19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 13 KASIM 1982 ürkîye Cumhuriyeti'nin tarihinde, Atatürkçü çizginia gelişimi incelendiğinde. Oktay Akbal, önemli blr yer alacakttr. Türk halkının çağdaşlaşma savaşımını, Atatürk ilkelerinde gören Oktay Akbal, çoğulcu demokratik yaşama girdiğimizden bu yana, Kurtuluş Savaşı'nm kazammlarını toplumumuza çok gören, o kazanunlardan halkı yoksun kılmak isteyen tüm görüşlerle savaşmıştır. Atatürk çizgisinden sapmadan, Atatürk'ün sözlerinden ve eylemlerinden bir düşünce dizgesi yaratarak, Türk yazın dünyasmda. kendisine onurlu bir yer ayırmıştır. Bu onurlu yerine vanrken anlayışsızlıklardan bezmiş olacak ki, «Atatürk Yaşadı mı?» diye soruyor. Onun birkaç kez başılan bir kitabmnv adıdır bu soru öbeği. Ben, Akbal'ın bu sorusunu, 'Evet yaşadı!' diye yanıtlıyorum. Î Atatürk Yaşadı Atatürk yaşadı ve Osmanlının y a n sömürge ekonomisini «ulusal ekonomi»ye çevirdi, emperyalist güçlerin esintisine bağlı siîik poHtikasını «yurtta banş, cîhandabarış» politikasına dönüştürmeyi başardı. İşçinin ve köylünün yoksulluğunu bizzat gördü. Vecihi TİMUROĞLU Egitimci, Yazar da ortaya çıkmışbir "ulusal kurtuluş devrimcisi'dir. Kendi koşullannda ve tarihsel ta ramasında değerlendirildiğinde, yapacağımız savaşımm niteliğini daha açık biçimde saptamış olunu. Her toplum, tarihin bir aşamasında köhn3ieşir. Köhneleşmlş toplumun kurumlan, insanı mutlu kılamaz artık. Yeni kurumlar gerekir. îşte, bu aşamada, eskl toplumsal dizge yıkılır ve yerine yeni, canh. hızh ilerlemeyi saglayacak bir yordam buîunur Bu toplumsal aşamanın adı "devrim'dır. Hor toplumsal gelişim, bir devrim değildir. Toplumsal devrim, toplumsal dizgenin tümünde yapılan bir değişimi anlatır. Atatürk, yarısömürge Osmanlı devletinin bir paşasıydı. Bu devletin paşası olarak, devletin tarihe gömülmesine yol açan bir savaşta sorumluluklar aldı, aldıgı görevleri üstün görev bilinciyle başardı. Savaşın sonunda, yan sömürge Osmanlı devletinin toprağı, emperyalist Batı devletlerince işgal edildi ve Osmanlı devleti, gerçek bir sömürge durumuna getirildi. Sevr. Osmanlı devletinin tam sömürgeleştirilmesinin belgesidir. Atatürk, bu belgeyi yırtan adamdır. Yaşadığının en kesin gerçeği de budur. Sömürgeleştirilmiş Osmanlı devletinin kurtardığı topraklan üstunde, genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti"ni kurarak Anadolu'da toplumsal bir devriml başlattı. Bu devrimin niteliğine bakarak tarihsel yürüyüşü değerlendirmek gerekir. Yoksa, bozuk giden işlere bakıp 'yeniden Atatürk'ün yarattıgı toplumsal devrime dönmek' istemek ve 'Atatürk yaşadı mı?' diye yazıklanmak gereksizdir. Atatürk bir devlet kurdu, bir toplumsal devrim yaptı. Yani. sonsuz bir yaşamı sağlayarak yaşadı. ••• Lozan Antlaşması'nm can verdiği devletimiz, 'ulusal' bir devlettir. Lozan'da, Anadolu ulusal öndrrleri, üç durumu önemsemişler ve onlardan, hiç bir biçimde ödün vermemişlerdin Siyasal bağımsızlık, tüm olgulanyla kapitülaayonlann kaldmlması. devietl bağlayan her türlü özel ayrıcalıklar. Rahmetli Seha L. Meray'ın saptadığı gibi, Lozan Antlaşması'mn 28. maddesiyle, ulusal bağımsızlık açısından, kapitülasyonlar kaldırılmıştır, ama devletin elini kolunu bağlayan oazı ekonomik bağlar kopanlamamıştır. Cumhuriyet'in zaman zaman bunalımlara girmesinde, bu bağlann etkisi yadsınamaz. Osmanlı borçları tümüyle kabul edilerek devlete, bir Osmanlı uzantısı görüntüsü verilmiştir. Ermenilerin Osmanh'nin hesfcbını, Türkiye Cumhuriyeti halkmdan sormaya kalkmalannda, böyle hesapsızlıklann etkisi yok mudur *acaba? Lozan Antlaşması'nm 4657. maddeleri, dış ticaret politikasındaki egemenlik sorunlarmı kapsar. Osmanlı'nm 84 milyon 597 bin 495 altm liralık borcunu, yılhk & milyon 809 bin 312 liralık taksitlerle ödemeyi yüklenmek, başlatılacak olan toplumsal devrimin yaratacagı üretim güçlerinin eski üretim Uişkileriyle zorlanmasını kabul etmek demektir. Nitekim, öyle de olmuştur. Bu maddelere bağlı olarak yapılan Ticaret Sözleşmesi, Cumhuriyet yönetimini, dışticaretini beş yıl süreyle kıskıvrak bağlayacak hükümler taşır. örneğin, Cumhuriyet Hükümeti, beş yıl süreyle 'koruma politikası' uygulamayacaktır. 24 ağustos 1928'e değin, Osmanh'nın Britanya'ya, Fransa'ya, Italya'ya, Japonya'ya, Yunanistan'a, Romanya'ya ve Yugoslavya'ya olan birikmiş gümrük borçları ödenecektir. Izmir tktisat Kongresi'nin Lozan Antlaşması'nın imzalanmasından önce toplattırılmasını da bu doğrultuda değerlsndiriyorum. Osmanlı tarihe gömülmüş, yeni devlet doğmamış daha. Bir siyasal iktidar boşluğu vardır. Mustafa Kemal'in eyağuıın tozu kurumamıştır daha. îstanbul'da, Türk asılh t ü o carlar, îzmir'in kurtanlmasından çok kısa bir süre sonra, ilginç bir örgütlenmeye giderlen Milll Türk Ticaret Birliği. 'Milli' belirtgenini de nasıl yanhş.kullandıklan görülüyor. Atatürk yaşadı Akbal. yaşadı. Bu ulusalcılar (!) karambolundan toplumsal bir devrim çıkardı. Kuıtuluş Savaşı. tüm Şiddetiyle sürerken, Atatürk'ün yanından aynhnayan Refet Böle, îngiliz Generali Har rmgton'a, 'Bizi koruyun, îngiliz sermayesine güven sağlayalım.» diyor. Rıza Nur, Lozan'da can düşmanımız Lord Curzon'a, 'Biz Rus'a karşı sizin için savunma siperi oluruz' dememiş miydi? îşte, Atatürk bunların politikalarıyla 1933'e geldi ve Cumhuriyet'in Onuncu Yıldönümünü kutladı, coşkuyla, 'Ne mutlu Türk'um diyene!' diye haykırdı. Sonradan, bu Karabekir'ler, Bele'ler, Nur'lar karşı çıkmadı mı onun toplumsal devrimine? ı * Barıs, Barıs, Barıs... * • • *•• Toplumsal devrim, toplumsal yaşamın ekonomik ve politik iki köklü alanında, kesin dönüşümleri içerir. Bunlardan birisindeki savsaklaraanız, devrimin yönünü değiştirir. Atatürk» Osmanlı'nm yarı sömürge ekonomisini "ulusal ekonomi'ye, emperyalist güçlerin esintisine bağlı silik politikasını 'yurtta banş, cihanda barış" politikasına dönüştürmeyi başardı. Atatürk. işçinin ve köylünün yoksulluğunu, yoksunluğunu bizzat görmüştür. 1929 ekonomi bunalımınin da sonuçlarmdan etkilenerek ulusal devletçi ekonomiye dönmüştür. llk sanayi planı boyle doğmuştür. İzmir îktisat Kongresi'nden sonraki dönemleri inceleyen Gündüz ukçün, sayısal olarak çok öasmli bilgıler verir. Atatürk yaşadı elbette. Ama, Atatürk'ün karşı durdugu yabancı sermaye, Türk Anomm Şirketleri aracılığıyla .onlara ortak olarak Türkiye'ye girdi. Bir dizgenin tum artıklarmı ortadan silip kaldırmak kolay mı? Atatürk, her zaman, şunu savundu: «Devlet ve hükümet, ecnebi sermayenin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır. Her yeni millet gibi, Türkiye, buna muvafakat edemez. Burasım esır ülkesi yaptıramayız. (...) Zannolunmasın ki, ecnebi sermayesine hasımız, hayır, bizim memleketimiz vasi* dir. Çok say ve sermayeye ihtiyacımız var. Kanunlarımıza riayet şartıyla ecnebi sermayelerine lâzım gelen teminatı vermeye her zaman hazırız.» Yabancı sermayenin yasal olanağa değil, kâr ve sömürü olanağma gereksemesi vardır. Atatürk yaşadığı sürece, bu tavrından dolayı, yabancı sermaye açıktan gelemedı. ama sonradan bürokrat düzenlemeleriyle, gizliden sızdı. Atatürk, sağhğmda, yabancı sermayeyi anlamış ve devletçi ekonomiye geçmiştir. «Devlet yapısını yaşatmak için, dışa başvurmadan ülkenin kaynaklan ve geliriyle yaşamasının ve yönetilmesinin önlemlerini bulmak gerekli ve olanaklıdır». Evet olanaklıdır. Ama, Köhneleşmiş yapıyı yıkarak. Atatürk'ün ulusal, emperyalizme karşı görüşleriyle yaşayarak toplumsal devrimimizi tamamlayacağız. Hiç kuşkum yok. Atatürk yaşadı çünlrü. Kuşkusuz, Akbal, Atatürk yolundan saptınldığımızı ve o yoldan saptınldığımız için, çağdaş uygarlık düzeyine ulasamadığımızı düşünerek soruyor bu soruyu. Yakuııyor, yazıklanıyor (hayıflanıyor) yani. Atatürk'ün izlediği dizgeleri izleseydik, o yolu durmadan genişletseydik, halkımızm yaşam düzeyi, çağdaş Ueri tDplumlann yaşam düzeylerlyle eşit düzeyde olacaktı. Akbal, hiç yazıklanmasın diyorum. Halkımız, çağdaşlaşma yolundan dönmeyocektir. Kaynağında sorun çağdaşlaşmakta da değildir. Tarihsel yürüyüşü hızlandırmakta ya da yavaşlatmaktadır. Atatürk, Türk halkının tarihsel yaşamının bir aşamasında ortaya çıkmıg ve halkının bağımsızlık savaşımmı yapmış, halkıyla birlikte dünya halklannm kurtuluş savaşımlanna yeni boyutlar kazandırmış büyük bir insandır. Akbal'm deyişiyle, 'Atatürk bir düş değildil' Akbal, gerid güçlerin güç gösterisine giriştiklerinin arkasından, o güçleri çoğulcu demokratik yönetimlerin ırasından doğan oy avcıhğı yapan iktidarlarm koruduğunu düşünerek üzüledurur. Arap harfll sloganların yazıldığı pankartlan taşıyan küçücük çocukları görür üzüiür, yakınır, «Atatürkçülügü ödüncülerden, rötuşçulardan, inkârcılardan, Ulu Hakancılardan, kendilerini sol sayıp en gerici düşünce ve davranışlardan kaçınmayanlann elinden çekip almak, Atatürkçülügü düş olmaktan kurtarmak gerektiğini' söyler. Sonra da, bunca üzüntülerlni bir yana atar, 1960 mayısında, Atatürk'ün cansız olmadığınm anlaşıldığını söyleyerek gönenir. Atatürk, onun yazılarında, Türk bağımsızlığınm gerçeği, toplumumuzun çağdaşlaşmasmda tek yöntem koyucusu, eğitim birligimizi sağlayarak ulusal egemenlik yolunun açıcısıdır. Halk ogemenliğinin kaynagı ve laikliğin bayrağıdır. Atatürk, Birinci Dünya Savaşı'nın sonun irleşmis Milletlerin «eğitim, bilim, kültür» 8rgütünün kısaltılmış adı TMESCO'dur. Türkiye* nin üyesi bulunduğu bu örgütün 25 dilde yayınladığı «Görüş» dergisl «Savaştan Barışa» adlı özel sayısmda ilginç bilgiler veriyor. UNESCO Genel Başkanı AmadouMahtar M'Bow'un başyazısının adı «Adil, Gelişmeye ve Barışa Dönük Bir Dünya İçin» adını taşıyor. Bu yazıyı okurken şu satırların altını çizdim: « UNESCO'nun kuruluş belgesi glrişlnde "savaşlar, insanlann düşüncelerinde başladığma göre banşın saTunulmasını da insanlann düşüncelerln, de oluşturmak geregi" vurgulanmaktadır.» B Dergiyi okurken yine altını çizdiğim satırlan gelişigüzel aktarıyorum: Günümüzün dünyasında askeri hazırlıklara akıtüan 500 milyar dolar, 100 milyon kadar insanı doğrudan ya da dolayit ilgliendirmekledir. Degerlendirmelere göre 50 milyon insan dolayh ya da doğrudan askeri malzeıne ve hizmet üretilmesine katkıda buiunmaktadır. Günümıızde düzenli askeri birliklerin sai'iarında 25 miiyon kişi vardır. Bu sayı son 20 yıl içinde sürekli artraıştır. Gerçekten 1980'de askeri güçlerin kapsaruı 1970' tekini jüzde 10, 1960'takini jüzde 30 aşınıştır. NATO ile Varşova Paktı'na üye ülkeler asKeri güçler toplamının yüzde 40'ını, Çin yakiaşık yüzde 17'sini, Asya, Afrika ve Latin Amerikalı gelişnıe yolundaki ülkeler de yaklaşık yüzde 38'ini oluşturmaktadır. Askeri nitelikli ama orduya bağlı olmayan güçlerin toplaını Ise Uluslararası Stratejik tncelemeler Enstitüsünün değerlendirilmelcrlne göre 10 milyonu bulmaktadır. Bu güçlerle ilgili harcamalar genellikle askeri bütçelerde yer aUnaz. 1975'te Avustralya, Kanada, ABD, Fransa, Japonya, llollanda, Federal Alnıanya, Ingiltere ve Sovyetler'de olmak üzere 9 iilkede savunma bakanlıklarında çalışan sivillerin sayısı 2,5 milyonu buluyordu. Ba 9 ülkenin âünyadaki toplam askeri harcamalarm üçte ikisini oluşturdukları gözönüne alınır ve silahlanmada tırmanma hesaba katılırsa diinyada ba sayının 4 milyon olduğu söylenebilir. Günumüzde askeri amaçlı araştmnageliştirrne sektöründe çalışan bilim adamlannın 500.000'i bulduğu sanılnıaktadır.» • «1976 1977 yılları için dünyada askeri endüstri sektörünün 105 milyar dolar harcama yapmış oldugunu kabul etmek yanlıs olmaz. Eldekl veriler ABD, SSCB, Fransa, tngiltere, Federal Almanya, İtalya ve diğer 7 Batı Avrupa iilkesindeki askeri sınai üretimin 19761977'de 95,5 milyara ulaştığını göstermektedir. Dışsatıma dönük uiuslararası aslan payını 4 büyük güç elîerinde tutmaktadırlar. SIFBI (Stokbolm Barış Araştırmaları Çnstitüsü) askeri araştırma ve gellştirme alanında çalışan bilim adamlarını ve mühendislerin sayısmın 2.279.000 dolayında oldugunu saptamıştıt. Dünyadaki askeri harcamalar 1980'de 500 milyar dolara ulaşmıg, yani kişi başına 110 dolart bulmuştur. • Ham maddeler bakımmdan da durum llginçtlr. Piyasa ekonomili sanayileşmiş ülkeler (başta ABD, Japonya ve Batı Avrupa ülkeleri) dünyadaki 9 temel mineralin yılhk üretinıînin üçte ikisinden çoğunu tüketmektedirler. ABD'nin 1950* lerde sanayi açısından önem taşıyan 4 minerali yüzde 50 oranında itbal ederken, sözkonusu mınerallerin sayısı 1976'da 23'ii geçmiştir. tthalata bagımlüık oranı AET ve Japonya'da yüksek düzeye ulaşmış olup, ithal edilen minerallerin yüzde 75' ten fazlası bakır, boksit, nikel, manganez, kobalt, kurşun, gttmüş, amyant çinko ve demir filizl gibi temel ürünlerdir. Silahlardaki niteliksel değişme yüzünden askeri Uretimde demirçeliğin goreceli önemi azalırken alüminyum, titan ve geçmişte önemi olmayan kimi mineralin payı artmıştır. CV£T OKTAY. Onurüftu.... AKBAL .,,..„, «Kırkıncı yaşımı doldurduğum gün yazıyorum bu şiiri Gün ışığından, özgürlükten uzak» diye başlamış seslenişlerine «Kederli yağmur, usulca düşen akşama Çığlık. Bir çocuk yüzü, Dayalı cama.... Bır hayaldir. babayı bekleyen kuçük bir çocuk. Her akşam yüzü cama dayalı sokağin köşesini gözler. Geldi gelectk döndü dönecek!... Birden çocukluk günlerime gittim. Şehzadebaşının bir sokağı. Köşe penceresinden surlarm dibinden uzanan yola bakan bir çccuk. Babanın oyuncakîarla, pastalarla dönmesini bekleyiş. Bir şey getirmese de olur baba ama dönsün, cocuğunu okşasın, kucaklasın. Benim babam bir kaç yü sonra dönülmez yola gitti, ölüme. Genç yaştaydı, yakalandığı hastalık bir karabasan gibi inivermişti. O gün bugun unutamadım, o bekleyişlerimi. kucaklaşmalan yeniden yeniden yaşadun boyuna.. Yaş ister kırk, ister elli olsun ister daha fazlası, kişinm içindeki çocuk ölmüyor. Ataol Behramoğlu «kırk* yaşına girmiş. Ne çabuk? Yaşlılığı duymak, bizden sonraki kuşakların yaşlılığa doğru yürüdüklerini görmenin bir sonucu mudur?.. Bakarsınız on sekiz yirmi yaşlarmdadır sonra yıllar geçer farkına varmadan, o genç. ortayaşlı olur. gelir sizinle denkleşir, eşitleşır. Yaşlar gariptır. otuzundaki insan on sekizindekini «çocuk» gorür, ama altmışmdaki kırkmdaki ile eşittir yaşam savaşında... Yeni şiirlerini okuyorum. Şair, nerde olursa olsun dizelerının içinde yaşar. Yaratarak yaşar. Düşleyerek yaşar. Başka insanları da kendi şiir evreninde yaşatarak vaşar. Behramoğlu'nun ilk kez şurleri ile karşüaijtığım gunü anımsıyorum. Bursa Halkevinin salonunda duvara asılıydı, üç kardeşın dızelen. Ataol, en büyükleriydi. Yıl 1963 ya da 64.. Zaman geçtı Ataol bırbıri ardına şiirler yazdı. çevinler yaptı Yazın dünyamızîn ünlü bır adı oldu. Lotus Çdülünü kazandı. Bugün de köşesinde yazıvor şiirlerini Herşev geçer şıirdir, sanattır kalıcı olan Ikı buçuk yaşındaki bir kız gelir babasını görmeye. Baba bir sureuır uzaKlardadtr. Yakın bır uzaklıkta. ama elle dokunuiTiaz bir yerde... «Ulaşmak istedl bana çocuğum • Kafese çarpan bir kuş duygusuyla!... Saklanma baba dedi çocuğum Sitemle çırpınan bir bakışla Çocuğumla blr uçurum konuldu aramıza Sevinci nerıetten kesln çizgilerle ayıran bir uçurum Ataol'un baba yüreği nasıl da çarpıyor, nasıl da ıki buçuk yaşındaki bir varlıkla kendisıni butunleştırmış, küçük kızımn yaşamlasında bulmuş gerçek yaşamasını... Bir Struga öğle sonrasını anımsıyorum. 1979 Ağustosunda yağnıurlu bır gün. Pazarlan çarşılan dolaşmışız, halkla konuşmuşuz çevreyi tanımışız. Derken btr sağnak... Kendımızi bir yapının saçakları altıııa atmıştz. Yazlık giysilerimizi korumak gerek. çunkü akşama köprü başında tören var, Ataol kürsüye çıkıp şiir okuyacak. Yağmur dinmiyor. Birden sarışın bir genç kadınla küçük çocuğu da gelip sığınıyorlar aynı çatmın altına. Bir dostluk başlıyor aramızda ben çocuğu seviyorum, Ataol sarışın kadınla Rusca konuşuyor. Moskova' dan gelmiş, kocası Sırpmış, Osküp'te yaşıyorlarmış.. Bır kaç dakikada bir ya?am öyküsü. Çocuk ıslanmasm diye aramıza alıyoruz, üç yaşındaki kızı yagmurdan, rüzgârdan koruyoruz.. Sonra gece, tftrende Ataol bembeyaz giysıler içinde Türk şiirinin sahini gürunü duyuruvor dünyanın dört bir yanından gelmiş şairlere, toplanan kalabahğa. Ben halkm içıne karışmışım l'ürk, Makedon Arnavut kökenlt Struga'hlann arasındayım, sıradan bir yurttaş gibi dolaşıyorum. Uzaktan seyrediyorum dostumu, halk üzerindeki etkisini; beğeniyorlar, İŞte Türk şairi diyorlar, dizeleri anhyorlar. ben de sovinç duyuyorum. (Arkası 11. Sayfada) HflUR "Dimdik nımie anlılann yaşamın da, zaman içinde nelenen (periyodik) olayların önemi oldukça açık. Güneşin doğma sı ve batması, mevsimlerin birbirini iziemesi canlılann yaşaınında önemli gelişmaİerin v 0 değişimlerin hem nedenini hem de takvimmi oluçturur. Bir başka deyişle insan ve hayvanlarda zamanla yinelenen bir çok biyolojik ritim vardır. Yeme, içme uyum& veva uyanıkhk doğurganlık. v.b. gibi çok çeşitli etkinliklerin ritmik oluşlan o denli önemli ki, bu konulan inceleyen yeni bir bilim dalı dcğmak ta; Kronobiyoloji (Kronos Grekçe zaman demektir). Gi dereV önem kazanan krono biyolojl, biyokimyadan psikclojiye kadar çeşitli bilim dallannm tekniklerini kullanarak canlılann fizyolotik işlevlerinin zaman içindeki ilişkilerini inceler. vöneten:ResitCANBEVLİ C Biyolojik ritmler İnsanlarda ve hayvanlarda oldukça Çe lişmiş bir zaman algüama yetenegi vardır. Bazı kişiler saatlerine bakmadan saati nerdeyse dakikası dakikasına söyleyebilirler. Laboratuvarda her türlü dış etkiden yahtılmış bir ortamda fareler ve maymunlar değişik zaman sürelerini ayırt etmeyi başarmaktadırlar. lerin en hızjısı. Kalp atışlan gün içinde belirli değişik likler gösteren bir metrononı gibi. Bazı deneylere göre insanlarm özellikle görsol algüama keskinliği kalp atışının farklı evreleri ne gore değişiyor. insanlarda gorülen ilginç bir ritim. algılama yeteneğinin periyodik bir değişkenlik gösterdiği algılama ritmi Bu ritimde, duyma ve gömie duyuları yaklaşık 67 dakikada bir algılama do ruği'na (en keskin duyma ve gcrme noktalarına) varıyor. Yalnız bu süre içinde en ivi ve en kötü algılama noktaları arasındaki fark önemli olmadığından. ancak çok iyi kontrol edilmiş bir deney ortammda böyle bir ıitmi incelemek olanaklı. Daha uzun süreli ve pratik açıdan daha önemli bir çnk biyolojik ritimden 6öz edilebilir. Açhk tokluk, uyı ku uyanıklıkhormon salgılanıa gibi konularda birkaç saatlik ritimler olduğu gibi insanlann ve hayvanlarm yaşamını etkileyen meveimlik ritimler de söz kom.su: Yazın insanlann da ha uretken olması, ülserin sontaharda azması, bazı hayvanlann kış uykusuna vatması gibi. Biyolojik rıtimlerin en ilginc (teknik deyimle, Latin ce j'faklaşık bir gün anlamın da) sirkadyen ritimdir. insanlarda ve bazı hayvanlarda uyku, rüya görme. vücut ısısı kalp atışı, kan basıncı, çeşitli hormonların salgılan ması gibi değişik konularda yaklaşık bir günlük periyod lari't yinelenen ritimler var. Örneğin sabah 4.00 ile öğleden sonra 4.00 arasmda vücut yısında yaklaşık bir de reca (celsius) fark söz konu,=u. Günlük ritmin varlığını kanıtlayan bir olay uçakla uzun mesafelere yapılan yolculuktur. Bu yolculuk Ba tı v&ya Doğu'ya doğru birkaç saat dilimini aşmışsa, kişiyi ciddi bir şekilde etkiler, Yolcu bir süre için gittıği değil, geldiği yerin saatine göre jgününü düzenleIhek" üorunda kalabiür. örneğm eski saate göre yer, içer ve özellikle uykusunu ayarlar. Bulunduğu yerde herkesin çahştığı saatlerde, hava aydınhk olsa bile uykusuna engel olamayabilir. Bu uyumsuzluk kısa sürelidir vo gidilen yerin koşullarına uygun bir günlük ritime birkaç gün içinde kavuşu îur. Yalnız bu tür yolculuk ları sık sık yapan kimseler de günlük ritim uyumsuzluk ları dddi boyutlara uiaşabi lir. Sirkadyen ritm öğrenilen bir şey mi, yoksa doğuştan var olan evrensel bir biyoloji< mekanizma mı? öğren menin ve çevrenin etkileri olsa bile, yapılan birçok de nev günlük ritimin biyolojik bir yapı olarak insan ve hayvanlarda var oldugunu göstıriyor. Çevreden tümüy le yahtılmış laboratuvarlar da veya mağaralarda yapılan deneyler insanlann vak laşık 25 saat 15 dakikahk bir ritimi sürdürdükıerinl açığa çıkarmış durumda. De nevlerden, günlük ritimin ısıktan etkllendiği ve beyinde bu konuda uzmanlaşmıs baz» bölgelerin elektriksel vs hormonal sinyallerle bu ritimi düzenledikleri anlaçılıyor. 4fe Günlük ritm ^ . Zamanın algılanması Savaşı savunmak geri zekâlılık değil, cinayettir. Atatürk böyle diyor: « Ulus bayatı tehlikeye düşmedikçe savaş bir cinayettir. (16 mart 1923). tnsanlan mutlu edeceğim diye birbirine boğazlatmak insanhk <lısı (...) bir sistemdir. '25 ekim 1931)». tn&anlarda ve hayvanlarda oldukça gelişmış bır zaman algüama yeteneğı var. Bunun ber okurun tanık ol duğu türden anekdot düzeyinde Örneklertni sıralamak kolay. Bazı kişiler saatleri ne bakmadan saatı neredey se dakikası dakikasına söyleyebilirler. Ayrıca laboıatuvarlarda, her türlü dış etkenlerden yalıtılmış bir ortamda yapılan deneylerde insanlar ve hayvanlar (örntğin fareler veya maymuılar) değişik zaman sürelerini birbirinden ayırdetmeyi başarmaktalar. Bu gibi denekler birbirlerine yakın iki süreyi (söz gelimi 15 İİH 18 saniyelik iki süreyi) güvenilir bir şekilde blrbirin den ayırdetmeyi öğrenebilir ler. Yine yaygın olarak bilinen bır şey de bir çok kişinin kendi ıç saatlerini <«biyolojik saatlerini) kullanarak bır çalar saati gerektırmeden istedikleri zamsn uy kudan uyanabildikleri. Bu tür olgular acaba insan ve hayvanlann zamanla öğren dtkleri bir şey mi yoksa ger çekten doğuştan var olan bır çeşit biyoloük saatten söz edilebilir mi? Gerçek anlamda bir biyo lojik saatin varlığı şu anda kesın değil. Hatta bir çok bilim adamına göre tek bir biyolojik saatten söz etmek yanılücı v 0 gereksiz yere kı s.tl&yıcı. Bu alanda en yaygm kanı biyololik ritmlertn en önemlisi olan 24 saatlik ritmin dışında çeşitli ritim , leritı bulunduğu ve bunlann hepsinin birbirlerine bağl; oldugunu 1leri sürmenin bu aşamada anlam h oımadığı. Bu ritimlerden ekla ilk gelen kalp atışı. Kalp atışlan insanlarda ve hayvanlarda görülen ritim Cumhuriyet Sahibi: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazeteciük T.A.Ş. adına NADİR NADİ Cenel Yayın Müdürü Müessese Müdürü Yazı Işleri Müdürü , HASAN CEMAL EMİNE UŞAKLIGİL OKAYGÖNENSİN AHMET KORULSAN YALÇIN BAYER ALİ ACAR YALÇIN DOĞAN HİKMET ÇETİNKAYA MEHMET MERCAN • Işık ve biyolojik ritmler er blyolojik ritmin doğrudan gün ışığından etkilendiği söylenemez. Yine de bir gün içinde aydınhk ve karanlık dönemlerin birbirini iziemesi veya mevsim değişiklikleriyle birlikte günün uzaması veya kısalmasınm insanları nasıl etkilediğine herkes tanıktır. Gün ışığınm miktarımn ve süreslnln biyolojik ritimleri nasıl etkiledigi şu sıralarda yoğun araştırmalann konusu. H • Biyolojik Ritmlerİn Beyindeki Odaklan lamusun yani sıra yine beyinde eplfiz (pineal) bezeye iletilir. Bu bezenln salgıladığı melatonin adlı hormonun miktarı ışık mlktarıyla ters orantılıdır. Melatoninin salgılanması karanlıkta artar, aydınlıkta azalır. Hem hipotalamusun hem de epifiz bezesinin endokrin (hormon) sisteminin salgılamalarını düzenledikleri billniyor. Endolrin sisteminin salgıladığı hormonlar da biyolojik ritmln vücuttaki çeşitli göstergelerinl etkiler. Günlük blyolojik ritmi etkilemek İçin her zaman gün ışığı gerekmez. Yapay yo\larla (örneğin elektrik ışığıyla) bu ritmln temposunu ve niteliğini değiştlrmek olanaklı. Bunun, blr örneğine tavuk çlftltklerinde rastlanabiUr. Günün kısa olduğu mevsimlerde. elektrik ışığıyla gün yapay olarak uzatılır. Böylece tavukların endokrin sisteml ilkbahardaki gibi çahştırılıp yumurta üretlmi artırılır. • Yazı İşleri Müdür Yardımcısı Haher Merkezi Müdürü Mizanpaj Yönetmenı • TEMSİLCİLER • ANKARA : • İZMİR : • ADANA : SERVİS ŞEFLERİ Şu anda blllnen, ışığın llk önce gözün arkasında ışığa duyarlı retina adlı tabakadaki hücreleri etkiledigi. Bu hücrelerden kaynaklanan sinir tellerl (optik siniri) beyinde değişik bölgelere ışıkla Dgili bilgileri ulaştmr. Örneğin, beyinde görsel korteks (beyin kabuğu) alanına giden teller. görsel imgelerle ilgüi sinirsel sinyalleri taşır. Bu arada beyinde hipotalamus adlı bölgeye giden teller de burada günlük biyolojik ritimlerle yakmdan ilgisi olan bir hücre kümesini uyarır. Mikroskopik görünümlerlyle ayırt edllebilen bu hücre kümesinin insanlar dahil sirkadyen ritim gösteren bütün hayvan türlerinde var olduğu anlaşılıyor. Hayvanlarda yapılan deneylerde de hlpotalamustakl bu hücre kümesini zedeleyerek biyolojik ritmin ögelerinl (uyku / uyanıklık devreleri, vücut ısısı, v.b.) değiştirmek olanakh. Istanbul HaberlerhSelahattin GÜLER Dış üiberler Î Ergun BALCI Ekonomi Osman ULAGAY Yurt Haberleri • Barbaros GENÇAK Kültür: Aydın EMEÇ . Magazin : Yalçın PEKŞEN Dü/eltme : Konur ERTOP Araştırma'. ŞahinALPAY BUROLAR * KonurSokak No. 24/4 Yenişehir ANKARA Tel:17 58 2517 58 66ldare:18 33 35 H8İit2iyaBulvarıNo:65/3 İZMİR Tel:25 47 09131230 Atatürk Caddesi, T H K Işhanı Kat 2/13ADANA Tel: 14 55019 731 ^ Kış üykusu # Işık ve Melatonin Salgılanması Işıkla ilgili sinirsel sinyaüer hipota Hipotalamusun bazı hayvanlarda kıg uykusu gibi daha uzun süreli ritmlerle de İlgisi var. örneğin slncaplarda hlpotalamusun yapay (deneysel) olarak uyarılması ile kış uykusunu uzatmak veya kısaltmak olanaklı. Hipotalamusta belirlt bir bölge deneysel yöntemlerle soğutularak, blr sincap yazın bile kış uykusuna yatınlabilir. Aynı şekilde hipotalamus ısıtılarak, kış uykusuna dalmış blr sincap tatsız bir sürprizle uykusund n zamansız uyandırılablllr. BtMnvaYıyan: CUMHURİYET Matbaacılık ve.GaZetecllik T.A.Ş, Türkocağı Cad. 39/41, CağalöğluISTANBUL P.K.: 246 Istanbul, Tel: 20 97 03 (5hat) TAKVtM İMSAK 6.03 GÜNEŞ 7.43 CĞLE 12.58 İKİNDİ ı5.33 13KAS1M1982 AKŞAM 17.53 YATSI 19.27
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle