ne bwakacagını belirten Ilıcak çözüm bekleyen meseleleri şöyle sıralıyor. «1 Türkiye'nin 7. Cumhurbaşkanı nasıl seçilecek? 2 Milli Güvenlik Konseyi üyelerine, demokrasi işlerlik kazandıktan sonra görev verilecek mi? Verilecekse, yetkilerinin sının nasıl tayin edilecek? 3 Eski politikacılara siyaset yasağı konulacak mı? Konulacaksa, süresi ve kapsamı ne olacak? Ilıcak daha sonra şöyle diyor: «Danışma Meclisi üyeleri, hiçbir çekingenlik göstermeden, bu önemli konulara el atmahı ve geniş tartışma ortamı içinde kamuoyunun tepkileri ölçülmelidir. Anayasa tasarısı, Milli Güvenlik Konseyi'ne, yukanda saydığımız noktaların çözümüyle birlikte sunulmalıdır. Meseleleri ertelemek daha karışık problemlere bizi sürükler.» KOYUN GİBİ GÜDÜLMEK.. Mümtaz Soysal, 20 Agustos günlü Milliyefteki yazısında «özgürlük» sözcügünün «hürriyet» olarak değiştirilmesine değiniyor ve «Bu istical, tehalüku pürtelaş hemen şuna delalet eder ki, Danışnıa Meclisi'nin bahsi hürriyete müteallik tavrı umumisl pek umltbahş olmayacaktır.» diyor. Soysal yazısuu şöyle sürdüruyon •Oturumda konusanlardan birinin dedigine bakıhrsa, hukukta «hürriyet» sözünün tanımı varmış ama, «özgürlük» sözünün yokmuş. Bu lafin manbk aÇismdan pek iler tutar bir yanı yok ama, saym üyenin söylemek istediği galiba başka bir şey. Herhalde şunu söylemek istiyon «Biz hürriyet derken başka bir şey anlıyoruz, özgürlük diyenler başka şey anlıyoriar.» Doğrudur. Hâlâ «hürriyet» sözünü kullanmakta direnenlerin konuşmalannl birazcık deşiniz. Göreceksiniz ki. onlar açısmdan «hürriyet», hep gıdım gıdım «verilmesi», verildiğl zaman da verildiğine şükredilmesi gereken bir şeydir. Çünkü, insanlar için «asıl olan» bağhlıktır, koyun gibi güdülmektir, yulanndan tutulup sürüklenmektir. Esas, nürriyet Cumhuriyef Sahîbi: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilfk T.A.Ş. adına NADİR NADİ Genel Yayın Müdürü MüesseseMüdürü . Yazı işleri Müdürü „ HASAN CEMAL EMİNEUŞAKLIGİL „ . OKAYGÖNENSİN AHMET KORULSAN YALÇIN BAYER ALİ ACAR dış basın... Daily Express: • Yazı Jşleri Müdür Yardımcısı HaberMerkezi Müdürü Mizanpaj Yönetmeni Lübnan üzerine hesaplar Filistinli gerillaların Lübnan'dan aynlmalan an meselesi olarak değerlendirilirken, Batı'da Israil'in kazandığı zaferin sonuçlannın neler olacağı yoğun olarak tartışılıyor. Ingütere'de yayınlanan «Daily Express» gazetesi, FKÖ Batı Beyrut'tan çıkartümasıyla Ortadoğu'da istikrar sağlanması yolunda önemli bir adunın atalmış olacağını söylüyor. Yazının özeti şöyle: «ABD, Israil katliamı sürerken, kümı kıpırdatmadı. Israil, ise FKO" yü ortadan kaldırırken. Avrupalı dostlannın saygısını yitirmeyi göze almıştı. Lübnan üzerindeki hesaplar da buna dayandırılmış olabilirdiı Tepkilerin yükselmesi doğaldu ancak karşılığında bunca şamataya değecek bir sonuç almacakto. İsrail buna benzer bir hesabı da Suudl Arabistan gibi, Batı'ya sırtını dayamış Arap ülkelerl konusunda da yapmış olmalı. FKÖ'nün Lübnan'ı terki sağlanırsa, önemli bir sorun ortadan kaldınlacak, Ortadoğu'da istikrar sağlanacaktı. FKO'nün önemli diplomatik bir des teğinin olmadığı rahatça söylenebilir. Şimdiyse, bölünmüş ve moralini yitirmiştir. Israil kısa vadeli savaşla hedeflerine ulaşmıştır. Eger Ortadoğu'da istikrar sağlanabilirse, İsrail'in haksız savaşı, kendini aklayabilir.» İnternational Herald Tribüne: OPERATÖR Dr.Kâzım SARI Genei Cerrahi Uzmanı Meddlyeköy. Kervangeçmez Sok. No.: 5, Keramet Apt (Keçeüler Garajı yanı) TeL: 66 47 41 FKÖ'nün Lübnan'dan aynlması halinde nasıl bir örgütlenmeye gideceğı ve nasıl bir kımliğe sahip olacagı hayli merak konusu. «International Herald Tribüne» gazetesi, Mısır'ın sorunları ve Filistinli'lerin yeni kimlîğî Mısır'ın iç politikasını konu yorumunda, FKÖ'nün gelecekteki kimliği hakkında ipuçlan veriyor. Yazıda, Filistinli gerillaların, en azından bir kesiminin, intikam almaya çahşacağı ve bir terör dalgası başlatacakları, one sürülüyor. Filistinli gerıllalan kabul eden Arap ülkelerinin terör eylemlerl nedenıyle suçlayacaklan da yazıda belirtiliyor, yazının özeti şöyle: «Mısır, iç politikada karşılaştıgl muhalefet nedeniyle, ABD'nin Lübnan politikasını reddetmeye zorlanıyor. Batılı diplomatlara göre, Mısır'ın Filistinli gerillaların ülkeye gelmelerini reddetmesinin nedenf bu. Mısırh yetkililer, İsrairin, FKÖ* yü ortadan kaldırmak için yeni bir saldırı başlatmasmdan korknyorlar. Bu saldırının gerillalar Batı Beyrut'u terk işlemlerine baslamasından sonra, FKÖ Hderlerinin tek tek öldürülmesi biçiminde de olabileceğini belirtiyorlar, Mısır'da ABD'nin, gerlllalann Batı Beyrut'tan aynlması içln bu kadar yoğun çaba harcarken, ilk aşamada, İsrail kuşatmasımn kaldı J nlması İçin uğraşmamış olması tepkilere neden olmuş durumda. Mübarek hükümeti, Arafat'm dışmda, bazı gerilla gruplannm intikam almak amacıyla terör eylemlerlne glrişeceklerine manıyor. Mısırlılar, gfl rillalan kabul eden Arap ülkelerinin terör eylemlerl neıieniyle suçlanacaklannı belirtiyor. MObarek Için ülkedeki en önemli tehdit, Enver Sedat'm başını yiyen Radikal İslamcılar geliyor. Bazı Arap fllkelerinde yayınlanan yazılarda ise, Sedat'm Israine tek başına lmzaladığı Camp David Anlaşması olmasaydı, tsrail Lübnan'ı hiçbir zaman İşgal edemezdl deniyor Bu noktalar ı ı . Mübarek'ln ABD ÜP ilişkilerinl sürdürürken, radika) muhalefeti de göz önüode bulundurması gerekliğint gösteriyor.» Frankfurter Allgemenie: Federal Almanya'nuı muhafazakâr «Frankfurter Allgemeine» gazetesi, Aunanya'da gündemin başmda yer alan işsizlik sorununa değiniyor. Sendikalann artan ışsizlik yüzünden işverenleri eleştirmeslne karşı çıkan gazete, sorunu ele ahrken hangi kelimelerin kullanıldığınin büyük önem taşıdığını hatu*latıyor. Yazı şöyle devam ediyon «Günlük politikada, çıkar catışmalarının dile getirildigi kehmeleri ele geçlrmeyi basaran taraf üstün duruma geçer. Öteki tarafın kulIandığı kelimeleri bellrlemeyi başaran taraf önceden savaşı kazanmıştır... Solcu polltikacılar ve sendikacılar her türlü suçu ve sorumluluğu reddediyor ve ahlâkm yalnız savunuculan rolünü oynuyor. Bu rol dağılımma yardımcı olan buluşlardan biri, 'rasyonalizasyon işslzliğl' deylmî. Bu deyim, işsizliğin suçunu, şirketlerini batmaktan kurtarmak lsteyen yöneticilere yüklemeye ve asıl gerçeği gizlemeye yararı Aslında sendikalann' aşm tstekleri ve sosyal güvenlik denilen yasalar yüzünden emeğin fiyatı sfirekli artıyorsa, şirketler her şeyden tasarruf etmek zorundadır. Kısacaı Personel, diyelim ki yüzde 10 azaltılır, böylece geriye kalan yüzde 90 sağlama alınır. Bir de 'istihdamın yok edilmesi' deyimi var. İnsanm aklına neredeyse Auschwitz imha kampı, soykınmı, ya da işyerlerinde adam bırakmamak içhn kapah kapılar ardında çalışan aianlar gelivor. Bflyüme dönemlerinde bile işletmeler, personel artırmaktan korkuyor. Çünkü, ekonomik durgunlukta personel atmak çok zor. Bu zor ekonomik durumda issizliği yenmek istiyorsak, toplu sözlesmenin tarafları arasında sıkı bir işbirliğine gidilmelidlr.' Işsizlik ideolojisi TEMSJLCİLER • ANKARA : • İZMİR : • ADANA : • YALÇIN D O Ğ A N HİKMET ÇETİNKAYA MEHMETMERCAN 8ERVİ8 ŞEFLERt • Istanbul HaberlerhSelahattin GÜLERDış Haberfer : Ergun BALCI Ekonomı: Osman ULAGAY Yurt Haberleri: Barbaros GENÇAK Kültür: Aydm EMEÇ Magazin: Yalçın PEKSEN Spor:Mehmet TEZKAN Araştırma: ŞahinALPAY Düzeltme: KonurERTOP BÜROLAR • KonurSokak No. 24/4 Yenişehlr ANKARA Tel:1758 25175866ldare:18 33 35 Tel: 2547 09131230 Tel:1455O19731 BasanveYayan: HalftZfya Bulvan No: 6 5 / 3 İZMİR Atatürk Caddesi, T.H.K Işhanı Kat2/13 ADANA CUMHURİYETMatbaacılıkve GazetecilikT.A.Ş. Halkevl Sok. No: 39 41, Cağaloğlu ISTANBUL P.K.:246lstanbul,Tel: 20 97 0? (5ha« TAKVİM . 22 Ağustos 1982 İMSAK GÜNEŞ ÖĞLE İKİNDİ AKŞAM 6.14 13.17 17 04 19 59 YATSI 4.21 21 38 Ozgün Sanat YapımYönetım/ MuBtafa Oğuz sunar fMÜRSELÇUK 4t BiletlerŞan Sinaması gişelerinde. aaat TB'den satılmaktadır: Tel:aOB79a itibaren de Pumelihisarı'nda OÜI^OEIM BUGÜNE SS, 86, S7 Ağustas geceleri SON 4 RESİTAL $ *
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle