19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 ŞUBAT 1982 KÜLTÜR YAŞAM Cumhuriyet 5 insanlar ve sanaî murat belge Büim kurpu konusunu deöişik açılardan zenginleştirmek için, üç çeviriye yer verdim. İkisi Barthes'ın (biz bu inyfayı Rnland Barthes'la çıkarmnva basiadı'ı ftaliba.) Uçüncıı yazı, CNRS'in, yani Fransa'daki Ulusal Bilimsel Araştırma Merfcezi'nin yayımladıqı Erlrsc a la Science adlı kitaotan Araştırmayı yapan Kapfercr ile Dubois, cağdaş Fransa qibi ileri, agitiın clüzeyi yükselz bir toplumda. hem de bilim konusunda, ynşaınaya de ceviriler üstüne vam eden yan mitoloıık inançlan geniş anketlerle incelemiş, sonuçlan da bu kitapta ortaya sermişler. 'Merihlilerle ilgili bölümünu Uısaltarak çevirdim Çevrilen yazıların üçü de insan duşuncesmin r 'anthropocentric», yani 'insan merhezli» yapısmı vurguluyor. En ilkel topluluklardan bugune kadar değişmeyen bir özellik bu. İnsan, bılınediğini, büdiklerine dayanarak açıkhyor. Orıun için, zihnindeki statik modeli, evrenin her yerine aynı şekilde uyguluyor. Belki de en tutucu oldugu nokta bu. Son zamanlarda insan hilimleri bu honu üzerinde eni konu dıırrnaya başladı. Araştıracak, söylenecek çok şey var gene ae. bilirnkurgu örneği: Televizyonda oynamakta olan Savaş Yıidızı bu çarşamba'nın yazılarını bilim kurguya yöneltmeme yol açtı. Yirmind yüzyıhn özellik1» popüler edebiyatınm önemli bir türü haline geldi bilim kurgu; ama yalnız popüler edebiyatta değil. «seçhin* edebiyatta da Hux ley gibi, Golding ve Onvell gibi tanmmış yazarlar bu türun imkânlanndan yararlanarak yan klasik denebi lecek eserler yazdılar. Şim"""" dilik, t.ürün popüler sanata yansıyışmın bir temel özelliği üstünde durmak istiyorum. Bilim kurgunun ilk örnekleri geçen yüzyıhn sonunda verilmişti. Başı çeken Jules Verne. popüler edebiyat alanına girer. Onu izleyen H.G. Wells ise seçkin edebiyat geleneğindendi Gene de türü oluşturma biçimleri ve dile getirdikleri dünya görüşü arasında önemli benzerlikler vardır. Bilim kurgu çağımız teknolojisinin çoeuğu olarak öünyaya geldi. Bu bakımdan, endüstri devriminin insan düşüncesine bir armağanıdır. Eski dünyada bilinemeyen pek cok şeyi insan bilpisine açan. bilinir kılan teknolojinin kendisi, garip bir ş.nkilde. modern dünyanm en büyük bilinmeyenlerinden biri oluverdi. Teknolojinin ucu bucağı yok çünkü. nereye varacağı belli değil. Hayatı da köklü bir biçimde dönüştürüyor durmadan İnsanhk teknolojiyi icat edip» doğaya karşı büyük güç kazandı ve bu da gelecek hakkında bir takım ivimser tahminlere zemin hazırladı. Ne var ki, teknoloii aynı zamanda kötülüğün. felâketin boyutlarını da büyüttü. Bu yüzden teknolojinin geleceği. ivimserlikten çok korkulu rüyalar yaratıyor insanlığın bilinç altında. Bilim kurgu. bu bilinçaltı titresimlere ve.rilmiş bir cevap. Daha doğrusu, bir sözde cevap. Cevap kılığına girmiş. spekülfitif bir jndıklama. Yapısmı belirlevfin de bu: Bilinmeyenin dehşetini. bilinenin rahathğıyla dengelemek. Jules Verne'in eseri büvük olçude tematik oldugu için yatnsal mcelemelere uygunluk s'österir. Verne kendi kabsgorileri, kendı zamanı, uzayı, kendi bütünlüğü, hattâ kendme göre bir varoluş ilkesi olan, kendine yeterli bir çeşit evren kurmuştur. Sözkonusu varoluş ilkesi, kişınin kendisini ötekilerden sürekli olarak yalıtma eylemidir gibi gelıyor bana. Yolaıluk üzerinde yo gunlaşan düşgücü Verne'de bitimli olanm irdelenmesiyle eşanlamlıdır. Verne ile çocukluk arasındaki duygudaşlık da sarüvene jçkin olan ucuz bir gizemden değil. tam tersine bitimli şeylere duyulan ahşıla gelmiş bir hazdan kaynaklanır. Çocukların kulübelere, çadırlara duydıığu tutkuda da buluruz bunu; ken • dini bir yuvaya sokmak, yerleşmek: Çocuklugun ve Verne'in paylaştıkları varoluş düşü budur işte. Bu düşün arketipi de neredeyse kusursuz bir roman olan «Esrarensrfz Ada»dır. Bu romanda çocukbirey dünyayı yeniden yaratır, doldurur, çevresini kuşatır, kendini de bu dünyanın içine gizler. Bu biriktirici çabayı da bur.iuvaya özgü bir mülk edinme tavnyla taçlandırır; dışarıda fırtına, yani sonsuzluk boşu boşuna kuduradursun, içeride terlikleri, piposu ve ocakbaşı vardır. Verne'de bir bolluk saplantısı görüruz; dünyaya vurdıığu son fırça darbeleri bir türlü «n sonuncu olmaz, durmadan donatır, süsler. bu dünyayı yumurta gibi kusursuz kılmak ıstpr. Bu egilim 1R. yüzyıl ansiklopedistlerinin ya da Hollandalı ressamlarınkıyle özdpstir, dünya bitimlidir. dün?/a sayılabilir, bırbiriyle ihntili nesnelerle doludur. Sanatçmın kataloglar. eşva sayım cetvelleri yapmaktan. boş bulduğu kö şe bucakları kollayıp oralara insan elinden çıkma, insana ozgü araçları sıra sıra istiüemekten başka göro.vi yoktur. Verne hıır.iuv&zînin oncü kusagındandır; eserınde insamn gözüriden.hjç bir şey kaçmayacağım, auri yanm en uzak köşesinin bıle insanın elinde oyuncak olabileceğîni söylemek ister. Eninde sonunda mülk de doğanın dize getirilişi gibi senel bir sürecin tek bir anmdan başka bir şev değildir. Verne. romantik kaçış yolları ya da sonsuza ulaşmak için kurulmuş gi roland barthes zemlı düzenler yoluyla dünyanm sınırlarını genişletmek istemi değildir. Dünyayı sürekli olarak daraltmak. üzerinı insanla doldurmak, bilinir ve smırları çizi'.miş tair uzay kılmak ister. tnsan bu dünyada refah içinde ya?ayabılir. dün ya kendisi için gerskli her şeyi kendi kendisine sağlar, varolmak için insandan baska bir şeye gerek duymnz. Bu, dünyayı kendi mah ters düşmez. Tersine, yola çıkma sımgesı olan ge mi daha temel anlamıyla sınırlüığın simgesidir. Gemilere duyulan yakınlık, kişinin çevresinin sınırlarını iyice belirlemekten, mümkün olan bütün nesneleri el altında bulundurabümekten, tamamen bitimlt bir uzayı emri altında tutnıaktan duyduğu zevkle açtklanabilir. Gemı sevmek her şeyden önce ev sevmek demcktir. Gemi dört bir yani tamamen kapalı bir evdir. bilinmeyer.e doğru yelkpn açmak gibi şeylerle rie ilgisı yoklur. Bir taşıma aracı olmaktan da önre bir yerleşme alanıdır çünkü. Gerçekten de Verne'deki bütün semiler çocuk oyunlarındaki gizlenilebilecek köşelere be.nzerler. aldıklan yolun ucsuz bucoksızlıgı da bu yuva duygusunun esenliğinı, içlerindeki insan ögesinin kusursuzluguhu artırır. Bu açıdan Kaptan Nemo'nun Gemisi, akla gelebilecek kovukların en imrendlricisidir; bu kesintisiz içe dönüklüğün koynuna gizlenip, oradaki büyük pencereden dışarıdaki denizin belirsizliğini gözlemek ve böylece de «yuvanın içi»ni kar^ıtı aracılığı ile bir kere daha tanımlamak mümkündür. Bu açıdan bakıldığmda efsanelere ya da romanlara konu olan çoğu gemilerin de Kaptan Nemo'nun Gemisi gibi, özle.nen bir kendini yalıtmayı konu edindikleri görülür. İnsana geminin onun yuvası olduğunu söylemeniz insanın orada hemen yuvarlak, pürüzsüz bir evren kurmasma ystecektir. Denize özgü bir çeşit ahlak da onu bu geminin Tanrı'sı, efendisi. sahibi kılacaktır. Bu denızcilik mıtosımda genııdeki adamın sahiplenmeci nitcligini ortadan kaldırma nm bir tek yolu vardır; insanı atıp gemiyi başıboş bırakmak. O zaman gemı bir vuva, bir kutıt, sahiplenilen bir nesne olmaktan çıkar. durmadan gezinen bir göz olur ki. bu da neredevse sonsuzluk. birbiri arclmra yeni yolouiuk başlangıçları deniektir. Kaptan Nemo'nun Gemisi'nin serçek karsıtı o'an gcmi Rimbaud'un «Parhoş Gpmi» sidir. Bu s;emi «ben vsrım» dpr. insan bununla gemi rahmind^n kurtulıır. kovuk larla sınırlı psıkoanalitik çabalardan dünyavı keşfe cıkmanm özgıin şiirine ulasır merihliler kapferer dubois savas yıidızı Dünyadan kolayca görülebilen kırmızı gezegen, msanlar üzerinde tuhaf bir etkiye sahip. İki yıldır yervüzünden teleskopla yüzeyi görülecek kadar yakmdan geçiyor. Ayrıca da Merih gezegenlerin en fazla gözlemlenmiş olanlarından biri. Gene de, Rorschach tcsti üstüne yorum yaparcasma tartışmaya zorluyor insanlan : Aklı karalı, sarılı kırmızıh benekleri astronomlar arasmda kavga konusu. lB"7'de İtalyan astronom Giovanni Schiaparelli, Merih'te hayat olabileceği tezini ortaya atınış, yüzeyde görülen çizgilere de İtalyanca «nehir» anlamına gelen «canali» adını vermişti. Heyhat, bu kelime İngilizce ve Fransızca'ya insan yapıs: su yolu anlamına gelen «kanal» kelimesiyle geçti. Böylece Merih hayatm varolduğu gezegen geldi ve Mprihliler romantizmi doğmuş oldu. Ancak Merih'in bilımspl şekilde inceİpRmPsi, dünyadan bildiğimiz türden canhların orada bulunması ifıtimaünin çok küçük oldugunu gösterdi. Olsa bile, ancak nvkrobıyolo.iinin santayabüccefti ilkel organizmalar buhınabilir. 1976'da Amerikalıların Viking'leri Merih'p inince, hu ilkel canhların bile izine rastlanmadı. merih'te hayat olduğuna inananlar 1980 yılında, Pransa'da, oniki milyon yetışkin ınsan Merih'te hayat olduğuna inanıyor. Verilen cevaplar şöyle: Merın üstünde hayat biçimleri vardır. KESİNLİKLE DOĞRU BELKİ DOĞRU BELKÎ YANLIŞ KESİNLÎKLE YANLIŞ BİLMİYORUM % 5.5 °'o2S,4 TOPLAM »A31.9 ".o28.7 TOPLAM "/048.5 %19.6 kaptan nemo'nun gemisi ve sarhos gemi haline getirme işmi daha da canahcı kılmak üzere çssitli bilimsel kaynakların yanısıra kusursuz bir roman tekniği de geüştirir Verne; uzayı zaman yoluyla sürekli denetimı altında tutar, bu iki kategoriyi bir çift zar gibi hep atbaşı gidecek biçimde kullanır. Konum farklılıkları bile dünyaya bir çeşit esnekhk kazandırmaktan, sınırlannı bir daraltıp bir geni$letmekten, kozmik uzakhklarla keyit'le oynayıp, insanın uzay ile yolculuk zamanı üzerindeki gücünü oyunbazca sınamaktan ileri gitmezler. Verne'in kahramanları tarafından afıyetle mideye indirilen bu sezsgenın üzerinde çogunlukla da pışmanhk ve ızdırabm kurbanı olan bir «desperado» (gözükara fedâi tıaydut) at koşturur. Bu, artık sona ermiş bulunan romantik çağın bir kalmtısıdır, karşıtlık yoluyla bize bu dünyanm serçek salnplerinin ne kadar saghkh^olciuklarım Öuyurur; bu ikincil.erirj tek kaygusu, karmnşası met'afizik va da etik degil sadece cografi konumla ilgili bir aksiliktsn ileri gelen durumlara ellerinden geldigince uyum göstereblimektir. Demek ki Jules Vprne'deki temel eylem dünyayı mülkleştirmektir. Onun mitolo.iisindeki gemi imgcsi bütün bunlara hıç mi hiç . Demek ki onbeş yaşını geçmiş 38.370.000 insan arasından %32 kadan Merih'te hayat, olduğuna inanıyor. Verilen bütün nesne) bilgilere rağmen, dünya dışında canhlar bulunacağma inanan insanlar bunlar O halde, şu soru ortaya çıkıyor: Dünya dışmda hayat olduğuna inanma eğilimimiz nereden kaynaklanıyor? Dünya dı?ı canhlar düşüncesi bir hayli eskidir. Gerçi Kutsal Kitap dünya dışında b r yaradıhştan söz p.tmez, ama Rönesans'tan beri dünyanm başka gezegenler gıbi hareket ettiğini biliyoruz. Niye başka gezegenler de dünya gibi nareket etmesın? Evet, Tann'nın hayatı dünyada yarattığı söylendi, ama başka yerda yaratmaaığ; söylenmedi ki. Evrende milyarlarca gezegen varsa, bunların birinde hayatın clüşmasına yol açacak koşullar gelişmiş olabilir. niçin inanıyorlar? kimler inanıyor? Bu konuda sorulan sorulara cp.vap verenler, dünyadaki hayatın benzeri olrr.av&n bir raslantıya bağlı oldugu düşüncesinin ağırhğuia dayanamadıklarım ima ediyorlar. Evrende yalnız kalmak istemiyorlar. Dolayısıyla dünya dışında hayat ina.nc: bit ihtiyaç, bir din oluyor. Şimdiye kadar bunun hîçbir kanıtmın bulunamaması, kamuoyu açısmdan böyle bir hayat olmadığım değil, bilimin yeterince gelişmedîğini ispathyor. Ayrıca çoğunluk hayat. derken bunu btiyük H ile söylemekte. Öyıe moleküler varhklarla yetinmiyorlar. atol sahibi canhlar istiyorlar. Merih üstünde hayata en çok kim inanıyor, en az kim inanıyor? Bunlar yaşa ve eğıtime bağh. İlköğrenim görmemişler Merih'te hayata daha az inanıyor. Çünkü onlara göre, dünya hâlâ evrenin rnerkezi: En yakmımızdaki ayda hayat bulımmamışsa, daha uzak gezegenlerde büshütün bulunamaz demektir. En yüksek düzeyde eğitim görmüş olanlar srasında da Merih'te hayat olduğuna inananların sayısı azalıyor. Aslında bunlar da dünya dışında hayata inanıyorlar, ama, bilgili olduklan için, Merih'te hayat bulunamadığmdan haberleri var. İnancın yaşla da ilgisi var. En çok 15 ile 24 arasmdakiler inanıyor buna. ÇoğunluŞuna göre uzay bir bilgi ncsnesi olmaktan çok, bir duygu ve düş kaynagı. Mesleklere göre bu inancın dağılımı az çok eşıt. Ancak çiftçilerle emekliler arasmda inananlar azalıyor. BİÜM KURGUDA ESKİ İLE YENİNİN BİRLEŞTİRİLMESİ Bilim kurgunun rastladığım bütün örneklerinde bu yapıyı gördüm. Teknoloii, yani makinalar, uzay gemileri, elektronik bevinler ve bütün bu türden alet edevat sonsuz bir ceşitlilik. degrişkenlik gösteriyor. Buna karsılık insanhk. statik mi statik. Epey önce TV'de başka bir uzay dizisi gösteriliyordu: Bilmem hangi galaksiden, fennin son harikası bir uzay gemisiyİR. fevkalade saçlı sakalh bir adam sökün pdiyor; derken anlıvoruz ki adam tüccarmış. Galakşi. ışık yılı. falan filan, ama adam bildiğimiz tüccar. Gidip İTO'ya kaydolsa sakalından başka bir yerini yadırgamazlar. Bir başka öraekte karşraıza yeşil saçh, eflatun tenli kadınlar çıkar. Renk uyumsuzluğuna ve uzaylı olmamn gerektirdiği bir iki ufak tefek farklıhğa rağmen, iki rötuşla Elle mecmuasma model yapabilirsiniz. Sonra. kahramanımız sözgeiişi tutar bir pırlanta gerdanlık verir eflatun Ama zon'a. Kadm bayılır, erir gider. Sonuç: Kadın Kadm'dır. evrenin öbür ucunda da olsa müceybergördu mö ckyanamaz. HmtSTtYAN S A F 4 Ş Y1LD1Z1 a bilimkurgu temalar Bilim • kurgu ise, dünya dışı hayata inananların bunalımlannı ve muhtemel tepfcilerini hesaplayarak, başka gezegenden canlıjn genellikle organlan pek çalışmayan, kafası da gövdrsine göre olağanüstü büyümüş bir ucube olarak göstp,r:yor. Insan, hayvanlardan aklıyla aynldıpı içm, geleneksel ruh beden ikileminde gelişkin insan akhnm bedenini geride bırakmasma göre tanımlamyor. Böylece varlık düşünceye dönüşüyor. du^sailık ortadan kalkıyor; duygular kayboıuyor. davranışlar mekanikleşip soğuyor, sevgi kahnıyor. Dünya dışı hayatı böyle düşünüyoruz, çünkü kendimiz buraya varmı&ız. Bilgin imgemiz hastahklı: duyarlıgını kaybetmiş saf düşünce olan bir kişi! îkinci düıiya dışı hayat imsesi geçmişten ka'.maklanıyor, sösgelişi Yunan heykellerinden. Burada ruhla beden arasmda. kalple kafa arasmda uyum var. Süpermen'de ve başka uzay Tarzan'larmda görülen bu. İdealizmin aynası. Cieçmış yüzyıilarda ise, belki kolonyalizmin etkisiyle, ayda ve Merih'te bulunabilerek canhların bizlerden dalia aşağı olduğuna inanılırdı. Uzayda bizden daha gelişkin canhlar olabilsceği inancı bu döneme özgü. Kendimiz gidip onlara erişemediğimıze göre, onların gelip bizi bulmasım bekliyoruz ~ ' ' '* îşte Sava$ Yıidızı da böyle: tîzsy ^fdv'en'i? 'febloiik bir çerçeve içine alınmış. kisilerden. Apollo* ccibi Yunan mitnlojisinden alınma adlarla donatılmavanlan. Hıristiyan teolojisine göre adlandınlmış, Başkomutan Adama, Adem'i çağ nstmyor. Askeri başan düşkünü. hırsh komutan Gain, Tevrat'm Kabil'iyle adaş. Düşman Savlonlulann madeni komutara da Lucifer admda. Yani Şevtan. Eh, dünvayı yaratan Yahova bütün evreni de yarattığına göre. belki de şaşmamak jrerek. Herhalde Tevrat etkilerinin uzak galaksiler1? Saylonlu ucubelerin başmd a ^a gene bir insan var. Frankenstein'dan bu yana çesitH küıklarda gördüğümüz. içindeki aykınlıktan ötürü insan kardeşlerinin yok olması için cahsan, kötü bilginin yeni bir örnefei. Demek ki. Saylon şeytanlığını da aslında insan yönlendiriyor. Bu şeytan hikâyesinin Hıristiyan mitoloii ve teolojisinde önemli bir yeri var. Saylonlu garip yaratıga adını veren «Lucifer»in kelima kökeni «ısık saçan» anlamma geliyor. Şeytan başlangıcta meleklerden biri: hem de en gü^el ve en önemli mpleklerden. Ne var ki. iktidar hırsı yüzünden, kendinden yüce bir Tanrı olmasını çekemiyor. ayarttıgı baçka meleklcrle birlikte başkaldınvnr. Tann da onu cezalandirmak Ü7ere cehPnnemp fırlatıp atıyor. Şeytan kararh: lânetli durtımunu gururla benimsiyor ve mücadeleyi sürdürüvor. Tann'nın varattığı insanı, Adem'i ayartarak bir ölçüde haçarıh rin oluyor. TV'deki di/imizdp Saylonlulann basına gecen imanoftlu da İ5te böyle. Yani Tevrat'ta nasıl şeytan ancak bir düşmÜ5 melek oluyorsa. evrenin bu galaksisinde de insan kardeslerine ihanRt eden bir baska insan kötülücün kaynağı oluyor. Bilim kurgunun saşırhcı statikliği de burada. Bu kadar eski bir hikâyeyi bu kadar az değiştirerek uygulamaktan hiç cekinmemesi de şaşılacak şey. Bütün bu teoloii ve mitoloiiyi yüzyıllardır oksiien alır gibi bpnimsemis olan Batılı seyirciye. pek az bir komuflaila dinini yeni den vedirebiliyor. Bu da «evrenselliğin» bir çeşidi işte. Gercek değil. sözde bir evrensellik. Ama öye genelgeçer bir kahp ki daha doğrusu, öylesine her yerde uygulanmış ki Savas y^dızı'ndaki zevatm kıhğını değiştirseniz, Saylonlulann da tenekelerini çıkanp kafalarına tüy taksanız, bir Western« olarak da gider. Kişiler, edebiyatın vüzlerce yıldır çize çlze eskittiği, kahplaştırdıgı tipler. Neredeyse gerçekten Adem kadar, Kabil kadar eski. Kişiler arasındaki ilişkiler. temsil pttikleri değerler. aralanndaki çatısmalar. hepsi khşeleşmiş. Böylece, bir yandan dehşet uzay gemilerine. teknik araçlara bakıp heyecanlanıyorsunuz. bir yandan bayatta yeni bir şey olmadıfrmı görüp ferahhyorsunuz. •Oh». diyorsunuz, gene kazanma hırsıyla insanlan tehlikeye atan önderler var, babasmın sevgilisini kıskanan kızlar var. kıskanchğından utanıp «babaya baghlık» sendromlan gösteren. Öte yanda. binyıllık hümanist felsefeyle donanmış Adem'ler, ölçü temsilcisi Apollo'lar. Hayat bildiğimiz gibi degişen bir şey yok. Bu muazzam teknolojik gelişme dünyasmda zavalh bana da bir ver bulunur. HAYAT DEĞİŞMEZ Bilim kurgunun degişmez dünyası, değişmez teması bu. Bir zamanlar TV'de gösterilen bir film vardı. Oradaki uzay gemisi gerçek uzayda değil, bir insanın damarlannda seyrediyordu. o damarda ilerleyen öldürücü bir maddeyi durdurup, damarlann sahibi büyük bilim adamını kurtarmak için. Böylece teknoloii insanlan ve gemilerini mikrobîyoloiik düzeyde küçültüp insan bedpninin içine atıyordu, tızay canavarlan y©rin© akyuvarlar ve benzerleriyle botuşmak uzere. Bilim kurguntın ana mstaforun'u zekice tekrarlayaa bir filmdi bu: însan bedeni ile ıızayı özdeşl»yerek, yaal mlkrokozınoz /. makrokozmoz özdeçliftinl kurarak. tv dizisi, teoloji ve mitolojiyi yüzyıllardır oksijen alır gibi benimsemis olan Batılı seyirciye pek az bir kamuflajla dinini yeniden yayılması değil de. evrenin geçerli olma.sma bağlayacabunu. Bi7imkiler. vani bildiâimiz insanlar görünüşte dünyanm tanıdısrımız tarihini unutmuşlar bu büyük t.eknolojik çağmda. Gene de. unuttuklan bu tarihi b i z z a t çcvircn: safter böke ^a™tolar Uçan Daıreler efsanesi, İlk ortaya çıktığmda, tamamiyle dünyevi bir temele sahiptı: bu daireleri, bir gezegen gızliliği ıçın de olan ve niyeti hiçbir zaman anlaşılamayan Sovyet bılinmeyeninin uçurdugu sanılıyordu. Ve işte bu ne denledir ki, bu etsanevı biçım gezegensel bir tohumla hayata başlamış oldu. Bu da, Sovyet savaş aracının kolayca Merih'in uçan dairesi haline dönüşmesini sağladı. Çünkü, Batı mitolojisi komünist dünyayı ay n bir gezegen olarak görmeyi kurumsaHaştırmıştı: SSCB dünyayla Merih arasmda bir ara gezeaendi bu mitolo.ii açısmdan. Bu değişımde sözkonusu olan sadece bir anlam degışikliydi: savaş aracı ol. nıa özelüğı, yargılayan bir varlık niteliğino dönüşmüş tü. Gerçekte Merih oluşacak yeni düzene kadar tarafsızdır. Merih dünya semalarına dünysyı yargılamaya. Relir. ama mahkumi yet. karan vermeden önr.e onu inceler ve anlamaya çahşır. Böylece, ABD • SSCB karşıthğı bir suçluluk durumu biçiminde algılamr olmuştu. gürültü v.b. Bütün bunlar Jules Verne türü romanlarda yüzlerce kere sunulmuştu; Merihli psikozu ise, bu tanımlamaları son sınırına kadar götürmüştür. Burada, daha önemli başka bir tema var. O da, alttan alta, Merih'in dünyanınkine eç bir tarihı determinızme sahıp olduğu temasrdır. Adını hatırlayamadığım bir Amerikalı bilgınin dedigi ve herkesin de düşündügü gibi, uçan daireler eğer dünyanm bıçımım ıncelemeye gelmiş Merih'li coğrafyacıların araçlarıysalar, bu Me nh'ın bızun clunyamızla ay nı hızda olgunlaştığı ve bizım cogıaiyayı buldugumuz anda onların da bunu keştottıklerı anlamına gelir. Bizden önde oldukları tek şey sahıp oldukları araçtır. Merih ise, hayal edilen bir dünya, hem de ülküleştirilmiş bütün rüyalarda oldıığu gibi mükemmel kanatlarla donan merihlileı Bu şekilde, her iki tarafı da korkutan güçlü bir ılahi göz temasına varıldı. Geloceğın gözlemcileri bu gücün sadece temsili ögelerini, onu oluşturan hayali özelliklerı açıklayabiliyor lardı: Aracın yuvarlaklığı, madenınin kaygan düzlüğü, eklerasiz bir maddenin kusursuz biçimlenişi; bu, kafamızda kötü ima.hna uygun ve varsa daha iyi belir ginleşmesine yol açtı: düzgün olmayan, köşeli düzlemler; süreksiz yüzeyler; mış bir dünyadan başka bir şey değildir. Kendi payımıza biz de bu şekilde düşlediğimiz Merih'e ayak bassak. orada, dünyanın kendisiyle ve hangısinin bizimki olduğunu ayırdetmekte güçlük çekeceğımiz benzer bir tarihle karşılaşırdık. Çünkü, dünyadaki coğrafya bilgisme ulaşmış olması için Merih' in de bir Strobon'u, bir Michelet'si veya bir Vidal de la Blanche'ı olması gerekir. Ve gidorek aynı uluslara, aynı savaşlara, aynı bilgmlere ve bizimle aynı insanlara sahip olmalıdır. Bu mantık daha da öteye götürüldüğünde, bizimle aynı dine sahip olmaları gerektiği rle ortaya çıkar. Öyle ki, Progrcs dc Lion, Merihlüerin de bir İsa'ya sahip olduklarını yazdı. Ve daha da ötesi bir Papa'iannın bulunduğunu belirtiverdi. (Böylece dinî aynhklar da işin içine katıldı.). Böyle olmasay dı zaten bu gezegenlerarası daireyi bulacak uygarh ğa ulaşamazlardı. Çünkü, sözkonusu gazete için, flın ve bilimsel geüşme, biri öbürü ohnadan gerçekleşemez, aynı kapsam içinde düşünülmesi gereken uygarlığm değerli mallarıdır: «Böyle bir uygarlık düzeyino ulaşmış varhklarnı diinyamıza sadece kendi imkânlarıyla ulaşmış olmalan kesinlikle düşünülenıez. Onlartn da bir. Allahları ve dinleri olmalı.» Böylece bütün bu psikoz özdeşlik yani Benzerlik miti üzerine kurulmuştur. Fakat, her zaman oldugu gibi burada da benzer öndedir ve yargılayandır. Dogu ve Eatı arasındaki sürtüşme bundan böyle bir iyi ve bir kötü arasında süregelen bir kavga değil, üçüncü bir gözün dikkatle izlediği ikilikçi bir dalaştır. Bu göz, gök yüzünde bir Doğa Üstü varlığa vekalet eder, çünkü, Yıldırı gökyüzündedir: bundan böyle, gökyüzü atom ölümünün ortaya çıkış ala nı olacaktır. Yargıç, azrai lin tehdit ettiği yerden doğmuştur. Bu yargıç ya da daha uygun bir deyişle gözlemci gorüldüğü gibi oıiak bir maneviyatla gayet tıtiz bir biçimde yeniden yaratılınış tır ve özünde, katıksız bir düuyevi izdüşümden başka birşey değildir. Çünkü, bu, bütün küçük bur.juva efsanelerin temel özelhğidir: Farkh'yı düşünememe güçsüzlüğü. Çünkü farkhhk, «sağduyu»ya en aykın gelen nesnedir. Bütün bu efsane, yaygın bir insan merkezlihğe dönüşür ki, bunun daha da kötüsü, eğer deyitn yerindeyse, sınıf benmerkezciliğidir. Merih sadece bir dünya değil, küçük burjuvaların dünyafı. etkin boyalı basm tarafından ifade edtlen zihniyetin dünyasıdır. Gokyüzünde oluşmuş Merih, böylece mülkedinmelerin en guçlüsüyle, kurulan bu özdeşlikle bize bağlanmış oldu. çeviren: murat köprü kadri bilinmemiş klasikler: yeni adahı muaseret Bir kültürü, bir külturun tarihini en iyi öğreneceğimiz yer, o hültürün en seçkin ürünleri, sanat, felsefe anıtları olmayabilir. Bazan çoh daha sıradan, unutulmuş belgeler, olaylara coft daha anlamlı bir ışıfe tutabilir. Bu bölümü, ideolojinin seçkinci ışıldaklardan gizli halan, böyle kuytu köşelerini hatırlamah için açıyorum. Zamanla. baa «sfe« dergilert, yemefe kitaplarını, nthtup yazma kılavuzlannı v.b. ele almaya çahşacağım. Başlamak için seçtığim kitap: Yeni Adabı Muaseret. Bundan başlayahm ki, bölümümüz görgülü bir eda ile çıksın ınsan içine. Yazarı, Muhittin Dalkıhç. Yazılış tanhi, 1932. Fiyatı da otuz kuruşmuş. Yazar, Fransa'da buna benzer bir kitap yazdığı anlaşılan «Pol Rubo» adh yazarm önsözünü kendi kitabma da önsöz yaptıktan sonra, kitabı yazma gerekçesini açıklıyor (imlayı hiç değiştirmedim): Fes yerine şapka ikame edilince bunun yenl âdei ve muaşeretleri lıaşlartı giyiniş tarzı hemcn tamamen avrııpaîleşti. Kadınlann içtiımi vaziyetleri pski garip ve her halde fena âdet ve muaşeretlerin lerk edilmesine ve yeni muaseret usullerinin tathika Keçilnıesine sebeboldu. Bugün Türkiye on beş sene evvelki muaseret usullerine isyankârdır. Halbıüd heniiz bir kaç irül ufaklı eserden başka yeni muaseret hakkında Türkiye maariöne bir eser verilmemiştir. önümüzde Avrupa gibi her nnktada çok ilerlemiş milletler var. Asırlardan beri tekâmül eden ve istihale gören muaşeretlerini bugünkti fçtimaî seviyemfze göre ufak tefek tadillerle almak en kestirme usul görülür. Türkiye'de Batılılaşma tartışmalarmı ya da bu sürecin teorik tarihini okurken çok şey ftgreneeeğimiz açıktır Ama böyle bir kitap da bu konuda verdiği izlenimler bakımmdan daha aşağı kalmıyor. önsöz, şu cümleyle son buluyor: öyle can ediyorum kl en çok muhtaç oldutomuz eserdlr. . Vazşjr, £ a t t Öîrsadabv tnuaseretçi» oinıadığını sık sıt beUrtiyor. Gerçek somut hayat ta gereği kalmamış kurallardan kaçmmamıa öğütlüyor. Geniş bir tarih bilgisine sahip olduğunu gördüğümüz yazar, örneğin «tek gözlük» tarihçesini şöyle anlatıyor: Monokl denilen tek gözlük modası ç«k eskidir. Hazreti İsa'nın da tek gözlüğü vardı, fakat onunkisi üç köşeli bir gözlüktü. Ta meşIıur Neron'a gelinceye kadar tek gözlük zarafet nıeıaklrlarının mah idi. Meşhur Neron'dan sonra Neron'a karşı umuml nefret sebebiyle tek gözlük bir müddet gözdeti düştii. Fakat Fransa'da Directoire meclisinde dinsizier hu tek gözlüğü kullanmağa başlayarak tekrar modaya çıkardılar... Bundan sonra tek gözlük tekrar büyük bir sıklık alameti oldu. Bilhassa diplomatlar, aktörler buna rağbet gösterdiler. Almanya'cla kayser ordusunun zabitleri tek gözlüklerile meşhurdurlar. Bugünki tuvalet ve zarafette tek cörlök, hemen bütün laymetini kaybetmiştir. Bugün bu, kullanana soğuk ve cahilane bir Idhir ve azamet manzarası vermekten başka şeye yaramıyor. Görüldüğü gibi yazar, ölmüş geleneklere bağlanmaktan yana değil; çağdaş bir adabı muaşeretçi. Ama, görüşünil pratik ve estetik temellere dayandırmaktan da geri kalmıyor: Esasen. tek gözlüğün gözde serbest bulunması. kolay yerinden çıkıp düşmesi. buıriinkü sarsıntılı vesaiti nakliye asnnda hiç elverisli degîldir. Diğer tarmftan, hn gStiflk g5z kapajfım actığı için göre şaşkoı v* acayip blr bakı? rerrnektedtr. Bııjctln çok mcak ve munls bakışlı İnsanlar arasında, catngöz gibi bakan bir ada mın manzarası hiç hoş değildir. Kadınlar, her zaman, hayatın bir numarah sorunu oimuş erkekler içm. Bu gerilim'n, tifrreşimli sorun, adabı muaşeretin nesnel kalıpları içinde bir parça yumuşatılabilir mi? «Kadmları selâmlamak» başlığını taşıyan bölümde, inceliğin en uç noktelarına geliyoruz: Kaduılan Selâmlamak: Bıı hareket düşüniilmeğe değer. Nazik olmak arzunuza rağmen, bir hamlede buna karar vermeylniz. Derakap şapkanızı çıkarmayınu!. Nazarlarınızı rastladığınız kadının nazarlarile karsılaştırmağa çalışmız, onun hafif tebessümü arzı hürmete müsaade edileceğini size bildirir. Bu tebessüm başlangıcım selâmlamaga hazırlamyor gibi yaparak teşçl ediniz. Fakat asla ısrar etmeyiniz. Bu Hanım, o dakikada, olabilir M başka bir şey düşünür, başka bir şahsın görmesini istemez. Onan mülahazalarını Ihlâl etmek saygısızlık olur. Eger Hanımefendinin refakatinde başkalan varsa Ihtiyatkârlığınızı iki misli arttınnız. Muhakkak ki yanındaki ya kardeşi, va bahası veya kocası, yahutta genç halazadesidir ^ki ne de olsa aîlevî bir münascbet teşkil eder. Çok defa olur kJ kadınlar nekadar haşan olurlar! Yarüannda Idmse varken görühnek istemezler. Hatta olabilir ki vanındaid halis arkadaşlıktan başka bir hisie mütehsssiü blr wrt ta olur. Bu takdirde hiç blr şey
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle