28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 8 17 TEMMUZ 1982 Gül gibi geçinenlerin yöresi CelalBASLANGIC Dıl. din. ırk aynmı gözet meden, iki ulusun birlikteliğini, birarada yaşayabilirllğini vurgulamak için «Müs lüman mahallesinde salyangoz satılmaz» sözu tersine " döndürülmüş Eğer Gökçeada'da iseniz, Müslüman mahallesinde salyangoz satabilirsiniz. Adadaki Cumhuriyet tlkokulu'ndan içeri giriyoruz. Esas azınlık olan kötülerdir Eğer Gökceada 'da iseniz Müslüman mahallesinde salyangoz satabilirsiniz Barış türküleri, fulüt ve mandolin sesleriyle birlikte geliyor kulağımıza. Gökçeadalı ilkokul öğrencileri sınıf günlerine hazırlanıyorlar. Okul yöneticilerine kaç Rum öğrenci olduğunu soru yoruz. Şaşırıyorlar Hıç böy le bir hesaplama yapmadık lannı söylüyorlar. Bir öğretmen «dışarda gördüğünüz üç dört çocuktan biri mutlaka Rum'dur. Aynlan gayrıları yoktur dı yor. îlkokul çocuklanyla söyleşiyoruz. «Nasıl geçiniyorsunuz arkadaşlarınızla» şeklindekj sorumuzu yadırgıyor lar: Onlar bizim arkadaşımız. oynarız, ders çalışırız. ğırtkanlığı yapıp, ınsanlan birbirine düşürmeye çalışanların alacaklan önemli dersler olmah. Gökçeada'daki ömek llişkiler, insanlann yapay ayrımlardan uzak bir dünyada, «Gül gibi» geçınebileceğinj kanıtlamakta. Ama güzel olan çoğunluktur. Başından bu yana yansıtmaya çalıştığımız örnek ili? kileri, Türklerin ve Rumlarm dostluklannı. banşlarmı, birarada yaşamalarımn guzelliğini «Burada azınlık so runu var mı» diye sordugu ÜSLÜMAN mahallesinde salyangoz satılır mı9» Satıhr beyim. satıhr Nasıl satüır yahu. Müs lüman adam salyangoz ver mi? Yemese de Hıristiyan komşusuna alır. M $ Mustafa EKMEKÇİ Aclanın tck özel doktoru: Dimitri Fako Adadaki Cumhuriyet tlkokulu'nda okuyan öfrencilere, kaç Rum arkadaşları olduğunu sorduğumuzda tümü birden yadırgadı bu soruyu. Böyle bir ayrım olmamıştı kafa larında. «Onlar bizim arkadaşımız, oynarız, ders çalışırız» diyerek dostiugun, kardeşliğin en güzelini sergiliyorlar. Dergahı Mevlevj ml Fako Beyin evi mi Bilinmez, bilinmez.» Bir Ruma. bir Turk tarafmdan yazılan bu şiir. adadaki banşın, dostiugun ve kardeşliğin en geçerli kanıtı olsa gerek. Ada'da herkesin derdine çare bulan Doktor Fako ile ilgilj yazısını Şöyle bitiriyor Boztepe: «Kendisinin uzun «mürlü ve mutluluklar içinde Gökçeadalılara dah a nice yıllar hizmet vermesini temenni ediyoruz.» Gökçeada'ya gazeteler an cak akşamları gelir. Manşet lerinde savaş haberleriyle, cınayetlerle. Dünyanın bir yüzündeki geçimsizlige, kav gaya inat, diğer yüzündeki barışm, birlikte yaşamın savaşımı verilir. Buraya değin, yanyana yıl lardır birarada, hem de 280 kilometrekarelik bir alanda yaşayan iki ulusun ilişkılerindeki varolan güzellikleri yansıtmaya çahştık. Dünya haritasında Gökçeada, bir nokta bile değil. An cak, bir nokta bile olmayan bu adadaki ilişkiler, dünyanın tümüne örnek olacak ni telikte. Hele hele. savaş çı DÜNYA HARlTASINDA GÖKCEADA, BİR NOKTA BİLE DEĞİL. ANCAK, BİR NOKTA BİLE OLMAYAN BU ADADAKİ IÜŞKİLER, DÜNYANIN TÜMÜNE ÖRNEK OLACAK NİTELİKTE. HELE HELE, SAVAŞ CIĞIRTKANLIĞI YAP!?, İNSANLARI BİRBİRİNE DÜŞÜRMEYE CALIŞANLARIN ALACAKLARI ÖNEMLİ DERSLER OLMALI. Gözardı edilmemeli ki, bu ilişkiler salt birkaç örneğin ortaya çıkardığı bir görünüm. Yansıtmaya çahştığımız dünya haritasında nokta bile olmayan bir adanm üzerinde. birlikte yaşayan Türklerin ve Rumlann dost ça, kardeşçe, barış içinde yaşadıkları koca koca «gul gibi» noktalar. Herşey bu denli güzel mi? Kuşkusuz değil. muz bir Rum'un, bize verdi^ ği yanıtla sonlandıralım: «Her toplumda, lyilerin olması kadar kötülerin de olması doğaldır. Burada azın lık ve çoğunluk sorunu yok« tur... ve esas azınlık olan, kötülerdir...» Reyhanlı'da... Evliya Çelebi. Antakya'yı uzun uzun anlatır. «Gayet eski şehirdir. Nuh tufamndan evvel kalesini (Süreyd) adh hakim, küçük bir şekilde yapıp. Hazret'i İdris zamanmda ahalisı, ilahi dini habul etmedihlerinden cehennem azabı gibi semum (Sam Yeli) atesi ile azap çekerek helak oldular. Tufandan sonra Nuh'un oğlu Yafes, tamir eaıp burada yerleşti. Çoluk çocuğu burada yayıldı. Sonra dinsızlihleri yüzunden bir kere daha Aüahın kahrına uğradılar. Tarihçiler buraya (Kayserler yeri) derler * diye südürür gider.. Çelebi iyi bir gozlemci, satır aralannda. esprtli bir anlatımı var. Bir yerde sunları yazar «... Şehir Arabistan hududunda olduğundan ceylan gibi, sürmeli gözlü, nurlu yüzlü, şirin sözlü gül yüzlü civanlan vardır. Pasalan sehre girince bütün kadınlar beyaz azarlara bürünürler. Iklimi orta iklimdir. Şehrin doğu tarahnda büyüfe dağlar bulunduğundan bu dağların eteğinden. nice abı hayat pınarlar akar. Güzel kaynakları vardır. Hatta Halep kapısının iç yüzunden. lurna gözü gibi ahıp Asi nehrine kanşır. Beyaz deve dişi buğdayı, çakıl ekmeği, limon, turunç, şeker kamışı gibi meyvalan meşhurdur. Bahçeleri hep Asi Nehri kenarında olup o tarhedilmiş bostanları hep dolablarla sulanır. Şehrin batı tarah diyar Rum sayüır. Kendisi Arabistan sınınran başlangıcıdır ve Halep eyaletinin de budududur. Fakat arzı mukaddes değildir. Bu Antahya hatösini "scyredip 1058 ^880) senesi mübareh ramazan ayının bayram namatını, çttravsı içindeki camide kıhp, sonra göç boruları çalmdı. Yine kıble tarahnda mamur köyler geçerek a saat sonra Zanbakiye kasabası konağına vardık. Bir verimli vadi içinde. bağh ve bahçeli. zanbah çlçekli, üç yüz evli mamur kasabadır. Antakya hava lisinde hükumettir. tncir ağaçlan dünyayı tutmustur.» Beyhanh'ya gidiyoruz, geceyl orada geçireceğiz. Reyhanh'ya giderken Suriye sınır tellerinin yanmdan geçiyoruz. Sınm biz koruyoruz gibi... Yol kıyı sında çatalh beton direklerin üstünde dikenli teller, kısa arahklarla nöbetçi kulübeleri. Vali/imızi Rey hanlı'da Kanbolat'larda bırakıp. dogruca Yenişehir Gölune gidiyoruz. Küçük. fakat şirin bir yer. Göl kamulaştınlmış. Belediyenin olmuş Buradaki büyuk toprak sahipleri, ağalar, bir konuda anlaşmışlar. göl çevresinin kamunun olmasım benimsemlşler. Göl kıtfısmda gazinolar. kahveler. *Yenişohir» «Reyhanlunm bir mahallesi. Göl de onun adını almış. Karşıda Suriye sının... Yeni gelinler. düğünden sonra, Yenişehir gölünü dolamrlarmış. Mutluluk getirirmiş gölde söyle bir tur atmak. Yahya Kanbolat'ın eşi Saadet Kanbolat da tur atmış gölün çevresinde... Yenişehir gölü, çok eskllerde bir akarsuymuş. lffuncu yüzyıl sonlanna doğru, buraya gelen Halep'li zenginler, suya bir set çeklp buraya üç degirmen kurmuşlar. Halep'tea çölden develerle buğday gelir. değirmenlerde öğütülurmüş. Bu degirmeulerden biri. şimdi lokanta... Yonişehir gölü, burada 17 bin dönüm pamuk tarlasım da suluyor. Politikacılar da gelmişler zaman zaman Yenlşehir gölüne. Ecevit birkaç kez gelmiş, ama 12 Eyiül'den önce. Gelenler arasında Sadettin Bilgiç. Kemal Satır. Cemal Madanoğlu, Sami Küçük, Haydar Tunç kanat. Celal Bayar, Adnan Menderes de var. Adnan Menderes'e Başbakanlığı sırasında burada bir tay armağan edilmiş. Menderes buna karşıkk. imzasını taşıyan bir çifteyi vermiş armağan edene. Çifteyi 27 Mayıs'ta almışlar. Göl kıyısında üşüdük. Böylesl güzel yerlerimiz var da. bilmem coğumuzun buralardan bilgisl var mı? Buraları tanıtmalıyız, yerliye, yabancıya... Gece yatmak için hazırlamyordum; Yahya Kanbolat geldi Komşu. •Hoşqeldin»e gelmiş. Balkonda oturuyor. îstersen pijamanı giv de beş dakika çıkalım yanına Piiaman yoksa. ben getireyim! dedi. Pantolonumu giyer gelirim... dedim. Yok. dedi pijama giyt Ben sana getıreytm piiama.. Gerçekten pilamayı da getirdi. Oysa ben çoktan giylnmiştim. Kapmın önüne çıktık. Komşu Mehmet, renkli bir pilama giymiş, oturuyor. Ne güzel pijama! dedim. nereden aldınız? övünerek pijamasına baktı. Suudi Arabistan'dan gelmiş püama. Ben pijamah olmadığım İçin Yahva bey de givmemişti. Sonra anlattı : Buraria kövlüler. konuklarmı püama 'le karşılarlar konTŞuya da pilama 'le giderlermiş. Bu, saygı ve içtenlik simçesivmis Giysi ile komşuya gitmek. va da kar<;ılamak ayıpmıs Köylü: Bak, ben püamamı Riydim. Sizi karşıhyorum demek istermiş. Nereden bileceğim? Usuma, Hasan Ali Yücel'le tlgili bir fıkra geldî. güldüm. Hasan Ali Yücel, Milli Eğitlm Bakantıgı sırasında, gazetecileri evinde püama ile karşıiaraış, saşkın bakan gazetecilere de: Daha içten olur, diye böyle karşıladıml demişti. Olayın arkasından. Hasan Ali'yi banyoda gös feren karikatürler çıkmıstı Banyoda saounlanan Hasan Ali Yücel. gelenlere Daha içten olur dive, banyoda kabul ettlm .. diyordu. Dısişleri Bakanhgı sırasında, sabahın orken saatinde Hasan Esat Isık'a. 'Dışisleri Köşkü'Tie PÖrügmeye Eiderdim. Hasan Esat bey. her Ridişimde sabahlığıyla karşılardı. Bu içtenlik, yakınlık hosuma şiderdi. Bazı köylerimizde de bu gelenek var demek! SKİ bir Rum evinin ginşinde hastalar bekleşiyor Böbreği ağnyandan, hamile olanına değin tümü Doktor Fako'ya gelmiş. Yaşlı bir Türk kadmı «Almaz beyim, beş kuruş para almaz. Kim giderse gitsin, ister Rum ister Türk. Hiç ayırmaz.» dıyor. Giriyoruz içeri, Fako bizi ayakta karşıhyor. 35 yıldır adanm tek özel doktoru olan Fako ile söyleşiyoruz. Doğma büyüme Gökçeadalı olan Fako, «tlk ve orta okulu bitirdikten sonra Atina'ya gittim. Orada Tıp Fakültesini bitirdim.» dedikten sonra Gökçeada'ya yerleş, mesini şöyle anlatıyor: «AHemi ziyaret etmek Için 1947 yılında adaya şöyle bir ueramıştım. Baktım başka doktor yok. Başladım burada doktorluga. Hatta bir ara hükümet tabipliği de yap tım. thtisas için geri dönmeyi düşünfiyordum, ancak E BİTTİ 6EYZEMİN oğlu benimle yaşıt, babamla adaştı. Birbirimize ben zemezdik onunla. Ben her şeyi biriktirme meraklısıydım, o İse öğrenmekten hoşlanırdı. Ben. sevdiğim, ilgilendiğim şeyler benimle kalsm, nerde bıraktıysam yine orda bulayım isterdim. P ise bir şeyi öğrendikten sonra bir daha ilgilenmez, dikkatini hemen bir başkasına çevirirdi. örneğin ikimlze de armağan edilmiş kurgulu bir oyuncağı, ben canım ne zaman isterse oynamak üzere hep el altında tutardım, o ise öğren me tutkusuyla kırıp Içine bakar, nasıl işlediğini anladıktan sonra bırakırdı. T Adanın tek Özel doktoru Dimitri Fako doğına büyüme Gökçeadalı; ilk ve orta okulu bitirdikten sonra Atina'ya gitmiş tıp fakültesini orada bitirmiş. Fako Gökçeada'ya gidişini şöyle anlatıyor: «Ailemi. ziyaret etmek için 1947 yılında adaya şöyle bir uğramıştım. Baktım başka doktor yok. Başladım burada doktorluga. buradaki insanlann bana ih tiyacı olduğunu anladığımdan geri dönmeye gerek duymadım.» Ada halkı. görevli ebelere bile doğum yaptırmaya çekindiklerinden, doktor Fako'yu çagırdıklanm söylüyorlar her doğumlarına. Fa ko ise, «Bugüne kadar kaç doğum yaptırdınız?» sorusunu, «Saymadım ama, binin çok üzerinde» diye yanıtlıyor. Doktor Fako'ya ada halkının kendi hakkındaki izlenimlerini aktarıyoruz. Hiç bir ayırım yapmadan herke si tedavi ettiğini ve yine ay rım yapmadan ücret almadığmı söylüyoruz. Gülüyor Doktor Fako: «Niye ayıntn yapayım. Hem bizim yeminimiz var. Hipokrat yemini. O da ayrım yapmamayı gerektiriR Sonra, burada fazla para harcayacak yer yok. Onun için para almasam da oluyor.» Doktor Fako 68 yaşında olduğunu söylüyor. Doktorluğu bırakıp bırakmayacağı nı soruyoruz. «Hayır» diyor, «Ayakta durabildigim sürece Gökçeadalıları tedavi etmeye devam edeceğim.» Onlara geceyatısına gitmemiz, bu yüzden, en az benim kadar teyzemip oğlunu da sevindiren bir olaydı. Çünkü trenleri merak eder, lokomotifin nasıl işlediğini öğrenmek İçin durmadan sorular yöneltirdi babama. Yanından hiç ayrılmazdı. Ne kadar erken davransam, sabahleyin onları hep kahvaltıdan kalkmış, bahçede dolaşırken bulurdum. Babamın yüzünde hep çekirgeye sigara içlrdiği sabahki ay dınlanma, teyzemin oğlunda İse yanıt aldıkça duyduğu heyecan ve yeni sorular sıralarken gös terdiği telâş.. Teyzem, bir yandan «Yeter artık, usandırdın enişteni!» diye oğluna çı kışır, bir yandan da «Nasıl bıkıp usanmadan ya nıt yetiştiriyor bu çocufa?» diye şaşkınlığını be lirtildi. Ama akşam yemeğinde, söyleşi sırasın da bakardmız, babama soru yöneltenıerin arasına kendisi de katılmış. Gerçekten de, en çok babama düşerdi akşamları söz. Anlaşılan. sofra dakllerin içinde, yaşantısı en devinlmli ve deği şik olan oydu. Başından geçenleri anlatsın da din leyelim diye ağzının içine bakardı herkes. Evde konuşkan olmayan babam orda sorulan hiçbir şeyi yanıtlamaktan kaçmmazdı. Ve anlattıkları, yalnız o akşamkl söyleşinin değil, orda bulunan herkesin yaşantısının ortasından bir tren gibi gelip geçerdi. NUNLA ilgill bir çok ayrmtıyı bu söyleşilerden öğ renmiştim. örne ğin lokomotiften önce bir süre tramvay sürücülüğü yaptığını, bir süre de bir otomobili olduğunu.. Babamın gençliğinde atlı tramvaylar işliyormuş tstanbul'da. Sonra bunların yerini elektrik li tramvaylar almış. Açılan sınavı kazanıp onun da bu tramvaylara sürücü olmasına hem şa şırmış, hem üzülmüştüm. Başka bir işte çalışabileceğl nedense aklımdan geçmemişti o zamana dek. Üstelik böyle bir işe girmişti de neden sürdürmemiştl sanki? Sürdürseydi, öteki çocukların babaları gibi her akşam o da eve dönmez miydi ne güzel? Otomobil sahibi olmasına ise bir türlü inanmak Istememiştim. O günlerden kalma bir fotoğrafı göımesem hiç inanmayacaktım belki de Bir süre başucumdan ayırmadığım. sık sık kendimden geçerek baktığım bu fotoğrafta teker leri tel çubuklu, üstü açık Akşamları söz en çok NEGÜZELDÎR babama ^ düserdi ^ bir otomobil görünüyordu. Bıyıkları yukarı kıvrık, başları fesll iki yağız adam, ellerinde bira bardaklarıyla otomobilin önünde duruyorlardı. Bi ri babamdı bu adamların. öteki de sürücü. Babamın dediğine göre, o günlerde taksi olarak yalnızca 24 otomobil varmış koskoca îstan bul'da. Ne var ki herkes tramvaya binmeyi yeğle dlğl için para kazanma olanağı bulamamış, sonunda elden çıkarmak zorunda kaünış otomobi lini. Aradan c kadar yıl geçmeslne karşın fotoğrafa bakmak hâlâ heye canlandırıyordu benl, «ya 7ik olmuş» diye söyleniyordum bir yandan da. O öyleşilerin bana öğrettlklerl arasında irkiltlcl olanları da vardı. Birinci Dünya Savaşı süreslnce trenlerln sıfe sık hava baskınma uğramalan örneğin. Askerlere araç gereç götüren trenlerin tepesinde Ingillz bombardıman uçak lannın belirlemesl, ben de o trendeymişim gibi, yüreğiml ağzıma getiriyordu. Neyse ki şimdiki kadar gelişkın değildi o günlerde uçaklar ve aşağıya elle bırakılan bombaları alabildiğine ilkeldi. Hele uçaklan görtince babamla yardımcısının treni durdurup ağaç ların arasına kaçmalan, baskın bltince yeniden lş lerlnin başına dönmeleri basbayağı eğlendirici bile sayılabillrdi. S m£ mece glrdiği zaman, bl ri önüne atmıştı kendini. Bir karaltı görmüşlerdl yalnız. Babamla yardımcısı. durdurmuşlardı treni. Ama iş işten geçmiştl. ölenin, evinden kaçan ve kendini öldürmek isteyen genç bir deli olduğu anlaşılmıştı. Cesedini almaya gelen babası açıklamıştı durumu. •j^ KÎNCİ kazada. I tren bir geçite B yaklaşırken önüne bir düğün arabası çıkmıstı. Gelin, güvey ve yakınları vardı içinde. Dügünden sonra köylerine dönüyorlardı. Geçit kapalı oldugu halde trenin geçmesini beklememişler, demiryo lunu aşmaya kalkmışlar dı. Alacakaranlık olmasına karşın, babamla yar dımcısı arabayı görmüş, treni durdurmaya çalışmıştı. Ama çarpışmayı önleyememlştl. Sonunda atlar bir yana, araba bir yana devrilmiş, başta gellnle güvey olmak üzere arabadakllerin pek ço^u ölmtiştü. Babam bunları anlatırken, o zaman ve şimdi neler duyduysa. avnısını ben de duyuyordum. GH tlkçe gençleşiyor, sesi 0t tikçe benim seslme. yüzfl benim vtizume du. Acıyla burkulan yüreği, ancak kazadan yarasız beresiz kurtulan ka dına sıra gelince, biraz olsun rahatlıyordu. Gerçekten de yüreğe su ser pen bir muclzeydi o kadının sağ kalması. Çarpışmadan sonra or talık araştırılır, yaralılar toplanırken, bir lnilti duymuşlar. tnlltinln sahibinl blr türlü bulamamışlardı. Sonunda lokomotifin altına bakmak akıllanna gelmiş. de mirlerln arasına sikışıp kalan blr kadınla karşılaşmışlardı. Kadın gebev di ve ne kendısine, ne de karnındaki çocuğa hiç bir şey olmamıştı. Babamı dinlerken. vü rek serinleticl btr başka mucize dahn olduğunu anladım. Babam, suçlu bulunmayıp aklansa bile, nasıl o kazalarda ölenleri yıllarca yüreğlnde yaşattıysa. anladım ki aynı şeyi ben sür dürecektim ondan sonra. • Bir Türk'ten bir Rum'a yazılan şiir DA'nın tek yerel ga zetesi Özlem'de yazı işlert müdürü Mehmet Boztepe, «Araınızdan Portreler» sütununcia Doktor Fako'yu tanıttığı vn/'isınn hir siırle baslamış, •Sıcak demez. yaz demez Kış demez, ayaz demez Yol demez. yoksul demez Para dempz. pul demez Genç demez. koca demez A Yalnız irkiltid değil sarsıcı şeyler de öğrenmiştim bu arada. «Enişte, hiç kaza yaptın mı?» diye sormuşlardı bir akşam. O zamana dek hiç düşünmemiştlm kaza va pıp yapmadığını. Gazelerde zaman zaman yazrtırdı tren kazalan. ama babamın da başına gelebileceğt aklımın ucundan bile geçmemişti. Vereceğl yanıta kulak ke silmiştim. «Hayır» demeslni istlyordum içimden. Oysa o, «Trenci olur da kaza yapmaz mı?» di ye yanıtlamıştı soruyu. Sonra da anlatmaya baş lamıştı. ölümle sonuçlanan lkl tanest vardı ki. şimdi bllp her anımsayış ta, tlk dinledl&im günkfi kadar sarsıiınm yeniden. Her lkl kaza da sannha karşı olmuştu. tlkinde. tren ağaçlı bir döne YARIN: O P1KIL PIRIL LOKOMOTIFTE OLMAK KTMBİLİR NE GÜZELDİ...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle