27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 HAZİRAN 1982 KÜLTÜR YAŞAM Cumhuriyet 5 Costa Gavras'la lconusma: "Kayıp,, Amerika'yı eleştiriyor ama sonunda Amerika'ya onur kazandırıyor annes'da Altın Palmiye'yi «FoMa paylaşan «KayıpMissing», Fransız yönetmeni Costa Cavras'm Amerika'da çektiği bir film ve Cannes'da Amerika'yı res men temsil etti. Film. Şili'deki Pinochet daroesi sırasında darbeye zemin hazırlayan vatandaşlann usıüne bir soruşturma hazırlayan genç ve Amerikalı gazetecinin, Charles Horman'm esrarlı ölümünü irdeliyor ve tümüyle gerçek olaylara dayanıyor. Filmin öyhüsü nasıl oluştu? llk senaryoyu beğenmedim, değiştirdim. Genç adamm öyküsunü. onu kaybolmasmdan sonra arayan babasıriın ve kansmm görüş açısından vermeyi seçtim Röylece orta sınıf Amerikalının Şili'de askerlerin iktidarı eelişi. baskı ve darbe üstüne gerçeklerl keşfetmesinin öyküsü ortaya çıktı. Bu 2 insanm Amerikan elçiliğinin askeri darbpy lo ilişkisini keşfetmelerinin.. Amerikalı babayı ve eşi çok iyimser bir açvtan ele almış değil misiniz? Hayır, bu iyimserlik onlann doğasmda var.. tiberal. insancıl, Amerika'nın. demokratik ideallerine bağlı orta sımf.. Diğer yandan, elçilik mensuplannın entrikacı. nerdeyse faşist davranışlan.. Biliyor musunuz, sıradan Amerikah, birinden öbürüne kolayca geçebilen kişidir... Fransa'da Amerika'yı elbette yanlış olan bir dizi mitos aracılıgıyla ta nıyoruz. Ya da, kapitalist bir ülke oldugu için lümüyle •leştlrlyoruz. Filmin sonunda siz de iyimsersiniz: «Gerçek enindesomunda anlaşılır» mesajım getiriyorsunuz.. Hayır.. Adalet mekanizması işlemediği zaman sinema işe el koyabillyor ve hemen her konuda bir film yapılabüiyor. Bu da Amerika'nın bir diğer gerçegi.. «Koytp» küçük bir dağıtım zincirinde gösterilen 'marjinal' bir film değil ustelik, Fransa'da Cezayir konusundaki filmler gibi.. Amerika'da 750 sinemada birden gösterime girdi, büyük yankılar uyandırdı, tartışmalar actı. Bu da Amerika ya olsa olsa onur kazandınr, değil mi? Film. Horman ailesine zamanın Dısişteri Bahanlığı ve Kissinger aleyhine dava açma hahkını getirmiyor mu? Hayır, birçok belge yok olmuş durumda.. Ama Horman'lar bir intikam değil, gerçeğin ortaya çıkmasmı istiyorlar. Bu nedenle bu film onları daha çok sevindirdi. Film Reagan yönetiminde mi hazırlandi? Carter yönetiminde tasarlandı. Reagan yönetiminde çekildi. Ama Amerikan film şirketlerinin devletle hiç bir Uişkisİ olmadığmı, tamamen özgür ve bağımsız olarak çalıştıklarmı da eklemeliyim. Filmin Washington'daH ilh gösterisi nasıl geçti? Film hâlâ yaşıyan ve etkin olan senatörlerin filan adının geçtiği bir yapıt. onun için Washington gösterisi bü yük ilgi gördü. Kışkırtıcı bir yanı vardı bu açıdan. ama Amerikahlar kışkırtmayı seviyor. Kennedy'ler, Brzezinski. McGovern ve diğerleri geldiler, filmi beğendiklerini söylediler. Ertesi gün Latin Amerika ülkeleri komisyonu da fil mi tartıştı. bu ülkelerle ilişkileri ve elçilerin davranışlantu veniden değerlendirme gereğini duyurduklannı belirtti. Bunlar, liberal kesimin tepkileri.. Daha tutucu olanlar ise farklı davrandılar. Dışişleri Bakanhğı. örneğin, filmi onaylamadığmı, Amerikan subaylannm ve elçilik mensuplannın davranışlannın verilişinin gerçeklere uymadığmı ileri sürdu. Aynı bildiriye göre. bakanhk Pinochet darbesinde Ame rika'nın rolünü araştırmak için 8 yıl boyunca araştırma yapmış. ama bir sonuca varamamıştı. Basmın tepkisi ise değişik oldu. New York Times aleyhte bulundu, şasırtıcı biçimde. ama diğer yaym organlan filme ciddiyetle eğildiler. Ya Beyaz Saray? Reagan filmi seyretti, Jack Lemmmon'a sözunü etti. Ama aralarında ne konuştuklannı aynntılanyla bilmiyorum. Jach Lemmon gibi «sağ kanat.ton bir oyuncunun böyle ilerici bir filmde rol alması nasıl oldu? Amerika'da böyle şeylere bakılmıyor. Lemmon senaryoyu okudu, kabul etti. Amerika'nın liberal ve demohratik olduğu bahanesi altında het) Amerikan emperyalizmini yeren filmler yapıhyor. Oysa 6te tarafta, Sovyet blokunda olup bitenler üstüne hiçbir şey yok. Bu biraz haksızlık değil mi? Ben bu tür bir filmde yaptım: 'ttiraf.» Evet. bu yeterli olmayabilir. Ama bunun nedeni, Dogu bloku üstüne bir çok insanın artık zaten karannı vermiş olması, daha doğrusu olaylann. her türden olası eleştiriyi aşıp gecmiş olması değil mi? Benoe, Doğu ülkelerinde uygulandığı biçimiyle sosvalİ7m ııstüne tartışma kapanmıstır. Bu sistemin başansızlığı ortadadır. Batıdaki, komünistler bile. Rusya'* yı. Polonya'yı veya Çekoslovakya'yı örnek almıyor kendine, örnek aldığını söylemiyor. Bu açıdan tartışma kapanv mıştır diyorum. Yoksa bu konularda tartışılacak daha çok şey var.. , sinema "Yol^un ödülü, Sinemamız ve Yılmaz Güney ürkiye'de sanatuı İnanılmaz bir yozlukla ıçiçe bulunduğu gunleri yaşıyoruz. «Aşk Gemisı» gıbı üçuncu sınıf bır TV dizisimn kendi ülkelerinde bıle tam anlamıyla birer «meçhul» olan oyuncularına kral • kraliçe davramşı gösterıyor, peşlerınden ordular halınde ge ziyoruz... Daha birkaç ay once toplumca tukaka ettığımız 'ılönme' sanatçılarımıza guney illenmizde kucak dolusu güller atıp «en büyük sensin» dıye tezahüratta bulunuyoruz... Adı iyıye, ustaya çıkmış yönetmenlerimiz, çok tirajlı gazetelerde, «benden nefret et, ama bana acıma» diye 'foto • ronıanlar' yönetiyorlar. Bunların hepsinin, teker teker ele almdığmda, kişisel veya toplumsal açıklamaları. Tıafifletict nedenleri' vardır, bulunabilir. Ama, bunların hepsinin birden, daha bu türden birçok olayla bırlikte aynı ülkede, aynı dönemde meydana gelmesi, sanatsal / kültürel bir yozlaşmanın açık belirtilerıni taşımıyor mu? Bu ortamda Şerif Gbren'in T C aîilla ciorsav ŞERİF GÖREN «Yol»uıı çekimi sırasında filminin Cannes'da Altın Palmiye ödülünü alması, Türk sineması ve sanatı adına yüreklere su serpmesi gereken bir olaydır. TUrkıye'de yasal biçimde, her türlü izni alınarak, Türk sanatçıları tarafından çekilen ve sonra ne olduğu bilinmeyen bu film, 10 12 günlük bir süre içinde birden ortaya çıkmış, Cannes'ın yarışmalı bö lümü gibi katılınması son derece zor bir böllime kabul edılerek gösterilmiş ve büyük ödülü kazanıvermiştir. O büyUk ödül ki, yıllardır Türk sinemacılarımn en büyük düşü, hayali olmuştu... Yıllaryıh Yeşilçam'da her iyiniyetli girişimin başındakiler «fUmimizi Gannes için çekiyornz» cümlesiyle söze başlamışlar, ama bu filmlerin Cannes'da ödül alması bir yana, Cannes'a girmesi bile mümkün olmamıştı. Erişilen nokta nerdeyse bir mucize değil midir, TUrk sineması için beklenenin, umulanuı ötesinde bir başan değil midir? Işte yıllardır ugrunda yazıp çizdiğimiz amaç gerçekleşmiş, Türk sineması varlığı Romy'nîn ölümti icin neler dediler? Yves Montand «Umarım ki bu intıhar değil, kalp kriziydi. Son zamanlarda hep oğlunun haya lıyle yaşıyordu, onun korkunç ölumünü unutamıyordu. Bize şahane bir görünümünü, başdöndürüoü rollerınln hayalıni bırakarak gitti. Romy hıç hile yapmayan biriydl, hayatında da.. Bütün olarak yaşayan, aşırılıkları olan, kendisini tanımış herkesi ölümüyle büyük bir kedere boğan biri.» Mini röportaj: Taviani Kardesler: "San Lorenzo Gecesi^nde yitik zamanın ardına düsmedik Cannes Şenliğinde «San Lorenzo Gecesi» adh filmleriy le «Jüri Ozel Odülü» alan Paolo ve Vittorio Taviani kardeşlerle yapılan konuşmayı veriyoruz: Bir filminiz dördüncü kezdir ki yanşmaya katılıyor?... Film çekerken bunu düşünmüyoruz elbette, ama lP71'den başlayarak. «Aziz Michel'in Bir Horozu Vardı», •Allons Enfants» ve «Babam ve Ustam» şenliğe seçildiler. «San Lorenzo Gecesi» 1944 yılında geçiyor. Bir tarihsel filmden sözedebilir miyiz?., Hayır. ne tarihsel bır film bu, ne de «nostaljik».. «Yl tik Zamanın Ardma» düsmedik. Toscsna'da bir köyde AImanlarla Amerikalıların ateşi arasında kalmış bir köy halkmın serüvenine eğilirken, tam anlamıyla güncel bir film yapmak istedik. 1944'ler bizim gözümüzde tam bir de ğişim dönemini simgeliyor. Herşeyin altüst olabileceği büyülü bir tarih.. Tarih birden hız kazanıyor. bireylere ge leceğe hazır olmak için yeni davranışlar ve önlemler edin me zorunluğunu getiriyordu. Bugün de aynı durum var. Herkesin herşeyi yeni baştan sözkonusu edip tavrını alması zorunluğu içindeyiz. Birkaç yıldır filmleriniz politik açıdan daha az an gaje gözflküyor. Niye bu defişiklik?.. 60 yıllan açık biçimde politikti. herkesin tavrı po litikti. Bugün ise durum daha karmaşık. aynı biçimde di rekt politik olmaya olanak yok. Daha popüler Isir sinema ya doğru yöneliyoruz. Bu film, bir köy halkmın kolektif anüanna dayanarak çekildi. Onlar, bu anıları saklamış ve kuşaktan kuşağa. belli ölçüde değiştirerek. anlamlar vük leyerek anlatmışlardı. Bu öyküyü anlatmak, bize herhan gi politik bir mesajdan daha politik gözüktü. 30 yıldır hiç ayn çalışmadınız. Bunu nasıl açıkhyorsunuz?.. Bir nevroz olsa gerek.. Niye aynlamadığımızı açık layamıyoruz Canlılığımızın ve üretkenliğimizin bir gizi de burda saklı olsa gerek.. 2 kişi olarak bir platoda nasıl çahşabiliyorsunuz?. Her plan üstünde, herbirimiz kendi çerçeveleme'ini yapıyor. Biri yönettiği zaman, öbürümüz müdahale etme den gözetiyor. Böylece oyunculan yönetmede zaman kaza nılmış oluyor. Bazılan buna hiç alışamadılar Sözgelimi Marcello Mastroianni, ikimizi birden «PaoloVittorîo» diye çağırmaktan vazgeçmedi. nı ve gücünü kanıtlamış, dünyaya kesin biçimde açümıştır. Bu açılışta, yıne baştan berl inandığımız, yazdığımız, savunduğumuz biçimde Yılmaz GÜney'in yönetmen olarak, senaryo yazarı olarak, sinemacı olarak katkısı buyük olmuştur. «Yol», Batı basınında sürekli yazıldığı biçimde Yılmaa Güney'in değil, Şerif Gören'in fılmidir gerçi.. Yine Batı basınında sürekli olarak yazıldıgının tersine, «Sürü» ve «Düşman»ın da Yılmaz Güney'in değil, Zeki ökten'in filmleri olduğu gibi.. Çünkü dünya sinema literatüründe filmler yönet menlerinin adıyla anılır. Bu ds ğişmez bir ilkedir. Ama, bu filmlerin ardında güçlü, yoğun, trajik senaryolanyla, inamlmaa sinemasal olanaklar veren, görsel düzenleme fırsatlan getiren sahne tasarımlarıyla Yılmaz Güney'in varlığı da yadsınamaz. Nitekîm Batı basını ve Batı'nın en ciddi sinema çevreleri de bu gerçeği görmüşler, Güney'in uzun yıllardır hapıste olmasınm ve filmlerini hapisten tasarlamasmm onlar için taşıdığı çekiciliğin de etkisine kapılarak, bu filmleri tümüyle nerdeyse, tümüyle Güney'e maletmeğe başlamışlardır. Bu haksızlıktan en çoK Güney'in kendısinin rahatsız olduğuna eminim.. Ne var ki, Türk sinemasının ve sanatının eriştiği bu noktayı, bu gelişmeyi bızim gibi yorumlamıyanlar, aynı sevmci duymayanlar da vardır. Hem de nasıl!.. Bir haftadır tüm merakımla «Yol» olayımn basmımızdaki tepkilerini izliyor, kendimce değerlendiriyorum... Kim demiş Türkiye'de fıkir alanında Batı'dakı kadar 'çeşitülik* yok diye? Çeşitliliğin ancak, bu kadarı olur, olursa... Sorumlu basın (bunlar arasında Cumhurıyet'in dışında birkaç gazetenin ve yazarın bulun dugunu görmek, mutluluk vericidır) olayı gerçek boyutlarıy Ia yansıtmaya, Güney'in adli durumuna, bir 'hapishane ka» çağı' olmasına koydukları çekincelerle bırlikte Cannes sonuçlarının bizim açımızdan, ül kemizın, ülkemız sanatının tanıtımı açısından bnemını belirtmeye çalışmışlardır. Ama, bir diğer kesım ıçın Güney yalnızca bir 'katil'dir, bır 'komünist'tir, üstelık 'komünist bir katil'dir. Cannes sonuçlan ise, dünya çapında ve kuşkusua Türkiye aleyhinde bir «örgüt» ün işidir. Tercüman gazetesi, aynen şöyle yazmıştır: «Firar olayını planlayan gizli eller, onnn bakanlar, başbakanlarla kucaklaşmasını ve Altın Palmiye'ye kavuşmasını da sağladılar»... Ne güçlü ellerdir kı, bun lar, Türkiye hapıshanelerinden. adam kaçırmakta, sonra o adamı Fransız ve Yunan Başbakanlarıyla buluşturup öpüştürmekte, Cannes şenliği gıbi bir 'komünist ülke' şenliği değil, kapitalist dunya sinema pazarının en büyük gösten meşheri olan bır organızasyonda en büyük ödülü yıne o adama verdırmektedırler.. Su «eller.den biz de kıralasak da, bır türlü beceremedığımız, uşrunda vakıflar kurup kapattığımız tanıtımımızı onlara versek diye düşünmez misiniz? Yılmaz Güney'den nefret etmek, onun politik ve sanatsal kişiliğiyle mücadeleye yeminli olmak anlaşılabilir. Ama, bu nefret uğruna, okuyucularmı dünyada olup bitenlerden böylesıne yanlış biçimde haberdar etmek, Pierre Mauroy'la, Papandreu"nun Yılmaz Güney'le kuoaklaşmasmdaki gerçek anlamı gözardı etmek bağışlanabilir mi? O gerçek anlam ise, çok basıttir; bu 2 Başbakan da, Yılmaz Güney'i bır sanatçı, önemlı bir çağdas sanatçı olarak görmuşler, onun için bağırlarına basmışlardır. Çünkü o ülkelerde sanatçı olmak büyük bir 'mazhariyettir', bir onurdur, nerdeyse 'ilahi bîr lütuf'tur, herşeyin önüne geçen bir nıtelıktir. O ülkelerde Mayakovskı veya Aragon'dan «komünist şair», Ezra Pound'dan veya Drieu da la Rochelle'den «faşist şair» diye sözetmezler, «şair» diye soz ederler.. Uzağa gitmeye ne hacet, bizim Atatürk'ümüz de, «Efendiler, herşey olabilirsiniz, mebus olabllirsiniz. bakan olabilirsiniz. hattâ Cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Ama, sanatkSr olamazsınız. Bu çocukları anlayalım ve sevelim» sözleriyle, sanatçıya verilmesi gerekli bu değerı en güzel biçimde anlatmış değil miydi? Jean Louis Trintignant tTanıdığım en zor, ama en büyük oyunculardan biri, belki de birinoisiydi. Yüce bir Insandı.» «Onun capmda bir oyuncuyla 11 hafta boyunca tKa dın Işığı» fılmini çevirmekten sanki büyülenmıştım. Hic bır sorun olmadı aramızda. Bunda ikimizln de Fransa'da birer 'Göcmen' olmamızın da etkisi vordı sanıyorum. Belki yabancılara özgü sayılabile'cek bir duyarlığımız, incinebilirliğımiz vardı onunla, ortak olarak.» Costa • Gavras Jean Claude Brialy «Romy'nlnki bır Intihar değildir. En umutsuz, bezgin günlerinde bile intiharı h:ç düşünmedi. Yaşamayı, gülmeyi seven biriydi. Ama diğer yandan yıpranmıştı. Cev reslndeki tüm dramlardan, oğlunun ölümünden, bir böb reğinin alınmasıyla sonuçlananamelıyatından yorgundu. Bir süredir uyuyabilmek için haplar alıyordu. 25 yıllık arkadaşımdı Romy.. Ben, Alain Delon, Claude Sautet, Michel Piccolı, onun kaygılı olduğunu bildiğimiz zaman yalnız bırakmazdık. Bize ihtlyacı vardı, ama sanı rım kl en çok sükunete, yalnızlığa ihtiyacı vardı. Bir yıl dır gazeteciler hep peşındeydıler, onu çok yıpratmış lardı. Korkunç bır şeydi bu.. Yaşamayı onca seven Romy, bıraz da ününün kurbanj oldu.» "Yol,, gözlerden yaş getîrecek bir başyapıt Le Nouvel Observateur'de slnema eleştlrmenl Michel Mardora, sonuçlardan önceki yazısında şenlikteki birçok önemll ve savlı filmi alaylı biçimde eleştirdikten sonra, «Yol» iistüna şöyle dlyor: cŞenlığin daha ikinci gününde. onca filmde boşuna aranan 'hazine' kendinı gösterdı. Tanınmış ülkelerden birinden gelmiyordu bu... Isvıcre'yle ortakyapım olarak gercekleşttrilmiş bir Türk filmıydi. Yaratıcısı Yılmaz Güney hapisten kaçmıştı. «Yolsu tıpkı «Sürü» gıbi eskı asistanı oian bir yönetmen aracılığıylo nerdeyse hücresınden yönetmişti. Kaçışından sonra film üstünde biz zat çalışma fırsatını bulmuş, kurguyu, seslendlrmeyl yapmış. ook etkıleyicl sesler eklemişti. Sonuç, yaygın bir üçüncüdünya ulkeler! hayranlığıyla izlenen bir film değil, gözlerden yaş getirten gerçek bir başyapıttı. Hopishonedeki diğer tutukluların anılarından yararlanan Güney, izinll olarak çıkan 5 mahkumun bir haftalık serüvenıni tek bir öykü Icfnde toplamak düşüncesıni gercekleştirmişti. Birçok insanı ve görüntüyü kapsayan bir «yolculuk» tılmi olan «Yol», Türk gerçeğinin nefes kesici bir yansımasını içerıyordu. «Koyıp»doki gıbl askert bir yönetimin gölgesl duyuluyordu filmde ,ama inanılmaz bir durumlar zenginliği ve kişilikler çeşltliliğlyle birllkte... Kadının eziklığı, Doğu'daki yoksulluk ve daha bınbir şey üstüne kuramsaı olmayan sözler lletiyordu film ve bu denli allakbullak edioi olmasının nedeni, etle ve karla dolu, yaşıyan bir f'lm olmasından kaynaklanıyordu. Büyük, gercekten büyük her filmin olması gerektlği gibi....» Gösteti Birayın en seçkin ürünlerini sunan derqi Hikrriuet UGURMÜMOJ SÎLfiH KACAKÇHJGI VE I LAN ÜSKÜDAR 1. SULH HUKUK HAKİMLİĞİNDEN 982/408 Mustafa Gürcan Üsküdar Ahçıbaşı Mah. Inadiye Cami Sok. No: 17 Üsküdar Türkan Oktar vekill Av. Tuncer Şanal tarafınızdan aleyhinlze açılan izaleyi şuyu davasında adresintz tesbit edilemediğrnden sızl temsil etmek üzere kay yum tayinl talep edılmekle 7.7.1982 günü saot 9. 40'da mahkemede hazır bulunmanız veya bir vekll göndermeniz aksl halde sizi temsil etmek ve husumete mezun kılınmak üzere kayyum tayin edileceğl ilân olunur. 25.5.1982 (B. 5959) sanat/edebiyat MehmetBasutçu CANNESŞENLİĞI'NIN FILMLERIVESONUÇLAR] gscenin ötekı yüzü SelmaTükel ve AyşegülYüksel ODTÜ AMATÖRTIYATROLAR ŞENLIGI82 ULUSLARARASI 1. ISTANBUL CAZ FESTIVALI FilizAHLaslo Mayı* ayının şenfikleri GÖSTERİ'de Bayinizdenisieyiniz.. • Fransız bayandan herkese, kendi evinde veya istenilen yerde Fransızca dil dersi verilir. 19.00 20.00 ara sı 464683 Yılmaz Güney'ı bır sinemacı olarak her zaman beğendım, tuttum... Mıs sokağındakı eski sınemateğm kuçucuk ekrâmna yansıyan «Lraut» tılmınm ctup duru, ama insanm ıçıne îşleyen görüııtülerim ızledığmı gun den ben.. Yılraaz Gıiney'm ^eşitli uç noktalarda gezinen politik göruşlerını paylaşmadım, bir cinayet ışlemis olmasını da, her türlü kaba güce ve sılaha karşı bır aydın olarak elbette onaylamadım, bağışıama dım. Ama devletler bırej'larden güçlüdur, bıreylerın bamşlayamadığını devletler bagı^layabüır. Yılmaz Gunev bır sııç işlemış, cezasını azımsanamıya cak ölçüde çekmıştır. Yılmaz Guney, bugün Türk sineması deyince dış dünyada akla gelen tek isimdir, çağm en güçlü sınemacıları arasındaki yerinı almış bulunmaktadır. Yılmaa Güney'i ömür boyu düşman ilan edip, onu ıster ıstemez Türk devletinin düşmanlarının dostluğuna itmek, onu ülkesınden uzak, sürgün olarak yaşamaya mahkum eımek kıme yarar getirecektır? Bizoe Yılmaa Güney bir yana, en başta devletimize yarar getirmeyecektir bu... Bağışlamak, her dildelr. gibi TUrkçemizde de ea güzel ^sijzsüklerden biridir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle